Konu Başlığı: Kaza fonksiyonunu ifa eden memurlar Gönderen: Safiye Gül üzerinde 02 Ekim 2010, 21:47:22 İkinci Bölüm KAZA FONKSİYONU İFA EDEN MEMURLAR I. Asıl Olan Memurlar (Hakimler) A- Hakimlerin Vasıfları: Resûlullah'ın İslâm adlî teşkilatının esaslarım gösterenve daha önce belirttiğimiz hadislerine bir göz atıldığı zaman orada kaza fonksiyonunun ne kadar mesuliyetli bir fonksiyon olduğu görülür. Hadislerde, bir taraftan iyi vasıflı hakimlerin ahirette Cennete gitmek suretiyle mükafatlandırılacağı zikredilirken, diğer taraftan iyi vasıflı olmayan hakimlerin ahirette cezaya çarptırılacakları hatırlatılır. Hz. Peygamber, nazari olarak hakimliğe tayin edilen şahısların bıçaksız olarak boğazlandığım[197] söylerken, tatbikatta da bu prensibe sadakat göstermiştir. Şöyle ki Ebû Zer el-Gifarî kendisinden hakimlik görevi isterken «kaza fonksiyonu mesuliyetli bir fonksiyondur, sen ise bu fonksiyonu yürütecek ehliyet ve kabiliyete sahip değilsin.»[198] diyerek onun teklifini reddetmiştir. Yine Eş'aslı bir şahıs Resûlullah'dan kaza görevi isteyince, onun da isteğini aynı mülahazaları gözönünde bulundurarak reddetmiştir.[199] islâm hukukçuları, kaza fonksiyonunun bir şahsa teveccüh edip etmemesini, vacip, mubah, müstehap, mekruh ve haram olmak üzere beş kısımda göstermişlerdir.[200] Ehliyetli, kazai bilgileri mükemmel şahıslar kaza fonksiyonunu kabul edip yüklenmeleri vAcip ve ifa ettiklerinde sevap kazandıkları halde, teknik ve manevi vasıfları haiz olmayan şahısların kaza fonksiyonunu kabul ve yüklenmeleri haram ve ifa ettikleri takdirde günahtır. Gerek Resûlullah'm ve gerek dört Halife ve Emeviler zamanında kaza fonksiyonunu yürüten hakimler teknik, manevi ve ahlaki vasıflan haiz olmaları bakımından bu fonksiyonu yürütmeye layık şahsiyetlerdi. Hz. Peygamber tarafından Yemen bölgesine kadı olarak tayin edilen ve Hz. Ömer zamanında da aynı görevde bulunan Hz. Ali için «O, kaza işlerim en iyi bilen ve yürüten hakimdir»[201] denilmiştir. Hz. Peygamberin Yemen'in Cened bölgE-sine kadı tayin ettiği Muaz b. Cebel için «helal ve haram konularını en iyi bilen kimsedir»[202] denilmiştir. [203] 1. Cinsiyet (Erkek Olması): Tatbikatta kadınlardan hakim tayin edildiğine rastlamıyoruz. Peygamber, Semra binti Nüheykil-Esediye isminde bir kadını Medine'de muhtesip olarak görevlendirdi.[204] Semra, çarşı pazarda dolaşıyor, hisbe görevini yerine getiriyordu. Muhtemeldir ki, bu hanım muhtesiplik görevim ifa ederken sahabe arasındaki ticari ihtilafları çözmüştür. Makrizi, Hz. Ömer zamanında da Semra'nın aynı vazifede kaldığım zikretmektedir.[205] Makrizi, Şifa binti Abdillah'ın da aynı görevde (yani hisbe) istihdam edildiğini nakletmiştir.[206] islâm hukuku ve teşkilatları üzerinde araştırmalar yapan müellif Hamidullah, Şifa binti Abdillah için «Bu hanım sahabinin en azından ticari ihtilaflar üzerinde muhakeme yetkisini kullanması gerekmiştir.»[207] diyor. [208] 2. Buluğ Ve Akıl: Hakimin yaşlı olması şart değildir. Buluğ çağına erişmesi hakimliğe tayini için kafidir. Çünkü Hz. Peygamber Hz. Ali'yi Yeme-en'e gönderirken «benim yaşım küçük» demiş,[209] Buna rağmen Hz. Peygamber yine de onu kadı tayin etmişti. Attab b.Esid, Peygamber tarafından Mekke'ye vali-kadı tayin edilirken yaşı 18 veya 21 idi.[210] Hz. Peygamber Taifi fethedince, yaşı küçük olmasına rağmen Osman b. Ebi el-As'ı vali-kadı tayin etti. Çünkü, Osman, islâm'ı en iyi bilen şahıslardandı. Üstelik ilme karşı da sempatisi vardı.[211] 3. İlim: Hz.Peygamber ve onun sahabileri, diğer sahalarda olduğu gibi hukuk sahasında da bilgili idiler. Bu çevrede ilim tahsil edenler arasında iyi malumatlı, hukuki bilgileri fazla olan şahıslar kadı tayin ediliyordu.[212] B- Hakimlerin Tayin, Terfi Ve Azilleri ilk devirlerde «hakim tayin edilmesi işi her zaman merkezi hükümetin selahiyetinde idi.»[213] Hz. Peygamber; Ma'kil b. Yesar, Ali, Muaz vs. gibi hakimlerim bizzat kendisi tayin etmiştir.[214] Hakimlerin azil işleriyle de yine kendisi ilgileniyordu. Hz. Peygamberin hakimlerinin tayininde tatbik ettiği usulü Hz. Ebu Bekir de uygulamıştır. O da Medine'ye Hz. Ömer'i bizzat kendisi tayin et-mıştır.[215] C- Hakimlerin Vazifeleri Hz. Peygamber başkent Medine'de diğer işler yanında kazaî işleri dahi yürütüyordu.[216] Vilayet ve eyaletlere tayin ettiği memurlara tavzif edildikleri görev yanında ek görev olarak da kazaî görevleri ifa etmelerini emrediyordu.[217] Bu memurlar daha ziyade eğitim, idarî ve malî görevlerden mesul tutuluyorlardı. Resûlullah gerek başkent Medine'de ve gerek taşra vilayet ve eyaletlere sırf adlî işleri yürütmekle görevli hakimler de tayin ediyordu.[218] D- Hakimlerin Bağımsızlığı Ve Adlî Teşkilatta Hiyerarşi Her hakim, içtihadında hürdür. Bir hadisenin çözümü için dilediği şekilde şahsi reyiyle içtihat etme imkanına sahiptir. Zaten içtihat Peygamber tarafından övülmüş bir kaynak olarak bilinir. Resûlullah'm sorusuna Muaz'm «Kur'an ve Sünnet'ten sonra rey ve içtihatla hüküm vei'eceği» şeklinde verdiği cevaba çok memnun olmuştur.[219] Resûlullah'm Amr b.As ve Ukbe b. Amir'e içtihat hakkında bilgi verirken, «Eğer içtihat eder ve içtihadınızda gayenize isabet ederseniz Allah size iki mükafat verir, eğer içtihat eder ve yanılırsanız, içtihat ettiğiniz için bir sevap alırsınız»[220] demişti. Hz. Peygamber ilahi vahiyle hüküm veriyordu. Kendisine getirilen bir davada, o davanın çözümü için herhangi bir vahiy gelmemişse kendi reyiyle hükmediyordu. Henüz vahiy bulunmayan bir konuda Resûlullah kendi reyiyle çözüme kavuşturduğu bir davada sonradan vahiy gelip te hükmü bozulması halinde, evvelce verdiği hükmü bozmuyor, ancak verdiği evvelki hükmü, gelecek mümasil bir davada tekrar etmiyordu.[221] Bu durum, kanunların "makable şümulü olmadığına dair bir hukuk prensibinin tatbikatından başka bir şey değildir. [222] E- Hakimlerin Maaşları islâm hükümeti, ilk devirlerden beri kaza fonksiyonunu ifa eden hakimlere, çalış mal a nna karşılık maaş verirdi. Hakimlere maaş verirken, hayat şartları azami derecede gözönönü alınırdı. Ebu Davud'un rivayet ettiği bir hadisten, Resûlullah'm amme hizmetlerini yürüten memurlara (hakimler de dahil) maaş verdiğini öğreniyoruz. Resûlullah memurlarına maaş verirken onların her türlü masraflarının hükümet tarafından karşılanacağını «kendisi istihdam ettiğimiz kimse, karısına ait masrafları da alacaktır. Şayet hizmetçisi yoksa, onlannkini de, yine evi yoksa ev kirasını dahi alacaktır. Beyt'ül-mal'dan, başka sebeplerle alınacak her masraf bir kusur veya hırsızlık teşkil eder»[223] sözleriyle ifade ediyordu. Hz. Peygamber, Hicri 8. yılda. Attab b. Es'id'i Mekke'ye vali-kadı tayinetti ve ona günlük olarak bir dirhem (aylık 30 dirhem eder) maaş verdi.[224] Başka bir rivayette senede 400 dirhem,[225] diğer başka bir rivayette ise senelik 40 ukiye (bir ukiye, 40 dirhem veya miskal karşılığıdır) ağırlığınca gümüş veya altın tutarında maaş verirdi.[226] Merginani, Hz. Peygamberin Hz. Ali ile Attab b. Esid'e maaş verdiğini kaydeder.[227] II. Yardımcı Memurlar 1- Müftiler Müftiler, islâm adliye teşkilatında kaza fonksiyonunun ifadesinde Önemli bir rol oynarlar; bir bakıma kaza organının yani hakimin yardımcısı ve müşaviridirler. Ifta teşkilatı -hususi de olsa- Hz. Peygamber zamanından itibaren islâm adliyesinde önemli bir yer işgal etmiştir. Peygamber hem bir kadı ve hem de bir müfti idi.[228] Kendisine sorulan hukuki ve dini sorulara bizzat cevap veriyordu.[229] Hatta O'na sorulan bazı sorular ilahi vahiyle cevaplandırılıyordu.[230] Resûlullah camide dini tedrisatı yaparken ashabını ilmen yetiştiriyor ve onların sordukları sorulara ilmi cevaplar veriyordu.[231] O bu usulü takip ederken ashabını ilmen yetiştirdi ve onlar fetva verecek dereceye yükseldiler. Müverrih ve hukukçuların bildirdiklerine göre Peygamberin ashabı içerisinde yüzkırk kişi fetva verecek selahiyete haizdi.[232] Bunlar içerisinde yedi kişi fetva verme hususunda temayüz etmiş şahsiyetlerdi.[233] Resûlullah bu şahıslara fetva verme selahiyetini tanımıştı. Ibn Abdilberr «Ibn Mes'ud'un bir davada Hz. Peygamberin fetvasiyle hüküm verdiğini kaydetmektedir.»[234] Kur'an-ı Ke-rim'de Peygamberin güç durumlarda ashabıyla istişare etmesi emredilmektedir.[235] Bu emir sebebiyledir ki O, ashabının görüşlerini alıyor ve onlardan istifade ediyordu. Böylece teşri açısından o zamanki müftilerin önemli bir mevkileri vardı. [236] 2- Avukatlar İslâm Hukukuna göre gerek davalı ve gerek davacı davasını takip etmek için bir vekil tayin edebilir.[237] Çünkü herkes kendi davasını bizzat takibe ve idare etmeye muktedir değildir.[238] Mavsılî, davaları takip etmek için bir vekilin tayin edilmesinin mümkün olduğunu Hz.Peygamber'in «sizlerden biri diğer tarafa nazaran beni ikna etmede daha elverişli deliller ileri sürüp davasını daha güzel ve beliğ anlatabilir ve ben de anlatılan ve işitilene göre hüküm veririm»[239] hadisiyle müdafaa etmektedir.[240] Serahsi'nin anlattığna göre Hz Peygambere arzedilen bir davada taraflardan biri kanunları ve muhakeme usulünü iyi bilmesine karşılık diğer taraf bu hususta hiçbir bilgisi yoktu. Kanun ve muhakeme usulünü iyi bilen—haksız olduğu halde— müdafaasını iyi yaptı ve dava-yi kazandı. Kanun ve muhakeme usulü hakkında bilgisi olmayan taraf davasını müdafaa edemediği için haklı iken davayı kaybetmişti. Fakat bu esnada Hz. Peygamber «yalan deliller ileri sürerek davayı kazanır ve kardeşinin hakkını da alırsa Cehennemden bir ateş parçası almış olur» dedi. îşte o anda kanunları ve muhakeme usulünü iyi bilip kendim müdafaa eden şahıs gerçeği itiraf etti ve hak sahibine verildi.[241] Demek ki davayı kaybeden bu davada kanunları ve muhakeme usulünü iyi bilseydi, hakkım müdafaa eder ve davayı kazanır, Hz. Peygamber'in manevi cezayı hatırlatmasına ihtiyaç duyulmazdı. Serahsî, islâm mahkemelerinde Resûlullah (s.a.v.) zamanından itibaren kendi zamanına kadar vekillerin müvekkillerin davalarını takip ettiklerini kaydeder. [242]Hz. Peygamber'e sunulan bir nafaka davasında, taraflardan biri bizzat kendisi, diğer tarafı ise vekili temsil edip müdafaa ediyordu.[243] Beyhaki, Resûluliah'm bir cinayet davasında önce maktulün varislerinin vekilini dinlediğini kaydeder.[244] 3- Noterler Serahsi, Resûlullah zamanından itibaren kendi zamanına kadar »ticari, hukuki, akit ve muameleler ile idari tasarruf ve siyasi antlaşmaların yazı ile tesbitinin bir gelenek halinde devam ettiğini kaydeder.[245] Bakara sûresinin 282. ayeti, hukuki ve ticari akit ve muamelelerin yazı ile teşvik edilmesinde ısrar eder. Bu sebeple Hz. Peygamber zamanında akit ve hukuki muameleler yazı ile tesbit ve tevsik ediliyordu. Hz. Peygamber bir satış akdini yazı ile tesbit ettirdiğini kaynaklar arasında görüyoruz.[246] Resûlullah, bazı arazileri ikta olarak sahabilere verirken ayrıca bu hususta tapu mesabesinde bir yazı da (iktaname) onlara veriyordu.[247] Siyasî bir antlaşma olan Hüdeybiye [248]ve Resûlullah ile Dört halifenin Necranhlarla ayrı ayrı yaptıkları antlaşmalar yazı ile tesbit edilmiştir.[249] Resûlullah zamanında noterlik işlerini,yani hukukî ve ticarî akit ve muameleleri Zeyd b. el-Erkam, el-Ala b. Ukbe,[250] el-Mugire b. Şu'be ve el-Husayn b. Nümeyr[251] yazıp tevsik ediyorlardı. Tabakat adlı eserinde Şirazî, Hariceh b. Zeyd ile Talha b.Ubeydullah'ın kendi zamanlarında halkın hukukî ve ticarî akit ve muamelelerim yazdıklarını kaydeder.[252] 4- Zabıt Katipleri Davaların tescili ve mahkeme zabıt katibinin islâm adliye teşkilatında yer alışı İslâm'ın ilk devirleine kadar çıkar. Hz. Peygamber ve halifeler zamanında davaların az oluşu, mahkemelerde tescil işini ve dolayısıyla mahkeme zabıt katibine ihtiyaç hissettirmiyordu, imam er-Rafîi bu zamanı kastederek davaların tescil edilmediğini zikreder.[253] Bununla beraber Hz. Ali tarafından sadece bir davanın tescil edildiğini ve duruşma esnasında tarafların ifadelerinin bir katip tarafından yazılıp zaptedildiğini kaynaklar arasında görüyoruz.[254] 5- Tercüman Hz. Peygamber, taraflar arasında arap dilinden başka bir dili konuşanların istek ve ihtilafı ve onların getirecekleri delilleri anlamak maksadıyla bazı teşebbüslerde bulundu. O, Zeyd b. Sabit'e îbranice öğrenmesini emretti. Zeyd, îbraniceyi öğrendi ve mahkemede Ibranice konuşanların tercümanı oldu.[255] Üçüncü Bölüm GENEL VE ÖZEL MAHKEMELER VE DİĞER KAZA MERCİLERİ I- Genel Mahkemeler Ve İşleyişleri 1. Tek Ve Toplu Hakim Usulleri Ve İstişare İslâm adliye teşkilatında, ilk zamanlarda (Peygamber ve dört Halife zamanı) mahkemelerin tek hakim usulüyle çalıştığını görüyoruz.[256] 2. Mahkemelerin Dereceleri Ve Temyiz Mahkemesi islâm adliye teşkilatında mahkemeler tek dereceli olarak ic-rai kaza etmişlerdir. Ancak biraz sonra tereferruatıyla ifade edeceğimiz gibi madun mahkemeler tarafından verilen kararlar kazi-ye-i mahkeme teşkil etmekle birlikte, üst dereceli mahkemeler tarafından şekil yönünden temyizen tetkik edilir. Resûlullah zamanından itibaren, islâm mahkemeleri yukarda izah ettiğimiz tarzda faaliyet göstermişlerdir. Resûlullah ilk zamanlarda kaza fonksiyonunu bizzat kendisi yürütüyordu, islâm devletinin sınırları genişleyince kaza fonksiyonunu ifa etmekte güçlük çekmesi sebebiyle, sahabilerden bazısını kaza fonksiyonunu ifa etmek için kadı olarak tayin etti.[257] Bununla beraber, Resûlullah tayin ettiği kadılardan kazai kararlarını temyiz etme yetkisini muhafaza ediyordu.[258] islâm hukuku üzerinde araştırmalar yapan müellif Hamidullah, Resûlullah'm zamanındaki mahkemelerin faaliyetini ifade etmek üzere "Tedricen Medine'de kazai ve adli işlerin miktarı artmış ve Hz. Peygamber, hakim sıfatıyla taşımakta olduğu yetkilerden bir kısmım başkalarına devretmek ve kazai hususta sadece temyiz yetkisini kullanmakla iktifa etmeye mecbur olmuştu" demektedir.[259] Bir gün iki şahıs aralarındaki ihtilafı, önce ilim sahibi bir hakime götürdüler. Hz. Peygamber, ilim sahibi hakim tarafından verilen hükmü hukuka uygun bularak hakimin verdiği cezayı derhal infaz ettirdi.[260] Hz. Peygamberin Ukbe b.Amir,[261] Amr b. el-As,[262] Hüzeyfe b. el-Yeman[263] ve Hz. Ali'nin[264] verdikleri kazai kararları temyiz ettiğini tarihi vesikalar arasında görüyoruz. [265] 3. Mahkemelerin Faaliyet Yerleri Hz. Peygamber zamanında adli duruşmaların yapıldığı muayyen bir bina, bir ev yoktu. O, camide, pazarda, evde, tarafları kabul ediyor ve hemen bulunduğu yerde davaya bakıyordu.[266] Müellif Hamidullah, Hz. Peygamberin kazai faaliyetini nerelerde sürdürdüğünü anlatırken «Hz. Peygamberin adli duruşmalara mahsus sabit bir mahalli yoktu. Cami, pazar yeri, konaklama yerinde bir çadır bütün her yer onun için uygundu» diyor.[267] islâm Ansiklopedisinin Mescid maddesi yazarı J. Pedersen, mescit (cami)in idari işlerin yürütülmesinde devletin faaliyet merkezini teşkil ettiğim «Islâmiyetin mahiyeti icabı, din ile siyaset bölünmez bir bütün teşkil etmekte idi. Her iki sahada aynı şahıs hükümdar ve baş idareci ve aynı yer bina yani, cami de, siyasi ve dini faaliyetin merkezi idi» cümleleriyle anlattıktan sonra[268] bu arada Hz.Peygamber ve sonraki devirlerde, mescidin muhakeme salonu olarak kullanıldığını mufassal bir şekilde ifade etmek-tedir.[269] Gerçekten Hz. Peygamber; camide eğitim, öğretim, idari, siyasi, dini ve adli işlerin bütününü ifa ediyordu. Kendisine gelen davaların ekserisini camide hallü fasl ediyordu. O'nun camide hallü faslettiği davaları biliyoruz.[270] Hanefî hukukçularından Merginani «Hz. Peygamberin caminin bir köşesini duruşma salonu olarak kullandığını" zikreder.[271] Aynı hususu Hassafm Edeb-ül-Kadı'sma şerh yazan Ibn Maze de ifade etmektedir.[272] 4. Muhakemenin Günü, Saati Ve Tatili Hz. Peygamber ve Dört Halife zamanında davalara bakmak üzere hususi bir gün ve saat tayin edildiğine ve mahkemelerin tatil edildiğine dair herhangi bir kayda rastlamıyoruz. Mahkemeler haftanın her gününde ve saatında adaleti tevzi ediyorlardı. [273] 5. Vazife Ve Selahiyet Hz. Peygamber, icra, kaza ve teşri fonksiyonlarını birlikte yürütüyordu.[274] O hem bir kanun koyucu, hem bir amir ve hem de bir hakimdi. Medine'ye hicret edip orada Medine Site devletin kurduktan sonra devlet için bir anayasa hazırladı. Bu anayasada adli konulara geniş olarak yer vermiş ve gayri müslimlere adli muhtariyet tanınmıştır. Ancak gayri müslimler aralarındaki ihtilafları çözüme kavuşturmada acziyete düşerlerse, selahiyetli mahkemenin islâm mahkemesi olduğu sarahaten ifade edilmiştir.[275] Hz. Peygamberin ilk zamanlarda adli işleri bizzat kendisi yürüttüğünü evvelce söylemiştik. Fakat fethedilen her şehre bir vali tayin ederek, o valiyi aynı zamanda adli işlerin yürütülmesinden mesul tutuyordu.[276] Hz. Peygamber, Medine ve havalisinin adli işlerini yürütmekle birlikte, Arap yarımadasının her köşesinden ona davalar geliyordu.[277] Çünkü onun için ne vazife ne de selahiyetin sınırlandırılması bahis konusudur. Ancak hayatının sonuna doğru İslâm devletinin genişlemesi ve adli işlerin çoğalması sebepleriyle adli işlerden bir kısmını Medine'de sahabilere tevdi etmek mecburiyetinde kaldı.[278] Hatta bazı durumlarda davaları kendisi hazır olduğu halde başka bir sahabiye havale ediyordu.[279] Hz. Peygamber zamanında taşra vilayet ve eyaletlere tayin edilen memurlar için yer itibariyle selahiyetin sınırlandırılması söz konusu olamaz. Fakat vazifenin (madde itibariyle selahiyet) sınırlandırılması söz konusu olabilir, Çünü Bahreyn, Oman, Yemen, Hadramut, Mekke, Taif vs. gibi şehir ve bölgelere tayin edilen devlet memurları ancak bölgelerindeki adli işleri yürütebilirler.[280] Tayin edildikleri bölge veya şehirden başka bir yerin adli işlerini yürütmeye selahiyetleri yoktur. Tayin.edilen memurlar bölgelerinin her türlü (yani ceza, hukuk) davalarına bakabilirler. Bu hususta vazife taksimi yapılmamıştır. [281] II. Özel Kaza Mercileri A-Muhtesiplerin Kazai Faaliyetleri Hisbe teşkilatı, îslâm cemiyetinde iyilikleri emretmek ve kötülüklerden vazgeçirmek suretiyle sosyal huzuru sağlayan dinî bir teşkilat olarak ortaya çıkmıştır.[282] Makrizi, hisbe teşkilatının Hz. Peygamber tarafından kurulduğunu zikrettikten sonra, o zamanki hisbe teşkilatını yürüten muhtesiplerin isimlerini nakleder.[283] Kettani de bu mevzuda Makrizi gibi bir yol takip eder.[284] Hassan Hassan ise Hz. Ömer devrinde bu teşkilatın kurulduğu mütalaasını yürütür.[285] Biz bu teşkilatın Peygamber devrinde kurulduğunu kabul etmeye mecbur eden delillerle karşı karşıya olduğumuzu söyleleyim. Hisbe teşkilatı Mekke'de fetihten sonra kuruldu. Hz. Peygamber fethi müteakip Said b. Said el-As'ı oraya muhtesip tayin etti.[286] Medine'de Hz. Peygamber bizzat kendisi çarşı pazarda dolaşıyor ve bu vazifeyi yerine getiriyordu.[287] Bu arada Semra binti Nu-heyki'l Esediyye ismindeki bir kadını Medine'de muhtesip olarak istihdam etti.[288] Semra, çarşı pazarda dolaşıyor, hisbe görevini yerine getiriyordu. Muhtemeldir ki bu hanım muhtesiplik görevini ifa ederken sahebe arasındaki ticari ihtilafları çözmüştür. [289] B- Şurta (Polis)Nin Kazai Faaliyetleri Şurta teşkilatının tarihçesi hakkında muhtelif görüşler ileri sürülmüştür. Makrizî[290] ve Buharî[291] bu teşkilatın Hz. Peygamber zamanında kurulduğunu kabul ederlerken, başka müellifler Hz. Ömer,[292] Hz. Osman,[293] Muaviye[294] zamanlarında kurulduğunu ileri sürerler. Biz bu teşkilatın başlangıç tarihinin değişik olarak gösterilmesini, müelliflerin şurtayı ıstılah olarak değişik açıdan değerlendirmelerine bağlıyoruz. Herhalde şurtayı değişik ıstılahlarla değerlendirmeseydiler, bu teşkilatın başlangıcım değişik göstermezdiler. Biz, bütün kaynakların ifadelerim gözönüne alarak bu teşkilatın Peygamber zamanında kurulduğunu kabul ediyoruz. [295] C- Askeri Kaza (Kaadı'l-Askerler) islâm devletlerinde, orduya mensup şahısları ilgilendiren ceza ve bazı hukuk davalarında selahiyetli kaza mercii, askerî kaza organı olan askerî mahkemelerdir. Hz. Peygamber, Medine'de îslâm devletini kurduktan sonra, bazı hallerde askerî müdahaleye devletini taarruzdan kurtarmak için mecbur oldu.[296] Bu sebeple o ordular teşkil etti ve ordunun yönetimini, kumandanlığını bizzat kendisi ifa etti.[297] Ordu mensupları arasında çıkacak ihtilaflarda, ordu mensuplanmn işledikleri suçlara ordu kumandam olarak bizzat kendisi bakıyordu. [298] Hz.Peygamber her askeri birliğe bir kumandan tayin ediyordu.[299] Bu kumandanlar aynı zamanda ordu mensupları arasında meydana gelecek suçlara bakıyorlardı. [300] [197] Ebu Davud, Akdiye, 1; Arapça metin için bk. Tirmizî, Ahkam, 1. [198] Hakim, IV, 91, 92; Beyhakî, Edeb'ül-Kadı, 5; Tartuşi, Sirac al Muluk, s. 34-35; Ebu Yusuf, s. 9; Nuveyri, VI, 264; Ebu Ubeyd, K Emval, no: 6; Ibn Sa'd,IV/l,s. 170, Veki, 1,21. [199] Müslim, 33/15, Nesehi, Adab'ul-Kudat, 4. [200] Tarablusi, s. 10, İbn Ferhun, 1,11, Kahire, 1301. [201] İbn Sa'd, 11/2, s. 202; İbn Abdilberr, s. 474; Veki, I, 88, 90; Makrizijmta, s.999; îbn Kesir, Bidaye, VII, 359; Kettanî, I, 258. [202] İbnSa'd, II/2, s. 107. [203] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/141-142. [204] İbn Abdilberr, Istiab, s. 761; Makrizi, îmta, s. 1054. [205] Makrizî, îmta, s. 1054. [206] Makrizî, îmta, s. 1054. [207] Hamidullah,Ulam Peygamberi, II, 95. [208] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/142. [209] Makrizî, îmta, s. 998. [210] Serahsi, XVI, 67; Süheyli, II, 276. [211] ibn Hişam, IV, 185; İbn Kayyım, Zad'ül-Mead, II, 198. Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/143. [212] Maverdi, s.54; Ferra, s. 45; Nüveyri, VI, 250-251; Tarablusi, s. 15. Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/143. [213] Hamidullah,îslâm Peygamberi, II, 197. [214] Maverdi, s. 55, Hakim, III, 577. [215] Taberi,Tarih,II, 617. Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/143. [216] Serahsî, XVI, 86; Okiç, M.T., Bazı Hadis Meseleleri, s. 151. [217] İbn Kayyım, Zad'ul-Mead, I, 32; Kettanİ, I, 43, 258;Ibn Teymiye, s. Şer'iye, s. 23; Taberi, Tarih, II, 464; İbn Kesir, Bidaye, V, 77; Makrizi, İmta, s. 926, 1000; İbn Hişam,II, 233 Balazurî, Fukuh, s. 69;Serahsî, XVI, 70; İbn Sa'd, II/2, s. 1,110. [218] Maverdi, s. 55; Tarablusi, s.8; İbn Ferhun, 1,9. Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/144. [219] Maverdi, s. 55; Tarablusi, s. 8; İbn Ferhun, 1,9. [220] Serahsi, XVI, 96-70; Darekutni, s. 510,511; İbn Hanbel, II, 187, V, 205; Hakim, IV, 88. [221] Serahsi, XVI, 85. [222] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/144. [223] Ebu Davud, İmare, 10. [224] İbn Hişam, IV, 143; Süheyli, II, 276; Makrizî, îmta, s. 994. [225] Kasanı, VII, 14. [226] KettaniJ, 264; ibn Maze, el yazması, Atıf Efendi, no: 1108, vr. 25a; Fakitıi, Münteka, s. 40; Makrizi,/mta, s. 994. [227] Merginani, Hidaye, II, 379. Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/145. [228] Serahsî, XVI, 86; Okiç, Bazı Hadis Meseleleri, s. 151. [229] İbn Kayyım, Peygamberin fetvalarından bir kısmını tespit etmiştir, bk. İlam, IV, 265 ve dev. [230] K, Bakara 2/189, 215, 217, 219, 220, 222; Maide 5/4; A'raf 7/187; Enfal 8/1; Enfal, 17/85. [231] İbn Kayyım, IV, 265 ve dev., İbn Sa'd, III/2, s. 143. [232] Mikrizi,İmta, s. 889, 900-901; İbn Kayyım/7am, I, 9-11; îbn Hazm, s. 319-335; Kettani, I, 58; îbn Sa'd, II/2, s.99-110; İbn Hacer, îsabe, II, 52;İbn'ül-Cevzi, Mücteba, el yazması, Ayasofya, no: 3395 vr. 62 a; Suyutî Edeb'ill-Müfti, el yazması, Şehit Ali Paşa, no: 2714/12, vr. 148 a-b. [233] Bu yedi kişi şunlardır: Aişe, Ömer, Abdullah, Ömer, Ali b. Ebu Talib, Abdullah b. Mesud, Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Abbas; Makrizî, s. 900. [234] îbn Abdilberr Jstiab, s. 714. [235] K., Âli İmran, 3/159, Şura, 42/38. [236] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/145-146. [237] Kasani, VI, 22; İbn Ferhun, Kahire, 1301;1,125; Mecelle, md. 1516. [238] Mavsili, ihtiyar, II, 156;Bilmen, VI, 346; Arapça metin için bk. Serahsi, XIX, 4,5. [239] Tirmizî, Ahkam, II, Neseî, Adab'ul-Kudat, 13; Arapça metin için bk. Müslim, 30/4, 5. [240] Mavsili, İhtiyar, II, 157. [241] Serahsi, XVI, 86. [242] Arapça metin için bk. Serahsi, XIX, 4. [243] Serahsi, XIX, 2; Tahavi, K. Şurut, el yazması, Şehit Ali Paşa, no: 881, 42a, 126b. [244] Beyhaki, Vekalet, 2. Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/146-147. [245] Serahsî, XXX, 168. [246] İbn Mace, Ticaret, 47; Buharı, Buyu, 19; Serahsi, XXX 169. [247] Hamidullah, Vesaik, no: 147/a, 15,163; Kettanî, 1, 276. [248] îbn Hişam, III, 331; îbn Sa'd, II/l, s. 69 ve dev.; îbn Kesir, Bidaye, IV, 168; Makrizi, îmta, s. 100; Süheyli, II, 230. [249] Ebu Yusuf, s. 71 ve dev. [250] İbn Hacer, îsabe, II, 1186-1187; Cahşiyari, s. 12; Arapça metin için bk. Kettanî, I, 275. [251] Kettanî, 1, 275; Cahşiyari, s. 12; Arapça metin için bk. îbn Hacer, îsabe, 1, 297. [252] Arapça metin için bk. Şirazi, T. Fukaha, Yeni Cami, no: 865, vr. 15a, Mukayese ediniz. Kettanî, I, 276. Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/147-148. [253] Kettanî, I, 276. [254] Beyhakî, Edeb'üt-Kadı, 10; Kayyım, Turuk, s. 48-49; Tarablusi, s. 212. Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/148. [255] Serahsî, XVI, 89. Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/149. [256] "Peygamber ve Dört Halife Zamanında Adliye Teşkilatı" bahislerine bk. Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/150. [257] Maverdi, s. 55; Kettanî, I, 256-259. [258] îbn Haldun, 1,152; Veki, I, 93, 94; İbn Kayyım, î'lam, 1,176. [259] Hamidullah,İslâm Peygamberi, II, 183. [260] Buharı, Sulh, 5, Ahkam, 39; Tirmizî, Hudud, 8, Ebu Davud, Hudud 24; Malik,Hudud, 6; İbn Mace,Hudud, Hadis no: 2549; Darimî,Hudud, 12. [261] Darekutnî, s. 511; Kettani, I, 258; Veki, 1.105. [262] İbn Hanbel, II, 1873IV, 205; Hakim, IV 88; Darekutnî, s. 510; Serahsi XVI, 70, 76. [263] İbn Sa'd, V, 403; İbn Abdilberr, s. 96, 97; Darekutnî, s. 522; İbn Mace, Ahkam, 18 (2343); Beyhakî, Sulh, 6; Kettani,I, 280. [264] îbn Hanbel, 1,152; İbn Kayyım, Zad'ul-Mead, III, 201, î'lam, 1,176, II, 14,18; Beyhaki, Dava ve Beyyinat, 14; Hakim, IV 96; İbn Mace, 20 (2348), Veki, I, 93; Zehebi, Mizan'ul-İtida.1,1, 219-220. [265] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/150-151. [266] Kettani, I, 270; Buharı, Ahkam, 20,29; Darekutni, s. 527. [267] Hamidullah,İslâm Peygamberi, II. [268] Î.A. Pedersen, J., Mescid md. VII, 42. [269] İ. A. Pedersen, J., Mescid md. VII, 46. [270] Buharı, Husumat, 3,8, Sulh, 9,13; Nesei, Abad'ul-Kudat, 20, Beyhaki, Sulh, l;Kettanî, I, 270. [271] Merginani, 11,86. [272] İbn Maze, el yazması,Atıf Efendi, no: 1108. vr. 18b. Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/151-152. [273] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/152. [274] Husaini, S.A.Q. Arap Administration, s. 19. [275] Tuğ, S., İslâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, s. 31 ve dev. [276] Serahsi, XVI, 67; Kasani, VII, 2; îbn Hişam, IV, 83,143. [277] İbn Kayyım, Turuk, s. 94-95. [278] İbn Sa'd, II/2, s. 110; KettanîJ, 158. [279] Darekutnî,S.510,5İl,512. [280] İbn Hişam, IV, 241; Balazurî,Futuh, s. 69; Taberi, Tarih, II, 393. [281] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/152-153. [282] Ferra, s. 268; Zeydan C, 1,225; ibn Haldun, Tarih, 1,188;îbn Kayyım, Turuk, s. 216; Makrizi,/mta, s. 1054; Makrizi, Hitat, I, 463; İbn Teymiye, Hisbe, s. 8; Şeyzeri, Nihaye, s. 6; Arapça metin için bk. Maverdi, s.208. [283] Makrizî İmta, s. 1054. [284] Kettanî, I, 284-288. [285] Hassan Hassan, I, 530. [286] İbn Abdilberrs.555; îbn Sa'd, 1/1, s. 104. [287] Kettanî, I, 284-285; Müslim, İmam, s. 165; Tirmizî, Buyu, s. 72, 45. [288] İbn Abdilberr, îstiab, s. 261; Makrizi, îmta, s.1054. [289] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/153-154. [290] Makrizî, Hitat, II, 187, îmta, s. 1054. [291] Buharı, Ahkam, s. 12, Mukayese ediniz, Saranı, Keşfu'l-Gumme, 11, 29. [292] Yakubi, Tarih, II, 137; İbn Kesir, Bidaye, VII, 133. [293] İbn Habib,Muhabbar, s. 373; Suyutî, T. Hulefa, s. 64. [294] Yakubi, Tarih, II, 207. [295] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/154-155. [296] Zeydan.C, 1.141. [297] Zeydan,C, 1.141. [298] Buharı, Hums, 18, Megazi, 54; Ahmed b. Hanbel, V, 306; İbn Hişam, IV, 275-276. [299] Bk. Buharı, Kitab'ul-Megazi. [300] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/155. |