> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Akaid Eserleri > Ateizm Gerçeği > Ateizm Nedir?
Sayfa: [1] 2 3   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ateizm Nedir?  (Okunma Sayısı 7243 defa)
19 Eylül 2010, 00:37:20
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 19 Eylül 2010, 00:37:20 »



Ateizm Nedir?


Ateizm terimi öncelikle felsefî bir kavram olup Tanrı inancı karşısında tepkisel bir düşünceyi dile getiren dünya görüşünün ismidir. Tarihte çok yaygın olmasa da eski dönemlerden itibaren günümüze kadar var olan ve bazı filozoflarca da dile getirilen önemli bir problemdir. Yüzyılımızın ilk yarısında da tarihte hiçbir zaman olmadığı kadar yaygınlaşan ve kendine taraftar bulan bir düşünce akımıdır. Günümüzde ise eski gücünden uzaklaşan ve fikrî dayanaklarını da tek tek yitiren ideolojik bir tavırdır.
Ateizm kelimesi Yunanca da Tanrı anlamına gelen Theos'tan türemiştir. Bu kelimeden de Tanrı inancına sahip olmak ya da Tanrı´ya inanmak anlamına gelen theism anlayışı ortaya çıkmıştır. Ateizm kelimesi de İngilizce theism kelimesinin başına "a" ön takısının eklenmiş hali olup Türkçe'de tanrıtanımazlık anlamına gelmektedir.(1) Bu eserde konu işlenirken tanrıtanımazlık ya da inançsızlık terimleri kullanılmakla birlikte dilimizde yaygınlık kazandığı için ateizm kelimesinin aynen kullanılması tercih edilmiştir.

Ateizm kavramı felsefî bir bakış açısını ifade etmenin yanında günlük dilde de belli bir yaşam tarzını ve davranış biçimini dile getirmektedir. Nitekim günlük dilde de benzeri bir düşünüşü dile getiren ya da ima eden kelimeler bulunmaktadır. Meselâ kültürümüzdeki "inançsız" veya "inkârcı" gibi kelimeler de bu terimin karşılığında kullanılmaktadır. Ayrıca bu kelime dinî literatürümüzdeki kâfir, müşrik, zındık ve özellikle ?mülhid? gibi sözcüklerle de ifade edilebilmektedir.(2)Bu da problemin pratik boyutunun olduğunu ve sıradan insanların dahi böyle bir düşünüş ve inanış biçimine karşı yabancı olmadıklarını ortaya koymaktadır.
Felsefî bir problem olarak ateizmin tanımlanması bu terimin anlaşılması kadar kolay değildir. Bunun çeşitli gerekçeleri bulunmaktadır. Bunların arasında da ortada pek çok Tanrı kavramının, din anlayışının ve Tanrı inancıyla ilgili felsefî yaklaşımın bulunmasıdır. Buna karşın birbirinden farklı olan ateistik akımlar da mevcuttur. Dolayısıyla ortada net bir ateizm tanımından veya teizm biçiminden söz etmek mümkün olmayacaktır.

Ateizmin bir kavram olarak tanımlanması ve anlaşılması öncelikle ilâhî dinlerin Tanrı inancının ne olduğunun bilinmesiyle mümkün olacaktır. Çünkü ilâhî olmayan herhangi bir inancı (putperestliği, totemizmi, paganizmi vb.) ya da dinî (Budizmi, Şintoizmi, Afrika'daki kabile inançlarını vb.) reddetmek mutlaka ateizm anlamına gelmeyecektir. Yine ateizmin tanımlanması için ilâhî dinlerde Tanrı inancıyla ilgili olarak peygamberlik ve âhiret inanışlarının da göz önünde bulundurulması gerekecektir. Bunun sebebi de ateizmin gerek kavram ve gerekse bir düşünce olarak söz konusu inançlara olan bağımlılığıdır. Çünkü böyle bir inanç olmasaydı zaten ateizm de olmayacaktı.
Bilindiği gibi dünya üzerinde birden fazla Tanrı anlayışı bulunmaktadır. Hatta ilâhî dinlerin yanında, aynı mezhebin veya ekolün dahi kendi içerisinde farklı yorumlara sahip olduğu görülmektedir. Bu noktadan bakıldığında her türlü Tanrı inancının veya dinin tam olarak ilâhî dinleri yansıtmadığı (bir anlamda teizm olmadığı) anlaşılmaktadır. Bu durumda dünya üzerinde tek tip bir dinî inançtan bahsetmek mümkün değildir.

Aynı şekilde ateizmi de geniş anlamda inançsızlık olarak ele alırsak yine dünyada tek çeşit bir inançsızlığın olmadığını görürüz. En azından şekil, yöntem, gerekçe ve amaç itibariyle bazı inançsızlıkların birbirinden farklı olduğunu tesbit edeceğiz. Dolayısıyla inançsızlık denilince hemen akla ateizm gelmemelidir. Meselâ insanların çoğu inanç sahibi ve bir dine mensup olmasına rağmen öteki dinleri reddetmektedirler. Diğerleri de aynı şekilde davranmakta, sadece kendi anlayışlarını savunarak karşısındaki inanışları yanlışlamaya çalışmaktadırlar. Bu duruma en bâriz bir şekilde Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet arasında karşılaşılmaktadır.

Hıristiyanlar İslâmiyet'i (İslâm´ın ortaya koyduğu Allah kavramını) ve Hz. Muhammed'i reddederken, müslümanlar da hıristiyanların teslîs, enkarnasyon ve aslî suç gibi inanışlarını reddetmekte ve Hz. İsa?nın sadece bir peygamber ve bir insan olduğunu belirtmektedirler. Buna karşın yahudiler Tanrı?nın İsrâiloğul-ları'nı mümtaz kıldığını ve dolayısıyla kendi Tanrıları olduğunu söylerken, müslümanlar Tanrı'nın bütün insanları eşit yarattığını, rengi, dili ve kültürü ne olursa olsun herkesi kucakladığını yani O?nun evrensel olduğunu ifade etmişlerdir. Görüldüğü gibi kaynak itibariyle aynı Tanrı?ya inandıkları halde dahi söz konusu dinlerin mensupları kendi aralarında ayrılmakta ve birbirlerinin Tanrı yorumunu kabul etmemektedirler.

Felsefe tarihinde dindar olmadığı halde Tanrı inancına sahip olan düşünürler de bulunmaktadır. Buna karşın günümüzde çok sık rastlandığı gibi özellikle Batı dünyasında görünüşte dindar olduğu halde gerçekte Tanrı'ya inanmayan pek çok kişi vardır. Bu durum gerek teizmin ve gerekse ateizmin tanımlanmasında birtakım güçlüklerin bulunduğunu göstermektedir.

Dünyanın bazı bölgelerinde ateizmin ideolojik hale getirilmesi de tanım konusunda ayrı bir sıkıntı doğurmuştur. Meselâ özünde materyalist ve sosyalist olan politik yapılanmalarda ateizm insanlara kabul edilmesi gereken bir yaşam biçimi olarak sunulmuştur. Burada da ateizmin ideolojilerden bağımsız olarak kendi başına anlaşılma zorluğu bulunmaktadır.

Ateizm temelde Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet gibi üç büyük ilâhî dinin Tanrı anlayışını kendine hedef olarak seçmektedir. Yorum farkları bir tarafa bırakılırsa, bu dinlere göre Tanrı, özünde ezelî ve ebedî olan, irade ve kişilik sahibi, aşkın bir varlıktır. Varlığı için hiçbir sebebe gereksinim duymayan bu varlık, maddî değildir ve görünen âlemin de ötesindedir. Nesneleri yoktan varkılmaya muktedir olan bu varlığın gücü de Tanrı olmak bakımından her şeyi yapmaya muktedirdir. Ayrıca yaratmış olduğu evreni ve içerisindeki varlıkları da şekillendirmekte, düzenlemekte ve işleyiş yasalarını belirlemektedir. Bir anlamda bu yasalar sayesinde onların varlıklarını devam ettirmelerine imkân tanımak-tadır.(3) Bu tanım çerçevesinde, Tanrı´nın varlığına inanan ve bu inancını da ifade eden kişiye mümin denmektedir. Böyle bir Tanrı kavramına inanmayan kişiye ise ateist denmektedir. Yani bir anlamda ateist, ilâhî dinlerin ifade ettiği biçimde, varlığının öncesi veya sonrası bulunmayan, aşkın olan, evreni yaratan ve yasalarını belirleyen, irade ve kişilik sahibi olan, her şeyi yapma, bilme ve görme kudretinde bulunan, insanların hayrını dileyen ve onlara hayatı bahşeden bir varlığa inanmayan kişidir. Diğer bir deyişle ateist hem düşünce seviyesinde hem de günlük yaşantısında söz konusu Tanrı?nın varlığını reddeden bununla birlikte peygamberi ve âhiret inançlarını da kabul etmeyen kişidir.

Dinler tarafından Tanrı´ya atfedilen nitelikler bazan çevreden çevreye değişebilmektedir. Özellikle yahudi ve hıristiyan düşünürlerin bir kısmı bu temel niteliklere sadık kalmakla birlikte, bazan kendi dışındakilerinin (müslümanlar) kabul edemeyeceği bir biçimde O'nu yorumlamaktadırlar. Meselâ yahudilerin Tanrı´yı sadece İsrâiloğulları'na ait millî bir Tanrı biçiminde görmelerine, hıristiyanların da Tanrı´yı bir yandan Baba (Father) olarak tasvir etmelerine diğer yandan onu oğul İsa biçiminde dünya´ya gelmiş olarak yorumlamalarına müslümanlar karşı çıkmışlardır.

Müslümanların söz konusu anlayışlara karşı çıkma gerekçeleri arasında her iki geleneğin özünden koptuğu, aslını değiştirdiği, akıl ve mantık dışına çıkıldığı gibi hususlar bulunmaktadır. Bir ateist her şeye rağmen bu dinlere ve Tanrı anlayışlarına açıkça karşı çıkmakta genelde de farklılıklarını düşünmeden her üçünü birden inkâr etmektedir.

Batı dünyasında ortaya çıkan felsefî ateizmin her ne kadar aşkın bir varlığa ya da yaratıcıya karşı tepki olarak ortaya çıktığı düşünülse de insanların inançsızlığa doğru sürüklenmesinde hıristiyanlığın kendine özgü yorumlarının ve kilise öğretilerinin de büyük rolü olmuştur. Nitekim İslâmiyet´in hıristiyanlıkla ilgili karşı çıktığı pek çok unsurun içerisinde bunlar bulunmaktadır. Ateistler açısından eleştiri konusu olan ve belki de dinden kopma sebebi olan bu inançların büyük bir kısmı müslümanlar tarafından da reddedilmiştir.(4)

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ateizm Nedir?
« Posted on: 20 Nisan 2024, 17:30:47 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ateizm Nedir? rüya tabiri,Ateizm Nedir? mekke canlı, Ateizm Nedir? kabe canlı yayın, Ateizm Nedir? Üç boyutlu kuran oku Ateizm Nedir? kuran ı kerim, Ateizm Nedir? peygamber kıssaları,Ateizm Nedir? ilitam ders soruları, Ateizm Nedir?önlisans arapça,
Logged
21 Ağustos 2011, 00:03:24
muhsin iyi

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 87


« Yanıtla #1 : 21 Ağustos 2011, 00:03:24 »

Ateizm ve  Ateist
Allah’ın (c.c.) varlığı ve yokluğu konusu, içerisinde bulunduğumuz çağda ortaya çıkmış yeni bir tartışmadır. İnsanlık daha önceki çağlarda Allah’ın (c.c.) varlığı konusunda hiç bir kuşkuya kapılmamıştır.
 
            İnsan Allah’ın (c.c.) varlığı konusunda nasıl herhangi bir kuşkuya düşebilir ki?.. Bunu aklı başında olan bir insanın anlaması gerçekten çok zordur. Nedense bu konuda başkalarının da benden farklı düşüneceklerini sanmıyorum. Çünkü öncelikle insanın kendi varlığı; vücudu, her bir organı mükemmel bir yaratıcıyı gerekli kılmaktadır.
 
Farz edelim ki, bir gün insanlar çeşitli gezegenlere de yolculuk yapmaya başladılar. Tıpkı bir şehre gider gibi uzayın çeşitli gezegenlerine toplu geziler düzenlemektedirler. İşte böyle bir gezinti sırasında yeni keşfedilen bir gezegende bir insan heykeline rastlanır. Bu heykelin bütün dış organları tıpkı canlı bir insanınki gibidir. Ama tüm aramalara ve araştırmalara rağmen bu gezegende o heykeli yapacak canlı bir varlığa tesadüf edilmez. Bu durumda buna tanık olan insanlar, heykelin varlığı ve yaratıcısı konusunda ne düşüneceklerdir? İçlerinden bir filozof kalkıp da ilgili heykelin oluşumunu gezegendeki ısı değişimi, rüzgar, akar su gibi doğa güçlerinin bir kaya bloğunu biçimlendirmesiyle izah etmeye kalkarsa yada tek bir atomun diğer atom ve elementlerle türlü koşullarda ve çeşitli uygun tesadüflerin birleşmesiyle ve kaynaşmasıyla meydana geldiğini iddia ederse buna elbette herkes gülecektir. Bir doğa gücü olan ısı değişimi, rüzgar ve akar su gibi öğeler gerçi kaya bloğunu parçalayabilirler. Çeşitli biçimlere sokabilirler. Kum ve toprağa da dönüştürebilirler. Ama bu doğa güçleri, ona bir insan heykeli görünümü veremez. Bunun gibi tek bir atomun diğer atom ve elementlerle tesadüfen birleşmesi ve kaynaşması ile böyle güzel bir sanat eserinin meydana gelebileceğine de kimse ihtimal vermez. Herkes bilir ki, bunu ancak hayal kuran, tasarlayan, ölçüp biçebilen, bu konuda eğitim almış, eli maharetli bir heykeltıraş yapabilir. Gerçek budur. İlgili heykelin kendiliğinden meydana geldiğini düşünmek büyük bir saflıktır, aldanıştır.  Basit bir heykel için durum böyle iken içerisinde yaşadığımız dünyada en mükemmel tarzda yaratılmış, vücudu, organları yaşam için en ideal tarzda biçimlendirilmiş bir insanın varlığını ve yaratılışını nasıl tek hücreli bir canlıyla ve onun doğa güçleri ve tesadüfler ile evrimleşmesiyle izah edebiliriz? Kaya bloğundan yapılmış basit bir heykel parçasına bile bir heykeltıraş aranırken capcanlı; ruh, nefis ve irade sahibi bir insan için bir yaratıcı düşünülmemesi ondan daha büyük bir saflık, aldanışlık olmaz mı?
 
            Bu gerçekliğe karşın bir kısım insanlar, düşünürler çağımızda Ateizm’i bir inanç biçimi olarak görmekteler. Ben nedense hiçbir Ateist’in mutlak anlamda yaşamının tüm anlarında Ateizm’i savunmasını olanaksız görmekteyim. Bir Ateist arkadaşlarına Allah’ın (c.c.) olmadığını iddia edebilir, bu konuda onlarla tartışabilir de. Yalnız başı derde girdiğinde veya kötü anlarında ilk anımsayacağı Allah (Celle Celâluhu) olur; kalbinde O’ndan yardım umar. İnternette rastladığım şu kısa öykü bu durumu çok güzel bir şekilde örneklemesi bakımdan ilginçtir:
 
“Henüz yirmi yaşında bile değildim. Haruniye'nin meşhur kaplıcasına gidiyordum. O zamanlar, her şoför, bu dağlık arazinin kıvrım kıvrım yollarına girmeye cesaret edemiyordu. Biz bir kamyonet bulduk ve birkaç aile yataklarımızı ve diğer eşyalarımızı yerleştirip üzerlerine kurulduk. Bir süre sonra yeşilin her tonunun muhteşem bir güzellikle sergilendiği dağ yollarındaydık. Ağustos böceklerinin monoton nağmelerini dinleyerek pırıl pırıl, capcanlı çamların arasında arkamızda bir toz bulutu bırakarak ağır ağır tırmanıyorduk. Allah'tan ki karşımızdan başka araba gelmiyordu. Çünkü yolun bazı yerleri iki arabanın sığamayacağı kadar dardı. Hatta bazı virajlarda, kamyonet tekerinden fırlayan taşlar, atlaya zıplaya derenin dibini buluyordu. Nihayet zorlana zorlana uzun yokuşu bitirmiş olan arabamız, düze çıkmıştı. Biraz sonra da iniş başlayacaktı. Ben çok sevdiğim bu manzaranın ve dolayısıyla da yolculuğumuzun hiç bitmemesini istiyor, temiz dağ serinliğini doyasıya ciğerlerime çekiyordum. Bu arada gözüme enteresan bir şey ilişti. Hayret içindeydim, bir daha baktım, bir daha, bir daha ve şöyle haykırmaktan kendimi alamadım:
 - Aman Allah’ım, çama bakınız! Sipsivri bir kayanın tepesinde kök salmış, bir avuç toprak bile yok!
Ben böyle sesli düşünürken, karşımda oturan yaşlıca adam, biraz da benim hayretime kızgın olarak sordu:
 - Ne var bunda? Çoktur buralarda böyle ağaçlar...
 - Ne var olur mu? Şu Allah'ın kudretine bakınız! Koskocaman bir kayanın zirvesinde pırıl pırıl ve bakımlı bir güzelim çam ağacını yaratmış...
-Hadi canım sende! Bunun Allah'la ve O'nun kudretiyle ne ilişkisi var?
- Peki ama, nasıl olur başka türlü? Kim o çamı o en olmayacak yerde bitirmiş olabilir?
- Hiç kimse evlat... Niçin illa da biri yaratmış olsun yani? Bunlar hep geri ve ilkel düşüncelerdir.
- Ama Allah, o çamı orada yaratıp yetiştirmediyse, kim yaptı bu işi?
-Mesela şöyle düşün: Bir kuş, ağzında bir çam tohumu ile uçarken, tam bu kayanın üzerine gelince, ağzından düşürmüştür. Düşen tohum da kayanın bir kırık tarafına takılıp kalır ve oradaki toprağa kök salar. Sonra da kayanın altına giren kökleriyle böyle gelişip serpilir.
- Olay sizin dediğiniz gibiyse bile, bütün bunları yapıp yaratan yok mu?
- Yok tabii... Yaratıcı diye bir şeye inanmak, bu devirde çok ayıptır.
- Yaşınız başınızla bunu nasıl söylersiniz? Ben size bu konuda birçok misal söyleyebilirim.
Bu şekilde devam eden konuşmamız hemen münakaşaya döndü ve tabii seslerimiz de yükseldi. Adam bağırdıkça ben de sesimi yükseltiyordum. Bizi sessiz dinleyen diğer yolcular da zaman zaman münakaşaya katılıyorlardı. Fakat halinden okumuş bir kimse olduğu sezilen bu yaşlıca adamdan başka hiç kimse, Allah'ı inkar etmiyordu. Ama bir an önce de münakaşayı bitirmemizi ve susmamızı istiyorlardı. Bu sırada araba yavaş yavaş hızlanmaya başladı. Derken belki yüz metre aşağılarda ip gibi uzayıp giden Ceyhan nehrine kadar tekerleklerden fırlayıp giden taşlar, bizi şaşkına çevirdi. Bir an sessizlikle herkes birbirine bakışırken, şoför başını uzatıp:
-Fren patladı! dedi.
Sağ yanımız yokuş aşağı çamlarla kaplı bir bayırdı. Bu yokuşun sonunda Ceyhan nehrinin kayalara çarptıkça köpüklenen suları görünüyordu. Sol taraf ise, yalçın kayalıklarla kaplı bir yamaçtı. Birkaç saniyelik şaşkınlık geçer geçmez, herkes çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Kimisi şehadet getiriyor, kimisi besmele çekiyor, kimisi de "Allah" diye bağırıyor, kendince dualar edip yalvarıyordu. Allah'a inanmadığını söyleyen yaşlı zat da, adeta kendinden geçmiş:
 -Allah’ım!.. deyip duruyordu.
Ama bu durum, fazla sürmedi. Çünkü, bizim bütün şaşkınlığımız ve hayretimiz arasında araba yavaşlamaya başladı ve biraz sonra kenara yanaşıp durdu. Durur durmaz da her kafadan bir ses yükselmeye başladı:
- Yahu bu ne biçim iş?
- Hani fren patlamıştı?
- Ödümüz patladı!
- Şaka mıydı yoksa?..
Şoför yerinden çıkıp yanımıza yaklaştı ve benim biraz önce münakaşa ettiğim yaşlıca adama dönerek dedi ki:
-E, sen utanmıyor musun, Allah yoktur demeye? Biraz önce yoktur dedin, sonra da fren patladı sanınca, herkesten fazla “Allah!..” diye bağırdın. Yoksa, niçin O'nu yardımına çağırıyorsun?
Sonra da bize dönerek:
-Kusura bakmayın, fren miren patlamadı. Ben münakaşanızı duyunca, şu adama bir ders vermek istedim, diyerek tekrar direksiyona geçti.
Araba yürüdüğünde sadece Ağustos böceklerinin sesleri vardı. Herkes susmuş; yaşlıca adam ise, yüzü kıpkırmızı, düşüncelere dalmıştı... Kaplıcaya gelip de eşyalarımızı indirdiğimiz zaman bana yaklaşarak:
-Oğlum, senden özür dilerim; bunca yıldır inanmadığımı sandığım Allah'a meğer ben inanıyormuşum da haberim yokmuş... Bunu öğrenmeme sebep oldun. Şoför efendi, sana da çok teşekkür ederim, bana inancımın farkına varacak imkanı sağladın, dedi.”
 
İnsanın Allah’ın (c.c.) varlığını inkar edememesinin nedeni manevi yapısından kaynaklanır. Nefis yaratılışında toprakla ilişkili olduğu ve toprak da yoktan yaratıldığı için Allah’ın (c.c.) varlığını inkar edebilir. Çünkü nefis küfür üzere bulunur. Nefsin hidayete ulaşması, kolay kolay gerçekleşmez. Allah’ı (c.c.) el-Hakîm güzel ismi ile tanıyıp kabul etmesi ile gerçekleşir. Bu durum da nefsi uzman bir insanın (insan-ı kamil) kontrolünde uzun bir eğitim ve ıslah sürecinden geçirmekle mümkün olur. Nefis genellikle kendi dışında başka bir ilaha boyun eğmek istemez. Allah’a (c.c.) kul olmaktansa pek çok ilaha kul olmayı yeğler. Ama insan sadece nefisten meydana gelmemektedir. İnsanın Allah’tan (c.c.) bir ilahi soluk olan ruh yönü de bulunmaktadır. Ruhun Allah’ı (c.c.) inkar etmesine olanak yoktur. Onun için bir Ateist her ne kadar diliyle, Allah (c.c.) yoktur, diye iddiada bulunsa da içinden bir şeyler de bu sözüne karşı çıkacak ve ona katılmayacaktır. İşte cılız da olsa böyle bir itiraz sesi ruha aittir. Her insanın ruhunda Allah’ın (c.c.) varlığı ve birliğine dair bir hatıranın saklandığı Kuran-ı Kerim’de işlenmektedir. Gerçi hiç kimse geçmişinde, yani Allah (c.c.) katında yaratılmadan önce bir ruh iken böyle bir sahne yaşadığını anımsamamaktadır. Ama demek ki bu anlatılan şey bizim ruhumuzda bilinçdışı olarak veya kromozomlardaki bilgiler cinsinden kaydedilmiştir. Belki de Ateist’in Allah’ı (c.c.) inkar ettiğinde içinde ona itiraz eden cılız ses de bundan kaynaklanmaktadır: “Rabb’inin Adem oğullarından söz aldığını da düşünün: Rabb’in onların bellerinden zürriyetlerini almış ve onların Kendi hakkındaki şahitliklerini isteyerek ‘Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?’ buyurunca onlar da ‘Elbette!’ diye kabul etmişlerdi. Kıyamet günü ‘Bizim bundan haberimiz yoktu.’ veya ‘Ne yapalım, daha önce babalarımız Allah’a şirk koşmuşlardı, biz de onlardan sonra gelen bir nesil idik, şimdi ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
14 Haziran 2013, 23:19:07
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #2 : 14 Haziran 2013, 23:19:07 »

Bir düşünseler bunca mükemmeliğin bir açıklaması nasıl olur?Yada öldüklerinde yok olmayacaklarını sonsuz ve asıl hayatlarını yaşayacaklarını.Allah boşlukda olan ve yalnız olan insanlara yardım etsin.Gerçekten akıl fikir versin...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

15 Haziran 2013, 03:33:50
ღ۩Bilgin۩ღ
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 1.936


Site
« Yanıtla #3 : 15 Haziran 2013, 03:33:50 »

Bir hocam der ki...
inançsızlık özgürlük değil , yokluğun mahkumluğudur.... E.A....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

15 Haziran 2013, 15:04:57
Sefil
Yeni Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 28.807


« Yanıtla #4 : 15 Haziran 2013, 15:04:57 »

İnançsızlık bir düşünce değil düşüncesizliktir kendi  kendini yok ediştir nasıl böyle inanabiliyorlar birşey vardan yok edilemez yoktan varedilemez ise maddenin bir yaratıcının var ettiği ortaya çıkmıyormu inançsızlık gerçekten boş bir
şey inandıkları o bilim bile onları inkar ediyor .
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2 3   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes