๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Asrı Saadette İslam => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 04 Ekim 2010, 11:56:32



Konu Başlığı: Hz.Peygamber devrinde fıkıh
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 04 Ekim 2010, 11:56:32
İkinci Bölüm


HZ. PEYGAMBER DEVRİNDE FIKHIN TEMEL ÖZELLİKLERİ (FIKIH DOĞUŞU)


Giriş
 

Hz. Peygamhor (s.a.v.)'in devri, fikıh devrelerinin en önemli-sidir. Çünkü vahye dayanan teşri' (hüküm/kanun koyma) faaliye­ti bu devre içinde tamamlanmış, sonraki devirlere de temel teşkil etmiştir.

Bu devrede kanun koyma (teşri), hüküm (kaza) ve fetva ver­me (ifta) yetkileri, tamamen Hz. Peygamberin elinde bulunuyor­du. Fıkıh kelimesi; itikad, amel ve ahlâk konularından hangisine aid olursa olsun, Kur'an ve sünnetten anlaşılan ve elde edilen bil­gileri ifade ederdi. İlim kelimesi de aynı manada kullanılırdı. Fakîh ve âlimler, Rasûlullah'ın ashabı içinden bazı kişilerdi ki bunlara da "Kur'ân'ı ezbere bilen ve okuyan "^anlamında "Kurrâ" denirdi. [41]

 

I. Fıkhın Devirleri
 

Hz. Peygamber devıini ayırıcı vasıfları bakımından iki kısma ayırmak gerekir: Mekke devri ve Medine devri.[42]

 

A- Mekke Devri
 

Hz. Peygamber M. 610 yılında vahye muhâtab olmuş, vazifesi icabı en yakınlarından itibaren tebliğe ve anlatmaya başlamış ve 622 yılma kadar Mekke'de kalmıştır. Bu müddet içinde (13 yıla yakın) Kur'ân-ı Kerim'in üçte birinden az eksiği nazil olmuştur.

Bu devrede Allah Resulünün tebliği daha çok inanç ve ahlak sahasına yönelmiştir. Zaten ibadet ve hukukî münasebetler bu iki temel üzerine oturmaktadır. Mekke'de fıkıh hükümleri hem az­dır, hem de umûmî, küllî (genel ve temel hükümleri belirtici) bir karakter arzetmektedir.[43]

 

B- Medine Devrî
 

Hz. Peygamber, Mekke ve yakınlarında islâm'a davet vazife­sini büyük bir gayretle sürdürmüş, fakat toplumda istediği köklü kültür değişimini meydana getirememiştir. Mekkeliler eski iman ve sosyal/siyasî düzenlerinden vazgeçmemek hususunda diren­miş, Rasûlullah'ı davasından vazgeçirmek için hemen her yola başvurmuşlardır. Onüç yıllık mücadeleden sonra, Allah Teâla Peygamberine izin verince Yesrib'e göç edildi. Burası onu ve Mek-keli müslümanları bağrına basmaya hazırdı; «Medînetü'n-Nebî» adiyle islâm davet ve devletinin yeni merkezi oldu. Medine'de bir­birine düşmüş iki Arap kabilesi ile bunların ihtilafından yararla­nan yahudiler bulunuyordu. Yeni gelen Mekkeli müslümanlar (muhâcirûn) ile Medine'nin yerlileri Ensâr ve yahudiler arasında­ki hukuk ve cemiyet nizamı kurulmaya başladı. Artık bu genç dev­letin siyasetini ve bu çekirdek islâm cemiyetinin içtimai hayatını tanzim edecek kaidelere ihtiyaç vardı. Teşri de bu sahalara yöne­lerek ferdî ve içtimaî hayatı tanzime koyuldu. Bir taraftan ibadet­ler, cihad, aile, miras ile alâkalı, diğer taraftan da anayasa, ceza muhakeme usulü muamelat ve devletler arası münasebetlerle il­gili kaideler, esaslar vazedildi.

Bunların ortaya çıkışı devre uygun özellikler arzediyordu: [44]

 

1- Fıkıh Kaidelerinin Ortaya Çıkış Şekli
 

 
Ferdî ve içtimaî hayatın, çeşitli münasebetlerini tanzim eden kaide ve hükümler iki şekilde ortaya çıkıyordu:

a) Bir hüküm gerektiren hadiseler oluyor, yahut da sahabeyi, Hz. Peygambere başvurup sual sormaya sevkeden problemler do­ğuyordu. Bu durumlarda ya âyet nazil oluyor, veya hüküm ve ma­na Hz. Peygambere vahyediliyor; o da kendi üslûbüyle hükmü açıklıyordu (Sünnet)

b) Bazı durumlarda ise hüküm, ictihadlarma bırakılıyordu. Ayetlerin nüzul sebeplerinden (esbâbu'n-nüzûl) bahseden kitap­larda hüküm gerektiren birçok hâdise nakledilmiştir.

Kur'ân-ı Kerim'de «senden soruyorlar» ifadesi onbeş defa zik­redilmiştir. Bunların sekizi fıkıhla alakalıdır.[45]

İki defa da «senden fetva istiyorlar» sözü geçmiştir.[46] Ictihad konusu aşağıda ayrıca ele alınacaktır.

c) Hükmün vaz'ını gerektiren bir sual veya problem bahis mevzuu olmadan da zamanı geldikçe hüküm ve kaide vazediliyor­du. Bu kısımda zamanın geldiğini Sâri' (kaideyi vazeden) takdir ediyordu, islâm sadece duyulan ihtiyaçları karşılamak için değil, yeni bir devlet ve cemiyet yaratmak için gelmiştir. Şûra, zekât ni-sabları, aile ve ceza hukuku ile alâkalı bazı kaideler bu kısım için­de yer alır. [47]

 

2- Bu Devir Fıkhı'nın Özellikleri
 

Bu devirde ve dolayısıyla islâm'da hüküm ve kaidelerin daya­nağını, iyi ve faydalı olanı sağlamak, kötü ve zararlı olanı uzaklaş­tırmak, kaldırmak (celb-i menâfi'),(def i mefâsid) şeklinde hulâsa etmek mümkündür. Buna kısaca «maslahata riâyet» de denir. Şimdi sıralayacağımız hususiyetler bu esasın çeşitli görünüşleri­dir: [48]

 

A) Tedriç
 

Gerek Kur'ân-ı Kerim ve gerekse onun en sağlam tefsiri ve tamamlayıcısı olan sünnet bir anda indirilmemiş ve buyurulma-mıştır. Bu iki kaynağın teşri (hukukî düzenleme) faaliyeti 23 yıla yakın bir zamanı kaplamıştır, islâm'ın binası böylece basamak basamak, taş taş, tuğla tuğla tamamlanırken insanların onu daha iyi ve daha kolay anlamaları, öğrenmeleri ve kavramaları sağlan­mıştır. Unutmamak gerekir ki, vahyin ilk muhâtablan okuma ve yazma ile alakalan az olan, daha çok hafızalarına güvenen arap-lardır. Böylece hukuk inkılabı sindire sindire yapılmış, kültür de­ğişiminin sosyal krizlere meydan vermeden gerçekleşmesi sağ­lanmıştır.

Bu tedriç ve hedefe adım adım gidiş de birkaç şekilde olmuş­tur: [49]

 

Aa) Zaman İçinde Tedriç:
 

Bundan maksad hükümlerin bir an ve zaman içinde değil, uzun bir zaman içinde arka arkaya gelmiş olmasıdır. [50]

 

Ab) Hükümler İçinde Tedriç:
 

Mükellefiyetler hep birden gelmediği gibi gelenler de zaman­la tekemmül etmiş, istidat ve intibak kazanıldıkça tamamlanmış ve arttırılmıştır. Mesela: Namaz önce sabah ve akşam iki vakit iken sonra beş vakit olmuştur. Zekâtın miktarı önce sınırlandırıl­mamış, herkesin istek ve gücüne bırakılmış, sonra miktarlar sabit ve mecburî hale getirilmiştir, içki (şarap) önce yasaklanmamış, sadece zararlı olduğu bildirilmiş, sonra sarhoş iken namaz kılmak menedilmiş, en sonunda da kesin olarak yasaklanmıştır.

islâm'ın ilk yıllarında müslümanlar azınlık olduğundan düş­manları ile savaş emrolunmamış, onların yaptıklarına karşı af ve sabır istenmiştir. Sonra müslümanlar çoğalınca müdafaa harbine izin verilmiş[51] daha sonra da din yüzünden baskı kalkıncaya, din ve vicdan hürriyeti hakim oluncaya kadar savaşılması farz kılın­mıştır.[52]

 

B) Kolaylık
 

Bu devir hükümlerinde göze çarpan bir hususiyet de kolaylık­tır. Kur'ân-ı Kerim'de Allah Teâlâ'nın kullarına güçlük çıkarmak istemediği, kolaylık ve hafiflik istediği açıkça ifade edilmiştir.[53]

Resûl-i Ekrem (s.a.) de: «Kolaylaştırın, güçleştirmeyin; sevdi­rin, nefret ettirmeyin» buyurmuş, ümmetine güçlük olmasın diye bazı hususları emretmemiştir.[54]

Yalnız bu devre mahsus olmayan kolaylık hususiyetinin bazı örnekleri;

Hastalık, yolculuk, tazyik, yanılma ve unutma bazı hükümle­rin hafiflemesi için mazeret kabul edilmiştir. «Zaruretler, haramı mubah kılar» kaidesi de aynı esasa dayanır.

Kitap ve Sünnet çok mükellefiyet getirmemiş, teferruatla meşgul olmamıştır. Mükellefiyetler, dinin gayesi olan dünya ve ahiret saadetini temine yetecek kadardır; ne eksik ne de fazla. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: «Allah bazı şeyleri farz kıl­mıştır onları elden kaçırmayın, bazı sınırlar koymuştur onları çiğnemeyin, bazı şeyleri haram kılmıştır onları işlemeyin, unut­tuğu için değil de size acıdığı için bazı hususlarda sükût etmiştir onları da araştırmayın, üzerine düşmeyin.»[55]

 

C) Nesih
 

Nesih, daha sonra gelen bir hükmün önceki hükmü kaldırma­sı demektir. Sadece bu devrede bazı âyet ve hadisler diğerlerinin hükmünü kaldırmıştır. Bunun hikmeti ilk müslümanlan tedricen alıştırmak, terbiye etmek, irşadı kolaylaştırmaktır. Bu konu aşa­ğıda ele alınacaktır.

Giriş çerçevesinde verilen bu genel bilgilerden sonra Hz. Pey­gamber devrinde Fıkhı daha yakından ve detaylı olarak ele alabi­liriz. [56]

 

Iı. Hz. Peygamber Devrinde Fıkıh
 

Sonraki dönemlerde Fıkh'ın «usûl» ve «fürû» şeklinde iki ana kısma ayrıldığını biliyoruz. Usûl kısmı, dini hükümlerin kaynak­ları ile bu kaynaklardan hüküm çıkarma metodlannı, Fürû kısmı ise mezkûr kaynaklardan belli metodlarla çıkarılan, elde edilen hükümleri, dinî-amelî kaide ve talimatı ihtiva etmektedir.

Fıkh'ın usûl ve fürû'unun ayrı birer ilim dalı olarak incelen­mesi, okunup okutulması, sonra kitaplara geçirilmesi daha sonra­ki dönemlerde gerçekleşmiş olmakla beraber, gerek usulün ve gerekse fürunun temelleri, Hz. Peygamber devrinde atılmış, hat­ta esas itibariyle tamamlanmıştır. Bilindiği üzere inananlara yol gösteren, bağlayıcı hükümler koyan, şeriat (kanun) vazeden Allah'tır.[57] Allah'ın hükmü bize, ya Kitabı (Kuranı Kerim), ya

Peygamberi (Sünnet), ya bunlar üzerinde düşünülerek ictihad et­mek (kıyas, istidlal), yahut da bunlardan birine dayah ittifak (icmâ) yoluyla intikal etmektedir. Fıkh'm birinci devrinde bu kay­naklardan ilk ikisi tamamlanmış, Kur'ân-ı Kerim baştan sona bir­çok hafız tarafından ezberlenmiş ve ayrıca yazılmış, Sünnet kıs­men yazılmış ve hafızalarda muhafaza edilmiş, diğer kaynaklar ise ya kullanılmış, yahut da ilende kullanılabileceği açıklanmış­tır. Fıkhın fürû kısmı ile ilgili bu devre ait hüküm ve örnekler ise sayılamıyacak kadar çoktur.

Aşağıdaki iki bölümde bu kısa ifadeler, örnek ve delilleriyle genişçe açıklanacaktır. [58]


 
[41] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/33.

[42] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/33.

[43] eş-Şâtıbî, el-Muuâfakat, C.III, s. 46 vd.

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/33.

[44] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/34.

[45] İnfak (el-Bakara, 2/215); mukaddes aylarda savaş (el-Bakara, 2/217); İçki ve kumar (el-Bakara, 2/219); İnfak (el-Bakara, 2/219); yetimler (el-Bakara, 2/220); hayız (el-Bakara, 2/222); helal kılınan şeyler (el-Maide; 5/4); gani­metler (el-Enfal, 8/1).

[46] Kadınlar (en-Nisâ, 4/127); Miras-kelale (en-Nisâ, 4/176).

[47] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/34-35.

[48] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/35.

[49] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/35.

[50] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/36.

[51] el-Hacc, 22/39.

[52] el-Bakara, 2/190; el-Enfâi, 8/39.

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/36.

[53] el-Bakara, 2/185; Âl-i îmran, 3/159.

[54] Buharı, K. el-CümU'a, bab: 8; es-Savm, bab: 27; Müslim, K et-Taharah, nu. 42; et-Dârimî, Sünen, C.I, s. 73.

[55] Nevevî (el-Erbaun'da) ve Darakutnî rivayet etmişlerdir.

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/36-37.

[56] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/37.

[57] el-En'âm, 6/57; Yusuf, 12/40, 67.

[58] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/37-38.