๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Asrı Saadette İslam => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 04 Ekim 2010, 19:26:12



Konu Başlığı: Yahudilik ve gelenekleri
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 04 Ekim 2010, 19:26:12
Üçüncü bölüm

YAHUDİLİK VE GELENEKLERİ


A) Taharet:
 

Tevrattaki ifadelerden, Yahudiler'in ibadetleri yerine getir­mek için islâm'daki abdeste benzer uygulamalara sahip oldukları anlaşılmaktadır.[425] Bu husus, su ile ellerin ve ayakların yıkanması­nı da içine almaktaydı. Talmud'da su bulunmadığı zaman kum kullanılmasına cevaz verildiğinden bahsedilmektedir. Bu da islâm' daki teyemmümü hatırlatmaktadır.[426] Yine Yahudiler ye­meklerden önce elleri yıkayarak, temizliğe riayet etmekteydiler.[427] Ayrıca, cünüplük, hayız, lohusahk, özür ve murdarlık hallerinden ötürü guslediyorlardı. Lohusahk müddetince kadınlar murdar sa­yılmış ve kutsal kabul edilen şeylere dokunmaları yasaklanmıştı. Tevrat'a göre erkek çocuk doğuran kadm yedi gün murdar olmak­ta, otuz üç gün de lohusalık müddeti sürmekteydi. Kız çocuk doğu­ran kadın ise, iki hafta murdar olmakta ve altmış günde Lohusa­hk müddeti sürmekteydi.[428]

Yahudilerde hayız halindeki kadın murdar sayılmaktaydı. Bu sebeple hayızlı kadının dokunduğu her şey murdar sayılmak­taydı. Hayızlı kadına veya onun dokunduğu şeylere temas eden kimse de murdar sayıldığı için, kendisini ve elbiselerini yıkamak zorundaydı. Bu kişinin murdarlığı akşama kadar devam etmek­teydi. Kadının hayız müddeti yedi gün kabul edilmişti. Hayızlı ka­dınla yatan kimse de, kadın gibi yedi gün murdar olmakta, dokun­duğu her şey murdar sayılmaktaydı.[429] Hz. Peygamberin zamanın­da Medine ve civarında yaşayan yahudiler, Tevrâtm bu hükmünden dolayı hayızlı kadınlarıyla bir arada bulunmuyorlar, onlarla birlikte yemek yemiyorlar, hayızlı kadınlarını evlerinden çıkarı­yorlardı.[430] Yahudilik'te erkek olsun, kadın olsun özürlü olanlar murdar sayılmaktaydı. Bu durumdaki kadın ve erkeğin kullandı­ğı eşyalar ve dokundukları şahıslar murdar kabul ediliyordu. Özürlü kimseye dokunan şahsın elbisesini ve bedenini yıkaması gerekmekteydi. Murdarlığı ise akşama kadar sürüyordu. Tevrat, özürlü kadın ile hayızlı kadın arasında fark gözetmiyordu.[431] Ayrıca elbiselerine idrar bulaşmasından da şiddetle sakınıyorlardı. On­lardan herhangi birisinin elbisesine idrar bulaşsa, idrar bulaşan bu kısmı makasla kesecek derecede titizlik gösteriyorlardı.[432]

Yahudiler, cünüblükten dolayı da yıkanıyorlardı. Yıkandık­tan sonra murdarlıkları akşama kadar devam etmekteydi. Tevrat meni bulaşan elbiselerin de yıkanmasını emretmişti. Cünüblük­ten dolayı murdar olan bir kimse mukaddes şeylerden yiyemezdi. Ekmek de mukaddes şeylerden sayılmaktaydı.[433]

Murdarlık ise; hayız, nifaz, özür, cünüblük hallerinden birine sahip olan kadın veya erkeğe, murdar sayılan bir hayvana dokun­maktan meydana gelirdi. Böyle kimselerin, bedenlerini ve elbise­lerini yıkamaları gerekirdi. Murdarlıkları ise akşama kadar sü­rerdi. Bu kimseler de mukaddes şeylerden yiyemezlerdi.[434] Kendi­sine veya leşine dokunulduğu zaman murdar olunan hayvanlar ise şunlardı: Çatal tırnaklı olmayan, geviş getirmeyen hayvanlar­la, dört ayaklılardan pençesi üzerinde yürüyen hayvanlar, gelin­cik, fare, bukalemun bunların içine dahildir.[435] Eti yenilebilen hay­vanların leşinden yiyen, leşini taşıyan kimseler de murdar sayılı­yordu.[436] Ayrıca zorunlu haller dışında da gusletmek iyi bir davra­nış sayılıyordu.[437]

 

B) Günlük Ve Haftalık İbadetler:
 

Yahudiler, ibadetlerine niyet ederek (Kavvana) başlıyorlar­dı.[438] İbadetlerde ise özel kıyafetler giymekteydiler. Sabah ibade­tinde Tallit denilen bir örtü örtünürler, diğer vakitlerde ise, Tzizith (Saçaklı) denilen bir dış elbise giymektedüer. Ayrıca sabah ibadeti esnasında iki tane dua kayışı bağlarlar ve bu kayış­lara Tefîllin denilen hamayıllar asarlardı. Bunların içinde Tev­rat'tan bazı bölümler bulunurdu.[439] îbadet esnasında erkekler ve kadınlar başlarım örterlerdi.

Günde beş kere ibadet yapılmaktaydı. Bunlar Şaharit (sa­bah), Musaf (öğle), Minha (ikindi), Neilat Şerarim (akşam üstü) ve Maarib (Akşam) ibadetleriydi. Aslında Yahudilik'te tayin edilmiş üç ibadet vakti vardı. Bunlar, sabah, öğleden sonra ve akşamdı. Sabah ibadeti şafağın sökmesinden günün üçte bir vakti girinceye kadar, öğleden sonraki ibadet, güneşin batmasından biraz önceye kadar, Akşam ibadeti, akşam karanlığının biraz öncesinden şafa­ğın sökmesine kadar ezberden okunarak yapılırdı.[440] Babil dönüşü Şaharit, Musaf, Minha ve Neilat Şerarim olarak, dört vakitte iba­det edilmeye başlanmış, sonraları Musaf yalnız Sebt ve Bayram günlerinde, Neiîat ise yalnız Keffaret Bayramında yapılır olmuş­tur. Maarib adı verilen ve akşam evde yapılan bir ibadet de bunla­ra eklenmiştir.[441] Talmudda ise Şaharit'in Hz. ibrahim'den, Min-ha'nın Hz. Ishak'dan Maarib'in de Hz. Yakub'dan kaldığı zikredil­miştir.[442]

Yahudilik'de günlük ibadetin özü dua ve niyazdan ibaretti. Günlük ibadette, namazdaki gibi kıyam (Amidah), rüku (Keria), secde bulunurdu. Sesli ve sessiz olarak dualar okunurdu. Dualar­da Allah'ın senası ve şükrü, ihtiyaçlar için yalvarış ve îsrailoğulla-rı'mn yeniden ihtişamına kavuşması için yapılan yakarışlar yer alırdı.[443] Dini metinler haham tarafından makamla okunurdu. Bu duaların çoğu îbranice idi.[444] Toplu ibadetler Havralarda yapılır ve hahamlar tarafından idare edilirdi. Cemaatla ibadet edebilmek için en az on erkek bulunması (Minyan) gerekirdi. Erkek sayılabil-mek için ise Bar Misva olmak (on üç yaşını geçmiş olmak) icabe-derdi.[445] Yahudiler, ibadet esnasında Kudüs'e dönerlerdi.[446] Yahu-dilerde haftalık ibadet ise, Tevrat'ın emri gereğince Sebt (Cumar­tesi) günü yapılırdı. Tevrat'a göre, Yahova dünyayı altı günde ya­ratmış ve yedinci günde istirahat etmişti. Bunun için Sebt günü hiçbir şey yapmayarak ibadet edilmelidir.[447] Yahudiler Sebt günü­ne Cum'a'dan hazırlanırlardı. Sebt günü Cuma akşamı başlardı. Bu sebeple Cuma akşamı Havraya gitmek zorundaydılar. Sebt Günü yemek pişirmeleri de yasak olduğu için,[448] yiyecek ve ihtiyaç­larını Cuma'dan hazırlarlardı.[449]

 

C) Bayramlar:
 

Kaynağını Tevrat'tan ve eski çağlardan alan, özel Yahudi tak­vimine göre düzenlenen bayram ve törenleri vardı. Israiloğulları, 1 ve 2. tapmaklarının yıkılışı dolayısıyla Ab (Temmuz-Ağustos) ayının 10. gününü Milli Yas Günü ilan etmişlerdi. Bu gün, Ab ayı­nın 9. günü güneşin batmasıyla başlar, ertesi gün gece gökte üç yıldız görününceye kadar devam ederdi. Bu süre içinde yiyip iç­mezler, Yeremya Kitabı'ndan ağıtlar okunurdu. Havralarda ise Eyüb Kitabı okunurdu. Bu tarihten üç hafta evvelinden itibaren oruç tutulur, bu süre zarfında düğün dernek, eğlence yapılmaz, son dokuz günde et yenilmez, şarap içilmezdi.[450] Tişrî ayının birin­de ise Roş Ha Şana adlı Yeni Yıl Bayramı kutlanırdı. Bu gün, on keffaret gününün de birincisi sayılırdı. Dünyanın bu günde yara­tıldığına inanılır, dua edilir, ailecek Havraya gidilirdi. Bala batı­rılmış ekmek gibi tatlı tatlı şeyler yenilir, Öğleyin yıkanılıp Tevrat okunurdu.[451]

Tışri ayının onuncu günü ise Yom Kippur denilen Büyük Kef­faret Bayramı kutlanırdı. Yom Kippur günü oruç tutulur, arefe günü havraya gidilir, ölülerin ruhları için mum yakılırdı. Gün boyunca havrada ayin yapılır, I. Krallar Bölümünden parçalar okunarak oruç gününe son verilirdi. Yahudilerin altın buzağıya tapmaları, bu sebeple Allah'ın gazabına uğramaları ve bu suçtan bağışlanmaları sebebiyle kutlanmaktaydı.[452]

Purim Bayramı ise, Adar ayının 14. günü kutlanmaktaydı. Bu bayram, Ester adlı bir yahudi kızının, yahudileri iranlıların katliamından kurtarması dolayısıyla kutlanmaktaydı. Bu günde Kitab-ı Mukaddes'in Ester bölümü okunur, şölenler düzenlenir, yoksullara bağışta bulunulurdu. [453]Pessah (Hamursuz) bayramı ise Abib (Nisan 19) ayında başlar ve bir hafta sürerdi. Bu bayram­da mayalı ekmek yenilmez, "Fısıh" adıyla anılan bir kurban kesi­lip eti sabaha kalmadan yenilirdi.[454] Hz. Peygamber Medine'ye hic­ret ettiği zaman, bir gün yahudilerin giyinip süslendiklerini ve oruç tutup bayram yaptıklarını görmüş ve bugünün ne olduğunu sormuştu. Yahudiler de "Bugün, Allah'ın Musa'yı ve kavmini Fi-ravun'dan kurtardığı büyük gündür" diye cevap vermişlerdi.[455] Asr-ı Saadette yahudilerin Medine ve civarında kutladıkları bu­günün, îsrailoğulları'nın Mısır'dan çıkışları dolayısıyla düzenle­nen Pessah (Hamursuz) Bayramı olduğu onlaşılmaktadır.[456]

Yahudilerin kutladığı diğer bir bayram, Kisler ayının 25. günü başlayıp bir hafta süren Hanukka Bayramı'ydı. Yeruşalim Tapmağı'mn onarılması hatırasına yalnız evlerde kutlanılır, se­kiz kollu Hanukka şamdanı yakılan mumlarla dolardı.[457] Sukkoth (Çardak) Bayramı ise Yom Kippur'dan sonar Tişrî ayının löinde kutlanırdı. Bu bayramı kutlamak için gölgelik mahiyetinde çar­daklar hazırlanırdı. Bayram 7 gün sürer, ilahiler, Mezmurlar oku­nurdu. Yemekler bu çardaklarda yenir, bu bir ibadet sayılırdı. Çardaklar îsrailoğulları'nın çölü geçişlerinde Tann'nm kendile­riyle beraber olduğunu simgelerdi. Ayrıca Hz. Musa'ya on emrin verildiği gün olan Şavvot (Gül) Bayramı da kutlanırdı. Bu bayram Pessah'tan elli gün sonra yapılmaktaydı.[458]

 

D) Yağmur Duası:
 

Yahudilerde de Yağmur duasına çakma geleneği vardı. Kur'ân-ı Kerim Hz. Musa'nın Yağmur duasına çıktığından bah­setmektedir.[459] Kitab-ı Mukaddes'te ise îsrailoğullan yağmur dua­sına çıkmadıkları için kınanmaktadır.[460] Hadislerde ise, Hz. Sü­leyman'ın Yağmur duasına çıktığından söz edilmektedir.[461] Ayrı­ca, Yahudiler günlük ibadetlerinde günde üç defa bereketli yağ­murların yağması için dua etmekteydiler. [462]

 

E) Cenaze:
 

Yahudilik'te ölü murdar sayılmaktaydı. Kahin soyundan olanlar ise içinde ölü bulunan eve girmezlerdi. Ölen kimseye doku­nan da murdar olurdu.[463] Ölünün yakınları cenaze ile ilgili işlerle ilgilenmezler, bu işle ilgilenen kadın veya erkekler ölüyü soyar, yı­kar, kefenlerini giydirip tabuta koyarlardı. Ölünün üzerine usu­lünce bir ılık su dökülür, daha sonra bol su dökülür ve Tevrat'tan belirli bazı cümleler okunurdu.[464] Cenaze üstü örtülü olarak bir te­neşire yatırılıp yıkanırdı. Cenaze kurulanır, kefeni giydirilirdi. Elbise herkes için birdi ye beyaz bezden takke, gömlek, don, kuşak ve kemerden ibaretti. Ölünün başında konuşulmazdı. Bu işlem­lerden sonra kısa bir dua yapılır ve ölü doğrudan doğruya toprağa yatırılırdı. Cenaze alayı yola çıkmadan Mezmur'dan bazı parçalar ile bazı dualar okunurdu. Cenazeler omuzlarda taşınırdı. Ölü me­zara indirilince Daniel Kitabı'ndan "Ve sen git, kendi sonuna" sözü söylenir, ölünün yüzü Yeruşalim Tapmağı'nm bulunduğu ta­rafa çevrilirdi.[465] Cenaze kabre konuluncaya kadar cemaat otur­mazdı.[466] Sonra bir kürek toprak ölünün üstüne serpilir, gene dua edilir, sonra kürek elden ele geçerek defin işlemi tamamlanırdı. Cenaze törenine kadınlar katılmazlardı. Cenaze töreninden son­ra, cemaata yemek verilirdi.[467] Cenazenin defnedilmesinde acele edilir, mümkünse öldüğü gün kaldırılırdı.[468] Ölünün arkasından yakınlarının matem tutarken aşırılıklara kaçmaları, saç baş yo­lup, üst baş yırtmaları, vücudlarmda yaralar açmaları ise Tevrat tarafından yasaklanmıştı.[469]

 

F) Oruç:
 

Oruç ibadeti Yahudilerde de vardı. Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiği zaman, bir gün onların giyinip süslenip, bayram ya­parak oruç tuttuklarını görmüş ve bugünün ne olduğunu sormuş­tu. Onlar da "Bugün, Allah'ın Musa'yı ve Israiloğullan'm Fira­vun'un zulmünden kurtardığı büyük bir gündür" demişlerdi.[470]

Yahudilik'te tutulması mecburi görülen yegane oruç Yom Kippur adı verilen Keffaret orucu olup, Tişrî ayının 10. günü tutu­lurdu. Tişrî ayının 10. günü Ekim ayının sonuna rastlamaktadır. Bu günde oruç tutmak farzdı. îmsak, Keffaret Gününden önceki Akşam güneş batarken başlar, o gece ve ertesi akşam ilk üç vıldız görününceye kadar sürerdi. Bu süre esnasında yemek içmek ya­saktı. Bu oruç esnasında Havra'ya gidilir, ibadetle meşgul olunur­du. Neilat denilen ve güneş batarken yapılan ayinden sonra Şofar denilen bir boynuz öttürülür ve oruç zamanı sona ererdi.[471] Tevrat, bugünde Yahudilerin iş yapmalarını yasaklamış, tevazu içinde bulunup ibadet etmelerini, onların bugünde keffaret olunacakla­rını bildirmiştir.[472] Yom Kippur orucu, Hz. Musa'nın Allah'tan buyruklarını almaya gittiği zaman, yahudilerin altından bir bu­zağıya tapmalarından dolayı tutulduğu kaydedilmektedir.[473]

Yahudilerin, Kudüs'ün tahribi ve diğer acıklı olaylar sebebiy­le benimsedikleri diğer bazı oruçları da vardı. Bunlar dört, beş, ye­di ve onucu aylarda tutulurdu. Ancak bu ve benzeri oruçlar mecburî sayılmamaktaydı. Tebet 10'da, Temmuz 17'de, Ab 9'da, Tişrî 3'de tutulan oruçlar, Ester orucu, Küçük Yom Kippur Orucu bunlardandı.[474] Ayrıca Yahudi Zahidleri sukut orucu tutarlar, sa­bahtan akşama kadar konuşmayıp susarak nefislerini terbiyeye çalışırlardı. Hz. Musa ve Hz. Meryem'in bu orucu tuttukları haber verilmektedir.[475] Cahiliye dönemi Araplarında da tutulan bu oru­cun onlara, o dönem yahudilerinden geçtiği tahmin edilebilir. Yine Hz. Peygamber zamanında Arap Yarımadası'nda yaşayan yahudiler, oruç tuttukları zaman yatsı vaktinden sonra bir şey ye­mezlerdi. Bazı nıüslümanlar da onları taklid etmişlerdi. Bunun üzerine Bakara 185 ile 187. ayetleri nazil olmuştu.[476] Ayrıca Yahu­diler, oruç tuttukları zaman sahur yemeği de yemezlerdi. Hz. Pey­gamber müslümanlara sahur yemeği yiyerek onlara muhalefet etmelerini emretmişti.[477]

Oruç tutma çağı ise, Bar Misva (Şeriatın oğlu) olunca, yani 12 yaşında başlardı. Bazı oruç günlerinde et yenmez, içki içilmezdi.[478] Yahudilikte'de oruç ve bayram günlerini tesbit için ay gözlenirdi. Eskiden Kudüste Sanhedrin denilen (Büyük Meclis), her ay tanık­ları dinleyerek ay başım ilan ederdi. Tepelerde ateş yakmak sure­tiyle yeni ay çevrede yaşayanlara haber verilirdi.[479]

 

G) Zekât-Sadaka:
 

Kur'ân-ı Kerim'de, zekât ibadetinin Yahudiler'e de emredildi-ği bildirilmektedir.[480] Ancak Yahudilere emredilen bu zekâtın ma­hiyeti ve miktarı hakkında bir açıklık yoktur. Kitab-ı Mukad-des'te ise Israiloğullan'na yıldan yıla mahsûllerin ve sürülerin on­dalıklarının ayrılıp, ilgili yerlere sarfedilmesi emredilmektedir. Bu açıdan Yahudiler, ziraî mahsûllerden, sığır ve koyun sürüle­rinden, diğer bütün gelirlerden ondalık (Öşür) vermekteydiler. Bunları da Levili'ye, garib kimselere, öksüzlere, dul kadınlara vs. dağıtıyorlardı. Bu husus da Tevrat'ın emriydi.[481] Ondalıkların ve­rilmesinin vakti ise, ürünlerin toplanmasından sonra(Yedi Sayım Haftası) idi.[482] Yine Kitab-ı Mukaddes'in çeşitli bölümlerinde sa­daka verilmesi teşvik edildiği için,[483] Yahudiler arasında fakir ve sadaka verme geleneği vardı. [484]

 

Ğ) Hac:
 

Kitab-ı Mukaddes'in çeşitli bölümlerinde bir fariza olarak, Islâmdaki hac ibadetine benzer bir ayin (Hag) emredilmektedir.[485] Yahudilerin Kudüs'te bulunan Makdis'i ziyaret edip, mihrabın et­rafını tavaf ettikleri anlaşılmaktadır.[486] Vaktiyle Beytü'l-Makdis'e yapılan hac, küçükler, körler, kadınlar, akıl ve beden hastaları dı­şında bütün yahudilere farz idi. Fakat Kudüs'teki Mabed'in yıkıl­masından sonra, Yahudilerde hac ibadeti sona ermişti.[487] Tevrat'ın buyruğuna göre Yahudilerin Pesah, Şavuot ve Sukkoth bayramlarında olmak üzere yılda üç defa Mabed'e gidip ziyaret yapmaları gerekirdi.[488] Günümüzde ise Doğu ülkelerinde oturan yahudilerle, Kuzey Afrikadakiler senenin belli günlerini hac için ayırmışlardır. Süleyman Mabedi'nin batı duvarının karşısında, Temmuz'un 17. günü akşamından, Ağustos'un 19. gününe kadar 23 gün devamlı toplanmaktadırlar. Vaktiyle yapılan bu hac esna­sında, herkes, alî gücüne göre bir veya daha fazla kurban keser, fa­kirlere dağıtırdı. Kurban derileri ise karşılıksız olarak ziyaretçile­rin hizmetinde olanlara verilirdi.[489]

 

H) Nesi Uygulaması:

 

Nesi uygulaması yahudilerde de mevcuttu. Yahudilerin 72 üyeli, din alimlerinden müteşekkil en yüksek dini kurulu ve mah­kemesi Sanhedrin'in başkanının unvanı, prens anlamına gelen "Naşı" idi.[490] Nesi işini bu kurul düzenlerdi. Yahudi takvimi, Arap takvimi gibi ay takvimiydi. Bir yıl 354 gün sürerdi. Tören ve bay­ram günleri güneş takvimine göre düzenlenir, bu iki takvimi birbi­rine uydurmak için ise, Nesî'ye başvurulurdu. Bu da her 19 yılda bir kebîse (ek) yıl, her 7 yılda da bir kebise ay eklenerek yapılırdı.[491] Cahiliye Araplarımn, Nesî uygulamasını yahudilerden aldığı sanılmaktadır.[492] Yahudilerde seneye eklenen ay, Adar ayım takip eden ay olurdu. Yahudiler, nesîye Pesah bayramını senenin mü­nasip bir zamanına denk getirmek için başvururlardı.[493]

 

I) Kurban:
 

Kurban kesme âdeti Yahudiler'de de mevcuttu. Vaktiyle Kudüs'te Süleyman Mabedinde Yahudiler, Keffaret, Şürkan vs. cinsinden kurbanlarını keserlerdi. Ancak Kudüs Tapınağı'nm Roma imparatoru Titüs tarafından yıkılmasından sonra, israil fa-kihlerinin içtihadıyla, artık "Tapmak kalmadığı için" kurban kes­me ve yakma geleneği bırakılmıştı.[494] Yahudilikte vaktiyle insan kurbanı yapıldığına dair bir âdetten de söz edilmektedir. Kitab-ı Mukaddes'te, Hakimlerden Yeftah'ın kızını Yahova için kurban etmek maksadıyla boğazlayıp yaktığından söz edilmektedir.[495]

Yahudilerde en meşhur kurban çeşidi "Fısıh" kurbanıdır. Fı-sıh, yahudilerin Mısırdan çıkışını sembolize etmek üzere Nisan ayında 7 gün süreyle kutlanılan bir bayramdır. Bu bayramda bir kuzunun kurban olarak kesilip yenilmesi âdettir. Fısıh kurbanı, bir yaşında erkek kuzu veya keçiden, sığırdan seçilir, Fısıh kurba­nı ailevi bir mahiyet taşır, aile reisince kesilmesi gerekir. Sabaha kalan etler yakılır. Bu açıdan kuzunun büyüklüğü aile fertlerinin yiyeceği kadar olacaktır. Fısıh kurbanı güneş battığı zaman kesi­lir.[496] Kesilecek kurbanlar kusursuz olmak zorundadır.[497] Tevrat'a göre kumru ve güvercin gibi hayvanlar da kurban olarak takdim edilebilirdi.[498] Ayrıca Yahudiler, etini yedikleri halde ineği kurban olarak kabul etmezler; karaca, geyik vs. av hayvanlarının da etle­rini yerler ancak kurban olmalarını benimsemezler. Kurbân kesi­lirken, kesen kimsenin elini kurbanın başına koyması gerekir. Bu âdet Hz. Musa ve Harun'dan kalmıştır.[499] Vaktiyle suç, hata, keffa­ret, şükran ve adak kurbanlarının etleri, genellikle Yahudi din adamları olan kâhinlere verilirdi. [500]

 

İ) Îsim Koyma:
 

Yahudilik'te, yeni doğan çocuklara Peygamber isimleri ver­mek, islâm'dan önce Ehl-i Kitab arasında âdet halindeydi. Erkek çocuklara isim, çocuk sünnet edildikten sonra sekizinci gün veri­lirdi. Bu uygulama, herkesin işitebileceği bir sesle, çocuğa verile­cek isim iki defa tekrarlanmak suretiyle yapılırdı. Ayrıca, atala­rın, büyüklerin adlan, Tevrat'tan seçilen isimler çocuklara ad ola­rak konulurdu. Kızlara verilen isimlerin ise pek azı Tevrat'tan alı­nırdı.[501]

 

J) Sünnet Olma:
 

Sünnet, olma, Yahudilik'te Allah ile akdedilen çok önemli bir ahd niteliğindedir. Tevrat, Hz. ibrahim, ismail ve Ishak'm sünne­tinden bahsetmektedir.[502] Tevrat, her erkek çocuğun doğumunun sekizinci günü sünnet edilmesini emretmiştir.[503] Bu sebeple Yahu­dilerde erkek çocukların doğumlarının sekizinci günü sünnet edil­mesi Hz. İbrahim'den kalma bir âdet olarak devam etmektedir. Onların bu âdetleri Hz. Peygamber döneminde de sekizinci günde icra ediliyordu. Bu sebeple Hz. Peygamber, onlara muhalefet et­mek için torunları Hz. Hasan ve Hüseyin'i doğumlarının yedinci günü sünnet ettirmişti.[504] Buharî'nin kaydettiği bir haberden, Hz. Peygamber'in çağında Bizans imparatoru Hirakl'm idaresi altın­daki yahudilerin sünnet olma geleneğini sürdürdüklerini anla­maktayız.[505] Yahudilerde doğumun 7. günü akşamı çalgılı eğlence­ler düzenlenir ve bu geceye Arefe denilir. Ev halkı çocuğun başın­da bulunur ve uyumazlar. Doğumun sekizinci günü sabah erken­den de sünnet yapılırdı. [506]

 
K) Nikâh:
 

Evlilik, Yahudiliğin büyük Önem verdiği konulardandır. Tal-mud'un değişik yerlerinde evlenme için gerekil işlemler belirtile­rek, kurallara bağlanmıştır. Evlenme bir Tanrı buyruğu niteliğin­dedir. Tevrat'a göre Allah, Hz. Adem ve Havva'ya evlenip çoğaldedir. Tevrat'a göre malarım emretmiştir.[507] Yahudilikte nikah ancak hahamlar ya da onların izin verdiği kimseler tarafından kıyılırdı. Evlenme töreni havralarda yapılırdı. Tören esnasında Mezmur'dan parçalar ila­hiler okunur, dualar edilirdi. Nikâh iki şahit huzurunda akdedi­lirdi. Haham nikâh sırasında bir hitabede bulunurdu. Hz. Mu­sa'dan kalma bir gelenek olarak, gelin nikâhtan önce kadınlarla hamama gider, bir çeşit gusul yapardı. Buna Mikve denilirdi. Çift­ler, "Sen benimle Musa ve îsrail yasalarına göre bu yüzükle evlen­din" sözlerinin söylenmesinden sonra zifafa sokulurdu.[508] Düğün dolayısıyle ziyafet verilirdi. Bu geleneğin Hz. Yakub'a kadar çıktı­ğı kaydedilmektedir.[509] Nikah esnasında erkek tarafından kadına "Mohar" adı verilen bir miktar mal verilirdi. Tevrat, mehir konu­sunda sarih emirler koymuştur. Buna göre evlenmek için bir kadı­na mehir vermek mecburidir.[510] Hz. Musa zamanından beri geçerli olan bir geleneğe göre, koca, karısına vereceği mehiri "Khetouba" adlı bir yazılı belge vasıtasıyla tayin ederdi. Bu adet daha sonrala­rı iyice yaygınlaşmış ve Mişna ile Talmud'a girmiştir. Mişna ve Talmud'da, Khetouba, bakire kız için en az iki yüz dinar, dul için yüz dinar olarak tesbit edilmişti, ilk dönemlerde hanımının üzeri­ne bakire bir kız olan kimsenin yeni evlendiği bu hanımının ya­nında yedi gün kalması âdetti.[511] Hz. Peygamberin çağında da bu âdet Arabistan'da devam etmekteydi.[512] Hz. Peygamber dünyaya gelmeden bir müddet önce Medine'de yaşayan yahudilere başkan­ları olan Fityun, evlenen genç kızların, kocalarının yanma gitme­den evvel, ilk geceyi kendi yanında geçirmesini kabul ettirmiş, bu­nu Evs ve Hazrec kabilelerine de tatbik etmişti. Fityun'un bu âdeti,Malik b. Aclamn kız kardeşine de yapmak istediği, fakat Malik'in kızkardeşinin buna razı olmaması sebebiyle, Fityun'un Malik b. Aclan tarafından öldürüldüğü kaydedilmektedir.[513]

Asr-ı Saadet'te yahudiler, Tevrat yasakladığı için hayızlı hanımlarına cinsel ilişki için yaklaşmazlar[514] ve onları murdar sayarak evden çıkarırlardı.[515] Enes (r.a.), Medine ve civarındaki yahudilerin bu adetini haber vermektedir.[516] Yine bu dönemde Me­dine yahudileri, hanımlarına helal yoldan olsa bile, arkadan yak­laşmazlar ve böyle cinsel ilişkiden doğacak çocukların şaşı olaca­ğına inanırlardı.[517] Cinsel ilişkiyi de kadın en örtülü bir haldeyken sadece önden yaparlardı. Medineli Cahiliye Arapları da bu konu­da onları taklid etmekteydi.[518] Yine bu dönem yahudileri azil uygu­lamasına karşı çıkıyorlar, bunu yapan Araplara "işte küçük mevûde (Çocukları diri diri gömerek öldürmek) budur" diyorlar­dı.[519]

Tevrat'ın yasaklaması sebebiyle, yahudilerin kan bağı bulu­nan kimselerle evlenmeleri yasaktı. Buna göre bir kimse anne ba­basıyla, babasının karısıyla, kız kardeşiyle, torunlarıyla, halasıy­la, teyzesiyle, amcasıyla, amcasının karısıyla, geliniyle, kayın va-lidesiyle, iki kız kardeşle aynı anda evlenemezdi.[520] Ölen kardeşin karısıyla evlenmek ise bir gelenek olarak devam etmekteydi. Yine yahudiler, yabancı din mensuplarıyla evlenemezlerdi.[521] Çok ka­dınla evlilik ise meşru ve yaygın bir gelenek halindeydi.[522]

 

1) Talâk:
 

Talâk (boşama) uygulaması Yahudilik'te de mevcuttu. Tev­rat'ta boşanmanın caiz olduğunu gösteren ifadelere rastlanmak­tadır.[523] Fakat bu iş dince hoş karşılanmamıştır.[524] Boşanma ha­hamların huzurunda gerçekleştirilebilirdi. Haham huzurunda boşanmayan kadın eski kocasının nikahında sayılır, ikinci bir kocaya varamazdı. Boşanmada şahitler de hazır bulunurdu. Bo­şama hakkı yalnız kocanın olup, kadının hiçbir şekilde boşama hakkı yoktu.[525] Tevrat'ta, islâm'daki Han müessesesine benzer bir uygulamaya rastlanmaktadır. Karısını Zina ile suçlayan ancak şahid gösteremeyen yahudi erkekleri buna başvurmaktaydı.[526]

 

M) Miras:
 

Yahudilikte bir çocuğun mirasçı olması için nesebinin sahih olması gerekmekteydi. Bu sebeple zina mahsûlü çocuklar miras­tan pay alamazlardı. Erkek evladın büyüğü babasının terikesin-den, diğer kardeşlerine nisbetle iki kat hisse alırdı.[527] Varaset sıra­sı Tevrat'ta belirtilmiş, bu uygulama Mişna ve Talmud'da da değişmemişti. Hz. Musa'dan önce kız çocuklarına mirastan pay verilmiyordu.[528] Hz. Musa'nın şeriatında ise erkek çocuklar yoksa kız çocukları mirasçı kılınmıştı. Bu açıdan kız çocukları, erkek kardeşiyle beraber bulunduğu zaman mirasçı olamazdı. Ancak bu durum kızlara, "Cihaz" adı altında bir miktar mal-mülk veril­mesi âdetini ortaya çıkarmıştır.[529] Mişna ve Talmud döneminde baba mirasçı olarak kabul edilmiş, anne ise mirasçı kılınmamış­tır.[530] Ölenin usulü yoksa, terike yan hısımlara geçerdi. Çocuğu ol­madan vefat eden kadına da kocası varis olurdu.[531] Vârisi kızlar­dan ibaret olan kimse, malının tamamını bir başkasına vasıyyet edebilirdi. Asr-ı Saadette Araplar da, bu konuda yahudileri taklid etmekteydiler.[532]

 

N) Yemin:
 

Tevrat, yahudilere Allah'ın adıyla yemin edilmesini emret­miş,[533] yalan yere yemin etmeyi yasaklamıştır.[534] Yahudilerin Asr-ı Saadet'te nasıl yemin ettiklerine dair fazla bir bilgiye sahip değiliz. Ancak bazı ferdî bilgilere rastlamaktayız. Nitekim Medi­ne'de bir yahudinin, "Musa'yı âlemler üzerine seçen Allah'a andol-sun" diye yemin ettiğini görmekteyiz.[535] Yine bir yahudinin Hz. Peygamber'e gelerek, müslümanlann "Kabe hakkı için" demeleri­nin Allah'a şirk koşmak olduğunu söylediği nakledilmektedir. Buradan o dönemde Ehl-i Kitabın bilgili kimselerinin Allah'tan başka şeylere yemin etmeyi doğru bulmadıkları sonucunu çıkara­biliriz.

Tevrat'ta Kasâme ile ilgili hükümler de mevcuttur.[536] Kay­naklarımızda, Hz. Peygamber döneminde Hayber yahudilerinin ashâbtan Abdullah b. Sehl'i öldürdükleri, bu sebeple de Hz. Pey-gamber'in bu yahudilere kasâme uygulamak istediği nakledil­mektedir.[537]

 

O) Cezalar:
 

Yahudilik'te kısas cezası mevcut olup, Asr-ı Saadet'te Arabis­tan'da yaşayan yahudiler arasında da bu uygulama yürürlüktey­di.[538] Suçun şahsiliği prensibi vardı. Kısas hakkı, Veliyyüddem'e (öldürülenin yakınları) aitti.[539] Eski îsrail Hukuku'nda kısasın diyete çevrilmesi de mümkün değildi.[540] Ancak Asr-ı Saadet'te Medine ve civarında yaşayan yahudiler arasında kısas, cana can, dişe diş şeklinde bir ölçü içinde tatbik edilmez; insanların canları ve kanları eşit sayılmaz, bir cana karşı birçok can alınabilirdi. Bu­nun sonucu olarak ancak güçlü olan kabile intikamını alabilir, suçluyu ve etrafındaki yakınlarım ölçüsüzce cezalandırabilirdi. Güçsüz kabile ve topluluklar ise, kendilerinden bir şahsın güçlü kabileye mensup bir şahıs tarafından Öldürülmesi halinde, katili­ne kısas uygulayamazlardı. Asr-ı Saadet'te Medine'de yaşayan Yahudi kabilelerinden Benî Kureyza ile Benî Nadr arasında böyle bir durum mevcuttu.[541]

Mişna ve Talmud devrinde kısas, tazminata çevrilmişti.[542] Ancak Hz. Peygamber döneminde yaşayan yahudiler arasında bu meseleler kuvvete dayanılarak halledilmekteydi. Bu dönemde Beni Nadr kabilesi Beni Kureyza'dan daha üstündü. Bu sebeple Beni Kureyza'dan birisi, Beni Nadr'dan birisini öldürdüğünde kısas yapılarak öldürülür, Beni Nadr'dan birisi Beni Kureyza'dan birisini öldürdüğü zaman maktulün yakınları diyet almak zorun­da kalırlardı.[543] Bu dönemde Yahudi kabileleri cinayetlerden do­layı diyet de alıp veriyorlardı. Ancak Hz. Peygamber devrinde Me-dinedeki Yahudi kabileleri arasında öldürülen kimse için alman diyet miktarları da eşit değildi. Kendi üstünlüğünü diğer yahudi kabilelerine kabul ettiren Beni Nadr yahudileri, içlerinden biri öl­dürüldüğünde tam diyet alıyorlar, fakat kendilerinden biri, diğer yahudi kabilelerinden birisini öldürecek olursa yarım diyet veri­yorlardı. Yahudi reislerinden Huyey b. Ahtab, Nadr'h bir kimse için iki, Kureyza'lı bir kimse için bir diyetle hükmediyordu. Yahu­diler arasındaki diyet miktarı, 50 vesk'e karşı 100 vesk oranınday­dı. Cahiliye döneminde bu yahudi kabileleri aralarında savaşmış, Beni Nadr kabilesi galip gelmişti. Sonunda galip tarafın, mağlub taraftan her maktul için yarım, mağlub tarafın galib taraftan her maktul için tam diyet ödemesi için anlaşmışlardı. Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettikten sonra yahudiler arasında bir cinayet va­kası meydana gelmiş, maktul kendilerinden olan Beni Nadr iki misli diyet istemiş, karşı taraf buna razı olmayarak Hz. Peygam-ber'in hakemliğine başvurmuştu.[544]

Yahudilik'te zina yasaktı ve cezası idamdı.[545] Fakat Hz. Pey­gamber döneminde Medine yahudileri zinanın Tevrat'taki cezası­nı uygulamıyorlar di. Zanilerin yüzünü karartıp, teşhir ediyorlar, sopayla dövüyorlardı. Bunda, yahudilerin şeref ve mevki sahibi olan kimseleri arasında zinanın yaygınlaşmasının rol oynadığı nakledilmektedir.[546]

Yahudilik'te hırsızlık da yasaktı. Ancak hırsızlığın cezası taz­minata çevrilmişti. Yahudilik'te sihirbazlık da yasaktı. Tevrat'a göre bunun cezası idamdı. Fakat Asr-ı Saadet'te Medine yahudile­ri arasında sihirbazlık yaygındı. Bazı hadislerde, onların Hz. Pey-gamber'e sihir yapmaya kalkıştıkları nakledilmektedir.[547]

 

Ö) Yiyecek-Îçecekler:
 

Yahudiler leş ve vahşi hayvanların parçaladığını yemiyorlar-dı. Ayrıca kanı yemek de yasaktı.[548] iç yağı yemeleri de haram kı­lınmıştı.[549] Ancak onlar bu yasağı ihlal ederek, iç yağını eritip sat­maktaydılar.[550] Ayrıca hayız-nifas ve diğer kanamalı haldeki ha­nımlarının pişirdikleri yiyecekleri de yemiyorlar, hanımlarını bu hallerinde evden çıkarıyorlardı.[551] Domuz, tavşan ve deve etini yemek de yasaktı.[552] Çatal tırnaklı olmayan, geviş getirmeyen hayvanlarla, kartal şahin, toy, vs. kuşları mekruh sayarak yemi-yorlardı.[553] Deniz hayvanlarından kanatsız ve pulsuz olanlarını haram sayıyorlardı.[554] Ibn Abbas'm naklettiğine göre, yukardaki tarife uymadığı için yılan balığım da yemiyorlardı.[555] Ayrıca Tev­rat'ın emri gereğince etli ile sütlülerin aynı kapta pişirilmesi, aynı dolapta saklanılması, bulaşıklarının aynı kapta yıkanması da yasaktı.[556] Tevratm çeşitli yerlerinde kötülüğü anlatılmasına rağmen, bu dönem yahudileri içki üretip, içiyorlardı. İçkiyi yasak kabul etmiyorlardı.[557]

 
P) Faiz:
 

Yahudiler arasında faiz kesin olarak yasaklanmıştı. Ancak bir yahudinin, yahudi olmayanlara faizle borç vermesi yasak de­ğildi.[558] Hz. Peygamber Medine'ye hicret etmeden önce, Medine ve civarında bulunan yahudiler arasında faizcilik çok yaygındı. Bu bölgede yaşayan yahudiler, etraflarındaki kimselere faizle borç para vermişler, borçlarım ödeyemeyenlerin mülk ve arazilerine el koyarak zenginleşmişlerdi.[559]


[425] Çıkış, 30/17-21.

[426] A.J.Wensinck, Î.A., Teyemmüm Maddesi, XII/I, 223.

[427] Matta, 15/1-3.

[428] Levililer, 12/2-5.

[429] Levililer, 15/19-24.

[430] Müslim, Sahih, I, 246; Ebu Davud, Sünen, I,177-178.

[431] Levililer, 15/25-28.

[432] Buharı, Sahih, I, 62; Müslim, Sahih, I, 228; Nesaî, Sünen, III, 72; Ab.Han-bel, Müsned, V, 402.

[433] Levililer, 15/16-18, 22/4-7.

[434] Levililer, 22/5-7.

[435] Levililer, 11/26-31.

[436] Levililer, 11/39-40.

[437] Îbnü'l-Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, I, 363.

Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/273-274.

[438] Wensinck, İ.A., Niyet maddesi, IX, 307.

[439] Epstein, Judaism, s. 161; Örs, Musa ve Yahudilik, s.405.

[440] Estein, a.g.e., s. 161-162.

[441] Örs, a.g.e., s.399-400.

[442] Kuzgun, Hz. İbrahim ve Haniflik, s.117.

[443] Epstein, a.g.e., s.399-400.

[444] Dinler Tarihi Ansiklopedisi, II, 427.

[445] Örs, a.g.e., s.401.

[446] Örsa.g.e.,s.4O2, 406.

[447] Tekvin, 2/2-3; Çıkış 20/8-11; Sayılar 28/25.

[448] Çıkış 16/22-23.

[449] Krş. İbn Sa'd, Tabakat, III, 118.

Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/275-276

[450] Örs, a.g.e., s.422-423.

[451] Örs, a.g.e., s.415-416.

[452] Çıkış, bab: 32; Levililer 16/29-31; 23/26-32; Örs, a.g.e., s.417-418.

[453] Örs, a.g.e., s.420.

[454] Çıkış, 23/5; 34/18, 25.

[455] Buharî, Sahih, II, 251; Müslim, Sahih, II, 796.

[456] A.O. Ateş, İslâm Orucunun Menşei İle İlgili Olarak Bazı İddiaların Tedki-ki, Diyanet Üç Aylık İlmi Dergi, 1992, c:28, sayı:3; s.108.

[457] Örs, a.g.e., s. 419-420.

[458] Çıkış, 35/22; Tesniye 16/13-17; Örs, a.g.e., s.418-419.

Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/276-277.

[459] Bakara, 2/60.

[460] Amos 4/7-8.

[461] Hakim, Müstedrek, I, 325-326.

[462] Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/278.

[463] Levililer 21/1-3; Örs, a.g.e., s.391.

[464] Örs, Musa ve Yahudilik, s. 392-393.

[465] Örs, a.g.e., s. 394-395.

[466] Tirmizî, Sünen, III, 340.

[467] Örs, a.g.e., s'. 395.

[468] Örs, a.g.e., s. 392.

[469] Levililer 19/28, 21/5; Tesniye 14/1.

Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/278-279.

[470] Buharı, Sahih, II, 251; Müslim, Sahih, II, 796.

[471] Örs, a.g.e., s,417-418.

[472] Levililer 16/29-31, 23/26-32.

[473] A.O. Ateş, Cahiliye ve Ehli Kitab Örf ve Âdetleri, s. 63.

[474] A.O. Ateş, a.g.e., s. 63-65.

[475] A.O. Ateş, a.g.e., s. 67.

[476] A.O. Ateş, a.g.e., s. 69.

[477] Müslim, a.g.e., s. 70.

[478] AO. Ateş, a.g.e., s. 70.

[479] Örs, a.g.e., s. 409.

Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/279-280.

[480] Bakara, 83; Mâide, 12.

[481] Levililer 27/30-32; Tesnİye 14/29; Luka 18/12.

[482] Tesniye 16/9; Örs, a.g.e., s.422.

[483] Tesniye 15/7-11; Süleyman'ın Meselleri 21/13, 22/9, 28/27.

[484] Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/280-281.

[485] Çıkış 23/14; Tesniye 16/16; Hakimler 21/19; I. Krallar 8/2, 65.

[486] Mezmurlar 26/6; Bubi, İA. Tavaf Maddesi XII/I, 65.

[487] Cilacı, İlahi Dinlerde Oruç Hac ve Kurban, s. 48.

[488] Tesnİye 16/16.

[489] Tesniye 16/16; Cilacı, a.g.e., s.46-47.

Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/281.

[490] Örs, a.g.e., s.309-310.

[491] Örs, a.g.e., s. 408.

[492] A.O.Ateş, a.g.e., s. 144.

[493] Moberg, ÎA, Nesi Maddesi, IX, 202.

Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/281-282.

[494] Örs, a.g.e., s. 145.

[495] Hakimler 11/29-40.

[496] Çıkış 12/3-22; Tesniye 16/2-7.

[497] A.O. Ateş, a.g.e., s.167.

[498] Levililer bab:4-5.

[499] Levililer 4/4,33, 8/14,24.

[500] Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/282.

[501] A.O. Ateş, a.g.e. s.200-201.

Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/283.

[502] Tekvin 17/9-29, 21/4,5.

[503] Tekvin 17/2, 2165.

[504] İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, X, 289.

[505] Buharî, Sahih, I, 6,7.

[506] Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/283.

[507] Tekvin 1/28.

[508] A.O. Ateş, a.g.e. s. 240-241.

[509] Tekvin 29/22-23.

[510] Çıkış 22/16,17.

[511] Tekvin 29/26-28.

[512] Buharî; Sahih VI, 154-155; Müslim, Sahih, II, 1084.

[513] İbnü'1-Esîr, el-Kamil, I, 656-657.

[514] Levililer 18/19.

[515] Taberî, Camiu'l-Beyan, II, 381.

[516] Ebu Davud, Sünen II, 620-621; Tirmizî, Sünen v, 214-215.

[517] Baharı, a.g.e., V, 160; Müslim, a.g.e., 11,1058

[518] Ebu Davud, a.g.e., II, 618-620.

[519] Ebu Davud, a.ge., II, 623-624; Tirmizî, III, 442-443.

[520] Levililer 18/6,8; Tesniye 22/30, 27/20-23.

[521] A.O. Ateş, a.g.e. s. 272-273.

[522] A.O. Ateş, a.g.e. s. 278-282.

Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/283-285.

[523] Sayılar 30/9; Tesniye 24/1-4.

[524] Malaki 2/15-16.

[525] A.O. Ateş, a.g.e. s. 305-306.

[526] Sayılar 5/1-13.

Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/285-286.

[527] Tesniye 21/15-17; Hakimler 11/1,2.

[528] A.O. Ateş, a.g.e. s. 327.

[529] A.O. Ateş, a.g.e. s. 329.

[530] M. Es'ad, Tarih-i îlm-i Hukuk, s.216.

[531] Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, s. 361.

[532] M. Es'ad, a.g.e., s. 216-217; Razî,MefaÜhu'l-Gayb, IX, 203.

Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/286.

[533] Tesniye 10/20.

[534] Levililer 19/12.

[535] Buharı, Sahih, III, 88-89.

[536] Tesniye 21/1,9.

[537] Buharı, Sahih, VIII, 42-44; Müslim, Sahih, III, 1291-1295.

Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/286-287.

[538] Çıkış 21/23-25; Tesniye 19/21.

[539] Sayılar 35/19; Tesniye 24/16.

[540] Sayılar 35/31.

[541] Ebu Davud, Sünen IV, 634-635; Nesaî, Sünen VIII, 18-19.

[542] M. Es'ad a.g.e., s.213-214.

[543] Ebu Davud, a.g.e., IV, 634-635; Nesaî, a.g.e., VIII, 18-19.

[544] Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 246.

[545] Levililer 20/10-12; Tesniye 22/21-26.

[546] Buharî, Sahih, VIII, 22; Müslim, Sahih, III, 1323-1327.

[547] Buharî, Bedü'l-Halk, 11, Tıb 47; Müsum, Selam, -±3.

Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/287-288.

[548] Çıkış 22/31; Levililer 7/26-27, 22/8.

[549] Levililer 7/22.

[550] Buharî, Sahih, III, 40; Müslim, Sahih III, 1207-1208.

[551] Tirmizî, Sünen V, 214-215.

[552] Levililer 11/4-8.

[553] A.O. Ateş, a.g.e. s. 404-405.

[554] Levililer 11/9-12; Tesniye 14/10.

[555] Buharî, Sahih, VI, 223; Aynî Umdetü'l-Kârî, XXI, 105.

[556] Çıkış 23/19, 34/26.

[557] A.O. Ateş, a.g.e. s. 418.

Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/289.

[558] Çıkış, 22/25; Tesniye 23/19-20.

[559] Hamİdullah,İslâm Peygamberi, I, 616; Levvis, el-Arab fi't-Tarih, s. 52.

Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/289.


Konu Başlığı: Ynt: Yahudilik ve gelenekleri
Gönderen: Bahrişan 8 üzerinde 24 Aralık 2014, 18:34:23
bunlar çok önemli şeyler temizlik gibi allah razı olsun paylaşımdan


Konu Başlığı: Ynt: Yahudilik ve gelenekleri
Gönderen: Rukiye Çekici üzerinde 12 Nisan 2015, 11:52:53
Bu yahudilik bizim dinimize gerçekten de benzemektedir.Ama İSLAM dini gibi hiç bir din yoktur...


Konu Başlığı: Ynt: Yahudilik ve gelenekleri
Gönderen: cansu8/D üzerinde 14 Nisan 2015, 14:38:30
Yahudiler, cünüblükten dolayı da yıkanıyorlardı. Yıkandık­tan sonra murdarlıkları akşama kadar devam etmekteydi. Tevrat meni bulaşan elbiselerin de yıkanmasını emretmişti. Cünüblük­ten dolayı murdar olan bir kimse mukaddes şeylerden yiyemezdi. Ekmek de mukaddes şeylerden sayılmaktaydı.
ALLAH SİZDEN RAZI OLSUN .


Konu Başlığı: Ynt: Yahudilik ve gelenekleri
Gönderen: Burcu 8/B üzerinde 06 Mayıs 2015, 22:20:35
Yahudilik de İslama benzer şekilde abdest de alınıyormuş.
Allah razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Yahudilik ve gelenekleri
Gönderen: Liyla üzerinde 11 Mayıs 2015, 17:00:10
Yahudilik biraz İslam 'a benziyor.Ama günümüzde bunları tam olarak uygulayan yahudi çok az


Konu Başlığı: Ynt: Yahudilik ve gelenekleri
Gönderen: Ceren üzerinde 11 Mayıs 2015, 17:37:29
Aleykümselam.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim.Yahudilerin gelenekleri ve dini yaşama biçimleri bazı yönleri ile İslamiyete benzerlik gösteriyor.Ama bu kadar katı ve dinine bağlı bu devirde yahudi bulmak zor.Bozulmuş kitapları ve kendilerine uydurdukları dinleri var.


Konu Başlığı: Ynt: Yahudilik ve gelenekleri
Gönderen: 8c nazlı üzerinde 11 Mayıs 2015, 17:43:39
bizim dinimizde olduğu gibi yahudilerde de namaz kılınıyor, hacca gidiliyor ,zekat sadaka veriliyor,ölü yıkanıp gömülüyor.
Yahudi dininin kutsal kitabı Tevrat  peygamberi de Hz. musa dır.


Konu Başlığı: Ynt: Yahudilik ve gelenekleri
Gönderen: Sefil üzerinde 01 Eylül 2015, 19:20:04
Esselamu aleykum ; Üç semavi dinden birisi olan Musevilik inanç anlamında birçok yönüyle islamiyetle benzer yönleri vardır ancak bozulmalar ve saptırmaları devre dşı bırakırsak tabi olarak ve şimdi ki Yahudilik gelenekleri hakkında bilgiler ediniyoruz ve dinimizin değerini daha iyi anlıyoruz
Allah razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Yahudilik ve gelenekleri
Gönderen: İkraNuR üzerinde 01 Eylül 2015, 22:06:44
rabbim en guzel ve en mukemmel dinlerden bizim islam dinimizi kılmış. allahım ne mutluki bizlere yahudi degiliz ermeni degiliz , kafir degiliz, sen bizi iyiki musluman olarak dunyaya getirmişin. bizleride olurken musluman olarak oldur allahım. senn hazınen çok geniş bizlere lut feyle allahım. allahıma emanet olun.