> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Akaid Eserleri > Ateizm Gerçeği > Tanrı´nın Varlığının Deliller
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tanrı´nın Varlığının Deliller  (Okunma Sayısı 41327 defa)
19 Eylül 2010, 01:32:46
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 19 Eylül 2010, 01:32:46 »



Tanrı´nın Varlığının Delilleri


Tanrı'nın varlığını kanıtlayan ve ateistlerin iddialarını boşa çıkaran deliller sırasıyla şunlardır:
a. Varlık Delili (Ontolojik Kanıt)

b. Âlem Delili (Kozmolojik Kanıt)

c. Nizam ve Gâye Delili (Teleolojik Kanıt)

d. Psikolojik Delil (Dinî Tecrübe Kanıtı)

e. Ahlâk Delili

Bu delillerin ortaya koyduğu iddialar bütünüyle ateizmi imkânsız kılmakta ve dayanaklarını yok etmektedir. Bir insanın bu kanıtları öğrendikten sonra ateist olması mümkün değildir. Her şeye rağmen o kişi hâlâ ateizmine devam ediyorsa onda fikirden ziyade ideolojinin ağır bastığı görülecektir.

Daha önce ifade edildiği gibi, bu kanıtlar felsefî eserlerin konusu olmakla birlikte, herkesin düşünebileceği, hatta zorlanmadan daha güzel bir şekilde ifade edeceği aklî muhakemelerdir. Nitekim filozof olmadığı halde değişik branştan pek çok bilim adamının bu kanıtlarla ilgili ilginç düşünceleri bulunmaktadır. Bu da Tanrı?nın varlığının herkesin anlayabileceği bir şekilde açık ve seçik bir konu olduğunu ortaya koymaktadır.(43)

Şimdi bu kanıtları sırasıyla ele alabiliriz.

a.Varlık Delili (Ontolojik Kanıt)

Zaman zaman kendi varlığımızla ya da çevremizle ilgili düşüncelere dalarız. Özellikle yalnız kaldığımızda, kendi hayatımızı düşündüğümüzde, ya da bir gece vakti gökyüzünü seyrettiğimizde içimizde bazı duyguların oluştuğunu hissederiz. Bu süreçte zihnimizin derinliklerinde bir konunun varlığını farkeder ve bir süre sonra da onun üzerinde yoğunlaşırız. Bu konu çevremizdeki hiçbir şeyin plansız, sebepsiz ve boşuna olamayacağı fikridir.
Kâinat karşısında içimizde oluşan hayranlık duygusu bizleri hiçbir şeyin boşuna yaratılmamış olacağı düşüncesinden bir adım daha öteye götürerek, her şeyin arkasında bulunan bir varlık fikrine de götürür. İçimizdeki bir ses aynı zamanda bizlere bu varlığın sıradan bir varlık olamayacağını fısıldamaktadır. Çünkü karşımızda göz kamaştıran bir âlem durmaktadır. Bu âlem de bütün güzellikleriyle bizlere yüce bir varlığı haber vermektedir. O mükemmel varlık da Tanrı?nın kendisidir.

Her şeyin kendisiyle hayat bulmuş olduğu bir varlık fikrinin içimizde doğduğunu müşahade ederken diğer yandan böyle bir varlığın zorunlu olarak var olması gerektiğini iyice anlamaya başlarız. İşte bazan farkında olarak bazan da şuursuz bir şekilde içimizde hissettiğimiz bu yüce varlık fikrî Tanrı?nın varlığının en büyük kanıtıdır. Buna da ?ontolojik kanıt?(44) (varlık delili) adı verilmektedir.

Ontolojik kanıt gerek Batı dünyasında ve gerekse İslâm dünyasında önemsenen ve ateistlere karşı dile getirilen bir delildir. Her iki dünyada da çeşitli düşünürlerce Tanrı´nın, en mükemmel varlık olduğu ve varlığının bir nedeni bulunmadığı ifade edilmiştir. Bu kanıtı dile getirenlerden St. Anselm (1033-1109) Tanrı'yı, kendisinden daha mükemmeli kavranamayan varlık olarak tanımlamış ve Tanrı'nın varlığını inkâr edenlerin zihninde dahi bu fikrin olduğunu iddia etmiştir. O, sadece zihinde var olan mükemmel varlık kavramının düşünülemeyeceğini belirtmiş ayrıca bu kavramın zihinde olduğu kadar dış dünyada da var olduğunu iddia etmiştir.(45)

Bu kanıtı dile getiren en önemli kişilerden biri de ünlü filozof Descartes'tır(1596-1650). Descartes'a göre bizler zihnimizde en yüce derecede yetkinliğe sahip bir varlık fikrini taşımaktayız. Bu varlık da Tanrı'nın kendisidir. Tanrı kavramı insan zihnindeki matematik bir kavram kadar açık ve seçiktir. Descartes'a göre Tanrı'nın yokluğunu düşünmek mümkün değildir. Çünkü Tanrı'nın var olması Tanrı kavramının ayrılmaz bir parçasıdır. Dolayısıyla O, hem zihnimizde yer almakta hem de gerçek olarak var olmaktadır.(46)

Descartes'e göre zihnimizdeki en mükemmel varlık fikrinin bulunması Tanrı'nın varlığının bir ispatıdır. Çünkü kendi doğa ve çevremizden böyle bir fikre ulaşmamız mümkün değildir. Tabiat bir yönüyle eksiktir. Çünkü o maddîdir. Dolayısıyla eksik bir kaynaktan mükemmellik kavramı çıkmaz. Olsa olsa bu kavram, mükemmel varlığın kendisinden kaynaklanmıştır. Sonuçta Tanrı, Descartes'a göre kalplerimize kendi mührünü basmış ve en yetkin varlık kavramını içimize yerleştirmiştir.(47)

Ontolojik kanıta ateistler çeşitli şekillerde itiraz etmişlerdir. Ancak onların bu itirazları kanıtın gücünü zayıflatamamıştır. Çünkü söz konusu eleştiriler inanan insanların aklî muhakemelerini tartışmaktan ibaret kalmıştır. Ancak teorik olarak bir fikri tartışmak ya da karşıtını dile getirmek realitede de o şeyin doğruluğunu çürütmez. Meselâ annesiz ve babasız bir çocuğun olabileceği insanın aklına bir fikir olarak gelebilir. Ancak Tanrı?nın dilemesi dışında bunun böyle olmasının mümkün olmadığını herkes bilir. Yine âlemin de bir yaratıcı olmadan var olabileceğini ve bugünkü durumuna gelebileceğini düşünmek bir fikir olarak akla gelebilir. Ancak bunun pratikte böyle olabileceğini düşünmek imkânsızdır. Bunun gibi Tanrı?nın da var olmadığını bazıları bir fikir olarak düşünebilir. Ancak bu kanaat bir fikirden ibaret kalır, kalmaya da mahkûmdur. Çünkü pratikte O?nsuz bir var oluş ve yaşam mümkün değildir.

Kendi varlığımızı ve içerisinde yaşadığımız âlemin gerçekliğini inkâr edemeyeceğimize göre yaratıcıyı da inkâr etmemiz mümkün değildir. Kaldı ki Tanrı var olmasaydı bizler de var olmayacaktık. Var olsaydık bile zihnimizde Tanrı kavramı olmayacaktı. İnansın veya inanmasın herkesin zihninde bu kavramın yer aldığı ortadadır. Dolayısıyla var olmayan bir şeyin zihnimizde yer alması mümkün değildir. Ayrıca Tanrı gibi bir varlığı reddetmek, o varlığın zihnimizde atılması veya yok olması anlamına da gelmeyecektir. Var olmayan bir şeyin içimizde doğması ve bizlerin de onu düşünmesi imkânsızdır. O halde Tanrı var ki bizler de o kavrama sahibiz ve hakkında şöyle ya da böyle tartışmaktayız.

Tanrı kavramının doğuştan gelmediği, zihnimize sonradan girdiği bir an için düşünülse bile evrenin varlığından ve kendi yaşamımızdan edindiğimiz tecrübelerden hareketle böyle bir fikrin bizden oluşması muhakkaktır. Dolayısıyla insanın iç dünyasının sesine kulak vermeden ve doğadan da ders almadan Tanrı´nın var olmadığını iddia etmesi mantıksız ve sağlıksız bir karar olacaktır.

İnsanın kendi doğasında var olan Tanrı kavramını söküp atması kolay değildir. Böyle bir kavram gerçekten temelsiz ve asılsız olsaydı insanlık tarafından asırlar öncesinden itibaren terkedilmesi, unutulması ve bugün de üzerinde durulmaması gerekecekti. Ancak bu konuda başarısız kalındığına ve Tanrı?ya inananların sayısı arttığına göre aşkın ve mükemmel olan yaratıcı Tanrı inancını reddetmenin ya da insanları böyle bir inançtan vazgeçirmeye çalışmanın anlamsız ve sonuçsuz kalmaya mahkûm olacağı kesindir.

Ontolojik kanıt bir anlamda mutlak ateizmin de olamayacağını kanıtlamaktadır. Daha önceki bölümlerde görüldüğü gibi tabiatında Tanrı fikrî bulunmayan bir insanın varlığı mümkün değildir. Şu veya bu şekilde herkesin zihninde böyle bir kavram vardır. Olmasa bile aklı, mantığı, kalbi ve vicdanı o kavrama doğru götürecektir. Nitekim bunları mutlak ateizmin imkânsızlığı bölümünde detaylı bir şekilde ele almış ve açıklamıştık. Dolayısıyla âlem kanıtına geçebiliriz.

b. Âlem Delili (Kozmolojik Kanıt)

Ontolojik kanıtın yanında Tanrı?nın varlığını ispatlayan ve ateistleri çok zor durumda bırakan bir delil de kozmolojik kanıttır. Bu kanıt dünyamızın da içinde bulunduğu, her an tecrübe ettiğimiz âlemden (kozmos) hareketle bizleri Tanrı?nın varlığına götürmektedir.
Evrenin varlığı insanın üzerinde uzun uzadıya düşüncelere daldığı konuların başında gelir. Yıldızları, gezegenleri, güneş sistemleri, galaksileri, canlılar âlemi ve bilemediğimiz daha birçok yönüyle kâinat insanın karşısında durmaktadır. Kâinatın varlığı, oluşumu, değişimi, en küçük varlık biriminden (atom) tutun da en büyük galaksilere kadar her şeyin bir hareketlilik içerisinde bulunması insanın dikkatini çekmiş ve onu araştırmaya sevketmiştir. Kozmolojik kanıt evrenin varlığından yola çıkarak yaratıcının varlığına gitmekte ve bizlere olup biten her şeyin arkasında bir Tanrı'nın bulunması gerektiğini söylemektedir.

Bu kanıt üzerinde sadece felsefeciler veya teologlar durmamıştır. Diğer insanlar da her fırsatta bu âlemin Tanrı'nın varlığına işaret ettiğini dile getirmişlerdir. Zaten yaratıcı Kurân'da bu çeşit konular üzerinde önemle durmuş ve çarpıcı örnekler vermiştir: Kurân-ı Kerim'de müteaddit defalar, insanların seyahat etmeleri, gözlerini gökyüzüne çevirmeleri, doğayı seyretmeleri, canlılar âlemine bakmaları, âlemin işleyişini izlemeleri kısacası her şeyin nasıl olup bittiğine dikkat kesilmeleri istenmekte ve bu konuda onlar düşünmeye davet edilmektedir. İslâm düşünürleri de bu nedenle kozmolojik kanıta eserlerinde büyük yer vermiş ve Tanrı´nın varlığını bu yolla kanıtlamaya çalışmışlardır.

Kozmolojik kanıtın temel iddiası şudur: Evrenin gerçekten var olduğu görülmektedir. Yani evrenin varlığı hayal veya rüya değildir. Ancak evren kendi başına var olamaz bir nesneler yığınıdır. Sonradan var olmuştur. Evreni varkılan ve ona hayat veren de Tanrı'dır. Evrenin ezelden beri var olduğunu düşünmek imkânsızdır. Çünkü âleme baktığımızda sonuçta onun maddî bir varlık olduğunu ve kendi kendine var olma gücüne sahip olmadığı görülmektedir. Bu durumda onu yaratan bir gücün varlığı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu güç de Tanrı'dır.

Varlıklar kendi kendilerine var olma güc...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tanrı´nın Varlığının Deliller
« Posted on: 23 Nisan 2024, 19:14:03 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tanrı´nın Varlığının Deliller rüya tabiri,Tanrı´nın Varlığının Deliller mekke canlı, Tanrı´nın Varlığının Deliller kabe canlı yayın, Tanrı´nın Varlığının Deliller Üç boyutlu kuran oku Tanrı´nın Varlığının Deliller kuran ı kerim, Tanrı´nın Varlığının Deliller peygamber kıssaları,Tanrı´nın Varlığının Deliller ilitam ders soruları, Tanrı´nın Varlığının Delillerönlisans arapça,
Logged
21 Ağustos 2011, 00:04:32
muhsin iyi

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 87


« Yanıtla #1 : 21 Ağustos 2011, 00:04:32 »

Allah’ın (c.c.) Varlığının ve Birliğinin Delilleri
    Allah’ın (c.c.) varlığı ve birliği konusu, tarihin başlangıcından beri insanları düşündürmüştür. Bu konuda pek çok filozof, bilgin kuram üretmiştir. Bunları derleme, sınıflandırma apayrı bir çalışmayı gerektirmektedir.
    İslam bilimleri arasında yer alan kelâm, Allah’ın (c.c.) varlığı ve birliği konusu üzerinde de durmuş ve bu konuda aşağıdaki kuramları ortaya koymuştur:
            1. Kanıt İlkesi Delili :
            Bediüzzaman Said Nursi’ye (rah.a.) göre var olan şeylerin kanıtlanılabilirliği bunların yokluğunu kanıtlamaktan her zaman kolaydır. Bir incir familyasının var olduğunu, bir tek inciri göstermekle kanıtlayabiliriz. Halbuki bu örnekteki varlığın (incir familyasının) yokluğunu iddia eden kimsenin bütün yeryüzünü, hatta evreni araştırması gerekir. Bu ise olanaksızdır. Öyleyse şunu diyebiliriz: Yok olan şey, hiçbir zaman  kanıtlanamaz. Bu açıdan Allah’ın (c.c.) varlığına ve birliğine inanan bir insan için Allah’ın (c.c.) evren kitabındaki veya Kuran-ı Kerim’deki bir ayeti yeterli bir kanıtken, O’nun varlığını ve birliğini inkar eden insanın iddiası  için atomdan yıldıza, mikroptan insana kadar evren kitabındaki bütün canlı ve cansız varlıklar, olgular, olaylar ve Kuran-ı Kerim’in ayetleri engel olmakta ve önüne dikilmektedir. İnanan bir insana her şey Allah’ın (c.c.) varlığı ve birliği üzerine mesaj ve ders vermektedir. Bu mesaj ve dersleri görmezden gelmek, yok varsaymak, çürütmek, anlaşılmaz kılmak bir insanın değil tüm insanlığın bile üstesinden kalkamayacağı güç bir iştir. Bu nedenle Allah’ın (c.c.) varlığı ve birliği için bir ayeti yeterli bir kanıt oluştururken O’nun yokluğunu kanıtlamak tüm insanlığın ortak çabası ile olsa bile yine olanaksızdır.
    Kanıt ilkesi bilindiği üzere hukukun da temelini oluşturmaktadır. Davalar kanıtla, kanıtlarla kazanılmaktadır. Öyle ise bir kanıt bile Allah’ın (c.c.) varlığı için yeterlidir.
     2. Tanık İlkesi Delili :
Bediüzzaman Said Nursi’ye (rah.a.) göre iki kişi aynı doğruda  birleşmişse, binlerce insanın kendi dar pencerelerinden, kişisel kanılarıyla onu inkar etmeleri hiçbir değer ifade etmez. Bir sarayın kapılarından onlarcası  açık, birisi  kapalı olsa, kimse o saraya girilemeyeceğini iddia edemez. İşte Allah’ı (c.c.) inkar eden kimse devamlı surette kapalı olan o bir tek kapıya yönelerek oradan saraya girmek ister. Aslında o kapı, onun ve onun gibi olanların gözlerine çekilmiş bir perdedir;  onların ruh dünyalarına kapalıdır. İnançlı insan  için kapalı bir kapı yoktur. Yeter ki bu konuda gözlerini gerçeklere yummasın.  Bulutlu  bir hilal gecesinde gökyüzünde ayı gördüğünü söyleyen bir insanın bu iddiası, bu gözlemi yapamayan insanların ileri sürebileceği “Hilal yoktur.” iddiaları karşısında doğru, tutarlı, gerçeğe uygun bir önerme olarak kendisini gösterir. Çünkü ayı göremeyenlerin çeşitli mazeretleri olabilir: Gözlemcilerin gözleri bozuktur, ay bulutların arkasında gizlenmiştir, gözlemciler gözlemlerini tüm gece boyu sürdürememişlerdir… gibi. Ama ayı gördüğünü iddia eden kimse, bu olumsuzlukları aşıp bir gerçekliğe bir an da olsa ulaştığını doğru ve tutarlı bir iddia ile ortaya atıyorsa bizim ona inanmamamız için ortada bir neden kalmamıştır. Kaldı ki bu insan ömründe bir kere bile yalan söylememişse ve çevresindekiler onu güvenilir bir kişi diye adlandırıp ona değer vermişse bizim o kişiye inanmamamız büyük bir saflık, aldanış ve ahmaklık olacaktır. Bu açıdan Allah’ın (c.c.) varlığı ve birliği konusunda insanların ahlak bakımından en üstünleri olan peygamberlerin, evliyaların, müminlerin ve Müslümanların Allah (c.c.) vardır ve birdir biçimindeki iddialarını bir kısım insanların hem de ahlak açısından pek çok kusuru bulunan kimselerin inkâr etmeleri bir değer ifade etmez.
    Tanık ilkesi bilindiği üzere hukukun da temelini oluşturmaktadır. Davalar tanıkla, tanıklarla kazanılmaktadır. Öyle ise bir tanık bile (Hz. Muhammed [ s.a.s]) Allah’ın (c.c.) varlığı için yeterlidir.
    Eleştiri: İnanmayan kesim, şu örneğe benzer örneklerle kanıt ve tanık ilkesine itiraz etmekteler:
   Hıristiyan inancına göre yetişen bir çocuk yılbaşında Noel babadan hediye alır. Gerçekte Noel Baba yoktur. Hediyeyi anne ve babalar çam ağacının altına koyarlar. Ama hediye vardır. Bütün çocuklar da benzer şekilde hediye alırlar. Kendi aralarında da Noel Baba’nın varlığına tanıklık yaparlar. Aldıkları hediyeleri de Noel Baba’nın varlığına kanıt diye düşünürler.
   Cevap: Bu eleştiri görünüşte bütün Müslümanların da tıpkı saf ve gerçekten habersiz Hıristiyan çocukları gibi bir duruma düşürmektedir. Eleştiri, bir algı yanılsamasından güç almaktadır. Tıpkı sihirbazın şapkasından tavşan çıkarması gibi bir zihin illüzyonuna benzemektedir. Görünüşte Allah da Noel Baba da yoktur. Müslümanlar tüm nimetleri Allah’tan, Hıristiyan çocukları da yılbaşındaki aldıkları hediyeleri Noel Baba’dan bilmektedirler. Ama Noel Baba sadece yılbaşında bir kere hediye veriyor. Bütün çocuklara verse de bu yalnız yılda bir kez oluyor. Yani yeterli bir kanıt oluşturmuyor. Oysa Allah bütün nimetlerin sahibidir. Her şey ona aittir.  Evrende var olan ve bir nimet olarak insanın önüne konan her şey Allah’ın varlığına ve birliğine dair mührü ile insana nimet olarak verilmiştir. Tek bir kanıt türü ile Noel Baba’nın varlığına hükmedenler çocuklardır. Onların düşünce yetileri zayıftır. Sonsuz nimetleri Allah’ın varlığı ve birliğine kanıt olarak düşünen ve bu konuda birbirlerine tanıklık yapan Müslümanlar ise çocuk değillerdir. Akıllı kimselerdir. Yetişkindirler. Çocukları aldatırsın ama büyükleri aldatmak kolay değildir.
   Allahın her bir nimetinde onun varlığına ve birliğine dair sonsuz kanıtlar adeta birer mühür gibi nimetlerin üzerine işlenmişken ve bunlar Allah’ın güzel isim ve sıfatlarına tercüman olmuşken Noel Baba adına yılbaşında çocuklara sunulan hediyelerde ise ona ait hiçbir işaret yoktur. Adeta bunlar hırsızın mülkü gibidirler. Yani Noel Baba’ya izafe edilen bu hediyeler de aslında her hediyenin de gerçek sahibi olan Allah’ın nimetleridir. Onun sıfat ve güzel isimlerine tercümanlık yaparlar.
   Tek kanıt türü ve çocuklar ile tüm inananlar ve Allah’ın nimetlerinin birbirlerine paralel gibi görünmesinde yatan zihin yanılsamasını şuna benzetebiliriz. Matematikte 1’den başlayıp sonsuza giden pozitif sayılar vardır. Bunların gerçek dünyada karşılıkları vardır. Yani biz bu sayılarla her şeyi sayabiliriz. Ama bir de -1’den başlayıp sonsuza giden negatif sayılar vardır. Biz bunlarla nesneleri sayamayız. Bu sayılar sadece zihnin ürünüdürler. Nesneler bu sayılarla sayılmaz. Bu sayılar, alış veriş gibi durumlarda ortaya çıkan hesaplamalarda kullanılır. Yani zihinsel işlemlerde yer alırlar. Müslümanlara her bir nimet pozitif sayıların adedince Allah’ın varlığı ve birliğine birer kanıt iken bir Hıristiyan çocuk için güya Noel Baba’dan yılbaşında aldığı hediye ise Allah’ın nimetleri karşısında kafasında sadece -1 sayısı kadar şüphe uyandıracaktır. Yani o çocuk yaşta bile bu hediye pozitif bir anlam ifade etmeyecektir. 1 sayısı kadar bile bir değere sahip olamayacaktır. Ahalisi Hıristiyan olan yerde bulunanlar bilirler ki, çocuklar bu yılbaşındaki hediyelere rağmen yine de onun varlığından kuşku duyarlar. Hediye, kuşkularına karşı bir rüşvet işlevi görse de durum böyledir. Allah’ın varlık ve birliği ile mühürlü her nimet önüne geldikçe çocuklar bu çocukluk yanılsamasından kurtulup gerçeği bulacaklardır. Kimse sonsuz kanıtların karşısında tek bir kanıtla çocukluk çağına ait bir yanılsamaya bağlı kalamaz.
   Eleştiri: Bir Müslüman nasıl Allah’ın varlığına ve birliğine şahitlik yapabilir? Ne Allah (c.c.) ne de Hz. Muhammed (s.a.s) duyu organları ile algılanmamaktadır.  Öyle ise İslam dinine girişte yapılan şahadette ‘Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhü ve rasuluh’ta, bir Müslüman yalancı şahitlik yapmaktadır. Duyu organları ile algılamadığı şeylere tanıklık yapmaktadır.
   Cevap: Doğru, görünüşte böyledir. Bir Müslüman Allah’ı ve peygamberi hiçbir duyu organı ile algılamadığı halde bunlara dair şahitlik yapmaktadır. Bu durumda yaptığı yalancı şahitliktir. Ama bu reel dünyada geçerlidir. Hayat sadece reel dünyadan ibaret değildir. İnsanın bir de manevi dünyası vardır. Reel dünyada şahitlik gözle ve gördükleri ile olur. Göz eşekte de vardır.  Ama eşekliğini üzerinden almaz. Manevi dünyada ise şahitlik kalp gözü ile yapılır. Bu göz sadece insanda olur. Hayvanlarda olmaz. Buna sezgi de diyebiliriz. Kimse sezgiyi küçük görmesin. Bilim adamları buluşlarını gözlerine değil sezgilerine borçludurlar. Hayatımızı kolaylaştıran her teknolojik ürün insandaki bu yeti sayesinde bulunmuştur. Göz bunda başlıca rolü oynamamıştır. İşte bir Müslüman şahitliğini eşekte de olan baş gözü ile değil sadece insana ait olan kalp gözü ile manevi dünyada yapmaktadır. Dolayısıyla şahitliği manevi düzlemde geçerlidir. Allah’ın Kuran-ı Kerim’de pek çok ayette inançsızlar için söylediği, ‘onlar kördürler’ ifadesi, bu kalp gözü ile ilgilidir.
   Kalp gözünün açılması ise hidayetle olur. Hidayet ise Allah’tandır. Allah kullarına hidayet vermeyi ise bazı şartlara bağlamıştır. Bunların hepsini bir kul olarak bilmemize imkân yoktur. Allah’ın ilminde saklıdırlar. Yalnız Allah’ın sevdiği şeylere yönelenlere, yasaklarından kaçınanlara hidayetinin ulaşabileceğini düşünebiliriz. 
3. İmkan (Olasılık) Delili:
Evrenin var olma ile yok olma olasılığı birbirine eşittir. Şu anda duyu organları ile algıladığımız evren ve içerisindeki her şey yaratılmamış olabilirdi. Ama bunların var oluşu, gerçekliği duyu organlarının izlenimleri ile sabittir. Evrenin ve içerisindeki şeylerin var olduğunu kimse inkâr edemez. Var olan bir şeyin de kendi varlığı dışında bir yaratıcı nedeni bulunmaktadır. Yani evren ve içerisindeki her şeyi yokluktan varlığa çıkaran bir neden bulunmaktadır. Bu neden de ancak evreni ve içerisindeki her şeyi yoktan varlık sahnesine çıkaran eşsiz bir güç ve kudret sahibi olan Al...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
21 Nisan 2018, 10:36:23
Hüseyin şaşmaz*uzun

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1


« Yanıtla #2 : 21 Nisan 2018, 10:36:23 »

Kaideden yola çıkarak bir sağlama,muhasebe yapalım tevhit inancımızı.
Kur'an'da "O'nun benzeri hiçbir şey yoktur"(Şura 42/11.)(Bu sözden sınırsızlık kaidesi çıkar.)
AKIL, 1- Madde veya vakıa 2- Sağlıklı beyin 3- His 4- Ön bilgiler.(Düşündüğümüz,algıladığımız her şey sınırlıdır.)
Genel kaide;Sınırlı bir şey sınırsızı kapsamaz.
Akıl ve sözü kaide ölçüsüne vurduğumuz zaman
Tevhit,Allah inancı algılama ve düşünce kapsamının dışında vuku bulmaktadır.
http://bredaholland.blogspot.nl/2018/04/tevhit2018.html
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes