> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Akaid Eserleri > Ateizm Gerçeği > Modern Ön Yargılar
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Modern Ön Yargılar  (Okunma Sayısı 2669 defa)
19 Eylül 2010, 01:36:48
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 19 Eylül 2010, 01:36:48 »



Modern Ön Yargılar

Modern dönemin ateist düşünürleri dini bir fenomen olarak ele almış indirgemeci bir yaklaşımla onu tanımlamaya çalışmışlardır. Özünde inançlar kümesi olan dini, bilimsel bir obje gibi ele alarak tek bir ilkeden hareketle izah etme yoluna gitmişlerdir. Doğal olarak Tanrı inancını da şuradan veya buradan kaynaklanmıştır diyerek reddetmişlerdir. Ancak bunu yaparken de pek çok şeyi gözden kaçırmışlardır. Çünkü daha işin başında onlar inancın mahiyetini yanlış anlamışlardır. Çoğunlukla dar bir çerçeve çizerek dini de o çerçeveye oturtmaya çalışmışlardır. Halbuki tek bir ilkenin ya da dar bir çerçevenin dini ve Tanrı inancını bütün boyutlarıyla izah etmesi mümkün değildir.

Modern dönemde felsefeci, dini sadece teorik bir problem olarak ele almış tartışmaya çalışmış, psikolog onu sadece duyguyla alâkalı bir şey olarak görmüş birtakım tahlillere girişmiş, sosyolog ise onu toplumsal bir olay gibi düşünmüş fonksiyonunu yorumlamaya çalışmıştır. Yine ekonomistler de dini, iktisadî bir yaşamın gölgesinde görmeye çalışmış, antropolog ise neredeyse onu dünyanın geri kalmış yörelerindeki (ilkel) insanların davranışlarında aramaya koyulmuştur. Çağımızın başında bu ve bunun gibi dar çerçeve içerisinde din tanımlanmaya ve güya çürütülmeye çalışılmış ancak sığ kalındığının farkına varılmamıştır. Ne yazık ki modern dönemdeki ateistlerin hemen hemen çoğunda bu sıkıntılar görülmüştür. Nitekim pek çok insan bu durumun farkına varmış daha sonra fikirlerinde değişiklik yapmıştır.

Elbetteki yukarıda sözü edilen hatalı davranışın karşısında çok güçlü itirazlar yükselmiş ve yapılan yanlışlıklar dile getirilmiştir. Batı dünyası kendi bünyesindeki zaaflar nedeniyle güçlü ateistlerin ortaya çıkışına sebebiyet vermişse de her şeye rağmen onlara karşı esaslı cevaplar vermek gücünü göstermiştir. Nitekim XX. yüzyılın başında rüzgâr gibi esen ve ortalığı kasıp kavuran pozitivist hareket asrımızın ikinci yarısında hızını kaybetmiş ve pek çok ateist için tatlı bir nostaljiye dönüşmüştür. Bir anlamda pozitivizmi ve ateizmi doğuran Batı elde ettiği tecrübeler sayesinde onları dizginlemeyi de bilmiştir. Batı da dizginlenen pozitivizm ve bu bölümde bizimde ele alacağımız fikirler ne yazık ki dünyanın gelişmekte olan ya da az gelişmiş bölgelerinde hâlâ yaşamını sürdürmeye devam etmektedir. Bunun nedenlerinden biri de Batı´da sadece bilimsel bir var sayım olan ve rahatlıkla eleştirilebilen fikirlerin bu bölgelerde birer ideoloji haline gelmesi ve insanlara (sorgulanmasına da fırsat verilmeden) empoze edilmeye çalışılmış olmasıdır.

Modern dönemde ateistlerden gelen eleştiriler karşısında bir gerçek daha ortaya çıkmış bulunmaktadır. O da gerek dinin ve gerekse insan yaşamının bir teoriyle ya da bir tek açıklamayla izah edilemeyecek kadar basit ve dar olmadığıdır. Yani insanın ve inancın kompleks bir yapı arzettiğidir. Bu özellikleri dikkate almadan yapılacak her türlü açıklama eksik kalacaktır. Nitekim bu hatayı işleyen teoriler de zamanla tarih sahnesinden silinmeye mahkûm olmuşlardır.

İnsanı ve din fenomenini bütün olarak ele almayan, onu parçacı bir tutumla değerlendiren sadece ateistler olmamıştır. Bazı dindarlar ve mezhepler arasında da benzeri tutum ve davranışlar görülmektedir. Onlar da inanmalarına rağmen dini kendi noktalarından hareketle bazan dar bir şekilde tarif etmişlerdir. "Din budur" diye ortaya koydukları şeyler bazan inanan insanların tepkisini dahi almıştır. Onların bu yanlış tutumu da ateistleri daha büyük bir yanlışa sürüklemiş, o kişilerde söz konusu tariflerin çürütülmesiyle dinin de yok edilebileceği duygusunu ortaya çıkartmıştır. Halbuki din ne o kişinin tarifine sığacak kadar dardır. Ne de ateistin, o kişinin görüşünü eleştirmesiyle yok olacak kadar basit ve sıradan bir şeydir. Dolayısıyla modern dönem ateizmini değerlendirirken bu noktanın kesinlikle gözden kaçırılmaması gerekmektedir.

Bu girişten sonra çeşitli açılardan dini eleştiren ve çağımızda oldukça etkili olan ateist düşünürleri ele almakta yarar görmekteyiz. Bu düşünürler sırasıyla Comte, Feuerbach, Marx, Freud, Nietzche ve Sartre´dır. Doğrusu yüzyılımızda ateist denilince hemen akla gelen kişiler de bunlardır. Ancak bu düşünürlerin fikirleri yanında, yaşamları dahi bir bütünlük arzetmeyip karmaşık bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla çocukluk, gençlik ve olgunluk dönemlerinde ya da ömürlerinin son yıllarında nasıl bir kişiliğe ve yaşama sahip oldukları daima göz önünde bulundurulmalıdır. Yine çevrelerinin, aldıkları eğitimlerin, gördüklerinin ya da tecrübe ettikleri şeylerin fikirleri üzerinde çok önemli olduğu da unutulmamalıdır.

Çünkü sonuç itibariyle onlar da bizim gibi insanlardır. Her insan gibi onların da güçlü ya da zayıf yönleri olabilmekte, olaylar karşısında etkilenen ya da tepki veren bünyeleri bulunabilmektedir. Dolayısıyla onların fikirlerini ve var sayımlarını kişiliklerinden ve çevrelerinden bağımsız olarak genel geçer birer hakikatmiş gibi savunmanın bir anlamı olmayacaktır. Kaldı ki onları peşinen reddetmekte anlamsız bir tavırdır. Önemli olan şey ön yargılardan arınmış bir şekilde, aklın gösterdiği doğrular çerçevesinde ve insanlık tecrübesini de göz önünde bulundurarak bu kişilerin düşüncelerini değerlendirmektir. Nitekim kendileri de bu süreci yaşamış, inişli çıkışlı bir grafik izlemiş ve taraftarları da zaman zaman öz eleştiri de bulunmuşlardır.

Kendini ateist gören insanların çoğunluğu inançsızlıklarını bu düşünürlerin fikirleriyle desteklemeye ve temellendirmeye çalışmışlardır. Yine pek çok ateist dinle ilgili eleştirisini bu kişilerin fikirlerinden hareketle ortaya koymaya gayret göstermiştir. İşin daha çarpıcı olan yönü bu düşünürlerin dünyasından olmayan ve aynı kültürde yaşamayan kişilerin dahi onların fikirlerini sahiplenmesi ve savunmasıdır. Halbuki kendine hitap eden bir şey bulunmadığı gibi kendi kültüründe de o düşünürlerin takılacağı bir problem bulunmamaktadır. Durum böyle olunca eleştiri yapamadan ya tamamen kabullenmek ya da peşinen reddetmekle karşı karşıya kalınacaktır. Dolayısıyla ateizm konusunda öncelikle bu düşünürlerin tanınması ve fikirlerinin bilinmesi gerekmektedir. Elbetteki dünyadaki ilk ateistler bunlar değildir, sonuncusu da olmayacaklardır. Ancak günümüz dünyasında kitleler üzerinde en çok etkili olan ve ateizmi teoriden çıkartıp pratik yaşama dönüştürenlerin bu kişiler olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla büyük bir önemi haizdirler.

Ateistler sayesinde Batı dünyasındaki dinî inançlar (hıristiyanlık-kilise öğretileri) büyük yara almış ve kendi kabuğuna çekilmek zorunda kalmıştır. Ancak bugün aynı şeyin devam ettiği söylenemez. Bırakınız İslâm dünyasını, bugün Batı dünyasında insanların çoğunlukla bir şekilde dine inandıkları, en azından karşı çıkmadıkları görülmektedir. Hatta bireysel olarak ateist olan kişilerin dahi bazan kültürel açıdan dine (hıristiyanlık) sahip çıktığı ya da politik gerekçelerle o dinin menfaatlerini savunduğu bilinmektedir.

Batı dünyasında bazı ateistlerin de kendi içlerinde ne kadar tutarlı olup olmadıkları ayrı bir tartışma konusu olmaktadır. Ancak burada önemli olan bir konu da şudur. Ülkemizde ya da gelişmekte olan diğer bölgelerde bazı çevrelerce Batı dünyasının dinsiz olduğu ve Tanrı'ya inanmadığı söylenmektedir. Bunu söyleyenlerin arasında da birbirinden farklı iki kesim bulunmaktadır. Birincisi Batılı olmayı amaçlayan, kendi kültüründen ve dininden uzaklaşan hatta kendi insanından utanan ve değişim isteyen kişilerdir. Bunlar kısaca Batı?da cereyan eden reform ve Rönesans hareketlerinin, dinsizlikle sonuçlandığını ve bizlerinde gelişmesi için bu yolu takip etmemiz gerektiğini söylemeye çalışmaktadırlar. Ancak bu kişilerin kendi dinsizliklerini yaymak için Batıyı öyle takdim etmek istedikleri gözden kaçmamaktadır. İkincisi ise kendisinden başka herkesi din dışı kabul eden katı muhafazakâr (gelenekselci) kişilerdir. Bunlarda kendi zaaflarını ve problemlerini unutturmak için hedef saptırmakta ve ayırım yapmadan eleştiri oklarını karşı tarafa göndermektedirler. Her iki kesimin de yanıltıcı oldukları aşikardır. Dolayısıyla Tanrı inancı ile ilgili tartışmalarda bu durumun gözden kaçırılmaması gerekmektedir.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Modern Ön Yargılar
« Posted on: 28 Mart 2024, 22:59:43 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Modern Ön Yargılar rüya tabiri,Modern Ön Yargılar mekke canlı, Modern Ön Yargılar kabe canlı yayın, Modern Ön Yargılar Üç boyutlu kuran oku Modern Ön Yargılar kuran ı kerim, Modern Ön Yargılar peygamber kıssaları,Modern Ön Yargılar ilitam ders soruları, Modern Ön Yargılarönlisans arapça,
Logged
21 Ağustos 2011, 00:07:34
muhsin iyi

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 87


« Yanıtla #1 : 21 Ağustos 2011, 00:07:34 »

Nefsin Önyargıları ve Kuşku
                        Dini Kuşkuların, Şüphelerin, Kuruntuların Kaynağı, Vesveselerin Nedenleri Nelerdir?   
İnsan bu dünyaya imtihan için gönderilmiştir. İmtihanı en başta nefis ve şeytanla olmaktadır. Müslümanların akıllarına gelen dini kuşkulara vesvese denir. Nefis ve şeytanla imtihan edildiğimiz için buna bağlı olarak vesvese de iki çeşittir: Nefis vesvesesi, şeytan vesvesesi.
Nefis bilindiği üzere küfür üzere bulunur. Hidayete gelmesi mümkün değildir. Daha doğrusu bir Müslüman nefsini daima böyle görmelidir. Elbette nefis tezkiye edilebilir. Sırasıyla emmareden, levvame, mülhime, mutmainne, raziye, marziye, kâmile gibi üst derecelere ulaştırılabilir. Tarikatların amacı nefsi tezkiye etmektir.  Ruhu saflaştırmaktır. Emmare nefsi (yani kötülüğü emredici nefsi) en azından levvame nefis (günahlara tövbe edip hak yola giren nefis) durumuna getirmektir. Ama bir veli (nefsi en az mutmainne makamındadır) de, kâmile basamağına ulaşan bir zat da, nefsini daima bir düşman olarak görür, ona karşı tedbirli olur.  Nefis hiçbir zaman tam anlamıyla ıslah olmaz. Hayvanat bahçesinde kafesinde evcilleştiği düşünülen bir arslanın bakıcısını parçalaması alışık olduğumuz haberlerdendir. Bu nefis için hangi makamda olursa olsun her zaman mümkündür.
Tabii insan sadece nefisten meydan gelmemiştir. İnsanda nefis dışında ilahi bir nefha (soluk) olan ruh da vardır. Allah, Kuran-ı Kerim’de nefis için ‘Kuşkusuz nefis kötülüğü emredicidir. (Yusuf Suresi, 53)’ diye bizi uyarmaktadır. Yine Allah Kuran- Kerim’de ruh için ise ‘Onu yaratıp düzene koydu, kendisine Ruh’undan üfürdü. (Secde Suresi, 9)’, ‘De ki ruh Rabbimin emrindedir. (İsra Suresi, 85).’ diyerek ruhu yüceltmekte, kaynağını Kendisi’ne izafe etmektedir.
Nefis yaratılışı ile topraktan gelmiştir. Daha doğrusu nefsin doğasında en ağır basan öğe topraktır. Nefse bedenin manevi atmosferi gözüyle bakabiliriz. Nefsin bileşenleri anasır-ı erbadandır (yani toprak, su, hava, ateş). Tabii herkesin yaratılışı birbirinden farklıdır. Bunda etken olan şey bu unsurlardan birisinin diğerine göre daha ağır basmasıdır. Tabiatında toprak öğesi ağır basan kişi tembeldir. Çalışma ve ibadet ağırına gider. Korkaktır. Asalaktır. Rahatına ve keyfine düşkündür. Muhafazakârlar genellikle bu cinstendir. Su öğesi ağırsa dönektir. Verdiği sözleri çabuk bozar. Her renge girer. Kolayca yalan söyler. Münafık tabiatlıdır. Dedikoduya düşkündür. Her devrin adamı genellikle bunlardan çıkar. Hava öğesi ağır basan kişi çok duygusaldır. Hemen kanar. Duygu ve coşkuları ile hareket eder. Hayatı ciddiye almaz. Değişkendir.  Dünyasını şarkılar, aşklar oluşturur. Arzularına göre yaşamak ister. Sanatçılar genellikle bunlardan çıkar. Bunların siyasetle hiç alakaları yoktur. Ateş öğesi öfke, hırs, kibir, kin, şehvet gibi durumlara karşılık gelir ki bunlar sahibini cehenneme götürecek kadar tehlikelidirler. Hayatı çok ciddiye alırlar. Daha doğrusu dünya hayatı dışında başka bir yaşamın, ebedi hayatın olacağını pek düşünmezler. Dava adamları genellikle bunlardan çıkar. Yani her insanın yaratılışında bulunan nefis,  evrenimizin de, dünyamızın da temelini oluşturan bu dört öğeden oluşmaktadır. Adeta bunların ruhuna nefis denir. Yani toprak, ateş, hava, su kendi doğalarını, özelliklerini insana vererek onda nefis dediğimiz varlığı meydana getirmişlerdir. Bu dört öğe bizi dünyaya, insanlara ve evrene bağlamaktadır. Kişiliğimizin çekirdeğini oluşturmaktadır. Her insanın nefsinde bu dört öğeden bir öğe diğerlerine göre biraz ağır bassa da aslında insan nefsinde bunların her biri belli oranda da bulunmaktadır. Başkalarında gördüğümüz her olumsuz ahlak, davranış bizlerde de tohum olarak mevcuttur. Uygun şartlar bulduğunda hemen nefis içerisinde kendisini göstererek yeşerir, boy atar. Onun için nefis küfür üzere yaratılmıştır. Onun İslam’a girmesi, hidayeti kabul etmesi düşünülemez.
Bunların hepsi, yani anasır-ı erba ve ona bağlı olarak nefis, Allah’ın ‘ol!’ emri ile yoktan yaratıldığı için insana vesvese veren özelliklere sahiptirler. Yani insanı Allah’tan uzaklaştıran birer tabiata maliktirler.  Bundan dolayı nefsi temize çıkarma, nefsinden emin olma düşünülemez. Nefis bir düşmandır. Ölünceye kadar da bu durum böyledir. Onun için peygamberimiz (s.a.s.) insanın iki koltuğu altında taşıdığı nefsinden daha büyük bir düşmanı olmadığını söylemiştir.
Nefsin yaratılış amacı da bizi Allah’tan uzaklaştırmaktır. Ruh ise Allah’tan bir soluk olduğu için Allah’a inanmak ister. Ona kavuşmayı arzular. Bütün erdemler ruhtan kaynaklanır. İbadetler ona huzur verir. Güzel olan şeylerde Allah’ı bulduğu için onlara âşık olur. Onlarla meşgul olmak ister. Bu manada mecazi (yani dünyevi) aşklar da mutasavvıflarca geçilmesi gereken bir köprü olarak görülmüşlerse de yine de övülmüşlerdir. Nefis ise güzel olan şeyleri elde etmek için şehvet ateşiyle yanar.  Elde edemediği zaman kudurur, öfkelenir, kin güder, intikam almaya çalışır. Ruh da yanar ama aşkla yanar. Elde etmek yada etmemek gibi bir amaç ruhun aşkında yoktur. Ruh nefis gibi olumsuz duygularla kavrulmaz. Olumsuz duygular ruhu incitir. Nefis cimridir, karşılıksız kimseye bir şey vermez. Ruh cömerttir. Paylaşmaktan sonsuz bir zevk alır. Nefis bencildir. Önce kendisini düşünür. Ruh diğerkâmdır. Kendinden önce başkalarını düşünür. Kısacası bütün pis huylar, kötülükler nefisten kaynaklanır, bütün güzellikler, faziletler ruhtan gelir.
Nefis ibadetlerden sıkılır, kaçar. Allah’a kul olmaktansa yok olmayı arzular. Çünkü aslı, mayası yokluktur. Ona ulaşmak ister. Allah ruhu Kendi nefhasından (soluk) yaratmışken nefsi ol emri ile yoktan meydana getirdiği anasır-ı erbadan yaratmıştır. Bu yüzden nefis daima Allah’a isyan üzeredir. Kendisine uyanı doğru cehenneme götürür. Bir Müslüman iç dünyasında daima nefsiyle cihat halindedir. Peygamberimiz (s.a.s) bu savaşı büyük cihat diye adlandırmıştır. Bu savaşı kaybeden nefsine uyar. Ebedi hayatını da zehir, zindan eder.
Ruh ile nefis ergenlik yaşlarına kadar insanın iç dünyasında eşit oranda etkilidirler. Ergenlikten sonra ruh bir kenara çekilir, iç dünyanın egemenliği ve kontrolü genellikle nefsin eline geçer. Nefs-i emmare kuvvet buldukça bu egemenlik ve kontrol de o nispette artar. Nefis artık ruhu hapis altına alır, iç dünyada tek başına iktidar olur.
Ruh Allah’ın rızası doğrultusunda meleklerden ilham alır, nefis ise şeytanlarla işbirliği yaparak insana vesvese verir. Ama nefsin vesvesesi ile şeytanların vesvesesi birbirinden farklıdır. En önemli fark, nefis vesvesesinde ısrar eder; ama şeytanlar vesvesesinden ısrar etmez, bir müddet devam ederler, başarılı olamadığını anlayınca o vesveseyi bırakırlar, başka vesveseye devam ederler.
Nefsin vesvesesi kendini savunma psikolojisi ile izah edilebilir. Çağdaş bilimlerin, psikoloji ve psikanaliz gibi,  incelediği şey ruh değil, nefistir. Onlar Allah’ı inkâr ettikleri gibi ruhu da inkâr ederler. Ruh onları pek alakadar etmez. İnsan insanın kurdudur anlayışı ile insana bakarlar. İnsanın çıkarsız iyilik yapamayacağını düşünürler. Âşık olmak aptallıktır, bir çeşit hasatlıktır onlara göre. İnsan hayvandan farksızdır. Karşılıksız iyilikler ve güzellikler sadece birer saflıktır, budalalıktır onlar için. Bunların insan doğasında yeri yoktur.  Onların bilinçdışı, bilinçaltı olarak adlandırdıkları şeyin İslam terminolojisindeki adı nefistir. Gerçi onlar nefsin kökenini ta ansır-ı erbaya kadar götürmezler. Bilinçdışının temel içgüdülerle olumsuz, bastırılmış geçmiş yaşantılardan oluştuğunu belirtirler. Müslümanlar olarak deneyle, gözlemle sabit olmuş her bilgiye kendi malımız gibi baktığımızdan nefis için bunları da düşünebiliriz. Yani nefis, anasır-ı erbadan genel karakteristik özelliklerini aldıktan başka bir de içgüdülerle donatılmıştır. Acıkma, susama, cinsel v.b. gibi. Ayrıca nefis bunların yanında yaşadığı hayattan hoşlanmadığı yaşantıları olumsuz duygusal yükleri ile birlikte bastırarak çeşitli kompleksler edinmektedir. Bu kompleksler nefsin adeta yaralarıdır. Dokununca kanarlar. Hassastırlar. İnsan ilişkilerinde sorun çıkarırlar. Kişinin hayatını zorlaştırırlar. Görünüşte çözümleri basittir. Ama bu durum görecelik oluşturduğu için ilgili kişiye aşılması zor bir engel olarak görünür. Zaten onlar da kişilikleri ile bütünleşen bu komplekslere sahip çıkralar,  onları en değerli hazineleri gibi korurlar. İşte nefsin vesvesesi bunlardan kaynaklanır. Yani kişi bu komplekslerin etkisiyle kendisini bazen dine karşı savunmak ister. Kompleksi ona dinde bazı kuşkular doğurur.  Bu kuşkular Kuran-ı Kerim’den, peygamberimizin (s.a.s.) hayatından olabileceği gibi Allah’a kadar uzanabilir. O da kompleksini savunmak için farkına varmadan dine hücum etmeye başlar. Din hakkındaki bu kuşkular günden güne büyür. Artık bir dünya görüşü halini almaya başlar. Tabii bu seyirde iç dünyasında ruh onu engellemeye çalışır. Çünkü ruh Allah’tan bir emanet olduğu için hiçbir zaman Allah’ı inkâr edemez. Dine karşı gelmez. Allah’ı ve dini savunur. Ama nefis iç dünyada egemenliği ele geçirdiğinden ruhu susturur, yaratılışının gereği olan yere yani yokluğa doğru onu yuvarlamaya çalışır. Başı sıkışan ateistin Allah’tan yardım umması bu yüzdendir. Nefis son bir ümitle ölmeyen ruhun dili ve kalbiyle Allah’tan yardım bekleyebilir. Bu durumlar bazen ateistin hayatında olabilir.
Şimdi nefsin komplekslerinin etkisiyle dinde kuşkulara gitmesini örnekleyelim. Zira yazımızda iddia ettiğimiz şeyler çok soyut oldu. Farz edelim ki bir eşcinsel. Tabii bununla bütün eşcinsellere ateistlik atfetme gibi bir amacımız yoktur. Zira inançlı eşcinseller de azımsanmayacak orandadır. Ayrıca bütün ateistleri de eşcinsellikle nitelendirmiyoruz. Zira ateistlerin çoğunun cinsel hayatı normal insanlarınınki gibidir. Kaldı ki İslam dininde eşcinsellik suç değildir. Suç olan şey, zinadır. Eşcinsel ilişkidir. Doğuştan gelen iktidarsızlık, bir engellilik durumudur. Kişi temiz, nezih bir hayatı seçerse normal insanların üzerinde bir karakter ve ahlaki olgunluğa ulaşabilir. Yani eşcinsellerde libid...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
20 Ekim 2018, 03:41:16
Fatma Ylmz
Dost Üye
*****
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 325


« Yanıtla #2 : 20 Ekim 2018, 03:41:16 »

Günümüzde maalesef gençlerimiz üniversite ortamına girdikten sonra hepten bi sapıtıyor neye nasıl inanacaklarını bilmiyorlar. Aslına bakılırsa inanaçlı aile çocuklarındaN bile akın akın ateist oluyor. Bu demek oluyorki ülkemizde verdiğimiz islami bilginin altı boş. Gerekeni verilemiyor. Çocuklarımız Allah bilincini sindiremeden farklı görüşlere kapılıyor. Bence küçük büyük kimsede psikoloji bozukluğu bunalım diye bir şey yok. Genel hastalığımız rabbimizi tanıyamamak onunla yeterli vakit geçirememek, ibadetlerle huzura ulaşamamak. Bi teslim olsak bi istesek bi çabalasak Rabbimiz nasıl verecek istediklerimizi ama başaramıyıruz. Allahım başarttır. Sen içimize islamın hakikatini yerleştirki sapıtanlardan olmayalım. Senin rızanı aşmayalım... Allah razı olsun

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes