๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Asrı Saadette İslam => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 06 Ekim 2010, 13:58:38



Konu Başlığı: Hz.Peygamberin bıraktığı miras
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 06 Ekim 2010, 13:58:38
İkinci Bölüm


HZ. PEYGAMBER 'İN BIRAKTIĞI MİRAS


Hz. Muhammed (571-632 M)in —O'na selam olsun— mirası­nı; bıraktığı mallar ve sahip olduğu haklar bakımından olmak üzere iki ana kısımda inceliyeceğiz. Hiç şüphesiz ki O'nun bize bı­raktığı en önemli miras Kur'ân-ı Kerim ve bir de kendi Sün­netidir. Alimler vahye değil ve fakat O'nun bıraktığı ilme ve bu il­min kaynaklarına mirasçı olurlarken, devlet başkanları da Onun bir peygamber olarak sahip bulunduğu haklarına değil, fakat dev­let başkanlığından doğan haklarına mirasçı oldular. Şimdi biz sırasıyla O'nun bu mirasını görelim. [151]

 

A) Hz. Peygamber'in Mallarının Mirası, Borçlarının Tesbit Ve Va'dlerinin Yerine Getirilmesi
 

1- Hz. Peygamber'in Borçlarının Tesbit Ve Va'dlerinin Yerine Getirilmesi
 

Peygamber (s.a.v.) ölüm hastalığında, mescide gelir ve mu.ua; kendi üzerinde bir hakkı olanların bulunup bulunmadığım sorar. Israrlı soruşları karşısında birisi kalkıp 3 dirhem kadar bir alacak talebinde bulunur ve bu hemen kendisine ödenir.[152] Gene bu has­talığında Rasûlullah, hanımı Hz. Âişe'ye; O'nun nezdinde bıraktı­ğı 7 (bâzı hadislerde 6 veya 9) dirhem kadar paraya ne olduğunu sorar. Hanımı bu parayı getirip verir ve Hz. Peygamber onun 5 dirhemini, Ensar'dan beş fakir aileye dağıttırır ve geri kalanı da hanımlarına harcamaları için verir.[153] Bundan kısa süre sonra O büyük insan—peygamber artık Yüce Rabb'ine erişmiştir— vefat ettiğinde 1 milyon km2tden daha fazla bir bölgede O'nun getirdiği din, idareyi ele almış durumdadır.

însana ve onun hürriyetine önem veren ve insanı sadece onu yaratanın karşısında eğdiren Hz. Muhammed, saltanat sürmedi ve çok sayıda köleleri, hizmetleri olan bir melik olmadı. Vefat etti­ğinde geride hiçbir kölesi yoktu.

Hz. Peygamber'in boraları ve va'dleri meselesine gelince; Buharı1 de geçen ve hanımı Âişe (r.a.)'den rivayet edilen bir hadis­te: Rasûlullah'ın demir zırhının, bu dünyadan ayrıldığında, Medi-neli bir yahudi tüccarda, 30 sa' (yaklaşık 90 kilo) arpa karşılığın­da rehin bulunduğu bildirilir. Hadis bu şekliyle başka kaynaklar­da da vardır.[154] Bu mevzuda Buharî ve Müslim'de, tesbit edebildi­ğim kadanyla Hz. Aişe'den 10'a yakın hadis rivayet edilmekte ve sadece L' r tekinde vefat kaydıyla, alınan miktar kaydı bulunmak­tadır.[155] Bu da aklımıza, rehin meselesinin daha önceki bir hadise olup olmıyacağı düşüncesini getirir ve bizi bir kısım yorumlar yap-ma'ya da sevkeder. Şöyle ki; Eğer Hz. Peygamber'in böyle bir borcu varsa, neden yukarıda bahsettiğimiz parasıyla bu borcu ödeme yo­luna gitmemiş de onu fakirlere dağıtmıştır? Bu dönemde Hz. Pey­gamber'in şahsî gelirleri, nafakasını karşılayacak bir miktara ulaşmıştı ve hatta O'nun ailesinin sade hayatları içerisinde fazla­lık bile gösteriyordu. O da bunu önceden kaydettiğimiz gibi genel bütçeye aktarıyordu. Bunun yanı sıra, ölüm hastalığı sırasında Peygamber (s.a.v.) kuzey hudutlarına doğru sefere çıkacak olan Usame (r.a.) ordusunun hazırlıkları içerisindeydi. Bu zamanda zırhının rehinde tutulmasını istemezdi. Az sonra göreceğimiz gibi Ebû Bekir (r.a.) halife olduğunda Rasûlullah'ın borçlarım tasfiye­ye gittiğinde yahudinin bu hususta müracaatına dair kaynaklar­da bir bilgiye rastlıyamıyoruz. Bunlarla beraber O'nun şahsî gelir­leriyle ailesinin nafaka giderlerim kesintisiz sürekli karşıladığını ve borçlanmaya ihtiyaç duymadığını da elbetteki söyleyemeyiz. Bugün bizler de zaman zaman aynı duruma düşüyoruz. Ceplerin­de paraları olmayanların aldıklarına mukabil bir şeylerim rehin bırakmaları da hukukî bir yoldur. Doğrusunu ALLAH bilir. Bazan darlık, zamanın el vermemesinden kaynaklanır. Rasûlullah'ın şiddetli ölüm hastalığında Âişe (r.a.)'nin durumunun böyle oldu­ğu anlaşılıyor. O diyor ki: «Rasûlullah vefat ettiğinde evimde, ba­na ait rafta bulunan yarım arpa ekmeğinden başka, insanın yiye­ceği hiçbir şey yoktu, ondan yedim... »[156]

Her ne kadar Hz. Peygamber, dünyadan borç bırakmadan ay-rıldıysa da O'ndan sonra idareyi ele alan Ebu Bekir (r.a.) ilk iş ola­rak, Rasûlullah'ın borçlarını ödeme ve va'dlerini yerine getirme yoluna gitti. Hz. Peygamber'in va'di borcundan farksızdı. O'nun bir kısım va'dlerini yerine getirmeye ömrünün yetmediği anlaşılı­yor. Cabir (r.a.), O'nun kendisine olan bir va'dini şöyle anlatıyor:

«Hz. Peygamber, bana; eğer Bahreyn malı (vergi geliri) gelirse sana, (avucuyla) üç kere göstererek, şu kadar şu kadar vereceğim, dedi. Mal gelmeden Rasûlullah vefat etti. Bu sırada Ebu Bekir (her tarafa) bir tellâl gönderdi ve tellâl şöyle bağırıyordu: Hz. Pey­gamber'in kime bir va'di veya borcu varsa bize gelsin. Ben de he­men gittim ve Rasûlullah'ın bana verdiği sözünü bildirdim. Bana üç (avuç) ölçeği ile verdiler.»[157]

Ibn Sa'd'da onun bu ölçüyle aldığı miktarın 500 dirhem tuttu­ğu ve Rasûlullah'ın va'di bulunan diğer insanların da gelip alacak­larım aldıkları kaydedilir. Bu arada Hz. Ali de Hz. Peygamber'in borçları için ve bir rivayete göre de hem borcu ve hem de va'di için bir tellal çıkarır.[158] Fakat ondan bir alacak talebinde bulunulup bulunulmadığını bilemiyoruz. Mirasın taksiminde hiç şüphesiz ki borçların ve vasiyetlerin yerine getirilmesinden sonra sıra mal mülk tesbitine ve bunların mirasçılara taksimine gelecektir. [159]

 

2- Hz. Peygamber'in Bıraktığı Mallar Ve Bunların Taksimi
 

Rasûlullah'ın mirasını bölüştürmek zor olmadı; çünkü, fazla bir şeyi yoktu. O vefat ettiğinde, daha önce değinilen araziler ve oturmakta olduğu evlerinden başka önemli bir malına rastlanma­mıştır. Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde şöyle bir hadis yer alır:

«Hz. Peygamber vefat ettiği zaman 1 dirhem ve 1 dinar para­sına rastlanmadığı gibi, ne bir köle ve ne de bir cariyesi vardı.»[160]

Tabakat'da bu hadis biraz farklı biçimde yer almaktadır. Hz. Âişe ve diğer bir kısım raviler kanalıyla bildirilen hadiste ise şöyle denilir:

«Rasûlullah öldüğünde geriye ne bir altun ve ne bir gümüş para ve ne bir köle ve cariye ve ne de koyun ve deve (bunların hiç bi­rini) bırakmamıştır.»[161]

Hz. Peygamberin daha önce îbn Sa'd'dan naklen bahsettiği­miz deve ve davar sürülerine ne olduğunu bilemiyoruz. Bu müel­lif, gerek bağış yoluyla olsun ve gerek harp hukuku gereği olsun. Hz. Peygambere ait köle ve cariyelerin isimlerini vermekte O'nun tarafından sağlığında hemen hepsinin de azad edildiğini bildir­mektedir.[162]

Buharı ve îbn Sa'd'daki bir hadise göre; Hz. Peygamberin ge­riye sadece silahı ile beyaz katın [163]kalırken Maverdî'de, O'nun geriye; develeri, giyim eşyaları, yüzüğü, bazı aletleri, kılıç ve zırhı­nın kaldığı, kadedilir. Ferrâ bunlara ilave olarak O'na ait bir bayraktan da bahseder. Şüphesiz ki hanımlarının kullanmakta olduğu ev eşyalarını bunlardan hariç tutmak gerekir. îbn Sa'd'm hilaâna Maverdî'nin, Hz. Peygamber'in geriye kalan malları ara­sında develere de yer vermesi, hem şartlara ve hem de akla daha uygun düşmektedir.

Hz. Peygamber'in mirasına uygulanan işleme gelince; O'nun hayvanları ile bazı aletleri ayakkabıları miras olarak Hz. Ali aile-si'ne verildi. Hırkası, kılıç ve yüzüğü ise devlete kaldı.[164]

Arazilere gelince; Hz. Peygamber vefat ettiğinde başta kızı Hz. Fatıma olmak üzere mirasçıları, O'nun her çeşit malını ve bu arada arazilerini bölüşmek üzere halife Ebû Bekir (r.a.)'e müraca­at ettiler. Kendilerine Rasûlullah'm;

«Bize mirasçı olunamaz, bıraktıklarımız sadakadır.» sözleri hatırlatıldı ve buna göre de O'nun sahip olduğu tüm araziler devlete maledildi.[165] Hz. Fatıma'nm, böyle bir buyruktan haberi olmamalı ki O, Hayber, Fedek ve Benu Nadir bölgelerindeki arazi­lerden payına düşeni almakta ısrar ediyordu. Rasûlullah'm bu en küçük ve sevgili kızı; bir baba ölünce, malının çocuklarına ve diğer mirasçılarına kalması gerektiği mantığından hareketle Ebû Bekir'e; «Sen öldüğünde sana kim mirasçı olacak? Ebû Bekir; ço­cuklarım ve ailem. Peki öyleyse Rasûîullaha neden bizden başkası mirasçı oluyor?» diye soruyordu.[166]

Hz. Peygamber'in mirası hakkındaki diğer bir sözleri de şöy­ledir;

«Mirasçılarım hiçbir dinarı bölüşmesinler. Hanımlarımın nafakasından ve âmilimin masrafından başkası sadakadır.»[167]

Buna göre Peygamber Hanımlan'nm yaşadıklara müddetçe Rasûlullah devrinde O'nun tarafından tayin edilen nafaka gelirle­rini alma hakları devam edecektir. Burada O'nun amilinden mak­sat, şüphesiz ki, O'nun kendi yerlerine bakan, gelirleriyle ilgile­nen, ve işletilmek üzere başkalarına verilmemiş olan arazilerinde bizzat çalışan görevlileri ve işçileridir. Nitekim biz Müslim'den O'nun Hayber'deki hurmalıklanyla ilgilenen bir kahyasının oldu­ğunu öğreniyoruz.[168] Miras işleriyle uğraşan Ebû Bekir, dava ko­nusu edilen yerlerden elde edilen gelirleri, aynen Rasûlullah dev­rinde harcanan yerlere harcayacağını ve gene aynı şekilde Hz. Peygamber Ailesi'nin eskiden olduğu gibi nafakalarını almaya de­vam edeceklerini ve O'nun tatbikatını değiştirmiyeceğini bildir­di.[169] Hz. Peygamber'in hanımları bu yerlerdeki haklarım almaya devam ettiler. Hz. Ömer yahudileri Hayber, Fedek ve Vadi'l-Kurâ'dan çıkardığı zaman Rasûlullah'm hanımlarını da kendile­rine tahsis edilmiş bulunan yerlerde, bir işletmeci sıfatıyla kalma­ları ile eskiden olduğu gibi belli miktardaki paylarını almaları hu­susunda serbest bırakmıştır. Bunlardan kimi işletmeciliği tercih edelerken Hz. Âişe ve Hafsa belli miktardaki paylarını almaya de­vam etmişlerdir.[170]

Hz. Peygamberin hanımlarının oturmakta olduğu odalara gelince, bunları Rasûlullah, vasiyyet yoluyla onlara bırakmıştır. Onlar bu yerlerde oturacaklar ve dünyadan ayrılınca da bu odalar araziler gibi Rasûlullah'm sadakaları arasına katılacaktır.[171]

Böylece müslumanlardan tahsil edilen her türlü gelirden fay­dalanmayı kendisine ve akrabalarına yasaklayan Hz. Muham-med, ganimet ve fey5 hukuku gereğince kendisine düşen veya ba­ğış suretiyle eline geçen yerleri de devletin idaresinde müslüman-lara sadaka bırakmış, manevî ve maddî iktidarını şahsına ve aile­sine servet yığmada değil, sadece ve sadece tüm müslümanlara, her iki dünyayı kuşatan bir mutluluk getirmede kullanmış bulun­maktadır. [172]

 

B) Hz. Peygamberin Sahip Olduğu Hakların Mirası
 

Peygamber (s.a.v.)'in pek çok sıfatı (niteliği) bulunmaktadır ki, bunların en başında şüphesiz Peygamber olması ile devlet baş­kanlığı gelir. Son Peygamber'in artık ebediyyen peygamberlikte bir mirasçısı olmayacaktır. Bu bakımdan peygamber olarak sahip olduğu hakların bir başkasına devri ve miras kalması düşünüle­mez. O'ndan sonra devlet başkanlığına ise halkın biat ettikleri ve­ya seçtikleri kimseler geçecektir. Hz. Peygamberin devlet başka­nı olma sıfatıyla sahip olduğu haklara gelince, bunların kendin­den sonra gelen başkanlara intikali söz konusu olacaktır. Biz bu­rada bu çeşit hakların hepsinden değil, sadece mali olanlarına mezhebler açısından temas edeceğiz.

Hanefîler; Hulefâ-i Raşidîn'in tatbikatına dayanarak Rasü-lullah'ın vefatıyla gerek O'na ve gerek akrabalarına ait hisselerin düştüğünü iddia ediyorlar. Onlara göre Hz.Muhammed, devlet başkanı olma sıfatıyla değil, peygamber olma sıfatiyle bu hakka sahiptir.[173] imam Şafiî ise, O'na ait hissenin, vefatından sonra devlet başkanlığına geçecek olan halifelere intikal edeceği görü­şündedir. O'na göre, nasıl ki Hz. Peygamber, gelen heyetlere ve el­çilere hediyeler vermek şeklinde bazı harcamalarda bulunmuş­tur, aynı şeklide halifelerin de bu tür harcamalarda bulunmaya ihtiyaçları vardır.[174] Şafi'ı ye göre, delet başkanları, Hz. Peygam­ber gibi kendilerini amme işlerine vakfettiklerinden bu hisseye kifayet ölçüsünde sahip olurlar.[175] Şafi'î, aslında fey' ve ganimet­lerden Rasûlullah'a düşen hissenin, O'nun vefatından sonra hali­felere şahsî bir mülk ve hak olarak değil, sadece amme menfaati için harcanmak üzere intikal edeceği görüşündedir ki, bunu biz gerek kendi eserinden ve gerek Maverdi'den açıkça öğreniyo­ruz.[176] Ancak Kasanı (ö. 587 H)'nin ifadesinden anlaşıldığına göre, Şafi^, devlet başkanının da bu haklardan şahsen faydalanabilece­ği görüşündedir.[177] imam Şafi'î gibi, bu hisseyi, amme menfaatla-rına harcanmak üzere tamamiyle devlet başkanının emrine veren daha başkaları da vardır.[178] Hanbeliler, Rasûlullah'a ait hissenin, O'nun vefatından sonra doğrudan amme menfaatlanna, kamu hizmetlerine ve yatırım işlerine harcanacağı görüşündedirler.[179]

Biz Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ele almış olduğumuz yönünü bir hadisle neticelendireceğiz:

«ALLAH Rasûlü'nün kapıları kapanmaz, kendisini kollamak için bekçiler dikilmez, O'na çanaklarla yiyecek ve içecekler sunul­mazdı. Rasûlullah ortada (toplumun içinde)ydı; görüşmek istiyen herkes O'nunla görüşürdü. Yere oturur, sofrası yere konulurdu. Kaba elbise giyer, (gerektiğinde) merkebe biner, binek üzerindey­ken terkisine bir başkasını alır, ALLAH'a yemin olsun (yemekten sonra) parmaklarını da yalardı»[180]

«ALLAH'ın Rasûlünde sizler için en güzel örnek vardır.»[181] Selâm O'na, selâm ailesine, selâm arkadaşlarına. [182]

 

BİBLİYOGRAFYA
 

Ahmed b. Hanbel (164-241 H), el-Müsned, (neşr. A. Şâkir),

C. 1-12, Mısır 1368-1372 H/1949-1953 M. el-Müsned, C.l-6, Mısır, 1313 H.

(Ahmed, Müsned) Belâzurî, Ebû el-Hasan (ö. 279 H), Futûh el-Buldân, (neşr. R. Muhammed

Rıdvan), Mısır, 1932 M. (Belâzurî)

Buharı, Ebû Abdillah Muhammed b. îsmail (194-256 H), Sahih, C.l-8, İstan­bul, 1315 H.

Celal Yeniçeri, İslâm İktisadının Esasları, İstanbul, 1980 -

Celal Yeniçeri, İslâm da Devlet Bütçesi, İstanbul 1984.

Çantay, Hasan Basri, (1384 H/1965 M), Kur'ân-ı Hakim ve Meal-i Kerim, C. 1-3, İstanbul, 1965.

Ebû Dâvûd, Süleyman Eş'as es-Sicistani, (ö. 275 H/88RM), Sünen, (îbn el-Ara-bi şerhli), C.l,Mısır, 1280 H. (Ebû Dâvûd) Ebu Yusuf YaTtub b. ib­rahim (113-182 U.)Kitab el-Harac, Kahire, 1397 H. (Ebû Yusuf)

Fakih Ahmed b. Muhammed el-Endelusî, Abdi Rabbih, (246-328 H.) el-Ikdü'l-Ferid (neşr, M. Sa'id el-Uryan) C. 1-8 Kahire, 1953/1372.

Ferra' Ebû Ya'lâ Muhammed b. el-Huseyn el-Ferra' el-Hanbeli (Ö.' 458 h), el-

Ahkam el-Sultaniyye, (neşr. Muhammed el-Fakıyyi), Mısır 1356

H/1938M. (Ferrâ') Huzâ'î, Ali b. Muhammed (ö. 789 H.) Tahric el-Delalat el-Sem'ıyye, Kahire,

1981M/1401H.(Huzâ'î) Îbn Hacer el-Askalânî, Bulûğu'1-Meram/Terc. Ahmed Davudoğlu, SelametYol-

lan, C. 1-4, İstanbul 1967-1970 (Îbn Hacer) Îbn Hişâm (ö. 213 veya 218 H.), el-Sire en-Nebeviyye, C. 1-4, Mısır, 1355 H(1936

M. (îbn Hişam) Îbn Kudame, Ebû Muhammed Abdullah b. Ahmed el-Hanbeli (541-620 H), el-

Muğni, C. 1-9, Mısır, 1327 H. (îbn Kudame) îbn Mace, Muhammed b. Yezid el-Kazvini (217-275 H), Sünen, C. 1-2, Mısır,

1952 (îbn Mace) îbn Sa'd, (168-230 H/785-845 M), el-Tabakat el-Kübrâ, C. 1-9, Leiden, 1905-

1928 M. el-Tabakat el-Kübrâ, C. 1-47, Kahire, 1358 (îbn Sa'd)

İbn Zenceveyh, Humeyd b. Mahled b. Kuteybe, (ö. 247 veya 25 H/861 M) Kitab

el-Emvâl (yz.), Süleymaniye, Fotokopi No. 141 (Burdur Kütüb No.

1831), (İbn Zenceveyh) Kasanî Alâu'd-din Ebu Bekr b. Mes'ud el-Hanefi (Ö. 587 H). Bedai el-Sanai fi

tertib el-Şerâî, C. 1-7, Mısır, 1327-1328 H. (Kaşânî) Kurtubî, Ebû Abdillah, Muhammed b. el-Ansarî (ö. 671 H) el-Cami li-Ahkam

el-Kur'ân, C. 1-29, Mısır, 1387 H/1967 M. (Kurtubî) Makrizî, Takıyyu'd-din Ebû el-Abbâs Ahmed b.Ali el-Şafıî (766-845 H.) îmta el-

Esma' bina li'r-Rasâl min el-Ebnâ' ve'l-Ahvâl, (yz.) Süleymaniye

(Amcazade) Hüseyin Paşa, No. 354-357 (Makrizî) Maverdî, Ebû el-Hasân, Ali b. Muhammed (364-450 H.), el-Ahkâm el-Sultaniy-

ye, Mısır, 1298 H. (Maverdi) Muhammed Hamidullah, îslâm Peygamberi, (tere. Salih Tuğ), C.1,2 İstanbul,

1980 M/1400 H. (M. Hamidullah) Müslim b. el-Haccâc el-Kuşeyrî (ö. 261 h/ 874 M), Sahih, C. 1-5, Kahire, 1956

(Müslim) Muhzirî, Zekiyyu'd-din "Abd el-Azim b. Abd el-Kaviyy, (581-656 H), el-Tergib

ve'l-Terhib min el-Hadis, C. 1-4, Beyrut, 1308 H/1968 M (Munzirî) Nesaî, Ebu Abdirrahman Ahmed b. Şu'uayb (214-303 H), Sünen, (Suyûtî ve Sindî şerhli) (neşr. H. Muhammed el-Mes'udî), C. 1-8, (tarihsiz)

Mısır, (Nesaî) San'anî, Ebu Bekr Abd er-Razzak b. Hemmam,(126-211 H.), el-Musannef,

(neşr. H. er-Rahman el-Azamî), C. 1-11, Lübnan, 1390-92 H(1970- 1972 M. (San'anî) Serahsî, Ebu Bekr Muhammed b. Ahmed (ö. 483 veya 490 H/1097 M), el-

Mebsût, C. 1-30, Mısır, 1324 H. (Serâhsî) Şafiî, Ebu Abdillah Muhammed b. İdris b. el-Abbas (ö. 204 H/ 819 M.), Kitab el Umm, C.l-5, Bulak, 1321 H. (Şafiî) Taberî, Muhammed b.Cerir (224-310) H.) Tarih el-Umem ve'l-Muluk, C. 1-8,

Mısır, 1939-1958 (Taberî, Tarih) Tirmizî, Ebu İsa (ö. 279 H. / 392 m), el-Cami el-Sahih, (İbn el-Arabi el-Maliki

şerhli) C. 1-13, Mısır, 1931 (Tirmizî) Vakıdî, Ebu Abdillah Muhammed b. Umer (ö. 209 H), Kitab ehMagazi, Kalkuta, 1856 M. (Vakıdî) " Yahya b. Adem, eî-Kuraşi (ö. 203 H), Kitab el-Harac, (neşr. A. Şakir), Kahire,

1347 H. Yahya b. Adem) Yakubî, Ahmed b. Ebi Yakub (ö. 292 H), Tarih, C.l-3, Necef 1358 H/1939 M.

(Ya'kubi) Zürkanî, Ebu Abdillah Muhammed b. Abdi'1-bakî (1055-1122 H). Şerh el-Muvatta, C. 1-4, Kahire, 1310 H. (Zürkanî) [183]


[151] Doç. Dr. Celâl Yeniçeri, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/355.

[152] M. Hamidullah, 2,1165,1169.

[153] İbn Sa'd, 3,53.

[154] Buhârî, Cihâd, 89; Hadis için ayrıca bk. İbn Sa'd, 2,169, 4,133-133.

[155] Bk. Buharî, Rehin, 1, Buyu, 14, 88, Selem, 5,6, îstikrad 1; MtisUm, Musâkat, 24.

[156] Buharî, Cihâd, 202.

[157] Buharî,Hibe, 17.

[158] îbn Sa'd, 4,133-135.

[159] Doç. Dr. Celâl Yeniçeri, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/355-357.

[160] Müsned, 4, 256, Ha. No. 2724 (neşr. A. Şakir)

[161] Tabakat, 4,132-133 (Kahire, 1358).

[162] Tabakat, 2, 30-32 (Kahire, 1358).

[163] Mâverdi, s. 163. (ibl)Ferrâ, s. 86.

[164] Mâverdî, s. 163.

[165] Buharî, Nafakat, 2, Cihâd, 200; Müslim, Cihad, 16; Ahmed, Müsned, 3, 125, Ha. No. 1685; Belâzurî, s. 43-45.

[166] İbn Sa'd, 4,130.

[167] Buharı, Vesâya, 33, Cihâd, 202.

[168] Müslim, Musâkât, 100.

[169] Ahmed, Müsned, 1,177, Ha. No. 55; îbn Sa'd, II, 86.

[170] Ebu Yusuf, s. 97; Yahya b. Âdem, s. 39, Ha. No. 97.

[171] Mâverdl, s. 163; Ayrıca bk. Ferrâ', s. 186.

[172] Doç. Dr. Celâl Yeniçeri, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/357-360.

[173] Ebu Yusuf, s. 21; Serahsî, 3,17-18; Kasanı, 7, 3125; Peygamberin bu hak­ka, peygamber olma sıfatıyla sahip olduğu, sadece Serahsi'de ifade edil­mektedir.

[174] Bk. Serahsî, 3,17-18,100, 9.

[175] Serahsî, 7,125.

[176] Şafiî, el-Umm, 2, 72; Maverdî, s. 121.

[177] Bk. Kasânî, 7,125.

[178] Bk. Ebû Yusuf, s. 22; Diğer kaynaklar için bk. C. Yeniçeri Devlet Bütçesi. s. 247, Dip. No. 270.

[179] Ferra', s. 121; îbn Kudame, 6, 406-409.

[180] San'anî, 10, 418, Ha. No. 19555.

[181] Ahzab 33/21.

[182] Doç. Dr. Celâl Yeniçeri, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/360-361.

[183] Doç. Dr. Celâl Yeniçeri, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/363-364.


Konu Başlığı: Ynt: Hz.Peygamberin bıraktığı miras
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 22 Şubat 2014, 17:22:58
Peygamber (s.a.v.)'in pek çok sıfatı (niteliği) bulunmaktadır ki, bunların en başında şüphesiz Peygamber olması ile devlet baş­kanlığı gelir. Son Peygamber'in artık ebediyyen peygamberlikte bir mirasçısı olmayacaktır. Bu bakımdan peygamber olarak sahip olduğu hakların bir başkasına devri ve miras kalması düşünüle­mez. O'ndan sonra devlet başkanlığına ise halkın biat ettikleri ve­ya seçtikleri kimseler geçecektir.
Allah razı olsun paylaşım için.Ben en büyük ve en güzel mirası olan Kuranı kerim olarak biliyor ve anıyorum.Peygamber efendimiz ( sas) e sonsuz salat ve selam olsun... :)


Konu Başlığı: Ynt: Hz.Peygamberin bıraktığı miras
Gönderen: Ceren üzerinde 22 Şubat 2014, 19:44:26
Rabbim Peygamber efendimizin yolundan gitmeyi bizlere nasip etsin inşallah.


Konu Başlığı: Ynt: Hz.Peygamberin bıraktığı miras
Gönderen: Ramazan. üzerinde 28 Ocak 2015, 10:29:30
Peygamber Efendimiz vefat etmeden önce camide kendişinin birisine borcu olup olmadığını ısrarla sordu ve borcunun olduğunu söyleyenler oldu ve Peygamberimiz de borcunu ödedi. Ve sıra Peygamber  Efendimizin sahip olduğu haklara geldi . O meseleyi de bitirdi Peygamber Efendimiz.


Konu Başlığı: Ynt: Hz.Peygamberin bıraktığı miras
Gönderen: Yunus Emre üzerinde 28 Ocak 2015, 13:32:52
insan vefaat etmeden önce alacağını vereceği halletmeli ve o kişi ile helalleşmelidir.


Konu Başlığı: Ynt: Hz.Peygamberin bıraktığı miras
Gönderen: 8c nazlı üzerinde 09 Mart 2015, 22:57:24
peygamber efendimiz borcunu vermiş borcunu almış ve öyle vefat etmiştir.  onun bıraktığıysa güzel ahlakı ve kuranı kerimi


Konu Başlığı: Ynt: Hz.Peygamberin bıraktığı miras
Gönderen: İkraNuR üzerinde 21 Mart 2015, 12:33:39
Peygamber Efendimiz vefat etmeden önce camide kendisinin bir kişiye borcu olup olmadığını  sordu ve borcunun olduğunu söyleyenler oldu ve Peygamberimiz de borcunu ödedi. Ve sıra Peygamber  Efendimizin sahip olduğu haklara geldi .


Konu Başlığı: Ynt: Hz.Peygamberin bıraktığı miras
Gönderen: Kaan Han üzerinde 14 Nisan 2015, 23:11:04

Hz. Peygamber'in boraları ve va'dleri meselesine gelince; Buharı1 de geçen ve hanımı Âişe (r.a.)'den rivayet edilen bir hadis­te: Rasûlullah'ın demir zırhının, bu dünyadan ayrıldığında, Medi-neli bir yahudi tüccarda, 30 sa' (yaklaşık 90 kilo) arpa karşılığın­da rehin bulunduğu bildirilir. Hadis bu şekliyle başka kaynaklar­da da vardır.[154] Bu mevzuda Buharî ve Müslim'de, tesbit edebildi­ğim kadanyla Hz. Aişe'den 10'a yakın hadis rivayet edilmekte ve sadece L' r tekinde vefat kaydıyla, alınan miktar kaydı bulunmak­tadır.[155] Bu da aklımıza, rehin meselesinin daha önceki bir hadise olup olmıyacağı düşüncesini getirir ve bizi bir kısım yorumlar yap-ma'ya da sevkeder. Şöyle ki; Eğer Hz. Peygamber'in böyle bir borcu varsa, neden yukarıda bahsettiğimiz parasıyla bu borcu ödeme yo­luna gitmemiş de onu fakirlere dağıtmıştır? Bu dönemde Hz. Pey­gamber'in şahsî gelirleri, nafakasını karşılayacak bir miktara ulaşmıştı ve hatta O'nun ailesinin sade hayatları içerisinde fazla­lık bile gösteriyordu. O da bunu önceden kaydettiğimiz gibi genel bütçeye aktarıyordu. Bunun yanı sıra, ölüm hastalığı sırasında Peygamber (s.a.v.) kuzey hudutlarına doğru sefere çıkacak olan Usame (r.a.) ordusunun hazırlıkları içerisindeydi. Bu zamanda zırhının rehinde tutulmasını istemezdi. Az sonra göreceğimiz gibi Ebû Bekir (r.a.) halife olduğunda Rasûlullah'ın borçlarım tasfiye­ye gittiğinde yahudinin bu hususta müracaatına dair kaynaklar­da bir bilgiye rastlıyamıyoruz. Bunlarla beraber O'nun şahsî gelir­leriyle ailesinin nafaka giderlerim kesintisiz sürekli karşıladığını ve borçlanmaya ihtiyaç duymadığını da elbetteki söyleyemeyiz. Bugün bizler de zaman zaman aynı duruma düşüyoruz. Ceplerin­de paraları olmayanların aldıklarına mukabil bir şeylerim rehin bırakmaları da hukukî bir yoldur. Doğrusunu Allah bilir. Bazan darlık, zamanın el vermemesinden kaynaklanır. Rasûlullah'ın şiddetli ölüm hastalığında Âişe (r.a.)'nin durumunun böyle oldu­ğu anlaşılıyor. O diyor ki: «Rasûlullah vefat ettiğinde evimde, ba­na ait rafta bulunan yarım arpa ekmeğinden başka, insanın yiye­ceği hiçbir şey yoktu, ondan yedim.