๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Asrı Saadette İslam => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 30 Eylül 2010, 18:10:44



Konu Başlığı: Asr-ı saadette tüketicinin korunması
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 30 Eylül 2010, 18:10:44
ASR-I SAADETTE TÜKETİCİNİN KORUNMASI


Hüseyin Arslan
 

Hüseyîn Arslan 1963 Yılında Diyarbakır'da doğdu, tik ve orta öğre- nimini aynı yerde tamamladı. İstanbul Üniversi­tesi Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri ve Ebebiyat-ları Bölümünden mezun oldu. Aynı Üniversitenin iktisat Fakültesinde Yüksek lisans yaptı. 1985-87 yılları arasında Ircıca bünyesinde "îslâmî Tabiî ve Riyazi El Yazmaları Katalogu" hazırlama çalış­malarında araştırmacı olarak görev aldı. 1987'den beri Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlü­ğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığında çalışmak­tadır. Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı yayınları arasında çıkan "Azerbaycan Hanlıkları ile Osmanlı Devleti Münasebetlerine Dair Arşiv Bel­geleri", "Bosna-Hersek ile İlgili Arşiv Belgeleri" ve "Musul-Kerkük ile İlgili Arşiv Belgelen" isimli eserleri hazırlayanlar arasında yer aldı. [1]

 

Giriş
 

İnsanlık tarihi, insan ve onun oluşturduğu cemiyetlerin yer­yüzünde inşa ettiği medeniyetlerden bahsederken sadece görü­nen ve alenen iz bırakan yönlerinden değil ferdin ve toplulukların davranışlarında kendini bulan sosyal ve ekonomik, ahlakî ve vicdanî, psikolojik verfizikî, manevî ve ulvî değerlerinden de söz eder. Çünkü insan ve oluşturduğu cemiyet tek boyutluluktan öte çok boyutlu varlıklardır. Savaşçı olması yanında barışsever bir dünya ve ticaret ortamı teminine çabalayan, ölümcül olmasına rağmen hayatta kalma mücadelesi veren, tezatlar arası uyum sağlama gayreti içinde bulunan bir varlıktır.

Üretim-tüketim, gelir-harcama, gelir dağılımı, emek-ücret, ti-caret-kâr, faiz, rant ve benzeri iktisadî konular mikro ve makro düzeyde hep tartışılagelmiştir. Tarihi süreç içerisinde diğer mese­lelere olduğu gibi iktisadi problemlere de farklı çözümler ve öneri­ler getirilmiştir. Çağımızda bu sorunlar sosyal ve ekonomik yönlü olmaları bakımından sosyal siyaset bilimim de meşgul etmekte­dir. Geniş anlamıyla sosyal siyaset toplumsal her olayla ilgilenir. Geçmiş Öneri ve çözümleri dikkate alır ve bunlardan yeni çözüm­ler ve öneriler çıkarmaya çabalar.

Bu bakımdan uzantısı olduğumuz islâm medeniyetinin baş­langıcı olan Asr-ı Saadet1 de sosyo-ekonomik konulara ne tür çö­zümler getirildiği her yönüyle insanlık ve insanımız için bitmez tükenmez bir merak konusu olmuştur. Bu durumda bazı araştırı­cıların bu meselelere eğilme ihtiyacı doğmuştur, işte bu noktada biz üzerimize düşeni ifa etmek maksadıyla aynı zamanda şahsî merakımızı da izale etmek fırsatım kullanmak arzusuyla bu saa­det ve ulvîlikler asrına nüfuz etmeye çalıştık. O yüce peygambe­rin, güzide ashabının ve raşid halifelerinin soluduğu atmosferi gü­nümüz insanına koklatmaya gayret gösterdik.

İnsarn ilgilendiren bunca konu içerisinde sosyo-ekonomik yö­nü olan ve toplumun büyük bir kesimini belki bütününü ilgilendi­ren aynı zamanda aktüel olan bir meseleyi ele almayı uygun bula­rak titiz bir çalışma neticesinde "Asr-ı Saadet'de Tüketicinin Ko­runması" başlıklı mevzuyu size takdim etme imkanına kavuştuk. Burada, I. Bölümde Tüketim ve Boyutlarını, II, Bölümde ise Tüke­ticiyi Koruma ile İlgili Düzenlemeler ve Prensipleri işledik. Bun­ları içeren başta İslâm'ın temel ve değişmez kaynağı olan Kur'an-ı Kerim ve Asr-ı Saadet'e ışık tutan tefsirler, hadis kaynakları, fı­kıh kaynakları, islam Tarihi ile ilgili eserler ile günümüz iktisadı­nı mevzu alan çalışmalar ve çağdaş islâm iktisadı külliyatını im­kanlar ölçüsünde elden geçirmeye gayret gösterdik. [2]

 

Birinci Bölüm


TÜKETİM VE BOYUTLARI


Bu bölümde, tüketiciyi doğrudan ilgilendiren tüketim, aşırı tüketim, tüketimi yasak maddeler ve temel ihtiyaçlara Asr-ı Saa­det çerçevesinde bir açıklama getirmeye gayret edilecektir.

Burada da görüleceği gibi tüketim anlayışında ve üretim amacında; ihtiyaçları, insanlar arası sosyal adaletin gerçekleşme­sini ve ahlaklı bir ekonomik yapıyı dikkate alan islâm dininin bu yönleriyle diğer dinlerden ve sistemlerden ayrıldığı görülecektir. [3]

 

A) Tüketim
 

Tüketim deyimi iktisat dilinde üç anlamda kullanılır:

i. Bir malı kullanan kişide hasıl edeceği tatmin duygusunda ifadesini bulan tüketim fiili.

ii. Tüketiciye mal ve hizmet şeklinde gelen sahip olduğu reel tatmin araçlarıdır. Bunlar bir şahsın veya toplumun mülkiyetin­de bulunan malların tüketim ve yatırım mallan olarak dağılımını ve envanterini açıklamak noktasında değer taşır.

iii. Para olarak tüketilecek mal ve hizmetlere yapılan harca­malardır.

Yine türlü ihtiyaçlarımızı doğrudan karşılayacak mallara yaptığımız harcamalara açık olarak tüketim diyoruz. Doğrudan deyişimizden maksat direkt elde edilen tatmin duygusunu belirt­mektir.

Tüketimi; yatırım amacıyla ham madde ve yarı mamul mad­delerden mamul madde üretilerek elde edilen mallar ve nihaî tü­ketim için yani ihtiyaçlarımızı gidermek için kullanılan tüketim malları olarak sımflandırabiliriz. Ekmek, su, sebze, mey/e ve giyecekler bu kabilden mallardır. Genelde de tüketim mallarını; dayanıklı tüketim malları, dayanıksız tüketim malları ve hizmet­ler olarak üç kategoride değerlendirmek mümkündür. Yatırım malları; bizzat kullanımla doğrudan tatmin getirecek yerde gelir sağlayıcı fonksiyonları ile fayda sağlayan mallardır. [4]

Tüketim'e Osmanlıca'da istihlak karşılığı verilmiştir. F. Sabri Ülgener de kelimeyi bu manada kullanır (Bkz. ı no.lu dipnot), istih­lak kelimesi Arapça olup günümüz Islâmî Arap iktisat literatü­ründe de kullanılmaktadır. Tüketime istihlak, tüketiciye müsteh­lik karşılığı verilmiştir. Tüketim kavramının kapitalist iktisat zihniyetinin bir ürünü olduğunu gözardı etmemekle birlikte biz burada Islamî anlamda ticari faaliyetinde, şahsî ve ailevi düzey­de, firma ya da genel iktisat çerçevesinde alış-verişte, harcama­larda, gelir ve servet edinme yollarında müslümanca iktisadî faa­liyetin boyutlarını tesbite gayret gösterdik. Dikkat edilirse seku-lar iktisatta bu tür faaliyetler tamamen ya da kısmen tüketim kavramıyla ifade edilmektedir. Oysa tüketim kavram ve kelime olarak zihinde, ilk etapta imha etme, saldırı, kıyasıya bir çaba ile bir nesneye son verme anlamlarını çağrıştırmaktadır. Bu tür dav­ranışlar ise yeryüzü, gökyüzü ve içindekiler yanında bütün evrene ve Cenab-ı Hakka karşı sorumluluk ve saygı hisleri beslemesi ge­reken müslüman iktisadî adam için olmaması lazım gelen davra­nışlardır. Ayrıca kainat ve içindekilerin insana istifade etmesi amacıyla emanet olarak bırakıldığı dikkate alınırsa fesat ve boz­gunculuk anlamına gelecek bir tüketim modeli bu yaklaşıma göre mümkün görülmemektedir. Nitekim bu çalışmayı yaparken dik­katimizi çeken bir husus vardı, Çağdaş Islâmî iktisat çalışmaları hariç tutulacak olursa Kur'ân-ı Kerim ayetlerinde tefsirlerde, ha­dis kaynaklarında, fıkıh ve tarih kitaplarında Arapça olan istih­lak, müstehlik kelimeleri tüketim ve tüketici anlamında kullanıl­mamaktadır. Bunlar yerine bayi (satan), müşteri satın (alan), câlib (mal getiren, ithalatçı), bey, şıra (satın almak) neceş (fiyat kı­zıştırma), vs. kavramlar ve sözcükler geçmektedir.

Yine de, biz, islâm'ı çağın idrakine söylemek arzusu ile gerekli yerlerde gerekli reddiyeyi vazederek tüketim ve tüketici kavramı­nı sekular anlamından uzak, sadece insanımızın meselelerine Islâmî yaklaşımı izah sadedinde kullanmak gereğini duyduk.

Ancak bu çalışmada görüleceği gibi aslolan yeme, içme, giyin­me, ulaşım, eğitim, konut edinme, mal ve hizmetleri temin etme ve sair hususlarda müslümanca yaklaşımı, Kuranı ve nebevi Özü yakalama gayretidir. Bunda da arzulanana ulaşılmıştır, sanırım. Zaten çağımızda Islâmî tüketim modeli, tüketici davranışı, tüke­ticinin korunması, bilinçlendirilmesi gibi ifadeler hep bu anlayı­şın mahsulü olarak işlenmektedir.

islâm'ın tüketim konusundaki görüşlerini beş ilkede özetle­mek mümkündür. Bunlar; doğruluk, temizlik, itidal, bağış ve er­demliliktir. Doğruluktan maksat; tüketimle ilgili davranışında kişinin veya toplumun islâm'ın helal kazanç saydığı doğru kazanç yollarıyla gelir temini ve yine helal ve serbest saydığı maddeleri tüketmesidir. Tüketimi yasak maddeleri tüketmekten kaçınma­sıdır. Allah'a, insana, topluma ve kendi nefsine karşı dürüst davranmasıdır. "O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğruol! Ve aşın gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir." (11; 112) Temizlik ilkesi ise; bu konudaki anlayışa uyulmasını, temiz şeylerin tüketilmesini, çir­kin ve necis sayılan şeylerin tüketiminden sakınılmasım, kullanı­lacak maddelerin temiz tutulmasını, insan sağlığına zararlı mad­delerin tüketim, kullanım ve üretiminin yapılmamasını emredici olduğu gibi temiz işlerle uğraşmayı da kapsamaktadır. "Ey insan­lar! Yeryüzünde bulunan gıdaların güzel ve temiz olanlarından yiyin, şeytanın peşine düşmeyin, zira şeytan sizin açık bir düşma­nınızda." (2; 168)

Üçüncü ilke olan itidal ise; kişiyi israftan sakındırırken aynı zamanda pintilikten, varlıklı iken kullanmayıp kullandırmama ve malı amacı dışında kalacak şekilde elde tutmaya karşı uyarıcı bir ilkedir. Yeme, içme, giyinme veya hizmetler şeklinde kullan­ma serbest bırakılırken israf ve aşırılık menedilmiş "Ey âdem oğulları! Her mescide gidişinizde zinetli elbiselerinizi giyin; ye-yin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez." (7; 31)

"De ki: Allah'ın kulları için çıkardığı (yarattığı) süsü ve güzel nzıklan kim haram kıldı? De ki onlar, dünya hayatında (inanma­yanlarla birlikte) inananlarındır. Kıyamet gününde ise yalnız müminlerindir. îşte, bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyo­ruz." (7, 32) Helal, temiz ve güzel şeylerin kullanımı önerilmiş, bunun yanında haddi aşmama noktasında ikazda bulunulmuş­tur. "Ey iman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendi kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah sı­nırı aşanları sevmez." (5, 87)

"Allah'ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yeyin ve kendisine iman etmiş bulunduğunuz Allah'tan korkun." (5, 88)

Nimetlerin sfrnacma uygun olarak kullanılıp onlardaki fayda­ya ulaşılmasının gereği belirtilmiştir. "O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendinden (bir nimet olarak) size boyun eğdirmiş-tir. Elbette bunda düşünen topluluklar için birtakım ibretler var­dır." (45,13) Bağış ilkesinde ise; Yaratıcının bağışı olan nimetle­rin ihtiyaçtan fazla olan miktarını ihtiyaç sahiplerine bağışlama ve onların yararlanmalarına imkan tanıma anlamı yatmaktadır. "...Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki "ihtiyaçtan arta­kalanı" Böylece Allah size ayetlerini açıklar, umulur ki düşünür­sünüz." (2, 219) Buna infak ilkesi de denebilir. Bağış ilkesinin te­melinde yatan espiri şudur: İslâm ekonomi anlayışında, gerçekte bütün tabiat ve kainat ilâhî bir bağıştır, mülk sahibi sadece Allah'dır. Bu mülk insanoğlunun emrine amade kılınmıştır. "(Resulüm!) De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allahım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin." (3, 26)

Son ve beşinci ilke olan erdemlilik ise; tüketim maddelerinin usulüne uygun tüketilmesi,tüketilecek mal ve hizmetler ile birlik­te buna emek verenlerin emeğine saygı duyulması, bunlara karşı bozguncu tavır içine girilmemesi önceki ilkelere uyulması nimete karşı şükran borcunun ifa edilmesi, kendisine ikramda ve yardım­da bulunanlara karşı kadirşinas olunması ve nihayette kişinin Al­lah'a karşı şükürden ve Onu anmadan geri kalmaması anlamları­nı taşır. Ayrıca kendi erdem ve onurunu koruyarak kişinin bu vas­fını izale edici davranışlardan kaçınması gereğini içerir.[5]

 

B) Aşırı Tüketim / Lüks Ve İsraf
 

İslâm dinin öngördüğü hayat biçiminde aşırı tüketime yer verilmez. "Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O'dur. Herbiri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez." (6,141)

"Ey Adem oğulları! Her mescide gidişinizde ziynetli elbisele­rinizi giyin; yeyin için. Fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez." (7, 31)

"Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma."

"Zira böylesine saçıp savuranlar, şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise, Rabbine karşı çok nankördür." (17; 26-27) Bu ayetler­de yemek-içmek, güzel şeyleri kullanmak, akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa, ihtiyaç sahibine hakkım vermekten yana hüküm­lerle birlikte israf ederek saçıp savurmaya yani tebzir'e karşı bir tavır vardır.

Gazali'nin israfa getirdiği tamm şöyledir; israf, malı sefahate, kötü görülen şeylere sarfetmektir. Bazan da mubah olan şeylere aşırı derecede harcamaktır. Aşırılık ise duruma göre değişkenlik gösterir. Allah'ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal kılmak, az da olsa malı yasaklanmış olan şeylere harcamak, malı tamamen ziyan etmek israf sayıldığı gibi meşru bir alanda aşırı derecede harcamada bulunmak da israf sayılmıştır. İyi ve yararlı şeylere fayda getirici işlere ve nesnelere harcamada bulunmak is­rafın kapsamına girmez.

Tebzir'e gelince; Abdullah b. Abbas "malı gerekli yerden baş­ka yere harcamaktır." der. imam Malik'e göre "malı hak olan yani doğru olan bir harcamadan alıp hak olmayan bir harcamaya kay­dırmaktır. Bu da bir çeşit israftır, haramdır, "israf ve tebzir terim­lerini aynı anlama alanların yanında israfi; mubah olan bir saha­da aşırı harcamada bulunmak, Tebzir'i de; yasak şeylere harca­mada bulunmak şeklinde anlayanlar da vardır.[6]

Bir şeyin israf sayılmasında toplumun kanaati da değer taşır. Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne de kısarlar; (har­camaları) bu ikisi arasında orta bir yol olur." (25, 67) Bu ayetin tefsirinde Taberi, "Onlar halkın israf etti, diyeceği tarzda harcamada bulunmazlar." der.[7]

îsrafı, harcamanın iki yanından birine, öbür yanına da cimri­liği koyanlar ifrat ve tefrite işaret etmişlerdir. Kur'ân bu hususta; kıyamet günü cimrilerin cimrilik ettikleri şeylerle birlikte hesaba çekileceğim, doğal olarak insanların istifade etmesi gerekirken ihtiyaç sahiplerinden sakınılan mal ve mülkün asıl sahibinin Allah olduğunu belirtir. Aynı zamanda saçıp savurarak ortada üzgün ve yerilmiş bir halde kalmanın da pek hoş olmadığını, en akıllıca davranışın orta yolu tutmak olduğunu yani iktisadî dav­ranmanın gerektiğini vurgular: "Allah'ın kereminden kendileri­ne verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimri­lik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah, bütün yaptıklarınız­dan haberdardır." (3,180)

"Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır (kay­bettiklerinin) hasretini çeker kalırsın." (17, 29)

"Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar." (25, 67)

"îşte böylece sizin insanlar üzerinde şahitler olmanız, Resulün de sizin üzerinizde bir şahit olması için sizi orta (dengeli) bir millet kıldık..." (2,143)[8]

islâm tüketim modelinde beş davranış biçimi yasaklanmıştır. Bunlar; hasislik(cimrilik),Israf, tebzir, tereflnimet içinde azmak, sefahate düşkünlük) ve malı zayi etme gibi davranış biçimleridir. Bunları tek tek açıklayalım.

a.) Hasislik(cimrilik): Bu nevi cimrilik vücûdu, aklı ve ruhu zayıflatır. İnsanı işinden gücünden ve çeşitli etkinliklerden alıko-yar. Zayıf ve çelimsiz kalan ferd ve cemiyete karşı düşmanlarını iştahlandmr. Resûlullahın kendisinden Allaha sığındığı pintilik bu nevi cimriliğe girer.

b.) İsraf, sözlükte sınırı aşmak, doğru yol ve itidalden sapmak anlamlarına gelmektedir. Terim olarak yukarıda da geçtiği gibi Allaha itaat amacı güdülmeksizin yapılan harcamadan ibarettir.

Fıkhı tanımı ise, değersiz amaçlar uğruna bolca harcamada bulunmak yahut helal olanı yemede veya nafaka olarak kullan­mada sınırı aşmaktır. Bir başka ifade ile serbestlik sınırını aşıp sakıncalı alana girmektir.

Buna göre israf; harama az da olsa harcamada bulunmak ve­ya mubah olan şeylere haddi aşarcasma harcama yapmaktır.

c.) Tebzir; israfta çok ileri gitmektir. Haram olan, isyan ve şehevî nesne ve yollara bol bol harcamaktır.

d.) Teref (nimet içinde azmak, sefahate düşkünlük) ise, Teb-zirde ileri gitmektir. Yani zevk ve sefa alemine bütünüyle dalıp malı bu yolda harcamaktır. Öyleki bu davranışı artık alışkanlık ve huy halini alır. Bir toplumda sefahatin yaygınlık kazanması ile birlikte yokoluş süreci de onlar için işlemeye başlar. İslâm sefaha­ti yasaklar:

"Biz bîr kenti yok etmek istediğimizde sefihlerine emrederiz. Orada bozgunculuk yaparlar. Böylece üzerlerine söz (ceza) gerçek­leşir. Orasını tamamen yerle bir ederiz."(îsrâ: 16)

e.) Malı yok etmeye gelince: Yukarıda sayılan dört şık bu kap­sama girer. Ayrıca Müslim ve Buharî'nin rivayet ettiği bir hadiste ve yukarıda geçen ayetlerde malı zayi etmekten sakınmak yolun­da uyarıda bulunulur.[9]

İslâm dini, gelir-servet oranı ne olursa olsun meşru yollarla kazanılmış büyük birikim sahiplerine bile seryetleriyle orantılı lüks, israf, gösteriş ve sefahate dönük bir tüketim modelini redde­der. Tüketim harcamaları gelirin bir fonksiyonu olarak görülmez ve tüketim alanı ahlâkî ve meta-ekonomik ilkelerle kayıtlanır. Bu anlamda varlıklı kesimlerin alışılagelmiş ev tiplerinden farklı, gösterişe yönelik ihtiyacın Ötesinde lüks binalar yapmalarını Ön­lemeyi icra makamına yükler. İbn Haldun, II. Halife Hz. Ömer'in (r.a.) böyle lüks ve gösterişe dönük binaların yapılmasının engel­lenmesi yolunda emir verdiğine değinir.[10]

 

C) Tüketimi Yasak Maddeler
 

Temiz maddelerin tüketimi serbest bırakılırken ölü eti ve ya­ğı, kan, domuz eti, içki ve bütün sarhoşluk verici maddelerin yeni-hp içilmesi, Allah'ın adı anılmadan başkası adına, putlara, azizlere adanarak kesilen hayvanların etlerinin yenilerek tüketilmesi yasaklanmıştır. Alıştırılmış av hayvanlarının yakalayıp bir kıs­mını yedikleri avların tüketimi menedilmiştir. Yine kara ve deniz avcılığı serbest bırakılmış, denizden ölü olarak çıkarılan hayvan­ların tüketiminde veya ekonomik faaliyyette kullanılmasında bir sakınca görülmemiştir. Ayrıca kumara ve şans oyunlarına harca­mada bulunarak servet tüketimi de yasaklanmıştır: "Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (taş, ağaç vb. ile) vurulup Öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar (ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna) dikili taşlar (putlar) üze­rine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmaktır. Bugün kafirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dininizi ikmâl ettim, üzerinize nimetimi tamamladım. Ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim. Kim gönlünden günaha yönelmiş olmamak üzere açlık halinde dara düşerse (haram etlerden yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (5, 3), "Kendileri için nelerin helal kılındığını sana soruyorlar; de ki: "Bütün iyi ve temiz şeyler size helal kılınmıştır." Allah'ın size öğrettiğinden öğretip avcı hale getirdiğiniz hayvanların sizin için yakaladıklarından da yeyin ve üzerine Allah'ın adını anın (besmele çekin). Allah'tan korkun. Allah'ın hesabı pek çabuktur." (5,4) "Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır. Kendilerine kitap verilen (yahudi, hıristiyan vb.nin) yiyeceği size helaldir, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Mümin kadınlardan iffetli olanlar ve daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere mehirlerini vermeniz şartıyla size helâldir. Kim inanmayı reddederse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır." (5, 5) "Ey iman edenler! Şarap kumar, dikili taşlar (putlar) fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz." (5, 90) "Şeytan içkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister.

Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?" (5, 91) "Ey iman edenler, Allah sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avlanma ile (hac mevsiminde ihramlı iken avlanmayı yasak ederek) dener ki gizlide (kimsenin görmediği yerde, gerçekten) kendisinden kimin korktuğu ortaya çıksın. Kim bundan sonra sınırı aşarsa onun için acı bir azap vardır." (5, 94)

"Hem size, hem de yolculara fayda olmak üzere (faydalanma­nız için) deniz avı yapmak ve onu yemek size helal kılındı. îhramlı olduğunuz müddetçe kara avı size haram kılındı. Huzuruna top­lanacağınız Allah'tan korkun." (5, 96)[11] Bütün dişli yırtıcı hayvan­ların, pençeli kuşların yenmesi ve ehlî merkep etinin kullanılması menedilmiştir.[12] Giyecek olarak erkeklere ipekli elbiseler ve altın takı kullanımına cevaz verilmemiştir.[13]

Bunlardan kimi insan vücuduna ve ruhuna zarar verirken, kimi de doğrudan ruhu arı tutmakla ilgilidir. Yaratıcı dışındaki­ler adına kesilen bir kurban, yaratığı; Yaratana eş koşan bir ruh­sal bozukluk ve tezada sürükler. Zorunlu durumlarda kişinin baş­ka yiyecek maddesi bulamaması, yiyecek ve içecek maddelerin­den uzak olması halinde bu yasaklanmış maddelerden açlığını bastıracak kadar veya hayatta kalmasına, hastalanmamasına ve güçsüz düşmemesine yetecek kadar yemesine izin verilmiştir. [14] Bunlar dışında başta değinildiği gibi besin maddelerinin yeteri kadar temiz olması gerekir. Bundan dolayı yasak maddelerin dı­şında kalan her şey her zaman içecek ve yiyecek olarak kullanıla­maz. Bunların temiz ve sağlığa yararlı olması şarttır.[15]

 

D) Temel İhtiyaçlar
 

Gelir dağılımına önemli bir katkıda bulunan bir unsur da ihti­yaçtır, ihtiyaç, talepten farklıdır. Bir dereceye kadar bireyin ba­ğımsız muhakeme ve tercihine dayanmaktadır. Çünkü talep satın alma istek ve gücüyle desteklenen mal ve hizmetlere duyulan arzudur. Efektif ihtiyaç da bir bakıma bu anlamdadır. Ne var ki burada satın alma gücü olabileceği gibi olmayabilir de. Bir bakıma efektif ihtiyaç insanın temel ihtiyaçlarına izafe edilmektedir, islâm ekonomi anlayışına göre insanın temel ihtiyaçlarının toplu­ma maliyetine bakılmaksızın karşılanması gerekmektedir. Bu konuda Kur'ânî ayetler topluma ve bireye; yakına, yoksula, yolda kalmışa ve ihtiyaç içinde olana sosyal dayanışmanın gereğini ye­rine getirerek sosyal dengeyi muhafaza etmeyi emredici mahiyet­tedir. "O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın rızâsını isteyenler için bu en iyisidir. îşte onlar kurtuluşa erenlerdir." (hakkım ver; sıla-i rahimde bulunma, zekât verme, iyilik etme gibi manalarda tefsir edilmektedir.) (30: 38) "Onların mallarında (ihtiyacını açarak) isteyen ve (iffetinden dolayı iste­meyip de) yoksul olan için de bir hak vardır." (51:19) "...Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki "İhtiyaçtan arta kalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar umulur ki düşünürsünüz." (2: 219)[16]

islâm, ihtiyaçlar karşısında toplum bireylerini üç gruba ayı­rır: Normal olarak bir toplum; fikri, pratik güçleri ve yetenekleri sayesinde müreffeh bir hayat standardını tutturmuş bireylerin yanı sıra çalışma gücüne sahip olmakla birlikte temel ihtiyaçları­nı giderme imkanı bulamayanlar ve bedeni zayıf veya aklî yönden özürlü olduğundan çalışamayan, üretim ve istihdam çerçevesinin dışında kalan bireyleri kapsar. Birinci gruptaki insanların gelir­leri emeklerine dayanmaktayken üçüncü gruptaki fertlerin gelir­leri ve ekonomik payları ihtiyaç esasına dayanmaktadır, ikinci gruptakiler ise emekleri ile elde ettikleri gelirlerine rağmen ihti­yaç içinde olduklarından söz konusu ihtiyaçlarının sağlanması gerekmektedir. Zarurî ihtiyaç demek; ihtiyacın hayati önem taşı­ması ve karşılanmaması halinde hayatın zorlaşacağı ihtiyaç demektir."[17] Bunlar, islâm fıkıh kaynaklarında zekat ve diğer vergi türlerinden muaf tutulmuş ve Asr-ı Saadetten beri gıda, mesken, mesken için gerekli ev eşyası, giyecek, gerektiğinde kullanılmak üzere silah, binek, ilim için kitap, mesleki araçlarla bunların dışında insanın geçimi için ihtiyaç duyulan her şey diye sayılmıştır.[18] Ömer b. Abdülaziz buna hizmetçiyi de ekler.[19]

insan ihtiyaçlarının sınırsız ve sonsuz olduğu ihtiyaç kavra­mının bitmez tükenmez arzu ve isteklerle ilintili olduğu ve bu ar­zulardan birinin karşılanması halinde kişide yeni arzuların uyan­dığı izaha gerek duymayan bir konudur. Ayrıca temel ihtiyaçların çevreye, ortama ve zamana göre değişkenlik gösterdiği de bellidir. Hz. Peygamber, döneminde farklı zamanlarda olsa gerek ki kişi­nin ve ailesinin sabah-akşam kendilerine yetecek kadar nafakaya sahip olmaları halinde zekat istememelerini emretmiştir. Rasulüllah (sav) şöyle buyurdu:

- Kim ki zengin olduğu halde isterse, çokça cehennem azabım hak etmiş demektir.

- Ey Allah'ın Rasülü, zenginliğin sınırı nedir? diye sordum. Şöyle cevap verdiler:

- Senin ailende sabah ve akşam yemeklerine yetecek kadar yiyecek bulunduğunu bilmendir.

Yine Ebu Ubeyd'in Kitâb ül-Emvâl'inde fakir ile zengin ara­sındaki sınırı belirleyen ve muhtelif miktarlar tesbit eden hadis­ler geçmektedir.

Ebu Ubeyd zenginlik sının ile ilgili hadislerdeki farklılık üzerine şöyle der: Görüyoruz ki, fakir ile zengin arasındaki sınırı belirleyen hadisler muhtelif miktarlar ihtiva etmektedir. Bazı hadislerde zenginlik ile fakirlik arasındaki sınır normal ihtiyaca yetecek kadar bir geçim imkanına sahip olmak iken bazılannda ise bu sınır elli dirhem gümüşe (veya buna denk bir mali imkana) sahip olmaktır. Bazı hadislerde de bir ukiyye (o gün için kırk dir­hem gümüşe) sahip olmaktır. Diğer bazı hadislerde ise sabah ve akşam yemeği (ne yetecek kadar yiyecek) dir. Bu rivayetlerin her-biri bir grup alim tarafından savunulmuş ve delil olarak kabul edilmiştir.

Bunlar ekonomik imkanlann gelişmesiyle değişmiş tesbitler olsa gerek. Bazı hadislerde bu sımr normal ihtiyaca yetecek kadar bir geçim imkanına sahip olmak şeklinde geçerken bazılarında da bu elli dirhem gümüş veya buna mukabil mali imkana sahip olmak olarak geçer. [20]Burada geçen dirhem denilen ölçü birimine gelince örfi ve şer'î olmak üzere islam iktisat tarihinde iki tür dir­hem kullanılmıştır. Örfî dirhemin miktarı yerine göre değişirken şer'î dirhem ise sabit olup 2.8 gr.dır.[21] Bunları o günün şartların­da değerlendiren ilim çevreleri buna göre bir temel ihtiyaçlar listesi tesbit etmişlerdir. Bu hadislere getirdiği yorumda Ebu Ubeyd; bu miktarın kişinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimse­lerin mesken, giyecek, hizmetçi gibi ihtiyaçlarına ilave olarak hesaplanması gerektiğine değinir. Ayrıca kişinin meskeni, hizmetçisi, gıda ve giyeceğiyle diğer yukarıda sayılan ihtiyaçları zaruri ve temel ihtiyaçlardan sayılmış, bunlara ve fazlasına sahip olup borçlu olanlara, borcu çıktıktan sonra sahip olduğu mal, nisab miktarına ulaşmıyorsa zekat verileceği belirtilmiştir. Bu konuda Ebu Ubeyd şu olayı aktarır:

Ömer bin Abdülaziz (amillerine, zekat toplayıcılarına, vergi memurlarına) "Borçluların borçlarını ödeyin" diye yazdı. Bunun üzerine kendisine şöyle yazıldı: "Bir kimsenin evi, hizmetçisi, atı ve malı olduğu halde kendisinin borçlu olduğunu tesbit ediyoruz. Ömer b. Abdülaziz cevap olarak şöyle yazdı: "Elbette ki, müslü-man kimsenin barınacağı bir evi, işlerinde kendisine yardım ede­cek bir hizmetçisi, üzerinde cihad edeceği bir atı ve evinde (geçimi­ne yanyacak) malı olması gerekir. Evet böylesi kimsenin borcunu da ödeyin. Zira borçlu bir kimsedir. (Bu tarihi olay müslünıanların o dönemde ulaşmış oldukları sosyal refah düzeyini göstermesi bakımından da dikkate değerdir.)[22] Nisab miktarı ise kişinin ha-vaic-i asliyesi (temel ihtiyaçları) dışında yirmi miskal (bir miskal dört gramdır. Ateş. age.) altına veya mukabili mala sahip olması­dır. [23]


[1] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/155-156.

[2] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/157-158.

[3] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/159.

[4] Ülgener, Milli Gelir, İstihdam ve İktisadi Kalkınma, s.157-158. İstanbul, 1976. Der Yay.

[5] Mannan, îslâm ve Çağdaş Ekonomik konular, s. 127-130.

Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/159-162.

[6] Yeniçeri, Celal, İslâm İktisadının Esasları, s. 196 İstanbul, 1980 Şamil Yayın­lan.

[7] age. s. 192.

[8] el-Râzî, Fahreddin, el-Tefsir el-Kebîr, c. 20, s. 193-195 Beyrut, 1934-1962. Dâr îhya el-tirâs el-arabî.

[9] el-Mısri, Usul el-îktisâd el- tslâml, s. 155-156

[10] ibn Haldun, Mukaddime, s. 358. Mekke, 1978. Dâr el-bâz.

Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/162-165.

[11] Buharî. Buyu', 112, İbn Mace, Ticârât, 11, 2167 no. îst. 1981. Çağrı Yay. el-Şafıî, Ahkâm el-Kur'ân. c. 2, s. 90. Beyrut 1980. Dâr el-Kutub el-ilmiyye. "Müsned, Buyu', 465-466 Beyrut. 1951. el-Mavsılî, el-lhtiyâr lî ta'lîl et-Muktâr, Bey' et-fâsıd. îst. 1980. Çağrı Yay.

[12] Müslim. el-Sayd ve'z-zebâih, 3.

[13] el-Mavsılî. age. c. 4. s. 157-160. Bunlarla ilgili geniş bilgi ve farklı görüşlere ait açıklamalar için fıkıh kitaplarına başvurunuz.

[14] el-Şafıî, Ahkâm el-Kur'ân, c. 2, s. 91

[15] Mannan. age. s. 127-128.

Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/165-167.

[16] Mannan,İslam ve Çağdaş Ekonomik Konular, s. 131

[17] Sadr. age. s. 349, 686.

[18]el-Mavsıîî. age. c. 1, s. 100. Şabbî, el-î'tisâm. c. 2, s. 125, Mısır, Trz. el-Mektebe el-ticariyye el-kubrâ

Kardavî, Yusuf, Fıkh el-zekâ, c. 1, s. 152-153, Beyrut, 1919. Dâr el-irşâd.

[19] İbn Abdilhakem. age. s. 1036. Ayasofya Ktp. 3239.

[20] Ebu Ubeyd, Kitâb el-emvâl, s. 522. 1736 hadis. îst. 1981. Düşünce Yay.

[21] Ateş, Prof. Süleyman, Yeni İslâm İlmihali, İstanbul 1989. Çelik Yay. s. 236.

[22] Ebu Ubeyd, age. s. 521-527; Kardavî, age. s. 152-153.

[23] Hüseyin Arslan, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/167-170


Konu Başlığı: Ynt: Asr-ı saadette tüketicinin korunması
Gönderen: Mehmed. üzerinde 18 Ağustos 2019, 13:44:06
Esselamu aleyküm Rabbim bizlere İslam davasını her anlamda sürdürmeyi nasip eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Asr-ı saadette tüketicinin korunması
Gönderen: Sevgi. üzerinde 28 Mayıs 2023, 09:02:46
Aleyküm selam Rabbim bizleri İslam davasını her anlamda hayırla sürdürebilmeyi nasip eylesin