Konu Başlığı: Meclislerde adâp Gönderen: Safiye Gül üzerinde 29 Eylül 2010, 15:09:47 C- Meclislerde Adâb A) Selam Vermek Meclise gelen her müslümamn, orada bulunanlara selâm vermesi ALLAH teâlânm te'dib-i ilahîsidir. «Ey iman edenler, kendi evlerinizden başka evlere girerken, ehliyle ünsiyet kurmadan (kendinizi tanıtmadan) ve selâm vermeden girmeyiniz»[310] ayet-i kerimesi ile bu konuya da işaret etmektedir. [311] B) Gelene İlgi Göstermek Meclise gelen kimse selâm verdiği zaman, oradakilerin de ona mukabelede bulunmaları, selâmım en güzeli ile karşıladıktan sonra yer gösterip oturmasına yardımcı olmaları icab eder. Hatta gerekirse kalkıp kendi yerine oturması için davet etmek de bir nezaket icabıdır. «Ey iman edenler, meclislerde genişleyin, yer açın denildiği zaman yer açınız ki, ALLAH da size genişlik versin. Kalk denilirce de hemen kalkıveriniz...»[312] Rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) bir cuma günü, ehl-i suffe ile sohbet ederlerken, Bedir Muharebesine katılanlardan bir grup çıkageldi. Daha önce gelenler Hz. Peygamber in yanındaki boş yerleri doldurdukları için onlar oturacak yer bulamayıp ayakta kalmışlar ve birilerinin kendilerine kalkıp yer vermesini beklemişlerdi. Rasûlullah1 dan uzaklaşmak istememeleri sebebiyle ashabdan hiçbir kimse kendiliğinden kalkıp onlara yer vermemiş. Bu duruma üzülen Rasûlullah, çevresinde, Bedir Muharebesine katılmayanlardan bazılarına, «falan kalk», «falan sen de kalk...» diyerek bir kaçını kaldırıp yerlerine onları oturtmuştu. Bu şekilde kaldırılış sahabeden bazılarının hoşuna gitmediği gibi yahudilerin de dedi-kodu yapmalarına sebep olmuştu. Bu olay üzerine nazil olan mezkûr ayet-i kerime[313] ile «ALLAH teâlâ, mü'min kullarının meclislerde birbirlerine ihsanda bulunmalarını te'dib ederek»[314] «aralarında sevgi ve muhabbete sebep olacak»[315] konuda gerekli âdabı beyan etmiş ve meclise gelen şahıslarla ilgilenip onlara oturmaları için yer açmalarını istemiş, kaldırılanların da bunu hoş karşılamaları gerektiğini beyan etmiştir. Meclise gelen kimselerin, iyi bir yer araması, oturanları rahatsız ede ede üst tarafa çıkması da elbetteki âdaba uygun düşmez. Rasûlullah (s.a.v.): Mutlaka boş bulunan veya gösterilen yere oturulmasını;[316] yerine oturmak için başkasının kaldırılmamasını[317] tavsiye ederdi. Özellikle de iki kişinin arasını ayırıp ortalarına oturmayı asla hoş karşüamamıştır.[318] C) Meclise Gelen Şahıs İçin Ayağa Kalkmak Rasûlullah (s.a.v.) ashabına, kendisi için ayağa kalkmalarına müsaade etmediği gibi[319] Acemilere (bedevilere) benzemek olacağından, toplantı yerine gelen bir kimse için topluca ayağa kalkma yi da hoş görmemiştir.[320] D) Meclisten Ayrılırken İzin İstemek «Mü'minler ancak ALLAH'a ve Rasûlüne iman edenler ve O'nun (Peygamber'in) yanında cem'ıyetli bir iş üzere iken, ondan izin almadıkça ayrılmayan kimselerdir.»[321] ayet-i kerimesiyle, herhangi bir yere girerken izin alınması icabettiği gibi oradan ayrılırken de izin almadan ayrılmamalarım emretmiş ve «bilhassa Rasûlullah (s.a.v.)'le beraber cuma, bayram, meşveret ve benzeri toplantılardan ayrılırken, Hz. Peygamber'den izin aldıktan sonra ayrılmalarını istemiştir.»[322] D- Konuşma Adabı Hiç şüphe yok ki, duyduğunu anlatabilecek organ olarak dil, çok önemlidir. Onu yerinde ve gerekli olan ölçü içerisinde kullanabilmek insanın kadrini yüceltir. ALLAH'ın rızasına ulaştırır. Hz. Peygamber: «Kim bana iki çenesi arasındaki (dili) ile iki bacağı arasındaki (ferci) hakkında teminat verirse, ben de ona cenneti garanti ederim»[323] buyurmuş, dilin önemini bu şekilde beyan etmiştir. Müslümanların birbirlerini sevip saymaları için konuşmalarında itidali gözetmeleri tatlı dil ve güzel yüzlü olmaları önemli bir muaşeret kaidesidir. «Kullarıma söyle: (herkesle) en güzel bir şekilde konuşsunlar»[324] buyuran ALLAH teâlâ, kalplerdeki nefreti giderici ve katılıkları yumuşatıcı olması bakımından, tatlı ve güzel konuşmayı tavsiye etmiştir. Musa (a.s.)'la kardeşini Firavun'a gönderirken de: «Ona yumuşak bir söz söyleyin»[325] emriyle «kafir de olsa muhatap, terbiyenin gerektirdiği şekilde yumuşaklıkla konuşmalarını tavsiye etmiştir.»[326] «Zira nezâket ve mülâyemet, nereye girerse orayı süsler.»[327] «Şiddet ve kötü söz ise girdiği yeri kirletir, çirkin gösterir.»[328] Bu münasebetle ALLAH (c.c.) daima güzel ve güzeli konuşmayı müslümanlara emretmiştir. İsrail Oğullarıyla yapmış olduğu ahidde de: «İnsanlara güzel söz söyleyin»[329] buyurmuş idi. «Bu gün de İslâm Ümmeti aynı sözün muhatabı olup»[330], ister temiz, ister facir, ister sünnî isterse mübtedî (bid'atçı) olsun, müslümanlann herkese karşı güleryüz gösterip tatlı dil ile konuşmaları lazımdır.»[331] Çünkü tatlı dil, hoş bir şeydir. Yumuşatıcı ve teskin edici özelliğe sahiptir. Yılanı deliğinden çıkartacak kadar etkileyicidir. Yumaşaklıkla muttasıf olan[332] ALLAH teâlânın, «sevgisine mazhar kılar.» Hz. Peygamber «güzel söz söylemekle cehennemden korununuz.»[333] buyurmuş, bununla da tatlı dil ve güzel konuşmanın nihâî önemini beyan etmiştir. Müslümana yakışan; Rasûlullah (s.a.v.)'in de beyan ettiği gibi: «Ya hayırlı bir söz söylemek veya susmaktır.»[334] E- Kötülüklere Karşı İyilik Nezâket, sadece insanlara güleryüz gösterip güzel konuşmaktan ibaret değildir; onların kötülüklerine karşı sabretmek, iyilikle mukabele etmek de nezâket ve âdâb-ı muaşerettendir. Allah teâlâ: «Ne (her) iyilik, ne de (her) kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel (haslet ne ise) onunla önle. O zaman (görürsün ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile, sanki yakın dost(un olmuştur.»[335] Başka bir ayet-i kerimede de ALLAH teâlâ, âdâb ve takva yönünden, kemal mertebesine ulaşmış olan kullarından bahsederek: «Onlar ki, yalan şahitlik etmezler. Boş ve kötü bir lakırdı ile karşılaştıkları vakit de şerefleriyle ondan yüz çevirir, geçip giderler» [336]buyurmuş, hoş olmayan, üzerinde durmayıp terk edilmesi gereken bir söz ile karşılaşırlarsa, ona aldırış etmezler, ağırbaşlılıkla terk eder giderler, demiştir. Aişe (r.a.)'nm naklettiğine göre, bir adam Peygamber (s.a.v.)'in yanma girmek için izin istemişti. Rasûlullah: — Ona izin verin girsin, buyurup, bu aşiretin oğlu ne fenadır. Yahut bu aşiretin ne fena adamıdır, dedi. Adam yanma girince de onunla güzelce konuştu. Bu iki durumu da görünce, dedim ki: — Ya Rasûlallah, onun hakkında söylediğini söyledin; sonra da kendisiyle yumuşak konuştun. Bu nasıl şeydir? — Ya Aişe, şüphe yok ki, kıyamet gününde, ALLAH nezdinde, insanlardan mertebesi en kötü olanları; başkalarının, fuhşundan korkup veda ettiği veya terk ettiği kimsedir, buyurdu.[337] Rasûlullah (s.a.v.)'in, sevgide ve düşmanlıkta mutedil olunuz[338] şeklindeki tavsiyesine uyarak, insanlara karşı, sözüyle, sohbetiyle, dostluk ve düşmanlığıyla orta yolu takip edip daima iyiliğe ve hayra teşvik edici olmak lazımdır. [339] F- Fısıltı İle Konuşmak Rasûlullah (s.a.v.): «Üç kişi olduğunuz zaman, ikisi arkadaşından ayrıca fi.sıldaşmasın. Çünkü bu, onu üzebilir.»[340] buyurmuştur. «Gizli konuşmadar ve toplantılar) sırf şeytandandır. Bu, iman edenleri üzmek içindir»[341] ayet-i celilesi ile «insanları üzücü ve endişeye sevk edici Özelliği sebebiyle, şeytanın süsleyip hoş gösterdiği durumdan mü'minleri sakmdırmıştır.»[342] Şayet dördüncü bir kişi daha gelir ve bir kişiyi yalnızlıktan kurtarırsa, veya sayı üçten fazla olursa, bu takdirde iki kişinin fısıltı ile konuşmaları ayıp ve saygısızlık olmaz.[343] Jest ve mimikler de başkalarının anlam veremeyeceği gizlilikleri havi olduğa için üzücü olma niteliğine sahiptir. Bu nedenle Yüce Mevlâ: «Yüze karşı (el, kol ve ağız, burun, göz işaretleriyle) ayıplamayı adet edinen her kişinin vay haline!»[344] ayeti ile onur kına ve tahkir edici bu nevi davranışlardan men'etmiştir. [345] G- Tecessüs «Ey iman edenler.,, birbirinizin ayıbını araştırmayınız.[346] ayet-i celilesi ile yasaklamıştır. Rasûlullah (s.a.v.) de: «Ey dili ile iman edip kalben inanmayanlar, müslümanlara eziyet etmeyiniz, onların gizli taraflarını araştırmayınız, ALLAH, müslüman kardeşinin gizli tarafını araştıranın gizliliklerini araştırır. Ve ALLAH (c.c.) kimin ayıbının peşine düşerse, evinin içinde bile olsa, onu herkese karşı mahcup eder»[347] buyurmuş, bu kötü ahlâkı kendilerine adet edinenlerin kötü akıbetini beyan etmiştir. Gerçek müslüman, herkesin elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir.[348] Başkalarına zararlı olan her türlü davranış islâm'ın kabul etmeyip edep dışı saydığı hususlardır. Gerçek mü'min, ibadet ve ihlasıyla ALLAH'a karşı; sünnetlere ittiba'ı ile Rasûl'e karşı; nezâket ve edebiyle de insanlara karşı vazifelerini yerine getiren kimsedir. Bu üç husustan birisi eksilirse, imandaki gerçeklik de eksileceği için, hepsi de aynı derecede önemlidir. Edep, insana ve amellerine güzellik veren bir vasıftır. O giderse güzellik kalır mı? Cenâb-ı Hak neyi kabul eder?..[349] Bibliyografya el-Alûsî, Ebu'1-Fadl Şihabuddin es-Seyyid el-Bağdadî, (v, 1270/1854) Ruhu'l-Maanî, Fî Tefsiri'l-Kur'ani'l-Azim ve's-Sebu'l-Mesanî, Bulal 1301 h., (I-V) el-Aynî, Bedruddin Ebu Muhammed b. Muhammed b. b.Ahmed (v. 885/1480) Umdetü'l-Kaarî fi. Şerhi Sahihi'l-Buharî, ist. 1308 h. (I-XI). Buharî, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, (v. 256/870) el-Ede-bü'l-Müfred, Kahire, 1379 h. el-Edebü'1-Müfred li'l-Imami'l-Buharî, Trc. A. Fikri Yavuz, ist. 1975 (I-II). Bursavî, ismail Hakkı, (v. 1137/1724) Ruhu'l-Beyan, ist. 1389 h. (I-X). Canan ibrahim, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Ankara, 1980, Diyanet işleri Başkanlığı Yayınlarından. Cassas, ebu Bekr b. Ahmed b. Ali er-Razî, (v.370/980), Ahkamu'l-Kur'an, Beyrut, 1355 h. (I-III). Celaleyn, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed eş-Şafîî, (v. 864/1460); Celalüddin Abdurrahman b. Ebi Bekr es-Suyutî, (v. 911/1505) Tefsiru'l-Kur'anVl-Azim, Kahire, tarihsiz, (I-II). Davudoğlu, Ahmed, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, Cilt:7, ist. 1978. Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, ist. 1960. (I-IX) Ebu Davud, Süleyman b. el-Eş'as es-Sicistanî, el-Ezdî, (v. 275/888) es-Sünen, Tahkik: izzet Ubeyd ed-Deas, Suriye, 1969, (I-V) Kitabu'l-mesahif, Tahkik; Aser Cifti, Mısır, 1936). Ebu Hayyan, Ebu Abdillah Muhammed b. Yusuf b. Hayyan el-En-dülüsi (v. 745/1344) el-Bahru'l-Muhiyt, Riyad, 526 h. (I-VIII) Ebu's-Suud, Muhammed b. Muhammed el-Amidî, (V. 9482/1574) Îrşadu'l-Akli's-Selim ila Mezaya'l-Kur'ani'l-Kerim, Beyrut, tarihsiz, (I-V) Gazali, Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed, (v. 505/1111) îhya-u Ulûmi'd-Dîn, Beyrut, tarihsiz (I-IV) Hamidullah Muhammed, İslâm Peygamberi, Trc. M. Said Mutlu, Salih Tuğ, îst. 1959,(1-11) Hanbelî, Ebu Abdillah Ahmed b. Muhammed, (v. 241/855) el-Müsned, Beyrut, 1389 h. (I-VI) el-Hattabî, (v. 319/931) Mealimu's-Sünen,Ebu Davud Şerhi, (I-V) el-Heysemî, Nuriddin Ali b. Ebi Bekr, (v. 8097/1404) Mecmau's-Zevaid ve Menbau'l-Fevid, Beyrut, 1967, (I-V) Ibnu'l-Arabî, Ebu Bekr Muhammed b. Abdiîlah (v. 548/1153) Ahkamu'l-Kur'an, Tahkik: Muhammed el-Becevî, Beyrut, tarihsiz (I-III) Ibnul-Cevzî, Ebu'l-Ferec Cemaluddin Abdirrahman b. Ali b. Muhammed (v. 597/1201) Zadu'l-Me'sir ft Ilmi't-Tefsir, Beyrut, 1965 (I-IX) Ibnu'1-Esir, Ebu Saadet el-Mübarek b. Muhammed el-Cezerî (v. 606/1209) en-Nihaye Ft GaribVl-Hadis ve'l-Eser, Beyrut, 1963 (I-V) îbnu Kayyım el-Cevziyye, Şemsuddin Muhammed b. Ebi Bekr (v. 751/1350) Zadu'l-Mead, ft Hedyi'l-Ibad, Mısır 1972. Îbnu Kesir, Ebu'1-Fadl ismail b. Kesir, el-Kureşî ed-Dımışkî (v,774/1372) Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azim, Mısır, tarihsiz (I-IV) Îbnu Mace, Ebu Abdillah Muhammed b. Yezid el-Kazvinî (V. 275/888) es-Sünen, Tahkik: Muhammed Fuad Abdulbakî, Mısır, 1975 (I-II) Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensarî (v. 671/1272) el-Cami' li-AhkamVl-Kur'âni'l-Azîm, Mısır, tarihsiz (I-X). Kutub, Seyyid, Fî ZılâlVl-Kur'ân, Beyrut, dördüncü baskı, tarihsiz (I-VIII) el-Makdisî, Ebu Abdillah Muhammed b. Mufla el-Hanbelî (v. 808/1047) el-Adabu'ş~Şeriyye ve'l-Minehu'l-Merıyye, Beyrut, 1972 (I-III) el-Maverdî, Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed b. Habib el-Basrî (v. 450/1058) Edebu'd-Dünyâ ve'd-Din, Mısır, 1973. Ahka-mu's-Sultâniyye, Mısır, 1386, h. el-Mübarekfûrî, Ebu'1-Ali Muhammed b. Abdirrahman b. Abdir-rahim (v. 1353/1934) Tuhfetü'l-Ahvezî Bi Şerhi Ca-mi'ıt-Tirmizî, Medine, 1965, ikinci baskı. Müslim, Ebu'1-Huseyn Müslim b. el-Haccac el-Kuşeyrî en Nisaburî (v. 261/874) es-Sahih, Tahkik: Muhammed Fuad Abdulbakî, Kahire, 1955 (I-V) Nasıf eş-Şeyh Mansur Ali, et-Tacu'l-Cami li'l-Usul fi Ehadisi'r-Rasul, Mısır, 1961 (I-V) Nesefî, Ebu'l-Berekat Abdullah b. Ahmed b. Muhammed (v. 710/1310) Medariku't-Tenzil ve Hakaiku't-Te'vil, Mısır, 1967 (I-IV) Nevevî, Muhiddin (v. 676/1277) Riyadu's-Salihin, Trc. Kıvamud-din Burslan, Hasan Hüsnü Erdem, Ankara, 1980, (ikinci baskı) (I-III) er-Razî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ömer b. Huseyn el~Kureşî (v. 605/1208) Mefatihu'l-Gayb (Tefsiru Kebir), Tahran, ikinci baskı, tarihsiz (I-XVI) es-Sıddık Hasan Han (v. 1307/1889) Fethul-Beyan ft Makasidi'l- Kur'an, Kahire, 1965 (I-X) Şevkanî, Muhammed b. Ali b. Muhammed (v. 1250/1834) Fethu'l- Kadir Beyne Fenni'r-Rivaye ve'd-Diraye min Ilmi't-Tefsir, Suriye, 1964 (I-V) Taberî, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir (v.. 310/9227 Camiu'l-Beyan an-Te'vili'l-Kur'an, Mısır, 1945, (I-XII) irmizî, Ebu Isa Muhammed b.Isa es-Sevre (v. 279/892) es-Sü-nen, Kahire, 1937 (I-V). ez-Zemahşerî, Ebu'l-Kasım Carullah Muhammed b. Ömer el-Harzemî (v. 583/1143) el-Keşşafan Hakaiku't-Tenzil ve Uyuni'l-Ekavi1 H Vücuhi't-Te'vil, Beyrut, tarihsiz . [350] [310] en-Nûr, 24/27. [311] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/314. [312] el-Mücadele, 58/11. [313] Bkz. er-Razî, Tefsiru Kebir, XXIX/269; Kurtubî, el-Cami, XVE297,98; ibnu Kesir, Tefsir, IV/324; Sabunî, Ayatü'l-Ahkam, 11/539,40 [314] İbnu Kesir, a.g.e., IV/324. [315] er-Razî, a.g.e., XXIX/270. [316] Ebu Davud, es-Sünen, K. Edep, 4825. H., V/164. [317] Buharî, es-Sahih, K. Cuma, 19,1/218. [318] Ebu Davud, a.g.e., K. Edep, 4845. H., V/175. M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/314-315. [319] Ebu Davud, a.g.e., K. Edep, 165, 5229. H., V/397. [320] Ebu Davud, a.g.e., K. Edep, 165, 5230, V/398. M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/315. [321] en-Nûr, 24/62. [322] İbnu Kesir, Tefsir, 11/306. M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/315. [323] Buharı, es-Sahih, K. Rikâk, 22, VII/184. [324] el-lsrâ, 17/53. [325] Tâhâ, 20/44. [326] Bursavî, Ruhu'l-Beyan, V/389. [327] Ag.e.,V/388. [328] Tirmizî, es-Sünen, K. Birr, 47,1974. H., IV/349. [329] el-Bakara, 2/83. [330] Kurtubî, el-Cami, 11/17. [331] A.g.e., 11/16. [332] Ebu Davud, es-Sünen, K. Edep, 11, 4807, V/155. [333] Müslim, es-Sahih, K. Zekât, 20,1016/68. H., 11/704. [334] Buharî, es-Sahih, K. Edep, 85, VII/104. M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/316-317. [335] el-Fussilet, 41/34. [336] el-Furkân, 25/72. [337] Müslim, es-Sahih, K. Birr, 22, 2591. H., IV/2002. [338] Tirmizî, es-Sünen, K. Birr ve's-Sıla, 60,1997, H., IV/360. [339] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/317-318. [340] Buharî, es-Sahih, K. İstizan, 45, VII/142. [341] el-Mücadele, 58/10. [342] İbnu Kesir, Tefsir, IV/324. [343] Ebu Davud, es-Sünen, K. Edep, 29, 4851. R, V/179; Müslim, es-Sahih-Selâm 15, 2184. H., IV/1718. [344] el-Hümeze, 104/1. [345] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/318. [346] el-Hucurât, 49/12. [347] Tirmizî, es-Sünen, K. Birr, ve's-Sıla, 85, 2032. R, IV/378. [348] Buharî, es-Sahih, K. İman, 4,1/8, 9. [349] «ALLAH güzeldir, ancak güzel olanları sever» (Müslim, es-Sünen, K. İman, 39, 91. H., 1/93) Başka bir hadisi şerifinde de Rasûlullah (s.a.v.): «ALLAH, hoş ve temizdir, ancak temiz ve hoş olanları kabul eder» buyurmuştur. (Müslim, a.g.e., K Zekât, 19,1015. H., IV703. M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/318-319. [350] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/321-323. |