Konu Başlığı: Yaklaştırıcı nitelikte genel ilişkiler Gönderen: Safiye Gül üzerinde 29 Eylül 2010, 15:15:08 Dördüncü Bölüm YAKLAŞTIRICI NİTELİKTE GENEL İLİŞKİLER İnsanlar, özellikle müslümanlar arasında olması gereken ve müslümanlan birbirlerine sevdirip saydıran bu konu ve gerekliliği için Rasûlullah (s.a.v.): «îman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de gerçek manada iman etmiş olamazsınız. Ben, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz şeyi size söylemedim mi? Öyleyse aranızda selâmı yayınız»[279] diyerek dikkatleri çekmiştir. Başka bir hadislerinde de: «Birbirinize hediye takdim ediniz. Çünkü hediyeleşmek kalplerden kini giderir ve kardeşler arasında sevgi ve yakınlık doğurur.»[280] buyurmuştur. [281] I. Selamlaşma Ve Âdabı Yüce Allah, selâm konusunda şöyle buyurur: «Bir selâmla selâmlandığınız vakit, siz ondan daha güzeli ile selâmı alın yahut aynıyla karşılayın. Şüphesiz ki Allah her şeyin hakkını gerektiği gibi arayandır.»[282] Allah teâlâ Kur'ân-ı Kerim'inde: «Raflarına kavuştukları gün müzminlerin tahiyyesi selâmdır.»[283] buyurmuş, başka bir ayetinde de: «Evlerinize girdiğiniz zaman, Allah indinden bir tahiyye olarak kendinize selam veririz.»[284] buyurmuştur. «Size selâm verildiği zaman onu en güzeli ile cevaplayın; olmazsa aynıyla iade ediniz.»[285] Bir adam geldi, Rasûlullah'a «Esselamu aleyküm ve rahme-tullahi ve berekatühü» dedi. Rasûlullah da: «Ve aleykesselamü ve rahmetullahi ve berakatuhu» buyurdu. Başka birisi: «Esselâmü aleyke ve Rahmetullahi» dedi. Rasûlullah da:«Ve aleykesselamü ve rahmetullahi ve berakatuhu» şeklinde icabet etti. Diğer birisi geldi ve: «Esselâmü aleyke ve rahmetullahi ve berekatühü» dedi. Rasûlullah (s.a.v.) de ona aynıyla cevap verdi. Bu cevap üzerine üçüncü adam: «sen bana noksan cevap verdin. Hani Allah teâlâ: «en güzeliyle selamlayınız» buyurmamış mıydı?» deyince, Hz. Peygamber: «Sen bana fazlasını bırakmadın ki...» buyurdu. Ondan fazla olmayacağına işaret etti. Böyle bir hayırlı işle ilgili olarak Allah teâlâ: «Hayırda birbi-rinizle yarışınız»[286] Rasûlullah da: «Allah indinde insanların en hayırlısı selâma önce başlayan kimsedir.»[287] buyurmuşlardır. Mü'minlerin bulunduğu herhangi bir yere giren kimsenin, orada bulunanlara selam vermesi, bu konudaki âdabın, birinci esasıdır. Allah teâlâ Nûr sûresi'nde bunu: «Ey iman edenler, kendi evlerinizden başka evlere girerken oradakilerle ünsiyet kurup selam vermeden girmeyiniz.»[288] ayeti ile emretmektedir. Herhangi bir topluluğun yanına girerken selam verildiği gibi, onların yanından ayrılırken de şahsın selam vererek ayrılması gerekmektedir. Rasûlullah (s.a.v.) de: «Sizden biriniz, meclise geldiği zaman selâm verdiği gibi ayrılırken de selâm versin. Çünkü birinci selâmı sonrakinden daha ehak değildir.»[289] sözleriyle aynı konuya işaret etmiştir. Selâm mü'minlerin şeâirinden olduğu için, bir islâm diya-rı'nda dolaşan kimselerin tanıyıp tanımadığı her kimseye selâm vermesi Hz. Peygamber tarafından şu vesileyle tavsiye olunmaktadır: Bir adam: «— Ya Rasûlallah, islâm'ın hangi işi daha hayırlıdır?» dedi. Hz. Peygamber: «—Yemek yedirmen ve tanıdığın-tanımadığın her kimseye selâm vermendir.» buyurdu.[290] Karşılaşan iki kimseden, küçük olanın büyüğe, (üzerinde bulunmuş olduğu vesaitin büyüklük-küçüklüğü de burada söz konu-sudur) az olan grubun çok olanlara, yürüyenin oturana, at üzerinde bulunanın yaya olana (diğer vasıtalar da aynı) selâm vermesi Rasûlullah tarafından tesbit edilmiş âdâbdandır.[291] Kadınlara ve çocuklara da selâm verilebileceği[292] gibi mektupla da selâm vermek yahut mukabelede bulunmak yine Rasûlullah in sünneti olarak uymak icabeden âdâbtandır. Selâm veren kimseye, özellikle misafirlere, selamlaşmadan sonra «merhaba ve sehlen» demek Araplarda bir âdet olduğu gibi, Rasûlullah (s.a.v.) de evine gelen erkek-kadm, akraba-yabancı... her kimseye «iltifat olsun diye»[293] merhaba der, güler yüz gösterirdi.[294] Musafaha, müslümanlar arasında meveddetin bir ifadesi olarak yerleşmiş olan muaşeret esaslarından birisidir. Hz. Peygamberin: «Tahiyyenin aharı musafahadır»[295] hadis-i şerifleri selamlaşmadan sonra tokalaşmanın gerekliliğini ifade etmektedir. Rasûlullah (s.a.v.), ashabıyla karşılaştığı zaman, cuma ve bayram namazlarından sonra, özellikle de tebrikle sirken musafaha eder;[296] «iki müslüman karşılaştığı zaman, birbirleriyle musafaha edip, Aziz ve Celil olan Allah'tan birbirleri hakkında af talep ederlerse, daha yerlerinden ayrılmadan Cenâb-ı Hak ikisinin de günahlarını affeder»[297] buyururlardı. Sahabe-i Kiram'ın Hz. Nebî'nin sözüne ve müjdesine uyarak musafaha ettikleri muhakkaktır.[298] II- Başkalarına Karşı Saygılı Olmak Özellikle müslümanlarm bu konuya önem vermeleri, aynı zamanda iman ve îslâm'larınm icabıdır. «Büyüklerimizi saymayan, küçüklerimizi sevmeyen bizden değildir.»[299] buyururken Rasûlul-lah (s.a.v.)'in bu konuya işaret etmiş olacağında hiç şüphe yoktur. [300] A- Her İnsana Karşı Saygılı Olmak Müslümana layık olan, ne gaye ile olursa olsun, kendisine gelen kimseye alaka göstermek, mümkünse arzusunu yerine getirmeğe çalışmak; değilse hoş bir şekilde geri çevirmektir. Zira Allah teâlâ: »İnsanları küçümseyip, onlardan yüz çevirme.»[301] ayet-i kerimesi ile: Kendisine gelen elçilerle meşgul iken, «beni irşad et» diye gelen âmâ îbnu Mektum ile ilgilenmeyip yüzünü ekşitmesi sebebiyle nazil olan: «Âmâ geldiği için yüzünü buruşturup çevirdi.»[302] ayet-i celile-si ile bir nevî îtab edilen (azarlayan) Rasûlullah (s.a.v.)'in bu davranışı Allah (c.c.) tarafından hoş karşılamamış, bilhassa özür ve ihtiyaç ehline yüzünü ekşitip çevirmenin layık olmadığını beyan etmiştir.[303] Hz. Peygamber, bir şahsa yöneldiği zaman bütün vücudu ile döner, ona gerekli ilgiyi göstermekte kusur etmezdi.[304] Hatta kendisi sebebiyle Allah teâlânın ikazına ma'ruz kaldığı için Rasûlullah, Ibnu Mektum'a karşı özel ilgi duyduğu, kendisinden özür dilediği nakledilen rivayetler arasında mevcuddur. [305] B- Büyüklere Saygı Duymak Büyüklere saygının şekline gelince: Hz. Peygamber (s.a.v.) «insanları menzillerine koyunuz.»[306] hadisi şerifleri ile, onlara karşı gereken önemin verilmesini, meclislerde yer verip üst tarafa oturtulması, icabettiği zaman tecrübesinden istifade etmek için istişare edilmesi, birçok konuda öne geçirilmesi gibi saygı tezahürlerinde bulunmayı tavsiye etmiştir. Büyüklerin yanında, söz düşmedikçe veya konuşmak için fir-sat tanınmadıkça konuşmayıp susmak da[307] büyüğe saygının başka bir şekli olabilir. Bir mecliste, herhangi bir konu müştereken görüşülüyor veya cevaplandırılmak üzere ortaya bir soru atılmışsa, ilk söz hakkı orada bulunan, saygıdeğer büyük zatındır. Ancak o bu hakkından vazgeçer, başkalarına söz bırakırsa, o zaman küçüklere konuşma hakkı doğar. Bunun aksi âdaba uygun değildir. Zira: Ibnu Ömer (r.a.)'den nakledildiğine göre, bir gün Hz. Peygamber şöyle buyurdu: «— Bana öyle bir ağaç gösterin ki, onun hali müslümanın hali gibi olsun. Bu ağaç her zaman Rabbınm izniyle meyve verir, yapraklarını da dökmez.» îbnu Ömer: «— Benim kalbime «Bu hurma ağacıdır» fikri doğdu. Fakat orada Ebu Bekir ve Ömer olduğu için onlara rağmen konuşmayı hoş görmedim. Onlar da cevap vermeyince, Hz. Peygamber: «Bu hurma ağacıdır» buyurdu.» «Ben babamla dışarı çıktığımızda babama: — Babacığım, benim kalbime, bu ağacın hurma ağacı olduğu fikri gelmişti, dedim. Babam: «Öyleyse neden söylemedin? Eğer söylemiş olsaydın, bana şundan ve şundan daha sevimli olurdu» dedi. Ben: — Benim konuşmama mani olan şey seninle Ebu Bekir'in orada olması idi. Siz konuşmayınca ben de konuşmayı hoş bulmadım dedim.»[308] Ibnu Ömer bu sözleri ile, ancak büyüklerin olmadığı yerde küçüklerin konuşabileceğini, varsa onlardan izin almadan konuşmanın edebe uygun olamayacağım ifade etmektedir. [309] [279] Müslim, es-Sahih, K. îman, 22, 54, 93, H., 1/74. [280] Tirmizî, es-Sünen, K. Velâ, 6, 2130. H., IV/441. [281] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/309. [282] en-Nisa, 4/86. [283] el-Ahzab, 33/44. [284] en-Nûr, 24/61. [285] en-Nisâ, 4/86. [286] el-Mâide, 5/48; el-Bakara, 2/148. [287] Ebu Davud, es-Sünen, K. Edep, 144, 5197. H. [288] en-Nûr, 24/27. [289] Tirmizî, es-Sünen, K. istizan, 15, 2706, H., V/62. [290] Buharı, es-Sahih, K. îman, 6,1/9. [291] Buharî, es-Sahih, K. İstizan, 5. yiI/127; Geniş bilgi için bkz. Hadis kitaplarının İstizan ve Selam bölümleri; er-Razî, Tefsiru Kebir, X/213; Kurtubî, el-Cami, V/296 vd. Bursavî, Ruhu'l-Beyan, 11/251 vd. [292] Müslim, es-Sahih, K. Selâm, 5, 2168. H., IV/1708. [293] Bursavî, Ruhu'l-Beyan, VIII/52. [294] Bkz. Buharî, es-Sahih, K. Edep, 98, VII/114. [295] es-Suyutî, Camiu's-Sagir, 11/139. [296] Buharî, es-Sahih, K. İstizan, 27, VII/135. [297] Buharî, a.g.Q.,K. İstizan, 27, VII/136. [298] Buharî, es-Sahih, K. İstizan, 28, VII/136. M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/309-311. [299] Tirmizî, es-Sünen, K. Birr ue's-Sıla, 15,1919. H., IV/321. [300] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/312. [301] Lokman, 31/18. [302] Ibnu Kesir, Tefsir, III/446. [303] el-Abese, 80/1. [304] Elmalıh, Hak Dini, VIII/5575. [305] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/312. [306] Buharı, el-Edebü'l-Müfred, 548,1155. H., 295, 96. [307] Buharî, es-Sahih, K. Edep, 89, VII/106,107. [308] Müslim, es-Sahih, K. Sıfatı'l-Münafıkin, 15, 2811/63, 64. H., IV/2164. [309] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/312-313. |