๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Asrı Saadette İslam => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 05 Ekim 2010, 12:17:26



Konu Başlığı: Rasulullahın davet metodu
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 05 Ekim 2010, 12:17:26
Üçüncü Bölüm


SOSYAL MÜESSESELERLE İRTİBATI AÇISINDAN RASÛLULLAHIN DAVET METODU


 

Davet hayatı boyunca müminiyle kafiliyle insanlarla haşır neşir olmuş Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin, İslâm'ı tebliğ me­toduna ve bu sosyolojik münasebetler ve sosyal müesseselerle irti­batı açısından bakmak, gerçekten büyük kıymet ifade edecektir. Rasûlullah'm islâm'a davet metodunu araştıranlar için O'nun sosyal müesseselerle irtibatım gözden ırak tutmak, doğru olma­yacaktır. [203]

 

1- Akrabalarla Ve Yakın Çevreyle Münasebetler
 

Alenî davetine yakın akrabasını inzar ile başlayan Peygam­ber Efendimiz, ilk inzarından hemen sonra «her şeye rağmen ak­rabalık bağlarına riayet edeceğini» ifade ederek[204] tatbikatıyla da bu konuda en güzel örneği vermiş,müslümanları sıla-i rahimde bulunmaya teşvik etmiş, biraz dikkatsizlikte bulunanlara karşı ağır bir lisan kullanmıştır. O, «Akrabasını ziyaret edip gözetme­yen, Cennet'e giremez.»[205] buyurur.

islâm davetçisi, aynı yakınlığı, kendisini hemen çevreleyen ve devamlı münasebet halinde bulunduğu komşusuna da göster­mek mecburiyetindedir. Peygamber Efendimiz, yahudi komşusu ile bile ilgilenmiş, hastalıklarında gidip onları ziyaret etmiştir.[206] Komşuya iyi muamele, eziyet etmeme, haklarına riayet hususunla O'nun kesin emirleri vaizdir.[207] Hatta «Cebrail (a.s.) bana kom-m haklarına riayetten o kadar çok bahsetti ki neredeyse komşu zomşuya varis olacak zanettim.»[208] buyurmuşlardır. [209]

 

2- Evlilik
 

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, İslâm'a davet hareketinde evli-iğe sosyal bir metod olarak müracaat etmiştir. O'nun birden fazla evliliğinde siyaset açısından, davet açısından, teşri açısından tamamıyla dinî bir takım gayelerin tahakkuku söz konusudur. Arabistan'da çok yaygın bir âdet olarak çeşitli gruplar arasında en müessir dostluk ve ittifak vasıtalarından biri olarak evlilikten Lstifade ediliyordu. Lüzum hasıl olunca Hz. Peygamber'in de bu usule başvurarak dinî maksatlarım gerçekleştirmeye çalışması, gayet tabii idi.[210] Mesela Zeyneb bint Huzeyme validemizle izdi­vaçta bulunurken Hz. Peygamber, hicretin üçüncü senesinde Bi'ru Ma'une'de 40 veya 70 islâm davetçisinin şehid edilmesi, bu faciadan kurtulan Amr b.Umeyye isimli bir müslümanın, ihtida ettiklerini ve kendilerine Hz. Peygamber tarafından eman veril­diğini bilmeksizin Arabistan'ın en kuvvetli kabilelerinden birisi olan Amir b. Sa'sa'a'ya mensup iki kişiyi öldürmesi üzerine, islâm Devleti'nin bu kabile ile iyiden iyiye gerginleşen münasebetlerini yumuşatarak bir yaklaşım sağlama, islâm'ı sunmaya bir zemin hazırlama maksadım güdüyordu.[211]

Kureyş'in ileri gelen şahsiyetlerinden ve o zamana kadar islâm'ın en büyük düşmanlarından, Halid b. el-Velid'in yakın akrabası Hz. Ummu Seleme ile Mekke reisi Ebu Süfyan'm kızı Ummu Habibe ile izdivaçlarında mutlaka, akrabalık kurarak bu şahıslarla düşmanlığı meveddete çevirme niyeti önemli derecede rol oynamış ve pek kısa bir müddet sonra arzulanan netice her iki şahısta da tecelli etmiştir.[212]                         

Hz. Peygamber'in, islâm'a davet metodunda evliliği bir ya­kınlaşma ve anlaşma vasıtası olarak bizzat kendisi tatbik ettiği gibi ashabına da bu metodun uygulanması için imkanlar hazırla­dığını ve hatta talimatta bulunduğunu söyleyebiliriz. Bilindiği gi­bi O, kendisinden sonra hilafet makamına geçecek ilk dört halife­den Hz. Ebu Bekir ve Ömer'den kız aldığı gibi Hz. Osman'a iki kızı­nı (Hz. Rukayye ve Ummu Külsum'u), Hz. Ali'ye de Hz. Fatıma'yı vermişti. Dumetul-Cendel'e bir birlikle gönderdiği Abdurrahman b. Avf a oraya varınca halkı islâm'a davet etmesi, şayet kabul ederse reisinin kızı ile evlenmesi talimatında bulunmuştu. Yemen bölgesinde büyük bir otorite ve nüfuz sahibi olan Kinde kabilesinin reisi Esad b. Kays el-Kindî, müslüman olarak geldiği zaman ona: «Şayet bir kızım veya kız kardeşim olsa sana verir­dim.» diye iltifatta bulunmuş, sonra da Hz.Ebu Bekir'in kızkarde-şi Ummu Ferve'yi ona nikahlayarak bu mühim bölge ile irtibat kurmak istemişti.[213]

 

3. Reise İlgi
 

Kabile reisleri, idare ve otoriteyi elinde bulunduranlar, islâm'a karşı çıktıkları için halk kitleleri de şuursuzca onların arkalarından gidiyor, hakka ve hakikata kulak asmıyorlardı. O halde bu zavallı insanların hidayetini temin için, reislerine özel bir ilgi göstermek gerekiyor, onları islâm'a yaklaştırmak, kazan­mak lüzumlu görünüyordu. Hz. Peygamber de böyle yapıyor, ba­rışta da, savaşta da, sulh ve sükun devrinde de, karışık anlarda da kafir ve müşriklerin ileri gelenlerine onların ülfetlerini sağlamak üzere fevkalade alaka ve itibar gösteriyor, değer veriyordu.[214]

Muhtemelen Hz. Peygamberin bu konudaki talimatına bina­en Medine'ye gönderilen islâm davetçisi Mus'ab b.Umeyrin neza­ket ve fetanetle Ensâr'm iki reisi Sa'd b.vMuajz ve Useyd b. Hudayr'a islâm'ı tebliğ ederek onların müslüman, olmalarını sağ­laması, Medine'nin islâm Devleti'ne merkez olmasında en Önemli amillerden idi.[215]

Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiği tarihlerde Hazrec, reisleri Abdullah b.Ubeyy'e tac giydirme hazırlıkları içindeydi; ona itibar ve ittiba ediyorlardı. Rasûlullah gelince saltanat elin­den giden bu makam hırslısı adam, islâm davetine karşı münafık­lar grubunun teşekkülüne sebep olmuş ve artık nifak'ta reisliği çekmişti. Rasûlullah'a ve İslâm'a kalbi buğzla dolu olmasına rağ­men bu herife Hz. Peygamber, her zaman değer veriyor, alaka gös­teriyor, iltifatta bulunuyordu. Daha Medine'ye girişinde herkes O'nun etrafım heyecan ve aşkla sarmış, evlerinde misafir kalma­sını rica ederken Abdullah b. Ubeyy, evine kapanmış bulunuyor­du. Rasûlullah'in yolu onun evine uğrayınca bu alenî ilgisizlik, hatta kızgınlığa rağmen Hz. Peygamber, orada durarak nifak rei­sinden evine davet etmesini bekledi. Fakat münafık sokurdam-yordu: «Haydi sen, seni davet edenlere bak ve onların yanında kal!»[216] Bilahare her münasebetle Hz. Peygamber, ona ilgisini de­vam ettirdi; hatta öldüğü zaman kefenlenmesi için bizzat kendi hırkasını gönderdi, Hz. Ömer'in muhalefetine rağmen cenaze na­mazım kıldırdı ve kabri başında bulundu.[217]

 

4- İyi Bir Muhit Teşekkülü
 

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, davetinde devamlı bu prensibi göz önünde bulundurmuş, iyi bir muhit teşekkülü için kişinin iyi dost seçmesi gerektiğini belirtmiştir.[218] Ayrıca İslâm'ın yeni ya­yıldığı bir zemin olarak müşrik kabileler arasında cereyan eden ihtida hadiselerinde Hz. Peygamber, niühtedinin eski muhiti için­de kalması, mevcut inanış ve yaşayışlarını devam ettirmesine yol açabileceği veya yeni düşünce ve uygulamanın zamanla çevrenin etkisiyle zayıflayıp yok olmasına sebep teşkil edeceği için memle­ketini terkederek İslâm yurduna hicret etmesini emretmiştir. Bu tatbikat, İslâm'ın bütün Arabistan'a yayılmasını sağlayan Mekke Fethine kadar devam etmişti.[219]

 

5- Yer Ve Zaman
 

Rasûlullah'm İslâm'a davet metodunda mekan değişikliğinin mühim rol oynadığım, Mekke ve Medine devirlerinde, çevrenin ve muhataplarının değişikliği sebebiyle nazil olan ayetlerdeki muh­tevanın, hitap şeklinin ve uygulanan ahkâm ve prensiplerin deği­şikliğine bakarak kolaylıkla anlamak mümkündür.

Kur'ân-ı Kerim de davet için yer seçimini emrederek Allah'ın emirlerinin alaya alındığı ve peşin hükümlerle hareket edildiği yerde davetçinin bulunmaması gerektiğini, davette bulunmak için böyle bir yerin elverişli olmadığını belirtir: «Allah'ın âyetleri­ne küfredildiğini ve onlarla eğlenildiğini işittiğiniz zaman onlar bundan başka bir söze dalıncaya kadar yanlarında oturma­yın.»[220] Şeytan unutturur da davetçi böyle bir yerde bulunursa hatırlar hatırlamaz artık hemen oradan kalkmalıdır: «Eğer Şey­tan seni unutturursa o halde hatırladıktan sonra artık o zalimler güruhu ile beraber oturma.»[221]

Diğer taraftan varsız-vakitsiz, müteaddit defalar ardı ardına tebliğde bulunarak muhataba bıkkınlık vermek de onu ürkütecek ve usandıracaktır. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin tebliğ ve irşa­dında bıkkınlık vermemek için zaman gözlediğini, fırsat kolladı­ğını biliyoruz; bu konudaki hadisi bize rivayet eden Abdullah b. Mes'ud hazretleri de haftada bir gün va'z-u nasihatta bulunurken va'zlanndan zevk alanların her gün kendilerine konuşmasını on­dan istemelerine karşılık bıkkınlık verilmemesiyle ilgili bu hadisi hatırlattığım İmam Müslim'den Öğreniyoruz.[222]

Nübüvvetle başlayan hazırlık (bu merhalenin nübüvvetten önce de mevcudiyetini kabul etme mecburiyetindeyiz), kadrolaş­ma ve kitleleşme merhaleleri, Mekke dönemi ile sona ermemiş, Medine'de de devam etmiştir. Ama devletleşme merhalesi, kesin hatlarıyla Medine döneminde ortaya çıkmış, îslâmî devlet mefhu­mu, Medine'de vücut bulmuştur. Bu sebeple hususuyle Mekke ile Medine devri davet metodları, birbirinden bir hayli farklılıklar göstererek gelişme kaydetmiştir.

O, önce hak dinlerin temel özelliği olan tevhidle davetine baş­ladı; Mekke'de şirkle mücadele etti; insanları iman esaslarına ça­ğırdı; herşeyden önce sağlam bir akide teessüsüne gayret gösterdi. -nem de bu şirkle mücadelesinde her türlü fevrilik ve taşkınlıklar­dan, neticeye götürmeden uzak, sırf heyecan dolu davranışlardan tamamen kaçınarak... O, Kabe'de gecenin karanlığı ve ıssızlığın­da Rabbine müteveccihen ibadet ederken kimsenin görmediği bir anda önünde Kabe'yi dolduran putları yıkıp, yerle-bir etmeye hiç kalkışmadı. Zira biliyordu ki bu fevri hareket davete hiçbir şey kazandırmayacaktır; ertesi gün daha güzeliyle bir put daha diki­lecektir yerine ve inandıkları mabudun bizzat vücuduna yapılan hakaret, müşrikleri çileden çıkaracak, bunu yapana karşı kalble-rini hınç ve kinle dolduracak, intikam hisleriyle onları harekete geçirecektir. Halbuki yapılması gereken iş, zihinlerden şirki izale etmek, bataklığı kurutmak, put yapan elleri, hakkı müdafaa için canını vermeye hazır bilekler haline getirerek, bizzat onların put­ları devirmesini sağlamaktır.[223] işte Rasûlullah, Mekke'de Önce­likle bunu yapmaya çalıştı.

Bir de kişiyi ahlaksızlıklardan koruyacak, nefsi tezkiye ede­cek Rabbine bağlayacak prensipler getirdi; öz halinde ibadetleri belirtti.[224]

Artık Medine'ye hicretten sonra islâm'a samimiyetle bağla­nan, verilen her emri anında ifaya hazır bir cemaat, Islâmî pren­siplerin uygulanmasına müsait, fertlerin Islâmî davranışlarını yadırgamayan bir cemiyet ve tatbikatın titizlikle ifasını sağlaya­cak bir devlet vardı. Mücmelen verilen ibadet esasları, tafsil ve tasrih edilebilir, muamelatla ilgili ahkam, teşrî olunabilirdi, zina, içki, kumar, Medine'de yasaklandı. Ahş-verişle ilgili kanunlar, nikâh, talak, meseleleriyle ilgili hükümler, hep Medine'de vazo­lundu; şer'î cezalar getirildi ve böylelikle islâm ikmal edildi.[225]

Mekke döneminde de, Medine'de bütün bu ahkamın insanla­ra tebliği ve tatbikini talep, şüphesiz güzellikle iknaya, hüs-ü mu­ameleye, yumuşak davranışa, deliller beyanına dayanacaktır me­tot olarak.

Mekke'de Hz. Peygamber'e inen âyetler, hep sabrı tavsiye edi­yor,[226] sert davranma, çarpışma izni vermiyordu. Bu sebeple Hz. Peygamber de, zulüm ve işkencelerle inim inim inleyen ashabına sabır tavsiyesinde bulunuyor ve onlara Cennet vadediyordu.[227] Hatta gördükleri dayanılmaz eziyetlerden dolayı sızlanıp şikayet­te bulunan, bu durumdan kendilerini kurtarması için Allah'a dua ve müşriklere lanet okumasını isteyenlere O'nun verdiği cevap, her türlü belaya katlanarak sebat etmeye sevkedici idi: «Sizden evvelki mü'minler, imanları sebebiyle vücutlarındaki etler demir taraklarla taranarak ve tepelerinden itibaren ikiye biçilerek iş­kenceye uğratılıyorlardı da yine imanlarında sebat ediyorlardı. Allah'a yeminle söylüyorum ki bu din, yayılıp izzet bulacak. Hatta bir adam kalkıp ta San'âdan Hadramut'a kadar hiçbir şeyden en­dişe etmeden tek başına seyahat edebilecek. Fakat siz acele ediyor­sunuz.[228]

Ibn Abbas'm rivayetine göre ilk iman edenlerden Abdurrah-man b. Avf ve arkadaşları gördükleii hakaret ve hücumları, «artık bıçak kemiğe dayanmış» telakki edince gelip Rasûlullah'a müra­caatta bulundular: «Ya Rasûlallah! Biz, müşrik iken izzet içindey­dik, islâm'la şeref bulduk, fakat müşrikler bizi zillete uğrattılar. Artık izin ver de gerekeni yapalım.» Hz. Peygamber'in cevabı, Cenâb-ı Hakk'm tevcihini hatırlatıcı idi: «Hayır! Ben, af ile emro-lundum. Sakm bir çarpışma ve çatışmaya meydan vermeyiniz.»[229]

II. Akabe Biatı'nda bile, islâm'a gönül vermiş, canlarını feda­ya and içmiş bir grup varken, biatlarını öğrenen Mekke'lilere karşı kılıçlarım çekmeye davranan ve Hz. Peygamberden hücum emri bekleyen Ensar'a Rasûlullah'm emri, yine «sabır» olmuş ve henüz müdafaa için bile olsa savaşla emrolunmadığım hatırlat­mıştı.

Mekke'de müslümanlara kıtal izninin verilmemesinde elbet­te bir takım hikmetler vardı. Öncelikle, bilindiği gibi, müslüman-lann sayısı çok azdı, güçleri yoktu. Böyle bir çarpışmaya girişildiği takdirde kolaylıkla yok olabilirlerdi. Sonra islâm, insana değer vermiş ve kanma hürmet göstermiştir. Önce o, güzellikle ve ikna ile insanın temel vasfı olan aklının faaliyete geçerek hakikati idrak etmesini sabırla bekler; bu uğurda, mensuplarına uğradıklan eziyetlere karşı sabır tavsiye eder. Böyle olmayıp da müslü-manlar bir çarpışmaya girmiş olsalardı koskoca Mekke şehrinin her hanesi, bir harp meydanına dönecek ve islâm'ın katiyetle arzu etmediği şekilde kan dökülecekti. Hem başlangıçta islâm'a karşı çıkanların bilahare Onun halis müdafii olacaklarınıCenâb-ı Hak biliyordu. Henüz hareketin başında bunlara harp ilan ederek vücudlannı ortadan kaldırmaya çalışmak, müstakbel islâm da-vetçilerini imha demek olacaktı. Bir de harp ve husumet, muarız tarafa karşı kin ve adaveti artırır; inat ve isyanı koyulaştırır. Hal­buki islâm'ın güttüğü siyaset, yaklaştırmak ve kazanmaktır. Bu sebeple, çaresiz kalındığı zaman müstesna, harp arızîdir ve mesu­liyeti, sebebiyet verene aittir.

îşte bu hikmet ve sebeplere dayalı olarak Mekke döneminde kıtal emredilmemiş, müslümanlara sabır ve sebat tavsiye olun­muştur. Bir kaç muktedir kişinin kendilerine yapılan eziyet ve hü­cuma misliyle mukabelesi ise, şahsi ve münferid hadiselerdir;[230] Rasûlullahin emri ve iznine bağlı değildir; Mekke döneminde uy­gulanan bu metodu değiştirecek müessiriyyete sahip bulunma­maktadır.

Rasûlullah'm, şahsına ve müslümanlara yöneltilen hücumla­ra sabırla mukabelesinden başka, Mekke döneminde davetini neşr için müşriklerin himayesini bile kabul ettiğim belirtmek mecburiyetindeyiz. Bisetinden itibaren on sene müddetle iman etmemesine rağmen amcası Ebu Talib'in O'nu himaye ettiğini hep biliyoruz. Ebu Talib sağ iken O'na yapamadıkları eziyet ve hake-retleri, müşriklerin Allah'ın Rasûlüne reva görmeleri üzerine taş kalbli İslâm düşmanı Ebu Leheb'iiı bile vicdan azabı duyarak ge­lip Hz. Peygambere kendisini himayesine alacağını belirttiğini ve bunu Kureyş'e ilan ettiğini, Ibn Kesir'den öğreniyoruz.[231] Rasûl-ü Ekrem'in Mekke'den gizlice ayrılarak Taife gidip onlar tara­fından reddedilince Mekke'ye girebilmek için Kureyş eşrafından Mut'ım b. Adi'den himaye talebinde bulunduğunu, onun da bu teklin kabul ettiğini kaynaklarımız belirtirler.[232] Nihayet hac ve ticaret için gelen kabileler arasında Hz. Peygamberin islâm'ı teb­liğ ederken «Beni kavmine götürecek birisi yok mu? Kureyş Rabbi-min risaletini tebliğime mani oluyor.»[233] diyerek hami aradığını ve himayeye fevkalade ehemmiyet veren Arapların bu duygusunu harekete geçirmek üzere «himayelerin nasıl olduğu»nu sorduğu­nu [234] görüyoruz.

Netice olarak diyebiliriz ki, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin Mekke'de de Medine'de de davet metodu, tedriç esasına riayetle insanlara dinî ahkamı hüsn-ü muamele ile, hikmet ve güzel öğüt­le, yılmadan, usanmadan tebliğ etmektir. Bunlara karşı anlayışlı davranmayan, inat gösteren, üstelik davete engel olarak müslü­manlara, davetçilere eziyet ve cefada bulunanlara Mekke devri boyunca sabırla ve afla mukabele olmuştur. Zira Cenâb-ı Hakkin emri böyledir. Medine devrinde ise bunlara verilecek en uygun ce­za; Rasûlullah tarafından tespit edilerek tatbike konulmuş, yeri gelince sert davranışa müracaat edilmiştir. [235]

 

6- Toplantı Tertibi
 

Peygamber Efendimizin davet metotları arasında tebliğ için bir takım toplantıların da tertip edildiğini görüyoruz. Daha önce belirttiğimiz gibi ilk iman edenleri Rasûlullah'm Darul-Er-kam'da bir araya getirmesi,[236] ilk Islâmî kadronun yetiştirilmesi için sürekli olarak devam eden bir toplantı, bir seminer idi; daveti­ni izharda O, yakın akrabalarını kendi evinde tertip ettiği bir toplantıya çağırmış,[237] bilahare bütün Kureyş'e islâm'ı izhar için-Safa tepesini toplantı yeri olarak seçmişti.[238] I. ve II. Akabe Biat-ları, islâm daveti açısından fevkalade önemli kararların alındığı birer toplantı idiler. Medine döneminde ashabına islâm'ı tebliğ için zaman zaman çoğu kez Mescid'de olmak üzere O'nun va'z ve nasihat toplantıları akdettiğini[239] de biliyoruz.

Diğer taraftan Hz. Peygamber, bir araya toplanmanın ruhlar üzerindeki tesirini, maşerî bir vicdan uyandıracağını bildiği için islâm Devleti bünyesindeki gayr-i îslâmî unsurların toplanmala­rım hoş karşılamıyordu. Meselâ münafıklara karşı O'nun siyase­ti, onların bir araya gelmelerini önleyerek, efkâr-ı umumiyye oluşturmalarına imkan vermemek, cemiyette münferid hürler olarak, yaşamalarını sağlamaktı.[240] Bu siyasetin bir uygulaması olarak Tebuk Gazvesi hazırlıkları esnasında fitne kazanları kay­natılan bir evi yaktırmış,[241] meşhur Mescidu'd-Dırar'ı yıktırmış-tı.[242]

 

7- Toplantı Yerlerine Gitmek (Çarşı, Pazar, Panayır)
 

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, Mekke ve Medine dönemlerin­de hep, bu insanlar arası münasebetlerin doğurduğu sosyal mües­seseden istifade etmiş, ticarî ve iktisadî, siyasî ve içtimaî, dinî ve kültürel maksatlarla çarşı ve pazarlarda, panayır ve fuarlarda, özel toplantı ve sohbet yerlerinde ve haccm ifa edildiği merkez ve mahallerde insanların bir araya gelmelerini, daveti için hazırlan­mış bir imkan telakki ederek, her vesileyle bu insanlara yılmadan tebliğde bulunmuştur. Aleni davetin başladığı andan itibaren Arap Yarımadası'nm her tarafından hac, umre, ticaret ve siyaset için gelmiş insanlarla, ikamet ettikleri, faaliyette bulundukları yerlere kadar giderek, birer birer dolaşarak O'nun irtibat kurdu­ğunu daha önce belirtmiştik.[243]

Medine'ye hicretinden sonra bir gün O, terkisinde Hz. Üsame, bir merkeple giderken bir yerde müslümanlann, müşriklerin ve yahudilerin karışık bulunduğu bir topluluk görmüş, bu toplantı­dan davet yararına istifade sağlamak üzere selam vererek dur­muş, onlar arasına oturmuş, İslâm'a davette bulunmuş ve Kur'ân okumuştu.[244]

Bazı taşkınlıkları sebebiyle yahudilere ihtarda bulunmak için de ashabıyla birlikte Benu Kaynuka'nın meşhur çarşısına gitmisti.[245]

 

8- Evlerde Ziyaret
 

Hz. Peygamber, Allah için bir dostunu ziyaret eden veya has­talığında ona «geçmiş olsun»a giden kimseye Cennet vad eder.[246]

Bu sözlerinin ilk tatbikçisi bizzat kendisi olmuştur. Müslü­manları evlerinde ziyaret ederek onların haliyle hemhal olduğu gibi,[247] zahiren müslüman görünen müşrik münafıkları ve yahu-dileri bile ziyaret etmiş bunu da davetine vesile kılmıştır. îbn Kesir'in beyanına göre münafıkların reisi Abdullah b. Ubeyy has­talandığı zaman, hasta yattığı 20 gün zarfında her gün Rasûlullah onu ziyarete gitmişti.[248] Bazı hizmetlerini gören bir yahudi çocu­ğunu da, hastalığında ziyaret etmiş ve ona yatağı başında islâm'ı tebliğde bulunmuş, müslüman olmasını istemişti. Babasının ser­best bırakması üzerine çocuk, Islâmiyeti kabul etmişti. Ziyaretin­den gayet müspet netice alan Hz. Peygamber çok memnundu ve Allah'a şükrediyordu; «Benim vasıtamla bu çocuğu Cehennemden kurtaran Allah'a hamdolsun,»[249]

 

9- Mescid
 

İslâm Dini'nin ve islâm Devleti'nin, beşer hayatının her yö­nüyle ilgilenmesi münasebetiyle dinî merkez durumunda olan ve Hz. Peygamber ile ilk halifeler döneminde tamamıyla bir «hükü­met konağı» mahiyetini arzeden mescidlerde islâm'ın dünya ve ahiretle ilgili her çeşit prensibine icra imkanı verileceği açıktır.

Hz. Peygamberin davetinde mescidin ifa ettiği hizmet ve oynadığı rolü şöylece sıralayabiliriz:

a) Mescid, bir ilim meclisi, eğitim ve öğretim müessesesidir. Tesis edildiği andan itibaren orada ders halkaları teşekkül etmiş, yüksek seviyede öğretim veren bir kuruluş mahiyetini almıştır. Kur'ân, hadis, fıkıh, tefsir gibi mühim ilimlerin öğretim kaynağı hep mesciddir.[250]

b) Mescid, bir îslâm Kültür Sarayı'dır. Orada edebî konuşma ve yarışmalar (müfahara) yapılır; şiirler inşad edilir.[251]

c) Siyasî meselelerin müzakere edildiği bir istişare meclisi, diplomatik görüşmelerin yapıldığı bir resmî toplantı salonudur. Hz. Peygamber, Devletine müteallik çeşitli meseleleri ashabı ile orada görüşmüş, kabilelerin delegelerini orada kabul etmiştir. Rasûlullah'tan sonra halifelere, orada biat edilmiş, devleti ilgilen­diren konularda halifeler, orada minberden tebeaya hitabetmiş-ler, çalışmalar ve kararlar hakkında vatandaşlarına bilgi vermiş­ler, isteklerde bulunmuşlardır.[252]

d) Hz. Peygamber, pek çok hukukî meseleyi mescidde halle­der, kaza organı olarak kendisine iletilen davalarda, davalı ve da­vacıyı dinlenmede mescidi mahkeme salonu olarak kullanırdı.[253]

e) Hz. Peygamber, mescidden içtimaî mes'elelerle ilgilenir ve duruma göre getirdiği hükümleri buradan ilan ederek, etbaının-sosyal yaşayışını da idare ederdi.[254]

f) Mescid, îslâm iktisadiyatı ile ilgili uygulama ve müzakere­lere de sahne oluyordu. Rasûl-i Ekrem'in mescidde teberruları kabul ettiği ve ihtiyaç sahiplerine dağıttığı olur,[255] zaman zaman burada ticarî müzakereler yapılırdı.[256]

g) Oras'ı bir nevi ordu karargahı idi. Askerî planların ve mürzakerelerin orada yapıldığı olurdu. Uhud Gazvesinden hemen sonra islâm ordusunun komutanları, geceyi mescidde geçirmiş­lerdi. Bir islâm düşmanının çıkardığı problemleri halletmek üze­re Rasûlullah'm gönderdiği bir birlik komutanı, düşmanın kelle­sini getirerek Mescidde Hz. Peygamber'in ayakları ucuna bırak­mış ve orada Rasûlullah'a bu askerî hareket hakkında rapor ver­mişti.[257]

h) Hz. Peygamber Sakif heyetinin yarısını Medine'de kaldık­ları müddetçe mescidde iskan etmişti. Böylece orası bir misafirha­ne veya otel olarak kulanılmıştı. Nitekim Hz. Ömer zamanına ka­dar dışarıdan gelen yabancılar, mescidin bir köşesinde uyuyorlar­dı.[258]

ı) Rasûlullah gününde mescid, merasim ve spor salonluğu gö­revi de yapmıştı. O'nun izni ile bir bayram günü Habeşliler mızrak ve kalkan oyunları gösterisi yapmışlar, hatta Hz. Peygamberin arkasından Hz. Aişe de bu gösterileri izlemişti.[259]

i) Mescid, bir beldenin îslâm vatanı oluşunu simgeleyen ebedi damgadır. Hz. Peygamber, gönderdiği birliklerine gittikleri yer­lerde şayet bir mescid görürlerse mescid oranın islâm beldesi ol­duğuna delalet ettiği için halkına dokunmamalarını emreder­di.[260]

Hz. Peygamber, îslâm davetindeki bu mümtaz mevkii ve cemiyet hayatındaki fevkalade ehemmiyetine binaen Medine'ye hicretinde kısa bir müddet kaldığı Küba'da hemen bir mescid inşa ettirmiş, şehre intikal ederek yerleştiği andan itibaren de ilk faali­yeti, Mescid'ini bina etmek olmuştu.[261]

Yine davetteki rolü sebebiyle Hz. Peygamber, mescidlerin sa­yılarının artırılması hususunda teşviklerde bulunuyor. «îçerisin-de Allah'ın zikredildiği bir mescid bina edene Cenâb-ı Hak, Cennefte bir köşk hazırlar.» buyurarak[262] her mahallede bir mescidin açılmasını ve temiz tutulmasını emrediyordu.[263] Semhudî'nin isim ve yerlerini belirterek ve geniş bilgiler vererek beyan ettiğine göre Hz. Peygamber gününde, mescid edinilmiş evler müstesna, Mescidü'n-Nebi dışında bizzat Rasûlullah'ın namaz kıldığı Medi­ne dahilinde 18, Medine civarında ise 40 mescid vardı.[264]

 

10- Suffa - Mektep
 

Bütün bir Arap Yarımadası'nda okuma-yazma bilen nisbeti-nin son derece düşüklüğüne rağmen, rahatlıkla inançlarının ge­reklerini yapabilme imkanı bulduğu ilk anda, hicretinin henüz ilk aylarında Hz. Peygamberin biraz önce belirttiğimiz gibi mescidin tabii bir medrese olması yanında Mescid'e bitişik müstakil bir «okul» binası (suffa) inşa ettirmesi,[265] gerçekten heyecan verici­dir. Kaynaklarımızın ittifakla belirttikleri gibi Suffa, bekâr ve fa­kir müslümanlann sadece barınacakları bir yer olarak kalmamış, bilakis Kur'ân ve yazı ile diğer ilimlerin talim edildiği yatılı-gün-düzlü bir mektep hatta bir «üniversite» mahiyetini arzetmiştir.[266]

Hamidullah'm beyanına göre gündüzlülerle beraber Suffa'da talebe adedi 4OO'e kadar çıkıyordu.[267] Muhtemelen daha fazlasına kapasitesi de müsait değildi. Bu sebeple kısa bir müddet sonra orası ihtiyaca kifayet edemez hale gelince Hz. Peygamber, izdiha­mı önlemek üzere Medine'nin muhtelif mahallelerinde ilkokul yahut hazırlık okulları diyebileceğimiz bir çok «küttab» açtı.[268] Küttablar, genellikle okuma-yazma, basit matematik, biraz şiir ve tarih bilgisiyle birlikte, aşağı seviyede Kur'ân ve hadis bilgileri veriyorlar, yüksek seviyede tahsil, mescidlerde devam ediyor­du.[269]

Ayrıca, hususuyle Kur'ân-ı Kerim için ileri seviyede ihtisas okullarının da Rasûlullah gününde mevcut olduğunu söyleyebili­riz. Bedr Gazvesinden hemen sonra Medine'ye gelen Abdullah b. Ummî Mektum'un misafir kaldığı ve derslerine devam ettiği Mah­reme b. Nevfel'e ait bir ev «Darul-Kurrâ» olarak bilinmekteydi.[270]

Rasûlullah'ın eğitim ve öğretimde çektiği en büyük sıkıntı, bilhassa ilk yıllara ait olmak üzere ve okuma-yazma konusu için, yeterli öğretmenin bulunmaması idi. Bu sebeple kafirlere bile okuma-yazma talimi tevdî edilmişti.[271] Ubeyy b. Kaş'tan nakledi­len «Mektepte yahudi çocuklar arasında oynayan kaküllü çocuk­lar çoğalmıştı.» rivayetinden[272] yahudilere ait okullara okuma-yazma Öğrenmek üzere müslüman çocuklarını gönderildiğini an­layabiliriz.

Bu Öğretimden kadınlar da mahrum bırakılmıyorlardı. Kettanî, okuma-yazma öğreten kadın öğretmenlerin mevcudiye­tinden, mesela eş-Şifa Ummu Süleyman b. Ebi Hatme'nin bizzat Rasûlullah tarafından Hafsa ve Rukayye'ye yazı öğretmekte gö­revlendirildiğinden bahseder.[273]

Bütün bunlar bize göstermektedir ki Rasûlullah (s.a.v.) Efen­dimiz, davetinin maksadını gerçekleştirmek, Islâmî bir cemiyet oluşturmak üzere erkek-kadm, büyük küçük bütün bir İslâm ca­miasının eğitim ve öğretimiyle bizzat meşgul oluyor, bunu sağla­mak için her türlü imkan ve vesilenin hazırlanmasını, her çeşit ûrsat ve vasıtanın kullanılmasını, davetinin temel metodlanndan biri kabul ediyordu. [274]

 

11- Haberleşme Ve Elçiler
 

Haberleşme, bir müessese olarak elbette Hz. Âdem'den beri varolagelmiştir. Ve insanlar bir takım ihtiyaçlarım karşılamak, maksatlarını gerçekleştirmek üzere bu kuruluştan istifade etmiş­lerdir. Tabii olarak Hz. Peygamber Efendimiz te, alışılmış ve kaçı­nılmaz olan bu müesseseden davet yararına istifade etmiş, davete muhatap kıldığı insanlarla, o günün imkanlarına muvazi olarak elçiler ve mektuplar göndererek irtibat kurmuş, haberleşmiştir.

Biz, bu konuyu, daha önce «Diplomatik Davet»in bir bölümü olarak incelemiş bulunuyoruz.[275]

 

12- Ekonomik İlişkiler
 

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin davet metotları arasında aca­ba ekonomik münasebetler yer almış mıdır? Soruyu cevaplandır­maya olayın birkaç boyutundan birini ele alarak başlayalım:

Her şeyden evvel belirtmek mecburiyetindeyiz ki, Hz, Peygamberin 23 senelik davet hayatının 21 senesi, başta bütün Arab'ın tazim ve hürmet ettiği Kureyş olmak üzere islâm'ın sesini ilettiği yerlerdeki kabilelerle anlaşmazlık içinde geçmiş, Hz. Peygamber, hemen bir kaç ayda bir, bir birlik teşekkül ettirme mecburiyetinde kalmıştır. Bu sebeple bir hayli uzun süren bu müddet içerisinde dostluk münasebetlerinden ve sıhhatli ekono­mik ilişkilerinden söz etmek, yanlış olur. Sadece kısa bir müddet süren Hudeybiye Musalehası'mn sağladığı sükun devresinde ashab-ı kiram, emniyetle çevreye çıkabilmiş, bu arada ticari faali­yetlerde bulunmuşlardır. Bu kısa devrede biz onları ilişki kurduk­ları kimselere Kur'ân okurken ve islâm'ı tebliğ ederken görüyo­ruz. Bu faaliyet, islâm daveti açısından bir hayli semereli olmuş, İslâm ondan evvelki 16 senelik neşir hayatında yayıldığından da­ha çabuk bir şekilde bu faaliyetlerden sonra yayılmıştır.[276] Yalmz buna mahza ekonomik ilişkilerin ortaya koyduğu bir netice olarak bakmamak gerekir. Zira ashab-ı kiram, temel gaye olarak islâm'ı neşretme, davette bulunma azrusuyla hareket ediyorlar, ekono­mik ilişkileri de buna bir köprü kılıyorlardı.

Yine bu sükun devresine ait olarak sahip olduğumuz bir ma­lumata göre Hz. Peygamber, Mekke'nin iktisadî bir darboğazda ve ekonomik sıkıntının yaşandığı dönemde bir centilmenlik olarak elçisiyle Mekke rüesasına dağıtılmak üzere bir miktar altın gön­derdi. Ebu Süfyan hariç diğerleri bu nazik davranışı reddettiler. Ebu Süfyan ise, onların kabul etmediği meblağı da alarak bunları halka dağıtıyor ve akrabası Muhammed'e hayır dualarda bulunu­yordu.[277] Hayber Gazvesi'nden sonra cereyan eden bu münferid vakanın, aradan bir sene geçmeden Ebu Süfyan'm müslüman olmasında, diğer amillerden başka, rolü olduğunu düşünemez miyiz? Her halükarda —dediğimiz gibi— bu ekonomik yardım, Rasûlullah'm davet hayatında benzer birkaç hadise daha olsa bile münferid kalıyor.

islâm, değil bütün malî imkanlarım yok ederek ve her türlü ekonomik ilişkilerine engel olarak icbar etmeyi «muhtaç duruma düşerek, ihtiyaçlarını karşılamak için müslüman olurlar» düşün­cesiyle evvelce veregeldikleri sadakaların kesilmesini bile doğru bulmaz. Rivayete göre Ensâr, anlaşmalı bulundukları yahudüe-rin muhtaçlarına önceden tasaddukta bulunuyorlardı, Sonradan «malen güç duruma düşsünler ve ihtiyaçlarını gideri;.ek için bize gelip müslüman olsunlar» diye tasadduktan sarf-1 nazar ettiler. (Bir rivayete göre bu düşünüş ve davranış, bizzat Rasûlullah'tan müşriklere karşı varid olmuştur.) Bunun üzerine Cenâb-ı Hak: «(Habibim) onları (insanları) hidayete erdirmek, senin üstüne borç değil. Ancak Allah hidayeti kime dilerse ona verir. înfak ede­ceğiniz hayır, kendi faidenizedir. Zaten siz, Allah'ın rızasını ara­maktan başka bir suretle infak da etmezsiniz ya.»[278] âyetim inzal buyurdu; onlar da tasadduklarma devam ettiler.[279]

Peygamber Efendimizin davet faaliyetinde uyguladığı metot­ları böylece gördükten sonra burada son olarak kullandığı vasıta­ları anahatlarıyla gözden geçirebiliriz.

"Rasûlullah'm Davet Vasıtaları" başlığı, bu şekliyle 4. bölüm olarak ayrılmamalıdır. Bölüm kaydı kaldırıldıktan sonra şöyle bir cümleyle geçiş sağlanabilir: [280]

 

RASÛLULLAH'IN DAVET VASITALARI
 

Hz. Peygamberin davetim sunmak üzere kullandığı vasıtala­rı şu gruplarda toplayabiliriz:

I- Sözlü Vasıtalar: Davet esaslarının tebliğinde aslolan, söz­dür ve söz büyük ehemmiyeti haizdir. Rasûlullah'ın davetinde en belirgin unsur olarak karşımıza çıkar. Sözlü davetin de nevileri vardır: Va'z, hutbe, nutuk, sohbet gibi hitabet mahiyetinde olan­lar, ders mahiyetinde olanlar, konferans mahiyetinde olanlar ve münakaşa ve cedel mahiyeti arzedenler gibi.

Bu şekillerde sözlü vasıtaların kullanılması esnasında Hz. Peygamber tarafından, konuşma ve tebliğin tesirinde mutlaka ro­lü olan şiir, kıssa, mesel gibi türlere, teşbih, tasvir, mukayese gibi edebi san'atlara.yer verilmiştir.[281]

II- Yazılı Vasıtalar: Hz. Peygamber, yazılı davet vasıtaları­na da başvurmuştur. O'nun çevreye İslâm'a davet mektupları gönderdiğini byliyoruz. Rasûlullah'ın fevkalade ihtimarmyla Kur'ân-ı Kerim'in, ashabın ve daha sonra gelen zevatın itina ve gayretleriyle hadis-i şeriflerin yazılı olarak muhafaza edilmesiyle İslâm'ın ebediliği, risaletinin tazeliği, bunlara dayanarak davetin sürekliliğini belirtecek olursak herhalde davette yazının önemi açıklık kazanmış olacaktır.[282]

III- Fiilî-Maddî Vasıtalar: Fiilî-maddî vasıtalara müraca­at, amelî ve tatbikî olarak iyi ve güzel bir şeyi ifa ve ikame, kötü ve fena olan bir şeyi de izale ile olur. Mesela davet faaliyetleri için in-fak ve yardımda bulunmak, cami ve mektepler yaptırmak ile kötü­lüklerin önlenmesi için zecrî tedbirler almak, Şeriatın koyduğu cezaları (hadleri) uygulamak gibi. Davete bu fiilî vasıtanın kulla­nılabilmesi için güç ve kudrete ihtiyaç duyulacağı aşikardır.[283]

IV- Örnek Yaşayış: Rasûlullah, güzel ahlakı ile sözlerine uy­gun davranış ve yaşayışını davetine bir vasıta kılmıştır. Ashabı­nın da buna riayetine büyük ehemmiyet göstermiştir. Elbette biz, örnek yaşayışın davette en müessir vasıta olduğuna vakıf bulunu­yoruz.[284]

Rasûlullah tarafından bu vasıtaların başarıyla ve maharetle kullanılması, bütün bir beşeriyet için örnek teşkil edecek bir top­lum çıkarmış, davetten istenilen neticenin alınmasına, gayeye eriimesine vesile olmuştur. [285]

 
BİBLİYOGRAFYA
 

Abdulkerim el-Hatib, el-Hılafetu ve'l-îmame,   2. Bsm. Beyrut 1975

el-Adevî, Muhammed Ahmed, Da'vetu ile'l-îslâm, el-Kahira Ahmed b. Hanbel, (241/855), el-Müsned, C. I-VI, Mısır 1313 H. el-Akkad, Abbas Mahmud (1964), el-îslâm Da'vetun Alemiyye,

Beyrut. el-Amirî, îmaduddin Yahya b. Ebibekir (893/1488), Behçetu'1-Mehafi'l ve Buğyetul-Emasil fm Telhısı'l-mucizati v's-Siyeri ve'ş-Şemail, C. I-II, el-Medine 1330-1331 H.

Arnold T.W. (1980), întişar-ı İslâm Tarihi, (Çev. Halil Halit), Sad,

Hasan Gündüzler, Ankara 1971. el-Askerî, Ebu Ahmed el-hasen b. Abdillah (382/992), Tasfıhatu'l-muhaddisin fi Garibi'l-Hadis, C. I-IV, (en-nihaye f Garibi'l-hadis altında hamiş), el-Kahira el-Belazurî, Ahmed b. Yahya (279/892) Ensabu'l-Eşraf, Cz. I, Thk, Muhammed Hamidullah, Mısır 1959

el-Bûtî, Muhammed Said Kamadan, Fıkhu's-Sîra, 7. Bsm. Beyrut 1978

Canan, ibrahim, Les Met de L'Esseignement du Prophete Muham­med (Doktora tezi), Paris 1972, Teksir edilmiş nüsha

Çakan, İsmail Lütfı, Haklı Tavsiye Metod ve Vasıtaları, 2. Bsm. istanbul 1976

Çelebi, Ahmed, İslâm'da Eğitim, Öğretim Tarihi,Çev. Ali Yar­dım, istanbul 1976

Dağ, Mehmet Hıfzırrahman R. Öymen, İslâm Eğitim Tarihi, 1. Bsm. Ankara 1974

Dahlan, Ahmed Zennî (13-4/1886) es-Siratu'n-Nebeviyye ve'l-Asa-ru'l-Muhammediyye, C. I-II, 2. Bsm. Beyrut (Mısır 1310 H. den ofset)

Dale Carnegie, Söz Söylemek ve îş Başarmak San'atı, 8. Bsm. Çev. Ö. Rıza Doğrul, istanbul 1961

ed-Darimî, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman (255/869), Sunenu'd-Darimî, C.I-II, Thk. Abdullah Haşim Yemanî el-Medenî, el-Kahira 1966

Derveze, Muhammed izzet, Siratu'r-Rasul, C.I-II, Mısır 1965

ed-Diyarbekrî, Huseyn b. Muhammed Abdullah b. Abdirrahman (990/1582), Tariku'l-Hamis fl-Ahvali Enfesi Nefis, Cz. I-Îİ, Beyrut, (Mısır 1283 H.'den ofset).

Domenach, Jean Marie, Politika ve Propaganda, Çev. Tahsin Yü­cel, istanbul 1969.

Ebu Davud, Süleyman b. el-Eş'as es-Sicistanî (275/88), es-Sünen, Cz. I-IV, Thk: Muhammed Muhyiddin Abdulhamid

Ebu Zehra, Muhammed (1974), İslâm'da Beşerî Münasebetler, Çev. Hüseyin Algül-Osman Şekerci, istanbul (1971).

Fethi Yeken, Muskilatu'd-Dave ve'd-Darye, 3. Bsm. 1974. Fethi Yeken, Keyfe Ned'ü ile'l-îslâm, 1. Bsm. Beyrut 1970. Gustave le Bon, Kitleler Psikolojisi, Çev. Selahattin demirkan, is­tanbul 1969

el-Gazzalî, Muhammed, Fıkhu's-Sîra, 6. Bsm. 1965. el-Haccî, Abdullahman Ali, Nazarat ft DirasetVt-Tarihı'l-îslâmî,

2. Bsm. Dimeşkl975 el-Halebî, Ali b. Burhaniddin (1044/1634), Însanu'l-Uyun ft Sira-

ti'l-Emini'l-Me'mun, C. I-III, Beyrut (1320 H.'den ofset) Hamidullah, Muhammed el-Haydarabâdî, Mecmuatu'l-Vesaiı's-

Siyasiyye li'l-Ahdi'n-Nebevî ve'l-HılafetVr-Raşide, 2.

Bsm. el-Kahira 1956. Hamidullah, Muhammed, islâm Peygamberi, C.I-II, 2. Bsm. Çev.:

M. Said Mutlu-Salih Tuğ, istanbul 1966-1969. el-Hudaybî, Hasen ismail (1973), Duat... Lâ Kudât Ebhas fil-Aki-

deti'l-lslâmiyye ve Menheci'd,Da'veü ilellah, el-Kahira

1977

Imaduddin Halil, Dirase ft's-Sira, Beyrut 1977 Ibn Cuzeyv, Ebu'l-Kasım Muhammed b.Ahmed el-Kelbî el-

Girnatî (741/1340), Kitabu't-teshil li-Ulumi't-Tenzil, Cz. I-IV, el-Kahira

Ibn Hacer, Ahmed b. Ali el-Askalanî, (852/1448), Fethu'l-Barî bi-şerhı Sahihı'l-Buharî, Cz. I-XXIII, Thk. Abdulaziz b. Muhammed Fuad Abdulbakî - Muhıbbuddin el-Hatib Ibn Hacer, el-Metalibu'l-Aliye bi-Zevaidi'l-Mesanidi's-Semaniye, C.I-IV, 1. Bsm. Thk: Habiburrahman el-A'zamî, Kuveyt 1973 Ibn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed b. Said (456/1064), Cevamiu's-Sîra ve Hams Rasail Uhra, Mısır

îbn Hişam, Ebu Muhammed, Ebu Muhammed Abdulmelik (213/828), es-Siratu'n-Nebeviyye, Cz. I-IV, 2. Bsm. Thk: Mustafa es-Sekâ - ibrahim el-Ebyarî- Abdulhafiz Şilbî, Mısır 1955

Ibn Kayyım el-Cevziyye, Şemsuddin Ebu Abdillah Muhammed b. Ebibekr (751/1350), Zadu'l-Mead ft-Hedyi Hayri'l-Ibad, C.I-IV, Mısır 1970 Ibn Kesir, Ebu'1-Fida ismail (774/1372), el-Bidaye ve'n-Nihaye.

Cz. I-XIV, 2. Bsm. Beyrut 1975 tbn Sa'd, Muhammed (230/844), et-Tabakatu'l-Kubrâ, C.I-IX,

Beyrut 1968. Ibn Seyidi'n-Nas (734/1333)), Uyunu'l-Eser ft Fununi'l-Megazm ve'ş-Şemaili ve's-Siyer, C.I-II, Beyrut

Ibn Teymiye, Şeyhülislâm Takiyyuddîn (728/1328), el-Hısbe fi'l-îslâm ve Vazîfetu'l-Hüûmeti'l-îslâmiyye, Thk: Abdula­ziz Rabah, Dimeşk 1967

Ibnu'l-Cevzî, Ebu'l-Ferac Abdurahman (597/1200), el~Vefa bi-Ah-vali'l-Mustafa, Cz. I-II, 1. Bsm. Thk: Mustafa Abdulva-hıd, Mısır 1966

el-Kandehlevî, Muhammed Yusuf (1965), Hayatu's-Sahabe, C.I-IV, 1. Bsm. Dimeşk 1969

el-Kasimî, Muhammed Cemaluddin (1974), Mehasinu't-Te'vîl, Cz. I-XVII, 1. Bsm. Thk: Muhammed Fuad Abdulbakî, Mısır 1957 el-Kettanî,   Abdulhayy,   et-Teratibu'l-îdariyye,   (Nizamu'l- Hukûmeti'n-Nebeviyye), C. I-II, Beyrut 1346 Malik b. Enes (179/795), el-Muvatta, Cz. I-II, Thk: Muhammed

Fuad Abdulbakî, el-Kahira 1951 el-Merağî, Ahmed Mustafa (1945), Tefsîru'l-Meragî, Cz. I-XXX, 3.

Bsm. Mısır 1962-1966

el-Mevdudî, Ebu'-A'lâ (1979), İslâm'da Hükümet, Çev.: Ali Gen-celi, Ankara 1976

el-Mevdudî, Hilafet ve Saltanat, Çev: Ali Genceli, Ankara 1972

Muhammed elHıdr Huseyn, ed-Da'vetu ile'l-Islâh, el-Kahira 1346

Mustafa Meşhur, Min-Fıkkı'd-Da've Tariku'd-Da've, C.I, el-Ka­hira 1979

Müslim b. el-Haccac, Ebu'l-Huseyn el-Kuşeyrî en-Neysabîrî (261/874), Sahîhu Müslim, C.I-V, 2. Bsm. Thk: Mu­hammed Fuad Abdulbakî, Mısır 1955.

en-Nesaî, Ebu abdirrahman Ahmed b. Şuayb (303/915), es-Sü-nen, C.I, VII, 1. Bsm. mısır 1930.

en-Nevevî, Muhyiddin (676/1277), Şerhu Sahih-i Müslim, Cz. I-XVIII, 2. Bsm. Beyrut 1972

er-Rağıb el-Isfehanî, Ebu'l-Kasim el-Huseyn b. Muhammed (502/1108), el-Mufredat fî Garibi'l-Kur'ân, Thk: Mu­hammed Seyyid Keylanî, Mısır 1961

er-Razî, Fahruddin (606/1209), et-Tefsîru'l-Kebîr, Cz. I-XXXII, 1. Bsm. Mısır

Reşid Rıza, Muhammed, Ali, en-Nubuvve ve'l-Enbiya, 2. Bsm. Ha-Iebl975

Saka, Şevki, Kur'ân-ı Kerim'in Da'vet Metodu (Doktora tezi), An­kara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Ankara 1979, Daktilo edilmiş nüsha.

es-Semhudî, Nuruddin Ali b. Ahmed el-Mısrî (911/1505), Vefâu'l-Vefâ, bi-Ahbari Dâri'l-Mustafa, Cz. I-IV, 2. Bsm. Bey­rut 1971

Seyyid Kutub (1966), Fi Zılâli'l-Kur'ân, Cz. I-XXX, 5. Bsm. Beyrut 1967

es-Seyyid Sabık, Da'vetu'l-îslâm, I. Bsm. Beyrut 1973 es-Seyyid Sabık, Fıkhu's-Sünne, C. II, 3. Bsm. Beyrut 1977 Sibâ'î, Mustafa, Hz. Muhammed ve Hayatı (ibretler Öğütler),

Çev: Said Şimşek-Nezir Demircan, Ankara 1976 es-Sindî, Ebu'l-Hasen Nuruddin b. Abdilhadî (1138/1725), haşiyetu's-Suneni'n-Neseî, Cz. I-IV, 1. Bsm. Beyrut (Mısr 1930'dan ofset).

es-Sübkî, Mahmud (b.?) Muhammed Hattâb (1352/1933) el-Men-helu'l, Azbu'l-Mevrud Şerhu Suneni'1-îmam Ebî Da-vud, Cz. I-X, 2. Bsm. 1394 H.

es-Süheylî, Ebu'l-Kasim Abdurrahman b. Abdillah b. Ahmed b. Ebi'l-Hasen (581/1185), er-Ravdu'l-Unuf, Cz. I-IV, (Mı­sır), 1971-1973.

es-Suyûtî, Celaluddin Abdurrahman b. Ebibekr (911/1505), el-Hasaisu'l-Kubrâ, C.I-III, Mısır 1967

Şiblî Mevlana, Asr-ı Saadet (îslâm Tarihi), C.I-V, Çev: Ö. Rıza Doğrul, Sad: O. Zeki Mollamehmedoğlu, İstanbul 1973-1975

et-Taberî, Ebu Ca'fer Muhammed b. Cerîr (310/922), Tarihu't-Taberî (Tarihu'r-Rusul ve'1-Muluk), C.I-X, 2. Bsm. Thk: Muhammed Ebu'1-Fadl ibrahim, Mısır 1968-1969

et-Tirmizî, Ebu Isa Muhammed b. Isa b. Sevra (279/892), es-Su-nen, C.I-X, Thk: Ahmed Muhammed Şakır - Muham­med Fuad Abdulbakî - ibrahim Atve Ivad

el-Vahidî, Ebu'l-Hasen Ali b. Ahmed en-NisabûrM (468/1975), Esbâbu'n-Nuzûl, el-Kahira 1968.

Yalçın, Mikdad, Minhacu'd-Da've ile'l-îslâm fi'l-Asri'l-Hadis, 1. Bsm. 1969

ez-Zemahşerî, Mahmud b. Ömer (528/1133), el-keşşaf an-Hakaiki Gavamidı't-Tenzil ve Uyuni'l-Ekavil fi Vucuhi't-Te'vil, C. I-IV, 2. Bsm. el-Kahira 1953

ez-Zerkânî, Muhammed Abdulazim, Menahilu'l-îrfan fî-Ulumi'l-Kıır'ân, C.I-II, el-Kahira 1943.

ez-Zerkeşî, Bedruddin Muhammed (794/1392), el-Burhan fi UlûmVl-Kur'ân, C. I-IV, 1. Bsm. el-Kahira 1957-1958

Zümrüt, Osman, İslâm'da Kamu Oyu Oluşumu (Doktora tezi), Ankara 1977.[286]


[203] Doç.Dr.Ahmet Önkal, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/117.

[204] Tirmizî, Tefsîru Sürati'ş-Şuarâ 2; Nesâî, Vesâyâ 6; İbn Hanbel II. 360. 

[205] Müslim, Birr 18,19; İbn Hanbel II, 484, III, 14, 83, IV, 399. Konu ile ilgili başka hadisler için bak: Buharî, Edeb 12,13, Buyu 13; Müslim, Birr 20, 21; îbn Hanbel III, 156,147,166, V, 279, VI, 62.

[206] Buharı, Cenaiz 78; Ebu Davud, Cenaiz 2; İbn Hanbel III, 175.

[207] Müslim, İman 76, 77; Tirmizî, Zühd 2; Darimî, Etime 11; îbn Hanbel II, 310,111, 25,31, V, 412, VI, 384.

[208] Buharı, Edeb 28; Müslim, Birr 140,141; Tirmizî, Birr 28; İbn Mace, Edeb 4.

[209] Doç.Dr.Ahmet Önkal, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/117-118.

[210] Hamidullah, îslâm Peygamberi II, 13.

[211] Hamiduîlah, a.g.e.JI, 19-20; Canan, Les Methodes, p. 300-301.

[212] İbn Kesîr, Bidaye IV, 143-145; Hamidullah, a.g.e. II, 20, 23-24; Canan,  a.g.e. p. 300-301.

[213] Canan, Les Methodes, p. 301-302.

Doç.Dr.Ahmet Önkal, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/118-119.

[214] Kettânî, Teratib I, 387-388.

[215] îbn Hişam MI, 435-437; İbn Kesîr,Bidaye, III, 152-153.

[216] Ibn Kesîr, Bidaye III, 199.

[217] İbn Kesîr, a.g.e., V, 34-35.

Doç.Dr.Ahmet Önkal, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/119-120.

[218] Tirmizî, Zühd 45, 56; Ebu Davud, Edeb 16; ibn Hanbel II, 303, 334.

[219] Hamidullah, İslâm Peygamberi I, 304, II, 277.

Doç.Dr.Ahmet Önkal, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/120.

[220] Nisa, 4/140

[221] En'âm, 6/68.

[222] Müslim, Sıfatu'l-Munafıkin 82-83.

[223] Mustafa Meşhur, Tariku'd-Dave I, 41.

[224] Gazzali, Fıkhu's-Sira, s.98; Hasen İbrahim, Tarihu'l-İslâm 1,172; Saka, K.K.in Davet Metodu, s.71-73.

[225] Hasen İbrahim, a.g.e. I, 173.

[226] Örnek olarak bak: En'âm, 6/68; A'râf, 7/199; Hıcr, 15/85; Nahl, 94; Taha, 130-135; Zuhruf, 43/89; Ahkaf, 46/35; Necm, 53/29.

[227] Bidaye III, 58-59.

[228] Buharî'Menakıb 25,/AraAl;EbuDavud,Cihad 97; İbnHanbelV, 109-111

[229] Nesaî, Cihad 1.

[230] Mesela Sad b. Ebi Vakkas ve müslümanlardan bir grup Mekke dışına çı-, karak kimsenin görmiyeceği bir geçitte gizlice namaza durmuşlardı. Fa­kat müşrikler onları takip ediyordu. Müslümanlar namaza durunca alay etmeye, hakaret yağdırmaya, kaba sözler söylemeye başladılar. Derken bunların arkasını darbeler takip etti. Sa'd, orada bulduğu bir deve kemiği ile birisinin başını yarmaya muvaffak olunca hepsi dönüp kaçtılar; müs-lümanlar da bir müddet onları kovaladılar (İbn Hişam I-II, 263).

[231] İbn Kesîr, Bidaye III, 134.

[232] A.g.e.,III,137.

[233] Ebu Davud, Sünnet 20; Tirmizî, Sevabu'l-Kur'ân 24; İbn Mace, Mukad­dime 13; Darimi, Fedailu'l-Kur'ân 5.

[234] Bidaye II, 143-146; Kandehlevî 1,132.

[235] Doç.Dr.Ahmet Önkal, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/120-125.

[236] Bak: Birinci Bölüm, 2 c.

[237] Bak: Üçüncü Bölüm, 6.

[238] Bak: Üçüncü Bölüm, 6.

[239] Müslim, Sıfatu'l-Munafikin 82-83.

[240] Canan,LesMethodes, p. 171-172.

[241] İbn Hişam ÎII-IV, 517.

[242] İbn Kesîr, Bidaye V, 21-22.

Doç.Dr.Ahmet Önkal, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/125-126.

[243] Bak: Birinci Bölüm, A 3 b.

[244] Buharı, Tefsiru Sürati Âl-i İmran 15; Müslim, Cihad 11 6.

[245] Ebu Davud, İmaret 2; Bidaye IV, 3-4.

Doç.Dr.Ahmet Önkal, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/126-127.

[246] Müslim, Birr 38-42; Tirmizî, Cenaiz 2, Birr 64; îbn Hanbel I, 81, II, 326, 344, 354, V, 276. Başka hadisler için bak: Wensinck, el-Mucemu'l-Mufeh-ras li-Elfazı'l'Hadisi'n-Nebevî.

[247] Mesela Sa'd b.Ubade'yi ziyareti için bak: Buharî, Tefsiru Sürati Âl-i İm­ran 15; Müslim, Cihad 116.

[248] İbn Kesîr, Bidaye V, 34.

[249] Buharî, Cenaiz 78; Ebu Davud, Cenaiz 2; İbn Hanbel III, 175.

Doç.Dr.Ahmet Önkal, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/127.

[250] Buharî, Salat 84; Çelebi, îslâm Eğitim Öğretim Tarihi, s. 95; Dağ. îslâm Eğitim Tarihi, s. 71-72; Canan, Sünnette Terbiye, s. 322, 373; Gazzalî, Fıkha's-Sira, s. 190; J. Pedersen, «Mescid», İ.A. VIII, 47.

[251] İbn Sa'd I, 294; Gazzali, a.g.e. s.190; Canan, a.g.e. s. 373.

[252] İmaduddin Halil, Dirase fi's-Sira, s. 149; Hamidullah,İslâm Peygamberi II, 264; Canan, Sünnette Terbiye, s. 373 J. Pedersen, «Mescid», VIII, 3, 42; Hasen İbrahim, Tarihu'lîslâm I, 523-524.

[253] Çelebi, İ. Eğ. Öğ. Tarihi, s. 96; J. Pedersen, ^Mescid», f. A. VIII, 46.

[254] Buharî, Salat 70, 71; İmaduddin Halk, a.g.e. 149; J. Pedersen, «Mescid», î. A. VIII, 4.

[255] Buharı, Salat 42.

[256] .g.e. Salat 71, 83; J. Pedersen, «Mescid», İ. A. VIII, 6.

[257] Çelebi, a.g.e. s. 96.

[258] Kandehlevî III, 54; Hamidullah, îslâm Peygamberi I, 329; Canan a.g.e. s. 373; J. Pedersen, «Mescid», İ. A. VIII, 3,19.

[259] Buharî, lydeyn 2, 25, Cihad 81; Canan, Sünnette Terbiye, s. 373; J. Pe­dersen, «Mescid», İ.A. VIII, 3,19.

[260] Ebu Davud, Cihad 91; Timizi, Siyer 2.

[261] İbn Hişam MI, 496-497; İbn Kesir, Bidaye III, 214-219; Hudarî, Nâru'l-Yakin, s. 85, 86.

[262] Müslim, Mesacid 24; Nesaî, Mesacid 24.

[263] İbn Mace, Mesacid, 9; Ebu Davud, Salat 13.

[264] Semhudî, Vefa III, 819-880.

Doç.Dr.Ahmet Önkal, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/127-130.

[265] Semhudî, Vefa II, 453-454.

[266] Kettanî, Teratib I, 40, 48; Hamiduüah, İslâm Peygamberi II, 75-77; Ha-rnidullah, Muhtasar Hadis Tarihi, s.21.

[267] Hamidullah, Muhtasar Hadis Tarihi, s. 21.

[268] Hamidullah, İslâm Peygamberi II, 77; Canan, Sünnette Terbiye, s. 321-322.

[269] Dağ. /. Eğ. Tarihi, s. 65-66, 71-72.

[270] Kettanî, Teratib I, 56; Hamidullah, a.g.e. II, 77.

[271] Kettanî, a.g.e. I, 48-49.

[272] Dağ, a.g.e. I, 48-49.

[273] Kettanî, a.g.e. I, 49-50.

[274] Doç.Dr.Ahmet Önkal, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/130-131.

[275] Bak: "İslâm'a Davet mektupları ve Elçiler" bölümü.

Doç.Dr.Ahmet Önkal, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/131-132.

[276] M. Reşid Rıza,Tefsiru'l-Menar, IX, 323, XI, 205.

[277] Yakubî, Tarih II, 56.

[278] Bakara 2/272.

[279] Razî, Tefsir VII, 82; Kurtubî, Tefsir II, 337.

[280] Doç.Dr.Ahmet Önkal, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/132-133.

[281] A. Zeydan, Usulud-Da've, s. 452-463; Behî, Tezkira, s. 44-45, 59-62, 66-111; Gazzali, Maallah, s. 306-310; Saka, K.K.in Davet Metodu, s.116-119

[282] Gazzali, Maallah, s.339.

[283] A. Zeydan, Usulud-Da've, s. 464-467.

[284] A. Zeydan, a.g.e., s. 467-469; Gazzalî, Maallah, s. 226-305.

[285] Doç.Dr.Ahmet Önkal, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/134-135.

[286] Doç.Dr.Ahmet Önkal, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/137-141.