> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Asrı Saadette İslam > Sunuş
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sunuş  (Okunma Sayısı 2517 defa)
06 Ekim 2010, 16:24:16
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 06 Ekim 2010, 16:24:16 »



SUNUŞ


Asr-ı Saadet, "mutluluk çağı" anlamına gelir. Islâmî dilde ne zaman ortaya çıktığını tam olarak bilemediğimiz   kavram, islâm Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)'e vahiy gelişinden son­raki dönemi kapsar. Bitişi, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) vefatından sonraya, Hulefa-i Raşidîn denilen dört halife devrinin sonuna ka­dar uzatılır; hatta Emevî halifesi Ömer b. Abdülazîz devri de bazı yazarlarca Asr-ı Saadet içine katılır. Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet'te İslâm adındaki bu eserde Asr-ı Saadet'i, yalnızca Hz. Muhammed (s.a.v.) dönemi (610-632) olarak sınırladık. Ama ya­zarlarımız, yeri geldikçe Hulefa-i Raşidîn dönemindeki konula­rıyla ilgili gelişmeleri belli ölçülerde ele aldılar. Böylece işledikleri konunun daha iyi anlaşılmasını sağladılar. Tarihî bir dönem ola­rak Asr-ı Saadet, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in Yüce Allah'tan aldığı vahiyle, tslâmî ilkelerin insanlara sunulduğu ve peygamber'in gözetim ve denetiminde hayata geçirildiği dönemdir, işte bu Özel­likleri dolayısıyla bu dönem, bütün müslümanların idealize ettiği dönem olmayı koruyagelmiştir. Elinizdeki bu eser, Hz. Peygam­ber (s.a.v.) ve çevresindeki insanların, kendi çevreleriyle ilişkile­rini, vahyin (Kur'ân'm) ve onun yorumu olan sünnetin anlaşılma­sını ve hayata yansıtılışım, kurumlaşmayı, bireylerin ve toplu­mun günlük hayatım çeşitli açılardan ele almak üzere hazırlan­mıştır.

Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet'te İslâm'ın konulan, bu belirti­len hedefe uygun şekilde seçilmiş ve ikisi dışında tamamı Türkiye'de yetişen uzman ilim adamlarına yazdmlmıştır. Sadece iki yazı tercüme olarak alınmıştır. Bu yazılardan birincisi, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in hayatını yepyeni bir usulle ele alan ve bu sahadaki pekçok yeni araştırmanın öncüsü olan büyük âlim Prof.Dr.Muhammed Hamidullah hocamızın "Asr-ı Saadet Öncesi Medine'de Sosyo-Ekonomik Hayat"; ikincisi ise Hz. Peygamber'in sünnetiyle ilgili araştırmalarda yepyeni bir çağır açan Prof.Dr. Mustafa A'zamî'nin "Asr-ı Saadette Yazı ve Vahiy Katibleri" başlıklı yazılarıdır. Yazılardan br kaçı daha Önce yapılmış çalış­malar esas alınarak tarafımızdan özetlenmiş ve yazarlarınca kontrol edilip gerekli düzeltme ve düzenlemeler yapıldıktan sonra son şeklini almıştır.[1] Böylece yazıların yaklaşık üçte ikisi ilk kez bu eserde yayımlanma imkânı buluyor. Yazılara sadece şekille il­gili küçük müdahaleler yapılmıştır. Bu açıdan, yazıların bilim ve dil sorumlulukları tamamen yazarlarına aittir.

Yazarlar konularına değişik açılardan yaklaşırken birbiriyle ilgili bazı olaylar ve konular ayrı noktalardan ve gerekli ölçüde tekrar edilmiş olabilir. Bu gibi durumlar, derleme eserlerde kaçı­nılmaz olarak ortaya çıkıyor.

Gerek daha Önceki çalışmalarından özetleyerek, gerek yayım­lanmamış çalışmalarını vererek ve gerekse isteğimiz üzerine yeni çalışmalar yaparak eserimize katkıda bulunan bütün yazarlara gösterdikleri yakın ilgiden dolayı teşekkür ediyoruz.

Konuyla ilgili başka yazılarla bu eserin geliştirilmesi elbette mümkündür. Bundan dolayı, yayınımızın zaman içinde yeni yazı­larla takviye edileceğini ümid ediyoruz.

Büyük ama zevkli zorluklara katlanarak yayım dünyasına kazandırdığımız çalışmanın yararlı olmas?nı Yüce Allah'tan dili­yoruz.

İstanbul 1994

Editör Doç.Dr.Vecdi AKYÜZ

M. Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi [2]

 

ASR-I SAADET NEDİR?
 

Bir asrın, yâni bir çağın saadetli olması, o asırda her şeyin mü­kemmel olmasıyla mümkündür. Bu mükemmelliğin başında da şüphesiz insan hak ve hürriyetleri gelir.

Milâdi 7. yüzyıldaki Arabistan toplumunda iki dönem vardır ki, bu iki dönemin kavramsal nitelikleri, müteakip dönemlerde, bütün müslümanlarda adeta tanımlama ölçüleri olmuştur: Birin­cisi cahiliye, diğeri de İslâm.

Bunlardan cahiliye, insan hak ve hürriyetlerinin ayaklar altı­na alındığı, insanlara hakkın değil, zorbalığın hakim olması de­mektir. Kimin silahı ve gücü varsa, toplum üzerinde o egemen olu­yor, hakları ellerinden alınanlarsa, kendilerine karşı yapılan bu zulme karşı en ufak bir savunmada bulunamıyorlardı. İnsanların dimağlarından adeta ahlâk nosyonu çıkarılıp atılmış, onun yerine günümüz natüris ti erinin yaptıkları gibi, sokaklarda çırıl-çıplak gezip dolaşmak olağan bir ahlâk kuralı hâline gelmişti. Öylesine bir kural ki Mekkeliler, Allah'ın evi olan Kabe'yi bile çıplak ziyaret ediyorlardı.

Siyasi hayatta ise devletleri ellerinde bulunduranlar, sömürü iktidarlarını sürdürebilmek için insanları makine, ya da hayvan gibi kullanıyor, onları, iğrenç metodlarla köleleştirip kendilerine bağımlı kılıyorlardı.

iktidar sahipleri,kendilerine karşı yapılabilecek en küçük bir hareket ihtimalini ortadan kaldırmak için bu konuda hiç bir taviz vermiyor; özellikle yardakçılarının empoze etmesiyle, en canice devlet terörünü uyguluyorlardı. Bütün bu yapılanlara karşı ezi­lenler, isyan etmek şöyle dursun, sanki isyan kavramından dahi habersizdiler, böyle bir eylem yapılabilmesini düşünemiyorlardı bile. insanların başında bulunan bu sultaların insanlara karşı

bu kadar sert ve acımasız davranabilmesinin sebebi, onların tanımlayıp Devlet diye kuts ali aştırdıkları tabu kuruma karşı, insanları kullaştırmış, köleleştirmiş olmalarından ileri geliyordu. Oysaki hayvan derekesine düşürülmüş o zavallı insanların saa­detlerini değil, sadece çıkar çevrelerinin sömürü iktidarını hedef alan bir devlet neden kutsal olsun ki? Bunun böyle olmasının sebebi, köleleştirilmiş olan bu insanların; sadece insanlara özgü olan direnme, karşı çıkma, haksızlıkları kabullenmeme hasletle­rinin bu şekilde kutsallaştırman Devlet tarafından köreltilmiş, kaybettirilmiş oluşundandır. O haslete tekrar kavuşabilmenin tek yolu da, insanlara insan olduklarını, Allah'tan başka hiç kim­seye kul-köle olunamıyacağmı; bir insanın diğer bir insana kul olmayı kabul etmesinin, onun eşyalaşması, insanlıktan çıkması dernek olduğunu hatırlatacak yeni bir inanç sistemi olabilir ki, in­sanın, diğer insanlara karşı olan hukukî bağımsızlığını, sadece ve sadece ilâhî nizam kabul temin edebilmiştir. Ornekleştirecek olursak; antik çağlarda Mısır'da eşyalaştırılmış olan Israioğulla-rında, Firavun a - her gün kendilerinden birilerini Ölüme götürdü­ğü hâlde-, hiç bir isyan endişesi kalmadığım, onların Firavun ta-rafindan kullaştırıldıklarmı, köleleştirildiklerini, Hz. Musa biz­zat Firavun'a şöyle haykırıyordu:

"Bana minnet edip (başıma kaktığın) o nimet, îsrailoğulları-nı köleleştirdiğinden ileri geliyor"[3]

Yâni Firavun'un, hak-hukuk tanımayan pervasızlığı, köle hâline getirdiği milletinden hiç bir isyan endişesi duymamasın­dan ileri geliyordu.

Firavun kavmi, o derecede köleleştirildi, şahsiyeti elinden alındı ve nihayet her türlü düşünce ve muhakeme gücünden yok­sun bırakıldı ki, Firavunun tanrılaşma olgusuna hiç bir reaksiyon göstermiyorlar ve kendisini tanrı pozisyonuna koyan Firavun^ kendileriyle alay edercesine, kavmine; hem de en ileri gelenlerine, yâni maiyetindeki devlet adamlarına, rejiminin eğitimini üstlen­miş kurum ve kuruluşlara, bu kuruluşların başında bulunup, Firavunun tanrılığının tartışılmazlığım, onu koruma ve yaşatma kanunlarını silâh edinerek propaganda edenler, ve nihayet bu soysuz rejimin çarklarını çeviren para babaları kapitalistlere, Firavunculuğun sözcülüğünü yapan basın temsilcilerine, devletinin terörünü temsil edip, insanları hayvanlar gibi kesen ordu ko­mutanlarına, Firavun dininin kuklaları olup, âyinler, merasimler düzenleyip, zaten, uyumakta olan milleti daha da uyutmaya çalı­şan din adamlarına -ki Firavun rejimim dinen meşrulaştıranlar bunlardı- şöyle bağırıyordu:

"...Ey ileri gelenler, ben sizin benden başka bir tanrınız oldu­ğunu bilmiyorum (yâni kabul etmiyorum![4]

Firavun'un tek gayesi, rejimini sürdürebilmek, bu rejim için tehlikeli olabilecek her hareketi sindirmekti, işte klasik dönemin en karekteristik sömürgeci tipini oluşturan Firavun'un sistemi buydu. Böylesi bir rejime karşı da, şahsiyetsizleştirilmiş, eşyalaş-tıılmış, basiretleri alınmış bir milletin de isyan ederek, bu iğrenç zulme son vermesi, düşünülemez bir harekettir.

Onun içindir ki, böylesi cahili sömürülere karşı çıkabilen ve de onu yıkabilen, ancak Allah'ın temsilcisi Peygamberler olabil­mişlerdir. Bundan dolayıdır ki, Israiloğullarını Mısır'dan çıkaran Hz. Musa, Önce onlara kaybetmiş oldukları şahsiyetlerini kazan­dırmak istedi.

Çünkü sömürülmek istenen insana yapılacak ilk şey, onu inanandan saptırmak, yâni onun için değer yargısı olabilecek her şeyden onu mahrum etmektir ki, bunun meyvesi şahsiyetsizlik, kölelik, ruhsuzluktur, işte Firavun da böyle yapmıştı;

"Firavun, kavmini saptırdı(ğı gibi onları) doğru yola(da) ile­temedi. "[5]

işte klasik ve modern cahili rejimlerinde , biz insanlar böyle sömürüldük. Antik sömürü dönemlerine ait verdiğimiz bu bilgiler sağlıklı bir biçimde değerlendirilecek olursa, çok açık bir şekilde şu gerçek farkedilecek ki, bizleri sömürmekte olan çağdaş sömür­ge odaklarının, Firavundan, yöntem ayrılığından başka hiç bir farkları yoktur.

Bu cahili ve sömürgeci iktidarların en çok uyguladıkları ve maalesef de başarılı oldukları yöntem, idare ettikleri insanları gruplara ayırarak onların devletle değil, birbirleriyle uğraşmala­rını sağlamaktır. Çünkü gruplara ayrılıp bölünmüş insanları silâh zoruyla sömürmek daha kolaydır, insanlar birlik olsalar, ik­tidarı gaspetmiş olan, üstelik diğer insanlara karşı fizikî hiçbir üstünlüğü olmayan iktidar sahipleri, onları ezemiyeceği gibi, sömüremez de! İşte sömürü ağalan gibi, Firavun da bunu çok iyi bildiğinden, ona göre tedbirini alıyor, ve...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sunuş
« Posted on: 28 Nisan 2024, 21:00:55 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sunuş rüya tabiri,Sunuş mekke canlı, Sunuş kabe canlı yayın, Sunuş Üç boyutlu kuran oku Sunuş kuran ı kerim, Sunuş peygamber kıssaları,Sunuş ilitam ders soruları, Sunuşönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes