๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Ayın Konusu => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 28 Ağustos 2011, 11:21:14



Konu Başlığı: Bir Ahlâk Sorunu Çevre Krizi
Gönderen: Zehibe üzerinde 28 Ağustos 2011, 11:21:14
Bir Ahlâk Sorunu Çevre Krizi


Temmuz 2008 115.SAYI


Ruhan UMUT kaleme aldı, AYIN KONUSU bölümünde yayınlandı.

Çevre, içinde yaşadığımız doğal ortamın genel adı. Yani soluduğumuzhava, bastığımız toprak, suyumuz, denizler, nehirler, orman, kır vediğerleri.

Hayli zamandır çevre kavramı kötü bir şeylerinhabercisi başka kelimelerle iç içe girerek anılır oldu: “Çevre Krizi”,“Çevre Sorunu”, “Çevre Felaketi”.
Evet, çevremize bir şeyler oluyor.

Modernuygarlık çevreyi de tahrip ediyor. O kadar ki sanki insanoğlufelaketine koşuyor. Şimdi resmî sivil, ilgili bütün oluşumlar çözümarayışında.

Peki konu bizim açımızdan nedir? Bizim çevreye bakışımız, sorunlara çözüm önerilerimiz neler?

Çevreyi,canlı ve cansız bütün varlıkları ve insanı kuşatan; insanınistifadesine sunulmuş büyük bir nimet ve kendisine tevdi edilmiş emanetolarak tanımlayabiliriz.

İnsanla çevre arasındaki doğal vesamimi ilişki ve karşılıklı hakkaniyete dayalı denge bozulur da, kanaatve tasarruf, tüketim tahribatına dönüşürse “çevre sorunu” kaynaklı biryok oluş da kaçınılmaz olacaktır. İlmî veriler de gösteriyor ki, buakıbet artık muhayyel bir tehlike olmaktan çıkmış durumda.

Kur’anve Sünnet çevreye, sadece insana ait bir yer olarak bakmaz. Bizinsanların hayatının devamı, diğer canlıların da devamını gerektirdiğiiçin meseleye bütüncül bir yaklaşım getirir. Bu sebepledir ki, müslümanbirey için çevre sorumluluk ve bilincinin zafiyet göstermesi mümkündeğildir. Zira onun için doğal çevre mescit ve secdegâh hükmündedir,Allah’ın tecelligâhıdır.

İslâm, insanın tabiatla olan bütünilişkilerini tanımlama, insan-doğa arasındaki dengeli ve sağlıklıilişkiyi oluşturmada en önemli motivasyon kaynağı ve değişmez değerdir.Hz. Peygamber s.a.v. vahiyle birlikte maddi ve manevi bir çevre şuuruoluşturmuş, bu konuda da geniş bir çevre mirası ve “ekolojik sünnet”bırakmış olan ilk önderdir.

Çevre dediğimiz denizler, göller,nehirler, dağlar ve ormanlar, gökyüzü ve toprak, hayvanlar ve bitkilerile intizamlı ve kusursuz bir tabii ortamken neden ve ne zaman “sorun”olmuştur? Çevre sorununun temel nedeni olarak gösterilen insan,yaşamasını mümkün kılan ve korumakla mükellef olduğu tabiata nasıldokunmuştur? İslâm, çevre konusuna nasıl yaklaşır ve müslümanın çevredavranışı nasıl olmalıdır? Çevre meselesinin dinî ve kültürel temellerinelerdir ve vakıa bugün hangi noktaya gelmiştir?

Bütün busorulara cevap ararken, çevre ve çevreyi oluşturan unsurları Kur’an veSünnet bağlamında değerlendirip, “alternatifi olmayan” tabiikaynaklarımıza İslâm’daki tabiat ve ekoloji anlayışının getirdiğiprensiplerle bakalım.

Dinin Getirdiği Manevi Disiplin

Çevrekirliliğinin dayanılmaz boyutlara ulaştığı, insan sağlığını tehditettiği, bu kirliliğin coğrafi sınırlarının olmadığı ve “küresel”yaygınlıkla hissedildiği artık herkesçe biliniyor. Hava, su, toprakgibi çevresel faktörlerin kirliliği son 50 yılda 3 kat artmış, bukirliliği teknoloji, sanayi, tüketim ve üretim patlaması beslemiştir.Çevresel faktörlerin hızla kirlenmesiyle birlikte görülen hastalıklar,bu hastalıklara bağlı ölümler, yok olan hayvan ve bitki türleri,kuruyan ve kirlenen sular, solunamayan hava, bu defa dünyayı “küresel”bir temizlik arayışına sevk etmiştir.

Bugün dünya, içine düştüğükirlilik nedeniyle, insanlarla ve doğayla olan ilişkilerinde,temizliğin nitelendirdiği yeni bir ilişkiler ağını talep ediyor. Çünkütemizlik, çevre meselelerinde “tüketim”den de önce geliyor.

Dinimizdebirçok ibadete başlayabilmenin de ön şartı olan ve “imandandır”hükmüyle emredilen temizlik, sadece bedeni kapsamaz. Ev, mescit, yakınve doğal çevre de dinen temiz olmak, temiz tutulmak zorundadır. Bunoktada Hz. Peygamber s.a.v.’in “mescidin temizlenip güzel kokularlakokulanmasına ve avluların temiz tutulmasına” dair buyurduğu hadis-işerifler, çevre ahlâkının oluşmasına teşvikin bir göstergesi olarakkabul edilir. İnsanların gelip geçtiği yolları, oturup kalktıkları vedinlendikleri yerleri kirleterek başkalarının rahatsız edilmesi, İslâmahlâkı ile bağdaşmaz.

Hz. Peygamber s.a.v., “Yoldan taşı,dikeni ve kemiği kaldırmak, senin için bir sadakadır.” buyurarak çevretemizliğini, nafile namazdan önce zikretmiştir.

Hayatın Kaynağı Kuruyor


Su,alternatifsiz hayatî nimetlerden biri, hayatın kaynağı. Suyu sınırsızve tükenmez sanan insanın israf alışkanlığı, büyüyen sanayiye hizmeteden yüksek enerji, kimyasallar ve üretim-tüketim iştahı gibisıralanabilecek nedenlerden dolayı, bugün 1,1 milyar insan temiz içmeve kullanma suyundan yoksun. Her yıl yaklaşık 5 milyon insansusuzluktan ya da kirli sulardan doğan hastalıklardan hayatınıkaybediyor.

Yapılan bilimsel tahminlere göre 2040 yılındadünyanın büyük kısmı çöl haline gelecek. 2032 yılında dünya nüfusununyaklaşık %50’si susuz kalacak. 2015’e kadar 2,5 milyar bebek temiz subulamadığı için yakalandığı
hastalıklardan ölecek.

Türkiye’deise son 10 yılda 24 göl tamamen kurudu, 60’ının su seviyesi 1 metreninaltına indi, 4 nehir haritadan silindi. Türkiye’deki sulak alan, 40yılda yüzde 50 azaldı. Son yıllarda barajlar ihtiyacı karşılayacakseviyede dolmuyor. Yer altı suları kuruyor. Dünya kuraklaşıyor.

Hava ve Toprak Tehlikede

Topraktada durum farklı değil. Bitki örtüsünün beslendiği kaynakların anadeposu olan toprak, başlı başına bir ekosistemdir. Toprakta milyonlarcacanlı yaşıyor ve toprak, içindeki canlılarla birlikte milyarlarca canahayat veriyor.
Tarıma uygun arazilerin, çayır ve meraların, ticarikaygılar ve tüketim hırsıyla yok edilmesi, insan eliyle toprağa karışanve binlerce yıl yok olmayan plastik, metal, cam, kimyasal atıklar,bilinçsiz gübreleme, ilaçlama ve erozyon yüzünden ne yazık ki toprak daçölleşme tehlikesi altında. Ayrıca her yıl milyonlarca ton toprağımızyok oluyor. Dünya genelinde yılda 500 milyar adet plastik poşetüretilmekte ve her bir plastik poşet çöpe atıldıktan ancak 400 yılsonra doğaya karışabilmekte, bu zaman içinde toprağı, topraktanbeslenen canlıları ve insanı tehdit etmektedir.

Hava kirliliğiise insan sağlığını doğrudan etkiler. Hava kirliliğinin, son yıllardasık rastlanan ve özellikle çocuklarda görülen solunum yoluhastalıkları, nefes darlığı, kanser ve henüz adı bile konulmamış bazıhastalıklara yol açtığı bilinmektedir. Sanayiden sonra hava kirliliğiniartıran en büyük etken ise trafikte seyreden ve sayıları her gün hızlaartan motorlu araçlardır.

Ormanlar, kirli havayı temizlemek,oksijen üretmek ve toprağı tutmak gibi hizmetler veriyorken, onların dadurumları hiç iç açıcı değil. Nasıl olsun. Bir kişi, sadece bir yıldakullandığı kâğıt, karton ve benzeri ihtiyaçları için ortalama 7 ağaçtüketiyor. Orman yangınlarının % 94’ü insanlardan, sadece % 6’sı doğalafetlerden kaynaklanıyor. Dünyada dakikada 14 hektar ormanlık alan yokoluyor. Yok olan ormanların yerini yeni fidanlar değil, sanayi, ticaretve alışveriş merkezleri alıyor. Kirli havayı temizleyen, soluksuzkalmış ciğerlere oksijen üretecek olan ormanlar, önüne geçilemez birhızla yok oluyor.

Oysa ormanlar, sera gazlarının atmosfereverilmesi olarak tanımlanan “emisyon”un azaltılması konusunda dünyayıkurtarıcı bir rol üstlenir. Karbonu depolamak ya da ayrıştırmak ancakormanların varlığıyla mümkündür.
Hayvanların doğal yaşama alanı olanormanlar, sular ve toprak tahrip olunca hayvan nesli de azalıyor. Bugündünya üzerinde 500’den fazla hayvan türünün nesli tamamen tükenmişdurumda.

Oysa çevremizi oluşturan en önemli varlıklardan biride hayvanlardır. Onlar çevremize güzellik katar, insan yaşamında vetabiat düzeninin devamında sayısız faydalar sağlar ve bizlere Allah’ı,O’nun kudretini hatırlatırlar. Bu sebeple İslâm dini, müslümanlarabütün varlıklara merhamet etmeyi, haksız yere onların hayat hakkınailişmemeyi, onlardan faydalanırken dengeyi bozmamaya dikkat etmeyiöğütlemiştir.

‘Karada ve Denizde Fesat’

Okyanusve denizler, meteorolojik hava temizleyicileri ve küresel iklimikoruyan temel unsurlardır. Özellikle son 10 yılda, gezegenimizinısınmasına bağlı olarak görülmemiş bir hızla eriyen buzullar, deniz veokyanusların dengesini iyice bozmuştur.

Buzulların erimesiyleokyanuslardaki tuzluluk oranı değişirken, saf su deniz suyunakarışmakta, suyun kalitesi bozulmakta ve bu durum özellikle denizcanlılarını, dolaylı olarak da insanı tehdit etmektedir. Sadecekutuplardaki değil, dağlardaki buzulların da erimeye başlaması,okyanusların ısınmasına, adaların sular altında kalmasına, yer altısularının tuzlanmasına, bazı kıyı ülkelerinin deniz seviyesinin altınadüşmesine yol açmıştır.

Diğer taraftan sera gazlarının büyükkatkısı ve insanın yoğun gayretiyle yerküre hızla ısınırken, göller vedenizler de aşırı buharlaşmayla birlikte su seviyesi kaybına uğramış,deltalar ve tarım alanları dönüşümsüz zararlar görmüştür.
Küreselısınmanın en büyük sebebi olan “sera gazları”nın çoğu insan eliyleatmosfere salınır. Atmosferde aşırı birikimi sonucu güneşten gelenışınları emen ve atmosferin normalden daha fazla ısınmasına sebep olankarbon, dünyanın son 50 yılda 0,7 derece ısınmasına sebep olmuştur. 2derecelik bir ısınma ise yaşanılamaz bir dünya demek.

Küreselısınma tehlikesine küresel önlem ve çözümler bulmak noktasında atılanen önemli adımlardan biri olan ve 141 ülkenin imzaladığı KyotoProtokolü, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990yılındaki seviyelere düşürmelerini hedefliyor. Ülkesinde 5 milyonkişiyi işsiz bırakacağı, üretimini azaltacağı gibi gerekçelerle yakınzamana kadar Protokolü imzalamayan ABD, dünya nüfusunun yüzde % 4’ünesahip ve fakat atmosferi bozan karbondioksitin % 25’i bu ülkedensalınıyor. Karbondioksit ise sera etkisine sebep olan gazların başındageliyor.
Ortalama bir Amerikalı yılda 6 ton, bir İngiliz 3 ton,bir Çinli 0.7 ton, bir Hintli 0.25 ton karbondioksit üretiyor.Atmosfere yılda ortalama 21 milyar ton karbondioksit salınıyor ve bumiktar giderek artıyor.

Bugün bilim gösteriyor ki, dünya üzerinde yaşanan doğal afetlerin sayısında 4 kat, şiddetinde ise 15 kat artış var.
Küreselısınma kutuplardaki buzulların erimesine, iklimin ve mevsim şartlarınındeğişmesine, okyanusların ısınmasına, deniz seviyesinin yükselmesine,orman yangınlarının artmasına, göllerin küçülmesine, ırmaklarınkurumasına, kışın sıcaklıkların artmasına, ilkbaharın erken gelmesine,sonbaharın gecikmesine, bitkilerin erken çiçek açmasına, hayvanlarıngöç dönemlerinin değişmesine, kıyı şeritlerinin erozyona uğramasına,bulut ormanlarının kurumasına yol açıyor.

Küresel ısınmanınetkileri dünyanın her yanında görülüyor. Milyonlarca insanı sel,kasırga, kuraklık, susuzluk ve salgın hastalıklarla karşı karşıyabırakıyor.

“İnsanların ellerinin işledikleri günahlarsebebiyle, karada ve denizde fesat meydana çıktı ki (Allah)yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırsın. Olur ki dönerler.”(Rûm, 41) diye ikaz eden Kur’anı ölçü alamayan insan, ilâhi sisteminsadece bir parçası olduğunu unutup; kendi eliyle ürettiği kirlilik,zehirli atıklar ve hoyratça kullanım yüzünden gezegenin karalarını,denizlerini ve havasını büyük tehlikeye soktu. Hava kirliliği, asityağmuru, ozon sisi, fabrika bacaları, nükleer atıklar, kimyasallar,spreyler ve silahlarıyla, milyonlarca yıldır en küçük bir arızaçıkartmadan sürüp giden mükemmel dengeyi bozdu.

Ekolojik Düşünce İslâm’la Başlar


İslâm’daçevrenin korunması bazı esaslara dayanır. Mesela israf haramdır,temizlik dinin yarısıdır, zararı önlemek menfaat elde etmektenönceliklidir, insanlığın menfaati korunmalıdır. Bu esaslar bütün İslâmtoplumlarında ve bütün çağlarda, bulundukları çevrenin korunmasındaetkili olmuştur.

Çünkü çevre bilinci, çevre ahlâkı ile gelişir.Çevreyi manevi bir disiplin, ahlâkî bir değer kapsamında değerlendirenmüslüman, imanının gereği olarak zaten çevre bilincine sahip olankişidir.

Kur’an-ı Kerim kainatta denge ve uyumdan söz eder.“Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” , “Allah göğü yükseltti vemizanı (dengeyi) koydu. Sakın ölçüden şaşmayın.” ayetleri bu dengeyiizah eder. Hududullah Allah’ın belirlediği ve Kur’an’da açıklanansınırlardır. Hududullah, insanın dünyada bir denge içinde hayatınısürmesini sağlar.

Şöyle ki: Müslüman toprağı kirletmez; çünkütoprak yaşamanın vazgeçilmez vasıtası olan “temiz ve helâl rızk”ınanasıdır. Suyu kirletmez; çünkü Allah her şeyi sudan yaratmıştır. Veher şey suya bağımlıdır. İsraf etmez, çünkü israf haramdır. Nankörlükyapmaz, çünkü verilen nimetlerde diğer canlıların da hakkı vardır. Veyine Kur’an, insanın ahlâkî bozulmasıyla doğal çevrenin bozulmasıarasında sıkı bir ilişki kurar.

İnsanların, hayvanların,bitkilerin, yerin, göğün, hasılı her şeyin yapısı ve işleyişi fıtratagöredir. Kur’an’da bu kanunlar ve onlarla oluşan varlıklardan her biribirer ayet sayılmıştır.

Zaten ekolojik düşünce müslümanlıklabaşlamıştır. Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz bir hadisi şerifinde,“Kıyamet koparken sizden birinizin elinde bir hurma dalı bulunur da,kıyamet kopmadan dikmeye gücü yeterse, mutlaka onu diksin.”buyurmuşlardır.

Müslüman Tahrip Değil Tezyin Eder


Hz.Peygamber s.a.v. Efendimizin bütüncü tabiat yaklaşımı ve insanın doğaldünyadaki yerine ilişkin anlayışı, müslüman toplumlardaki çevreduyarlılığının rehberi olmuştur.

Osmanlı’da çevre kültürününzihnî arka planını Sünnet-i Seniyye belirler. Dolayısıyla İslâmîverileri dikkate almadan Osmanlı yöneticisinin çevreye ilişkindüzenlemelerini ve halkın çevreye karşı tutumunu değerlendirmek eksikkalır.
“Osmanlı’nın çağdaş dünyaya bıraktığı en önemli miras daçağdaşlarının çok ötesinde bir çevre kültürüdür. Osmanlı insanı veyöneticisi kendisini tabiata göre şekillendirirken bugünün moderntoplumları veya insanı, tabiatı kendisine göre şekillendirmeyeçalışmaktadır. Osmanlı, bahçeleri tabii yetişme ve gelişme seyri içindebırakılırken, modern bahçelerimizde yetişen bitki ve ağaçlara geometrikşekiller verilme uğruna müdahale edilmektedir.” (Doç. Dr. Said Öztürk,Osmanlı Çevre Kültürü)

Osmanlı’da şehirler tarım arazilerininüzerine gelişigüzel değil, kıraç alanlara, dağların yamaçlarınakurulmuş ve mutlaka ağaçlandırılmıştır. Osmanlı, şehirlerde hemen herköşe başına bir çeşme yapmış, bu çeşmeleri korumak için de vakıflarkurmuştur. Cami avlularında toplanan kuşların, güvercinlerinyemlenmesine dair vakıflar kurmuş, kediler ve köpeklerin bakımına dairvakfiyelere şartlar koymuş, tahsislerde bulunmuştur. Hayvan haklarınariayet etmeyenlere cezai müeyyide uygulamıştır. Temizliğe ve halksağlığına büyük önem vermiş, çevrenin temizliği hususunda tedbirleralmıştır. Sokaklarda, insanların gelip geçtiği yerlere tükürenleridışlamış, vakıf gelirlerinden ücretleri ödenen bazı memurlarsokaklardaki tükürük ve benzeri çirkinlikleri örtmekle görevlendirilmişve çevre temizliğini kapsayan “yasaknameler” çıkartılmıştır.

İslâmîreferanslarla şekillenmiş gelenekte, ev ve bahçelerin dizaynı veşehirleşme çevreye göre yapılır. Hz. Peygamber s.a.v.’in ısrarlaüzerinde durmuş olduğu “mesken tipi ve şehircilik” modelini benimseyenmüslüman toplumlar, tarih boyunca çevreyi tahrip değil tezyinetmişlerdir.

Müslüman, modern dünyanın söyletmeye çalıştığı gibidoğanın düşmanı değil, esasen dostudur. O, doğayla savaşmaz, onunlalütuf ve uyum içerisinde birlikte yaşar. Tabiata karşı kendini hâkimdeğil, hakir görür.

Çevre Krizlerine Karşı İslâmî Duruş

İslâm’ınahlâk kurallarıyla şekillenen adab-ı muaşeret; toplumsal yaptırımlarladesteklenmiş, insan olmanın nezaketini, kişinin kendine ve çevresineolan saygısını denetlemiş ve böylelikle sosyal düzen ve birlikte yaşamasanatı doğmuştur.

Doğal ve sosyal çevreyi bozan “ben”anlayışı, sahip olma davranışı, egemen olma hırsı, İslâmî şekillenmeylebirlikte “emanet” duygusuna, yaratılmış olanı hoş görme bilincinedönüşmüştür.

Aslında tabii çevrenin tahrip edilmesi, tabiatımetafizikle alakası olamayan varlık düzeni olarak görmenin birsonucudur. Oysa bu anlayış tabiatı bütün zarafetinden uzaklaştırır,nefesini keser. Tabiatı bilmek ve tanımak, tabiatın Allah’ın işaretleriolduğunu hatırlamakla mümkündür.

Dünyevî varlıkları ilâhisisteme bağlı gören anlayışa göre, insan yalnız kendine karşı değil;aynı zamanda diğer canlılara, cansız varlıklara ve hatta geleceknesillere karşı da sorumludur. İnsan kendini tabiatın yağmacısı değilonu muhafaza ve geliştirmekle görevli bir emanetçi kabul etmelidir.

Hangiçağda olursa olsun, insanın sahip olduğu dünya görüşü ve değeryargıları, çevresiyle olan ilişkilerinin temel belirleyicisidir. Çevresorunlarının değerlendirilip çözülmesinde, dinî öğretiler olmaksızınteknolojik ve yasal düzenlemeler ve tek başına bilinçlendirme çabalarıyeterli ve etkili olmaz.

Kanun-i Kadime Dönmeden Olmaz


Ekosistem,dünyanın düzeni demektir. Ve hiç de sanıldığı kadar karmaşık değildir.Topraktan lütfettiğinden fazlasını almak için ilaçlar, kimyevi gübrelerve hormonlarla, çileğin domatesin genleriyle oynarsan, rengini, kokusuve lezzetini kaybetmiş ve “kanserojen” içeren meyve-sebzeler yersin.

Göllerikurutur, filtresiz arsız bacalardan atmosfere gazlar salarsan ozontabakasını delersin. Bu defa da yazın kurak, kışın kurak, mevsimsizlikbaş gösterir. Tankerler dolusu petrolü ve sanayi atığını denizedökersen balıklar ölür, nehirler kurur. Golf sahası için ormanlarıkesersen, yeşil alanlara gökdelenler dikersen; stresli çalışmaortamları, yoğun trafik, gürültü ve hava kirliliği, fiziksel ve ruhsalbetonlaşma ile dost olur, 50 yılda üretebileceğinden iki kat daha fazladoğal kaynağı yok etmiş olursun. Teknolojiyi sadece kullanmayıpsömürür, telefon, bilgisayar, televizyon gibi aletleri eskimedenyenisiyle değiştirirsen; şu anda 45 milyon ton olan elektronik çöplüğekatkını büyütür, bu yerin göğün kabul etmediği elektronik çöplerinsüper güçler tarafından Afrika ülkeleri başta olmak üzere, bizim gibigelişmekte olan ülkelerin topraklarını çürütmesine tam destek vermişolursun.

Her gün 250 bin, her yıl 93 milyon insanın katıldığıdünyanın kaynaklarını tükenmez zannedersen, insanla tabiat arasındakidengenin bozulmuş olmasından kaynaklanan sorunları çözmek için, dahafazla tahribat yapar, tabiatı biraz daha “ele geçirir”, sonra da içindesu olan başka gezegenler ararsın.

Devamlı büyüme, sürekli kârdiyerek, evrene hakim olma hayaliyle yanıp tutuşur, sonra da bozulandüzeni onarmak için doğaya dönüşü salık verir, dönüşüm teknolojilerine,tüketim sınırlandırmasına soyunur, fakat “tüketim toplumu” kavramınıicat eder ve ayakta tutarsın. Dünyada 1.2 milyar kişi şu anda alenenaçken, “gen mühendisliği”ni popüler yapar, bitki ve hayvanları da busayede sınırsız üretim-tüketim planına ortak edersin.

Atmosferekarbon salınımı felaketinin en büyük panzehiri olan ormanları korumangerekirken, İstanbul’un en güzel ormanlık alanını yok edip Formula-1pisti yapar ve en fazla karbon üreten F1 araçlarını günlerceyarıştırırsan, soluduğun hava yarış pisti kadar sıcak ve siyaholacaktır.

Büyüme, kalkınma, ilerleme gibi her kavramın başınabir “küresel” ibaresi koyarsan; yoksulluğun, kirlenmen, ısınman,çırpınman, çaresizliğin ve yok olman da “küresel” olacaktır.

Durmadanalan, bitince de yere atan, enerjiyi tüketirken sadece parasınıhesaplayan, iki adım yürüyemeyip otomobilinin motorunu bağırtan veatmosfere bol bol karbondioksit salan; çevre düşmanları aşikârolmadığından tonlarca çöpü denize döken, sonra da balıklar öldü diyenbağıran, gürültü yapan, bir tek ağaç yetiştirmeden, bir tek kuşubeslemeden ölüp giden insan ziyan içindedir.

Keyfince çimlerebasan, trafik kurallarını ihlal eden, bütün şehri lüzumsuzcaışıklandırmayı “aydınlanma” zanneden, gölleri kurutup sonra şehrinortasına yapay bir göl yapıp içine de seyirlik iki kuğu koyan, hayvanhakkını evinde kedi köpek beslemek zanneden, hayvanları tabiiortamlarından alıp onlara hayvanat bahçelerinde volta attıran insan,gaflet ve şaşkınlık içindedir.

“Kendilerine,’yeryüzündebozgunculuk yapmayın’ denildiğinde: ‘Biz ıslah edicileriz’ derler.Bilin ki; gerçekten asıl bozguncular kendileridir, ama bunun şuurundadeğildirler.” (Bakara,11-12)

Bozgunculuk yaparak dünyayı ıslahetmeye kalkışan, küresel ısınmanın ilham verdiği kıyamet senaryolarıile galeyana gelip çevre için sözde seferber olmuş zihniyet, şimdi dehızla örgütleniyor. Çılgınca dikkat çekme kampanyaları düzenliyor.Kitle iletişim araçları, çevrenin hüznünü ve acısını bize iletiyor.Konferanslarda bilinçli bireyler yetiştiriliyor.

Her alandaolduğu gibi çevre meselesinde de “bilinçlenme” ve bilimsel faaliyetlerelbette önemli ve gereklidir. Ama yetmez. Dünya çevre günü, dünya çevreörgütü ve küresel dönüşüm projeleri tek başına dünyayı kurtaramaz.Çevre kirliliğinin zihnî temelindeki aşınmayı görmeden, çevreyi insanmerkezli okumalardan kurtaramadan, eşyanın dilini çözemeden, dahasıyaratılmışı sevmeden, olmaz.

“Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık.”, “Sakın ölçüyü şaşmayın.” ikazıyla titremeden,
“Yılan bile toprağı kanaatle yalar” sözünü bilmeden,
Ekolojik sünneti anlamadan,
Kanun- i Kadime dönmeden, olmaz.

En Etkin Kontrol Mekanizması


“Tabiiçevre için hiçbir şey, sahip olduğu hilafet yetkisini Allah’a kulluğu,emir ve kanunlarına uymayı ve O’nun yarattıklarını gözetmeyi kabuletmeyen insanlar tarafından kullanılmasından daha tehlikeli değildir.Doğal güzelliklerin hatta doğal mevcudun korunmasında en güçlü kontrolbilinci, insanın kendi vicdanıdır. Yaptığı işin Allah katında günah,hukuk düzeni açısından suç ve bütün insanlara karşı ayıp ve kul hakkıihlâli olduğunun şuuruna varmasıdır. Bununla birlikte konuyu sadecebireysel bilinç ve kontrol yaptırımına bağlamanın yetersizliği deaçıktır. Fıkıhta kamu mallarının, vakıf ve yetim malının özel birstatüde tutulup daha etkin koruyucu tedbirlerden söz edilmesi, bunlarayapılan tecavüzlerin toplum ve kul hakkını ihlâl olaraknitelendirilmesi de bu yöndeki çabalara hukukî bir desteksağlamaktadır.” S.Hüseyin Nasr, İnsan ve Tabiat
Çevre Konusuna İslâmî Bir Bakış

ÖzellikleMuhyiddin Arabî k.s. ve Mevlâna Hazretleri hakkındaki yetkinçalışmalarıyla tanınan Amerikalı akademisyen Prof. William C. Chittick,İslâm’ın çevre üzerindeki görüşünü değerlendirdiği “Çevre Üzerineİslâmi Bir Perspektif – Allah Her Şeyi Çepeçevre Kuşatır” başlıklımakalesine önemli bir soruyla başlar: İslâmî literatür içinde nasıl“çevre”den bahsedebiliriz? Daha evvel bizim böyle bir sorunumuz varmıydı?

“Çevre Problemi” Batıyla Geldi


“Şüphesiz‘environment’ (çevre) kelimesini anlamlı bir şekilde İslâm dünyasınınArapça, Türkçe, Farsça ve Urduca gibi çağdaş dillerine çevirmekmümkündür. Fakat halihazırda anlaşıldığı şekliyle bu kavram o dillerdeher zaman varolageldiği için değil. Bunun sebebi bellidir: Bizim özgünçevre görüşümüz modern bilimle birlikte gelişti; İngilizce’de bile,kelimenin bugünkü anlamıyla kullanılışına ondokuzuncu asır öncesinderastlamak zordur.

Batının ziyadesiyle meşgul olduğu ‘çevreproblemi’nin ancak bilimin gelişmesi sebebiyle ortaya çıktığınısöylemek yerinde olur. İslâm dünyasının belli yörelerinde de ciddiçevresel sorunlar varsa, bu, İslâm toplumu kendi ideal ve ilkelerineuygun yaşadığı için değildir –hiç de öyle değil.

Vuku bulmuşolan şu ki, İslâm toplumuna, geçmiş ikiyüz yılın şartları ile,gayriislâmî eylem biçimleri dayatıldı; başka bir deyişle Batının çevreproblemleri de Batılı teknoloji ve yöntem bilgisi ile birlikte ithaledildi. Geleneksel İslâm geçmişte asla insan yapısı ciddi ekolojikfelaketlerle, hatta böyle bir ihtimalle bile yüz yüze gelmedi. Busebeple İslâm hiçbir zaman çevre ile ilgili olarak Batının aşina olduğutürden kavramlar tasarlamak zorunda kalmadı.”

“Bizi Kuşatanla Ahenk İçinde Yaşamıyoruz”

Makalesini“Allah her şeyi kuşatır.” ayetinin etrafında kuran Chittick çevresorununun çözümünün “her şeyi çepeçevre kuşatan Allah”a hakkıyla kul vehalife olabilmekte yattığını söylüyor:

“Çevreye dair İslâmî birperspektif tamamen İslâm’ın Allah ve kâinat perspektifindentüretilecektir. Dahası, herkesin bildiği gibi, bizim çevre ile olanilişkimiz aslî önem taşır. Bir kere, çevrenin dengesini bozanlar bizinsanlarız. Bu demektir ki, İslâmi terminoloji ile, biz, bizi kuşatıpçevreleyenle ahenk içinde yaşamıyoruz artık; biz insanla kâinat, veaynı nedenle, insanla Allah veya ‘çepeçevre kuşatan’ (el-Muhît) ile‘çepeçevre kuşatılan’ (el-muhat) arasındaki muvafık ilişkiyi ortadankaldırdık.”

Efendimiz’in Dilinden

• Kim ağaç dikiminde bulunursa, Allah onun için ağaçtan hasıl olan ürün miktarınca sevap yazar.
•Yedi şey vardır ki, kişi kabirde bile olsa, onlardan olan sevap devamlısurette kendisine ulaşır: Öğretilen ilim, halkın istifadesi içinakıtılan su, dikilen ağaç, inşa edilen mescit, okunmak üzere bağışlananKur’an ve iyi terbiye edilmiş evlat.
• Her kim boş, kuru ve çorakbir yeri ihya edecek olursa, bu amelinden dolayı Allah tarafındanmükafatlandırılır. İnsanlar ve hayvanlar bundan yararlandıkça orayıihya edene sadaka yazılır.
• Elinizde bir ağaç fidanı varsa, kıyamet kopmaya başlasa bile eğer onu dikecek kadar vaktiniz varsa, mutlaka dikin.
• Her kim yerine yenisini dikmeden bir sidre (Arabistan kirazı) ağacını kesecek olursa, Allah ona cehennemde bir ev yapar.
• Allah bu dilsizler (develer) hakkında hayırlı olmanızı tavsiye etmektedir, onlara güçleri ölçüsünde yük vurun.
•Abdullah b. Amr r.a.’dan naklen: Rasulullah s.a.v. bir keçiyi sağmaktaolan bir adama uğramıştı, ona: “Ey kişi, sağınca yavrusu için de sütbırak.” dedi.