> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Asrı Saadette İslam > Müşrik araplar ve gelenekleri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Müşrik araplar ve gelenekleri  (Okunma Sayısı 45490 defa)
04 Ekim 2010, 19:32:42
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 04 Ekim 2010, 19:32:42 »



İkinci Bölüm


MÜŞRİK ARAPLAR VE GELENEKLERİ


Hz. İbrahim ve ismail'in tebliğ ettiği Hanif Dini üzere bulu­nan Araplar zamanın geçmesiyle, sahip oldukları bu inançlarını tahrif ederek, tevhidi bırakmışlar, şirke yönelmişler, çeşitli putla­ra tapmaya başlamışlardı. Arapların, şirk ve küfür içinde oldukla­rı İslâm öncesi bu döneme Cahiliye Devri denilmektedir. Tev-hid'in kıblesi olan Kabe putlarla doldurulmuş, Hz. ibrahim'in sünneti tahrif edilmişti.

Huza'a kabilesinin Mekke'ye hakimiyeti esnasında onların başkanları olan Amr b. Luhay el-Huzaî, Hz. ibrahim'in Dini'ni tahrif etmiş, Suriye'den getirdiği Hübel adlı putu Kabe'ye yerleş­tirmiştir. Onun Araplar arasında putperestliği yayan kimse oldu­ğu kaydedilmektedir. Yine O, Hz. ibrahim'in Sünneti'nde birçok hususu tahrif etmiş, Bahîra, Şaibe, Vasile, Hami gibi adak çeşitle­rini ortaya atmıştır. Müşrik Araplar Hz. ibrahim'in tevhid dini Haniflik'ten ayrılmış olmalarına rağmen, yine de ondan kalan ba­zı izleri bir gelenek halinde devam ettirmişlerdir. Şimdi, müşrik araplarm Asr-ı Saadet'te sahip oldukları bazı geleneklere yer ver­mek istiyoruz. [131]

 

a) Gusül:
 

Cahiliye döneminde kendilerine Hanif denilen ve Hz. ibra­him'in Sünneti üzere yaşamaya çalışan bazı kimselerin yanında, müşrik araplar da cünüplükten dolayı gusletmekte, mazmaza ve ıstinşak yapıp, misvak kullanmaktaydılar.[132] Nitekim Mekkelile-nn başkanı Ebu Süfyan, Bedir savaşında müşrik ordusunun hezi­mete uğramasından dolayı, Hz. Peygamberle savaşmcaya kadar cünüblükten dolayı başına su değdirmemeyi adamıştı,[133] Süheylî, Ebu Süfyan'm bu nezri ile ilgili olarak 'cünüblükten dolayı guslet­mek, Cahiliye devrinde hac ve nikâh gibi Hz. ibrahim'in Dini'nden kalma bir iz olarak kendisiyle amel edilen bir husustu' demekte­dir.[134]

Yine müşrik arap kadınlara bu dönemde, hayızh oldukları halde putlara yaklaşmıyor, onlara el sürmüyorlardı. Bunun sebe­binin hayızh kadınların temiz kabul edilmemesi olduğu açıktır. Cahiliye dönemi şiirlerinde buna dair bilgilere rastlamaktayız. Nitekim Cahiliye dönemi şairlerinden Bala b. Kays b. Yamer, bir sininde:

"Düşmanları da bıraktım, kuşlar biraz uzaklarında bekleşi-yorlardı, hayızh kadınların Menâfi çevresinde bekleyişleri gibi."[135] demektedir. Bişr b. Ebi Hazım da bir şiirinde:

"Başında kuşlar oturuyormuş gibi hareketsiz, ona yaklaşıl­maz, Hayızlılann îsâf önünde duruşları."[136] demiştir.

Şiirlerde bahsedildiği gibi, Cahiliye devrinde hayızh kadınla­rın putlara yaklaşmamaları, bu devirdeki müşrik kadınların te­mizlenmek ve onlara dokunabilmek için hayızdan sonra yıkan­dıkları ihtimalini hatıra getirmektedir. Bunun da, Hz. ibrahim'in Dini'ninden kalan, tahrif edilmiş bir gelenek olduğu açıktır. [137]

 

b) Namaz:
 

I. Goldziher, namaz ibadetinin Cahiliye devrinde mevcut ol­madığını, "Salat" teriminin Hıristiyanlık'tan alınma Arapça olma­yan bir kelime oluşunun buna delil teşkil ettiğini iddia etmiştir.[138]

Cahiliye döneminde namaz ibadetinin olmayışı, eğer doğru kabul edilirse, Hz. ibrahim'in Dini'inde mevcut olan namaz ibade­tinin, zamanla cahiliye Arapları tarafından terkedilip, unutul­muş olduğunu gösterir. Cahiliye Araplarmm Hz. ibrahim'in Dini'nde mevcut olan birçok hususu unuttukları gözden uzak tutulmamalıdır. Nitekim Ebu Zer ve Kus b.Saide'nin, Cahiliye döneminde namaz kıldıklarını daha Önce kaydetmiştik.[139] Ayrıca KurJan-ı Kerim'de yer alan, "Kabe'deki ibadetleri (Salat) sadece ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir"[140] ayeti Cahili­ye döneminde müşrik araplarm namaza yabancı olmadıklarını göstermektedir. Nitekim bu dönemde müşrikler, erkek-kadm, açıksaçık el ele tutuşur, Kabe'nin etrafında dolaşırlar ve ıslık çalıp el çırparlardı. Böylece, ibadet ediyoruz diye çalar, oynar, hora te­perler ve yaptıklarını alkışlarlardı. Hz. Peygamber Kabe'ye gelip namaz kılmak ya da Kur'ân okumak istediği zaman, çoğu zaman böyle ayin yapmakta ileri giderler, kendileri de namaz kılıyor ve dua ediyorlarmış gibi gösteri ve gürültü yaparlar, bunu kendileri­ne bir ibadet sayarlardı.[141]

Yine Cahiliye döneminde Ka'b b. Lüey'in Kureyşliler'i Cuma günü toplayıp, içinde bir de hutbe kısmı bulunan haftalık bir iba­det yaptığını daha önce kaydetmiştik. Bugüne Cuma, Maruzat (Açıklama), Yevmü'l-Arube (Araplık Günü) denilmekteydi.[142]

 

c) Bayram:
 

Cahiliye devrinde Medinelüer'in iki bayramından bahsedil­mektedir. Medineliler bu günlerde oyun oynar ve şenlikler yapar­lardı. Hz. Peygamber, Medine'ye hicret ettiği zaman Medineli-ler'in bu bayramlarım görünce: "Bu iki gün nedir?" diye sormuş, onlar da "Biz cahiliye devrindeyken bu iki günde şenlik yapardık" diye cevap vermişlerdi. Hz. Peygamber de "Allahü Teala, sizin bu iki bayramızım onlardan daha hayırlı iki bayram ile değiştirdi: lyd-i Fıtır ve Iyd-i Edhâ" buyurmuştu.[143] Bazı kaynaklarda Cahili­ye Döneminde Medinelilerin kutladıkları bu iki bayram gününün Nevruz ve Mihrican günleri olduğu kaydedilmektedir.[144]

 

d) Yağmur Duası:
 

Yağmur duasına çıkma âdetinin Cahiliye dönemi Arapları arasında da mevcut olduğunu görmekteyiz. Nitekim Abdülmutta-lib'in, yamnda Hz. Peygamber olduğu halde Kureyşlilerle birlikte Ebu Kubeys dağına yağmur duasına çıktığı ve onun Peygamberi-miz'in yüzü suyu hürmetine yağmur dilemesinden sonra, çok geçmeden yağmur yağdığı kaydedilmektedir.[145] Daha sonraları Peygamberimiz'in amcası Ebu Talib de Kureyşlilerle birlikte yağ­mur duasına çıkmıştır. Ebu Talib'in Hz. Peygamberin elinden tu­tarak Kabe'ye götürdüğü ve O'na dua ettirdiği, bundan sonra yağ­mur yağıp Mekke derelerinin sularla dolu taştığı nakledilmekte­dir.[146]

 

e) Cenaze Uygulamaları:
 

Cahiliye döneminde Araplar, cenazelerim yıkarlar, kefenler­ler, üzerine dua okurlardı. Ölünün tabuta konulmasından sonra, velisi ayağa kalkarak, ölünün bütün iyiliklerini sayar, medheder ve sonra: "Allah'ın rahmeti senin üzerine olsun" derdi. Bu bir çeşit cenaze namazı sayılır, daha sonra cenaze defnedilirdi.[147]

Kaynaklarımız, Peygamberimiz'in amcası Ebu Talib'in cena­zesinin yıkandığım, kefenlenip defnedildiğini haber vermekte­dir.[148] Peygamberimiz'in hanımı Hz. Hatice de vefat ettiği zaman, cenaze namazı henüz farz kılınmadığı için Cahiliye devri usulüne göre dua yapılmıştı.

Yine Cahiliye Devri'nde "Beliyye" denilen bir uygulama daha vardı. Buna göre, Müşrik Araplar, ölenin mezarının yanma bir de­ve getirirler, devenin boynuna bir halka takarlar ve hayvanı ölün­ceye kadar bu şekilde mezarın yanında bırakırlar veya mezara gö­merlerdi. Buna da "Beliyye" derlerdi.[149]

Cahiliye Dönemi'nde bir kişi Öldüğü zaman Araplar, çarşı, pa­zar, sokak ve evlere adamlar göndererek bir kimsenin öldüğünü ilan ederlerdi. Araplar arasında yaygın olan o zamanki âdete göre, şerefli birisi öldüğü ya da öldürüldüğü zaman, kabilelere bir atlı gönderilir, o da "Filanın ölümü ile araplar helak olmuştur" gibi sözlerle, o kişinin öldüğünü duyururdu.[150]

Yine bu devirde cenazeye katılan müşrik Araplar bir takım aşırılıklarda bulunur, üzüntülerini dile getirmek için elbiselerini değiştirirler, matem elbisesi giyerlerdi. Cenaze geçerken de ayağa kalkarlardı. Cahiliye dönemi Araplarımn "Ben Öldükten sonra arkamdan matem tutun" diye vasıyyet ettiklerini görmekteyiz. Nitekim Cahili şair Tarafe'nin öldükten sonra kendisine layık bir şekilde matem tutulmasını bir beyitinde vasiyet ettiğini bilmek­teyiz:

"Ben öldüğüm zaman bana yakışır bir surette ağla, Benim için yakalarını yırt, ey Ümmü Mabed"[151] Peygamberimiz'in dedesi Abdülmuttalib de, vefat edeceği za­man kızlarını toplayarak ağıt yaktırmıştır.[152] Müşrik Araplar ma­tem tutarken, Ölünün iyiliklerim sayarak ağlarlar, feryad ve figan ederler, yanaklarını, yüzlerini, başlarım, dizlerini döverler, yaka­larını ve elbiselerini yırtarlar, yüzlerini tırmalarlar, manzumeler­le ölünün iyiliklerim yayarlar, kendilerinin de helak olması için dua ederlerdi.[153]

Yine Cahiliye Dönemi'nde cenaze sahipleri yemek hazırlaya­rak cenazeye katılanlara ikram ederlerdi.[154] Bu husus da matem­den sayılırdı. [155]

 

f) Oruç:
 

Cahiliye Dönemi'nde Kureyşliler'in Receb ayında oruç tut­tukları kaydedilmektedir.[156] Yine bu dönemde Kureyş'in işledikle­ri bir günaha kaffaret olmak üzere veya kıtlık tehlikesine karşı şükran borcunu ödemek için oruç tuttukları nakledilmektedir.[157]

Kaynaklarımızda, Cahiliye döneminde hem Kureyş'in, hem de Hz. Peygamberin Aşura günü oruç tuttuklarından bahsedil­mektedir.[158] Cahiliye devrinde görülen bir oruç çeşidi de "Sükut Orucu"dur. Cahiliye Arapları bir gün boyunca hiç konuşmazlar ve bunu bir ibadet sayarlardı. Hz. Peygamber: "Bir gün, bir geceye kadar sükut etmek yoktur" buyurarak bu âdeti yasaklamıştır.[159] Buharî'nin kaydettiğine göre, Hz. Ebu Bekir de, Zeynep adlı bir kadının sükut orucu tuttuğunu görere...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Müşrik araplar ve gelenekleri
« Posted on: 16 Nisan 2024, 16:28:48 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Müşrik araplar ve gelenekleri rüya tabiri,Müşrik araplar ve gelenekleri mekke canlı, Müşrik araplar ve gelenekleri kabe canlı yayın, Müşrik araplar ve gelenekleri Üç boyutlu kuran oku Müşrik araplar ve gelenekleri kuran ı kerim, Müşrik araplar ve gelenekleri peygamber kıssaları,Müşrik araplar ve gelenekleri ilitam ders soruları, Müşrik araplar ve gelenekleriönlisans arapça,
Logged
04 Ekim 2010, 19:36:04
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« Yanıtla #1 : 04 Ekim 2010, 19:36:04 »

kocasından boşanmayı sağlamasıydı. Kadın aldığı mehirin bir kısmını kocasına vermek suretiyle tala­kım satın almak mecburiyetinde kalıyordu. Bu devirde Amir b. ez-Zarîb kızım, kardeşinin oğlu ile evlendirmiş, fakat kız kocasını istemediğini söyleyince, Âmir kızma verilen mehri iade ederek onları ayırmıştı.[316]

Bu dönemde kocalar, verdikleri mehri geri almak için boşa-dıkları karılarını sıkıştırıyorlardı. Bu hususun Mekke'de yaygın olduğu nakledilmektedir. Bîr erkek, şerefli bir aileye mensup bir kadını nikâhlar, geçinemedikleri zaman izni olmaksızın bir baş­kasıyla evlenmemesi şartıyla serbest bırakırdı. Bu husus şahitler huzurunda yazılırdı. Kadına bir dünürcü çıkarsa, kadın eski koca­sına aldığı mehiri geri verir, razı edebilirse evlenebilirdi.[317]

Cahiliye döneminde boşama yollarından başka birisi de "ilâ" idi. Bir kimsenin karısına belli bir süre yaklaşmamaya yemin et­mesine îlâ denilirdi. Bu devirde îlâ talak kabul edilir ve boşama derhal gerçekleşirdi.[318] Ilâ'nin müddeti ise, bir, iki yıl veya daha fazla olabilmekteydi.[319]

Bu devirdeki bir boşama şekli ise Zıhâr idi. Zıhâr, kocasının karısını nikâhı kendisine ebediyyen haram olan bir kadının, ken­disince ebediyyen bakılması haram olan arkası, karnı gibi bir uzvuna benzetmesidir. Zıhâr Cahiliye devrinde bir talak kabul edilir, bir adam karısına, "Sen bana anamın sırtı gibisin" deyince, karısı ona haram olur, karısını boşamış sayılırdı. Bundan sonra artık ebediyyen karısına dönemezdi.[320] Ensâr'dan Evs b. es-Sa-mit, hanımı Havle bintü Malik'e kızarak zıhâr yapmış, bunun üze­rine zıhar ayetleri nazil olmuştu.[321]

 

m) Îddet:
 

Cahiliye döneminde talâktan (boşamadan) cfolayı beklenilen iddet için tayin edilmiş kesin bir vakit yoktu. Bu sebeple kadınlar, boşandıkları kocalarından olan çocuklarını, ikinci kocalarının ya­tağında dünyaya getiriyorlardı. Bu durum sonraları neseb dava­larına sebep olmaktaydı. en-Nâkımıyye adlı bir kadm ilk kocası Muaviye b. Bekr'den hamile olduğu halde boşanmış, sonra Sa'd b. Zeyd-i Menat ile evlenerek, onun evinde ilk kocası Muaviye'den olan oğlu Sa'sa'yı doğurmuştur. Ümmü Rebia ise, Hubeyre b. Nu'man tarafından boşanmış, sonra Âsim b. Cez' ile evlenmiş, Hu-beyreden olan oğlu Rebia'yı sonraki kocası Âsım'm evinde dünya­ya getirmiştir.[322] Cahiliye döneminde boşanan hamile kadınlar, kannlanndaki çocuğu kasden gizliyorlar ve başka bir kocaya varı­yorlardı. Bunun sebebi kendilerini boşayan kocalarının, tekrar kendileı-ine dönmesi ihtimaliydi.[323]

Bu devirde kadınların iddetleri lüzumundan fazla uzar ve ca­hilane şartlar içinde geçerdi. Kocasının ölümü üzerine kadın, en değersiz bir elbise içinde evinin en karanlık bir köşesine çekilir, tam bir yıl bir tarafa çıkmazdı. Kadın bu müddet esnasında ne yı­kanır, ne tırnaklarını keser, ne de vücudunun temizlenmesi gere­ken yerlerini temizleyebilirdi. Koku sürünmek ve her çeşit kadın tuvaleti yasaktı. Sonunda bu ağır hapis hayatını tamamlayan ka­dının yanma eşek, koyun, kuş gibi bir hayvan getirilir, kadın ef-sunlamr gibi o hayvanı vücuduna meshederdi. Bazan da zavallı kuşu edeb yerine sürterek öldürürdü. Daha sonra kadın iddetini geçirdiği yerden çıkardı. Bu defa da kadının eline bir hayvan tersi verilirdi. Kadın bu tersi önüne veya arkasına atardı. Kadının bu­nu tefeul maksadıyla, bir daha böyle bir hal görmeyeyim, başım­dan ırak olsun diye yaptığı sanılmaktadır. Kadın, bu merasimden sonra temizlenir, yıkanır ve istediği gibi süslenerek evlenme teklif eden dünürcülerine görünebilirdi.[324] Yine Cahiliye döneminde bo­şanan kadınların iddeti, kendilerini boşayan kocaları tarafından suistimal edilerek onlara eziyet etmek maksadıyla uzatılmaktay­dı.[325]

 

n) Miras:
 

Cahiliye devri Araplarmda hakim bulunan göçebelik ve ça­pulculuğun verasete tesiri olmuştur. Bu sebeple, silah taşımayan çocuklarla kadınlar, varisler arasında yer almamıştır. Hatta ka­dınlar eşya gibi veraset yoluyla intikal etmişlerdir. Bu devirde vâris olabilmek için, erkek ve kuvvetli olmak, ergenlik çağına ulaşmış olmak, silah taşıma gücüne sahip olmak şarttı. Savaşma­ya gücü yetmeyen ihtiyarlar bu haktan yararlanamazdı. Sözgeli­mi küçük yaştaki oğul ile amca birlikte bulunduklarında, miras amcanın hakkıydı, çocuk mirasta hak iddia edemezdi.[326]

Hısımlık mirasçı olma sebeplerindendi. Neseb dolayısıyla hısımlar ilk sıralarda yer alırlardı. Bunların içinde de ilk olarak ölenin asabesi gelirdi. Ölen bir kimsenin terikesi, baba yönünden en yakın akrabaya geçerdi. Ölenin akrabalarından at üstünde sa­vaşan, ganimet toplamaya gücü yeten büyük erkekleri vâris ya­parlardı. Bu şartlan taşıyan oğul, oğlun oğlu ilk vâristi. Bu ikisi yoksa miras babaya, dedeye intikal eder, sonra sırasıyla kardeş veya çocukları, amca ve çocukları gibi erkek hısımlara geçerdi.[327] Kız çocukları ise mirasçı olamazdı. "Mızraklarıyla çarpışmayan, yurdunu müdafaa etmeyen, ganimet toplamayan kimseler miras­çı olamaz" diyorlardı.[328]

Zü'1-Mecâsidi'l-Yeşkûrî adlı bir kimsenin, Cahiliye devri Arapları arasında ilk defa kız çocuklarına mirasta hisse verdiği, erkeğe iki, kadına bir hisse verme usulünü tatbik ettiği zikredil­mektedir.[329] Ölen kimselerin dul kalan karıları da mirasçı ola­mazlardı. Bunlar terikeden sayılır ve veraset yoluyla mirasçılara geçerlerdi. Bu durum, Araplarda kardeşin dul karısıyla evıenme adetini meydana getirmişti. Binaenaleyh bu devirde Mekke'de kadınlara belli bir miras hakkı tanınıyordu. Ancak Medine ve ci­varında böyle bir durum söz konusu değildi» Nitekim Medine'de bir adam öldüğü zaman, ölenin asabesinden bir kimse veya kadı­nın üvey oğlu, elbisesini ölenin karısının üzerine atar ve kadına sahip olmaya hak kazanırdı. Ebu Kays b. el-Eslet vefat edince, hanımı Kebşe'nin başına böyle bir hal gelmiş, o da durumu Hz. Peygambere şikayet etmişti. Bunu duyan Medine'li kadınlar da Hz. Peygamber'e gelerek, hepsinin durumunun aynı olduğunu söylemişlerdi.[330]

Cahiliye döneminde bir kimse diğer bir kimseye sözleşme (Ahd) yoluyla da mirasçı olabiliyordu. Bu, Hılf (Velâ), Evladhk edinmek (Tebennî) ve Vasıyyet yoluyla cereyan edebilirdi. Hılf, dostluk ve tevarüs andlaşması demekti. Cahiliye döneminde iki kişi, birbirlerinin mallarını, canlarını koruma ve birbirlerine vâris olma konusunda bir akid yaparlar, bunu bir ahde bağlayarak aralarında velâ münasebeti tesis ederlerdi. Böylece ölenin mi­rası, şartları taşıyan bir hısımı yoksa, akid yaptığı şahsa kalırdı. Hılf (Velâ) andlaşması yapan bir kimse, diğer bir kimseye, "Kanım senin kanın, kanımın dökülmesi, senin kanının akıtılması olsun. Sen beni istersin, ben de seni" der, bu andlaşmayı, yapanlardan hangisi önce ölürse sağ kalan ölenin malına vâris olurdu.[331]

Âzadlı köle ile efendisi, şayet vâris bırakmadan ölürlerse bir­birlerine mirasçı olurlardı.[332] Bazan da âzad ettikleri kölenin bu şekildeki velâ hakkını satarlardı.[333]

Cahiliye devrinde bir kimse, bir başkasının oğlunu evladlık edinir (Tebennî), bu çocuk babalığı ölünce mevcut âdete göre, öz çocukların haklarına sahip olarak, onun malına vâris olurdu.[334]

Bu dönemde mirasçı olmanın bir başka yolu da vasıyyetler idi. Ölen bir şahıs, malının tamamını bir başkasına vasıyyet edebilir­di. Vasıyyette belirli bir oran yoktu. İsteyen mirasçısı olsun ya da olmasın istediğine dilediği kadar malı vasıyyet edebilirdi.[335]

Bazan da Araplar, bir yeri, bir evi ömür boyu faydalanmak üzere birisine verir, o adam öldükten sonra tekrar geri alırlar ve buna "Umrâ" derlerdi.[336] Bazan da, "Şu evimi sana bağışladım, ben senden evvel ölürsem ev senin, sen benden önce ölürsen ev tekrar benim olacak" diyerek bir çeşit muamele yaparlar ve buna da "Rukbâ" derlerdi.[337]

 

o) Savaş, Baskın-Yağma Ve Ganimetler:
 

Cahiliye Arapları genellikle fakir bir hayat sürer, baskınlar yaparak birbirlerinin mallarım yağma ederek geçinirlerdi. Oğlan çocuklarına üstün bir yer verip, kız çocuklarım horlamaları da bu yüzdendi. Başka kabilelere yapılan baskın ve tecavüzler sebebiyle savaşların ardı arkası kesilmezdi. Esir aldıkları insanları diri diri yakarlar, insan öldürmekten zevk alır, hasımlar birbirlerini ele geçirdiklerinde kafalarım kesip kadeh olarak kullanacaklarına yemin ederlerdi.[338] kabileler gazveye çıkarlardı. Gazve, bir kabi­lenin ötekine karşı giriştiği bir hareketti. îki kabile arasındaki münasebetler iyi de olsa, dostluklar bozulabilir ve bir gazve imkan dahiline girebilirdi. Savaş ve baskınlarda şiddetli davramhr, her türlü insani davranıştan uzak bulunulurdu. Kadın ve çocuklar he­def alınır, yaşlı, çocuk, kadın demeden baskınlarda öldürülür veya köle yapılarak satılırlardı.[339] Esir aldıkları kadınları kendileri cariye olarak kullandıkları gibi, bazan da satarlardı. Esir edilen çocuklu kadınları yavrularından ayırırlar, annesini bir kimseye, çocuğu da bir başkasına verirler ya da ayrı ayrı yerlere satarlardı.

Haram ayları gözetirler, bu aylarda savaş ve baskın yapmaz­lardı. Fakat Haram ayları da "Nesî" uygulaması ile tahrif etmiş­lerdi. Savaş ve baskınlarda ele geçirdikleri kimselere işkencelerin yanısıra, "Müsle" de yaparlardı. Müsle, maktulün Ölmeden önce veya öldükten sonra burnunu, kulaklarını kesmek, gözlerini oy­mak, diğer azalarını tahrip etmek suretiyle yapılırdı. Uhud sava­şında müşriklerin, müslüman şehidlere müsle yaptıkları bilin­mektedir. Bunlar, kendilerine gerdan, bilezik ve kemer yapmak için şehidlerin burun ve kulaklarım kesmişlerdi. Utbe'nin kızı Hind, Hz. Hamzamn göğsünü Vahşi'ye yardırmış, karaciğerini dişle...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

14 Ekim 2015, 16:58:54
Pelinay
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.696


« Yanıtla #2 : 14 Ekim 2015, 16:58:54 »

Arastirma konumu da bulmus oldum burada.elhamdulillah ilim dunyamizda her sey mevcut.Rabbim hakkiyla istifade edebilmeyi nasipeylesin insallah.
Allah razi olsun ..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 18 Ekim 2015, 07:58:12 Gönderen: Lal-i Rana »
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes