Konu Başlığı: Hz.Peygamberin savaş taktikleri Gönderen: Safiye Gül üzerinde 01 Ekim 2010, 17:59:58 Üçüncü Bölüm HZ. PEYGAMBERİN (S.A.V.) SAVAŞ TAKTİKLERİ I. Keşîf Ve İstihbarat "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in zamanındaki fütuhatın sür'atine mukabil bu savaşlarda nisbeten çok az insan kam akmıştır. Bunun tarihte misli yoktur; Hz. Peygamber (s.a.v.)'in siyasî hayatı evvela küçük bir şehir. Devletinde yani Medine'nin bir kısmında başlamıştır. Bu şehir devlet, bütün Arabistan yarımadasını enine boyuna kaplamış sonu gelmeyen ihtilaflar, kan davaları ve anarşi ile kuşatılmıştı. On yıla varmadan, evvelce küçük bir kasaba olan Medine, bir devletin başşehri oldu ki bu devletin kapladığı saha, Rusya hariç Avrupa büyüklüğündeydi ve bir buçuk milyon kilometre kareden fazla tutan bu diyarda bir sulh ve sükun nizamı tesis edilmişti. Ortaya çıkan bu mucizede istihbarat servisinin hissesi asla küçümsenemez. Hz. Peygamber (s.a.v.) tatbik ettiği yüksek sevkulceyş ile düşmana galebe etmesi yanında, bir düşman hakkında bilinmesi gerekli bütün esaslı malumatı elde etmesi sayesindedir ki onları gafil avlamıştır."[232] Muhaberesiz muharebe olmaz kaidesine göre en güzel hareket eden Hz. Peygamber (s.a.v.)'dir. O, bu işe Mekke döneminde gereken ehemmiyeti vermiş, hicret esnasında istihbarattan istifade etmiş, devletini kurduktan sonra da bu servisi daha çok geliştirmiştir. Biz bu konuyu iki ana başlık altında inceleyeceğiz. [233] A) Mekke Dönemi Ve Hicret Sırasında İstihbarat Mekke'de müslümanlar cemaat halinde yaşıyorlardı. Müşriklere karşı koyacak güçleri yoktu; onlarla çatışmaya niyetli de değillerdi. Kendilerini onların şerrinden korumanın yollarını araştırıyor ve bilhassa ilk zamanlar Hz. Peygamber (s.a.v.) ile görüşmek isteyen yabancılar hakkında araştırma yapıp bilgi topluyorlardı.[234] Hz. Peygamber (s.a.v.) zaman zaman sahabeye yaptığı tavsiyelerde, müşriklere karşı çok dikkatli davranmalarını, onlara sır sayılabilecek bilgileri kaptırmamalarını tenbih ederdi.[235] Böylece müşriklerin kendileri hakkında yapabilecekleri bilgi toplama işini de Önlemiş olurdu. Müşriklerin dikkatini çekebilecek ve onlar tarafından engellenebilecek işleri gizlilikle yürütürdü. Akabe bey'atleri bu şekilde cereyan etmiştir.[236] Bu bey'atler, cemaatten devlete geçiş olan Hicretin alt yapısını oluşturmuştur. Hatta Mu-hammed Hamidullah: "Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından kurulan ve faaliyete geçirilen islâm devleti, kat'î ve sarih bir surette Hicretten bir ay evvel tesis edilmişti. Bu tarih üçüncü Akabe anlaşmasının (Mat) akdine tesadüf eden tarihdir"[237] demek suretiyle bu bey'atlerin ehemmiyetini vurgulamaktadır. Üçüncü Akabe bey1 atinden sonra Mekkeliler Hz. Peygamber (s.a.v.)'i öldürmeye karar vermişlerdi. Bu kararı Cebrail (a.s.) O'na haber vermiş O da hicret etmeye karar vermişti.[238] Şehir içinde ve dışında kendisini koruyacak kimseler olmadığı ve yol emniyeti de bulunmadığı için gizlice hicret etmeyi tercih etmişti.[239] Suikasd haberini öğlen vakti haber alan Hz. Peygamber (s.a.v.), hemen Ebubekr (r.a.)'m evine gitmiş ve beraberce hicret planını yapmışlardır. Bu plana göre, şehrin haricindeki Sevr Mağarasında saklanacaklar, bu arada bir klavuzla anlaşacaklar ve şehirde ortaya çıkacak heyecanın yatışması için bu mağarada üç gün bekleyeceklerdi. Bu günlerde bir haberci Mekke'de olup bitenleri kendilerine rapor edecekti. Bu müddetin sonunda da her zaman kullanılmayan apayrı bir yoldan Medine'ye hareket edeceklerdi. Böyle bir plan üzerinde karar kılındıktan sonra evine dönen Hz. Peygamber (s.a.v.)burada geç vakte kadar kaldı. Kameri ayların son günleri olduğundan her taraf zifiri bir karanlığa bürünmüştü. Hz. Ali (r.a.)'yi evinde bırakıp kendisi çıktı. Evi kuşatılmış olmasına rağmen düşmanlarına görünmeden ayrılıp gitti.[240] Hz. Peygamber (s.a.v.)'e suikast haberini ulaştıran Rukayka binti Ebi Sayfî b. Hâşim adlı bir hanımın olduğu rivayetleri de vardır. Bu hanım, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in dedelerinin torunlarından birisi olabilir.O, verdiği haberde, Hz. Peygamber (s.a.v.)in geceleyin yatağında suikasde uğrayacağım bildirmişti.[241] Biz burada hicreti, tafsilatıyla anlatmayıp bir başka haber alma faaliyetinden söz edeceğiz. Hicretin birinci gününün gecesi Hz. Ebubekr'in oğlu Abdullah gizlice mağaraya geldi. Şehirde cereyan edenleri onlara haber verdi. O gece mağarada kaldı; sabah erkenden ayrıldı. Abdullah'ın bu işle görevlendirilmesinin sebebi, kendisinin çok akıllı, zeki ve güvenilir bir genç olmasından dolayıdır. Hz, Peygamber (s.a.v.) ve Hz. Ebû Bekr (r.a.) mağarada kaldıkları müddetçe, Abdullah bu görevini devanı ettirmiştir,[242] Ayrıca Hz. Ebû Bekr (r.a.)'in azad ettiği Âmir b. Fühcyre [243]çobanlık yapıyordu. O da haber toplama işinde görevlendirilmiştir.[244] Herhalde, bunlann birinden şüphe edilir de müşrikler tarafından yakalanma gibi bir durum meydana gelirse, istihbarat işi aksamasın ve bu işi ikincisi devam ettirsin diye düşünülmüştür. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bu konudaki üstün başarısı, Mekke-lilerin etrafa saldıkları habercilerin hepsinin gayretini boşa çıkarmıştır.[245] B) Medine İslâm Devletinde İstihbarat Medine'de islâm Devleti kurulduktan sonra bu devletin korunması, büyütülmesi gerekiyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konuda çok gayretli davrandı. Kuruluş halinde olan devletin sırlarının düşman eline geçmemesi için hassasiyet gösterdi. Bu konuda sahabesini yetiştirdi. Düşmanın bilgi toplayabileceği kaynakları kapattı. Sahabenin yalnız başına yola çıkmamasını, tek başına seyahat etmemesini tavsiye etti.[246] Develerin boyunlarına asılan ve çeşitli şekilde sesler çıkaran aletlerin savaşa giderken kesinlikle çıkarılmasını emrederdi.[247] Seferlerinin hedefim gizli tutar,[248] Keşif kollarına düşmana yakalanmamalarını emrederdi. Bir devlet başkam olarak Hz. Peygamber (s.a.v.), istihbarat ve karşı istihbarat konusunda şu şekilde bir yol takibetmiştir. [249] 1- Dârul-Harb'de Câsûs Bulundurma Hz. Peygamber (s.a.v.)'in amcası Abbas, müslümanlığı kabul etmiş fakat hicret etmemişti. Mekke'de kalmasını, Hz. Peygamber (s.a.v.) istemişti. Abbas (r.a.), zengin bir tüccardı. Taif ve Medine gibi şehirlerle devamlı temas halindeydi. Mekke'de ceryan eden hadiseleri Hz. Peygamber (s.a.v.)'e yazıyor ve O'nu her türlü şeyden haberdar ediyordu.[250] İbn Abdilberr, bu konuda şunları kaydediyor: "Rasûlullah'm amcası Abbas b. Abdilmuttalib, Hayber fethinden önce müslüman oldu. Müslümanlığını gizliyor ve müşriklerin haberlerini Rasûlullah (s.a.v.)'a yazıyordu. Hz. Peygamber de kendisine "Mekke'de kalman daha hayırlıdır" diye yazdı."[251] Bedir savaşına sebep olan kervanın hareketini,[252] Uhud savaşından Önce müşriklerin hazırlığını, Hendek Savaşından önce, müşriklerin Medine'yi muhasaraya girişeceklerini ve bu uğurda civar kabilelerle ittifaklar yaptığım[253] öğrenen Hz. Peygamber (s.a.v.)'in elbetteki Mekke içinde bir casusu vardı; işte bu, amcası Abbas'dı. Hz. Peygamber (s.a.v.), amcası Abbas b. Abdilmuttalib'den başka bir casus daha kullanmıştır. Mekke'de ailesi tarafından eziyet edilen ve evde kalmaya mahkum edilmiş iki müslüman genç vardı. Hicrî üçüncü yılda Peygamber (s.a.v.) Mekke'ye gönderdiği bir casusuna; "Melikeye, git, orada filan adında, gizlice îslâm'a girmiş, samimi müslüman olan bir kuyumcu vardır. Onu bul, gör. Kendini onun evinde saklarsın. Bu arada mahpuslarla teması sağlamaya çalış." şeklinde bir talimat vermiştir. Mekke'ye giden casus bu talimata göre hareket etmiş Ve kendisine havale edilen işi başarmış- tır."[254] 2- Keşif Kolları Çıkarma: Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine islâm Devletini kurduktan sonra, etrafa küçük çapta askerî birlikler çıkardı. Bu birlikler, düşmana göz dağı vermek müslümanlarm gücünü göstermek ve bilgi toplamak maksatları ile çalışırlardı.[255] Hz. Peygamber (s.a.v.), bu vesile ile kendi askerlerini de yetiştirmiş oluyordu. Böyle bir keşif kolu komutanına yazılı bir emirname verip: "bu mektubu, ancak şu yere ulaştığın zaman aç ve oku" diye emrederdi.[256] Komutanda o yere ulaşınca mektubu açıp maiyetindekilere karşı okur, böylece Hz. Peygamberin yazılı emrini onlara tebliğ ederdi. Haber toplamak maksadıyla çıkarılan keşif kolları on kişiden fazla olmazdı; başlarına bir komutan tayin edilirdi.[257] Düşmana gözdağı verecek seriyyeler ise kalabalık olabilirlerdi. Bilgi toplamak için çıkarılan keşif kollarının mevcudunun az olması, hareket kabiliyetlerinin süratli olması içindir.[258] 3- Câsûs Kullanma: Hz. Peygamber (s.a.v.), hazar ve sefer zamanlarında düşmanlarını takip ettirmiş, onların durumları hakkında bilgi toplamış- tır. Bunun için de bir veya iki kişiden müteşekkil casuslar kullanmıştır. Müslim, Enes (r.a.)dan şu hadisi tahric eder: "Rasûlullah (s.a.v.), Ebû Sûfyanin kervanının ne yaptığını öğrenmesi için Bûseybese'yi casus olarak gönderdi."[259] Adı geçen Besbes, ism-i tasgir kalıbıyla Büseybese, Besber ve Besbese olarak üç şekilde telâfuz edilmekteydi.[260] Ibn Hacer'in kaydına göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) Besbes'i yalnız göndermedi. Adiy b. Ebi'z-Zağbâ el-Cühenî'yi de ona arkadaş etmişti, ikisi, deniz sahiline yakın yere varıncaya kadar gittiler.[261] Bu iki zat Ebû Süfyan'm kervanım Suriye'den Mekke'ye doğru giderken araştırmakla görevlendirilmişti. Daha öncede, yani kervan Suriye'ye doğru giderken, Hz. Peygamber, kervanın peşine iki tane casus takmıştı. Bu iki zat Talha b. Ubeydillah ve Said b. Zeyd idi.[262] Herhalde, Hz. Peygamber bunlardan gelen haber üzerine, yani kervanın Suriye'den hareket ettiği ve Medine'ye yaklaştığı haberi üzerine ve kervanı yakalamak için Bedir'e doğru hareket etmişti.[263] Bedir savaşının olduğu gün bu iki haberci Medine'ye dönebilmişlerdi. Rasülullah (s.a.v.) onlara Bedir ganimetlerinden paylarım verdi.[264] Uhud savaşı için düşmanın Medine yakınlarına geldiği anlaşıldığı zaman Hz. Peygamber (s.a.v.), onların izlerini takip etmek üzere iki casus gönderdi. Bunlar, düşmanın Medine yakınlarından geçerek daha ileriye ve kuzeye çıktığım ve şu anda Uhud dağının kuzey batısına düşen el-Ureyd'de karargah kurmuş olduklarını, düşman develerinin buralarda otlamakta oldukları haberini Hz. Peygamber (s.a.v.)'e getirdiler. Bunun üzerine, Hz. Peygamber diğer bir casusunu yola çıkardı. Hubab b. el-Münzir ismindeki bu şahabı, düşman karargahına kadar nüfuz edip onların sayıları hakkında bilgi edindi.[265] Mustalik oğulları kabilesi reisi Haris b. Dırar'm müslüman-lar aleyhine faaliyet gösterdiği ve Medine'ye karşı bir hücuma geçebileceği haberini alan Rasülullah (s.a.v.), aynı kabileye mensup müslüman bir kişi olan Bureyde b. Huşayb'i istihbarat için oraya gönderdi. Büreyde bütün lüzumlu haberleri toplamıştı. Onun getirdiği bilgilere göre hareket edildi ve yapılan savaşta zafer kazanıldı.[266] Hendek savaşında müslümanları arkadan vurma planları yapan Kureyza oğullarının ihaneti yeni müslüman olmuş bir casus vasıtasıyla öğrenilmiş ve hemen gerekli tedbirler alınmıştı.[267] Kureyza oğullarının ihaneti ortaya çıktıktan sonra Hz. Peygamber gece vakti Zübeyr b. cl-Avvam'ı tekrar yeni bir casus olarak gönderdi. Hadiseyi Abdullah b. Zübeyr şöyle anlatıyor: Hendek savaşında ben, Ebû Selcme'nin oğlu Ömer ile beraber (çocuk olduğumuzdan) kadınların yanında bırakıldım. Birde baktım ki babam Zübeyr, atının üstünde iki veya üç kere Kureyza oğullarına gidip geliyor. Ben, evimize dönüp geldiğimde babama: — Ey babacığım, ben seni Kureyza oğullan yurduna gidip gelirken gördüm, dedim. Babam, — Ey oğulcuğum, sen beni gördün Öyle mi? dedi. Ben de: —Evet, dedim. Babam dedi ki: — Rasülullah (s.a.v.) "Kureyza oğullarına kim gider de onların haberini bana getirir" dedi. Ben de kabul edip gittim. Gelince Rasülullah (s.a.v.) bana babasıyla anasını bir arada zikrederek: "Zübeyr, babam ve anam sana feda olsun" diye buyurdu.[268] Buhârî'nin naklettiği diğer rivayetlerde de Hz. Peygam-ber(s.a.v.)'in "Her Peygamberin bir havarisi (yardımcısı) vardır; benim havarim de Zübeyr'dir" buyurduğu rivayet edilir.[269] Hendek Savaşında müslümanlar, Mekke müşriklerinin muhasarası altında kaldılar. Muhasara uzayıp iki taraftan biri kesin netice elde edemeyince Hz. Peygamber düşmanın ne durumda olduğunu öğrenmek için, düşman içine bir casus gönderdi. Bu vazifeyi yerine getiren Huzeyfe b. el-Yeman konuyu şöyle anlatıyor: "Ahzab savaşında Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber bulunuyordum. Bizi şiddetli bir rüzgar ve soğuk yakaladı. Bu arada Rasûlullah (s.a.v.): "Bana bu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu? Allah, kıyamet gününde onu benimle beraber haşredecektir." buyurdu. Biz sustuk. Kendisine bizden hiç kimse cevap vermedi. Sonra tekrar: "Bize bu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu? Allah onu, kıyamet gününde benimle beraber haşr edecektir." buyurdular. Biz yine sustuk. Kendisine bizden hiçbir kimse cevap vermedi. Sonra yine: "Bize bu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu? Allah onu, kıyamet gününde benimle beraber haşr edecektir." buyurdu. Biz yine sustuk. Kendilerine bizden hiçbir kimse cevap vermedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): "Kalk ya Huzeyfe, bize bu düşman kavmin haberini getir" buyurdu. Çare bulamadım. Çünkü ismimle beni kalkmaya davet etmişti. "Git de kavmin haberini bana getir; dikkatli ol, onları aleyhime kışkırtma" diye emir verdi. Onun yanından kalktığım zaman hamamda yürüyor gibi oldum. Nihayet düşmanlara vardım. Baktım ki, Ebû Süfyan sırtını ateşte ısıtıyor. Hemen yaya bir ok yerleştirdim ve ona atmak istedim. Fakat Rasûlullah (s.a.vjm: "Onları aleyhime kışkırtma" sözünü hatırladım. Atmış olsaydım onu mutlaka vururdum. Sonra döndüm , ama yine hamamda yürüyor gibiydim. Rasûlullah (s.a.v.)'a geldiğimde, düşmanın haberini kendilerine iletip vazifemi bitirdiğimde üşümeye başladım. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) üzerinde bulunan ve içinde namaz kıldığı bir abanm artan yerini bana örttü. Artık sabah-laymcaya kadar uyudum kaldım. Sabahleyin Rasûlullah (s.a.v.) bana: "Kalk ey uykucu", diye buyurdular.[270] Bu hadisin muhtevasından ve diğer kaynaklardan [271]öğrendiğimize göre, Huzeyfe'nin casus olarak gönderilmek istendiği vakit gece vaktidir ve hava çok soğuktur. Onun için bu zorlu işe, zor şartlarda hiç kimse talip olmamıştır. Ibn Hacer, el-îsâbe'de, Ümeyye b. Huveylid'in kısa hikâyesini vererek, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in onu yalnız başına Kureyş'e casus olarak gönderdiğini ve onun şöyle dediğini zikreder: "Hu-beyb'in bağlı olduğu ağacın yanma geldim, gözcülerden korkuyordum, çıktım ve Hubeyb'i çözdüm."[272] "O da yere düştü. Birazcık geri çekildim. Sonra tekrar yanma geldim. Hubeyb'in cesedini göremedim. Sanki onu yer yutmuştu. Bu ana kadar Hubeyb'in cesedi hiç görülmedi."[273] Kureyş'in haberlerim araştırmak üzere Mekke'ye gönderilen diğer casuslar da Bişr b. Süfyan el-Utakî[274] ve şehid edilmezden önce Hubeyb b. Adiy el-Ensârîdir.[275] Hüneyn savaşından 'önce, Hevâzin, Sakif, Nasr, Cüşem ve diğer kabilelerden ileri gelen insanlar, Rasûlullah (s,a,v.)'m islâm' ordusunun durumunu görüşmek üzere toplandıklarında, Rasûlullah (s.a.v.), bunu haber alınca onlara Abdullah b. Ebi Had-red el-Eslemî'yi gönderdi. Ona, halkın arasına girip bilgi edinince ve haberlerini getirinceye kadar orda kalmasını emretti. Ibn Ebi Hadred hemen gitti; aralarına girdi ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'e karşı savaş açma kararlarını duyup öğreninceye kadar içlerinde kaldı. Sonra gelip durumu Rasûlullah (s.a.v.)'a haber verdi.[276] Bu casusdan ayrı olarak, Hevazin kabilesinin haberlerini toplamak üzere Enes b. Ebî Mersed el-Ganevî gönderildi. Bu şahıs düşman arasında birkaç gün geçirdi; lüzumlu haberleri toplayıp, Rasûlullah (s.a.v.) 'a iletti.[277] 4- Devriye Çıkarma: Tehlikenin sezildiği anlarda [278]ve savaş zamanlarında,[279] etrafı gözetlemek için çıkarılan küçük birliklere devriye denilir. Devriyenin keşif kolundan farkı, dolaştığı sahanın dar olması, o sahada dönüp durması ve aynı yerde o vazifeyi yapan birkaç birliğin daha bulunması gibi farklardır. Devriyeler daha ziyade gece görev yaparlar. Kendi aralarında irtibatı sağlamak için de parolaları vardır. "Hendek savaşı esnasında karanlık bir gecede devriye gezen ve karşı istikametlerden gelerek karşılaşan Müslüman iki devriye birliği, birbirleriyle çarpıştılar; bu aı^ada açıkça parola kullanılmış, fakat yanlışlık meydana çıkana kadar yaralananlar olmuş, kan dökülmüştü. Vak'a, Hz. Peygamber (s.a.v.) 'e anlatıldığı vakit dedi ki: "Ölen, şehit olarak ölmüştür; yaralananlar, Allah yolunda yaralanmışlardır." Neticede bu vak'a dolayısiyle kimseyi ce-zalandırmamıştır. Tabiatiyle O, bununla, islâm camiası mensuplarını ileride daha dikkatli olmaları için ikaz etmiş olmalıdır."[280] "Hendek savaşında yiyecek sıkıntısı çeken Mekkelilere Hu-yey b. Ahtab, Hayber'den yirmi deve yükü arpa, hurma ve hurma kabuğu göndermişti. Fakat bunlar, uyanık müslüman devriyelerinin eline düşmüştür. Devriyeler, develeri yükleriyle birlikte, ganimet olarak islâm' ordusu karargâhına ulaştırmışlardır."[281] Hz. Peygamber (s.a.v.) çıkardığı devriyelerin, karargâhla ve birbirleri ile irtibatlarının kopmamasını emrederdi. Ordunun Medine'den hareketi ve geri dönüşü esnasında çıkardığı, Ön, yan ve arka birliklerin de aynı şeye dikkat etmelerini isterdi.[282] 5- Haber Almak İçin Düşman Ordusundan Asker Yakalama : Bedir savaşı islâm ordusunun ilk savaşı olduğu için, Hz. Peygamber bu savaşta çok titiz davrandı. Yol boyunca devamlı keşif kolları çıkarıyor, bazan da bu vazifeyi bizzat kendisi ifa ediyordu. Ashabtan birkaç kişi ile ordudan ayrılıp, vadiler arasında düşman hakkında bilgi topluyordu.[283] işte bu minval üzre Bedir'e vardılar. Kervan kaçmış kurtulmuş, ama onu kurtarmak için gelen Kureyş ordusu Bedir'e yaklaşmıştı. Müslümanların, durum hakkında hiçbir bilgileri yoktu. Düşman hakkında bilgiye ihtiyaçları olduğu böyle bir zamanda Hz. Peygamber'in ordusuna mensup birliklerden biri, müşrik ordusuna mensup iki süvariyi yakalayıp esir ettiler. Bu iki süvari su almak için gelmişlerdi. Bunları Hz. Peygamberin huzuruna çıkardıklarında O, namaz kılıyordu. Kendilerini ifadeye tabi tutan müslümanlara karşılık, Kureyş ordusuna su taşıyan askerler olduklarını söylediler. Müslümanlar : "Hayır, yalan söylüyorsunuz; siz Ebû Süfyan'm kervanına mensup adamlarsınız" deyip sorgulama esnasında şiddet kullandılar. Onları dayakla söyletmek istediler, onlarsa aynı şeyi söyleme de ısrar ettiler. Sonra tatlı dille sordular, yine aynı şekilde cevap verdiler.[284] Hz. Peygamber (s.a.v.) namazını bitilince bu işle bizzat ilgilenip onların Ebû Süfyan kervanına mensup şahıslar olmadığını, Mekke'den gelen ordunun süvarileri olduğunu anlayınca, düşman ordusunun kaç kişi olduğunu sordu. Onlar da bunu bilmediklerini söylediler. Hz. Peygamber (s.a.v.) : "Günde orduda yemek için kaç deve kesiliyor ? diye sordu. Onlar da : -"Bir gün on, bir gün dokuz olmak üzere değişiyor" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygambar (s.a.v.) düşman ordusunun dokuzyüz ile bin kişi arasında olduğunu çıkardı.[285] H. 6. yılda, Ukkâşe b. Mihsân (r.a.) komutasında, Esed oğulları üzerine kırk kişilik bir seriyye gönderilmişti. Düşman bunu haber almış, bütün ahalisi ve hayvanlanyle birlikte firar etmişti. Komutan, Şucâ b. Vehb'i keşif için gönderdi. Bu da, deve izlerinden düşmanı takibe başladı. Az sonra düşman askerleri ile karşılaşıp onları yakaladılar. Hayvanların yerlerini öğrettikleri takdirde kendilerine birşey yapılmayacağına dair teminat verildi. Onlar da hayvan sürülerinin yerini öğrettiler. Müslümanlar ikiyüz deve ganimet elde ettiler ve vaadleri gereği düşman esirlerini serbest bıraktılar.[286] Yine aynı senede, Zeyd b. Harise komutasında bir seriyye Sü-leym oğullarına gönderildi. Ele geçirilen bir kadından kabilesinin nerede olduğu öğrenildi. Alınan bilgiye göre hareket edildi ve zafer kazanıldığı gibi ganimet de elde edildi.[287] Hz. Ali (r.a.)'nin Fedek kabilesine karşı te'dib maksadıya yaptığı seferde, el-Hemec mevkiinde düşmana mensub birisi yakalandı. Kabilesinin nerede olduğunu söylerse kendisine hiçbir şey yapılmayacağına dair teminat verildi. Kabilenin yerini bu şekilde öğrenen seriyye beşyüz deve ve ikibin koyunla keçiyi ganimet olarak alıp Medine'ye döndü.[288] "Hayber'de mevcut, müteaddit kalelerden birinde bulunan ve bu kalenin kolaylıkla düşmesine yardım eden yeraltı geçidi, Hz. Peygamber (s.a.v.) sayesinde bir düşman şahıstan öğrenilmiştir."[289] Hayber fethedildikten sonra, Hz. Peygamber (s.a.v.), Hazineye bakan şahıstan, hazinenin kendisine teslim edilmesini istedi. Hazine muhafızı da, hazinede artık hiçbir şey kalmamış olduğunu beyan etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) onu serbest bıraktı. "Şayet bu hususta yalan söylemiş olup da sonradan hazine bulunduğu takdirde bunun cezasını hayatıyla ödeyeceğini" de hatırlattı. Sonradan bir yahudi vasıtasıyla bu hazine muhafızının şüpheli bir tarzda harabeliklerden birine zaman zaman girip çıkmakta olduğu haberini alması üzerine mezkûr yer araştırıldı ve hazine meydana çıkarıldı. Bunun üzerine yahudi muhafızın başı vurulmuş bu muhbir ise mükâfatlandırılmıştır.[290] Karkaratu'1-Küdr seferinde Hz. Peygamber (s.a.v.), düşman kabileye mensup çobanları yakaladı ve onlardan kabilenin nerede olduğunu öğrendi.[291] 6- Üçüncü (Tarafsız) Şahıslardan Bilgi Edinme : Hz. Peygamber (s.a.v.) istihbarat konusunda üçüncü şahıslardan da istifade etmiştir. Bedir savaşından önce kervan hakkında bilgi toplarken yaşlı bir adama rastlamış ve ondan kervanın nerede bulunduğunu sormuştu. Yaşlı adam da, buna dair bilgisi olduğunu, bunu ancak muhatabının (yani Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kim olduğunu ve nereden geldiğini öğrendikten sonra söyleyebileceğini söyledi. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, nereden geldiğini söyleyeceğine söz vermesi üzerine yaşlı bedevi : "Aldığım haberlere göre kervan filan filan tarihlerde filan yerlerde görülmüştür. Şayet bu haberi bana veren yalan söylememiş-se şimdi kervanın filan yerde olması gerekir. Aynı zamanda, şunu da öğrendim ki, Muhamnıed'in ordusu şu tarihte şuradan hareket etmiş, şayet bu doğru ise şimdi filan yerde bulunması lazım gelir." Gerçekten de öyleydi; bu adam doğru söylemekteydi. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu haberleri aldıktan sonra adama : "Biz su kaynağından, yani Irak'tan geliyoruz" dedi.[292] Bedir yakınlarına varıldığı zaman Hz. Peygamber, haber toplamak gayesiyle süvariler çıkardı. Bunlardan ikisi Bedir kasabasının içine kadar girdiler. Gayeleri güya içecek su temin etmekti. Burada kuyu başında iki hizmetçi kızın konuşmalarını dinlediler. Kızlardan biri diğerine şöyle diyordu : "Yakında kervan geliyor, onlara hizmet edip kazandığım parayla borcumu Ödeyeceğim." Casuslar bu haberi alır almaz Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yanına geri dönüp, kervanın henüz Bedirden geçmemiş olduğunu haber verdiler.[293] Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, düşman hakkındaki bilgi kaynaklarından birisi de yolcular ve kervanlardı. Medine'ye uğrayan yabancılardan bilgi alırdı. Bir defasında Medine'ye gelen bir ticaret kervanı Enmâr ve Sa'lebe kabilelerinin, müslümanlara karşı savaş için hazırlandığı haberini getirmişti. Bu esnada başka bir savaşa hazırlanan Rasûlullah (s.a.v.) o an için savaştan vazgeçti.[294] Tebük seferinden önce, Medine'ye gelen Nabâtî kervanları Bizans İmparatoru Heraklius'un islâm' Devletinin arazisini istilâ edeceğine dair haberler getirmişti. Bu haberleri değerlendiren ve tahkik eden Rasûlullah (s.a.v.) Tebük seferine çıkmaya karar verdi.[295] Gatafan kabilesine karşı girişilen seferde, islâm1 Ordusu müfrezelerinden biri, Salebe kabilesinden birisi ile karşılaştılar. Cebbar ismindeki bu şahısı alıp Hz. Peygamber (s.a.v.)'in huzuruna götürdüler. Bu şahıs da düşman hakkında epeyce malumat verdi. Bu konuşma esnasında kendisi de Isîâm"ı kabul edip müs-lüman oldu.[296] C) Düşmana Bilgi Kaptırmama Savaşta, düşman tarafından bilgi toplamak ne kadar mühim ise, düşmana bilgi kaptırmamak da o kadar mühimdir. Rasûlullah (s.a.v.) kendi hayatında bu konuya çok büyük titizlik göstermiştir. O, üstü" siyaseti ile düşmanın bilgi toplıyabileceği bütün yolları tıkamıştır. Düşman birliklerin Medine'ye yapacağı baskından Önceden haber almasına rağmen, kendi hareket ve baskınlarından düşmanın hiç haberi olmamıştır. Hayber'in fethinde,[297] Mekke'nin fethinde [298]ve diğer savaşlarında düşmanlarım habersiz yakalamıştır. O, bu konuda şöyle hareket ediyordu :. [299] 1- Gizliliğe Riayet Ve Sır Saklama "Rasûlullah (s.a.v.), gizliliğin bir prensip haline getirilmesini, müslümanlann hareket stratejisini oluşturan ve düşmana yarayabilecek her türlü bilgiden onu mahrum etmek anlayışını askerlerine kazandırmıştır. Gizlilik ve sır saklamak savaş prensiplerinin en önemlilerinden ve zaferin en büyük etkenlerindendir. Müslümanlar bu konuda bütün milletlerden daha evvel bilgi sahibi olmuş ve savaşta bu prensipleri uygulamışlardır."[300] Ordu, Medine'den çıkarken develerin boyunlarındaki ses çıkaran zilleri söktürmüş,[301] kendi hareketinin istikametini daima gizli tutmuştur.[302] Düşmanın çetin ve yolun uzak olmasından dolayı sadece Tebük seferinde niyyetini açıkça belirtmiştir ki ordu iyice hazırlansın.[303] 2- Düşmanın Keşif Kollarına Fırsat Vermeme: Düşman birlikleri, islâm' ordusu hakkında bilgi edinebilmek için çok gayret gösterirlerdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) aldığı tedbirlerle onlara bu imkânı vermezdi. Onun aldığı tedbirlerin başında "nöbet" gelirdi. Müslümanlar Mekke'de muhasara altına alınınca nöbet tutmaya alışmışlardı. Şimdi de hazar ve sefer zamanlarında komutanın verdiği direktifler doğrultusunda nöbet vazifesine devam ediyorlardı.[304] Nöbetle beraber, devriye vazifesi gören islam askerleri de düşman müfrezelerini men ediyorlardı. Nöbet tutan ve devriye gezen şahıslara şiar yani parolaları veriliyor ve birlikler arasında irtibat temin ediliyordu.[305] Genelde Araplar casus gönderme ve bilgi toplama konusunda çok mahirdi. Ebû Süfyan kervanı ile Bedir yakınlarına geldiğinde islam ordusu hakkında bir araştırma yaptı. Bedirliler, kuyudan su almak üzere biraz evvel gelmiş olan iki develi süvari müstesna, hiçbir şey bilmediklerini ve görmediklerini söylediler. Ebû Süfyan, bu süvarilerin gittiği cihete koşarak, develerin ayak izlerini takip edip, henüz yeni edilmiş deve pisliklerini kontrol etti. Pislikten bir parça eline alıp parçaladı, içindeki hurma çekirdeklerim görür görmez, bu develeiin Medine'den geldiklerini anladı. Neticede kervanın yolunu değiştirerek deniz sahilinden gidip kurtuldu.[306] Böylesine istihbaratçı olan Mekke reislerinin bütün kabiliyeti ve tecrübeleri Hz. Peygamber (s.a.v.)'in üstün siyaseti neticesinde, sonraki senelerde işe yaramaz oldu. [307] 3- Düşman Lehine Haber Toplayanları Yakalama: Huneyn'de, Hevazin kabilesi ile savaş esnasında iken bir düşman casusu gelip islâm ordusunun karargâhına girdi. Sahabiler-le oturup konuştu. Sonra devresine binip gitti. Duruma muttali olan Hz. Peygamber (s.a.v.): "Onu arayıp bulun ve öldürün" emrini verdi. Sahabeden Seleme b. el-Ekva bu casusun peşine düştü; onu yakalayıp öldürdü. Hz. Peygamber (s.a.v.) de, casusun devesini ve üzerindeki eşyasını bir atiyye olmak üzere Selemeye verdi.[308] Hicrî dokuzuncu yılda, Kutbe b. Âmir komutasında Has'am kabilesini te'dib için bir seriyye gönderildi. İslâm' askerleri düşmana mensup bir fert yakaladılar. Kendisinden malumat istendiğinde dilsiz olduğunu ileri sürdü. Bunun üzerine göz hapsine alındı. Bir müddet sonra kendi kabilesi adamlarına tehlikeyi haber vermek için bir sayha kopardı ve akabinde başı uçuruldu. Mekke fethi için yapılan hazırlığı Hâtıb b. ebî Beltaa (r.a.) bir mektupla müşrik akrabalarına bildirmek istedi. Bu mektubu bir kadının götürmesini temin etmişti. Hz. Peygamber (s.a.v.) Zü-beyr, Mikdad ve Hz. Ali'yi gönderdi ve şöyle buyurdu : "Gidin, Hah bostanına kadar ilerleyin. Oraya vardığınızda mahfe içinde yolculuk yapan bir kadın bulacaksınız. O kadının yanında bir mektup vardır. Onu kadından alıp getiriniz." Onlar da gidip kadım yakaladılar ve mektubu alıp getirdiler. Kadın o mektubu saç örgüsünün arasında saklamıştı. Hz. Ali (r.a.) hadisenin devamını şöyle anlatıyor: Mektupta "Hâtıb b. Ebi Beltaa'dan Mekke müşriklerinden bir takım insanlara" unvanı yazılı olduğunu ve içinde Rasûlullah (s.a.v.)'ın savaş hazırlığı işlerinin bazısını onlara haber verir olduğunu gördük. Rasûlullah (s.a.v.): "Ya Hâtıb, bu ne iştir" diye sordu. Hâtıb şöyle cevap verdi: "Ya Rasulallah, benim aleyhime acele etme. Ben Kureyş'e andlaşma ile bağlı bir kişiyim. Fakat ben hiç bir zaman Kureyş'in mahremi ve samimi bir ferdi olmadım. Beraberinizde muhacirlerden şu kadar kimseler vardır ki, bunların Mekke'de ailelerini, mallarım koruyacak bir takım akrabaları vardır. Benim ise hiç kimsem yoktur. Neseb yönünden olan bu boşluğu Mekke'liler arasında minnettarlık kazanarak doldurmak ve bu suretle ailemi himaye etmek istedim. Yoksa dinimden dönmüş olduğum için işlemedim. Ben müslüman olduktan sonra kesin olarak küfre razı olmam" Hatıb'ın bu savunması üzerine Rasûlullah (s.a.v.) orada bulunanlara: "Yemin olsun ki, Hatıb size karşı doğru söyledi." buyurdu. Fakat bir türlü öfkesi geçmeyen Ömer: "Ya Rasulallah beni bırak da şu münafığın boynunu vurayım" dedi. Rasûlullah (s.a.v.) "Muhakkak ki Hâtıb, Bedir savaşında hazır bulundu. Sen bilir misin, belki Allah Bedir savaşında hazır bulunanların yüksek mücadelelerine şahid olmuştu da: "Ey Bedir askerleri, bundan böyle ne isterseniz yapın, ben sizleri mağfiret-etmişimdir" buyurmuş olabilir." diye buyurdu.[309] Bu konuyu Mahmud Şît Hattab'ın şu tesbitleriyle noktalıyoruz: . "Rasûlullah (s.a.v.) bütün savaşlarında ordusunu düşmandan korumuş, düşmanın ordu hakkında bilgi almasını engellemek için her türlü tedbiri almada sonsuz gayret sarfetmiş ve bunun için de "Güvenlik" prensibini uygulamıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in düşmana yaklaşırken veya savaş meydanından geri dönerken önden çıkardığı keşif ve bilgi toplama devriyeleri, orduyu emniyete almak ve düşmanın ani baskınından korunmak içindi. Orduyu beklemek üzere görevlendirdiği koruyucular da düşmanın ani baskınını önlemek için alınan tedbir idi. Rasûlullah (s.a.v.) değişik metodlarla düşman hakkında bilgi toplama yolunda titizlik gösterdiği gibi, düşmanın islâm' ordusu hakkında bir bilgi edinememesi için son derece dikkat etmiştir. Ayrıca O, her işinde gizlilik prensibini uygulamıştı. Müslümanlar da düşmana bilgi sızdırmamak için azamî gayret gösteriyorlardı. Rasûlullah'm hayatını dikkatlice tetkik eden biri, O'nun bütün müslümanlann menfaatlerini koruyacak ve kendisini ve toplumu ilgilendirecek her konu hakkında bilgi sahibi olduğunu görecektir. Rasûlullah (s.a.v.),Mekke fethi için girişilen hazırlıkları Ku-reyş'e bildimıek üzere haber gönderen Hatıb b. Ebi Beltea'mn mektubu hakkında nasıl bilgi edinmişti? Ebû Süfyan'm barışı uzatmak için hemen koşarak geleceğini nasıl anlamıştı? Münafıkların ve yahudilerin her türlü oyun ve tuzaklarını nasıl sezmiş ve bütününü nasıl bertaraf etmişti? Bütün bu oyunları nasıl çıkarmış ve müslümanlann sırlarını nasıl saklayabilmişti? İşte bütün bu gayretler, islâm ordusunu ve bütün müslüman-ları düşmandan korumak, düşmana bilgi sızmasını önlemek ve her türlü güvenliği sağlamak için olmuştu."[310] [232] Hamidunah,Hz. Peygamberin Savaşları, 171. [233] Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/65-67. [234] İbn Sa'd, Tabakât, IV, 220. [235] Mevdûdî, Hz. Peygamberin Hayatı, II, 602. [236] İbn Seyyidi'n-Nâs, a.g.e., 1,155-159; İbn Kesîr, eZ-Fusûl, 96-100. [237] Hamidullah.Hz. Peygamber'in Savaşları, 172. [238] İbn Hişâm, Sîre, II, 126; İbn Sa'd, Tabakât, I, 227. [239] Hamidullah,Hz. Peygamberin Savaşları, 174. [240] ibn Hişâm, Sîre, II, 123-127; îbn Seyyidi'n-Nâs, a.g.e., 1,177-179; Halebî Sâre II, 210-214. [241] Hamidullah,Hz. Peygamberin Savaşları, 175. [242] Buhârî, Libas, 16; İbn Hişâm, Sîre, II, 130; Halebî, Sîre, II, 212; Mevdudî, a.g.e., II, 617. [243] Mes'ûdî, Ebu'l-Hasen AH b. el-Huseyn, Murûcu'z-Zeheb ve Meâdinu'l-Cevker, Mısır, 1964, II, 185. [244] Buhârî Menakibu'l-Ensâr, 45; Halebî Sîre, II, 197. [245] İbn Kayyım, Zâdu'l-Meâd, II, 59. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/67-69. [246] Buhârî,Cihâd,134. [247] Buharı, Cihâd, 138. [248] Müslim, Cihâd, 99. [249] Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/69-70. [250] Hamidullah,Hz. Peygamber'in Savaşları, 176. [251] İbn Abdilberr, el-lstiâb, III, 95. [252] İbn Sa'd, Tabakât, II, 11. [253] İbn mşâm,Sîre, III, 226; ibn Seyyİdi'n-Nas, Uyûnu'l-Eser, II, 55; Halebî, Sîre, II, 631. [254] Hamidullah,Hz. Peygamberin Savaşları, 190. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/70-71. [255] Bubârî, Sayd, 16; îbn Hacer, el-tsâbe, I, 418-419; Hattâh, er-Rasıılu'l-Kâid, 85. [256] Buhârî, İlim, 8. [257] Buhârî, Cihâd, 169. [258] Hattâb, Peygamber Ordusunun Tarihi, 65-111. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/71. [259] Müslim, İmâre, 45; Ebû Dâvûd, Cihâd, 92; Vâkidî, Meğâzî, I, 40; îbn Sa'd, Tabakât, II, 12. [260] Ibn Hacer, el-lsâbe, 1,147. [261] Ayn. es. II, 410. [262] îbn Abdilberr,el-İstiâb, II, 219. [263] Hamidullah, a.g.e., 117. [264] îbn Abdilber, el-İstiâb, II, 219. [265] İbn Sa'd, Tabakât, II, 37. [266] Ayn. es. II. 63. [267] İbn Hisâm, Sîre, III, 240-242; İbnu 1-Esîr, el-Kâmil, II, 182-184; Halebî, Sîre,ll, 649. [268] Buhârî, Fedâitü Ashâbi'n-Nebi, 13. [269] Buhârî, Cihâd, 40,134. [270] Müslim, Cihâd, 36. [271] Vâkıdî, Megâzi, II, 488-489; İbn Sa'd, Tabakât, II, 69. [272] Ibn Hacer, el-îsâbe, 1,128, 419. [273] Taberî, Tarih, III, 141. [274] İbn Hacer, a.g.e., 1,151. [275] Ayn. es. 1,419. [276] İbn Hişâm, Sîre, IV,, 82. [277] İbn Hacer, a.g.e., I, 73. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/71-75. [278] Buharı, Cihat,24. [279] Hamdullah,Hz. Peygamberin Savaşları, 111. [280] Aynı eser, 111. [281] Aynı eser, 112. [282] Buhâri, Sayd, 16. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/75-76. [283] İbn Hişâm, Sîre, II, 267. [284] Buhârî, Cihâd, 30. [285] Taberî, Tarih, III, 44; Halebî, Sîre, II, 388. [286] Îbnul-Esîr, el-Kûmit, II, 207; İbn Seyyidi'n-Nâs, Uyun, II, 103. [287] İbn Sa'd, Tabakât, II, 86; İbn Seyyidi'n-Nâs, a.g.e., II, 105. [288] İbn Sa'd, Tabakât, II, 90; İbn Seyyidi'n-Nâs, a.g.e., II, 109. [289] Hamidullah,Hz. Peygamber'in Savaşları, 188. [290] İbn Hişâm, Sîre ,111, 351. [291] îbn Sa'd, Tabakât, II, 31, Halebî, Sîre, II, 480. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/76-78. [292] İbn Hişâm, Sîre, II, 268; Halebî, Sîre, II, 387. [293] Hamidullah,Hz. Peygamber'in Savaşları, 178. [294] Aynı eser, 181-182. [295] Aynı eser, 190. [296] İbn Sa'd, Tabakât, II, 35; İbn Seyyidi'n-Nâs, Uyun, I, 303. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/78-80. [297] İbn Hişâm, Sire, III, 342; Taberî, Tarih, III, 251; îbn Seyyidi'n-Nâs, a.g.e., 11,130. [298] İbn Hişâm, Sîre, IV, 42; Taberî, Tarih, III, 294; îbn Seyyidi'n-Nâs, a.g.e., 11,170. [299] Doç. Dr. Mustafa Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/80. [300] Hattâb, er-Ramlu'l-Kâid, 94. [301] Buhârî Cihâd, 138. [302] Buhârî, Cihâd,102. [303] Buhârî, Meğâzl, 81; Müslim, Tevbe, 5d. Doç. Dr. Mustafa Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/80-81. [304] Hamidullah.Hz. Peygamberin Savaşları [305] Buhârî, Cihâd, 24,140 172; ibn Hişâm ««, H. 287. [306] Vâkidî, Megâzl, I, 41; ibn Hışam, Sıre, II, 270. [307] Doç. Dr. Mustafa Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/81. [308] Buhârî,Cihad,172. [309] Buhârî, Cihâd, 149,194; Ebû Dâvûd, Cihâd, 108. [310] Hattâb, er-Rasulu'l-Kâid, 455-456. Doç. Dr. Mustafa Ağırman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/82-84. Konu Başlığı: Ynt: Hz.Peygamberin savaş taktikleri Gönderen: Ceren üzerinde 15 Ağustos 2019, 15:13:56 Esselamu aleyküm.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim...
Konu Başlığı: Ynt: Hz.Peygamberin savaş taktikleri Gönderen: Melek Nur Çelik koü üzerinde 15 Ağustos 2019, 22:39:20 Paylaşım için Allah razı olsun..
Konu Başlığı: Ynt: Hz.Peygamberin savaş taktikleri Gönderen: Mehmed. üzerinde 16 Ağustos 2019, 16:09:16 Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun
|