๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Asrı Saadette İslam => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 04 Ekim 2010, 18:38:06



Konu Başlığı: Hz.Muhammedin müşriklerle siyasi münasebetleri
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 04 Ekim 2010, 18:38:06
Üçüncü Bölüm


HZ. MUHAMMEDİN MÜŞRİKLERLE SİYASİ VE DİPLOMATİK MÜNASEBETLERİ


I. Hz. Muhammed (S.A.V.)'İn Medine'deki İlk Faaliyetleri
 

Hz. Peygamber'in müşriklerle ve diğer din mensuplarıyla olan siyasi ve diplomatik münasebetleri Medine'ye aittir. Çünkü müslümanlar için Mekke'de bir devlet münasebetleri Medine'ye aittir. Çünkü müslümanlar için Mekke'de bir devlet mefhumun­dan bahsedilmesi mümkün değildi. Müslümanlar Mekke'de Da-rü'n-Nedve'nin sıkı baskı ve denetimi altında idi. Medine'de devle-.tin kuruluşu ile bu münasebet temin edilmiştir.

Medine'de Evs ve Hazrec kabilesine mensup iki kardeş kabi­lenin yanısıra yahudiler oturmakta idiler, Yahudilerin de kışkırt­ması ile Evs ve Hazrec kabileleri arasında devam eden savaş bu iki kardeş kabilenin birinin diğerine karşı itimatsızlığına sebep ol­muştu. Bu yüzden birinin diğeri lehindeki sulh teklifi dahi güven­sizlikle karşılanıyordu. Bunun neticesi olarak Medine'de kabile­ler arası bir ittifakı görmek imkansızdır. Hatta bu arada Hazreçli Abdullah b. Übey'in Medine'ye reis olma yolundaki gayreti Evsli-ler tarafından hoş karşılanmamış, dışarıdan bir idarecinin Medi­ne'nin barışını sağlayacağı kanaati hasıl olmuştu. İşte Hz. Pey­gamberin Akabe biatları sonunda Medine'ye hicreti onlara bu im­kanı sağlamıştı. Hz. Peygamber Medine'ye hicretten kısa bir süre geçtikten sonra kurmayı planladığı islâm devletinin otorite mer­kezi olarak Mescid inşa etmekle işe başladı. [197]

 

1. Mescid'in İnşa Edilmesi
 

Hz. Peygamberin hicreti sırasında uğradığı Küba'da yaptır­dığı ilk mescid'in hemen akabinde Medine'ye varır varmaz orada da hemen bir mescid yapma faaliyetine girişti. Hz. Peygamber yaptırdığı bu mescidleıie islâm devletinin ve hakimiyetinin teme­lini atmış oluyordu. Allah Rasûlünün yaptırdığı bu mescid, müs­lümanlar için bir ibadethane, kendisi için yaptırdığı ilavelerle bir saadethane ve hem de daVet işlerinin yürütüldüğü bir merkez ha­line geldi.

Hz. Peygamberin ve ashabının iştiraki ve gayretiyle kıblesi Kudüs'e doğru yapılmak suretiyle inşa edildi.[198] Bu mescid aynı za­manda müslümanlann eğitim ve öğretim merkezi idi. Mescidin arka tarafına küçük bir sufe yapılmıştır ki, burası kimsesiz müs­lümanlann barındıkları ve aynı zamanda ilim ile meşgul oldukla­rı bir yerdi. Mescid bundan sonra da'vetçilerin, muallim ve valile­rin yetiştirildiği yer oldu.

Hz. Peygamberin inşa ettiği bu mescid, dini ve kültürel faali­yetlerin yanısıra devletin önemli meselelerinin müzakere edildiği merkez durumundaydı. Çünkü Hz. Muhammed'den sonra gelen dört halife de aynı yolu takip ederek ilgili talimatları mescidden göndermişlerdir.[199]

 

2. Kardeşliği

Mekkeli müslümanlar, Medine'ye hicret ederken herşeyleri-ni orada bırakarak Medine'ye gelmişlerdi, işte Muhacir adı veri­len Mekkeli müslümanlar ile Ensar adı verilen Medineli müslü­manlar arasında kardeşlik tesis edilerek Muhacirlerin içinde bu­lundukları mahrumiyetten kurtarılmak istendi.

Bu kardeşlik hak, müsavat ve miras konusunda karşılıklı yardımlaşmaya ve sevgiye müteveccihti.[200] Rasûlullah'ın; "ikişer ikişer kardeşlesiniz" emri üzerine Muhacirler ve Ensar bir anda birbirlerini kucakladılar. Bununla bu iki grup arasında kan kar­deşliğinden de üstün bir yakınlık meydana geldi.[201]

Bu kardeşliğin tesisi ile Muhacir müslümanlann zaruri ihti­yaçları bir anda karşılanmış oldu. Aynca Muhacirleri Medine'ye kabul eden Ensar, bu davranışı ile diğer müşrik Arap kabileleri­nin düşmanlığını kazanmıştı. Bu kardeşlik ile düşmanlanna kar­şı ortak hareket imkanı sağlandı. Yine Medine'de kurulması gere­ken birlikte müslümanlann birinci derecede rol almalan gerekir­di. Bu durumda da müslümanlar güçlü olmak mecburiyetinde idi­ler. Kardeşlik tesisi onlara bu imkanı da sağladı. Medine'nin ha­zarda ve seferde korunması için de bu kardeşliğe ve yakınlaşmaya ihtiyaç vardı. Böylece kardeşlik tesisi onlara bu imkanı sağladı. [202]

 

3. Sınır Tesbiti
 

Hz. Peygamber Medine'de kurduğu devletin sınııianm tesbit etmek için Ka'b b. Maliki görevlendirdi. Mescid merkez kabul edi­lerek 12 millik dairevi hudut Medine'nin sınırı oldu. Ka'b b. Ma-lik'in taşlarla tesbit ettiği hudut ile Medine'de Mekke gibi Haram bölge tayin edilmiş oldu. Aynca sınır tesbiti ile Mekke'ye karşı mi­sillemede bulunulmuştur.[203] Sınırların tayin edilmesi devletin sa­vunulması açısından da önemlidir. [204]

 

4. Nüfus Sayımı:
 

Rasûlullah sınırlan tesbit ettirdikten sonra bu sınırlar içeri­sindeki müslümanlann sayılmasını istedi, ilk yıllarda yapıldığı kabul edilen Nüfus sayımının,[205] müslümanlann askeri yönden sa­yısının bilinmesi, siyasi ve içtimai gücünün ortaya konulması açı­sından önemlidir.

Sayım sonunda ortaya çıkan 1500 rakamı önemli bir sayıdır. Her ne kadar nüfus sayımının yapıldığı yıllarda Medine'de 4000 putperest, 4000 yahudi varsa da[206] müslümanlar 1500 kişi olmala­rına rağmen teşkilatlı olmaları, hem çevre ile hem de Medine için­deki yaptıkları anlaşmalarla toplum içinde birinci sırayı almışlar­dır.[207]

 

5. Anayasanın Hazırlanması
 

Hz. Peygamber kurduğu Medine devletinde sınır tesbitinden sonra, müslümanlarla arasındaki kardeşliğin ve dayanışmanın sağlanmasından sonra Medine'deki diğer din mensuplarıyla da anlaşarak iç bansın sağlanması yolunda çaba sarfetti.

islâm devletinin olduğu kadar dünyanın da ilk yazılı anlaş­masını teşkil eden Medine sözleşmesi, Hz. Peygamber'in başkan­lığında bir devlet ve toplum gerçeğini ortaya koyuyordu.

Hz. Peygamber Medine'deki diğer din mensuplarıyla yaptığı bu andlaşma ile sahip olduğu dini iktidarın yamsıra siyasi iktidarı da ele geçirmiş oldu. Böylece Medine'nin hukuki, siyasi, beşeri, mali ve askeri statüsü belirlenmiş oldu.[208] Bu anayasa ile yeni bir nizam kurulmuş, parçalanmış olan Medine'yi tek toplum haline getirmiştir.[209]47 maddeden oluşan anayasada kan diyetinin duru­mu, harp esirleri, karşılıklı yardımlaşma, emân, askeri konular gibi pek çok meselelere açıklık getirilmiş, Medine sakinlerinin an­laşamadıkları bir hukuki davada Peygamberin hakem tayin edi­leceği hükme bağlanmıştır. Hiçbir mü'minin kâfir için Öldürüle-meyeceği, hiçbir kâfire mü'min aleyhine yardım edilemeyeceği, Kureyşlilerin ve ona tabi olanların müslümanlann emânında ola­mayacakları hükme bağlanan anayasada Medine'deki ehl-i kitap olan yahudilerin andlaşma muhatabı oldukları anlaşılmakta­dır.[210]

 

II. MÜŞRİKLERLE YAPILAN SAVAŞLAR
 

1. Gaza Ve Seriyyelerin Tahlili
 

Hz. Muhammed'in Medine'ye hicretten sonraki faaliyetleri ile devlet hüviyeti kazanan İslâm toplumu, içtimai, siyasi, iktisadi ve diğer konulardaki haklarını korumak ve da'vet görevinin yeri­ne getirilmesi için yeni bir döneme girmiştir. Hz. Peygamber, ge­rek Mekke'de ve gerekse Medine'de Cihad ayeti inzal buyurulma-sına kadar müşriklerin bütün menfi davranışlarına sabretmiştir ve bu devrede muhataplarına karşı sulh yolunu tercih etmiş, onla­rı çeşitli yollarla ve öğütlerle İslâm dinine da'vet etmiştir.[211] Ancak putperestlerin mü si umanlara karşı haddi aşan davranışları kar­şısında Cenâb-ı Hak müslümanlann takınacağı tavrı cihad ayet-leriyle bildirmiştir. Buna göre Fitneden eser kalmaymcaya ve İslâm'ın din olarak hakim olmasına kadar mücadeleye devam edi­lecek, can, mal, ırz korunacak, da'vetin önündeki engeller kaldırı­lacak, din hürriyeti temin edilecek ve İslâm toplumu tesis edile­cekti.[212]

"Lâilâhe ilallah deyinceye kadar insanlarla (müşriklerle) harbetmekle emrolunduğunu" bildiren Rasûlullah,[213] "Ben rah­met peygamberiyim, ben harp peygamberiyim" diyerek kendisi­nin bir da'vetçi, aynı zamanda bir kumandan olduğunu açıkça ifa­de etmiştir.

Cihad ayetinden sonra Rasûlullah'ın müşriklere karşı yaptı­ğı harp çağrısına müslümanlar icabet etmişler ve gönüllülerden oluşan bir ordu teşekkül etmiştir.[214] Harbe iştirak eden gönüllüler kullandıkları harp malzemelerini kendileri karşılardı. Sefere çı­kacak ordunun mevcudu ve ordunun kumandam Rasflullah tara­fından tayin edilirdi. Düşmana karşı tek vücüd çarpışmayı, her türlü zorlukta sabırlı ve metanetli olmayı tavsiye eden Rasûlul­lah, kendisi orduyu kumanda ettiği zaman orduyu kısımlara ayı­rır ve her kabileye de ayrı bayrak bağlardı.

Orduya erkeklerin yamsıra kadınların da iştirakleri uygun görülür. Kadınlar yaralıların tedavisi, Ölülerin nakli, yemek pişi­rilmesi ve su taşınmasıyla meşgul olurlardı. Ancak lüzumu halin­de Ümmü Ümâre gibi kahramanca çarpışan kadınlara da rastlan­maktadır.[215]

Yol boyunca kılavuz kullanan Hz. Peygamber, kılavuzun ehil olması halinde müşrik veya müslüman olmasında bir beis gör­mezdi. Ancak müslüman tercih edilirdi.[216] Harbi bir hile olarak değerlendiren Hz. Peygamber sefere çıkacağı zamanı ve gideceği yeri kimseye bildirmez, hatta eşlerinin bile haberi olmazdı.[217] Bu donemde harbe katılan mücahidlerin özel giysileri olmadığı için birbirlerini tanımak için Parola kullanılırdı. Harpte "Ehad Ehad", "Ya Mansûr", "Ya Mansûr Emit, Ente Ente" gibi parolalar kulla­nan Hz. Peygamber, müşterek parolanın yanısıra bazen harbe iş­tirak eden her bir kabileye ayrı bir parola tayin ettiği de olurdu.[218]

Haber alma teşkilatına son derece önem veren Rasülullah, düşmanın genel durumu hakkında haber almak için keşif kolu, casusluk ve benzeri her yoldan istifade ederdi. Bazen bir çoban, bazen de bir tüccardan haber alınırdı. Elde edilen haberler dikkat­le değerlendirilir. Harp için ashabının görüşlerini alarak karar verirdi. Hatta harbin yeri, başlama zamanı ve harp şekli hakkın­da dahi istişare etmeden karar vermezdi. Kendisine yapılan tek­lifleri değerlendirir, uygun ise, hemen uygulamaya koyardı.[219]

Harbteki insiyatifi elinde bulundurur, islâm'a da'vet etme­den kimseyle harp etmezdi. Seriyye gönderdiği zamanda da genel­likle sabah ezanının beklenilmesini emreder,[220] ezan sesi duyulur­sa harp yapmaktan vazgeçerdi. Harp öncesinde mübareze yapılır­dı. Harbi başlatan asla Rasûlullah olmazdı. Ancak haı-p başladık­tan sonra da bir taraftan askerlerine güç verir, diğer taraftan Allah'a yardım için dua, ashabına da sabır tavsiye ederdi. Harpten Önce tarafların savaşmaması için arabuluculuk yapanlardan memnun olur, savaşta insan kanının dökülmemesini veya harbin uzamamasını, karşı tarafa geçici bazı maddi zararlar vermeyi uy­gun görürdü.[221]

Harp esnasında müslüman olan öldürülmez, isteyene emân verilirdi. Harp sonunda müşriklerin ölülerinin burunlarını, ku­laklarını kesmek yasaklanmış,[222] düşman tehlikesi karşısında Salâtül-Havf adi verilen Korku namazı şeklinde namazlar kılın­mış ama hem namaz, hem cihâd terkedilmemiştir.[223]

Rasûlullah'm karargahı harp boyunca korunmuş, hatta teh­likeli durumlarda Medine'deki evi dahi koruma altına alınmıştır. [224]Hz. Peygamber harbe katılacağı zaman kendilerinden emin olmadıkça bir müşrikin veya bir başka din grubunun yardımına başvurmamıştır.[225]

Harp esnasında müşriklerin mallarından faydalanılmasına izin verilmiştir.[226]

Harp sonrası Medine'ye geceleyin asla girmez, kuşluk vakti girer, geldiği zamanda Mescid'e girerek iki rekat namaz kılar, son­ra evine girerdi.

Müslümanların harp boyunca kullandıkları malzemeler ca-hiliye döneminde kullanılan kılmç, kalkan, ok, yay, mızrak, kargı vs. gibi harp malzemeleridir. Deve ve attan istifade edilmiş, man­cınık gibi ağır silahlar da kullanılmıştır.

Cihadın ilk yıllarında Cenâb-ı Hak müslümanlarm müşrikle­re karşı çarpışırken on müşrike karşı çarpışmalarını emretmiş, harpte sabır ve sebat göstermelerini de istemiştir.[227]

Hz. Peygamber gönderdiği seriyye kumandanlarına bazı tav­siyelerde bulunur ve bu tavsiyelere sıkı sıkıya uyulmasını isterdi. Bu tavsiyeleri şöyle özetleyebiliriz:

1. Allah'dan korkunuz.                           

2. Askerlere iyi muamele ediniz.

3. Ani baskın yapmayınız.

4. Cami gördüğünüzde veya ezan sesi işittiğinizde oraya harp açmayınız.

5. Onları mutlaka islâm'a da'vet ediniz.

6. Müslüman olduklarında elde edecekleri menfaatleri, red­dettiklerinde de karşılaşacakları külfetleri hatırlatınız.

7. DaVete icabet edenlerin müslümanlıklarım kabul ediniz ve onları koruyunuz.

8. Karşı taraf saldırmadıkça harp etmeyiniz.

9. Harbe besmele ile başlayınız.

10. Savaş esnasında katliama girişmeyiniz, haddi aşıp kadın, çocuk, yaşlı, din adamı ve harbe gücü yetmeyenleri öldürmeyiniz.

11. İhanetten sakınınız.

12. Müşrik ölülere karşı nıüsîe yapıp, burun, kulak ve diğer azalarım kesmeyiniz.

13. İntikam hırsıyla hareket etmeyiniz.

14. Esirlere iyilikle muamele ediniz.

15. Ganimeti adaletle dağıtınız.

16. Müjdeleyici ve kolaylaştırıcı olunuz. [228]

 

2. Gaza Ve Seriyyelerin Sebepleri
 

Hz. Peygamberin Medine'de geçirdiği 10 yıllık süre içerisinde İslâm devletine ve müslümanlara yöneltilen saldırıları püskürt­mek için bizzat kendisinin yönettiği [229] Gazve ve ashabından ku­mandan tayin ettiği 70 Seriyye tertiplemiştir.[230]

Hz. Muhammed'in yahudilere karşı yaptığı Kaynuka, Kurey-za, Hayber, VadilKura ile hiristiyanlara karşı (Bizans'a karşı) yaptığı Tebük gazvesinin dışındaki bütün seferler müşriklere karşı yapılmıştır. Büyük Bedir, Sevik, Uhud, Hamrau'1-Esed, İkinci Bedir, Hudeybiye, Umretü'1-Kaza ve Mekke'nin fethine ait olan gazveler de hep Mekke müşriklerine karşı yapılmıştır.

Hz. Peygamberin bizzat katıldığı Gazveler ve tayin edilen Se-riyyenin pek çok sebepleri vardır. Belli başlıları şunlardır:

 

a) Devletin Varlığını Devam Ettirmek
 

Hz. Peygamber Mekke'de müslümanlarm sahip olamadığı devleti hicretten sonra Medine'de kurdu. Kurulan bu devlet, Mek­ke'de mevcut olan Şirk devletinin zayıf düşmesi demekti. Oysa tek devlet ve tek lider olarak kendilerini kabul ediyorlardı. İşte bu iti­barlarını devam ettirmek için Mekke müşrikleri başta Bedir ol­mak üzere pek çok sefer tertiplemişlerdir.[231]

Rasûlullah işte kurduğu bu devletini korumak için ilk yıllar­dan itibaren hazırladığı askeri birlikleri sınırlara gönderdi, ilk yı­lın 7. 8. 9. aylannda Hz. Hamza, Ebû Ubeyde b. Haris ve Sa'd b. Ebî Vakkâs'm komutasındaki küçük birlikler bu maksatla gönderilen birliklerdir.[232] Bu küçük birlikler sınır boylarında İkrime b. Ebî Ce­hil, Ümeyye b. Halef gibi müşriklerin ileri gelenlerinin kervanla­rına korkulu anlar yaşatmışlardır.[233]

 

b) Haber Toplamak
 

Hz. Peygamber Medine'deki konumu itibariyle düşmanları­na karşı daima uyanık bulunmak mecburiyetinde idi. Çünkü za­manında gerekli tedbirleri alabilmek için dikkatli olması lazımdı. Kendisinin amansız düşmanı durumundaki Kureyşlilerin ahva­linden haberdar olmak için Abdullah b. Cehş komutasındaki kü­çük birliği Mekke ile Taif arasındaki Nahle mevkiine göndermiş­ti.[234]

Ayrıca Rasûlullah duyduğu haberleri araştırmak için de bazı kişileri göndererek gerekli haberleri elde etmiştir. Nitekim Rifâa b. Kays'ın Medine aleyhinde yaptığı faaliyetleri araştırmak için İbn Ebî Hadred'i göndermiştir.[235]

 

c) Da'vet Etmek
 

Hz. Peygamber İslâm'a daVet ötmeden hiçbir toplulukla har-betmemiştir.[236] Rasûlullah müşrik Araplara müslüman olmaları­nı teklif etmiş, aksi halde kendileriyle harp edileceğim bildirmiş­tir. H.4. yılın Safer ayında Ebû-Bef â Amir b. Mâlik kendi kabilesi­ni Isjâm'a da'vet edecek, İslâm'ı Öğretecek Mürşit istemişti. Hatta gönderilen heyetin emâmnda olacağım bildirmesi üzerine Rasûlullah'm da'vet için gönderdiği heyet, yolda kabile fertleri ta­rafından ihanete uğramıştı.[237]

Yine da'vet maksadıyla gönderdiği İbn Ebil-Avcâ Süleym oğullarım İslâm'a da'vet edince; "Senin da'vetine bizim ihtiyacı­mız yoktur" diyerek beraberindeki mücahitleri ok yağmuruna tutmuşlar ve İbn Ebil-Avcâ dışında hepsi şehit olmuşlardır.[238]

 

d) Müdafaa Etmek
 

Hz. Peygamber, topraklarına saldıranlara karşı hep müdafaa yolunu tercih etmiş, bunun sonucu olarak iki ordu karşı karşıya geldiği zamanda müslümanların önce harbi başlatmamalarını is-temıştır.[239]

Müşrik saldırısına karşı Uhud'dan önce Medine'nin müdafaa edilmesini teklif etmiş,[240] Nadir oğullarının kışkırtması ile Medi­ne'ye kadar gelen müşrik ordusuna karşı Medine'yi savunmak için hendek kazılmıştır.[241]

 

e) Kervan Takip Etmek
 

Hz. Peygamberin yaptığı harplerin sebeplerinden birisi de müşrik kervanlarının takip edilmesidir. Kervan takibinden mak­sat, onların mallarım yağmalamak değildir. Bilakis Kureyş'in can damarı olan ticari faaliyetlerine engel olmaktır. Böylece onları ekonomik yönden yıpratmaktır.

Bu maksatla Kureyş kervanları Medine yakınlarından geçer­ken Hz. Hamza, Ebû Ubeyde b. Haris ve Sa'd b. Ebî Vakkas seriy-yelerini bu amaçla göndermişti.[242] Bedir Gazvesi ise müşriklerin ticari faaliyetlerine ve dolayısıyla harp hazırlıklarına engel olmak için tertiplenmiştir. Çünkü Bedirin intikamı demek olan Uhud Gazvesi, Ebû Süfyan'm Şam ticaret kervanının geliriyle tertiplen­miştir.[243]

Ticari faaliyet Kureyş için son derce önemli idi. Bu ticari faali­yetin engellenmesi onların hiç hoşuna gitmezdi. Nitekim Mek­ke'ye Umre niyetiyle giden Sa'd b. Muaz'a Ebû Cehil'in sataşması üzerine Sa'd; "Eğer sen beni tavaftan menedersen ben de Medi­ne'den geçen Şam ticaret yolunu keserim"[244] diyerek tehdit etmiş­tir. Gerçekten de müşriklerin rahat kervan takip edememeleri on­ları ileride Hudeybiye andlaşmasını imzalamaya zorlamıştır.[245]

 

f) Andlaşmaya İhanet Edilmesi
 

Hz. Peygamber Mekke'de özlediği sulh ortamını Medine'ye hicretten sonra sağlamaya muvaffak olmuş, bununla da yetinme­yerek Medine'deki komşu kabilelerle de andlaşmalar imzalanmış­tır.

Rasûlullah'ın bu anlaşma arzusu Mekke'ye kadar uzanmış ve Umre niyetiyle H.6 yılında gittiği Mekke'den Kureyşlilerle 10 yıl­lığına anlaşma yaparak dönmüştü.

Bu andlaşmaya göre Medineli müslümanların ve Kureyş'in dışındaki kabileler, müslümanlar veya Kureyş'in tarafına geçebi­lecekti. Buna göre Huzaalılar müslümanların yanında yer almış­lardı.[246] Ancak Kureyş, anlaşmaya rağmen kendi tarafım seçen Benu Bekr ile Huzaaya saldırarak yapılan saldırmazlık anlaşma­sına ihanet etmiş ve 20 Huzaalı'nm Öldürülmesine sebep olmuştu, işte Rasûlullah Huzaalılarm hakkını korumak için Kureyş'in yaptığı andlaşmaya ihanet etmesi üzerine Mekke'ye sefere çıkmış ve bu sefer Mekke'nin fethini sağlamıştır.[247]

 

g) Müşriklerin Harp Teklifi Üzerine
 

Hz. Peygamber katıldığı Uhud gazvesinde mağlup duruma düşünce harbin galibi Ebû Süfyan, galibiyetin verdiği heyecanla ertesi yıl Bedir'de tekrar bulaşalım diyerek müslümanlara mey­dan okumuş, Rasûlullah da "Evet buluşalım" dedirtmişti.[248]

Hz. Peygamber ertesi yıl verdiği bu söze istinaden Bedir'e çık­mış, ancak Ebû Süfyan kıtlığı bahane ederek bundan vazgeçmiş­tir.[249]

 

h) Putları Tahrip Etmek                                         
 

Rasûlullah Mekke'yi fethettikten sonra putları ve tapmakla­rı yıkmak için seriyyeler tertiplemiştir. Çünkü Mekke fethi ile Kabe putlardan temizlenmişti. Artık diğer putların ve puthanele-rin ayakta kalması son derece- anlamsızdı, işte bu maksatla Halid b. Velid'i Uzza putunu, Amr b. As'ı Suva' putunu, Sa'd b. Zeydİ Me-nat putunu, Ali b. Ebî Talib'i de Fels putunu, Muğire b. Şu'be'yi Lât putunu yıkmak için göndermişti.[250]

 

ı) Diğer Sebepler
 

Rasûlullah'm yaptığı harpler incelendiği zaman onun amacı­nın toprak genişletmek veya saltanat sürmek olmadığını görmek­teyiz.

Yukarıdaki sebeplerin yamsıra, devletin itibarım korumak,[251] düşman ordusunu takip ve tecziye etmek,[252] müşrik kabilelerinin Medine'ye karşı harp hazırlığı içinde olmaları, müslümanlann el­çisinin yolunu kesmeleri,[253] müslümanların mal, can, ırzlarının korunması, düşmanın yaptığı zarara misillemede bulunmak[254] gi­bi sebeplerden dolayı Rasûlullah'ın harbe çıktığını görmekteyiz. [255]

 

3. Esirlere Yapılan Muameleler
 

Hz. Peygamber'in müşriklerden esir aldığı ilk muharebe Abdullah b. Cahş Seriyyesidir. Osman b. Abdillah ve Hakem b. Keysân esir olarak Medine'ye getirilmiş, daha sonra fidye muka­bili serbest bırakılmıştır.[256]

Bedir gazvesinde esir alman 70 kişi yapılan istişare sonunda fidye mukabili serbest bırakılmaya karar verilmiş, fidye vereme­yenler de 10 müslüman çocuğuna okuma,yazma öğretilmesi kar­şılığında serbest bırakılmıştır.[257] Ancak Rasûlullah müşrik esirle­ri Medine'ye getirdikten sonra ashabına dağıtarak onlara iyi mua­mele edilmesini istemiş, sahabe de bu talimata uygun olarak ken­di ihtiyaçlarını onlara vermişler ve kendileri hurma ile yetinmiş­lerdir.[258]

 

a) Mübadele Etmek
 

Hz. Peygamber elde ettiği esirleri, müşriklerin ellerinde bu­lunan esirlerle değiştirerek bazan bir müslüman esire mukabil müşrik bir esir, bazan da bir veya daha fazla müslüman esire kar­şılık bir müşrik esir serbest bırakılmıştır. Nitekim Sakif kabilesi­nin dostu olan Benû Ukayl'dan alman esiri, Sakif kabilesindeki iki müslüman ile mübadele etmiştir.[259]

 

b) Fidye Almak
 

Rasûlullah'm ilk esir aldığı Abdullah b. Cahş Seriyy e sindeki esir alman Osman b. Abdillah ve Hakem b. Keysan Medine'ye ge­tirilmiş, ancak Hakem müslüman olunca karşılıksız, Osman b.Abdillah da fidye mukabili serbest bırakılmıştır.

Bedir harbi sonunda da ele geçirilen esirlerden 70 kişiden 2 tanesi yolda öldürülürken, diğerleri Medine'ye getirilmiş, yapılan istişare sonunda mali durumlarına göre 1000-4000 dirhem ara­sında fidye mukabili serbest bırakılması kararlaştırılmıştır.[260] Ay­rıca okuma yazma bilip de fidyesini ödeyemeyenler de 10 müslü­man çocuğuna okuma yazma Öğretmesi mukabilinde serbest bıra­kılmışlardır. [261]

 

c) Karşılıksız Serbest Bırakmak
 

Rasûlullah amacının harp olmadığım kanıtlamış ve her fır­satta bunu ispat etmiştir. Bedir harbi sonunda esir olan Ebû Azza el-Cumahî, kız çocukları olduğunu, fidye verecek kimsesinin olmadığını söylemesi üzerine Rasûlullah karşılıksız serbest bırakmıştır.[262] Benu'l-Mustalik Gazvesinde de esir edilen 600 kişi, Mustalik oğulları reisinin kızı Cüveyriyye'nin müslüman olarak Rasûlullah'la evlenmesi üzerine, "Biz Rasûlullah'm eşinin akrabasını esir etmeyiz" diyerek 600 kişi sahabe tarafından serbest bı­rakılmışlardır.[263]

Hz. Peygamber Mekke Fethi günü de yıllardır kendisine karşı çıkan, O'nu Mekke'den Medine'ye hicret etmeye zorlayan Kureyş-lileri Fetihten sonra affetmiş ve hiçbirisini esir etmeyerek: "Hepi­niz serbestsiniz" diyerek geçmişteki düşmanlığa son vermiştir.[264]

Hatta Rasûlullah insan hürriyetine gösterdiği ehemmiyetin işareti olarak Huneyn esirlerinin serbest bırakılmasını istemesi üzerine elindeki esirleri karşılıksız serbest bırakmayan sahabeye Beytülmal'den fidye ödeyerek serbest bırakmıştır.[265]

 

d) Köle Edinmek
 

Hz, Peygamber harp sonunda ele geçen esirleri köle olarak dağıtmış, ancak hemen akabinden kendi hissesine düşeni müşrik dahi olsa çeşitli yollarla affetmek suretiyle hür insanların köleleş-tirilmesine razı olmamıştır.[266]

Kur'ân-ı Kerim'de harp esirlerinin köleleştirilmesi hakkında bir emir bulunmamakla beraber, "...Allah'ın sana ganimet olarak nasip ettiklerinin sağ elinin malik olduğu kadınları (cariyeleri)... sana helal kıldık"[267] ayeti ile esirlerin kölelesürümesine hükme-dilmiştir. Muhammed suresinin 4. ayeti ise, müşrik esirlere yapı­lacak muamele hakkındadır. Müşrik olan esir kadına müslüman olmadığı müddetçe yaklaşılması uygun görülmemiş,[268] ancak hiz­metlerde kullanmak caiz görülmüştür.

Ancak Rasûlullah harplerde alman esirlerin asla köleleştiril-mesini düşünmemiş, insanları esir alıp köleleştirmek için de harp yapmamıştır. [269]

 

e. Boyunlarını Vurmak
 

Hz. Peygamber Medine'ye saldıranlara, huzursuzluğa sebep olanlara karşı sabır ve metanetle müdafaa etmeyi tavsiye etmiş, ele geçen esirler içerisinde öldürülmesi gerekenler varsa, onlar da öldürülmüştür.[270] Nitekim Bedir esirlerinden Nadr b. Haris ve Uk-be b. Ebî Muayt'ın müslümanlar için yaptıkları zulme karşılık ida­mı uygun görülmüş ve idamlar infaz edilmiştir.[271]

Mekke fethi günü herkesi affetmesine rağmen Mikyes b. Sübâbe, Huveyris b. Haris b. Nukayz ve ibn Hatal tslâm aleyhin­deki faaliyet ve komplolarından dolayı Öldürülmüşlerdir.[272]

Hz. Peygamber müşrik esirlere karşı genellikle af yolunu ter­cih etmiştir. Müşrik elindeki esirlerin kurtarılması için mübadele yolunu tercih etmiş, gücü yetenlerden fidye almış veya karşılıksız serbest bırakmıştır. Toplu katliam yerine af yolunu seçmiş, fakat öldürülmesinde fayda mülahaza edilenlerin de öldürülmesi emre­dilmiştir. [273]

 

4. Ölülere Yapılan Muamele
 

Hz. Peygamber müşrik esirler gibi müşrik ölülere de merha­metle davranmış ve onların müslümanlara yaptıkları insanlık dışı muameleyi yasaklamıştır. Müşrikler müslüman ölülere reva gördükleri uzuvlarım kesmek ve süs eşyası vegerdanlık yapmak, kafataslarmda şarap içmek gibi gayr-i insani davranışlarda bulu­nurlarken, Rasûlullah onların Ölülerine bile merhametle davra-mlmasını emretmiştir.

Müşrikler Rasûlullah ile yaptıkları Bedir muharebesinde 70 esire mukabil 70 de Ölü vererek Mekke'ye kaçmışlardı. İçlerinde çok değerli kabul ettikleri kişileri bile gömme cerasetini göstere-memeleri üzerine Rasûlullah üç gün Bedir'de kalarak müşrik Ölü­leri de defnederek onları telef olmaktan korumuştur.[274]

Uhud harbinde müslümanların mağlup olmaları üzerine müşrikler harpteki şehidlerin burun ve kulaklarını hatta avret mahallerini kesmişler ve karınlarını varmışlardır. Fakat bunlara müşriklerin kumandanı Ebû Süfyan engel olmamıştır.[275]

Uhud'da Ebû Süfyan'm karısı Hind harbe katılan diğer ka­dınlarla birlikte şehidlere her türlü hareketi reva görmüşler, Hz. Hamza'nm ciğerini dişlemişler, Abdullah b. Amr'ın cesedini ta­nınmaz hale getirmişlerdir.[276]

Hendek harbinde müşriklerin Nevfel b. Abdillah'ın cesedini parayla satın almalarına razı olmamış, onlara cesedi karşılıksız teslim etmiştir.[277]

Hatta Rasûlullah sulh zamanında da Medine'ye hicretten sonra yaptıracağı Mescid'in yerindeki müşrik ölüleri itina ile baş­ka tarafa naklettirmiş [278] ve hangi dine mensup olursa olsun ölüye gereken hürmeti göstermiştir. [279]


[197] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/347.

[198] İbnü'l-Çevzi, el-Vcfa, 1/365.

[199] Hasen İbrahim, Târihu'l-Ulâm, 1/523-524.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/348.

[200] İbn Habib, Muhabber, s. 71.

[201] İbnHişam, 11/151.

[202] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/348-349.

[203] Semhûdî, Vefâu'l-Vefâ, 1/96.

[204] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/349.

[205] M. Tayyip Okiç, hlâmiyette İlk Nüfus Sayımı, AÜİFD, Ank. 1960 VII/15.

[206] M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1/110.

[207] İbn Hişâm, 11/148-149.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/349.

[208] Salih Tuğ, İslâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, s. 30-31.

[209] î. Halil, Dirâsât ft's-Sira, s. 324.

[210] î. Halil, Dirâse, s. 149.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/350.

[211] Hıcr, 15/85.

[212] Bûtî, S. Ramazan, Fıkhu's-Sîre, s, 134.

[213] Müslim, İman, 33.

[214] Buharı, Cihâd, 138.

[215] İbn Hişâm, 11/87-88.

[216] Kettanî, Terâtib, 1/349.

[217] îbn Hişâm, IV/39.

[218] İbnSa'd, 11/14.

[219] İbn Hişâm, 11/272.

[220] Müslim, Salât, 9.

[221] Taberi, Tarih, 11/84; İbnü'1-Esir, el-Kâmil, 11/266.

[222] Müslim, Cihâd, 3.

[223] îbn Hanbel, 11/522, IV/59, 60.

[224] İbn Sa'd, 11/37.

[225] İbn Mâce, Cihâd, 27.

[226] Ebû Davud, Fitne, 45.

[227] Enfal, 8/65.

[228] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/350-354.

[229] Buharı, İlim, 11; Ebû Davud, Cihad, 78, 91; İbn Hişâm, IV/280-281; Ebû Yusuf, Kitâbu'l-Harac, s.193-196.

[230] Ibn Hişâm, IV/257.

[231] 11. Halil, Dirâse, s. 178-179.

[232] İbn Sa'd, II/6-7.

[233] İbnü'1-Esir, el-Kâmil, 11/111-112.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/354-355.

[234] Taberi, Tarif, 11(410-411.

[235] İbn Hişâm, IV/278-279.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/354.

[236] Dârimî, Siyer, 8.

[237] îbn Hişâm, 11/193-194.

[238] İbn Sa'd, 11/123.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/355.

[239] Bakara, 2/190,194.

[240] tbn Hişâm, 111/67-68.

[241] Îbnü'1-Esir, el-Kâmil, 11/178.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/356.

[242] İbn Hişâm, 11/241, 242.

[243] İbn Sa'd, 11/37.

[244] Buharı, Menâkıb, 251, Megazi, 2.

[245] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/356.

[246] Taberi, Tarih, 111/44.

[247] İbn Hişâm, İV/ 37-38.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/357.

[248] îbn Hişâm, III/100.

[249] İbn Hişâm, III/220.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/357.

[250] Müslim, Fedâilü's-Sahâbe, 136.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/357-358.

[251] îbnHişâm,III/108.

[252] İbn Sa'd, 11/30.

[253] tbn Hişâm, III/204.

[254] İbn Kayyım, Zâdü'l-Meâd 11/121.

[255] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/358.

[256] İbn Hişâm, 11/255.

[257] Müslim, Cihad, 58.

[258] Taberi, Tarih 11/461.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/358-359.

[259] Müslim, Nezir, 8.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/359.

[260] M. Hudarî, Nûm'l-Yakîn, s. 127.

[261] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/359.

[262] Taberi, Tarih, 11/500-501.

[263] îbn Sa'd, 11/64.

[264] İbn Hanbel, V/135.

[265] İbn Hişâm, İV/139,132.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/359-360.

[266] Nur, 24/3.

[267] Ahzâb, 33/50.

[268] Ebû Yûsuf, Kitâbu'l-Harac, s. 206-207.

[269] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/360.

[270] Muhammed, 47/4.

[271] İbn Hişâm, 11/297-298.

[272] İbn Sa'd, 11/136.

[273] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/360-361.

[274] Müslim, Cennet, 77.

[275] İbn Hişâm, IH/99.

[276] Ibn Sa'd, 11/12; Zürkâfti, Şerhuî-Mevâhib, 11/510.

[277] îbn Kesîr, Sıre, III/206.

[278] Buharı, Salât, 48.

[279] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/361-362.


Konu Başlığı: Ynt: Hz.Muhammedin müşriklerle siyasi münasebetleri
Gönderen: Ceren üzerinde 20 Kasım 2018, 15:24:57
Esselmau aleyküm.Her konuda peygamber efendimizi örnek alan onun yolunda onun sünnetine tabi kalıp yaşamını devam ettiren kullardan olalım.Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim...


Konu Başlığı: Ynt: Hz.Muhammedin müşriklerle siyasi münasebetleri
Gönderen: Mehmed. üzerinde 20 Kasım 2018, 15:33:32
Ve Aleykümüsselam Rabbim bizlerin ilmini artırsın Rabbim paylaşım için razı olsun