๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Asrı Saadette İslam => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 01 Ekim 2010, 17:59:58



Konu Başlığı: Hz.Peygamberin savaş taktikleri
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 01 Ekim 2010, 17:59:58
Üçüncü Bölüm


HZ. PEYGAMBERİN (S.A.V.) SAVAŞ TAKTİKLERİ


I. Keşîf Ve İstihbarat
 

"Hz. Peygamber (s.a.v.)'in zamanındaki fütuhatın sür'atine mukabil bu savaşlarda nisbeten çok az insan kam akmıştır. Bu­nun tarihte misli yoktur; Hz. Peygamber (s.a.v.)'in siyasî hayatı evvela küçük bir şehir. Devletinde yani Medine'nin bir kısmında başlamıştır. Bu şehir devlet, bütün Arabistan yarımadasını enine boyuna kaplamış sonu gelmeyen ihtilaflar, kan davaları ve anarşi ile kuşatılmıştı. On yıla varmadan, evvelce küçük bir kasaba olan Medine, bir devletin başşehri oldu ki bu devletin kapladığı saha, Rusya hariç Avrupa büyüklüğündeydi ve bir buçuk milyon kilo­metre kareden fazla tutan bu diyarda bir sulh ve sükun nizamı tesis edilmişti. Ortaya çıkan bu mucizede istihbarat servisinin hissesi asla küçümsenemez. Hz. Peygamber (s.a.v.) tatbik ettiği yüksek sevkulceyş ile düşmana galebe etmesi yanında, bir düş­man hakkında bilinmesi gerekli bütün esaslı malumatı elde etme­si sayesindedir ki onları gafil avlamıştır."[232] Muhaberesiz muha­rebe olmaz kaidesine göre en güzel hareket eden Hz. Peygamber (s.a.v.)'dir. O, bu işe Mekke döneminde gereken ehemmiyeti ver­miş, hicret esnasında istihbarattan istifade etmiş, devletini kur­duktan sonra da bu servisi daha çok geliştirmiştir. Biz bu konuyu iki ana başlık altında inceleyeceğiz. [233]

 

A) Mekke Dönemi Ve Hicret Sırasında İstihbarat
 

Mekke'de müslümanlar cemaat halinde yaşıyorlardı. Müş­riklere karşı koyacak güçleri yoktu; onlarla çatışmaya niyetli de değillerdi. Kendilerini onların şerrinden korumanın yollarını araştırıyor ve bilhassa ilk zamanlar Hz. Peygamber (s.a.v.) ile görüşmek isteyen yabancılar hakkında araştırma yapıp bilgi topluyorlardı.[234]

Hz. Peygamber (s.a.v.) zaman zaman sahabeye yaptığı tavsi­yelerde, müşriklere karşı çok dikkatli davranmalarını, onlara sır sayılabilecek bilgileri kaptırmamalarını tenbih ederdi.[235] Böylece müşriklerin kendileri hakkında yapabilecekleri bilgi toplama işi­ni de Önlemiş olurdu. Müşriklerin dikkatini çekebilecek ve onlar tarafından engellenebilecek işleri gizlilikle yürütürdü. Akabe bey'atleri bu şekilde cereyan etmiştir.[236] Bu bey'atler, cemaatten devlete geçiş olan Hicretin alt yapısını oluşturmuştur. Hatta Mu-hammed Hamidullah: "Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından kurulan ve faaliyete geçirilen islâm devleti, kat'î ve sarih bir surette Hic­retten bir ay evvel tesis edilmişti. Bu tarih üçüncü Akabe anlaş­masının (Mat) akdine tesadüf eden tarihdir"[237] demek suretiyle bu bey'atlerin ehemmiyetini vurgulamaktadır.

Üçüncü Akabe bey1 atinden sonra Mekkeliler Hz. Peygamber (s.a.v.)'i öldürmeye karar vermişlerdi. Bu kararı Cebrail (a.s.) O'na haber vermiş O da hicret etmeye karar vermişti.[238] Şehir içinde ve dışında kendisini koruyacak kimseler olmadığı ve yol emniyeti de bulunmadığı için gizlice hicret etmeyi tercih etmiş­ti.[239]

Suikasd haberini öğlen vakti haber alan Hz. Peygamber (s.a.v.), hemen Ebubekr (r.a.)'m evine gitmiş ve beraberce hicret planını yapmışlardır. Bu plana göre, şehrin haricindeki Sevr Ma­ğarasında saklanacaklar, bu arada bir klavuzla anlaşacaklar ve şehirde ortaya çıkacak heyecanın yatışması için bu mağarada üç gün bekleyeceklerdi. Bu günlerde bir haberci Mekke'de olup bi­tenleri kendilerine rapor edecekti. Bu müddetin sonunda da her zaman kullanılmayan apayrı bir yoldan Medine'ye hareket ede­ceklerdi.

Böyle bir plan üzerinde karar kılındıktan sonra evine dönen Hz. Peygamber (s.a.v.)burada geç vakte kadar kaldı. Kameri ayla­rın son günleri olduğundan her taraf zifiri bir karanlığa bürünmüştü. Hz. Ali (r.a.)'yi evinde bırakıp kendisi çıktı. Evi kuşatılmış olmasına rağmen düşmanlarına görünmeden ayrılıp gitti.[240]

Hz. Peygamber (s.a.v.)'e suikast haberini ulaştıran Rukayka binti Ebi Sayfî b. Hâşim adlı bir hanımın olduğu rivayetleri de var­dır. Bu hanım, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in dedelerinin torunların­dan birisi olabilir.O, verdiği haberde, Hz. Peygamber (s.a.v.)in ge­celeyin yatağında suikasde uğrayacağım bildirmişti.[241]

Biz burada hicreti, tafsilatıyla anlatmayıp bir başka haber al­ma faaliyetinden söz edeceğiz. Hicretin birinci gününün gecesi Hz. Ebubekr'in oğlu Abdullah gizlice mağaraya geldi. Şehirde ce­reyan edenleri onlara haber verdi. O gece mağarada kaldı; sabah erkenden ayrıldı. Abdullah'ın bu işle görevlendirilmesinin sebebi, kendisinin çok akıllı, zeki ve güvenilir bir genç olmasından dolayı­dır. Hz, Peygamber (s.a.v.) ve Hz. Ebû Bekr (r.a.) mağarada kal­dıkları müddetçe, Abdullah bu görevini devanı ettirmiştir,[242] Ayrıca Hz. Ebû Bekr (r.a.)'in azad ettiği Âmir b. Fühcyre [243]çoban­lık yapıyordu. O da haber toplama işinde görevlendirilmiştir.[244] Herhalde, bunlann birinden şüphe edilir de müşrikler tarafından yakalanma gibi bir durum meydana gelirse, istihbarat işi aksa­masın ve bu işi ikincisi devam ettirsin diye düşünülmüştür.

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bu konudaki üstün başarısı, Mekke-lilerin etrafa saldıkları habercilerin hepsinin gayretini boşa çı­karmıştır.[245]

 

B) Medine İslâm Devletinde İstihbarat
 

Medine'de islâm Devleti kurulduktan sonra bu devletin korunması, büyütülmesi gerekiyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konuda çok gayretli davrandı. Kuruluş halinde olan devletin sırla­rının düşman eline geçmemesi için hassasiyet gösterdi. Bu konuda sahabesini yetiştirdi. Düşmanın bilgi toplayabileceği kaynak­ları kapattı. Sahabenin yalnız başına yola çıkmamasını, tek başı­na seyahat etmemesini tavsiye etti.[246]

Develerin boyunlarına asılan ve çeşitli şekilde sesler çıkaran aletlerin savaşa giderken kesinlikle çıkarılmasını emrederdi.[247] Seferlerinin hedefim gizli tutar,[248] Keşif kollarına düşmana yaka­lanmamalarını emrederdi.

Bir devlet başkam olarak Hz. Peygamber (s.a.v.), istihbarat ve karşı istihbarat konusunda şu şekilde bir yol takibetmiştir. [249]

 

1- Dârul-Harb'de Câsûs Bulundurma
 

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in amcası Abbas, müslümanlığı kabul etmiş fakat hicret etmemişti. Mekke'de kalmasını, Hz. Peygam­ber (s.a.v.) istemişti. Abbas (r.a.), zengin bir tüccardı. Taif ve Me­dine gibi şehirlerle devamlı temas halindeydi. Mekke'de ceryan eden hadiseleri Hz. Peygamber (s.a.v.)'e yazıyor ve O'nu her türlü şeyden haberdar ediyordu.[250]

İbn Abdilberr, bu konuda şunları kaydediyor:

"Rasûlullah'm amcası Abbas b. Abdilmuttalib, Hayber fethin­den önce müslüman oldu. Müslümanlığını gizliyor ve müşriklerin haberlerini Rasûlullah (s.a.v.)'a yazıyordu. Hz. Peygamber de kendisine "Mekke'de kalman daha hayırlıdır" diye yazdı."[251]

Bedir savaşına sebep olan kervanın hareketini,[252] Uhud sava­şından Önce müşriklerin hazırlığını, Hendek Savaşından önce, müşriklerin Medine'yi muhasaraya girişeceklerini ve bu uğurda civar kabilelerle ittifaklar yaptığım[253] öğrenen Hz. Peygamber (s.a.v.)'in elbetteki Mekke içinde bir casusu vardı; işte bu, amcası Abbas'dı.

Hz. Peygamber (s.a.v.), amcası Abbas b. Abdilmuttalib'den başka bir casus daha kullanmıştır. Mekke'de ailesi tarafından ezi­yet edilen ve evde kalmaya mahkum edilmiş iki müslüman genç vardı. Hicrî üçüncü yılda Peygamber (s.a.v.) Mekke'ye gönderdiği bir casusuna;

"Melikeye, git, orada filan adında, gizlice îslâm'a girmiş, sa­mimi müslüman olan bir kuyumcu vardır. Onu bul, gör. Kendini onun evinde saklarsın. Bu arada mahpuslarla teması sağlamaya çalış." şeklinde bir talimat vermiştir. Mekke'ye giden casus bu ta­limata göre hareket etmiş Ve kendisine havale edilen işi başarmış-

tır."[254]

 

2- Keşif Kolları Çıkarma:
 

Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine islâm Devletini kurduktan sonra, etrafa küçük çapta askerî birlikler çıkardı. Bu birlikler, düşmana göz dağı vermek müslümanlarm gücünü göstermek ve bilgi toplamak maksatları ile çalışırlardı.[255] Hz. Peygamber (s.a.v.), bu vesile ile kendi askerlerini de yetiştirmiş oluyordu. Böyle bir keşif kolu komutanına yazılı bir emirname verip: "bu mektubu, ancak şu yere ulaştığın zaman aç ve oku" diye emreder­di.[256] Komutanda o yere ulaşınca mektubu açıp maiyetindekilere karşı okur, böylece Hz. Peygamberin yazılı emrini onlara tebliğ ederdi. Haber toplamak maksadıyla çıkarılan keşif kolları on kişi­den fazla olmazdı; başlarına bir komutan tayin edilirdi.[257] Düşma­na gözdağı verecek seriyyeler ise kalabalık olabilirlerdi. Bilgi top­lamak için çıkarılan keşif kollarının mevcudunun az olması, hare­ket kabiliyetlerinin süratli olması içindir.[258]

 

3- Câsûs Kullanma:
 

Hz. Peygamber (s.a.v.), hazar ve sefer zamanlarında düşman­larını takip ettirmiş, onların durumları hakkında bilgi toplamış-

tır. Bunun için de bir veya iki kişiden müteşekkil casuslar kullan­mıştır.

Müslim, Enes (r.a.)dan şu hadisi tahric eder:

"Rasûlullah (s.a.v.), Ebû Sûfyanin kervanının ne yaptığını öğ­renmesi için Bûseybese'yi casus olarak gönderdi."[259]

Adı geçen Besbes, ism-i tasgir kalıbıyla Büseybese, Besber ve Besbese olarak üç şekilde telâfuz edilmekteydi.[260]

Ibn Hacer'in kaydına göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) Besbes'i yalnız göndermedi. Adiy b. Ebi'z-Zağbâ el-Cühenî'yi de ona arka­daş etmişti, ikisi, deniz sahiline yakın yere varıncaya kadar gitti­ler.[261]

Bu iki zat Ebû Süfyan'm kervanım Suriye'den Mekke'ye doğ­ru giderken araştırmakla görevlendirilmişti. Daha öncede, yani kervan Suriye'ye doğru giderken, Hz. Peygamber, kervanın peşi­ne iki tane casus takmıştı. Bu iki zat Talha b. Ubeydillah ve Said b. Zeyd idi.[262] Herhalde, Hz. Peygamber bunlardan gelen haber üze­rine, yani kervanın Suriye'den hareket ettiği ve Medine'ye yaklaş­tığı haberi üzerine ve kervanı yakalamak için Bedir'e doğru hare­ket etmişti.[263] Bedir savaşının olduğu gün bu iki haberci Medi­ne'ye dönebilmişlerdi. Rasülullah (s.a.v.) onlara Bedir ganimetle­rinden paylarım verdi.[264]

Uhud savaşı için düşmanın Medine yakınlarına geldiği anla­şıldığı zaman Hz. Peygamber (s.a.v.), onların izlerini takip etmek üzere iki casus gönderdi. Bunlar, düşmanın Medine yakınların­dan geçerek daha ileriye ve kuzeye çıktığım ve şu anda Uhud dağı­nın kuzey batısına düşen el-Ureyd'de karargah kurmuş oldukları­nı, düşman develerinin buralarda otlamakta oldukları haberini Hz. Peygamber (s.a.v.)'e getirdiler. Bunun üzerine, Hz. Peygam­ber diğer bir casusunu yola çıkardı. Hubab b. el-Münzir ismindeki bu şahabı, düşman karargahına kadar nüfuz edip onların sayıları hakkında bilgi edindi.[265]

Mustalik oğulları kabilesi reisi Haris b. Dırar'm müslüman-lar aleyhine faaliyet gösterdiği ve Medine'ye karşı bir hücuma ge­çebileceği haberini alan Rasülullah (s.a.v.), aynı kabileye mensup müslüman bir kişi olan Bureyde b. Huşayb'i istihbarat için oraya gönderdi. Büreyde bütün lüzumlu haberleri toplamıştı. Onun getirdiği bilgilere göre hareket edildi ve yapılan savaşta zafer kazanıldı.[266]

Hendek savaşında müslümanları arkadan vurma planları yapan Kureyza oğullarının ihaneti yeni müslüman olmuş bir casus vasıtasıyla öğrenilmiş ve hemen gerekli tedbirler alınmış­tı.[267]

Kureyza oğullarının ihaneti ortaya çıktıktan sonra Hz. Pey­gamber gece vakti Zübeyr b. cl-Avvam'ı tekrar yeni bir casus ola­rak gönderdi. Hadiseyi Abdullah b. Zübeyr şöyle anlatıyor:

Hendek savaşında ben, Ebû Selcme'nin oğlu Ömer ile beraber (çocuk olduğumuzdan) kadınların yanında bırakıldım. Birde bak­tım ki babam Zübeyr, atının üstünde iki veya üç kere Kureyza oğullarına gidip geliyor.

Ben, evimize dönüp geldiğimde babama: — Ey babacığım, ben seni Kureyza oğullan yurduna gidip gelirken gördüm, dedim. Ba­bam, — Ey oğulcuğum, sen beni gördün Öyle mi? dedi. Ben de: —Evet, dedim.

Babam dedi ki:

— Rasülullah (s.a.v.) "Kureyza oğullarına kim gider de onla­rın haberini bana getirir" dedi. Ben de kabul edip gittim. Gelince Rasülullah (s.a.v.) bana babasıyla anasını bir arada zikrederek: "Zübeyr, babam ve anam sana feda olsun" diye buyurdu.[268]

Buhârî'nin naklettiği diğer rivayetlerde de Hz. Peygam-ber(s.a.v.)'in "Her Peygamberin bir havarisi (yardımcısı) vardır; benim havarim de Zübeyr'dir" buyurduğu rivayet edilir.[269]

Hendek Savaşında müslümanlar, Mekke müşriklerinin mu­hasarası altında kaldılar. Muhasara uzayıp iki taraftan biri kesin netice elde edemeyince Hz. Peygamber düşmanın ne durumda olduğunu öğrenmek için, düşman içine bir casus gönderdi. Bu va­zifeyi yerine getiren Huzeyfe b. el-Yeman konuyu şöyle anlatıyor:

"Ahzab savaşında Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber bulunuyor­dum. Bizi şiddetli bir rüzgar ve soğuk yakaladı. Bu arada Rasûlullah (s.a.v.):

"Bana bu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu? Allah, kıyamet gününde onu benimle beraber haşredecektir." buyurdu. Biz sustuk. Kendisine bizden hiç kimse cevap vermedi. Sonra tek­rar:

"Bize bu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu? Allah onu, kıyamet gününde benimle beraber haşr edecektir." buyurdu­lar. Biz yine sustuk. Kendisine bizden hiçbir kimse cevap vermedi. Sonra yine:

"Bize bu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu? Allah onu, kıyamet gününde benimle beraber haşr edecektir." buyurdu. Biz yine sustuk. Kendilerine bizden hiçbir kimse cevap vermedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.):

"Kalk ya Huzeyfe, bize bu düşman kavmin haberini getir" bu­yurdu. Çare bulamadım. Çünkü ismimle beni kalkmaya davet et­mişti.

"Git de kavmin haberini bana getir; dikkatli ol, onları aleyhi­me kışkırtma" diye emir verdi.

Onun yanından kalktığım zaman hamamda yürüyor gibi ol­dum. Nihayet düşmanlara vardım. Baktım ki, Ebû Süfyan sırtını ateşte ısıtıyor. Hemen yaya bir ok yerleştirdim ve ona atmak iste­dim. Fakat Rasûlullah (s.a.vjm:

"Onları aleyhime kışkırtma" sözünü hatırladım. Atmış olsay­dım onu mutlaka vururdum. Sonra döndüm , ama yine hamamda yürüyor gibiydim. Rasûlullah (s.a.v.)'a geldiğimde, düşmanın ha­berini kendilerine iletip vazifemi bitirdiğimde üşümeye başla­dım. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) üzerinde bulunan ve için­de namaz kıldığı bir abanm artan yerini bana örttü. Artık sabah-laymcaya kadar uyudum kaldım. Sabahleyin Rasûlullah (s.a.v.) bana: "Kalk ey uykucu", diye buyurdular.[270]

Bu hadisin muhtevasından ve diğer kaynaklardan [271]öğren­diğimize göre, Huzeyfe'nin casus olarak gönderilmek istendiği vakit gece vaktidir ve hava çok soğuktur. Onun için bu zorlu işe, zor şartlarda hiç kimse talip olmamıştır.

Ibn Hacer, el-îsâbe'de, Ümeyye b. Huveylid'in kısa hikâyesini vererek, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in onu yalnız başına Kureyş'e ca­sus olarak gönderdiğini ve onun şöyle dediğini zikreder: "Hu-beyb'in bağlı olduğu ağacın yanma geldim, gözcülerden korkuyor­dum, çıktım ve Hubeyb'i çözdüm."[272] "O da yere düştü. Birazcık ge­ri çekildim. Sonra tekrar yanma geldim. Hubeyb'in cesedini göre­medim. Sanki onu yer yutmuştu. Bu ana kadar Hubeyb'in cesedi

hiç görülmedi."[273]

Kureyş'in haberlerim araştırmak üzere Mekke'ye gönderilen diğer casuslar da Bişr b. Süfyan el-Utakî[274] ve şehid edilmezden önce Hubeyb b. Adiy el-Ensârîdir.[275]

Hüneyn savaşından 'önce, Hevâzin, Sakif, Nasr, Cüşem ve di­ğer kabilelerden ileri gelen insanlar, Rasûlullah (s,a,v.)'m islâm' ordusunun durumunu görüşmek üzere toplandıklarında, Rasûlullah (s.a.v.), bunu haber alınca onlara Abdullah b. Ebi Had-red el-Eslemî'yi gönderdi. Ona, halkın arasına girip bilgi edinince ve haberlerini getirinceye kadar orda kalmasını emretti. Ibn Ebi Hadred hemen gitti; aralarına girdi ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'e karşı savaş açma kararlarını duyup öğreninceye kadar içlerinde kaldı. Sonra gelip durumu Rasûlullah (s.a.v.)'a haber verdi.[276]

Bu casusdan ayrı olarak, Hevazin kabilesinin haberlerini top­lamak üzere Enes b. Ebî Mersed el-Ganevî gönderildi. Bu şahıs düşman arasında birkaç gün geçirdi; lüzumlu haberleri toplayıp, Rasûlullah (s.a.v.) 'a iletti.[277]

 

4- Devriye Çıkarma:
 

Tehlikenin sezildiği anlarda [278]ve savaş zamanlarında,[279] et­rafı gözetlemek için çıkarılan küçük birliklere devriye denilir.

Devriyenin keşif kolundan farkı, dolaştığı sahanın dar olması, o sahada dönüp durması ve aynı yerde o vazifeyi yapan birkaç birli­ğin daha bulunması gibi farklardır. Devriyeler daha ziyade gece görev yaparlar. Kendi aralarında irtibatı sağlamak için de parola­ları vardır.

"Hendek savaşı esnasında karanlık bir gecede devriye gezen ve karşı istikametlerden gelerek karşılaşan Müslüman iki devri­ye birliği, birbirleriyle çarpıştılar; bu aı^ada açıkça parola kullanıl­mış, fakat yanlışlık meydana çıkana kadar yaralananlar olmuş, kan dökülmüştü. Vak'a, Hz. Peygamber (s.a.v.) 'e anlatıldığı vakit dedi ki: "Ölen, şehit olarak ölmüştür; yaralananlar, Allah yolun­da yaralanmışlardır." Neticede bu vak'a dolayısiyle kimseyi ce-zalandırmamıştır. Tabiatiyle O, bununla, islâm camiası mensup­larını ileride daha dikkatli olmaları için ikaz etmiş olmalıdır."[280]

"Hendek savaşında yiyecek sıkıntısı çeken Mekkelilere Hu-yey b. Ahtab, Hayber'den yirmi deve yükü arpa, hurma ve hurma kabuğu göndermişti. Fakat bunlar, uyanık müslüman devriyele­rinin eline düşmüştür. Devriyeler, develeri yükleriyle birlikte, ga­nimet olarak islâm' ordusu karargâhına ulaştırmışlardır."[281]

Hz. Peygamber (s.a.v.) çıkardığı devriyelerin, karargâhla ve birbirleri ile irtibatlarının kopmamasını emrederdi. Ordunun Me­dine'den hareketi ve geri dönüşü esnasında çıkardığı, Ön, yan ve arka birliklerin de aynı şeye dikkat etmelerini isterdi.[282]

 

5- Haber Almak İçin Düşman Ordusundan Asker Yakalama :
 

Bedir savaşı islâm ordusunun ilk savaşı olduğu için, Hz. Pey­gamber bu savaşta çok titiz davrandı. Yol boyunca devamlı keşif kolları çıkarıyor, bazan da bu vazifeyi bizzat kendisi ifa ediyordu. Ashabtan birkaç kişi ile ordudan ayrılıp, vadiler arasında düşman hakkında bilgi topluyordu.[283] işte bu minval üzre Bedir'e vardılar. Kervan kaçmış kurtulmuş, ama onu kurtarmak için gelen Kureyş ordusu Bedir'e yaklaşmıştı. Müslümanların, durum hakkında hiçbir bilgileri yoktu.

Düşman hakkında bilgiye ihtiyaçları olduğu böyle bir zaman­da Hz. Peygamber'in ordusuna mensup birliklerden biri, müşrik ordusuna mensup iki süvariyi yakalayıp esir ettiler. Bu iki süvari su almak için gelmişlerdi. Bunları Hz. Peygamberin huzu­runa çıkardıklarında O, namaz kılıyordu. Kendilerini ifadeye tabi tutan müslümanlara karşılık, Kureyş ordusuna su taşıyan asker­ler olduklarını söylediler.

Müslümanlar :

"Hayır, yalan söylüyorsunuz; siz Ebû Süfyan'm kervanına mensup adamlarsınız" deyip sorgulama esnasında şiddet kullan­dılar. Onları dayakla söyletmek istediler, onlarsa aynı şeyi söyle­me de ısrar ettiler. Sonra tatlı dille sordular, yine aynı şekilde ce­vap verdiler.[284]

Hz. Peygamber (s.a.v.) namazını bitilince bu işle bizzat ilgile­nip onların Ebû Süfyan kervanına mensup şahıslar olmadığını, Mekke'den gelen ordunun süvarileri olduğunu anlayınca, düş­man ordusunun kaç kişi olduğunu sordu. Onlar da bunu bilmedik­lerini söylediler.

Hz. Peygamber (s.a.v.) :                           

"Günde orduda yemek için kaç deve kesiliyor ? diye sordu.

Onlar da :

-"Bir gün on, bir gün dokuz olmak üzere değişiyor" dediler.

Bunun üzerine Hz. Peygambar (s.a.v.) düşman ordusunun dokuzyüz ile bin kişi arasında olduğunu çıkardı.[285]

H. 6. yılda, Ukkâşe b. Mihsân (r.a.) komutasında, Esed oğulla­rı üzerine kırk kişilik bir seriyye gönderilmişti. Düşman bunu ha­ber almış, bütün ahalisi ve hayvanlanyle birlikte firar etmişti. Ko­mutan, Şucâ b. Vehb'i keşif için gönderdi. Bu da, deve izlerinden düşmanı takibe başladı. Az sonra düşman askerleri ile karşılaşıp onları yakaladılar. Hayvanların yerlerini öğrettikleri takdirde kendilerine birşey yapılmayacağına dair teminat verildi. Onlar da hayvan sürülerinin yerini öğrettiler. Müslümanlar ikiyüz deve ganimet elde ettiler ve vaadleri gereği düşman esirlerini serbest bıraktılar.[286]

Yine aynı senede, Zeyd b. Harise komutasında bir seriyye Sü-leym oğullarına gönderildi. Ele geçirilen bir kadından kabilesinin nerede olduğu öğrenildi. Alınan bilgiye göre hareket edildi ve za­fer kazanıldığı gibi ganimet de elde edildi.[287]

Hz. Ali (r.a.)'nin Fedek kabilesine karşı te'dib maksadıya yap­tığı seferde, el-Hemec mevkiinde düşmana mensub birisi yaka­landı. Kabilesinin nerede olduğunu söylerse kendisine hiçbir şey yapılmayacağına dair teminat verildi. Kabilenin yerini bu şekilde öğrenen seriyye beşyüz deve ve ikibin koyunla keçiyi ganimet ola­rak alıp Medine'ye döndü.[288]

"Hayber'de mevcut, müteaddit kalelerden birinde bulunan ve bu kalenin kolaylıkla düşmesine yardım eden yeraltı geçidi, Hz. Peygamber (s.a.v.) sayesinde bir düşman şahıstan öğrenilmiş­tir."[289]

Hayber fethedildikten sonra, Hz. Peygamber (s.a.v.), Hazine­ye bakan şahıstan, hazinenin kendisine teslim edilmesini istedi. Hazine muhafızı da, hazinede artık hiçbir şey kalmamış olduğunu beyan etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) onu serbest bı­raktı. "Şayet bu hususta yalan söylemiş olup da sonradan hazine bulunduğu takdirde bunun cezasını hayatıyla ödeyeceğini" de ha­tırlattı. Sonradan bir yahudi vasıtasıyla bu hazine muhafızının şüpheli bir tarzda harabeliklerden birine zaman zaman girip çık­makta olduğu haberini alması üzerine mezkûr yer araştırıldı ve hazine meydana çıkarıldı. Bunun üzerine yahudi muhafızın başı vurulmuş bu muhbir ise mükâfatlandırılmıştır.[290]

Karkaratu'1-Küdr seferinde Hz. Peygamber (s.a.v.), düşman kabileye mensup çobanları yakaladı ve onlardan kabilenin nerede olduğunu öğrendi.[291]

 

6- Üçüncü (Tarafsız) Şahıslardan Bilgi Edinme :
 

Hz. Peygamber (s.a.v.) istihbarat konusunda üçüncü şahıs­lardan da istifade etmiştir. Bedir savaşından önce kervan hakkında bilgi toplarken yaşlı bir adama rastlamış ve ondan kervanın ne­rede bulunduğunu sormuştu. Yaşlı adam da, buna dair bilgisi ol­duğunu, bunu ancak muhatabının (yani Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kim olduğunu ve nereden geldiğini öğrendikten sonra söyleyebile­ceğini söyledi. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, nereden geldiğini söyle­yeceğine söz vermesi üzerine yaşlı bedevi :

"Aldığım haberlere göre kervan filan filan tarihlerde filan yer­lerde görülmüştür. Şayet bu haberi bana veren yalan söylememiş-se şimdi kervanın filan yerde olması gerekir. Aynı zamanda, şunu da öğrendim ki, Muhamnıed'in ordusu şu tarihte şuradan hareket etmiş, şayet bu doğru ise şimdi filan yerde bulunması lazım gelir."

Gerçekten de öyleydi; bu adam doğru söylemekteydi. Hz. Pey­gamber (s.a.v.) bu haberleri aldıktan sonra adama :

"Biz su kaynağından, yani Irak'tan geliyoruz" dedi.[292]

Bedir yakınlarına varıldığı zaman Hz. Peygamber, haber top­lamak gayesiyle süvariler çıkardı. Bunlardan ikisi Bedir kasaba­sının içine kadar girdiler. Gayeleri güya içecek su temin etmekti. Burada kuyu başında iki hizmetçi kızın konuşmalarını dinlediler.

Kızlardan biri diğerine şöyle diyordu :

"Yakında kervan geliyor, onlara hizmet edip kazandığım pa­rayla borcumu Ödeyeceğim."

Casuslar bu haberi alır almaz Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yanı­na geri dönüp, kervanın henüz Bedirden geçmemiş olduğunu ha­ber verdiler.[293]

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, düşman hakkındaki bilgi kaynak­larından birisi de yolcular ve kervanlardı. Medine'ye uğrayan ya­bancılardan bilgi alırdı. Bir defasında Medine'ye gelen bir ticaret kervanı Enmâr ve Sa'lebe kabilelerinin, müslümanlara karşı savaş için hazırlandığı haberini getirmişti. Bu esnada başka bir savaşa hazırlanan Rasûlullah (s.a.v.) o an için savaştan vazgeç­ti.[294]

Tebük seferinden önce, Medine'ye gelen Nabâtî kervanları Bizans İmparatoru Heraklius'un islâm' Devletinin arazisini istilâ edeceğine dair haberler getirmişti. Bu haberleri değerlendiren ve tahkik eden Rasûlullah (s.a.v.) Tebük seferine çıkmaya karar ver­di.[295]

Gatafan kabilesine karşı girişilen seferde, islâm1 Ordusu müfrezelerinden biri, Salebe kabilesinden birisi ile karşılaştılar. Cebbar ismindeki bu şahısı alıp Hz. Peygamber (s.a.v.)'in huzuru­na götürdüler. Bu şahıs da düşman hakkında epeyce malumat verdi. Bu konuşma esnasında kendisi de Isîâm"ı kabul edip müs-lüman oldu.[296]

 

C) Düşmana Bilgi Kaptırmama
 

Savaşta, düşman tarafından bilgi toplamak ne kadar mühim ise, düşmana bilgi kaptırmamak da o kadar mühimdir. Rasûlullah (s.a.v.) kendi hayatında bu konuya çok büyük titizlik göstermiştir. O, üstü" siyaseti ile düşmanın bilgi toplıyabileceği bütün yolları tıkamıştır. Düşman birliklerin Medine'ye yapacağı baskından Önceden haber almasına rağmen, kendi hareket ve bas­kınlarından düşmanın hiç haberi olmamıştır. Hayber'in fethin­de,[297] Mekke'nin fethinde [298]ve diğer savaşlarında düşmanlarım habersiz yakalamıştır. O, bu konuda şöyle hareket ediyordu :. [299]

 

1- Gizliliğe Riayet Ve Sır Saklama
 

"Rasûlullah (s.a.v.), gizliliğin bir prensip haline getirilmesini, müslümanlann hareket stratejisini oluşturan ve düşmana yara­yabilecek her türlü bilgiden onu mahrum etmek anlayışını asker­lerine kazandırmıştır. Gizlilik ve sır saklamak savaş prensipleri­nin en önemlilerinden ve zaferin en büyük etkenlerindendir. Müs­lümanlar bu konuda bütün milletlerden daha evvel bilgi sahibi ol­muş ve savaşta bu prensipleri uygulamışlardır."[300]

Ordu, Medine'den çıkarken develerin boyunlarındaki ses çıkaran zilleri söktürmüş,[301] kendi hareketinin istikametini dai­ma gizli tutmuştur.[302] Düşmanın çetin ve yolun uzak olmasından dolayı sadece Tebük seferinde niyyetini açıkça belirtmiştir ki ordu iyice hazırlansın.[303]

 

2- Düşmanın Keşif Kollarına Fırsat Vermeme:
 

Düşman birlikleri, islâm' ordusu hakkında bilgi edinebilmek için çok gayret gösterirlerdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) aldığı tedbirlerle onlara bu imkânı vermezdi. Onun aldığı tedbirlerin başında "nöbet" gelirdi. Müslümanlar Mekke'de muhasara altına alınınca nöbet tutmaya alışmışlardı. Şimdi de hazar ve sefer za­manlarında komutanın verdiği direktifler doğrultusunda nöbet vazifesine devam ediyorlardı.[304] Nöbetle beraber, devriye vazifesi gören islam askerleri de düşman müfrezelerini men ediyorlardı. Nöbet tutan ve devriye gezen şahıslara şiar yani parolaları verili­yor ve birlikler arasında irtibat temin ediliyordu.[305]

Genelde Araplar casus gönderme ve bilgi toplama konusunda çok mahirdi. Ebû Süfyan kervanı ile Bedir yakınlarına geldiğinde islam ordusu hakkında bir araştırma yaptı. Bedirliler, kuyudan su almak üzere biraz evvel gelmiş olan iki develi süvari müstesna, hiçbir şey bilmediklerini ve görmediklerini söylediler. Ebû Süf­yan, bu süvarilerin gittiği cihete koşarak, develerin ayak izlerini takip edip, henüz yeni edilmiş deve pisliklerini kontrol etti. Pislik­ten bir parça eline alıp parçaladı, içindeki hurma çekirdeklerim görür görmez, bu develeiin Medine'den geldiklerini anladı. Neti­cede kervanın yolunu değiştirerek deniz sahilinden gidip kurtul­du.[306]

Böylesine istihbaratçı olan Mekke reislerinin bütün kabiliye­ti ve tecrübeleri Hz. Peygamber (s.a.v.)'in üstün siyaseti neticesin­de, sonraki senelerde işe yaramaz oldu. [307]

 

3- Düşman Lehine Haber Toplayanları Yakalama:
 

Huneyn'de, Hevazin kabilesi ile savaş esnasında iken bir düş­man casusu gelip islâm ordusunun karargâhına girdi. Sahabiler-le oturup konuştu. Sonra devresine binip gitti. Duruma muttali olan Hz. Peygamber (s.a.v.):

"Onu arayıp bulun ve öldürün" emrini verdi.

Sahabeden Seleme b. el-Ekva bu casusun peşine düştü; onu yakalayıp öldürdü.

Hz. Peygamber (s.a.v.) de, casusun devesini ve üzerindeki eş­yasını bir atiyye olmak üzere Selemeye verdi.[308]

Hicrî dokuzuncu yılda, Kutbe b. Âmir komutasında Has'am kabilesini te'dib için bir seriyye gönderildi. İslâm' askerleri düş­mana mensup bir fert yakaladılar. Kendisinden malumat istendi­ğinde dilsiz olduğunu ileri sürdü. Bunun üzerine göz hapsine alın­dı. Bir müddet sonra kendi kabilesi adamlarına tehlikeyi haber vermek için bir sayha kopardı ve akabinde başı uçuruldu.

Mekke fethi için yapılan hazırlığı Hâtıb b. ebî Beltaa (r.a.) bir mektupla müşrik akrabalarına bildirmek istedi. Bu mektubu bir kadının götürmesini temin etmişti. Hz. Peygamber (s.a.v.) Zü-beyr, Mikdad ve Hz. Ali'yi gönderdi ve şöyle buyurdu :

"Gidin, Hah bostanına kadar ilerleyin. Oraya vardığınızda mahfe içinde yolculuk yapan bir kadın bulacaksınız. O kadının yanında bir mektup vardır. Onu kadından alıp getiriniz."

Onlar da gidip kadım yakaladılar ve mektubu alıp getirdiler. Kadın o mektubu saç örgüsünün arasında saklamıştı.

Hz. Ali (r.a.) hadisenin devamını şöyle anlatıyor:

Mektupta "Hâtıb b. Ebi Beltaa'dan Mekke müşriklerinden bir takım insanlara" unvanı yazılı olduğunu ve içinde Rasûlullah (s.a.v.)'ın savaş hazırlığı işlerinin bazısını onlara haber verir oldu­ğunu gördük.

Rasûlullah (s.a.v.):

"Ya Hâtıb, bu ne iştir" diye sordu.

Hâtıb şöyle cevap verdi:

"Ya Rasulallah, benim aleyhime acele etme. Ben Kureyş'e andlaşma ile bağlı bir kişiyim. Fakat ben hiç bir zaman Kureyş'in mahremi ve samimi bir ferdi olmadım. Beraberinizde muhacirler­den şu kadar kimseler vardır ki, bunların Mekke'de ailelerini, mallarım koruyacak bir takım akrabaları vardır. Benim ise hiç kimsem yoktur. Neseb yönünden olan bu boşluğu Mekke'liler arasında minnettarlık kazanarak doldurmak ve bu suretle ailemi himaye etmek istedim. Yoksa dinimden dönmüş olduğum için iş­lemedim. Ben müslüman olduktan sonra kesin olarak küfre razı olmam" Hatıb'ın bu savunması üzerine Rasûlullah (s.a.v.) orada bulunanlara:

"Yemin olsun ki, Hatıb size karşı doğru söyledi." buyurdu. Fakat bir türlü öfkesi geçmeyen Ömer:

"Ya Rasulallah beni bırak da şu münafığın boynunu vurayım" dedi.

Rasûlullah (s.a.v.)

"Muhakkak ki Hâtıb, Bedir savaşında hazır bulundu. Sen bi­lir misin, belki Allah Bedir savaşında hazır bulunanların yüksek mücadelelerine şahid olmuştu da: "Ey Bedir askerleri, bundan böyle ne isterseniz yapın, ben sizleri mağfiret-etmişimdir" buyur­muş olabilir." diye buyurdu.[309]

Bu konuyu Mahmud Şît Hattab'ın şu tesbitleriyle noktalıyo­ruz:

. "Rasûlullah (s.a.v.) bütün savaşlarında ordusunu düşman­dan korumuş, düşmanın ordu hakkında bilgi almasını engelle­mek için her türlü tedbiri almada sonsuz gayret sarfetmiş ve bu­nun için de "Güvenlik" prensibini uygulamıştır.

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in düşmana yaklaşırken veya savaş meydanından geri dönerken önden çıkardığı keşif ve bilgi toplama devriyeleri, orduyu emniyete almak ve düşmanın ani baskınından korunmak içindi. Orduyu beklemek üzere görevlendirdiği koru­yucular da düşmanın ani baskınını önlemek için alınan tedbir idi.

Rasûlullah (s.a.v.) değişik metodlarla düşman hakkında bilgi toplama yolunda titizlik gösterdiği gibi, düşmanın islâm' ordusu hakkında bir bilgi edinememesi için son derece dikkat etmiştir.

Ayrıca O, her işinde gizlilik prensibini uygulamıştı. Müslümanlar da düşmana bilgi sızdırmamak için azamî gayret gösteri­yorlardı. Rasûlullah'm hayatını dikkatlice tetkik eden biri, O'nun bütün müslümanlann menfaatlerini koruyacak ve kendisini ve toplumu ilgilendirecek her konu hakkında bilgi sahibi olduğunu görecektir.

Rasûlullah (s.a.v.),Mekke fethi için girişilen hazırlıkları Ku-reyş'e bildimıek üzere haber gönderen Hatıb b. Ebi Beltea'mn mektubu hakkında nasıl bilgi edinmişti? Ebû Süfyan'm barışı uzatmak için hemen koşarak geleceğini nasıl anlamıştı? Münafık­ların ve yahudilerin her türlü oyun ve tuzaklarını nasıl sezmiş ve bütününü nasıl bertaraf etmişti? Bütün bu oyunları nasıl çıkar­mış ve müslümanlann sırlarını nasıl saklayabilmişti?

İşte bütün bu gayretler, islâm ordusunu ve bütün müslüman-ları düşmandan korumak, düşmana bilgi sızmasını önlemek ve her türlü güvenliği sağlamak için olmuştu."[310]


[232] Hamidunah,Hz. Peygamberin Savaşları, 171.

[233] Yrd. Doç. Dr. Mustafa  Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/65-67.

[234] İbn Sa'd, Tabakât, IV, 220.

[235] Mevdûdî, Hz. Peygamberin Hayatı, II, 602.

[236] İbn Seyyidi'n-Nâs, a.g.e., 1,155-159; İbn Kesîr, eZ-Fusûl, 96-100.

[237] Hamidullah.Hz. Peygamber'in Savaşları, 172.

[238] İbn Hişâm, Sîre, II, 126; İbn Sa'd, Tabakât, I, 227.

[239] Hamidullah,Hz. Peygamberin Savaşları, 174.

[240] ibn Hişâm, Sîre, II, 123-127; îbn Seyyidi'n-Nâs, a.g.e., 1,177-179; Halebî Sâre II, 210-214.

[241] Hamidullah,Hz. Peygamberin Savaşları, 175.

[242] Buhârî, Libas, 16; İbn Hişâm, Sîre, II, 130; Halebî, Sîre, II, 212; Mevdudî, a.g.e., II, 617.

[243] Mes'ûdî, Ebu'l-Hasen AH b. el-Huseyn, Murûcu'z-Zeheb ve Meâdinu'l-Cevker, Mısır, 1964, II, 185.

[244] Buhârî Menakibu'l-Ensâr, 45; Halebî Sîre, II, 197.

[245] İbn Kayyım, Zâdu'l-Meâd, II, 59.

Yrd. Doç. Dr. Mustafa  Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/67-69.

[246] Buhârî,Cihâd,134.

[247] Buharı, Cihâd, 138.

[248] Müslim, Cihâd, 99.

[249] Yrd. Doç. Dr. Mustafa  Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/69-70.

[250] Hamidullah,Hz. Peygamber'in Savaşları, 176.

[251] İbn Abdilberr, el-lstiâb, III, 95.

[252] İbn Sa'd, Tabakât, II, 11.

[253] İbn mşâm,Sîre, III, 226; ibn Seyyİdi'n-Nas, Uyûnu'l-Eser, II, 55; Halebî, Sîre, II, 631.

[254] Hamidullah,Hz. Peygamberin Savaşları, 190.

Yrd. Doç. Dr. Mustafa  Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/70-71.

[255] Bubârî, Sayd, 16; îbn Hacer, el-tsâbe, I, 418-419; Hattâh, er-Rasıılu'l-Kâid, 85.

[256] Buhârî, İlim, 8.

[257] Buhârî, Cihâd, 169.

[258] Hattâb, Peygamber Ordusunun Tarihi, 65-111.

Yrd. Doç. Dr. Mustafa  Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/71.

[259] Müslim, İmâre, 45; Ebû Dâvûd, Cihâd, 92; Vâkidî, Meğâzî, I, 40; îbn Sa'd, Tabakât, II, 12.

[260] Ibn Hacer, el-lsâbe, 1,147.

[261] Ayn. es. II, 410.

[262] îbn Abdilberr,el-İstiâb, II, 219.

[263] Hamidullah, a.g.e., 117.

[264] îbn Abdilber, el-İstiâb, II, 219.

[265] İbn Sa'd, Tabakât, II, 37.

[266] Ayn. es. II. 63.

[267] İbn Hisâm, Sîre, III, 240-242; İbnu 1-Esîr, el-Kâmil, II, 182-184; Halebî, Sîre,ll, 649.

[268] Buhârî, Fedâitü Ashâbi'n-Nebi, 13.

[269] Buhârî, Cihâd, 40,134.

[270] Müslim, Cihâd, 36.

[271] Vâkıdî, Megâzi, II, 488-489; İbn Sa'd, Tabakât, II, 69.

[272] Ibn Hacer, el-îsâbe, 1,128, 419.

[273] Taberî, Tarih, III, 141.

[274] İbn Hacer, a.g.e., 1,151.

[275] Ayn. es. 1,419.

[276] İbn Hişâm, Sîre, IV,, 82.

[277] İbn Hacer, a.g.e., I, 73.

Yrd. Doç. Dr. Mustafa  Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/71-75.

[278] Buharı, Cihat,24.

[279] Hamdullah,Hz. Peygamberin Savaşları, 111.

[280] Aynı eser, 111.

[281] Aynı eser, 112.

[282] Buhâri, Sayd, 16.

Yrd. Doç. Dr. Mustafa  Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/75-76.

[283] İbn Hişâm, Sîre, II, 267.

[284] Buhârî, Cihâd, 30.

[285] Taberî, Tarih, III, 44; Halebî, Sîre, II, 388.

[286] Îbnul-Esîr, el-Kûmit, II, 207; İbn Seyyidi'n-Nâs, Uyun, II, 103.

[287] İbn Sa'd, Tabakât, II, 86; İbn Seyyidi'n-Nâs, a.g.e., II, 105.

[288] İbn Sa'd, Tabakât, II, 90; İbn Seyyidi'n-Nâs, a.g.e., II, 109.

[289] Hamidullah,Hz. Peygamber'in Savaşları, 188.

[290] İbn Hişâm, Sîre ,111, 351.

[291] îbn Sa'd, Tabakât, II, 31, Halebî, Sîre, II, 480.

Yrd. Doç. Dr. Mustafa  Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/76-78.

[292] İbn Hişâm, Sîre, II, 268; Halebî, Sîre, II, 387.

[293] Hamidullah,Hz. Peygamber'in Savaşları, 178.

[294] Aynı eser, 181-182.

[295] Aynı eser, 190.

[296] İbn Sa'd, Tabakât, II, 35; İbn Seyyidi'n-Nâs, Uyun, I, 303.

Yrd. Doç. Dr. Mustafa  Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/78-80.

[297] İbn Hişâm, Sire, III, 342; Taberî, Tarih, III, 251; îbn Seyyidi'n-Nâs, a.g.e., 11,130.

[298] İbn Hişâm, Sîre, IV, 42; Taberî, Tarih, III, 294; îbn Seyyidi'n-Nâs, a.g.e., 11,170.

[299] Doç. Dr. Mustafa  Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/80.

[300] Hattâb, er-Ramlu'l-Kâid, 94.

[301] Buhârî Cihâd, 138.

[302] Buhârî, Cihâd,102.

[303] Buhârî, Meğâzl, 81; Müslim, Tevbe, 5d.

Doç. Dr. Mustafa  Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/80-81.

[304] Hamidullah.Hz. Peygamberin Savaşları

[305] Buhârî, Cihâd, 24,140 172; ibn Hişâm ««, H. 287.

[306] Vâkidî, Megâzl, I, 41; ibn Hışam, Sıre, II, 270.

[307] Doç. Dr. Mustafa  Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/81.

[308] Buhârî,Cihad,172.

[309] Buhârî, Cihâd, 149,194; Ebû Dâvûd, Cihâd, 108.

[310] Hattâb, er-Rasulu'l-Kâid, 455-456.

Doç. Dr. Mustafa  Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/82-84.


Konu Başlığı: Ynt: Hz.Peygamberin savaş taktikleri
Gönderen: Ceren üzerinde 15 Ağustos 2019, 15:13:56
Esselamu aleyküm.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim...


Konu Başlığı: Ynt: Hz.Peygamberin savaş taktikleri
Gönderen: Melek Nur Çelik koü üzerinde 15 Ağustos 2019, 22:39:20
Paylaşım için Allah razı olsun..


Konu Başlığı: Ynt: Hz.Peygamberin savaş taktikleri
Gönderen: Mehmed. üzerinde 16 Ağustos 2019, 16:09:16
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun