๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Asrı Saadette İslam => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 30 Eylül 2010, 14:56:52



Konu Başlığı: Tüketici ile ilgili düzenlemeler
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 30 Eylül 2010, 14:56:52
Üçüncü Bölüm


TÜKETİCİ İLE İLGİLİ DÜZENLEMELER VE PRENSİPLER


Bu bölümde tüketicinin korunması yönünde Asr-ı Saadet'te yapılan düzenlemelerle vaz'edilen prensipleri incelemeye çalışa­cağız. Tüketiciyi koruma, iktisadî hayatı ve çarşı-pazan kontrol etme görevi, başında Muhtesib'in bulunduğu adına "Hisbe" deni­len bir teşkilata tevdi edildiği için buradan başlayarak konuya gi­receğiz. [71]

 

A- Hisbe Teşkilatının Doğuşu Ve Fonksiyonları
 

Sistematik yapısına îslamî ilk teşkilatlanma dönemi olan Ha­life I. Ömer (r.a.) (13-23 h./634-643m. yılları arasında halifelik yapmıştır.) zamanında kavuşan Hisbe teşkilatı hemen hemen bü­tün islam devletlerinde ya başlıbaşına bir müessese olarak ya da kaza makamının görevleri arasında yer alarak canlılığım sürdür­müştür. Halife I. Ömer'le sistematik yapısına kavuşan bu teşkilat Osmanlılara kadar gelmiş, Osmanlılarda îhtisab Ağalığı, Ihtisab Eminliği, îhtisab Nazırlığı gibi isimlerle anılarak nihayet h. 1271/1854'de lağvedilerek "Şehremaneti"ne tebdil edilmiştir.[72] Bu teşkilatın doğuşunu, nereden kaynaklandığını, fonksiyonlarını ve bunlardan tüketiciyi koruma ile ilgisi olanlarım ilk dönemdeki şekliyle incelemeye tabi tutacağız. [73]

 

A. Hisbe Teşkilatının Doğuşu
 

Hisbe kelimesi; hesap etmek, ölçmek ve takdir etmek anlam­larına geldiği gibi bu kelimeden türetilmiş olan îhtisab kelimesi de; inkar etmek/ reddetmek, çirkin bir işi hoş karşılamamak anlamlarına gelir. Ayrıca güzel tedbir almak ve gözetmek, say­mak anlamları da vardır. Terim olarak islam fikhındaki anlamı ise: terk edilen iyi işleri emretmek, ortaya çıkan çirkin fiillerden sakındırmaktır.[74]

Hisbe teşkilatı kaynağını Kur'ân-ı Kerim'in "Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten nehyeden bir topluluk bu­lunsun." (3:104), "Siz insanlık için (meydana) çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; iyiliği emreder I marufu emreder, fenalık­tan münkerden akkorsunuz ve Allah'a inanırsınız..." (3:110) ve "Onlar Allah'a ve âhiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötü­lükten menederler, hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar sâlih in­sanlardandırlar." (3,114) "Mümin erkeklerle mümin kadınların da bir kısmı, bir kısmının velileridir, (dostları ve yardımcıları­dır). Onlar, iyiliği emreder, kötülükten akkorlar, namazı dosdoğ­ru kılarlar. Zekatı verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Çünkü Allah Azizdir, hikmet sahi­bidir." (9, 71) "Israiloğullarından kafir olanlar, Davûd ve Mer­yem oğlu İsa'nın diliyle lanetlenmişlerdir. Bunun sebebi söz dinle­memeleri ve sınırı aşmalarıdır." "Onlar, işledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kö­tüdür!" (5; 78-79) gibi ayetleriyle "Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin buna gücü yetmezse diliyle, buna da gücü yet­mezse kalbiyle (nefret etsin). Bu (sonuncusu) da imanın en zayıfı­dır."[75] hadisinden almaktadır. Bu görevi islam'da ilk yapan da Hz. Peygamber olmuştur. O, pazarda yürürken buğday satan birisi­nin yanına gelir ve elini buğday yığınının içine daldırır, eline ıslaklık gelir. Durumu zahireciye sorar. Yağmurdan ıslandığı, cevabını alır. Bunun üzerine "insanların görebilmesi için alt kıs­mını üste niçin getirmediğini sorar ve; "Bizi aldatan bizden değildir." der.[76]

Yine Hz. Peygamberin Ömer b. Hattab'ı ve Semra binti Nuheykil el-Esediyye ismindeki bir kadını Medine çarşısını, Said b. Said el-As'ı Mekke çarşısını kontrol işinde görevlendirdiği[77] yani muhtesib tayin ettiği, Halife Ömer b. Hattab'ın Abdullah b. Utbe, Said b. Yezid, Semra bint-i Nuheykil'i ve Ümmü Şifa el-Ensariyye-yi Medine pazarına muhtesib olarak tayin ettiği bilinmektedir, isimleri geçen iki kadının yine kadınlarla ilgili işlerde görevlendi­rildiği muhtemeldir.[78] Bütün halife ve devlet idarecilerinin Hz. peygamberden başlayarak bu görevi üstlendiği söylenebilir. Bu yolda kendilerine uzak yerlerden gelen şikayetleri değerlendir­mişlerdir. Halife II. Ömer b. Abdülaziz (99-101h/717-719m. yıllan arasında halifelik yapmıştır.), Mısır'daki görevlisinden; yük hay­vanlarına taşıyabileceklerinden fazla yük yüklenildiğini haber al­dığını, bunun engellenmesini isterken yine yıkılmaya yüz tutmuş bir duvarın yıkılması halinde tavuklarının zarar göreceğinden bunun önlenmesini isteyen bir kadının şikayetini de gidermesini ister ve bu bölgeye halka duyurulmak üzere bir tamim gönderir.[79] Bu teşkilatın Bizanslılardan alındığına dair iddialar tutarsız ol­duğu gibi insanların iyi olan işlerde birleşmesi de akla ve mantığa aykırı bir durum olmasa gerektir. Ayrıca Ihtisab Müessesesi kay­nağını yukarıda açıklandığı üzere Kur'ân'm yönlendirici emirle­rinden almaktadır.[80]

 
B. Hisbe Teşkilatının Fonksiyonları
 
"Marufu emretmek, münkerden sakındırmak" emri her müs-lümanı bağlayıcı bir emirse de Muhtesib için bu bir görevdir.

Muhtesib'in otoriter, adil, görüş sahibi, sabırlı, dirençli, daya­nıklı, dinde sağlam olması, açık münkerleri (kötülükleri) bilmesi gerekir. Hisbe, kazaî hükümlerle mezalim ahkamı arasında vası­ta olup kâdı'nın sahasına müdahale edemediği gibi görevi dışmdaki işlere de karışamaz. Onun prensibi "emr-i bi'1-ma'ruf ve nehy an'il nıünker" yani iyi olan işleri emretmek ve kötü olan işlerden alıkoymaktır. Bu anlamda korunması gereken üç hukuk söz kon-su olur. 1) Allah'ın hukuku: Halkın ibadetlerine bağlılığını temin etmektir. 2) insanların hukuku (Amme Hukuku): Ahş-verişte uyulması gereken prensipler gibi. 3) Allah'ın ve insanların müşte­rek hukuku: yani amme hukuku ve sosyal faaliyetler gibi.[81]

Bu açıklamalar ışığında muhtesib'in kadı ve mezalim hakiminden[82] farklı ve ayrı olan görevleri; ölçü ve tartı eksikliğini, hile, aldatma, vakti gelmiş vâdesi dolmuş borcu Ödememeyi,[83] ku­surlu, sahte mal satmayı, kötü ve kalitesiz üretim yapmayı, para­nın değeriyle oynamayı, kimyevî usullerle bozuk ve düşük kaliteli mal üretmeyi ve satmayı, fiyatlarla oynamayı, ihtikâr yapmayı, sağlığa zararlı gıda üretmeyi ve satmayı engellemek,[84] alışveriş merkezleri olan çarşı ve pazarları, şehirler arası yolların giriş ve çıkışlarını, kervanların dinlenme ve hareket yerlerini dolaşarak kontrol etmek ve münker fiillere müdahale etmek, geceleri sokak­ları kontrol etmek, halkın evlerinin mahremiyetini sağlamak, çevreyi gözetmek yollara çöp ve artıkların atılmasını ve inşaat ya­pılmasını, yapılan inşaatların diğer fertlere ve ammeye zarar ver­mesini engellemek, hayvanlara, gemilere ve diğer vasıtalara aşırı yükleme yapmaya engel olmak, kötü hava şartlarında yola çıkma­yı önlemek, sihirbazlık, hokkabazlık, büyücülük yapanları ceza­landırmak, dışarıda ve bilhassa hamamlarda avret yerlerini açanları menetmek, çarşı, yol ve sokak temizliğini sağlamak, cenaze işlerine bakmak ve halkın diğer sosyal faaliyetlerini kont­rol etmek, yasak ticarî anlaşmalara mani olmak, halkı yasalar ve yükümlülükleri hakkında aydınlatmak, okulları ziyaret ederek öğretmenlerin Öğrencileri dövmelerini önlemek, sahte meslek sahiplerim menetmek, fakir yolcuları barındırmak gibi pek çok görevleri vardır.[85]

Muhtesip görevini yaparken şu aşamaları izler: Tarif etme, öğüt ve nasihat verme, Allah korkusunu hatırlatma, bütün bun­lardan sonra aşırı gitmeden sözle incitme, bizzat yanlışı düzeltme, eziyet vermekle tehdid etme, o da olmazsa azarlama, dövme ve tazir cezası verme ve nihayette silah ve yardımcılarını kullanma gi­bi...[86]

 
B- Tüketiciyi Koruma Prensipleri
 
Bu bahiste, yukarıda anlatılanlardan da anlaşılacağı gibi, Hisbe teşkilatının fonksiyonları arasında sayılan tüketiciyi koru­ma prensipleri ele alınacaktır. Bunlar; Kalite kontrolün Tanımı, Önemi ve Islamî Kaynaklarda bu alandaki veriler, Fiyat kızıştır­ma (neceş) yasağı, Ölçü ve Tartı Denetimi, Pazar Dışında Malı Karşılama, Şehirlinin köylü adına satışı (simsarlık), Karaborsacı­lık yasağı, Tekelcilik ve Mal biriktirme yasağı olarak tesbit edildi. [87]

 
A. Kalite Kontrolü
 
1. Kalite Kontrolün Tanımı:
 

Kalite kavramı için; günümüzde, üretim-tüketim zinciri için­de "bir ürünün tatmin etmeyi amaç edindiği tüketici ihtiyaçlarına uygunluk derecesi" veya kalite uzmanı J. M. Juran'm kısa ve Özlü olarak ifade ettiği gibi "kullanıma uygunluk" biçimindeki bir tanı­ma rastlayabiliriz.[88] Bir ürünün kalitesini yalnızca onun özellikle­ri değil aynı zamanda tüketicilerin ihtiyaçları da belirlemektedir. Buna göre kalite izafî bir anlam taşımaktadır. Yani aynı özellikle­re sahip bir ürün iki ayrı tüketici gözünde farklı kalite değerlerine sahip olabilir. Bunun nedeni ihtiyaçların çeşitli kültürel, maddi-manevi ve toplumsal özelliklerden dolayı insandan insana farklı­lık göstermesidir. [89]

 
2. Kalite Kontrolü İle İlgili Islâmî Veriler:
 
Asr-ı Saadet'te Hz. Peygamber (s.a.v.) ve halifeler piyasayı kontrol altında tutmuş, haksız gelir elde etme yollarını kapamaya çalışmıştır. Bu çerçevede Hz. Peygamber piysada imtiyazlı bir sı­nıfın doğmasını önlemek için pazar tüccarının sabit yerler edin­mesini yasaklamış, bu yasağa uymayarak pazarda çadır kuran bir satıcının çadırını yıktıracak kadar sert tedbirlere başvurmuş­tur.[90] Yukarıda da aktarıldığı gibi ıslak buğdayı altta saklayan sa­tıcıyı bu fiilinden menetmiş ve bu ayıbı insanların göreceği şekilde niye üste getirmediğini sormuş akabinde "Bizi aldatan bizden de­ğildir." demiştir.[91] Yine "Kim afete uğramış (çürük ve bozuk) mey­ve satarsa kardeşinin malından bir (karşılık) şey almasın. (Çürük ve bozuk olanları ayırdıktan sonra satsın. Yoksa) neye karşılık herhangi biriniz müslüman kardeşinin malım alacak?"[92] diyerek çürük mal satmayı, kaliteli malı kalitesiz malla karıştırmayı yasaklamıştır. Yine bu konuda "kişinin malında bir kusur varsa söylemeden satması ona helal olmaz." denir.[93] Bu yasağa yiyecek-giyecek, ev eşyası, ile hizmetler de girer. Sanat eserleri, kimyevî muamelelerle üretilen kalitesiz nesneler, piyasaya sahte para sürme ve hileli her türlü mal ve hizmetler bu yasağın kapsamına girer.[94]

Muhtesibin bu tür muamelelere engel olması, bu nevi üretim yapanları ve satanları cezalandırmasıyla birlikte kaliteli bir üre­tim için yönlendirmesi gerekir.[95] Zaten şu ayet-i kerime de kaliteli üretimi ve iyi iş yapmayı yönlendirmiyor mu?.. "Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. (O bunları) kötülükte bulunanları yapmakta oldukları dolayısıyla cezalandırmak ve güzel (iyi) davranışta bu­lunanları da daha güzeliyle ödüllendirmek için (yaratmıştır)." (53: 31)

Bütün bunlardan kalite ile fiyat arasındaki müsbet ilişkinin boyutu anlaşılmaktadır. Bu nedenle kalite kontrolü ile dolaylı olarak fiyat kontrolünün sağlanmasıyla tüketici de korunmuş olur. [96]

 
B. Fiyat Kızıştırma
 
Satılmayan, kalitesiz, çürük veya kaliteli ve sağlam bir malı aşırı bir fiyatla piyasaya sürmek için sahte ve gerçekte talep olma­yıp talep elastikiyetini etkileyen sunî fiyat yükseltmesi demek olan fiyat kızıştırma yasaklanırken[97] bu yolla haksız kazanç elde etmek ve insanları aldatmak menedilmiştir. Piyasa elemanları­nın dürüst, adil davranmasının ve yalandan, dalavereden, sahte davranışlardan uzak kalmasının teminine çalışılmış, bu dönemde Hz. Peygamber (s.a.v.) "Fiyat kızıştırmayınız." [98]"Bazınız karde­şinizin satın aldığını satın almaya çalışmasın."[99] diyerek talebin sunî olarak artışının yani spekülasyonların önünü almayı amaç­lamıştır. Fiyat kızıştırmak; talebi artırmak için yersiz olarak malı övmek veya kişinin satın almamasına rağmen başkalarının satın alarak zarara girmesini ve satıcının haksız kâr elde etmesini sağ­lamak amacıyla alıcı değilken alıcı görünmek, fiyatı fazlalaştır-mak veya bir malı değerinden fazlaya satmaktır. Bu anlamda sunî talep artışı oluşturmak, gerçekte bir malda olmayan nitelik ve özellikleri varmış gibi göstererek tüketimini sağlamak amacı ile yapılan pek çok faaliyet tüketicinin aleyhine olduğu gibi genel ekonomiye ve insan karakterinin sağlıklı gelişmesine menfî yön­de katkısı bulunan bir gayrettir. Bununla ilgili îslam iktisat tari­hinde şöyle bir Örnek geçmektedir: Emevî halifesi II. Ömer (b. Abdülaziz), Ubeyd b. Müslim'i bir malı satmaya gönderir. Satıp döner ve Ömer'e:

-Üzerlerine fiyat (kızıştırıp) fazlalaştırmasaydım zarar et­miştim." der. Ömer:

—"Fiyatı (kızıştırarak) fazlalaştırıyordun ve almak istemiyor­dun, öyle mi?" Ubeyd:

-"Evet" der. Ömer:

-"Buna neceş (fiyat kızıştırma) denir. Helal olmaz. Bu satışın geçersiz olduğunu ilan etmek üzere bir çağına gönder." der. Bu tür satışlarda tüketiciye alış-verişte muhayyerlik hakkı doğar.[100]

Bu nevi ticarî muameleleri önlemek ve bu muamelenin aldatma (ğişş) olduğunu hem alıcıya hem satıcıya iletmek muhtesibin vazi­fesidir. [101]

 
C. Ölçü Ve Tartı Denetimi
 
Tüketiciyi korumaya yönelik düzenlemelerden biri de ölçü ve tartı denetimi ile ilgilidir. "Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gön­derdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin için ondan başka tanrı yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksi/z yapmayın. Zira ben sizi bolluk (ve refah) içinde görüyorum. Ve ben gerçekten sizin için ku­şatıcı bir günün azabından korkuyorum. Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın. İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin ve yer­yüzünde bozguncular olarak dolaşmayın. Eğer mü'min iseniz Allah'ın (helâlinden) bıraktığı (kâr) sizin için daha hayırlıdır. (Bununla beraber ben sâdece bir nasihatcıyım, yoksa) ben sizin üzerinize bir bekçi değilim." (11; 84-86) "Ey iman edenler! Malla­rınızı, sizden karşılıklı rızâya dayanan ticâret olması hali müstesna, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah sizi esirgeyecektir." (4: 29) ve eksik ölçüp tartanları, alırken eksiksiz alan ama satarken ek-siltenleri tehdit eden, diriliş gününü hatırlatan ve insanları ölçü­de adaletli davranmaya çağıran bir çok ayet, muhtesibi bu konuda tüketici menfaatlerim korumaya sevkederken insanları Ölçü ve tartıda titiz davranmaya çağırır, "insanlardan alırken ölçüp tart­tıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun! Onlar düşünmezlerini ki, ken­dileri büyük bir günde hesap vermek için diriltileceklerdir. Öyle bir gün ki, insanlar o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divân duracaklar. (83:1-6) (Bu ayetler Hz. Peygamberin Medineye hic­retinde Medine'de bu tür kötü esnafın varlığından dolayı inmiştir. Akabinden dürüst ölçüp tartan insanlar oluverirler.)Hz. Peygam­ber de bu konuda "Yiyeceklerinizi tartınız sizin için bereketli olur."[102] buyurur. Bu hükümler insanları aynı zamanda iktisat po­litikalarında yöntem geliştirmeye de yöneltir. Bu anlamda Hz. Peygamber piyasada bulunan birbirinden farklı ölçek ve tartılar arasında yeknesaklığın sağlanması için bir standard belirlemeyi de gerçekleştirmiş ve "Tartı Mekke ehlinin tartışıdır. Ölçek ise Medine ehlinin ölçeğidir."[103] buyurmuştur. Bu anlamda Halife I. Ömer ölçü ve tartıları düzenler ve eksiltme yapılmasını, ölçü ve tartı araçlarıyla oynanmasını önler.[104] Yine emrindeki idarecilere ve muhtesiblere; doğru sözlü olmayı, yalan ve ihanetten uzak dur­mayı, Ölçü ve tartıda eksiltmeye giren hususlarda, alışverişlerde ve sanat eserlerinde aldatma gibi durumlardan sakındırmayı em­rederdi.[105]

 
D. Malı Pazar Dışında Karşılama
 
Burada hem üreticiyi hem tüketiciyi korumayı gerektiren, neticede genel ekonomik dengeyi muhafazayı amaçlayan, pazar dışında üreticinin karşılanıp ticarî mallarının satın alınması işle­mini yasaklayan prensip karşımıza çıkmaktadır. İslam'ın ilk döneminde piyasayı düzenleyen, üretici ve tüketiciye uyulması gerekli normları ve prensipleri Öğreten Hz. Peygamber bu mevzu­da da üzerine düşeni yapar. Sağlıklı ve tam rekabet şartlarında işleyen, adalet üzere olan bir piyasa ortamı temin etmek için itha­latçı ve üreticiyi piyasa hakkında bilgi edinmeden ürününü yolda satması halinde zarara girebileceği hususunda uyardığı gibi aynı zamanda bu uyarıyı piyasada tekel oluşturmak ya da piyasa fiyatı hakkında henüz bilgi edinmemiş üreticinin veya ithalatçının elin­den malını ucuz bir fiyatla alarak tüketicinin aleyhine fazla bir fi­yatla piyasaya arz etmeyi düşünen büyük tüccarı da uyarır: "itha­latçıları (piyasa dışında) karşılamayın. Kim karşılayıp bir şey (sa­tın alırsa bu durumda) mal sahibi pazara geldiğinde hıyar (vaz­geçme hakkın)a sahiptir."[106] "(Ticaret emtiasını pazara girmeden Önce) Yolda karşılamayınız."[107] buyururlar.

Üretici veya ithalatçının eşyasını pazara getirirken, henüz pi­yasa fiyatı hakkında bilgi edinmemişken bu eşyanın satın alınma­sı ile vukubulacak bir gabin/aldatma'da hıyar (vazgeçme) hakkı­nın kendisi için var olduğu konusunda bütün islam fıkıh alimleri görüş birliğindedirler. Ne var ki bir aldatma sözkonusu değilse bu durumda Şafii yine vazgeçme hakkının varlığını ileri sürerken di­ğerleri buna katılmazlar ve aldatılma olmadığı durumlarda bu alışverişin geçerli olduğunu söylerler. Bu amaçla yolda durmaya ve piyasa elemanlarından biri olmayanların da böyle bir yapmasına muhtesib'in mani olması gerekir.[108]

 
E. Şehirlinin Köylü Adına Satışı (Simsarlık)
 
Piyasada üretici ve tüketicinin doğrudan karşılaşmasın te­inin ederek aracı güçlerin tasfiyesini tasarlayan ilk devir islâmî ekonomi uygulama ve prensiplerinden hem üretici hem tüketiciden yana olan bir başka prensip de; şehirde piyasayı bilen, yılan ve müşteriyi tanıyan kişilerin haksız kazanç temin edici davracış-larına engel olarak rantiye sınıfı oluşmasına meydan vermemek ve bu vesile ile ekonomik hayata fazladan bir yük bindirmenek anlamına gelen ilkesidir. Hz. Peygamber (s.a.v.),"Şehirli, köylü (üretici) adına satmasın. Bırakın Allah insanları birbirindr. n-zıklandırsın."[109] derken, Halife I. Ömer (v.a.y'Onlara (üretme) pazarı gösteriniz ve onlara (fiyatlar konusunda) bilgi veriniz. [110]diyerek nereye kadar üreticiye yardımcı olunması gerektrjıi izah eder. Bununla simsarlık, tüketiciye zararlı olması duruyumuyla menedilir. Üreticinin malını mukim olan komisyoncuya kendisine satması için verip simsarın da üreticinin fiyaian bilmemesinden yararlanarak (önceki konuda olduğu gibi) aldığım satarken fazla fiyatla satmasına cevaz verilmezken ileti­cinin vekili olarak ve onun bilgisi dahilinde, onun yararlarda bir fiyatla malını piyasaya sürmesinde ise bir sakınca görül.[111] Üretici ile tüketiciyi buluştururken fiyat kızıştırma veya bir xafi. aldatma gibi bir durum sözkonusu olmaksızın belli bir yüzde ücret mukabilinde simsarlık yapılmasında Ibn Sirîn, Ata. İbra­him ve el-Hasan gibilerinin bir beis görmediği rivayet edil:: 3u durumda aracı olan kişi belki bir hayırlı iş yapmıştır. Ibn Abbas, mal sahibinin "Bana malımı şu kadar verecek şekilde sat, üstü se­nin olsun" diyerek satmasını da uygun bulur.[112]

 
F. Karaborsacılık Yasağı
 
Karaborsacılık ya da ihtikâr, karaborsacının; insanların ihti­yaç duyduğu ticarî eşyayı saklayarak fiyatlar yükselince satması ve bundan kâr elde etmesi olayıdır. Bunu yaparken kendi çıkarını düşünerek halkın zararına yol. açar. Bu işlemde ticarî eşyayı sak­layıp sunî arz darlığı oluşturanlar talep artışıyla fiyatlar yükse­lince bu sakladıklarını el altından daha yüksek fiyata ya da piya­sada oluşan yüksek fiyata satarak tüketicinin elindeki alım gücü­nü haksız yere ele geçirirler. Bu da tüketici kesimine zarar ver­mek ve zulmetmek anlamına geldiği gibi ahlâkî olarak yerilen bir davranış biçimidir. Bundan dolayı Hz. Peygamber değişik hadis­lerde ihtikârla uğraşanı; hata işleyen, günahkar, sapkın, Allah'ın himayesinden uzak, melun gibi sıfatlarla nitelerken birinde de muhtekiri cüzzam hastalığına tutulma ve iflasla tehdit eder.[113]

Toplumun genel refahı her şeyden önce geldiği ve herşeyden üstün tutulduğundan devletin zorunlu olarak karaborsa faaliyet­lerine müdahale etmesi gerekir. Hz. Peygamber (s.a.v.)"Ne zarar görmek ne zarar vermek vardır." diyerek amme menfaatma ters düşen bütün ticarî faaliyetleri yasaklamış, daha sonra gelen ida­reciler de onu izlemiştir. Bu mevzuda ilk dönemde Halife Hz. Ali b. Ebi Talib (r.a.), valisi Malik b. Eşter'e adalet gereği olarak fiyatla­rın tahdidine gidilmesini, karaborsacılığı yasaklamasını, piyasa­nın adilâne Ölçüler üzere ve hoşgörü ile çalışmasını teinin etmesi­ni emretmiştir. Ayrıca Kur'ân'da zulüm yasaklandığından buna giren her türlü işlem de devletin veya muhtesibin müdahalesini gerekli kılmıştır. İhtikar cerimesi tüketiciye zulmetmek anlamı­na geldiğinden halkın ihtiyaç duyduğu malları muhtekirin idari makamın önerdiği emsal fiyatla veya piyasa fiyatıyla satmaya ya­naşmaması halinde idarecinin bu malları ihtiyaç anında zor kul­lanarak piyasaya sürmesi gerekir. Bu idari yetki, karaborsacının insanların ihtiyaç duyduğu şeyleri aşırı bir fiyatla satarak zulüm işlemesinden ileri gelmektedir. Bu durumda takdirî bir değer (em­sal fiyat) tesbit edilebilir. Bu ise narh'ın cevazı anlamına gelmek­tedir.[114]

Bolluk zamanında ihtikârın olmasında bir sakınca yoktur. Çünkü ihtikârın yasak olmasının sebebi tüketiciye zarar vermesi­dir. Tüketicinin zararı söz konusu olmayınca yasaklanmasına da ihtiyaç kalmaz.[115]

 
G. Tekelcilik
 
Monopol (tekel) tek satıcı anlamını ifade eder. Tek satıcıfıkri piyasa hakimiyetim çağrıştırır. Tekelci arzı elinde tutar ve talebe bağlı kalır. Mal miktarını istediği seviyede tutabilir. Ne var ki fiyatların belirlenmesinde talebe göre davranmakla bağımlıdır, Monopol piyasası tek bir firmanın veya anlaşmış firmaların (kar­tellerin, tröstlerin) hakim olduğu bir piyasadır. Monopolcü iki güçten birine yani arz'a sahiptir. Firmalar kendi aralarında anla­şarak fiyatları ve üretim miktarlarını belirler. Her çeşit malın mo­nopole konu olması mümkün değildir. Monopolün ürettiği malın dayanıklı, talep elastikiyeti zayıf ve ikame imkanı olmayan mal olması gerekir.

islam, insanlara azamî sosyal faydayı sağlamayı amaçladı­ğından bu amaca ulaşmaya engel olan her ekonomik faaliyet islamî olmaktan uzak kalır. Monopol fikri açıklamalardan da an­laşıldığı gibi "sömürü" sorunu ile sıkı sıkıya bağlıdır. Yoksulların durumunu düzeltmeye özen gösteren; "(Şüphesiz muttaki olan­lar) mallarında, ihtiyacını açan ve yoksul durumda bulunan için bir hak olduğunu kabul ederlerdi/' (51, 19) "(Namaz kılanlar-mallarında isteyene ve isteyemediği için mahrum kalmışa belli bir hak tanıyanlardır.)" (70, 24-25) Bu konuda zekat, sadaka, ınfak, kefaret gibi malî yükümlülükler ve sosyal yaptırımlar yük­leyen, sosyal dayanışmayı kristalize eden bir inanç sisteminin monopolcü anlayışı sedd-i zeraî (kötülüğü önleme) ve "Ne zarar görmek ne zarar vermek vardır." prensipleriyle hoş karşılamaya­cağı, yine doktrinin devlete tanıdığı müdahale yetkisinin burada kullanılabileceği açıktır. Ayrıca Kur'ân'a göre mülkün yegane sa­hibi Allah olmakla birlikte yasal olarak malı elinde bulunduran ve kullanımında yetkili olan kişi bu malı topluma zararlı mahiyette kullandığında veya toplumun bu mala ihtiyacı olduğunda devlete bu ferdî hürriyeti kısıtlama ve müdahale yetkisi doğar.[116] Zira yu­karıda geçen "Mallarınızın! aranızda batıl yollarla yemeyiniz" mealindeki ayet-i kerime ile birlikte "Hepiniz çobansınız ve hepi­niz sorumluluğunuz altında bulunanlardan sorgulanacaksınız hadisi yanında "Bizi aldatan bizden değildir" hükmü tüketicinin zararına ve mağduriyetine yol açan tekelci anlayışı men'ini gerek­tirmektedir.[117]

 
H. Mal Biriktirme Yasağı (Îddihar Yasağı):
 
Para veya bazı mallar bir tasarruf aracı olmakla birlikte gele­cek dönemler hakkında tahminlerde bulunmaya yarayan bir araçtır. Tasarruf, gelirin tüketilmeyen bölümüdür. Tüketime ay­rılan bölümü dışında, artakalanı insanlar tasarruf ederler, işte kişilerin tasarruflarını hiç bir amaç gütmeksizin kullanmadan para halinde hareketsiz tutmalarına iddihar denir.[118]

Piyasadan paranın çekilmesi iktisadî ve ticarî hayatı felce uğ­ratır. Ekonomik kayıplar yanında enflasyonist baskılara, faiz ol­mayan ortamda ekonomik direnci zayıflayan yatırımcının tefeci­nin ağına düşmesine, bunun da maliyetlere etkisi ile fiyatların yükselmesine, pahalılığın oluşmasına ve maliyet enflasyonuna sebep olur. Aynı zamanda gerçekte mülkiyetin Allah'a ait olması, dolayısı ile toplumun olan ihtiyaç fazlası mal veya paranın fayda­dan halî ve hiç bir ekonomik ve sosyal fayda güdülmeksizin sak­lanması kamu hukukuna ve amme menfaatma zarar verici bir ha­rekettir. Buna binaen Kur'ân, o dönemin para ve değer birimi olan altın ve gümüşü biriktirenleri şiddetli azapla tehdit ederek Allah yolunda yani kamu yararına olarak Allah'ın yine bizzat gösterdiği yönlere infak edilmesini emreder. "Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve rahiplerden bir çoğu insanların mallarını hak­sız yollarla yerler ve insanları Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlara hemen acıklı bir azabı müjdele!" (9: 34)

"(Paralar) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (iddiharı edenlere de­nilir ki) işte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığ­makta olduğunuz şeylerin (azabını) tadın." (9: 35) (Yahudi ha­hamları ile hıristiyan rahipleri mukaddes kitaplarındaki ayetleri dünya menfaati (aldıkları rüşvet) karşılığında ya değiştiriyorlar veya hükmünü menfaatleri doğrultusunda yorumluyorlardı. Özellikle Hz. Muhammed'in (s.a.v) peygamberliği ile ilgili ayetleri tahrif ettiler, işte yukarıdaki ayette onların bu çirkin işlerine işa­ret edilmektedir. Ayrıca altın ve gümüşü veya nakit parayı ya da malı biriktirip de zekâtım vermeyenlerin, ekonomik işlevi dışında tutanların âhirette şiddetli azap ve ceza göreceklerim de haber vermektedir.) Bu ayet kenzden (iddihar) menedip infakı emreder­ken daha pek çok ayet ihtiyaç fazlasını infak etmeyi mal ve evlat çokluğu ile övünmemeyi, mal yığmamayı, hayırda yarışmayı em­reder ve aksine davrananları şiddetle tehdit eder. "Yüz çevirip ge­ri dönen, (servet) toplayıp yığan kimseyi ateş kendine çağırır." (70; 17-18)

"Servet biriktirip onu saymayı âdet edinenlere yazıklar ol­sun."

"O, malının kendisini ebedi kılacağını mı zanneder?" (104,2-3) , "(Mal ve evlat) Çokluğuyla övünmek sizi o derece oyaladı ki ni­hayet kabirleri ziyaret ettiniz." (102,1-2)

"Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, ara­nızda bir Övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı yağmurun bitirdiği ve ziraatçilerin de hoşuna gi­den bir bitki gibi önce yeşerir sonra kurur da sen onun sapsarı ol­duğunu görürsün, sonra da çer çöp olur. Âhirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya ha­yatı aldatıcı bir geçinmeden başka birşey değildir." (5; 7, 20)

işte bu Kur'ânî emirler para stokçuluğunu arttırabilecek ferdî istifçiliğe karşı uyarıda bulunurken Hz. Peygamberin asha­bından Ebu Zer (r.a.), kişinin kendisinin ve ailesinin ihtiyaçların­dan artakalan mal ve parayı kenz (gömü) saymış ve bunu elde tutup ihtiyaç sahiplerine dağıtmamayı haram görmüştür.[119]

Yaşadığı toplumda bu görüşünü yaymaya çalışmıştır.[120] Yine as-habtan Hz.Ömer'in oğlu Abdullah (r.a); bir malın iddihar edilmiş sayılması için zekatının ödenmemiş olması gerektiğini belirtir.[121] Bunlara bağlı olarak aynî bir malın kenz sayılabümesi için nisâb miktarına ulaşmış olmasını ve servetten zekatın ödenmemiş ol­masını şart koşar [122]Sonra Asr-ı Saadet toplumunda Abdurrah-man b. Avf ve Osman b. AfFan (r.a.) gibi servet sahiplerinin varlığı da yatırıma yönelik ve şer'î vergileri verilmiş, sosyal fonksiyonla­rını ifa eden bir servete dokunulmadığını ifade eder.[123]

Ayrıca şu da denilebilir; servetin ve malın muhafazası teda­vülde olmasıyla ve atıl tutulmayarak üretken hale getirilmesiyle mümkündür. İlahî yasak böyle olmayan servetler için geçerliliği­ni korur. îddiharın olmaması halinde enflasyonla mücadele ve ekonomik krizlerin önlenmesinde başarı gösterilebilir ve toplum­lar refah içinde yaşayabilir.[124]

 
Sonuç
 
Asr-ı Saadet'te, tüketimde; doğruluk, temizlik, itidal, bağış ve er4emlilik ilkeleri göz önünde tutulmuştur. Tüketimde de meta-ekonomik ve ahlâkî prensipler etkindir. Aşırı tüketim; lüks ve israf yasaklanmış, gösteriş tüketimi menedilmiş, ortalama hayat standardının fevkinde ve cemiyette anormal görülen aşırı harca­malarla gösterişe yönelik harcamalar yasaklanmıştır. Bunun yamnda varlık esnasında da kişinin kendisini ve çevresini nimet­lerden uzak tutması hoş karşılanmamıştır. Aşın tüketimin ahlâkî ve sosyal müeyyidelerle sınırlandırılması enflasyona ve fiyat yük­selmelerine karşı bir ön tedbir olarak değerlendirilebilir.

Kumar oynamak, sarhoşluk verici maddeleri (müskirat) kul­lanmak yasaklanmış, domuz eti, yağı ve yan ürünlerinin kullanıl­ması menedilmiştir. Temel ihtiyaçların temini, sosyal adaletin sağlanması ve sosyal dengenin kurulması anlamında değerlendi­rilmiştir. Temel ihtiyaçları karşılayacak seviyedeki gelir vergiler­den ve malî yükümlülüklerden azade kılınmış ve sosyal dayanış­manın boy göstereceği zemin olarak değerlendirilmiştir. Kişinin ve bakmakla yükümlü bulunduğu fertlerin gıda, giyecek, barınak, ulaşım aracı, eğitim ve diğer zaruri masrafları temel ihtiyaçlar bağlamında ele alınmıştır. Üretim anlayışı, sömürü amaçlı olma­yıp insan mutluluğunu ve refahım hedef almıştır. Tüketimi arttır­ma gayesi ile üretim ön görülmediği gibi fazla üretim kapasitesi­nin sosyal, manevî ve kültürel gelişmeye yöneltilmesi amaçlan­mıştır, însan ihtiyaçlarının karşılanması ve sosyal adaletin tahakkuku hedeflenmiştir.

Piyasada serbest fiyat siyaseti öngörülürken ahlâkî olmayan davranışların, haksız kazanç temin etme amaçlı gayretlerin görülmesi ve bunların Önüne geçilememesi halinde fiyat yüksel­melerini frenlemek, tüketiciyi korumak veya bazı durumlarda üreticiyi himaye etmek maksadıyla zulme ve haksızlığa meydan verilmeyecek şekilde fiyat sınırlamasına, narha başvurulabilir. Ne var ki Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde bu tür bir uygula­mayla karşılaşılmamıştır. Enflasyona karşı maliyetleri yükselten faiz uygulaması yerine mudaraba ve iktisadî dayanışma-yardım-laşma içerikli karz-ı hasen yöntemi önerilmiştir. Kâr için bir sınır tesbit edilmemekle birlikte serbest piyasada oluşan fiyat üzerin­den satış yapılması öngörülmüş, hile ve aldatmaya firsat verilme­miş, hileli ve aldatmalı satışlarda tüketiciye muhayyerlik hakkı tanınmıştır. Kâr ve kazanan harcanan emeğe ve sosyal talebe gö­re oluşacağı yönünde îslamî görüş belirtilmiştir.

îslam tarihinde tüketiciyi korumak ve piyasa düzenini sağla­makla görevli Hisbe Teşkilatı Hz. Peygamber (s.a.v.)'in uygula­masıyla başlayarak Halife I. Ömer (r.a.) zamanında sistemli bir bünyeye kavuşmuş ve kaynağını Kur'ân ayetlerinden almıştır. Tüketiciyi korumaya yönelik düzenlemeler ve prensipler Asr-ı Sa­adet'te örnek uygulamalarıyla işlenmiştir. Bunlardan "Bizi alda­tan bizden değildir.*' hadisinin tüketiciyi koruma konusunda Peygamberi bir temel prensip olduğu açıktır.

Düzenli bir sosyal piyasa ekonomisinin işleyebilmesi ve hak­sızlığın ortadan kaldırılmasıyla birlikte anti-enflasyonist netice­leri itibarıyla karaborsacılık yasaklanmıştır. Ayrıca sosyal fayda­ya ters düşmesinden, ekonomik bir davranış olmamasından ve ba­zı durumlarda fiyat yükselmelerine yol açmakla ekonomik rahat­sızlıklara imkan vermesinden dolayı vergileri verilmemiş malın, altın ve gümüşün yani geçerli paranın biriktirilmesine karşı tavır koymuştur. [125]

 
Bibliyografya
 

Abdalbakî, M. Fuad. el-Mu'cam el-mufahras lî alfaz el-Kur'ân el-Karîm. İstanbul 1982. el-Maktaba el-îslamiyye.

Atar, Fahreddin, İslam'da Adliye Teşkilatı, Ank. Trz. DİB. yay.

Ateş, Süleyman Prof., Yeni İslâm İlmihali, İstanbul, 1989. Çelik Yay.

Berki, Ali Himmet, Açıklamalı Mecelle, İstanbul 1979. Hikmet Yayın­lan.

Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılahât-ı Fıkhıyye Kamu­su, İstanbul 1985. Bilmen Basım ve Yayınevi.

Buharı, M.b. İsmail.(256/869), Sahih, İstanbul 1981. Çağrı Yayınları.

el-Cassas, Abu Bakr Ahmad b. Ali (370/980) Ahkâm el-Ku^'ân. Lübnan. 1985. Dâr İhya el-tıras el-arabî.

Dârimî, Abu Muhammad b. Abdirrahman (255/868) Sunan. İstanbul 1981. Çağrı Yay.

Debbağoğlu, Ahmed, İslam İktisadına Giriş, İstanbul 1979. Dergah Ya­yınları.

Döndüren, Dr. Hamdi. İslam Hukukuna Göre Alım-Satımda Kâr Had-leri, Balıkesir. 1984. İslam Hukuku Külliyatı Yayınları.

Döndüren Dr. Hamdi. İslam'da Para-Kredi, Faiz ve Enflasyon İlişkile­ri, (Para, Faiz ve İslam'dan, İslamî İlimler Araştırma Vakfı Yayınları, İstanbul 1987.)

Ebu Davûd. Sunan. İst, 1981. Çağrı Yayınları.

Ebu Ubeyd, Kasım b. Selâm. Kitab ul-Emval (çev.) İstanbul 1981. Dü­şünce Yay.

el-Farrâ, Kâzî Abu Ya'la M. b. Husayn (458/1065) el-Ahkâm el-Sultanıy-ya. Beyrut, 1983. Dâr el-kutub el-ilmıyya.

el-Gazzalî (505/1111) İhya el-ulûm el-dîn. İstanbul 1986. Temel Neşr.

Halil, İmadüddin. Ömer b. Abdülaziz Dönemi ve İslam İnkılabı (Çev.) İstanbul 1984. Bir Yayıncılık

el-Husarî, Ahmed Mavsu'a el-sıyase el-iktisadıyye ve'n-nuzûm el-ma-hyye fî'l-nkh el-islâmî. Beyrut. 1984. Dâr el-kutub el-arabiy-

İbn Abdilhakem. Sîre, Ömer b. Abdilazîz. Ayasofya Ktp. 3239.

İbn Haldun, Mukaddime, Mekke, 1978.Dâr el-Bâz.

İbn Hanbel, Ahmed, Musned., İstanbul 1981. Çağn Yayınlan.

İbn Hazm, Ebu Alî b. Ahmed (456/1063). el-Muhallâ. Kahira. Trz. Mak-taba Dâr el-tirâs. Tahkik: Ahmad Muhammad Şakir.

îbn Kayyım el-Cevziyye (751/1350). el-Turûk el-hukmıyya fî siyasa el-şar'ıyye. Beyrut. Trz. Dâr el-kutub el-ilmiyye.

İbn Kudame, Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed el-Makdîsî (620/1223). el-Muğnı, Riyad. Trz. Mektaba el-nyaz el-Hadi-se.

İbn Mâce, Sünen, İstanbul 1981. Çağrı Yayınlan.

İbn Teymiyye, Macmu'u Fetavâ, Riyad. 1383 h. Metâbi' el-nyâd.

îbn Teymiyye, el-Hisbe fVl-îslâm, Mısır. 1319 h. Matba'a el-Muayyed.

İmam Malik, Muvatta, İstanbul 1981, Çağrı Yay.

KaFacı, M. Ravvas. Mavsu'a nkh Alî b. Ebî Tâlîb. Şam, 1983. Dâr el-fikr.

Kallek, Cengiz, Hz. Peygamber Döneminde Devlet ve Piyasa. 1992. İs­tanbul Bilim ve Sanat Vakfı Yayını.

Karaman, Doç. Dr. Hayreddin. İslam'ın Işığında Günün Meseleleri, İs­tanbul 1982. Marifet Yayınlan.

Khan, M. Akram, Issues in Islamic Economics, Lahor. 1983. îslamic Publications.

Kazıcı, Ziya, Osmanlılarda Ihtisab Müessesesi, İstanbul 1987. Kültür Basın Yayın Birliği.

Koçak, Muhsin, Hz. Ömer ve Fıkhı (Doktora Tezi), DEÜ. İzmir, 1987.

Mannan, Prof. M.A., İslam Ekonomisi Teori ve Pratik, İstanbul Trz. Fi­kir Yay.

Mannan, Prof. M.A., İslam ve Çağdaş Ekonomik Konular. İstanbul 1984. ay ay.

el-Mâverdî, Ebu Hasan Ali b. Muhammad b. Habîb el-Basrî (450/1058). el-Ahkâm el-Sultanıyye, Lübnan. 1985. Dâr el-Kutub el-îl-nıiyya.

el-Mavsılî, Abdullah b. Mahmûd (683/1284). el-İhtiyâr lî ta'lîl el-Muhtâr. İstanbul 1980. Çağrı Yayınlan.

el-Meydanî, Abdulganî el-Dımaşkî el-Harafî, el-Lubâb ft şarh el-Kitâb, Beyrut. 1979. Dâr el-Hadîs.

el-Mısrî, Prof. Refik Yunus, Usûlu'l-îktisâd el-lslâmî., Dâr ü'1-Kalam. Dımaşk. Dâr u'ş-Şârmyya, Bayrut. 1989.

Muslîm, Abu el-Husayn b. el-Haccac (261/874). Sahih, İstanbul 1981. Çağn yay.

Nesaî, Sünen, İstanbul 1981 Çağn Yay.

el-Nebhan, Prof. M. Faruk, el-ltticah el-lslâmî el-iktisâdî el-cimâ% Bey­rut. 1985. Muassese el-Risâle.

Orman, Doç. Dr. Sabri, Modern iktisat Literatüründe Para, Kredi ve Fa­iz (Para, Faiz ve İslam, İslamî İlimler Araştırma Vakfı Yayı­nı.) İstanbul Trz.

Özgüven, Prof. Ali, İktisat Bilimine Giriş, İstanbul 1983. Filiz Kit.

Pakahn, M. Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü., is­tanbul 1983. MEB.

Rana, İ. Mahmud, Hz. Ömer Döneminde Ekonomik Yapı, (çev.) İstanbul 1985. Akabe Yayınlan.

el-Razî, Fahraddîn (606/1209), el-Tafsîr el-Kebîr, Beyrut. 1934-1962. Dâr ihya el-tirâs el-arabî.

Sadr, M. Bakr, İslam Ekonomi Doktrini, (çev.) İstanbul 1979. Hicret Yayınlan.

el-Semîh, M. b. Alî, el-Mulkıyya el-arz fı'ş-şarVa el-islamıyye, Riyad. 1983. Yazann kendi yayını.

el-Serahsî, Abu Bakr M. b. Ahmad (490/1096), Usûl, İstanbul 1984. Dâr Kahraman.

el-Semhudî, Vefa el-Vefa bi ahbar dar el-Mustafa, Mısır, 1327 h. Mat­baa el-edeb ve'1-müeyyed.

San, Mevlüt, el-Mavarîd, Arapça-Türkçe Lügat. İstanbul Bahar Yay.

Şafak, Prof. Dr. Ali. İslam Hukukuna Göre Alışverişte Vade Farkı ve Kâr Haddi. İstanbul 1989. İlmi Neşriyat İç ve Dış Tic. A.Ş.

Şafak Ali, İslam İktisadında Enflasyon ve Getirilen Önleyici Tedbirler, Diyanet Dergisi. Ankara. 1979.

Şafi'î, Muhammad b. İdris. (204/819), Ahkâm el-Kur'ân, Beyrut. 1980. Dâr el-Kutub el-ilmiyya.

Şafi'î, Muhammad b. İdris Tartîb, Musned el-Şafıt. Beyrut. 1951. ayay.

el-Şatıbî. el-î'tisâm. Mısır. Trz. el-Maktebe el-ticariyye el-kubrâ.

Şevkânî, Neyi el-evtâr, Kahire. 1971. Şerike matbaa Mustafa el-bâbî.

Şeşen, Ramazan, Salahaddin Eyyubt ve Devlet, İstanbul 1988. Çağ Ya­yınlan.

el-Şirbâsî, Ahmâd. Mu'cam el-iktisadî el-islâmî 1981. Dâr el-cayl.

Şelebî, Ahmed. Mavsu'a el-tarîh el-islâmî ve'1-hazara el-Islâmıyye, Ka­hire. 1984. Maktaba el-nahza el-Mısrıyya.

Şelebî Ahmed, Mavsu'a el-nuzûm va'l-hazara el-îslamıyya, el-iktisâd fî'1-fıkra el-İslâmî. Kahire. 1983. ayay.

Tan, Serdar. Peşkircioğlu, Nurettin, Kalitesizliğin Maliyeti, MPM Yay. Ank. 1989.

el-Tirmîzî, M. b. Isâ (279/892). Sunan, İstanbul 1981. Çağrı Yayınları.

Ülgener, F. Sabri, Darlık Buhranları ve İslâm İktisat Siyaseti, İstanbul 1984. Der Yayınevi.

Ülgener, F. Sabri. Milli Gelir, İstihdam ve İktisadî Kalkınma. İstanbul 1976. ayay.

Wensinck, A.J.-Mensing, J.P., el-Mu'cam el-mufahras lî-alfaz el-hadîs el-nabavıyya. İstanbul 1986. Çağrı Yayınları.

Yalçmtaş, Nevzat, Tuna, Orhan, Sosyal Siyaset, İstanbul 1992. Filiz Ki-tabevi.

Yalçıntaş, Prof. Dr. Nevzat. Ekonomik Yorum. 01.01.1992 Türkiye Ga­zetesi. (Makale)

Yeniçeri, Celal, İslam İktisadının Esasları, İstanbul 1980. Şamil Yayı­nevi

Zaim, Prof. Dr. Sabahaddin. İktisadî Faaliyetlerde İslâmî Davranış Tarzı, İstanbul 1978. İTED.

Zaim, Prof. Dr. Sabahaddin. Modern İktisad ve İslam, İstanbul 1969. MTTB Basın Yayın Müdürlüğü Neşriyat Bürosu.

el-Zemahşarî, Mahmûd b. Ömer (528/1133). K. el-Keşşaf 'an hakâîk ğavamîz el-tenzîl. Beyrut. 1947. Dâr el-kitâb el-arabî.

el-Zerkâ, Ahmed M. Şarh el-kava'ıd el-fıkhıyye. Beyrut. 1983. Dârel-ğarb el-islâm. [126]


[71] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/189.

[72] Pakalm, M.Z, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c. 2, s. 41. is­tanbul 1983. MEB.

[73] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/189.

[74] El-Mâverdî, el-Ahkâm el-Sultaniyye, s. 299. Lübnan. 1985. Dâr el-kutub el-ilmiyye. İbn Teymiyye, el-Hisbe fi'l-İslâm, s. 9. Sarı, Mevlüt. el-Mevârîd, Arapça-Türkçe lügat. Hsb- mad. İst. Bahar Yay. Tarihsiz.

[75] Tirmizî, Buya',  74,1315. Müslim. İman, 43,164.

[76] Ebu Dâvûd, Melâhîm, 17,4340. Nesâî, îman, 17.

[77] Atar, Fahreddin, İslam'da Adliye Teşkilatı, s. 171. Ankara, Tarihsiz DIB yay. el-Husarî. age. s. 397. Pakahn, age. s. 40, 572.

[78] Karaman, Hayreddin, îslâmın Işığında Günün Meseleleri, c. 2 s. 304-316. îst, 1982. Marifet yay. el-Husârî. age. s. 401.

[79] Şelebî, Ahmed, Mavsu'a el-târîh el-îslâmî ve'l-hazara el-Islamiyye, s. 89. Kahire, 1984. Mektabe el-nahla el-Mısriyye. ibn Abdilhakem, Sire, Ömer b. Abdilazîz, s. 100-101. Ayasofya Ktp. 3239.

[80] Karaman, age., s.304-316.

Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/189-191.

[81] el-Mâverdî. s. 303. el-Ferrâ. s. 287-290.

[82] Mezalim Mahkemesi: Halife, Emir veya vali tarafından yürütülen; nüfuzlu kişilerce işlenen suçlara, idareci ve memurlara karşı açılan davalar ile adlî mahkemelerin yürütemedikleri davalara bakan, hem adlî hem idari kaza merciidir. Bu mercii; İstinaf, Temyiz, Danıştay, Ağır Ceza Mahkemeleri ve Askerî Mahkemelere karşılık gösterilmiştir. (Atar. a.g.e., s. 163-173.)

[83] Karaman, s. 29.

[84] el-Husârî. 403-408. Şeşen, Ramazan, Salahaddin Eyyubîve Devlet, s. 223-224. İst, 1988 Çağ Yay.

[85] el-Ferrâ. s. 303-306. İbn Kayyim. s. 241. îbn Taymiyye. age. s. 9-10.

[86] el-Mısrî. age. s. 152.

Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/191-193.

[87] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/193.

[88] Serdar Tan, Nurettin Peşkİrcioğlu, Kalitesizliğin Maliyeti, s. 7. MPM. Yay. Ank. 1989.

[89] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/193.

[90] el-Semhûdî, Vefa el-vafâ bi ahbâr dâr el-Mustafâ, c. 1, s. 540. Mısır 1327 h. Matbaa el-edab ve'1-mueyyed.

[91] Tirmizî, Buyu 74: Müslim, îman, 43. îbn Mâce, Ticârât, 36. Bkz. îbn Ha­zım, age. c. 8, s. 439-441. el-Husarî s. 104.

[92] Ebu Davnd,Buyû', 60. Nesâî, Buyû\ 30. Müslim, Müsakât, 3.

[93] Buharı, Buyu', 19.

[94] îbn Teymiyye, el-Hisbe, s. 11-12.

[95] age. s. 37-38

[96] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/194-195.

[97] el-Meydânî, Abdelganî. el-Dımaşkî. el-Lubâb fi şarh el-Kitab. Bay' el-fasıd, ş. 25-30. Beyrut .1979. Dâr el-hadis.

[98] İbn Mâce, Ticârât, 2173-2174.

[99] Buharı, Buyu', 58, 64 el-Şafıî, Musnad, c. 2. 495. hadis

[100] İbn Hazm age., c.8, s. 448-449. 1466 mesele.

[101] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/195-196.

[102] Buharî. Buyu,' 52.

[103] Ebu Dâvud. Buyu', 8, Nesâî. Zekat, 44, Buyu' 54.

[104] Şelebî, Ahmad. age. s. 88.

[105] el-Husarî. age. s. 103-104.

Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/196-197.

[106] Ibn Mâce. Ticârât, 2178

[107] el-Şafıî. Musned c. 2.499. hadis.

[108] İbn Hazm. age. c. 8. s. 449,1468. mesele. Ibn Kayyim, age. s. 242-İ4: Bkz. İbn Teymiyye. age. s. 11. el-Şevkânî. age. c. 5, s. 27.

Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/197-198.

[109] İbn Mâce, Ticârât 2176 el-Şafıî, Musned c. 2, 498 hadis.

[110] İbn Hazm. age. c. 8 s. 454.

[111] İbn Kayyim. age. s. 243. îbn Teymiyye, Mecmu'u-fetavâ, c. 29, s. es.

[112] Şelebî, Ahmed, Mavsu'a el-nuzâm ve'l hazam el-îshmiyye. el-îküsâdfil-fikr el-İslömî. c. 4, s. 147-148. Kahire, 1983. Mekrebe el-nahda el-Mısriyye. el-Husarî, age. s. 125-126.

Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/198-199.

[113] Müslim, Müsâkât, 129-130. Ebu Dâvûd, Buyu', 40, 47, İbn Mâce, Ticârât, 6. îbn Hanbel, Musned, c. 2.33, c. 1, 21. İst. 1981, Çağrı Yay.

[114] el-Semîh, M.b. Ali. Mılkıyye el-arz fî el-şeri'a el-lslamiyye. s. 79-80. Riyad. 1983. Kendi yayını. el-Husârî. age. s. 108-109. Sadr. age. s. 713-715.

[115] İbn Kudame. el-Muğnî. c. 4, s. 199, Riyad. Trz. Mekrebe el-nyâz el-hadi=e, el-Nebhan. age. s. 378.

Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/199-200.

[116] Sadr. age. s. 706. Mannan. age. s. 295-296.

[117] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/200-201.

[118] Özgüven, age. s. 322-324.

[119] Buharı. Zekat. 3. Müslim. Zekat. 10.

[120] Buharî, Tefsir, 6.

[121] îmam Malik, Muuatta', Zekat 10. ist. 1981. Çağrı Yay.

[122] Yeniçeri. age. s. 281.

[123] el-Husarî. age. s. 376.

[124] Zaîm, İktisadî Faaliyetlerde îslami Davranış Tarzı, s. 233.

Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/201-203.

[125] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/204-205.

[126] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/207-210.