๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Asrı Saadette İslam => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 30 Eylül 2010, 15:02:45



Konu Başlığı: Tüketicinin fiyat artmalarına karşı korunması
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 30 Eylül 2010, 15:02:45
İkinci Bölüm


TÜKETİCİNİN FİYAT YÜKSELMELERİNE KARŞI KORUNMASI


Burada "Tüketicinin Fiyat Yükselmelerine Karşı Korunma­sı" başlığı altında islam'ın ilk döneminde uygulanan serbest fiyat politikası'nı, devletin piyasaya müdahalesi demek olan narh'ı, genel olarak enflasyonun tanımı, ve karşı tedbirleriyle birlikte genel olarak kâr oranı, Asr-ı Saadette kâr anlayışıyla satış çeşit­lerini, kâr elde edilirken sakınılması gereken hile ve aldatma'yı inceleyeceğiz. Bu inceleme Asr-ı Saadet ile sınırlı olmakla birlikte gerekli olan yerlerde islâm ekonomi sistemi çerçevesinde bir de­ğerlendirmeye gidilecektir. [24]

 
A) Serbest Fiyat Politikası
 
Piyasada fiyatların oluşmasında esas olan arz ve talep yasası­dır. Fiyat ise, bir malın veya bir hizmetin elde edilmesi için veril­mesi gereken para miktarıdır. Ya da bir mal veya hizmet birimi­nin para ile mübadelesidir. Fiyat iktisadî faaliyeti harekete geti­ren bir unsur olup üretim faktörlerinin fiyata bağlı olarak değişe-bilirliği söylenebilir. Fiyat bir anlamda piyasayı harekete geçiren motor vazifesi görmektedir.[25]

Firmaların birbirine etki veya baskı yapamayacağı tam bir serbest rekabetin geçerli olacağı bir piyasada fiyatlar tüketici ve satıcının rıza ve kabulüne dayanan bir çerçevede oluşur. Kur'ân Ey iman edenler! aranızda karşılıklı rızâya dayanan ticaret ol­ması hali müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda(alıp vererek) yemeyin.ÇVe aksini yapıp batıl yollarla mallarınızı tüketerek biribirinize düşüp) kendinizi (çeşitli buna­lımlara sürükleyerek) öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyeçektir." (4: 29) derken böyle bir ekonomik özgürlük ortamının gerekliliğine işaret etmektedir. Bundan dolayı ticaret özgürlüğü­ne ve malların piyasada serbest olarak hareket etmesine hiç bir engel getirilmediği gibi serbest ticaretin ve serbestlik içinde geli­şen iktisadî hayatın sağlıklı olarak devamı için mümkün olan ted­birlere başvurulmuştur. Bazı durumlarda Halife I. Ömer'in (r.a.) yaptığı gibi vergiler %50'ye varan oranda indirilmiş aynı zamanda serbest rekabet şartlarının geçerli olacağı bir pazar oluşturabil­mek için aşın fiyat düşürme, stokçuluk ve sınırsız kâr gibi husus­lar sürekli kontrol altında tutulmuştur. Hz. Peygamberin (s.a.v.) yaptığı gibi Halife I. Ömer (r.a.) de sık sık pazarda dolaşır» satıcıla­rı uyarır ve aydınlatırdı. [26]

Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde, Medine'de serbest rekabe­tin oluşması ve ekonomik hayatın Medine'deki Yahudilerin kont­rol ve baskısından kurtularak tüketicinin korunması anlamında avrı bir pazar yeri kurulmuş, bu yeni pazarın kontrol ve düzenlen­mesi işini bizzat Hz. Peygamber üstlenmiştir. Serbest piyasa şart­larında oluşan fiyatlara müdahalesi istenildiğinde, satıcının ve nihayette tüketicinin zararını gördüğünden olsa gerek bundan kaçınarak oluşan yüksek fiyatların asıl sebeplerini imâ edip şika­yette bulunan kişiye Allah'a dua etmeyi tavsiye ederek gereksiz yere fiyatlara müdahalede bulunmakla piyasa elema-ilarından biri olan satıcıya zulmetmekten kaçındığım belirtmişi".[27]

Yine II. Ömer diye bilmen Ömer b. Abdülaziz de serbest fiya­tın ve serbest piyasanın oluşmasına engel olan memurlarının yap­tıklarını duyunca Basra valisine yazdığı mektupta, "Memurları­nın halkın meyvelerine değerinden aşağı bir fiyatla taînini değer biçtiklerini ve daha sonra değerlendirdikleri bu düşük âyat üze­rinden- mallarını eksik kıymetle aldıklarını duydum..." üyerek fi­yat farklarının mal sahiplerine iadesini emretmiştir. Bu konuda bir başka uygulaması da fiyat tahdidini kaldırmayı emredici mahiyette Ubulla'daki memurlarına yazdığı mektubudur.[28] Serbest fiyat politikası neticesinde üretici maliyet fiyatı yüksek olan malım piyasaya sürerek tüketimini sağlamakla kalmaz bunun yanında bu üreticinin ürününü piyasadan çekmek suretiyle suni arz yetersizliğine yol açmasına engel olunduğu gibi bir sonraki üretim döneminde piyasa şartlarım daha akıllıca değerlendirerek hesaplar yapması sağlanır. Böylece tüketici ile birlikte üretim faktörü de korunmuş olur. Serbest fiyatın oluşmadığım gören üre­ticiler ürünlerini piyasadan çekmekle sunî fiyat artışlarına yol açabilirler. Bu da tüketicinin aleyhine gelişen bir durumdur.

Serbest piyasada oluşan fiyata bir başka deyişle emsal fiyat denir. Buna adil kiymet de diyebiliriz. Bu, bir malın değerinin tesbitinde cinslerinin fiyatlarına müracaat edilerek fiyat tayini anla-mınadır. Emsal fiyat ortaklar arasındaki anlaşmazlıkların çözü­münde, bir takım borçların ödenmesinde, mecburî satışlarda, bir malın paraya tahvilinde ve benzeri konularda başvurulan bir adıl fiyat türüdür. Zekâtın nakdî ödenmesinde ve ihtikar mallarının satışında buna başvurulur. Ayrıca gerektiğinde, zorunlu durum­larda temel ihtiyaçlardan olan yiyecek-içecek ve giyecekte bu fiyat uygulanır. Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde iki kişinin müşterek sahibi oldukları bir kölenin yarısının azad edilmesi üzerine diğer yarısının da azad edilmesi için emsal fiyata başvurulmuştur.[29]

 
B) Narh / Devletin Piyasaya Müdahalesi

Kıtlık dönemlerinde veya arzın yetersizliği halinde spekülas­yonu önlemek ve tüketiciyi korumak amacı ile fiyatların düzen­lenmesi hususunda devletten gelen şekliyle piyasaya müdahale türlerinden biri de tüketim maddelerine; mal ve hizmetlere narh koyma yani belli bir fiyat tesbit edilerek piyasanın bu tesbit edilen fiyat üzerine hareket etmesini sağlamaktır. Esas olan; aşırı fiyat tehlikesi, ihtikar (spekülasyon) ve tekel (monopol) eğilimi söz konusu olmadığı hallerde tüketicinin ihtiyaç duyduğu mal ve hiz­metlerin dönüşümünde devlet müdahalesinden sakınmaktır. Ne var ki adı geçen piyasayı bozucu, tüketiciye külfetler yüklerken satıcıya fazladan bir rant bırakan ve haksız kazanç sağlayan bu tür ticarî faaliyetlerin olması halinde sosyal adaletin sağlanması, hakkın yerini bulması ve tüketicinin güvenceye kavuşturul-a ası için devlet gücünün ekonomik hayata müdahalesi ile halkın üzeri­ne adalet kanatlarını germesi gerekebilir. Bu durumda narh söz konusu olabilir, spekülatif faaliyetler yasaklanabilir.

Hz. Peygamber (s.a.v.) dönemine ve islâmî ilk yüzyıla baktığı­mızda narh olayının tahakkuk etmediği görülür. Fiyatların yük­sek düzeye çıktığı bir dönemde Hz. Peygamber (s.a.v.)'e fiyat tah­didi talebiyle gelenlere verilen cevaplar konusunda kaynaklarda bilgi verildiği gibi narh konusunda da bu bilgiye dayalı bazı farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bu görüşler narh'a cevaz verenler ve vermeyenler olarak iki grupta toplanmaktadır. Öncelikle şunu belirtmekte yarar vardır: Bu iki grupta toplanan görüşlerin temel aldığı husus; toplumda sosyal adaletin korunması ve haksızlığa meydan verilmemesidir. Bir de "Ey iman edenler, mallarınızı siz­den karşılıklı bir anlaşmadan (doğan) bir ticaretten başka batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin tü­ketmeyin)..." (4: 29) ayetinin hükmüne aykırı düşmeme endişesi­dir.

Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde narh olayına rastlanmaz. Şu var ki bu konu gündeme getirilmiş ve yüksek fiyatlardan şika­yet edenler tarafından uygulanması talep edilmiştir. Bu taleplere "Fiyatları tesbit eden Allah'tır,", tabii ve siyasi şartların değişme­si ve düzelmesi için "Allah'a dua ediniz." [30]ve ahlakını iyi bildiği esnafa zulmetmekten kaçınarak, savaş yılında gerçekleştirilen ithalatın güçlüğünü, maliyetlere o günkü zorlukların etkisini hesaplayarak bir fiyat tahdidi halinde tüketicinin aleyhine dönü­şecek piyasanın korkunç halini ve neticede belki de siyasi krizlere yol açabilecek gücünü düşünerek olsa gerek "Ben Rabbime kimse­nin benden zulüm, kan ve mal talebinde bulunmadığı bir hdde kavuşmak istiyorum." der. Bu konuda hadis kaynaklarında geçen rivayetler şöyledir:

"Enes'ten (aktarılan rivayette şöyle denir): Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde fiyatlar arttı. İnsanlar:

- Ey Allah'ın Resulü, pahalılık oldu, bizim için fiyat tahdidi yap, dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.):

-Fiyatı ayarlayan, tutan, genişleten, rızkı veren Allahdır.

Ben Rabbime zulüm, kan ve mal hususunda kimsenin benden iste­ği olmadan kavuşmak îsterim,der. [31]Bir diğer rivayet ise şöyledir: "Ebu Hüreyre'den (aktarılan rivayette): Bir adam gelir ve:

- Ey Allah'ın elçisi, fiyat ayarlaması yap." der. Hz. Peygamber (s.a.v.):

- Bilakis, dua et, der. Sonra bir (başka) adam gelir ve:

- Ey Allah'ın elçisi fiyat ayarlaması yap, der. Hz. Peygamber:

- Bilakis, fiyatları düşürüp yükselten Allah'dır. Ben, kimse­nin benden bir zulüm talebinde bulunmadığı bir halde Rabbime kavuşmayı istiyorum, der." [32]

Bu rivayetler çerçevesinde islam ekonomi ve hukuk disipli­ninde alimler arasında farklı yorumlar vukubulmuştur. Bu konu­daki tartışmalar neticede ortak bir tavır diyebileceğimiz bir nok­taya varmıştır. Bu da icra makamına; halkın malında zulümle ve haksız yere tasarrufta bulunma yetkisini tanımamak, amme za­rarına olan bir durum sözkonusu olunca onu izale etmekle görevli kılmak, adaletle muamele etmek ve meşru kazancı teşvik etmek bakımından yetki vermek biçiminde ifadesini bulur. İbn Kayyim, narh'ı; biri zulüm ve haram olan narh, diğeri adil ve caiz olan narh şeklinde ikiye ayırır ve "insanlara zulmetmek anlamına gelen in­sanların memnun olmadıkları değerle mallarım satışa zorlanma­ları ve Allah'ın mubah kıldığı karşılıklı rızaya dayalı alış-veriş usulünden (yani serbest piyasa şartlarında oluşmuş fiyatla alış­veriş yapmaktan) menetme anlamına gelen bir narh uygulaması haram olur. Ancak insanlar arasında adaleti gözetmek maksadıy­la esnafi tesbit edilen fiyatla satışa zorlamak yani emsal fiyatla satışa icbar etmek ve onları emsal malın fiyatından fazla fiyat al­maktan sakındırmak ise caiz olmaktan öte icra makamı için bir yükümlülüktür... Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yukarıda geçen hadi­sini de buradaki ilk duruma göre yorumlar ve devamla; "Esnaf eğer ticaret malım bilinen meşru yollarla satar ve arz yetersizli­ğinden veya talep fazlalığından dolayı fiyatlar yükselirse bu durumda müdahaleye lüzum kalmaz. İnsanları emsal fiyatla satı-Şa zorlamak haksızlık olur." İkinci durumda yani esnafın malını kamu ihtiyacına rağmen fazla fiyatla satmaları halinde emsal kıymetle satışa zorlanmaları gerekir. Çünkü bu durumda narh koyma adaletin yerini bulmasına aracı olur. Yine ticaret eşyaları­nı bir takım kimselere satıp bir takım kimselere satmamazlık et­meleri durumunda da narh gerekli olur. Bu hususta alimler ara­sında ihtilaf olmadığını zikreder. Ayrıca bu halde narh tartışma­sız zorunluluk kazanır. Bu da adaleti gerçekleştirmek ve zulmü engellemek maksadından ileri gelir.[33] Şevkânî de bu konudaki ha­disi değerlendirirken; "Narh konması halinde zulüm olurdu, oysa devlet başkanının görevi kamu çıkarını ve amme menfaatim gö­zetmek olduğu"nu söyleyerek ticaretin gönül hoşluğuna bağlandı­ğını belirtir. Cumhur-u ülema'nın adaleti gerektiren durumlarda narh uygulamasına cevaz verdiğini de belirtir.[34]

Narh'ı kabul etmeyenlerin bir başka delili de Halife I. Ömer'le (r.a.) Beltea oğlu Hatıb arasında geçen olaydır: "Ömer (r.a.), bir gün Musalla çarşısında Hatıb'a önünde iki çuval kuru üzüm satar­ken rastlar. Fiyatını sorar, iki müdd'ünü (bir ölçü birimidir) bir dirheme sattığını söyler. Ömer (r.a.):

-Taif ten kuru üzüm getiren bir kervanın gelmekte olduğunu duydum. Onlar senin fiyatına itibar ederler. îster fiyatını artır is­ter malını evine koy (sonra) istediğin fiyata sat, der ve ayrılır. Ömer dönerken bu yaptığının muhasebesini yapar ve HatıVm evi­ne gider, ona:

-Demin sana söylediklerim birşey bildiğimden veya bu konu­da bir hüküm olduğundan değildi. Sadece şehir halkının yararını istemiştim. Ama sen istediğin gibi sat," der. Burada Halife Ömer halkın yararını hesaphyarak kervanın zarar etmesi halinde bir daha Medine'ye uğramayacağını düşünerek böyle davranır. Bu aynı zamanda monopol oluşmasına karşı olan bir tavrın da ifade­sidir. Kimileri bu olayı narh'a karşı kullanırken kimileri de narhın cevazına delil olarak serdederler. [35]

Narh olayında iki hakkın gözetilmesi gerekir:

i. Aşırı fiyat yükselmesini engellemekle insanların zarar gör­mesini önlemek.

ii. Piyasada haksız kazanç elde etmek isteyenlere ve tekelleş­me eğiliminde olanlara karşı ferdin haklarını korumak. Ferdin ihtiyaç duyduğu malı ve hizmeti serbest pisaya şartlarında elde etmesini ve arzı ellerinde bulunduranların haksız iktisap eğilim­lerine karşı korunmasını temin etmek. Bu, adaleti amaçlayan bir narh uygulamasıyla olur. Böylesi bir durumda aşırı fiyat isteyen firmalara ve esnafa emsal fiyat verilerek tüketici korunur. Bununla tüccarın tahakkümü bertaraf olunduğu gibi sosyal ada­let ve sosyal maslahat korunmuş olur. Piyasaya hangi taraftan ge­lirse gelsin olabilecek tahakkümü savmak adalet ve maslahat ol­duğu gibi eğer bu sadece fiyat sınırlaması ile olacaksa işte o zaman bu fiyat tahdidi bizzat adaletin tahakkuku olur. Çünkü fikhî kural "Vacibin kendisiyle tamamlandığı şey de vacib olur." şeklindedir. Buna binaen tabiinden Said b. Müseyyeb, Rabia b. Abdurrahman ve Yahya b. Said el-Ansârî narh'a cevaz verenlerdendir. Yine bun­dan dolayı îmanı Malik de cevaz vermiştir. Narhı caiz görenlerden bazıları da devlete düşen; maliyetleri bilerek geçerli bir kâr ilave edip fiyatı tesbit etmektir, derler.[36]

Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde Medine'de narh olayı gö­rülmemektedir. Çünkü o dönemde pek çok temel ihtiyaç maddele­rini üreten bir sanayi yoktu. Ticaret dış pazarlara bağımlıydı. Yer­li üretim ihtiyaa karşılamıyordu. Orada un öğüten, ekmek yapan ve satan esnaf yoktu. Tahıl olarak alır, kendileri öğütür ve evlerin­de ekmek yaparlardı. Tahılı da dışardan getiren tüccardan alır­lardı. Bu nedenle hadiste "Calib (ithalatçı) rızıklandırılmış ve muhtekir (karaborsacı) lanetlenmiştir." denilmektedir.[37] Aynı za­manda Medinede elbise imalatçıları da yoktu. Giyim maddeleri Şam, Yemen ve sair yerlerden gelirdi. İktisadî yapısı dışa bağımlı olan böylesi bir ortamda elbette narh koymak düşündürücü olur­du. Hz. Peygamberin niçin narh koymaktan kaçındığı araştırılır­ken o günkü iktisadî yapı herhalde dikkate alınması gereken fak­törlerden biridir. Belki en önermişidir. Ayrıca narhın talep edildi­ği yılın savaş yılı olduğu hakkındaki bilgileri de değerlendirmeye tabi tutarsak; dışa bağımlı bir ekonomik yapıda, savaş yılında üstelik yeni filizlenen bir devlete tahmil edilmiş, üretim, müteşeb­bis, sermaye ve emek faktörlerinin önemli bir kısmı savaşa ayrılmış, esnafın ahlâkî davranışından şüphe duyulmayan, ticaretin karşılıklı rızâ ve kabule dayanmasını ileri süren bir Kur'ânî ortamda sosyal adaletin gözetilmesine özen gösterilen, toplum bireylerinin kardeşler ilan edildiği bir ortamda, her uygulamasını Allah'tan aldığı mesaja dayanarak yapan bir Peygamberin narh'tan kaçınması herhalde en uygun davranış olurdu.[38] Tüketi­cinin istismar edilmediği ve ihtikarın görülmediği bir pisayada fiyat tahdidine ihtiyaç kalmaması tabiidir. Zaten aslolan narha ihtiyaç duyulmama sı dır.

Narh'ı meşrulaştıran amme menfaati, zulümden kaçınma ve adaletin tesisidir. Bu meyandaHz. Peygamber (s.a.v.) döneminde uygulanan emsal fiyat olayı ve Kayle Ummu Benî Anmar hadisle­ri de gerektiği durumlarda narh konulabileceğini işaret etmekte­dir. Hadiste geçen Kayle şöyle der:

"Merve'de Hz. Peygamberin (s.a.v.) yanına gittim ve dedim:

-Ey Allah'ın Elçisi, ben bir kadımm, alır ve satarım. Bir şey almak istediğimde verebileceğimden aşağı bir fiyat söylerim. Son­ra istediğim fiyata gelene kadar artırırım. Bir şey satmak istedi­ğimde de verebileceğimden yüksek bir fiyat söylerim. Sonra sata­bileceğim fiyata gelene kadar indiririm. Hz. Peygamber (s.a.v.):

-Kayle, böyle yapma! Bir şey satm almak istediğinde verebi­leceğini söyle, versin veya vermesin, satmak istediğinde de isteye­ceğin fiyatı iste versin veya vermesin." der.[39]

Yine Emevî halifesi II. Ömer (b. Abdülaziz) döneminde fiyat tahdidinden sakınıldığı görülmektedir.[40] Bu dönemde iktisadî du­rum oldukça başarılı ve gelişmiştir. O gün narhtan kaçınılması­nın bir sebebi de iktisâdi kalkınmışlık olsa gerektir.

Ayrıca narh'a ihtiyaç duyulduğunda bunun "zarar-ı amm-ı defetmek için zarar-ı hass ihtiyar olunur." (Kamu zararını sav­mak için bireye dokunacak zarar tercih olunur.)[41] ve "Sedd-i zerâî/kötülüğe yol açan sebep-vasıtalarm önlenmesi" fikhî kuralı ile [42]"Müslümanların iyi bulduğu Allah katında iyidir. Müslü­manların çirkin bulduğu da Allah katında çirkindir."[43] hadisi ge­reğince uygulanabilirliğinin de söz konusu olduğunu belirtmede fayda vardır.[44]

 
C) Enflasyon
 

A) Genel Olarak Enflasyon
 

Enflasyon latince "inflatio" kelimesinden alınmış olup şişkin­lik, kabarma ve artış anlamına gelmektedir.[45] Klasik anlamda enflasyon, milli ekonominin ürettiği veya ithal ettiği mal ve hizmetlerin arz ve talebi arasındaki devamlı bir dengesizliği ifade eder. [46]Bir başka tarifle, fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artış­lardır. Enflasyonun sonuçlarını gözönünde tutarak yapılan bu tarif, enflasyon meselesinin parayla olan bağlantısını da açığa vurmaktadır. Zira fiyatlar mal ve hizmetlerin piyasa değerlerinin para ile ifadesidir. Fiyatların yükselmesi demek eskiye oranla daha fazla para Ödenmesinin gerekmesi demektir. Bu ise paranın satın alma gücünün düşmesinden başka bir şey değildir.[47] Yani tedavüldeki para hacminin çok genişlemesi ve şişmesidir denilse bile her para artışı enflasyonu ifade etmez. Mal ve hizmetlerle bir­likte ve aynı oranda para miktarı artmış, emisyon hacmi genişle-mişse enflasyondan söz edilemez. Enflasyon olabilmesi için para­nın karşılıksız ve ihtiyaçtan fazla olarak tedavüle sürülmüş olma­sı gerekir. Bu açıklamalar ışığında bir tarif getirmek gerekirse şöyle denebilir; Enflasyon, para kıymetinin kaybolması suretiyle fiyatlar genel düzeyinde sürekli bir yükselme görülmesidir. Para miktarı arttığı zaman mal ve hizmetler aynı kalmak kaydıyla kişi­lerin elde tutmak istedikleri para miktarı artarsa fiyatlar genel düzeyi yükselmeyebilir. Yani tasarruf artarsa fiyatlar yükselmeyebilir. Buna karşılık, para miktarı değişmediği halde tedavül hı­zının artması fiyatları etkiler ve enflasyona yol açabilir.[48]

 
B) İslâm'da Antienflasyonist Düzenlemeler Ve Prensipler
 
Toplam taleple toplam arz arasındaki dengesizlik olarak ta­nımlanabilecek olan enflasyonun yol açtığı ekonomik problemler her devirde kendisini göstermiş olsa gerektir. Paranın satın alma gücünün düşmesi veya fiyatların yükselmesi olayının Hz. Pey­gamber (s.a.v.) hayatta iken vuku bulduğu daha Önce narh'ı ince­lerken aktarılan hadislerden anlaşılmaktadır.[49] II. Halife Hz. Ömer (r.a.) döneminde atlatılan ve kıtlık diye bilmen enflasyon olayının vukuu da ünlenen bir meseledir.[50]

Bu hadislerde karaborsacılık, aşırı para basma ve ticaret erbabının aralarında gizlice anlaşması gibi suni müdahaleler olmaksızın, arz ve talep dengesinin kurulması ile fiyatların oluş­ması amaçlandığından bu denge kuruluncaya kadar bazan fiyat yükselmelerinin görülebileceğine işaret edilmektedir.[51] Saf altın ve gümüşten basılan para birimleri olan dinar ve dirhemlerin ma­den değeri ile piyasadaki satın alma güçleri eşit olduğundan bu paralar diğerleri kadar enflasyondan etkilenmemişlerdir. Maden değeri ile para değeri arasındaki eşitliği sağlamada, korumada ve sürdürmede faiz yasağı önemli bir ekonomik tedbir ve ilke olmuş­tur. Çünkü altın veya gümüşün kendi cinsi ile mübadelesi eşit miktarda ve peşin olabilir. Aksi halde fazlalık veya vâdede faiz söz konusu olur:

Müslim'de aktarılan aşağıdaki hadislerde,

Ebu Said el-Hudrî, Rasulullah'm(s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti:

"Altını altın ile satmayınız. Ancak misli ile satınız. Birini di­ğerine karşılık ne azaltınız ne da arttınnız. Gümüşü de gümüş karşılığında satmayınız. Ancak misli ile (aynımiktar, aynı değer­de olanı ile) satınız. Bunlardan gaibte olanı (mevcut olmayanı) hazır olan (elde bulunan) mukabilinde satmayınız." Aynı râviden gelen rivayette "ancak elden ele satış yapınız." yani aynı anda alış­veriş yapınız denilmektedir. Yine aynı râviden gelen bir diğer rivayette "Altım altınla, gümüşü gümüşle satın almayınız. Ancak aynı ölçüde, aynı emsalde ve aynı eşitlikte (olursa satınız)" buyru-lur. yine "Bir dinarı iki dinara, bir dirhemi iki dirheme satmayı­nız." buyurulur.

Bir başka rivayette altın, gümüş yanında buğday, arpa, hur­ma ve tuz sayılmakta ve bütün bunların aynı değer ve miktarda ol­maları ve aynı anda satışın olması gerektiği belirtilir.

Ebu Minhal şöyle der: Bir ortağım bir miktar gümüşü tehirle mevsime kadar vadeli ya da hacca kadar (vadeli) sattı. Bana gelip haber verdi. Ben bu olmayacak bir şeydir. (Ortağım): Ben onu çar­şıda sattım. Kimse de beni bundan menetmedi, dedi. Ben Berra' b. Azib'e geldim ve sordum. Bana dedi ki, Nebi(s.a.v.) Medine'ye gel­diğinde biz bu satışı yapıyorduk. Buyurdu: elden, ele olanda bir sa­kınca yoktur. Ancak tehirli (vadeli) olanda riba (faiz) vardır" sen Zeyd b. Erkam'a git. O ticaret (bilgisi) bakımından benden iyidir. Ona gittim ve sordum. O da onun gibi söyledi.[52]

îslam dini "Ne zarar vermek ne zarar görmek vardır." prensi­bi çerçevesinde bütün piyasa faktörlerinden adaleti gözetmeyi (4: 35), dürüst davranmayı (11:14), ihanet etmemeyi (2: 9) ve batıl (haksız) yollarla kazanç elde etmemeyi ister: "Ey iman edenler! Aranızda karşılıklı rızâya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vere­rek) yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esir-geyecektir." (4; 29) ve "Bizi aldatan bizden değildir/'prensibi ile adil ve dürüst işleyen, icab ve kabule dayanan, gönül hoşluğu ile Çalışan bir serbestiye dayalı bir sosyal piyasa ekonomisini amaç­ladığını ifade etmektedir.[53]

Ekonomik gelişmeyi engelleyen en önemli etkenlerden ikisi sermayenin kıt ve kredilerin pahalı olmasıdır. Sermayenin pahalı olmasıyla maliyetler yükselmekte, yüksek maliyetle üretilen ürünler dış pazarlarda alıcı bulamazken iç pazara yüksek fiyat­larla arz edilmektedir. Faiz ödemeleri işletmeler için en önemli maliyet kalemlerinden birisi haline gelmektedir. Hemen hemen bütün dallarda müteşebbisler bankalara ödedikleri yüksek faizle­ri ürettikleri mal ve hizmetlerin fiyatlarına yansıtmaktadır. Tabi­atıyla bu mal ve hizmetler talep canlılığının devam ettiği türden olanlardır. Böylece alıcılar ödedikleri yüksek fiyatın içinde işlet­menin faiz yükünü de paylaşmaktadırlar. Bu ise enflasyonun de­vamını sağlamak demektir.[54] Asr-ı Saadette vazedilen prensipler­le kısa vâdede karz (karz-ı hasen: Allah rızâsı için ödünç para ver­me) ve uzun vâdede Inân ve Mudaraba şirketleri [55](Kâr-zarar or­taklığına dayanan şirket türleridir.) yoluyla ucuz ve insaflı kredi teminine gidilmekte, bu yöntemlerle kredi ihtiyacı olan iş adamı; dürüst çalışır, ortaklarını gerçek mal varlığına hissedar yapar ve gerçek kârı anlaşma esaslarına göre paylaşmaya razı olursa kredi problemine çözüm yolu bulmak kolaylaşabilir. Faiz yasağı (2: 275) da bu sistem içinde pahalı kredi temini yolunu kapamakta­dır. Zira islamiyette faizli muamele yapanlar Allah ve Peygambe­rine harp ilan etmiş sayılmaktadır. "Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız faiz olarak artan miktarı almayın."

"Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız. Allah ve Resulü tarafından ilan edilmiş bir harp ile karşı karşıya olduğu­nuzu iyi bilin. Eğer tevbe edip faizcilikten vazgeçerseniz sermaye­niz sizindir. Böylece haksızlık etmezsiniz ve haksızlık da edilmez­siniz." (2: 278-279) Ayrıca zaruret hali olmadıkça carî para ile oy­nanmaması gerektiği Ahmed, Ebu Davud ve îbn Mace'nin rivayet ettiği hadislerde zikredilmektedir. Rasulüllah(s.a.v.) müslüman-lar arasında geçerli olan sikkenin (paranın değeri ile meşru) bir sebep olmaksızın oynanmasından nehyetti."

Yine "Altın ve gümüş (paranın değerinden) düşürülmesi yer­yüzünde bozgunculuk (yapmaktan sayılır)" buyurur.[56] Bu nehiy gereksiz durumlarda hükümetlerin para basmalarını da kapsa­yabilir. Bir başka husus hile ve aldatmaya dayalı alış-verişlerin yasaklanmış bulunması [57]ve böylesi durumlarda aldatılan tarafa vazgeçme hakkının tanınmasıdır. Bu konuya kâr oram işlenirken değinilecektir.

Neticede, yukarıdan beri anlatılanlardan; islam'ın ilk asrın­da vaz' edilen ekonomik prensiplerle antienflasyonist ve adıl bir denge üzerine kurulu serbest rekabete dayalı, tüketicinin sömü­rülmesine müsaade etmeyen, üreticiyi/satıcıyı dahi adıl ve insaflı Ölçülerle değerlendirmeyi ihmal etmeyen bir ekonomik ortamın tesisine çalışır. [58]

 
D) İslâm'da Kâr Anlayışı
 
Iktisadilik arz eden meselelerin yalnız başına iktisadi yanı ile değerlendirilmesi yerine îslamiyetin tevhidi dünya görüşü içeri­sinde ele alınması gerekir. Aksi halde incelendiğinde yanlış neti­celere ulaşılır. Şimdi burada kâr bahsi ele alınınca da aynı metod-la değerlendirmek isabetli olur. Temelde sosyal adaleti hedefle­yen zulmü ortadan kaldırmayı amaçlayan îslâm dini kâr konu­sunda farklı bir anlayış getirmiştir. Bu anlayışa göre kâr; iktisadî faaliyetlerde harcanan emekle elde edilebilir. Buna bir tahdid konulmaz, gönül hoşnutluğuna dayanır. îmânı ve ahlâkî prensip­lerle kontrol mekanizmasına kavuşmuştur. Yine bu anlayışa göre sermaye ve üretim araçları zamanla sözkonusu araçlarda birik­miş ve yoğunluk kazanmış emek olmaktan ileri gitmez. Bunlar­dan yıpranması ve eksilmesi söz konusu olanların o oranda ya da anlaşma şartları miktarınca gelir getirici fonksiyonları vardır. Üretim araçları kira (rant) getirici olabilirken sermaye mudaraba yani emek-sermaye ve müzaraa yani emek-toprak ortaklığıyla ge­lir getirici olabilir. Nakit ya da para yalnız basma gelir yani faiz el­de edemez. Çünkü kârlı muameleler serbest bırakılırken faizli muameleler yasaklanmıştır. "Faiz yiyen kimseler (kabirlerinden) tıpkı şeytan çarpmış kimseler gibi çarpılmış olarak kalkarlar. On­ların bu hali "alışveriş (ticaret) de faiz gibidir" demeler indendir. Oysa ki Allah, ticareti helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve işi Allah'a kalmıştır. /Allah dilerse onu affeder). Kim tekrar faize dönerse, işte onlar ateşliktir, orada devamlı ka­lırlar." (2; 275)

"Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okun­duğu) zaman hemen Allah'ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer siz gerçeği anlayan kimseler iseniz elbette bu sizin için daha hayırlıdır. Islamaz bitince yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfun-dan isteyin. Allah'ı çokça zikredin, umulur ki kurtuluşa erersi­niz." (62; 9-10) Bu yasaklama da işte bu teorideki "emek karşılığı kâr" özelliğini taşımadığından ileri gelmektedir.

Islamiyetin kâr anlayışı; "Bilinsin ki insan için kendi çalış­masından (emeğinin karşılığından) başka bir şey yoktur. Ve çalış­ması da ileride görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verile­cektir." (53: 39-4) ayetleri ile bir temele oturmuş ve esas ifadesini bulmuştur. Bunun yanında "Ey iman edenler mallarınızı sizden karşılıklı rızadan (anlaşmadan doğan) bir ticaretten başka (hak­sız nedenler ve) batıl (yollar)la yemeyin (tüketmeyin)..." (4: 29) ve daha başka Kur'ânî emirlerle serbest rekabet şartlarında arz-ta-lep dengesi muvacehesinde hareket ederek hile ve aldatmacayla muhatabın piyasa hakkındaki bilgisizliğinden veya aklî yönden hafifliğinden faydalanmaya yönelmeden dürüst ve adaletle mua­mele etmek şartıyla bir sınırlama olmaksızın hareket etme imka­nı sağlanmıştır. Ayrıca kâra bir sınırlama getirilmemiş olması in­sanların hoşnut olmadıkları durumlardan dolayı ihtikâra, sunî zorlamalara ve müdahalelere gitmelerini engellemek maksadıyla ilgili olsa gerektir.

Hadis kaynaklarına eğildiğimizde Hz. Peygamber (s.a.v.) dö­neminde kâr konusunda şöyle bir vakayla karşılaşmaktayız:

"Hz. Peygamber, Hakim b. Hizâm'a bir dinar vererek bir kur­banlık hayvan alması için pazara gönderir. Hakim b. Hizam iste­diğini bir dinarla alır. Sonra iki dinara satar. (Pazara) döner ve bir dinarla bir kurbanlık alıp (hayvanla birlikte) bir dinar (kâr'ı) oldu­ğu halde Hz. Peygambere gelir. Hz. Peygamber (parayı) sadaka olarak vererek ticaretinin mübarek (ve başarılı) olması için dua eder."[59] Bu yüzde yüze varan kârlı alışveriş, Hz. Peygamberin pratiğinde kâr'm bir tahdid altına alınmadığını ifade eder. [60]

 
E) Üretici Ve Satıcıyı İlgilendiren Satış Çeşitleri
 
İslam'da piyasada geçerli dört tür satış vardır. Bunları şöyle izah etmek mümkündür;

i. Müsaveme (Pazarlık) Usûlü: Burada malın alış fiyatı veya maliyeti açıklanmak sızın pazarlık yapılarak alışveriş yapılır. Alışverişten söz edilince genellikle bu tür alışveriş veya satış anla­şılır. Buna yalan ve hile ya da hata karışma ihtimali az olduğu için İslam hukukçularının çoğunun tercihi bundan yanadır. Malda bir ayıbın bulunması halinde satıcının bunu müşteriye söylemesi ge­rekir. Söylenmemesi durumunda müşteri malı geri getirdiğinde dilerse iade eder, dilerse ayıp için bir bedel geri alır.[61]

ii. Murabaha (Maliyete Kâr İlave Etme) Usulü: Murabaha kelimesi lügatte kâr ve kazanç anlamlarınadır. Hukuk dilinde ise bir kimsenin almış olduğu bir malı kendisine kaça mal olduğunu söyleyerek ondan fazlasına bir değerle başka­sına satmasıdır. "Şu kadara aldım" yerine yaptığı harcama ve masrafları ekleyerek "Bana şu kadara mal oldu." denilmesi gere­kir. Bu satış türü güvene dayanır, doğruluk esastır. Satıcının yalanı, sahtekarlığı kendi ikrarı ve delillerle veya yeminden kaçınması ile sabit olur ya da isbatlanabilir. Yalan veya sahtekar­lık isbatlandıktan sonra müşteri alıp almama hususunda muhay­yerlik hakkı elde eder. Böylesi durumların vuku bulmaması için satıcı malın durumunu, ayıbını alıcıya söylemek zorundadır.[62] Ayrıca bu davranış tarzım yani dürüst ticareti Kur'ân; "Ey iman edenler, Allah'a ve Resulüne ihanet etmeyin. Emanetlerinize de ihanet etmeyin..." (8: 27) buyurarak emreder.

iii. Tevliye (Maliyetine Satış) Usûlü: Buna başabaş satış da denir. Alış fiyatı üzerine hiçbir kâr ek-lemeksizin satış anlamınadır. Kârsız satış, malı elinden çıkarma, nakit para temin etme, demode olmuş veya mevsimi geçmiş mal olma gibi durumlarda ve alıcıya iyilikte bulunma, müşteri edinme ve benzeri düşüncelerle yapılır. Buna, Asr-ı Saadet'teki uygula­masıyla, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Mekke'den Medine'ye breti sırasında Ebu Bekir'den (r.a.) bir deve satın alması örnek geçiri­lebilir. Bu satış türü de güvenilir ve emin olmaya dayanır. Aldat­ma ve hile veya ayıplı mal satışı söz konusu olduğunda müfye muhayyerlik hakkı doğar.[63]

iv. Vadi'a (Zararına Satış) Usulü: Bir malı alışının (maliyetinin) altında bir fiyatla satmak anla­mına gelir. Kişi malını kârlı satabileceği gibi hiç kârsız hatta :ra-rina da satabilir. Zararına satış; alıcıya yardımda bulunum bir malı paraya çevirme, stokları eritme, stok maliyetlerinden hr-tulma, malın elde kalıp daha büyük zararlara girme riskini İzle­me, nakit ihtiyacım giderme, çalışma alanım değiştirme, rekabet piyasasında müşteri çekme amacıyla yapılabilir. Ancak sakızın sıkışık durumundan ve samimi ilişkilerinden ya da mahiri ger­çek değerini bilmeyîşinden yararlanarak malı değerinin çok ım-da bir fiyatla satın almaktan sakınmak gerekir, zira bu gabin ve aldatmaya girer.[64]

 
F) Alışverişte Hile Ve Aldatma (Gabin Ve Tagrir)
 
İslâm dininde kâr'a esas itibariyle bir sınırlama getirme­miştir. Asr-ı Saadet'ten beri serbest rekabet piyasasında arz ve talebin kendiliğinden uzlaşması ilkesi benimsenmiştir. Kâr'ız tabii ve ahlâkî şartlara bağlı olarak ayarlanması öngörülmüştür. Bun­dan maksad, günlük hayatta serbest rekabet şartlarını koruzîk, devletin üretici ve tüketicileri istismarının ve katı kontrolü Linda tutma eğiliminin önünü almaktır.[65] Bütün bunlarla birlihe pi­yasada adalet ve ihsanla (iyi muameleyle) davranışlarını kontrol etmesini, Allah'ın insana iyi muamelede bulunduğu gibi küia-ra iyi muamelede bulunmayı önerir: "Muhakkak ki Allah, adati, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğût veriyor." (16: 90) "Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet; ama dünyadan da nasibini unutma.

Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryü­zünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez/' (28: 77)[66] Yine "Ye ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın. İnsanların eşyalarını eksik vermeyin ve yeryüzünde boz­guncular olarak dolaşmayın/' (11; 85) hükmü ile inananları di­sipline eder. Bunlara rağmen biri malını pazarın ve günün fiyatın­dan fazlaya satmaya kalkışır ve gerçekleştirirse bu kişi gabin (hi­le, aldatma) yapmış olur. Bu kelime bir şeyde eksiltmeye gitmek anlamına da gelir. Bu anlamda tağrir kelimesi de kullanılır. Mal pazara girmeden yolda karşılanarak üretici, fiyat kızıştırmayla müşteri-tüketici ve pazarda köylü aldatıhrsa bu gabin görülme­miş bir derecede yani adet dışı bir derecede olursa aldatılana mu­hayyerlik hakkı doğar.[67] Gabin mutlak fesih sebebi olarak görül­memektedir. Beraberinde aldatma maksadı olmalıdır. Gabin'den dolayı fesih hakkının hemen doğacağım söyleyenler ise Hz. Pey­gamberin bir adama alışveriş yaparken "aldatmaca yok, de." hadi­sine dayanırlar.[68] el-Mavsılî; gözleri görmeyenin alışverişte bu­lunması caizdir. Çünkü insanlar Asr-ı Saadetten günümüze ka­dar ticarî akitlerini böyle yaptılar. Ayrıca sahabeden bir âmâ'da bunu yapardı. Buna şu hadis kanıttır. Hz. Ömer'den (r.a.) gelen rivayette Hz. Peygamber(s.a.v.) bu adama "alışveriş yaptığında, aldatmaca yok, bana üç gün içinde vazgeçme süresi ver, de" buyur­du, der. (el-Ihtiyar c. 2, s. 10)

Enes'ten (r.a.) gelen bir rivayette ise bu olay şöyle geçer: Alış­verişinde zayıf olan bir adam vardı. Buna rağmen alışveriş yapı­yordu. Sahipleri Nebi'ye(s.a.v.) geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü bu adamı alışverişten menet." dediler. Resulullah (s.a.v.) adamı çağırdı ve alışveriş yapmaktan sakınmasını söyledi. Adam: Ey Allah'ın Resulü, ben alışveriş yapmadan duramam, dedi. Bunun üzerine; "Öyleyse alışveriş yaptığında şöyle şöyle yap ve aldatma­ca yok, de" buyurdu.

Ebu İsa, İbn-i Ömer'den (r.a.) yapılan rivayetler bahsinde Enes'in hadisi hasen, sahih ve garib olup ilim ehlinden bazıları bununla amel etmektedir, der.[69]

Tüketicinin aldatılmamasım temin maksadıyla bu alanda ka­lite kontrol, standardizasyon, fiyat denetimi, üretimin sağlık şartlarına uygun olup olmadığı gibi pek çok ön tedbir de alınabilir. "Bizi aldatan bizden değildir." peygamberi prensibe göre kamu yararına zarar verici her türlü uygulamanın önüne sed çekilebilir. Ayrıca "Ne zarar vermek vardır ne zarar görmek." prensibine göne piyasa elemanlarının ve kontrol mekanizmasının dikkatli, adalet­li, süratli ve dürüst olmaları gerekmektedir. [70]


[24] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/171.

[25] Özgüven, age. s. 206.

[26] Rana, I. Mahmud, Hz. Ömer Döneminde Ekonomik Yapı, s. 5243. İst. 1985, Akabe Yay. el-Nebhan, M. Faruk, el-îtticah el-cimal fı't-teşrV el-iktisâdi-Mlâmî, s. 381, Beyrut, 1985. Müessese el-Risale.

[27] el-Nebhan, age., s. 381.

[28] îmadüddin Halil, age. s. 178; îbn Kayyım el-Cevziyye, el-Turü- d-hukmiy-ye fi siyase el~şar'iyye,s. 254. Beyrut, Trz.

[29] Îbn Kayyim.,age. s. 258-259.Yeniçeri, age. s. 362.

Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/171-173.

[30] el-Husarî, Ahmed, el-Siyase el-îktisadîyye ve'l-nuzûm el-maliyye fı'i Fıkh el-îslâmî, s. 114-115, Beyrut, 1984, Dar el-kutub el-ilmiyye.

[31] Dârimî. Sünen, Buyu' 13, İst, 1981, Çağrı Yay. Ebu Dâvûd, Sunan, Buyu' 51, 3451 İstanbul 1981 ayay. Ibn Mâce, Ticârât, 27. Tirmizi, Sünen, Buyu' 1314, İst, 1981 ayay.

[32] EbuDâvud. 51,3450.

[33] îbn Kayyim el-Cavziyye, age. s. 244-245.

[34] el-Şevkânî. Neyi el-Avtar c. 5, s. 84-85 Kahire. 1971. Şerike matba'a Musta­fa el-bâbî.

[35] îbn Kayyim. age. s. 253-254; el-Nebhan, age. s. 381

[36] îbn Kayyim. age. s. 255-258, el-Nebhan. age. s. 382. el-Husarî age. s. 104-106.

[37] İbn Mâce. Ticârât. 6.

[38] îbn Kayyim. age. s. 253-254, el-Husarî, age. s. 107. Kallek, Cengiz, Hz. Peygamber Döneminde Devlet ve Piyasa , s. 61. ist. 1992. Bilim Sanat Vakfı Yayını.

[39] İbn Mâce. Ticârât, 29, 2204.

[40] îbn Kayyim. age. s. 254.

[41] Berki. Açıklamalı Mecelle, s. 21.

[42] Koçak, Muhsin. Hz. Ömer ve Fıkhı, s. 276 (DEÜ. İzmir, 1987 Doktora Tezi.)

[43] el-Kasânî, Bedât us-Sanâi', c. 5, s. 223. Mısır, h. 1327-1328. Matba'a el-Camalıyya. el-Zerkâ, Ahmed M.Şarh, el-Kavâid el-Fıhhiyye, s. 165 Rryad, 1983. Dâr el-Garb el-İslâmî.

[44] el-Husarî. age. s. 109.

Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/173-179.

[45] Özgüven, age, s. 372. Şafak, Ali, İslam İktisadında Enflasyon ve Getirilen Önleyici Tedbirler, s. 5, Diyanet Dergisi c. 18. Sayı 1. Ankara, 1979.

[46] Ozgüven. age.

[47] Orman, Sabri, Modern İktisat Literatüründe Para, Kredi ve Faiz. (Para Fa­iz ve İslam s. 35 îst. Tarihsiz, îslamî İlimler Araştırma Vakfı Yayını)

[48] Şafak. age. Özgüven, âge. s. 376.

Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/179-180.

[49] Bu bölümün 7. ve 8. dipnotlarına bakınız. Döndüren, îslamda Para-Kredi-Faiz ve Enflasyon ilişkileri, (Para Faiz ve îslam s. 184-185)

[50] Khan, M. Akranı. Issues in Islamic Economics, p. 99. Lahor. 1983. Islamıc Publications.

[51] Döndüren, age, s.184-5.

[52] Müslim. Müsakât; 14, 75-78.15, 83.16, 86. Döndüren, age., s.184-185

[53] Ibn Hazm, el-Muhallâ, c. 8. s. 439-441. Kahire, Tarihsiz. Mekteba dâr el-tirâs.

[54] Yalçıntaş, Prof. Dr. Nevzat, Ekonomik Yorum, 01.01.1992 tarihli Türkiye Gazetesi, (Makale)

[55] Zaim. Modern İktisat ve İslam. s. 29, ist. 1969 MTTB Basın Yay. Md. nşr.

[56] Ebû Dâvûd, Sünen, Buyu' ve'l-İcârât, 50. Ahmed b. Hanbel, Buyu', 37. Şevkânî, Neylet-Evtâr, c. 5, s. 88-89.

[57] İbn Teymiyye, Mecmu'u fetavâ, c. 29, s. 22-23. Riyad. 1373. Metabi' el-Rı-yad.

[58] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/180-183.

[59] Ebu Dâvûd. Buyu', 28. İbn Mâce. Sadakat, 7. Bakınız: Tirmizi. Buyu', 1258, Buhârî, Alamât el-Nubuvve, 4, 203.

[60] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/183-184.

[61] el-Mavsılî. age. c. 2, s. 18. Döndüren, İslam Hukukunda Alım-Satımda Kâr Hadleri, s. 88. Balıke­sir, 1984. İslam Hukuku Külliyatı Yay.

[62] el-Mavsılî. age. c. 2, s. 29. Şafak, İslam Hukukunda Alışverişte Kâr Haddi, s. 74, 77-78 (İslam Hukukunda Vâde Farkı ve Kâr Haddi. İst. 1989. İlmi Neşriyat İç ve Dış Ticaret)

[63] el-Mavsılî. age. s. 28. Döndüren, s. 90.

[64] Mavsılî, age. s. 28. Döndüren, s. 91.

Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/185-186.

[65] Şafak, îslam İktisadında Enflasyon ve Getirilm Önleyid Tedbirler, 13-14.

[66] Gazali, age. c. 5, s. 3.

[67] îbn Kudâme. age. c. 3, s. 584. Şafak. Kâr Haddi, s. 97.

[68] Şafak. age. s. 102; el-Mavsılî. c. 2, s. 10. Hadîs için: Ebu Davûd, Buyu', 66; Nesâî, Buyu' 120.

[69] Ebu Davûd, Buyu', 66; Nesâî, Buyu', 120.

[70] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/186-188.


Konu Başlığı: Ynt: Tüketicinin fiyat artmalarına karşı korunması
Gönderen: Mehmed. üzerinde 18 Ağustos 2019, 13:44:24
Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Tüketicinin fiyat artmalarına karşı korunması
Gönderen: Sevgi. üzerinde 27 Mayıs 2023, 07:19:27
Aleyküm selam Rabbim ilmimizi artırsın inşaAllah