๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Asrı Saadette İslam => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 01 Ekim 2010, 16:43:28



Konu Başlığı: Asr-ı saadette kadın ve aile hayatı
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 01 Ekim 2010, 16:43:28
ASRI SAADETTE KADIN VE AİLE HAYATI


Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş
 

(Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim'Üyesi, İzmir)

Rıza Savaş 1953 yılında Erzurumda doğdu. İlk, orta ve yüksek tahsilini Erzurum'da tamamladı. 1981 yılında Er­zurum Yüksek İslâm Enstitüsüne Siyer ve İslâm Tarihi asistanı olarak girdi. 1982'de Atatürk Üni­versitesi ilahiyat Fakültesine İslâm Tarihi öğre­tim görevlisi olarak nakledildi. 1983'de Dokuz Ey­lül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne İslâm Tarihi öğretim görevlisi olarak atandı. 1985'de Dokuz Ey­lül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsüne bağlı olarak İslâm Medeniyeti ve Sosyal Bilimler anabi-lirn dab İslâm Tarihi bölümünde "Emeuilerde îk-ta" isimli tezle yüksek lisansım 1991'de "Hz. Mu-hammed Devrinde Kadın" adlı tezle doktorasını tamamladı. Halen Dokuz Eylül Üniversitesi İlahi­yat Fakültesinde İslâm Tarihi öğretim üyesi ola­rak çalışmaktadır.[1]

 

Giriş
 

GENEL HATLARIYLA KURANDA KADIN
 

İleride ele alacağımız konuların daha iyi anlaşılmasını sağla­mak için, Kur'an'da kadın meselesini genel hatlarıyla ortaya koy­maya çalışacağız.

Kur'ân, kadm-erkek bütün insanlara gönderilen ilahî bir kitaptır.[2] Arap dilinin özelliklerinden dolayı erkeklere yapılan hitaplar, aynı zamanda kadınlara da yapılmıştır. Çünkü kain ve erkeklere yapılacak ortak hitaplarda müzekker (erkek) sigası kullanılır.[3]

Kur'ân'a göre kadın yaratılışta erkek gibidir. Her ikisi de aynı şeylerden yaratılmıştır.[4] Bu konuda bir ayırım olmamasına rağ­men, konuyla ilgili ayetler değişik şekillerde tefsir edilmiştir.[5]

Kur'ân, Hz. Adem ve Havva'nın cennetten çıkarılmalarını ge­rektiren suçu beraberce işlediklerini bildirir.[6] Hatta bu suç, tek başına Hz.Adem'e de nisbet edilir.[7]

Kadın da erkek gibi inanılması gereken esaslara inanmak mecburiyetindedir. Bu konuda kadınla erkek arasında hiçbir ayı­rım bulunmamaktadır.[8]

İbadetlerden namaz, erkeğe olduğu gibi kadına da farzdır. Ancak kadın her ay belli günlerde ve doğum sonrası devrede temizleninceye kadar bu ibadetten muaf tutulmuştur.[9] Aynı hal­lerde kadın, oruç tutmaz ve sonra tutamadığı günleri kaza eder. Haccederken ise bu durumda bazı işleri yapmaz.

Kadın, ekonomik konularda erkek gibidir. Kazandığı para kendine aittir. Parasını ve malını tam bir yetki ile kullanabilir. Zengin erkeğin mesul olduğu mali ibadetlerden zengin kadın da mesuldür.[10]

Kur'ân'm kadına verdiği en önemli hakların başında, ona tam bir kişilik kazandırması dır. Kadın bir insan olarak mükellef sayıl­mış, yapacağı iyi ve kötü işlerin sorumluluğunun kendisine ait ol­duğu bildirilmiştir.[11]

Kur'ân, Arap toplumunda pek de iyi bir yerde olmayan kadım olması gereken yere getirmek için pek çok emirler ve yasaklar ge­tirmiştir. Daha dünyaya gözlerini açar açmaz kız çocuklarım hor­layan erkekler kınanmıştır.[12] Onları diri diri toprağa gömme cina­yeti yasaklanmıştır.[13] Esasen Kur'ân, toplumda ezilen ve horla­nan her insanın yanında olmuş ve onların haklarını savunmuş­tur, islâm geldiği sıralarda en önemli meselelerden biri de esir-hür ayırımıdır. Kur'ân, esir statüsündeki köle ve cariyelere iyi davramlmasım ve onların hürriyete kavuşturulmasını teşvik eder.[14]

Cahiliye toplumunda kadına karşı işlenen suça, çoğu kez misilleme yapılmazdı. Kur'ân bu eşitsizliği kaldırdı. Kadına karşı işlenen suçlar, ister şahsına, ister malına, isterse şerefine karşı ol­sun erkeğe karşı işlenen suçlar gibi kabul edilmiş,hatta kadın bazı hallerde erkeğe göre daha çok kayırılmıştır.[15]

Kur'ân, yaşının hiçbir döneminde kadına zulmedilmesine müsaade etmez. Kadının ekonomik hakları konusunda, ve bilhas­sa yetim kızların malları hususunda müslümanlarm çok titiz davranmalarını emreden Kur'ân, onların mallarına tecavüzü ya­saklar.[16]

Kadının mirasta erkeğe göre daha az pay alması, erkek ve kadının vecibelerinin ayrı ayrı olmasındandır. Erkek, evleneceği kıza veya kadına, razı olacağı miktarda mihir vermek mecburiye­tindedir.[17] Yine erkek, eşinin ve çocuklarının geçimlerini ve mas­raflarım karşılamak durumundadır.[18]

Kadınlarla ilgili ayetlerin önemli bir bölümü de evlilik ve sonrasıyla ilgili konulardadır. Bu konularda de kadına Önemli[19] hak­lar verildiği anlaşılmaktadır. Aile hayatıyla ilgili, başta en-Nisâ ve et-Talak suresi olmak üzere Kur'ân'ın değişik yerlerinde geniş açıklamalar bulunmaktadır.

Kadm-erkek eşitliği, üzerinde sıkça durulan bir konu olması ebebiyle burada kısaca üzerinde durmak istiyoruz.

îslâm dininin, kadına değer vermediğini ve onu "erkeğin yarı­sı" olarak gördüğünü düşünenler bulunmaktadır. Bu görüş savu­nulurken, Kur'ân'da, iki kadının şahitliğinin bir erkek yerine geç­tiği Örnek verilir. Halbuki bu ayet, o devirde kadımn genelde ilgi­lenmediği bir konuda açıklamalar ihtiva etmektedir.[20] Hz. Peygamber'in tatbikatı, kadınlarla ilgili konularda, bir kadının açık­lamalarının dahi dikkate alındığım ve buna dayanılarak yasaklar konulduğunu göstermektedir.

Hz., Peygamber, rüyada kadının da erkek gibi ihtilam olabile­ceğini, çünkü "kadın ve erkeğin, bir bütünün iki ayrı parçası"[21] olduğunu açıklar. Yani hem kadın, hem de erkek, ayrı ayrı birer varlıktır ve bir araya geldikleri zaman bir bütün oluştururlar. Bu hadisin açıklamasında "Kadınlar yaratılışta ve tabiatta erkekler gibidir." denmektedir.[22]

Erkekler arasında da tam eşitlik olmadığı görülürken, kadı­nın erkeğe her konuda eşit olması gerektiğini istemek tutarlı olmaz. Önemli olan kadının haklarının, yükümlülüklerine denk olması, özel ve genel hayatında kadına zulmedilmemesidir.[23]

Hz. Peygamber devri kadınlarının, şahsiyetlerinin şuurunda oldukları, düşüncelerini açıkça söyleyebildikleri ve bazı konular­da erkeklerle aynı haklara sahip olduklarını bildikleri anlaşıl­maktadır.

ilk müslümanlardan olan ve Hz. Peygamberle evli bulunan Ummu Seleme'nin, kocasına: "Ey Allah'ın Rasulü, neden her ko­nuda erkekler anılıyor, biz anılmıyoruz?" dediği ve bunun üzerine erkeklerin kadınlarla beraber anıldığı el-Ahzâb/33 sûresinin 35. ayetinin nazil olduğu rivayet edilmektedir.[24] Yine Ummu Sele­me'nin, Hz. Peygamber'e: "Kadınların hicreti konusunda bir ayet duymadım" dediği ve bunun üzerine göç edenlerin ecirlerini belir­ten Al-i Imran 3/195 ayetinin nazil olduğu nakledilmektedir.[25]

îbn Sa'd, el-Ahzâb/33 sûresinin 35. ayetinin nüzul sebebini şöyle kaydetmektedir: Hz. Peygamber devrinde kadınlar erkekle­re: Siz müslüman olduğunuz gibi biz de bu dini kabul ettik ve sizin yaptıklarını biz de yaptık. Halbuki Kur'ân'da siz anlatılıyorsu­nuz, biz ise anlatılmıyoruz" derler. Bunun üzerine, adı geçen ayet nazil olur.[26]

Yine Ummu Umare bint Ka'b (Nuseybe)'m da, Kur'ân'da, ka­dınların isimlerinin geçmesini istediği rivayet edilmektedir.[27]

Kadınların Hz. Peygamber'e bey'at için başvurmaları, onların şahsiyetlerinin şuurunda oldukları ve mümkün olan konularda erkeklerle eşit olmayı istedikleri şeklinde yorumlanmaktadır.[28]

Ensardan olan Ummu Amir (Fukeyhe veya Esma) bint Yezid b. es-Seken, ashabın arasında bulunan Hz.Peygamber'e gelir ve şöyle der: "Anam babam sana feda olsun ya Resûlallah. Ben ka­dınların temsilcisiyim. Beni, sana onlar elçi olarak gönderdiler. Allah seni erkek ve kadınların tamamına peygamber olarak gön­derdi. Sana ve ilâhına inandık. Biz kadınlar, evlerinizin temeli, şehvetlerinizi tatmin eden ve çocuklarınızı taşıyan kimseler olarak evlere kapandık kaldık. Buna rağmen siz cuma, cemaat, hastalan ziyaret, cenazelere katılma ve hac yaptıktan sonra tek­rar hac yapma konularında bizden daha faziletlisiniz. Bunlardan ayrı Allah yolunda cihad da var. Siz erkekler hac veya umre ya da cihada çıktığınız zaman mallarınızı korur, elbiselerinizi diker ve çocuklarınızı terbiye ederiz. Bu ecir ve hayır işlerinde size ortak-mıyız?" Ummu Amir'i dinledikten sonra Hz. Peygamber arkadaş­larına döner ve "Dini konusunda bundan daha güzel problemini ortaya koyan bir kadın gördünüz mü?" diye sorar. Onlar da görme­diklerini ifade ederler. Hz. Peygamber, kadına dönerek şöyle der: "Ey kadın! Dinle ve seni elçi olarak gönderen kadınlara bildir: Ka­dının kocasıyla iyi geçinmesi, onun rızasını kazanması ve onun muvafakatma uyması halinde, kocasının yaptıklarına denk sevap alır." Ummu Âmir bu cevabı duyduğu zaman sevincinden "Lâ ila­he illallah" cümlesini tekrarlayarak geri döner.[29]

"... Erkeklerin kadınlar üzerinde bulunan hakları gibi, ka­dınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları, bir derece fazladır... "[30] Ayette sözü edilen de­recenin, aile başkanlığı olduğu ifade edilir. Erkeğin, ailenin geçi­mi için harcamalarda bulunması, ailenin idaresini yürütmesi ve aileyi koruması ona bu dereceyi kazandırmaktadır. Bununla beraber, erkeğin bu görevi kötüye kullanmaması için uyarıldığı da anlatılmaktadır.[31]

ibn Ku'eybe, erkeğin derecesini fazilet diye açıklar.[32] Fakat bu yaklaşımın tutarlı olduğu söylenemez. Çünkü Allah'ın emirle­rine uygun olarak yaşayan kadın da erkek de değer kazanabilir. Eğer bir kadının yaşayışı, erkekten daha iyi ise elbette ondan daha üstün kabul edilecektir. Hem dünyada hem de ahirette yük­sek dereceler elde etmenin, çalışmaya bağlı olduğu ve bunun ka­dın veya erkek olmakla ilişkisi olmadığı anlaşılmaktadır.[33]

Yanlış değerlendirilen ayetlerden biri de "Allah'ın kimini ki­mine üstün kıldığı ve mallarından harcaCyıp kadınların geçimini sağlajdıklan için erkekler kadınlar üzerinde yöneticidirler..."[34] ayetidir. Erkekler, kadınların yapamadıkları bazı zor işleri yapa­bilecek dayanıklıkta yaratılmıştır. Ayette geçen "kavvamı" Ham­dı Yazır, "Bir kadının işine bakan ve muhafazasına ihtimam eden müdir-i umura (işleri yürütene) kıyamu'l-mer'e denilir" şeklinde açıklar.[35]

Erkeğin kadına göre üstün tarafları olduğu gibi, kadının da erkeğe göre üstün tarafları bulunmaktadır. Tabiatta genellikle bütün canlıların erkeklerinin, dişilerinden daha kuvvetli yaratıl­dıkları, çalışmaya daha dayanıklı, tedbir ve idarede daha dikkatli oldukları söylenebilir. Bunun yanında, kadınların da çocuk yetiş­tirme, merhamet, şefkat ve duyarlılıkta erkeklerden daha üstün oldukları ifade edilebilir.[36]

 

Birinci Bölüm


SOSYAL HAYATTA KADIN


I. İslâm'ın Kadınlar Arasında Yayılması
 

A- Mekke Devri
 

1. İlk Müslüman Kadınlar
 

Hz. Peygamberin ilk hanımı olan Hz. Hatice'nin islâm'ı kabul eden ilk kişi olduğu kesindir.[37] Kur'ân'da, kocasına inanmayan ka­dınların zikredilmesi[38] ve ekonomik yönden Hz. Hatice'nin kocası­na bağımlı olmaması, O'nun, îslâm'ı sadece Hz. Peygamberin ha­nımı olduğu için kabul etmiş olabileceği ihtimalini ortadan kaldı­rır.

Hz. Hatice'nin Hz. Peygamberi yakinen tanıması, yalan söy­lemeyeceğine inanması, semavî dinler hakkında bilgisine güven­diği amcasının oğul Varaka b. Nevfel'in,[39] O'nun peygamber oldu­ğunu söylemesi[40] ve Mekkeli inanmayanların peygamberlik dışın­da ona isnat ettikleri sihirbazlık,[41] şairlik,[42] delilik[43] gibi özelikleri taşımadığım bilmesi, O'nun islâm'ı kabul etmesinin en önemli se­bepleri olarak kabul edilebilir.

ilk vahiy geldiği sırada Hz. Peygamber, eşine: "Ey Hatice bana ne oluyor? Gerçekten ben canımdan korktum." der ve başın­dan geçenleri anlatır. Hz. Hatice, ona: "Öyle deme, sevin, Allah'a yemin ederim ki, Allah seni hiçbir zaman utandırmaz. Yine Al­lah'a yemin olsun, sen akrabam gözetir, doğru söyler, güçsüzlerin yükünü yüklenir, kazandırır, misafiri ağırlar ve doğruların yar­dımcısı olursun." diyerek kocasına güvenini, daha işin başında or­taya koyar.[44]

Hz. Hatice islâm'a girdikten sonra, onun Hz. Peygamberden olan kızları Rukıyye, Zeyneb, Ummu Kulsum ve Fatıma da müslü­man olur.[45] Diğer taraftan, Hz.Hatice'nin önceki kocası Atik b.Aiz b. Abdillah'tan olan kızı Hind de, islâm'a girer.[46] Yine Hz. Hati­ce'nin yeğeni Umeyme'nin ve kızının müslüman oldukları rivayet edilmektedir.[47]

islâm'ın kadınlar arasında yayılmasının sebepleri arasında, Hz. Peygamberle akrabalığın Önemli bir yeri olduğu anlaşılmak­tadır. Hz. Peygamber, Kur'ân'ı tebliğ etmekle görevlendirildiği zaman,bu işe akrabalarından başlaması yolundaki ilahî emri [48]yerine getirirken Safiyye bint Abdil Muttalib ve kendi kızı Fatı-ma'ya tebliğde bulunması dikkat çekicidir.[49]

Abdullah b. Abdilmuttalib'i evliliğinin baharında kaybeden kız kardeşleri, yeğenleri Muhammed'i onun yerine koyarak sevi­yorlardı denilebilir. Safiyye bint Abdilmuttalib'in, hem Hz. Pey-gamber'in halası hem de Hz. Hatice'nin akrabası olmasının,[50] O'nun islâm'ı kabul etmesinde önemli etkisi olduğu söylenebilir. Hz. Peygamberin halalarından Abdulmuttalib'in kızları Ervâ, Atike ve Umeyme'nin islâm'ın geldiği devre yetiştikleri ve müslü­man oldukları rivayet edilmektedir.[51] Hz. Peygamberin, islâm gelmeden önce ölen halası el-Beyzâ (Ummu Hakim) bint Abdil­muttalib'in kızları Sa'da bint Küreyz ve Erva bint Küreyz'in de islâm'a girdikleri anlaşılmaktadır.[52] Yukarıda ismini kaydettiği­miz Umeyme bint Abdilmuttalib'in kızları Hamne bint Cahş ve Zeyneb bint Cahş anneleri gibi müslümanlarm yanında yer alır­lar.[53]

Hz. Peygamberin dedesi Ab dul muttalib den daha yaşlı oldu­ğu rivayet edilen[54] Rukayka bint Ebi Sayfî'nin Mekke'de, müslü­man Haşimi kadınlar arasında özel bir yeri olduğu söylenebilir. Müslümanların, onun yaşından ve tecrübesinden faydalandıkları düşünülebilir, ibn Sa'd, ayrıca eserinde diğer inanan Haşimî ka­dınlar listesini de vermektedir.[55]

Yukarıda sıraladığımız kadınların, islâm'a girdikleri tarihler genelde zikredilmez. Kaynaklardaki çeşitli ifadeleri dikkate ala­rak, Hz. Peygamberin yakın akrabalarından olan bu kadınların, islâm'ın ilk yıllarında müslüman olduklarını söyleyebiliriz.

Kadınların islâm'a girmelerinin sebeplerinden bir diğeri de onların psikolojik yapılarıdır, denebilir. Mekke devrinde evinin yanında yaptığı mescidde [56]Kur'ân okuyan Hz. Ebi Bekir'i dinle­meye gelen Mekkeli inanmayanlar arasında kadınların da bulun­duğu ve onların erkeklere göre Kur'ân'dan daha çok etkilendikleri anlaşılmaktadır. Nitekim Hz. Ebu Bekir'in bu faaliyetini duyan Mekkeli inanmayanların: "... Ebu Bekir'in, kadınlarımızı ve ço­cuklarımızı fitneye düşüreceğinden korkuyoruz..." dedikleri riva­yet edilmektedir.[57]

Buna benzer bir ifadeyi, Ebu Sufyan b. Harb, Bizans kiralı Herakleios (610-641 m.)'e [58]islâm'a girenler hakkında bilgi verir­ken: "Muhammed'e uyanlar zayıflar, miskinler, gençler ve kadın­lardır..." diyerek kullanır.[59]

Ayrıca ilk müslüman erkeklerden olan Hz. Ebu Bekir, Hz. Os­man, Tahla, ez-Zubeyr, Abdurrahnıan b. Avf ve Ammar b. Yasir'in annelerinin müslüman oldukları rivayet edildiği halde aynı in­sanların babaları hakkında böyle bir genelleme yapılamamakta­dır.[60]

Mekke döneminin ilk yıllarında, toplumda güçsüz insanların islâm'ı seçmeleri ve bundan dolayı zulüm ve işkencelere maruz kalmaları, acıma duygusu taşıyan bazı kimseleri, özellikle erkek­lere göre bu duyguları daha güçlü olan kadınları etkilediği söyle­nebilir.[61]

Hz. Peygamberin amcaları Ebu Leheb ve Ebu Talib'in müslü­man olmadıkları; Abbas'ın ise sonraki yıllarda islâm'a girdiği ri­vayet edilir.[62] Halbuki Ebu Talib'in eşi Fatıma bint Esed'in kocası­nın ölümünden sonra islâm'a girdiği [63]ve Abbas'm hanımı Lubane bint el-Haris'in ise Hz. Hatice'den sonra müslüman olan ilk kadın olduğu [64] rivayet edilmektedir.

Cahiliye toplumunun kadına olumsuz bakışının da, onların islâm'a girmelerinde etkili olduğu söylenebilir.

Yukarıda kaydettiğimiz rivayetlerden, islâm'ın ilk yıllarında müslüman olan kadınların sayısının erkeklere göre daha çok ol­duğu sonucu çıkar. Halbuki Hz. Ömer islâm'a girdiği zaman müs-lümanların sayısının, kırk erkek, on kadın veya kırk beş erkek, on bir kadın olduğu rivayet edilmektedir.[65] Hz. Ömer'in müslüman olmasından önce islâm'a giren kadınların listesini tam olarak or­taya koymak şimdilik mümkün değilse de bu rakamın, on bir sayı­sının üzerinde olduğu anlaşılmaktadır.

Hz. Ömer'in Habeşistan'a ilk hicret eden kafileden sonra Daru'l-Erkam'da müslümanhğı en son kabul eden kişi olduğu kaydedilmektedir.[66] Buna göre Hz. Ömer'den Önce müslüman olan kadınları şöyle sıralayabiliriz:

l. Hz. Hatice;[67]

2. Lubane bint el-Haris [68]

3-4-5-6. Hz. Peygamberin Kızları [69]

7. Ummu Seleme bint Ebî Umeyye

8. Leylâ bint Ebî Hasme

9. Sehle bint Süheyl

10. Ummu Kulsüm bint Süheyl b. Amr.[70]

11. Fatıma bint el-Hattab [71]

12. Cariye bint Amr [72]

13. Esma bint Umeys

14. Remle bint Ebî Avf[73]

15. Selmâ bint Umeys [74]

16. Selmâ bint Sahr [75]

17. Sumeyye[76]

18. Ummu Eymen [77]

19. Safıyye bint Abdilmuttalib [78]

20. Zinnîre [79]

21. Esma bint Ebî Bekir [80]

Bu sayıyı daha da yükseltme ihtimalinin bulunduğunu ifade edebiliriz.

Verilen bu listeye göre, Ibn îshak'm eserinde yer alan rivaye­tin, Hz. Ömer müslüman olmaya karar verip Daru'l-Erkam'a gel­diği zaman, orada bulunanların sayısını ifade ettiğini söyleyebili­riz. Çünkü tekbir sesinin evin arkasından duyulduğunu söyledik­ten sonra ravî, bunu desteklemek üzere orada bulunanların sayı­sını vermiş olabilir.[81] Bu rivayeti iki şekilde anlamak mümkün ol­duğu için bu yanlışlık ortaya çıkmıştır denebilir.[82]

 

2. İşkence Gören Kadınlar
 

Kur'ân'm ifadesiyle "mustad'af (güçsüz)" durumda olan Mek­ke müslümanlarının, "halkı zalim olan şehir (Mekke)"de her türlü işkence ve baskılara uğradıkları anlaşılmaktadır.[83]

Mekkeli Mahzum oğullarının azatlı kölesi olan Sumeyye bint Hubbat, ailesiyle beraber Mekke devrinin ilk yıllarında islâm'a girer. Mahzumîlerin, İslâm'a girdiklerini açıklayan bu aileyi, din­lerinden vazgeçirmek için öğle sıcağında Mekke'nin kızgın kum­larına çıkarıp işkence ve eziyet ettikleri rivayet edilmektedir. Bir gün yine aynı işkence yapılırken, Ebu Cehil, ailenin yaşlı hanımı Sumeyye'yi sapladığı harbesiyle şehit eder. Dininden dönmediği için hayatını kaybeden bu kadın, Ammar b. Yasir'in annesi ve islâm'ın ilk şehididir.[84]

Müslüman oldukları için işkence ve eziyetlere maruz kalan esir statüsündeki insanlardan bazılarım, Hz. Ebu Bekir'in satın alıp hürriyete kavuşturduğu rivayet edilir. Bunlar arasında Lubeyne[85] en-Nahdiye, Zinnîre, Ummu Ubeys[86] ve Bilal'in annesi Hamame[87] isimli kadınların da bulunduğu anlaşılmaktadır. Yapılan bu işkenceler yüzünden Zinnîre'nin bir süre gözleri kör olur. Kureyş'in: "el-Lât ve el-Uzza, onun gözlerini kör etti." dediklerini duyan Zinnîre: "Allah'ın evine yemin ederim ki onlar yalan söylemişlerdir; el-Lât ve el-Uzza hiç kimseye fayda ve zarar vere­mezler." der. Daha sonra gözleri iyileşir.[88]

Mekkeli müşriklerin, islâm'a giren bu güçsüzleri dinlerinden vazgeçirmek için dövdükleri ve bu işkencelerin, dayak atan kişi­nin yorulmasına kadar sürdüğü rivayet edilmektedir. Nitekim Ibn Hişam, müslüman olmadan önce Hz. Ömer'in Adî oğullarının bir kolu olan Muemmil oğullarının cariyesini islâm'dan vazgeçir­mek için yoruluncaya kadar dövdüğünü kaydeder.[89] Hz. Ebu Be­kir, onu satın alıp hürriyete kavuşturarak bu işkenceden kurta­rır.

işkence ve eziyetler Mekke'deki köle ve cariyelerde sınırlı kal­maz; hür insanların da zaman zaman aynı sıkıntılara katlanmak mecburiyetinde kaldıkları anlaşılmaktadır. Ibn Hazm, Hz. Ömer'in müslüman olmadan önce, kendisinden evvel islâm'a gi­ren kız kardeşi Ununu Cemil'e işkence yaptığını kaydeder.[90] Ayrı­ca Kureyşli bir gencin, Hz. Peygamber'in kızı Fatıma'nm başını yardığı rivayet edilmektedir.[91]

 

3. Habeşistan'a Hicret Eden Kadınlar
 

Hz. Peygamber, Mekke'de baskı ve işkenceye uğrayan müslü-manlarm Habeşistan'a sığınmalarını söyler.[92] Bunun üzerine müslümanl ardan bazıları, inançları uğrunda vatanlarını terk et­meye karar verir.

Bunlar arasında inanmış kadınlar da bulunmaktadır. Müslü­manların, Habeşistan'a hicretlerinin ve burayı tercihlerinin el­bette çeşitli sebeplerinden söz edilebilir.[93] Bu sebepler arasında, Hz. Peygamberin dadısı Ummu Eymen'in Habeşistanlı olması [94] ve islâm'dan önce aynı ülkeden biriyle evlenmesi de düşünülebi­lir. Asıl adı Bereke olan bu kadın, Habeşistanlı Ubeyd isimli biriy­le evlenir ve Eymen b. Ubeyd'i dünyaya getirir. Bu sebeple Bereke, Ummu Eymen künyesini alır. Ummu Eymen, Hz. Peygamber'in hürriyete kavuşturduğu kölesi Zeyd b. Harise ile Ubeyd'den sonra evlenir.[95]

Ummu Eymen'in Habeşistan'a hicret ettiği rivayet edildiği [96]halde, bu konuda onunla ilgili başka bilgilere şimdilik sahip deği­liz. Ummu Eymen gibi köle statüsündeki bir kadının ve kocasının Habeşistan'da herhangi bir itibara sahip olmayacakları düşünül­memelidir. Çünkü bu çağlarda esir dümüş bazı insanların, kendi vatanlarının ileri gelen ailelerinden olabilecekleri anlaşılmakta­dır.[97]

Habeşistan'a göç etmeye mecbur oîan müslüman kadınların, gidiş, dönüş ve orada kaldıkları sırada, Mekke'de gibi olmasa da, yine sıkıntılara ugradıklan ifade edilmektedir. Hz. Peygamberin kızı Rukıyye ile evli olan Utbe b. Ebî Leheb, Tebbet sûresi nazil ol­duktan sonra O'ndan ayrılır. Hz. Osman'la evlenen Rukıyye'nin, kocasıyla beraber ilk kafile ile Habeşistan'a hicret ettiği, yolculuk esnasında düşük yaptığı[98] ve güzelliğinden dolayı orada rahatsız edildiği [99]rivayet edilmektedir. Yine Reyta bint el-Haris, Habeşis­tan'dan dönerken yolculuk esnasında hayatını kaydeder.[100]

Habeşistan'daki müslümanlann başkanı olduğu söyleyebile­ceğimiz Cafer b. Ebi Talib'in [101]hanımı Esma bint Umeys, orada dünyaya getirdiği Abdullah'la beraber Habeş kiralının oğlunu da emzirir.[102] Bu sebeple müslümanlann, Habeş krallığı ile ilişkileri­nin daha iyiye gitmesine Esmanın katkısının olduğu anlaşılmak­tadır. Esma'nın, bu iyi ilişkileri daha sonra da sürdürdüğü ve islâm'a giren Habeşlilcrin, ona gelip "ülkelerinin haberlerini" ver­dikleri kaydedilmektedir.[103]

O halde islâm'ın Habeşistan'da yayılmasında kadınların,da katkılarının olduğu söylenebilir.

Ubeydullah b. Cahş, hanımı Ummu Habibe bint Ebi Sufyan ile hicret ettiği Habeşistan'da islâm'ı bırakıp Hıristiyanlığa girer. Ummu Habibe ise, kocasına yanlış hareket ettiğini söyleyerek, di­ninde sebat eder ve kocasına uymaz. Bu sebatını kocasının ölü­münden sonra da devam ettiren Ummu Habibe, Hz. Peygamberle" evlenir.[104]

Habeşistan muhacirleri arasında yer alan Şevde bint Zem'â da, kocası es-Sekrân b. Amr'ın islâm'ı bırakıp Hıristiyanlığa gir­mesine rağmen, dininden ayrılmaz.[105] Hz. Hatice'nin ölümünden sonra Hz. Peygamber, Şevde ile evlenerek O'nu onurlandırır. [106]

 

4. Medine'ye Hicret Eden Kadınlar
 

Medine'ye hicrete karar verilince, evli-bekâr bütün inanan Mekkeli kadınlar da gönüllü olarak yurtlarını ve yakınlarını bıra­kıp inançları uğruna bu göçe katılırlar. Fakat onları bazı sıkıntı­lar ve engellemeler beklemektedir.

Ebu'l-As, eşi Hz. Peygamber'in kızı Zeyneb'in Medine'ye hic­ret etmesine müsaade etmez. Ancak daha sonra Bedir savaşında müslümanlara esir olan Ebu'l-As, hanımının Medine'ye göç etme­sine izin vermesi karşılığında serbest bırakılınca Zeyneb'in hicret etmesine müsaade eder.[107] Fakat Habbar b. el-Esved, attığı okla yola çıkan Zeyneb'i sırtından vurup yere düşürür.[108] Bu sebeple Zeyneb'in düşük yaptığı,[109] aldığı bu darbe yüzünden bir türlü has­talıktan kurtulamadığı ve sekizinci hicri yılda genç yaşta Öldüğü rivayet edilmektedir.[110] Yine Mekkeli inanmayanlardan el-Huveyris b. Nukayz'ın, Hz. Peygamberin bekâr kızları Fatıma ve Ummu Kulsum'e, Medine'ye hicret ettikleri zaman eziyet ettiği ve hicret etmelerine engel olmaya çalıştığı kaydedilmektedir.[111]

Daha önce Habeşistan'a hicret edip orada bir kaç yıl kaldıktan sonra Mekke'ye dönen [112]Ummu Seleme Ailesi, bu defa da Medi­ne'ye hicrete karar verir. Bu kararı duyan Ummu Seleme'nin akrabaları onun Medine'ye hicret etmesine müsaade etmezler. Diğer taraftan kocasının akrabaları oğlu Seleme'yi elinden alır­lar. Ailenin erkeği tek başına Medine'ye hicret etmeye mecbur olur. Medine'ye gitmesi engellenen, oğlundan ve kocasından ayrı­lan Ummu Seleme'nin Mekke'de hemen hemen her gün ağladığı ve bu durumun bir yıl kadar sürdüğü rivayet edilmektedir-. Niha­yet kararlı tutumu ile Ummu Seleme çocuğunu alarak Medine'ye hicret için yola çıkar, kendisine bu yolculuk esnasında, hakkında "Arap erkekleri içinde ondan daha nazik ve efendisini görmedim" dediği Osman b. Ebi Talha yardımcı olur.[113]

Hz. Peygamber'in ve babası Hz. Ebu Bekir'in hicret etmeleri sırasında onlara yardımcı olan Esmanın, Medine'ye hicret eder­ken Küba'da Abdullah b. ez-Zubeyr'i doğurduğu rivayet edilmek­tedir.[114]

Medine'ye hicret için inanan kadınların, büyük gayret göster­dikleri ve hürriyetleri uğruna tehlikeleri göze aldıkları anlaşıl­maktadır. Nitekim Hz. Peygamber'in dadısı Ummu Eymen'in Mekke'den Medine'ye yürüyerek hicret ettiği ve yolculuk sırasın­da büyük sıkıntılara katlandığı rivayet edilir. [115]Yine Yemen tara­fında yaşayan Devs kabilesinden olduğu kaydedilen Ummu Şerîk, Medine'yi hicret ederken bir Yahudiye rastlar ve ona Hz. Peygamber'i sorar, Yahudi, onu islâm dininden vazgeçirmek için uğraşır, fakat başarılı olamaz. [116]

Maz'ûn ailesi gibi bazı ailelerin, Medine'ye hicret için kadınıy­la erkeği ile Mekke'yi terk ettikleri [117]ve evlerini kilitledikleri riva­yet edilirken, bu imkanı bulamayan bazı müslüman kadınların, Mekke'de kaldıkları anlaşılmaktadır.[118] Fakat onların, hicret için bir fırsat doğduğu zaman bunu değerlendirdiklerini söyleyebiliriz.

İnanan bir kadın olan Ummu Ishak'm mülüman olmayan ko­cası, hanımının Medine'ye hicret etmesine engel olur. Kocasından habersiz olarak kardeşi ile yola çıkan Ummu Ishak, unuttuğu bazı eşyalarım almak için kardeşini Mekke'ye gönderir. Yolda günler­ce kardeşini bekleyen Ummu Ishak, sonunda kocasının onu öldür­düğünü haber alır ve Medine'ye bu üzüntü içinde gelerek Hz. Pey­gamber'in huzuruna çıkar. Başından geçenleri O'na arzederken göz yaşlarını tutamayan bu imanlı kadını Hz. Peygamber teselli eder.[119]

Hz. Hatice'den sonra islâm'a giren ilk kadın olduğu rivayet edilen[120] ve Hz. Peygamber'in amcası Abbas'ın eşi olan Ummu Fadl'm, Bedir savaşı sırasında Mekke'de bulunduğu ve kalbinin Medine'deki müslümanlarla olduğu anlaşılmaktadır. Aynı heye­canı, Ummu Fadl'm etkisiyle müslüman olduğunu söyleyebilece­ğimiz Abbas ailesinin kölesi Ebu Rafi'nin de taşıdığını ifade etme­liyiz. Ummu Fadl, müslümanlarm, Bedirde kazandıkları zafere sevinen Ebu Rafİ'i döven Ebu Leheb'i kafasını değenekle yarar ve Ebu Rafi'i O'nun elinden kurtarır.[121] Ummu Fadl'm, ne zaman Medine'ye hicret ettiği konusunda açık ifadeler bulunmamakla birlikte, O'nun hicri dördüncü yılın şevval ayından önce Medi­ne'de olduğu anlaşılmaktadır.[122]

Hz. Peygamber'in halalarından olan Âtıke bint Abdilmutta-lib'in de Medine'ye hicret etme imkanını geç elde eden kadınlar­dan biri olduğunu görüyoruz. Henüz Medine'ye hicret etmemiş olan Atike, Bedir savaşından önce Mekke müşriklerinin üzüleceği bir olayın meydana geleceği şeklinde yorumlanan bir rüya görür. Bu rüyadan dolayı Ebu Cehille Abbas b. Abdilmuttalib'in tartıştı­ğı ve Ebu Leheb'in aynı sebeple Bedir savaşına katılmadığı şeklin­deki rivayetlere [123]bakılırsa, Âtike'nin, Mekke'de müslümanlarm lehine karışıklıklar çıkardığı anlaşılmaktadır. Nihayet Âtike, Mekke'deki müşrik olan Haşimîlerin engellemesine rağmen, Me­dine'ye hicret etmeyi başarır.[124]

Hudeybiye antlaşmasına kadar Medine'ye hicret imkanı bu­lamayan veya hicretten sonra islâm'ı kabul edip müslümanlara katılmak isteyen Mekkeli inanan kadınlardan bazılarının, bu antlaşmadan sonra Medine'ye hicret ettikleri anlaşılmaktadır. Buna Ummu Kulsum bint Ukbe örnek verilebilir.[125]

Kız kardeşlerinin Medine'ye kaçtığını duyan el-Velid ve Umara, Hudeybiye antlaşmasında yer alan, Medine'ye sığınacak Mekkelilerin geri verilmesi ile ilgili maddeye dayanarak Hz. Pey-gamber'e başvurup Ummu Kulsum'u geri vermesini isterler. Bu­nun üzerine Ummu Kulsum, Hz. Peygamber'e din özgürlüğüne kavuşmak için hicret ettiğini, ailesinin kendisini Allah'ın haram kıldığı şeyleri yapmaya zorladıklarını ve artık onların baskılarına sabrının kalmadığını söyler. Hz. Peygamber, Ummu Kulsum'u geri vermez.[126] Hudeybiye antlaşmasında yer alan iade maddesi genel olduğu için hem kadınları hem de erkekleri içine alır. Halbu­ki her iki tarafın da kabul ettiği üzere, kadının toplumdaki duru­mu, erkeğe göre farklıdır. Bunun için antlaşmanın iade maddesini yoruma kavuşturacak yeni açıklamalara ihtiyaç olduğu anlaşılır. Daha önce bu maddenin, erkekler hakkıda uygulanarak müslü-man olduğu halde Medine'ye sığman müslümanlarm Mekkeliler'e iade edildiği anlaşılmaktadır.[127] Her iki tarafı ilgilendiren ve yeni açıklamalar getiren bir ayetin, bu konuda nazil olması, antlaşma­nın bu maddesini yoruma kavuşturur. Mekkelilerin bu açıklamalara itirazlarım ifade eden rivayetlere şimdilik sahip değiliz. Bila­kis onlar hakkında "Buna herkes razı oldu." ifadesi kullanılmış­tır.[128] Fakat Mekkelilerin, kaçacağından korktukları kadınlarım hapsettikleri rivayet edilmektedir.[129] Antlaşmanın bu maddesi­nin, sadece erkekler hakkında olduğu görüşünde olanlar bulun­makla birlikte, [130]kadınların durumu erkekler gibi olmadığı için, değişik açıklamalara yer veren ayetler nazil olur: "Ey inananlar, mümin kadınlar, size hicret ederek gelirlerse, onları imtihan edi­niz. Allah, onların imanlarını daha iyi bilir. Onların mümin olduklarını anlarsanız, onları kafirlere geri vermeyiniz, mümin kadınlar, kafirlere, kafirler de onlara helal olmaz."[131] Bu imtihan yoluyla, kadınların, dinlerinin emirlerini rahatça yerine getirmek için mi, yoksa kocalarına kızmaları, seyahati sevmeleri veya baş­ka bir sebeple mi hicret ettikleri araştırılacaktır.[132]

Ayette, müslümanlarm dinden dönüp Mekkelilere katılan hanımlarının ve nikahları altında olan ve bırakılmaları istenen kafir kadınların mihirlerini Mekkelilerden istemeleri ve Mekkeli­lerin eşlerinden mülümanlara katılanların mihirlerinin de müş­riklere ödenmesi emredildiği ifade edilmektedir.[133] Bu ayet nazil olmadan önce Hz. Peygamberin, Medine'ye hicret eden müslü-man kadınların mihirlerini Mekkelilere vermediği rivayet edil­mektedir.[134] Bu ayetler, Hudeybiye antlaşmasından sonra nazil olduğu için Hz. Peygamberin, bundan sonra daha önceki uygula­masını değiştirerek ayetlere uygun olarak hareket ettiği ifade edilmektedir. Bu ayetlerin nüzul sebebi olarak Ummu Kulsum'un hicretinden başka Subey'a bint el-Hâris ve Umeyme bint Busr'un hicret etmeleri de zikredilmektedir.

Hudeybiye antlaşmasının iade maddesine getirilen yeni açık­lamalar, her iki tarafı da ilgilendirmekle beraber müslüman olmuş hiçbir kadının, kocasından ayrılıp inanmayanlara sığındığı rivayet edilmezken, müslümanlarm nikâhları altında olan ve İslâm'a girmeyen kadınların bulunduğu nakledilmektedir.[135]

Hicretten önce kocası ölen eş-Şifa bint Abdillah'm oğlu Süley­man b. Ebi Hasme ile Medine'ye hicret ettiği ve Remle bint Şey-be'nin hicret edenler arasında olduğu rivayet edilmektedir.[136]

Kadınların Medine'ye hicret etmek için bu kadar zahmete katlanıp zorlukları göğüsledikleri için bunun dile getirilmesini istedikleri ve hakları olan övgüye belki de erkeklerden daha çok layık olduklarını düşündükleri anlaşılmaktadır. Bu sıkıntıların en büyüğünü çeken Ummu Seleme, Kur'ân'da kadınların hicreti ile ilgili bir ifade görmeyince Hz. Peygamber'e bunu sorar. Bunun üzerine göç edenlerin ecirlerini belirten Ali tmran 3/195 ayetinin nazil olduğu rivayet edilir.[137]

 

B) Medine Devri
 

Medinelilerin İslâm'a girişi, genelde hicretten önce Akabe'de altı Hazreçli insanın islâm'ı kabulüyle başlatılır.[138] Halbuki bun­dan evvel son Buas savaşı öncesinde Kureyşle Hazreçlilere karşı askerî ittifak akti yapmak üzere Mekke'ye giden Evslilerin, Hz. Peygamberle görüştükleri, Hz. Peygamberin, onları İslâm'a davet ettiği, Evsliler arasındaki gençlerden biri olarak îyas b. Muaz'm Hz. Peygamber'e tabi olmayı teklif ettiği fakat sözünü dinletemediği ve Mekke'den döndükten kısa bir müddet sonra Medine'de müslüman olarak öldüğü rivayet edilmektedir.[139] Yine Evs kabilesinden olan Kays b. el-Hatim'in eşi Havva bint Zeyd'in islâm'a girdiği ve bu sebeple kocası Kays'm ona baskı yaptığı anla­şılmaktadır. Bunu duyan Hz. Peygamber, Kureyşle antlaşma yapma yollarını arayan Evs heyeti içindeki Kays'a, hanımına dininden dolayı baskı yapmamasını ve ona iyi davranmasını söy­ler.[140] Ibn Hacer, Havva'nın hicretten önce Medinelilerin Aka­be'de Hz. Peygamberle yaptığı ilk görüşme ile ikincisi arasında islâm'a girmiş ve Hz. Peygamberin kocası Kays'a ikinci Akabe görüşmesi ile üçüncüsü arasında hanımına iyi davranmasını söy­lemiş olabileceğini kaydeder.[141] Buna göre Kays'ın, Hz. Peygam­berle, yukarıda kaydettiğimiz Buas savaşı Öncesinde Kureyşle Evs heyetinin görüşmesinden daha sonra ayrı bir görüşme yaptı­ğını kabul etmemiz gerekir, islâm'ı ilk kabul eden Medinelilerden olduğu rivayet edilen[142] Es'ad b. Zurare'nin, akrabası olduğu için Havva'nın islâm'a girmesine vesile olduğu söylenebilir. Hatta Es'ad'm Buas savaşından Önce müslüman olduğu kabul edilirse Havva'nın kocası hakkında yukarıda zikrettiğimiz ilk rivayet doğru kabul edilebilir. Ayrıca yukarıda islâm'a girişinden bahset­tiğimiz îyas b.Muaz'm yeğeni Havva'nın müslüman olmasında et­kili olduğu [143] kabul edilip diğer rivayetler buna göre değerlendiri­lebilir.

Cuşem b. Avf b. Vail oğullarından olan Vesile bint Vail'in "kavminden ilk inanan kadın" olarak Hz. Peygamber'e geldiği ri­vayet edilmektedir.[144]

Medine devrinde Arap yarımadasının çeşitli yerlerinden Hz. Peygamber'e gelen elçiler arasında kadınların da bulunduğu ve islâm'ı kabul ettikleri anlaşılmaktadır.[145] Esasen kadınların elçi olarak bir yere gitmesi veya gönderilmesi, o devir Arap toplumun­da tabii karşılanmaz.

Hz. Peygamber'e gelen kadın elçiler konusunda şimdilik fazla bilgiye sahip değiliz. Mekke fethinden sonra islâm'ı kabul etme­yip kaçan bazı kişilerin eşleri; kocalarıyla kaçma imkanına sahip oldukları halde kaçmayı denemeden müslüman olurlar.[146] el-Vakıdî bu konuyu anlatırken şöyle der:".. Fetih günü Hind bint Utbe, İkrime b. Ebî Cehil'in eşi Ummu Hakim bint el-Haris, Saf-fan b. Umeyye'nin eşi Kinane kabilesinden olan el-Bağima bint el-Muazzal, Fatıma bint el-Velid b. Muğire ve Hind bint Munebbih b. el-Haccac müslüman oldular. Daha sonra Kureyşliler on kadınla gelip el-Ebtah'da Hz. Peygambere beyat ettiler..."[147]

Mekke fethi sırasında Himas b. Kays b. Halit, silahını müslü-manlara karşı kullanmak üzere hazırlanırken durumu öğrenen eşi ona: "Yazıklar olsun sana bırak bu hazırlığı, Muhammed'le sa­vaşma. Muhammed'i ve arkadaşlarını görürsen bu silah senin işi­ne yaramaz." der.[148] Bunları söylediği sırada kadının müslüman olduğu veya İslâm'a karşı sevgisinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

Yine bu sırada kocası İslâm'a girmediği halde Ummu Hani (Hind) bint Ebi Talib'in müslüman olduğu [149] ve kocasından ayrıl­dığı rivayet edilmektedir.[150]

 

II. Kadınların Hz. Peygamber'e Bey'atı
 

Satmak ve almak anlamındaki b-y-a kökünden gelen bey'at kelimesi, alış veriş akti üzerine tokalaşmak veya el çırpmak, söz vermek ve anlaşma yapmak manalarına gelmektedir.[151]

B-y-a kelimesi, Kur'ân'da, Allah'ın canlarını ve mallarını Al­lah yolunda savaşmak üzere cennet karşılığında satın aldığı Mü'minler hakkında kullanıldığı[152] gibi ticaret anlamındaki alış veriş ıçin'kullamlmıştır.[153] Kur'ân'da zikredilen inanan kadın ve erkeklerin Hz. Peygambere bey'atlarının, İbn Haldun'un "İtaat etmeye söz vermektir" diye tarif ettiği[154] ve açıklamalar yaptığı bey'at olduğu herhalde açıktır.

Kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, hicretten yaklaşık bir yıl önce [155]Medineli on iki erkeğin, Mekke'nin Akabe mevkiin­de, Hz. Peygambere, kadınların be/atı gibi bey'at ettikleri [156]ve bunun bir akit olduğu [157] rivayet edilmektedir. Akabedeki birinci bey'atın üzerinden bir yıl geçtikten sonra aynı yerde yetmiş erkek iki de kadın Hz. Peygambere bey'at eder.[158]

Hz. Peygamber, Medine'ye hicret ettikten sonra Medineli müslüman kadınlar, onun huzuruna girip "Ey Allah'ın Rasûlü er­keklerimiz sana bey'at ettiler, biz de sana bey'at etmeyi çok istiyo­ruz."[159] derler ve Hz. Peygambere bey'at ederler. Bu genel ifade­nin yanında, küçük grupların da Hz. Peygamber'e bey'at için baş­vurduklarını gösteren rivayetler bulunmaktadır. Nitekim Ummu Amir el-Eşheliyye, Leyla bint el-Hatim ve Havva bint Yezid'den oluşan bir grup Medineli kadın, akşamla yatsı arasında Hz. Pey-gamber'in huzuruna girerek selam verirler. Hz. Peygamber, tek tek kim olduklarını öğrenir ve "Hoş geldiniz" dedikten sonra istek­lerini sorar. Kadınlar, "Ey Allah'ın Rasûlü, sana islâm üzere bey'at etmeye geldik, seni tasdik ediyor ve getirdiklerinin hak ol­duğunu kabul ediyoruz." derler. Hz. Peygamber "Sizi islâm'a yö­nelten Allah'a şükürler olsun, sizin bey'atınızı kabul ettim." der.[160]

Yukarıda zikrettiğimiz küçük grupların, Medine'ye geldiği zaman Hz. Peygamber'e bey'at için başvurmaları, muhtemelen bir bey'at töreni yapılmasını gündeme getirir. Ensâr kadınları bir evde toplanır ve Hz. Peygamber, Hz. Ömer'i onlara gönderir. O da "Ey Peygamber, inanmış kadınlar sana gelip; (1) Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları; (2) Hırsızlık etmemeleri; (3) Zina etmemeleri; (4) Çocuklarını öldürmemeleri; (5) Elleriyle ayakları ara­sında bir iftira uydurup getirmemeleri (başkasının doğurduğu ve­ya başka erkekten gayri meşru kazandıkları bir çocuğu kocaları­na nisbet etmemeleri); (6) İyi bir işte sana karşı gelmemeleri husu­sunda sana bey'at ederlerse onların bey'atlarını al ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile..."[161] ayetinde geçen şartlar üzerine Hz. Peygamber adına kadınlardan bey'at alır.[162] Medine döne­minde islâm'a katılmalar olduğu sürece, kadınların Hz. Peygam-ber'e tıpkı erkekler gibi bey'at ettikleri bilinmektedir.

Mekke fethinden sonra kadın, erkek, çocuk ve büyük îsâm'a giren bütün Mekkeliler, Hz. Peygamber'i islâm üzere, yani Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet etmek üzere bey'at etmişlerdir.[163]

Kaynaklarda, yukarıda zikrettiğimiz ayette geçen kadınların bey'at şartlarından bazılarını açıklayan ve bey'atm uygulanışını anlatan rivayetler yer almaktadır. Bunlardan üç, dört ve beşinci maddeleri ilgilendirdiğini söyleyebileceğimiz "Kocalarını aldat­mamaları" şartının da bey'atta yer aldığı zikredilir.[164] Bazı kadın­ların, üçüncü şart söylendiği zaman utandıklarına, Muaviye b. Ebi Sufyan'm teyzesi Fatıma bint Utbe'nin bey'atı örnek verilebi­lir. Fatıma bey'at edeceği zaman, şartlardan "zina etmemek" şar­tına gelindiği zaman elini utandığı için, başına koyar, Hz Aişe: "Bizde bu şartlar üzerine bey'at ettik" deyince o da bey'at eder.[165]

Hz. Peygamber'in, bey'at esnasında bazı kadınlardan bir takım isteklerde bulunmasının, kadınların bey'at şartlarından altıncısı içerisinde yer aldığım düşünebiliriz. Hind bint Utbe, bey'at için geldiği zaman Hz. Peygamber, ona avuç içlerini kadın ellerine benzeyecek şekilde değiştirmedikçe bey'atını kabul etmi-yeceğini söyler.[166] Yine Hz. Peygamber'in, bey'at etmeye gelen bir kadını, ellerine kına yakması için ikaz ettiği rivayet edilir. Bu ikazla, kadının erkeğe benzememesinin istendiği kaydedilmekte­dir.[167]

Hz. Peygamber'in, altın bilezik ve yüzük takan kadınların bey'atlanm kabul etmemesinin[168] geçici bir durum olduğu kanaa­tindeyiz. Çünkü Hz. Peygamber devrinin bazı dönemlerinde müslümanlann ekonomik yönden oldukça sıkıntılı günler geçirdikleri ve biri birilerine yardım etmelei-i gerektiği anlaşılmaktadır. Yukarıda zikrettiğimiz bu konudaki rivayetin, müslümanlarm ekonomik sıkıntılar içinde oldukları Medine devrinin ilk yılların­da cereyan eden bir olayı ifade ettiği düşünülebilir.

Bazı bey'atlerde "ölüye, bağırıp çağırarak ağlamama ve taş­kınlık yapmama'1 şartının da konulduğu anlaşılmaktadır.[169]

Bey'at isteğinin kadınlardan geldiği[170] ve kadmlann, erkek­lerden geri kalmayarak Hz. Peygambere bey'at ettikleri zikredil­mektedir.[171]

Bey'at şekline gelince, Ibn Sa'd'm kaydettiği, erkeklerin Aka-bedeki bey'atı ile ilgili rivayette "elini tuttular" ifadesi yer almak­tadır.[172] Zaten bey'at kelimesinde tokalaşma anlamının bulundu­ğunu bilmekteyiz.[173] Erkeklerin bey'at şekilleriyle ilgili başka rivayetlerin bulunduğunu da [174]ifade ederek kadınların bey'at et­me şekillerine geçmek istiyoruz.

Kaynaklarda yer alan rivayetlerden hareketle kadınların Hz. Peygambere bey'at etmelerinin beş şekilde olduğunu söyleyebili­riz. [175]

 

a) Sözle Bey'at
 

Bu konudaki rivayeykrin özü, Hz. Peygamber'in kadınlarla tokalaşmadığı için onlara'sö'zle bey'at ettiği şeklindedir. Kadınlar bey'at için gelip şartları kabul ettikleri zaman Hz. Peygamber'in "Bey'atımzı kabul ettim, gidebilirsiniz." dediği rivayet edilir.[176]

Akabe'de erkeklerin bey'atından sonra Umrau Umâre'nin ko­casının Hz. Peygambere: "Sana bey'at için şu iki kadın da bizimle birlikte hazır oldular," dediği ve Hz. Peygamber'in ise: "Onlara da size bey'at ettiğim şeyler üzerine bey'at ettim. Ben kadınlarla tokalaşmıyorum." şeklinde cevap verdiği nakledilmektedir.[177] Ay­rıca Hz. Peygamber'in "Ben kadınlarla tokalaşmıyorum, benim yüz kadına sözüm, bir kadına sözüm gibidir." dediği rivayet edi­lir.[178]

Esma bint Yezid bu konuda şöyle der: "Rasûlullah'a bir grup kadınla bey'at etmek için geldik. Rasûlullah yanımıza geldi. Amcamın kızı elini çıkardı, altın bilezik ve yüzükleri vardı, Hz. Peygamber elini uzatmadı ve "Ben kadınlarla tokalaşmıyorum" dedi."[179]

Akabe de iki kadının bey'atıyla ilgili rivayette, anlaşılmayan taraflar bulunmaktadır. Medineli müslüman erkeklerin birinci bey'atte "kadınlar gibi" bey'at ettiklerine dikkat çekilmesi,[180] Akabedeki ikinci bey'atm farklı olduğu sonucunu doğurur. Yani kadınların bey'atı rivayette olduğu üzere erkeklerin bey'atı gibi olmamalıdır.

Yine yukarıda yer verdiğimiz "Benim yüz kadına sözüm, bir kadına sözüm gibidir." hadisi acaba bey'at için kadınlardan bir temsilci seçilip onun kadınlar adına bey'at etmesini mi, yoksa grup halinde bir anda sözle bey'ati mi ifade eder? Bu hususta şim­dilik kesin bir şey söyleyemeyiz. [181]

 

b) İçi Su Dolu Bir Kab Vasıtasıyla
 

Hz. Peygamber, su dolu bir kaba elini sokup çıkardıktan sonra, bey'at edecek kadınların da aynı kaba sırayla ellerini söktükla-rı rivayet edilir.[182]

 

c) Ele Sarılan Bir Bez Parçası Vasıtasıyla
 

Hz. Peygamber'in, elinde bir bez sarılı olduğu halde, kadınlar­la tokalaşarak bey'at aldığı kaydedilmektedir.[183]

 

d) Tokalaşarak Bey'at
 

Muaviye b. Ebi Sufyan, annesi Hind bint Utbc'nin bey'at için geldiği zaman Hz. Peygamber'in onunla tokalaştığını söyler.[184] Kaynaklarda Hind'in bey'ati ile ilgili, diğer kadınların bey'atleri-ne nazaran, daha çok açıklamalar bulunmaktadır. Mekke fethin­den sonra Hind bint Utbe, Hz. Hamza'ya yaptıklarından dolayı utanç içerisinde bulunduğundan, Hz. Peygamber'in kendisini tanımaması için peçeli olarak bey'at etmeye gelir. Bey'at şartları konuşulurken tanınır ve peçesini açar, sonra da Hz. Peygamber'in elini tutarak bey'at eder.[185]

 

e) Hz. Peygamber'in Bir Vekiliyle Bey'at
 

Hz. Peygamber, hicretten sonra Medine'de bey'at için bir evde toplanan kadınlara Hz. Ömer'i gönderir. Bu törene katılan Ummu Atiyye şöyle der "Ömer evin dışından biz de evin içinden ellerimizi uzattık."[186] Medine'ye elçi olarak gelen bir kişinin hem kendi hem de kabilesi adına Hz. Peygambere bey'at edebileceği anlaşılmak­tadır.[187]

Mekke fethinden sonra bey'at töreninde Hz. Peygamber, Safa tepesinde bir yere oturur. Biraz aşağısına oturan Hz. Ömer, onun etrafını insanların sarmasına engel olur. Hz. Peygamber, erkek­lere bey'at ettikten sonra, kadınlarla bey'at için konuşur ve Hz. Ömer'e, onlarla bey'at etmesini söyler. Taberî'nin Tarihinde yer alan bu rivayet şöyle biter: "Ömer kadınlarla bey'at etti, Rasûlulîah kadınlarla musafaha (tokalaşma) yapmıyordu..."[188] Bu rivayetten, Hz. Peygamber'in kadınlarla tokalaşmadığı için Hz. Ömer'i görevlendirdiği anlaşılmaktadır. Esasen Kurtubî bu olayı anlatırken: "... Ömer kadınlarla tokalaşarak bey'atlerini al­dı." demektedir.[189]

Mekke devrinde müslüman olan kadınlardan bazıları hakın-da bilgi verilirken "Mekke devrinde müslüman oldu ve hicretten Önce bey'at etti."[190] ifadesi kullanılmaktadır. Fakat Mekke dev­rinde kadınların bey'atıyla ilgili daha geniş açıklamalara şimdilik sahip değiliz.

Hem îbn Sa'd, hem de Ibn Habib, kitaplarında kadınlar bölü­müne başlık koyarken özellikle "bey'at"[191] ifadesini kullandıktan sonra, bu başlık altında verdikleri listede bazı kadınlar hakkında neden tekrar "bey'at etti" ifadesini kullanmışlardır? Bu husus bel­li değildir. Ancak Hz. Peygamber devrinde, müslüman olduğu hal­de yukarıda kaydettiğimiz anlamda bey'at etmeyen kadınların da bulunduğunu söyleyebiliriz. Erkeklerden aynı durumda olanla­rın bulunduğu da düşünülebilir. [192]

 

III. İslâm'ın Yayılmasında Kadınların Rolü
 

İbn îshak, Hz. Ebu Bekir'in davetiyle ez-Zübeyr b. el-Avvam, Osman b. Affan, Talha b. Ubeydillah, Sa'd b.Ebî Vakkas ve Abdur-rahman b. Avf m islâm'a girdiklerini kaydeder.[193] Ibn Ebi'l-Hadid ise, eserinde bu rivayetin tenkit edildiğini zikreder. Buna göre kendi oğlu Abdurrahman ve eşi Kuteyle bint Abdiluzza'nm islâm'a girmelerini sağlayamayan Hz. Ebu Bekir'in, başkalarının müslüman olmalarına sebep olacağı düşünülemez.[194] Kendi yakınlarına bir fikri kabul ettiremeyen kimselerin, başkalarına fikirlerim benimsetmeleri mümkün olabileceği için, yukarıdaki iddiamn doğru olduğu söylenemez. Fakat yukarıda isimleri geçen insanların İslâm'ı kabul etmelerinde başka sebeplerin de olabile­ceğini kabul ederek kadınların bu konudaki rollerine yer vermek istiyoruz.

Yukarıda da değindiğimiz üzere, insanların îslâm'a girmele­rinin sebepleri arasında, Hz. Peygamberle olan akrabalığın önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. Ez-Zubeyr b. el-Avvam'm hem annesi hem de babası tarafından Hz. Peygamberle akraba olmasının, onun islâm'a girmesinde etkili olduğunu söyleyebili­riz.[195] "Yakın akrabanı korkut."[196] ayeti geldiği zaman Hz. Pey­gamber'in, Safiyye'ye özel olarak hitap ettiği rivayet edilmekte­dir.[197] Safiyye'nin ne zaman müslüman olduğu kesin belli olma­makla birlikte onun, ilk müslümanlar arasında yer aldığı düşünü­lebilir. Çünkü el-Belâzurî, yukarıdaki ayetin tefsirini özetle şöyle yapmaktadır: Bu ayet (eş-Şuarâ 26/214), geldiği zaman Hz. Pey­gamber bir ay kadar dışarı çıkmayınca, halaları, hasta zannedip onu ziyarete gelir. Hz. Peygamber onlara, gelen bu ayet sebebiyle dışarı çıkmadığını ve Abdulmuttalib oğullarını davet ederek durumu onlara açacağım söyler. Bunu duyan Hz. Peygamber'in halaları, onu Ebu Leheb'i bu toplantıya çağırmamasını söylerler. Fakat Ebu Leheb de bu davete katılır ve bir konuşma yapar. Bu toplantıda düşüncesini akrabalarına açıklayamayan Hz. Pey­gamber, daha sonra gerçekleştirdiği bir davette akrabalarını islâm'a davet eder. Bu açıklamaları dinleyen davetliler yumuşak ve olumlu konuşurken Ebu Leheb, sert konuşur ve yeğenine karşı çıkar. Safıyye bint Abdilmuttalib kardeşinin konuşmasından son­ra Hz. Peygamberi destekler mahiyette bir konuşma yapar ve onun peygamber olduğunu söyler. Buna kızan Ebu Leheb: "Valla­hi bu doğru değildir ve kuruntulardan ibarettir. Kadınların sözü ise gerdek odasında (geçerli)dir." der.[198]

Safiyye bint Abdilmuttalib, babası öldüğü için amcası Nevfel b. Huveylid'in terbiyesi altındaki küçük yaşta olan oğlu ez-Zübeyr b. el-Avvam'ı daha iyi yetiştirmek için dövdüğü zaman, amcasının Safiyye'ye kızdığı rivayet edilmektedir.[199] Babası da hayatta ol­mayan ez-Zubeyr üzerinde annesi Safiyye'nin herkesten daha çok etkili olduğu söylenebilir.

Affan b. Ebi'1-Asla evli olan Ervâ'nm, Hz. Peygamberin islâm'a yetişmeyen halası Ummu Hakim (el-Beyzâ) bint Abdil-muttalib'in kızı olduğu ve Hz. Osman'ın bu evlilikten dünyaya geldiği ifade edilmektedir.[200] Muhtemelen teyzeleri ile erken bir tarihte islâm'ı kabul eden Hz. Osman'ın annesi Ervâ'nm, Mek­ke'deki faaliyetleri konusunda susan kaynaklar, onun kızı Ümmü Külsüm bint Ukbe'nin, yukarıda kaydettiğimiz olaylı hicretinden sonra Medine'ye hicret ederek Hz. Peygamber'e bey'at ettiğini naklederler.[201] Ervâ'nm kız kardeşi Sa'da bint Küreyz'in, yeğeni Osman b. Affan'a, Hz. Peygamberin, Allah'ın rasulu olduğu ve ge­tirdiği dinin kurtuluşa vesile olacağı şeklinde konuşmalar yaptığı rivayet edilmektedir. "Teyzemin sözü kalbime tesir etti ve bu ko­nuda düşünmeye devam ettim..." diyen Hz. Osman, kısa bir süre sonra islâm'a girer. Bunun üzerine Sa'da, söylediği bir şiirde şöyle demektedir:

Allah, tertemiz Osman'ı sözüyle hidayete erdirdi.

Onu ben irşad ettim; Allah da hakka yöneltti.[202]

Hz. Osman'ın islâm'a girmesine anne annesinin, Hz. Peygam­berin halası olmasının ve teyzesi Sa'da'nm etkili olmuş olabilece­ğine dikkat çeken çağdaş araştırmacılar haklı gözükmektedir.[203]

Yukarıda da değindiğimiz üzere akrabalığın,islâm'ın yayıl­masında Önemli etkileri olduğu ve kadınlar vasıtasıyla kurulmuş akrabalıkların da bu konuda olumlu sonuçları bulunduğu başka Örneklerden de anlaşılmaktadır. [204]

 

IV. Kadınların Dlnî Faaliyetlere Katılmaları
 

A- Kadınların Tebliğ Faaliyetinde Bulunmaları
 

İnen ayetleri insanlara bildirmesi (tebliğ) Hz. Peygamber'e Allah Teâla tarafından verilmiş bir görevdir.[205] Hz. Peygamber'in bu görevi yürütürken, çevresindeki inanan insanların desteğini gördüğü anlaşılmaktadır. Bu insanlar arasında inanan kadınla­rın da önemli bir yeri olduğu söylenebilir.

Yukarıda da yer verdiğimiz gibi, Mekke devrinin ilk yılların­da Hz. Hatice'nin bu konuda kocasına destek olduğu ve tebliğ faaliyetine katıldığı ifade edilmektedir. Burada Abbas'm islâm'a girmesine Hz. Hatice'nin sözlerinin, sebep olduğu rivayetini ör­nek olarak zikredebiliriz.[206]

Bu konuda çalışmalarından bahsedilmesi gereken diğer bir kadının da, Guzeyye olduğu söylenebilir, ibn Hacer, Guzeyye'nin nesebi hakkında kaynaklardan bazılarının Devs, bazılarının Amir b. Luey, bazılarının da Ensar diyerek değişik bilgiler verme­lerinin sebeplerini genişçe anlatır.[207] Bu konuda el-Belâzurî'nin verdiği bilgilerin ihtilafı çözücü nitelikte olduğu söylenebilir.[208] Nesebi hakkında değişik bilgiler veren kaynakların, onun Mekke döneminde tebliğ faaliyetinde bulunduğu konusunda hemfikir ol­dukları görülür. Mekke devrinde, müslüman olduktan sonra Gu­zeyye'nin İslâm'ın yayılması için çok önemli hizmetler gördüğünü söyleyebiliriz.

Hz. Peygamber'in, erkeklere Allah Tealâ tarafından gelen ayetleri tebliğ etme imkanını bulduğu ve kadınlara tebliğinin er­keklere göre daha sınırlı olduğu anlaşılmaktadır. Halbuki Guzey­ye kadın olduğu için, gizlice Kureyş kadınlarının yanma girerek onları islâm'a davet edebildiği rivayet edilir. Guzeyye bu faaliyetini Mekkeliler öğreninceye kadar sürdürür. Durumu fark eden Kurcyşliler, onu yakalayarak kocasının, Mekke'den ayrılmak üzere olan kabile mensuplarına teslim ederek sürgün ederler. Mekke'den ayrılmak üzere olan Dev's kabilesine mensup bu insan­lar, Guzeyye'yi çıplak bir deveye bindirip susuz bırakarak işken­ceye başlarlar. Düşünme, işitme ve görme özelliklerini kaybedin-ceye kadar işkenceye maruz kalan Guzeyye'nin sabrını ve sami­miyetini gören Devslilerin müslüman oldukları rivayet edilmek­tedir.[209]

Guzeyye'nin sürgün edildiği yerde neler yaptığı hakkında şimdilik bir şey bilmiyoruz. Fakat dine bağlılığında bu kadar sa­mimi olan bir kadının gittiği yerde de islâm'ı tebliğe çalıştığını tahmin etmek güç değildir.[210]

Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettikten sonra, Guzeyye'nin de Medine'ye göç etliği rivayet edilmektedir. Hatta Ebu Hatim, onun Abd Kays oğullarının elçisi olarak Hz. Peygamber'e geldiğini kaydeder.[211] Fakat bu rivayeti destekler mahiyette başla ifadele­re şimdilik sahip değiliz.[212]

Habeşistan'a hicret eden müslüman kadınların, bu ülkede imkanlar elverdiği ölçüde İslâm'ı tebliğ ettiklerini söyleyebiliriz. Kocası İslam'ı terk ederek hıristiyaıı olduğu halde, Ummu Habibe bint Ebi Sufyan, dininde sebat eder. Ummu Habibe'nin etkisiyle, beraberinde Medine'ye getirdiği Bereke'nin[213] ve Habeşistan ki­ralının hizmetçisi Ebrehe'nin İslâm'a girdikleri söylenebilir.[214]

Mekke'den Medine'ye hicret esnasında Hz. Peygamber ve Hz. Ebu Bekir, Ummu Mabed isimli bir kadının yanında dinlenirler. Hz. Peygamberle bu kadın arasında bazı konuşmalar geçer ve kadın, bu yolcuların sıradan insanlar olmadığını anlayarak muhtemelen Hz. Peygamber'in daveti ile müslüman olmaya karar verir. Çünkü kocası eve döner dönmez kadın durumu ona haber verince o, kafilenin arkasından gidip islâm'a girer ve daha sonra bu aile Medine'ye hicret eder.[215]

el-Buharî'nin kaydettiği üzere, bir sefer esnasında, ailesine su götüren bir kadın, Hz. Peygamberle tanışır. Hz. Peygamber, bu kadınla konuşur ve ikramda bulunur. Kavmine döndüğü zaman, onlara başından geçenleri anlatan kadın, onların İslâm'a girmele­rine vesile olur.[216]

İslâm'a giren cariyeler de hür kadınlardan geri kalmayarak, tebliğ faaliyetine katıİırlar.Nitekim Selman el-Farisî'den Önce müslüman olan iranlı bir cariye, onu Hz. Peygamber'e getirerek islâm'a girmesini sağlar.[217]

Başta Hz. Aişe olmak üzere,[218] başka pekçok kadın tebliğ faa­liyetinde bulunmuştur. [219]

 

B- İbadet Hayatında Kadın
 

Kur'ân'da kadınların ve erkeklerin yaptıkları işlerin karşılık­larını görecekleri ve bu konuda kadınların erkeklerle aynı hakla­ra sahip oldukları zikredilmiştir.

Arap dilinin özelliği sebebiyle kadm-erkek beraberce zikredi­lecekleri zaman bu, sadece erkekler için değil, ortak kullanılan ke­limelerle ifade edilir. Bu kelimeler erkekler için kullanılan keli­meler olmasına rağmen kadınları da ifade etmektedir. Fakat Kur'ân'da zaman zaman bu ifade tarzından farklı olarak kadınlar, erkeklerle yan yana zikredilmiştir.[220]

Hz. Peygamber devri kadınları, yaptıkları ibadetlerin kabul edilmemesi endişesiyle Hz. Peygamber'e başvurarak Kur'ân'da, neden yaptıkları iyiliklerden bahsedilmediğini sorarlar. Bunun üzerine onların iyiliklerini sayan ve bu iyiliklerin kabul edildiğini ifade eden uzun bir ayet nazil olur.[221]

Vahiy meleği Cebrail'den abdest almayı ve namaz kılmayı öğ­renen Hz. Peygamberin, bu öğrendiklerini eşi Hz. Hatice'ye öğret­tiği rivayet edilmektedir.[222]

inanan kadınların, ibadet için gerekli olan temizliğin yapıl­ması ile ilgili Hz. Peygambere pek çok sorular yönelterek bilgi al­dıkları ve öğrendiklerini kendilerinden sonrakilere aktardıkları anlaşılmaktadır.[223]

islâm'ı ilk kabul eden Hz. Hatice'nin Hz. Peygamberle bera­ber Kabe'de ve Kabe dışında namaz kıldığı rivayet edilir.[224] Esa­sen Hz. Peygamber devri inanan kadınlarının, onunla beraber na­maz kılmaya çok istekli oldukları anlaşılmaktadır. Zaten Hz. Pey­gamber, kadınların mescide gitmelerinin engellenmemesini em­reder.[225] Hatta gece namazları için mescide gitmeye izin isteyen kadınlara, bunun sağlanmasını ister.[226]

Bu konuda Âtike bint Zeyd b. Amr'm tutumu, Hz. Peygamber devri kadınlarının mescide gitme isteklerinin gücünü gösterir. Hz. Ömer, Âtike'ye evlilik teklif eder. Âtike, mescide gitmesini en­gellememesi ve dövmemesi şartlarım kabul ederse, onunla evle­neceğini söyler. Hz. Ömer bu şartlan istemeyerek kabul eder ve Atîke ile evlenir. Namazlarını mescitte cemaatla kılmaya devam eden Âtike, kocası Hz. Ömer hilafetinin sonunda mescitte vuru­lurken bile orada bulunuyordu.

Atike, Hz. Ömer'den sonra ez-Zubeyr b. el-Avvam'la evlenir­ken de aynı şartlan kabul ettirir. ez-Zubeyr'in, eşinin mescide git­mesini engellemek için daha sonra bazı tedbirler düşündüğü riva­yet edilir.[227]

Mescide giden kadın ve erkeklerin hareketlerine dikkat et­meleri, karşı cinsin dikkatim çekmek için tutum ve davranışlarım değiştirmemeleri [228]ve yatsı namazına gelen kadınların güzel ko­ku sürünmemeleri istenmektedir.[229]

Hz. Peygamber, kadınların mescide rahat gidip gelmelerini sağlamak için bazı tedbirler alır. Bu sebeple o, mescidin bir kapısı­nı kadınlara tahsis etmeyi teklif eder.[230] es-Semhudî, Hz. Pey­gamber devrinde kadınların, gece mescitten çıkmaları için ayrıl­mış bir kapıdan bahseder.[231]

Ayrıca Hz. Peygamberin namaz kıldırırken kadınların duru­munu dikkate aldığı anlaşılmaktadır. Eğer namazda çocuk ağlar­sa Hz. Peygamberin uzatmayı düşündüğü namazı anneyi düşü­nerek kısalttığı rivayet edilir.[232]

Mescitte kadınlar, erkeklerin arkasında namaz kıldıkları için Hz. Peygamber, erkeklerin avret yerlerinin gözükme ihtimali olması sebebiyle[233] onlar secdeden başlarını kaldırıp oturmadan kadınların secdeden kalkmamalarını emreder.[234] Kabilesinin halkına imamlık yapan Amr b. Seleme'nin secdeye gittiği zaman, avret yerlerinin gözüktüğünü fark eden cemaattan bir kadın, ted­bir alınmasını ister. Bunun üzerine imama, secde esnasında avret yerlerini göstermeyecek, bir gömlek giydirilir.[235]

Hz. Peygamber, mescidde farz namaz bittiği zaman kadınla­rın mescitten ayrılmaları için biraz bekler; önce kadınlar, sonra Hz. Peygamber ve daha sonra da erkekler mescitten ayrılır.[236] Eğer Hz. Peygamber namazdan sonra konuşacaksa kadınların da onu dinlemek için mescitte bekledikleri anlaşılmaktadır. Nitekim Fatıma bint Kays, Hz. Peygamberin bir gün namazdan sonra ne­ler yaptığım ve neler konuştuğunu rivayet eder.[237]

Amre bint Abdirrahman ve Ununu Hişanı bint el-Haris b. Nu-man el-Ensariyye, minberden insanlara cuma günü hutbe irad ederken Hz. Peygamber'in ağzından Kaf sûresini öğrendiklerini söylerler.[238] Ummu Hişam ayrıca sabah namazında da Hz. Pey­gamber'in aynı sûreyi okuduğunu rivayet eder.[239]

Bir kadın ravî, Hz. Peygamber'in hanımlarından olan Safiyye bint Huyey'in cuma namazını cemaatla kıldığım söyler.[240] Bu ri­vayetlerden anladığımıza göre, Hz. Peygamber devri kadınların­dan bazıları, cuma namazlarına katılır ve hem cuma günü, hem de diğer günlerde Hz. Peygamber'in yaptığı konuşmaları dinler­ler.[241]

Mahalle mescitlerinde veya bazı evlerde cemaatla namaz kı­lındığı zaman, kadınların da erkeklerin arkasında saf tuttukları ve cemaatla namaz kıldıkları anlaşılmaktadır.[242]

Ummu Humeyd, Hz. Peygamber'e: "Ey Allah'ın râsulü koca­larımız seninle beraber namaz kılmamıza engel oluyorlar. Halbu­ki biz seninle namaz kılmayı çok istiyoruz." der. Hz. Peygamber, Ummu Humeyd'e evinde namaz kılmasının daha iyi olacağım söy­ler.[243] Hz. Peygamber ailede huzursuzluk çıkmaması için bu kadı­na böyle söylerken, erkeklere mescide gitmek için izin isteyen eşlerine müsaade etmelerini emreder. Muhtemelen yukarıdaki ri­vayet bazı değişikliklere uğrayarak kaynaklarda yer almıştır.[244]

Hz. Peygamber devrinde kadınların ve kızların, vakit namaz­ları [245]ve cuma namazlarından başka bayram namazlarına da Hz. Peygamber, gece uyumayıp namaz kılan el-Havla bint Tuveyt'in bu hareketini doğru bulmaz ve gücünün yeteceği kadar ibadet yapmasını ister.[246] ibadetler kpnusunda kocasının gevşek olduğunu kabul ederek onu uyaran Safvan b. Muattalın hanımın­dan bahsedilmektedir.[247]

Hz. Aişe'nin namaz kılarken hem ezan hem de kamet okudu­ğu ve kadınlara farz namazlarda imamlık yaptığı rivayet edilir.[248] Yine Ümmü Seleme'nin bir ikindi namazında kadınlara imamlık yaptığı nakledilmektedir.[249] Ravîler, hem Hz. Aişe'nin hem de Ümmü Seleme'nin namazda imamlık yaparken ilk safin ortasın­da durduklarım söylerler.[250] îbn Abdilber, Hz. Peygamber'e yetiş­tiği söylenen Sa'de bint Kamame'nin de imamlık yaptığını


Konu Başlığı: Ynt: Asr-ı saadette kadın ve aile hayatı
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 01 Ekim 2010, 16:47:06
kayde­der.[251]

Hz. Peygamber, Ummu Varaka bint Abdillah b. el-Haris'i evi­nin (veya mahallesinin) halkına imamlık yapmak üzere görevlen­dirir. Ümmü Varaka bu görevi, Hz, Ömer devrinde kendi köle ve cariyesi tarafından öldürülünceye kadar yürütür. Hatta Ümmü Varaka'nın bir de erkek müezzini olduğu rivayet edilmektedir.[252] Ensardan olan Ümmü Varaka'nın muhacir kadınlara imamlık yaptığını kaydeden Ebu Nuaym, yukarıdaki "rivayete de yer verir.[253]

Hz. Peygamber'in, kadınların hacca gitmelerini teşvik ettiği anlaşılmaktadır.[254] Hz. Aişe, cihada çıkmak için Hz. Peygam­berden izin isteyince, kadınların cihadının haccetmek olduğunu söyleyen [255] Hz. Peygamber, veda haccına hanımlarının hepsini götürür.[256] Dubaa bint ez-Zubeyr b. Abdilmuttalib, haccetmek istediğini fakat rahatsız olduğunu söyler. Hz. Peygamber, ona hacdan geri kalmamasını, eğer haccını tamamlayamazsa ihram­dan çıkacağını şart koşmasını açıklar.[257]

Hz. Peygamber'in hanımlarının, hac ibadetini onunla beraber yapmalarının, bu ibadeti yapan kadınların karşılaşacağı prob­lemleri nasıl çözeceğini gösterdiği için çok önemli olduğu anlaşıl­maktadır. Kadınların hacla ilgili bilmedikleri her şeyi Hz. Pey-gamber'den öğrendikleri ifade edilmektedir.[258] Ensârdan bir ka­dın olan Uneyse bint Hubeyb, Hz. Peygamberle beraber hac yaptı­ğım söyler.[259]

Hz. Peygamber'in vefatından sonra eşlerinden bazılarının haccetmeye devam ettikleri anlaşılmaktadır.[260]

Cahiliye devrinde bazı kadınların, hiç konuşmadan haccet­tikleri've islâm'ın bunu kaldırdığı rivayet edilir.[261]

 

C- Cenazelerde Kadın
 

Toplum hayatının en anlamlı taraflarından biri de, yakınım kaybeden kişilerin yanında yer alıp, onun acısını paylaşmaktır. Hz. Peygamber devri kadınlarının bu konuda üzerlerine düşen gö­revi yaptıklarım görüyoruz.

Kadınlar, ikinci hicrî yılda genç yaşta ölen Hz. Peygamber'in kızı Rukayye'ye ağlarken Hz. Ömer, kamçısıyla onları susturmak ister. Fakat Hz. Peygamber, ona engel olur ve kadınlara sakin ol­malarını, ellerini ve dillerim işe karıştırmamalarını söyler.[262] Sa'd b. Muaz öldüğü zaman annesi ağlarken yine Hz. Ömer, ona engel olmak isteyince Hz. Peygamber, onu müdahele etmekten men eder.[263] Muhtemelen üzüntülü insanın ağlamasının, onun rahatlamasını sağhyacağı için Hz. Peygamber, Uhud savaşında kardeşini kaydeden Fatıma bint Amr b. Haram'a ağlamasını söy­ler.[264]

Medine'de bir müslüman öldüğü zaman kadınların, toplandı­ğı,[265] ölüye ağladıkları ve böylece yakınını kaydeden kişinin üzün­tüsünü paylaşmak istedikleri anlaşılmaktadır.[266]

Medine'de kadın cenazeleri yıkayanlardan biri olan Ummu Atiyye, Hz. Peygamber'in kızının cenazesini yıkarken, ondan aldığı emir ve talimatları bize rivayet etmektedir.[267] Diğer bir kadın cenaze yıkayıcısı olan Esma bint Umeys'in, Habeşistan'da gördüğü cenaze taşırken kullanılan ve ölüyü göstermeyen tabutu Medine'de ilk yaptıran insan olduğu anlaşılmaktadır.[268]

Hz. Fatıma, cenazesini kocası Hz. Ali ve Esma bint Umeys'in yıkamasını vasiyet eder. Bu vasiyet yerine getirilir.[269] Ayrıca Hz. Fatıma'nm cenazesini yıkamaya Selmâ (Ummu Rafi) da katılır.[270] Esma bint Umeys'in kocası Hz. Ebu Bekir öldüğü zaman onu da yı­kadığı rivayet edilmektedir.[271]

Cenazelerin defin işinde kadınların bulunduğu, hatta bazan mezarlığa kadar gittikleri anlaşılmaktadır. Hz-. Peygamber'in kızı Rukayye'nin cenazesinin defni sırasında Hz. Fatıma'nm kabrin kenarına oturup ağladığı nakledilmektedir.[272]

Kadın cenazeler kabre konurken bir perde tutulduğu ve genelde yakınlarının cenazeyi kabre koyduğu anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber'in kızı Ummu Kulsum'u, kabre Hz. Ali, el-Fadl b. Abbas, Usame b. Zeyd ve Ensar'dan olan Ebu Talha indirir.[273]

Hz. Peygamber'in cenaze namazını kadınların da kıldığı riva­yet edilmektedir.[274]

Hz. Osman, el-Bakî mezarlığında Hz. Peygamber'in emcası Hz. Abbas'm cenaze namazım kıldırdığı zaman, kadınların da ka­tıldığı ve Haşim oğulları kadınlarının bir yıl siyahlar giydikleri nakledilmektedir.[275] Halbuki kadın, kocası için dört ay on gün [276]ve kocasının dışında herhangi bir yakım için ise üç gun yas tutar. Ummu Habibe, babası Ebu Sufyan'm ve Zeyneb bint Cahş, karde­şinin ölümünden üç gün sonra koku sürerek yastan çıkarlar.[277]

Hz. Fatıma'nm amcası Hz. Hamza'nın Uhud'da bulunan kab­rini ziyaret ettiği ve Hz. Peygamber'in hamını Ummu Seleme'nin her ay Uhud şehitlerini ziyarete gittiği rivayet edilmektedir.[278]


[1] Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/227-228.

[2] el-En'âm, 6/130, însan olarak zikredildiği zaman hem erkeği, hem de kadını ifade eder. Bkz. el-Bakara, 2/185, el-Cinn 72/6.

[3] Meselâ "Ey inananlar" müzekker sigasıyla olduğu halde hem erkek hem de kadınlara hitaptır. Bkz. el-Balçara, 2/25, 82,172,178,183, Ali İmran, 3/130, en-Nisâ, 4/43,136, el-Mâide, 5/6, el-Enfâl, 8/74.

[4] en-Nisâ, 4/1, el-En'âm, 6/2, el-A'râf, 7/189, er-Rûm, 30/20; Fâtır, 35/11; ez-Zümer, 39/6, el-Mü'min, 40/67.

[5] Değişik bir açıklama için bkz. Ateş, Süleyman, Yüce Kur'ân'ın Çağdaş Tef­siri, İstanbul 1989, II, 189-194.

[6] el-Bakara, 2/35, 36; el-A'râf, 7/19-22; Taha, 20/117.

[7] Taha, 20/120-122.

[8] el-Bakara, 2/8, 62,177, 285; en-Nisâ, 4(136; el-Mâide, 5/69.

[9] el-Mâide, 5/6; el-Buharî, Sahih, I, 83 (Hayz, 20).

[10] el-Bakara, 2/43,110, 254; Al-i îmrân, 3/97.

[11] Al-i İmrân, 3/195; en-Nahl, 16/97; el-Ahzâb, 33/35; Fussilet, 41/46.

[12] el-En'âm, 6/139,140; en-Nahl, 16/58, 59.

[13] el-En'âm, 6/151; el-İsrâ, 17/31; et-Tekvîr, 81/8,9.

[14] Bu konudaki ayetler ileride daha geniş olarak ele alınacak ve Kur'ân'ın kö­le azadıyla ilgili ayetleri verilecektir.

[15] en-Nûr, 24/4.

[16] en-Nisâ, 4/2, 6,10,19; el-En'âm, 6/152; el-îsrâ, 17/34.

[17] en-Nisâ, 4/4,19, 20.

[18] el-Bakara, 2/233.

[19] Bazı örnekler için bkz. el-Bakara, 2/221,228-237, 241, en-Nisâ, 4/19, 20, 22, 23, 25.

[20] Ateş, Tefsir, I, 491-493.

[21] Ibn Hanbel, Musned, VI, 256; et-Tirmizî, Sünen, 1,190 (Tahare, 82)

[22] Ebu Davud, Sünen, 1,162 (Tahare, 99/236)

[23] Akkad, es-Sıddıka, 124, (Mısır 1956).

[24] îbn Hanbel, Müsned, VI, 301; et-Taberî, Tefsir, XXII, 10.

[25] et-Taberî, Tefsir, IV, 215.

[26] İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 200.

[27] İbn Hacer, el-îsâbe, IV, 241-242.

[28] Muhammed îzzet Dervese, Asru'n-Nebiyyi ve Bietuhû Kable'l-Bi'se, s.138.

[29] İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 319-320; îbn Abdilber, Ebû Ömer Yusuf b. Ab-dillah b. Muhammed el-îstiab fi Ma'rifeti'l-Ashab, Tah: Ali Muhammed el-Bicavî, Kahire 1939, IV, 233; Îbnu'l-Cevzî Cemaluddin Ebu'l-Ferec, Telkîhu Fıthûmi Ehli'l-Eser, Dehlî, b.t.y. s.158; Îbnu'1-Eöîr, Usdu'l-Ğabe, VII, 19; îbn Hacer, el-îsâbe, IV, 229; el-Halebî, Însânu'l-Uyûn, 1,149.

[30] el-Bakara, 2/228.

[31] Hamdi Yazır, Elmahlı Muhammed, Hak Dini Kur'ân Dili, îstanbul, bty., II, 785, 786; Afifi, el-Mer'e, II, 34.

[32] İbn Kuteybe, Tefsîru Garibi'l-Kur'ân, 87.

[33] el-Mü'min 40/40, ez-Zuhruf 43/70, en-Nahl, 16/97; et-Taberî, Tefsir, XIV, 170,171.

[34] en-Nisâ, 4/34.

[35] el-Ferrâ, Maani'l-Kur'ân, II, 273; Hamdı Yazır, Tefsir, II, 1348.

[36] Daha geniş bilgi için bkz. Süleyman Ateş, Tefsir, II, 274-276.

Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/229-234.

[37] İbn İshak, Sîre, 120; İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 16-17; Ebu Zur'a, Abdur-rahman b. Amr b. Abdillah b. Safvân, Tarih, b.y.y., b.t.y., I, 490.

[38] et-Tahrîm, 66/10.

[39] Hz. Hatice'nin Varaka ile yakınlığı şecere halinde şöyle gösterilebilir

[40] îbn îshak, a.g.e., 94; îbn Hişam, es-Sîre, I, 254-255.

[41] el-En'âm, 6/7; Yunus, 10/2, Sad, 38/4.

[42] el-Enbiyâ, 21/5.

[43] et-Tekvîr, 81/22.

[44] el-Buharî, Sahih, VI, 88 (Tefsir, 96); Müslim, Sahih, I, 41 (îman, 73/252).

[45] el-Halebî, İnsânu'l-Uyûn, I, 431.

[46] ed-Diyârbekrî, Tarihu'l-Hamiş, I, 263.

[47] İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 256; ez-Zubeyrî, NesebuKureyş, 229; et-Taberî, Tefsir, XXVIII, 80.

[48] eş-Şuarâ, 26/214.

[49] Müslim, Sahih, 1,193 (İman, 89/351).

[50] îbn Sa'd, a.g.e., I, 94, 95.

[51] İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 42, 43, 45, 46.

[52] İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 229; ez-Zurkanî, Şerhu Meuahib, III, 226.

[53] İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 45-46.

[54] İbn Sa'd, a.g.e., VIII. 51.

[55] İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 41-52, 222, 227, 229.

[56] Bu mescid hakkında daha geniş bilgi için bkz. Ahmed Güner, Hz. Peygam­ber Devrinde Mescidter, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 1987 s.19-20.

[57] el-Halebî, Însânu'l-Uyûn, I, 484-485.

[58] Bu isim değişik şekillerde yazılmaktadır. Bkz. Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Çev:Prof.Dr.Fikret Işıltan, Ankara, 1986, s. 83-86.

[59] et-Taberî, Tarih, II, 648.

[60] İbnu'1-Esîr, Usdu'l-Ğabe, VII, 326.

[61] et-Taberî, a.g.e. II, 648.

[62] İbn îshak, Sire, 220-224; îbn Sa'd, et-Tabakât, IV, 9-17.

[63] el-Belâzurî.Ensab II, 35.

[64] İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 277.

[65] İbn Sa'd, a.g.e. III, 269.

[66] İbn İshak, Sîre, 160m; ibn Hişam, es-Sîre, I, 366; îbn Sa'd, a.g.e., III, 242.

[67] îbn îshak, a.g.e., 112.

[68] îbn Sa'd, a.g.e., VIII, 277.

[69] el-Halebî, Însânu'l-Uyûn, 1,431.

[70] İbn İshak a.g.e., 156-157; Îbn'1-Esîr, Usdu'l-Ğabe, VII, 385.

[71] Yukarıdaki listede 11,12 ve 20. sırada isimleri geçen kadınları, Hz. Ömer müslüman olmadan önce döver ve eziyet eder. Bkz. İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 267.

[72] ibn Sa'd, a.g.e., VIII, 256.

[73] 13 ve 14. sırada isimlerini yazdığımız kadınların, Hz. Peygamber Daru'l-Erkâm'a gitmeden önce İslâm'a girdikleri rivayet edilmektedir. Bkz. îbn Sa'd, a.g.e., VIII, 280, 268.

[74] Esma bint Umeys'in kız kardeşidir ve onunla beraber müslüman olduğu ifade edilmiştir. Bkz. İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 285.

[75] Hz. Ebu Bekir'in annesidir. Bkz. İbnu'1-Esîr, Usdu'l-Ğabe, VII, 326; el-Halebî, Însânu'l-Uyûn, 1,475-476.

[76] Ammar b. Yasir'in annesidir. Bkz.  İbn Sa'd, a.g.e., III, 233; Îbnu'1-Esîr, a.g.e.,VII, 152.

[77] Hz. Peygamber'in dadısıdır. Bkz. îbn Sa'd, a.g.e., VIII, 223-224; el-Halebî, a.g.e., I, 435, 445

[78] îbn Sa'd, a.g.e., VIII, 41; el-Belazurî, Ensâb, 1,119.

[79] el-Belâzurî, a.g.e., 1,195-196.

[80] el-Halebî, a.g.e. I, 445. Yukarıdaki listede 7, 8, 9 ve 10. sırada yer alan ka­dınlar, Habeşistan'a ilk hicret edenler arasında sayılmaktadır.

[81] İbn İshak, Sîre, 163.

[82] Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/235-240.

[83] Al-i îmrân, 3/195, en-Nisâ, 4/75, 97, 98,100, en-Nahl, 16/41.

[84] İbn Hİşam, es-Sîre, I, 342; İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 264; Îbnu'1-Esîr, Us-du'l-Ğabe, VII, 152.

[85] el-Belâzuri,Ensâb, 1,195; Hamidullah, Mâm Peygamberi, I, 103.

[86] İbn Hişam, es-Sîre, I, 340-341; İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 255-256; ez-Zubeyrî, Nesebu Kııreyş, 147; İbnu'1-Esîr, Usdu'l-Ğabe, VII, 123, 365.

[87] İbn îshak, Sîre, 170; Îbnu'1-Esîr, a.g.e., VII, 69.

[88] İbn Hişam, a.g.e., I, 340; el-Belâzurî, Ensâb, 1,195-196.

[89] İbn Hişam, a.g.e., I, 341; İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 256; el-Halebî, İnsânu'l-Uyûn, I, 482.

[90] İbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed b. Said, Cemheretu Ensabi'l-Arab, Kahire 1982, s.l 51.

[91] İbn İshak, a.g.e., 217.

Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/240-241.

[92] İbn İshak, Sîre, 154.

[93] Watt Montgomery, Hz. Muhammed Mekke'de, Çev: Ramî Ayaş, Azmi Yüksel, Ankara 1986, s. 120-123.

[94] îbn Sa'd, et-Tabakât, I, 116-117; Îbnu'1-Esîr, Usdu'l-Ğabe, VII, 303-304.

[95] İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 223.

[96] İbn Abdilber, el-İstiab, IV, 243; tbnu'1-Esîr, a.g.e., VII, 36.

[97] Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 330.

[98] İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 36.

[99] İbn İshak, Sîre, 199.

[100] İbn Sa'd, a.g.e, VIII, 255.

[101] İbn İsbak, a.g.e., 195.

[102] İbn Hişam, es-St-re, I, 346; ez-Zubcyrî, Nescbıt-Kıtrcyş, 81.

[103] ez-Zubeyrî, a.g.e., 81.

[104] İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 96-97. İbn Sa'd'a göre, ilk kafile nübüvvetin be­şinci yılının Receb ayında Habeşistan'a göç için Mekke'den ayrılır. Bu in­sanlar, iki ay sonra Şevval ayında Mekke'ye geri döner. Fakat tekrar Habe­şistan'a hicrete karar verilir. Bu defa daha büyük bir kalabalık ortaya göç eder. Bu insanlardan bazıları, Hz. Peygamber'in Medine'ye hicreti üzeri­ne, geri kalanlar ise Hz. Peygamberin emri ile yedinci hicri yılın Rebiu'l-Evvel ayında geri dönerler. Bkz. îbn Sa'd, a.g.e., I, 204, 207.

[105] el-Belâzurî, Ensâh, I, 219.

[106] Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/241-243.

[107] İbn Hişâm, es-Slre, II, 308; İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 165.

[108] el-Vakıdî, el-Megazî, II, 857.

[109] İbn Hişam, a.g.e., II, 308; el-Belazurî,Ensûb, I, 397.

[110] Muhibbuddin ct-Tabcrî, Zehairu'l-Ukba fi Menakıbi Zevi'l-Kurbâ, Beyrut 1974, s.160.

[111] İbn Hişam, a.g.e., IV, 52.

[112] Bu ailenin Habeşistan'a iki defa hicret ettiği rivayet edilmektedir, Bkz. İbn Şa'd, a.g.e., VIII, 86-87.

[113] İbn Hişâm, es-Sîre, II, 112, 113; Muhibbuddin et-Taberî, es-Sımtu's-Semîn fi Menakıbi Ummehâtıl-Mu'minin, Kahire 1983, s. 71, 72; İbn Kay­yım, Zâdu'l-Mcad, III, 49, 50; îbn Seyyidi'n-Nâs, Uyun, I, 173; Fayda; Mustafa, Allah'ın Kılıcı Halid b. Velid, İstanbul, 1990, s. 59.

[114] İbnu'1-Esîr, Usdu'l-Ğabe, VII, 9.

[115] İbnu'l-Cevzî, Cemaluddîn Ebu'l-Ferec, Sıfatu's-Safve, Haleb 1969-1973, II, 54, 55.

[116] el-Beyhakî, Delâilu'n-Nubuvve, V, 123,124.

[117] ez-Zubeyrî, Nesebu Kureyş, 394.

[118] el-Feth, 48/25 ayetine göre Hudeybiye antlaşması sırasında Mekke'de ina­nan erkek ve kadınlar bulunmaktadır. Ayrıca bkz. Elmalılı, Tefsir, VI, 4427-4431.

[119] Ebu Nuaym Ahmed b. Abdillah, el-Isbebanî Hilyetu'l-Evliyâ ve Tabakâtu'l Asfiyâ, Beyrut 1967, II, 73; İbnu'1-Esîr, Usdu'l-Ğabe, VII, 299-300.

[120] îbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 277.

[121] el-Isbenanî, el-Egani, IV, 32.

[122] ez-Zubeyrî, Nesebu Kureyş, 24.

[123] İbn Sa'd, Et-Tabakât, VIII, 44.

[124] el-Beyhakî, Delâilu'n-Niibüvve, I, 301.

[125] Ummu Külsüm'ün ilk hicret eden kadınlardan olduğu zikredilmekte (Bkz. İbn Hanbel, Musned, VI, 403) ise de bu rivayetin doğru olmadığı veya ek­sik olduğu söylenebilir. Medine'ye ilk hicret eden kadınlar arasında Fatı-ma bint Kays (Bkz. Müslim, Sahih, IV, 2261 Fiten 24/119) ve Ümmü Ab-dillah b. Mes'ud (Bkz. İbn Hazm Cemhere, 197) zikredilmektedir.

[126] İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 230-231.

[127] Erkeklerin iade edildiği konusunda bkz. ez-Zubeyri, Nesebü Kureyş, 145; Îbnu'l-Cevzî, Ahkamu'n-Nisâ, 237 (Yazma Nüsha, 45a-45b)

[128] Îbnu'l-Cevzî, Ahkamu'n-Nisâ, 237. 253. el-Ferrâ, a.g.e., 150-151; Îbnu'l-Cevzî, Telkih, 163.

[129] îbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 13.

[130] îbn Kayyım, Zadu'l-Mead, III, 294, 300.

[131] el-Mumtehine 60/10,11.

[132] İbn Sa'd, a.g.e, VIII, 13; et-Taberî, Tefsir, , XXVIII, 67.

[133] el-Mumtehine, 60/10,11; İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 231, Ferra, Ebu Zekeriya, Maani'l-Kur'an, Beyrut 1980, III, 151.

[134] îbn Hişam, en-Strc. III, 341.

[135] İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 13.

[136] ez-Zubeyrî, Nesebu Kureyş, 104,156, 368, 374.

[137] İbn Kesîr, Tefsir, I, 441.

Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/243-248.

[138] Hamîdullah, İslâm Peygamberi, 1,161.

[139] İbn Sa'd, et-Tabakât, III, 438; et-Taberî, Tarih, II, 352; es-Semhudî, Ve-fau'l-Vefâ, 1,221.

[140] İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 323-324; el-Isbehanî, el-Eğanî, III, 10; el-Beyharî, Delûil, II, 455; İbnu'1-Esîr,Usdu't-Ğabe, VII, 73.

[141] îbn Hacer, el-îsâbe, IV, 269.

[142] İbn Sa'd, a.g.e., I, 218.

[143] îbn Sa'd, et-Tabakât, III, 420, 421, VIII, 323, 370.

[144] el-Keîbî, Cemhere, 279; îbn Hazm, Cemhere, 199.

[145] Ibn Sa'd, a.g.e., I, 317; İbn Hazm, a.g.e., 199.

[146] Malik b. Enes, el-Muvatta, 336 (Nikah 28, 20/44).

[147] Malik b. Enes a.g.e., 337 (Nikah 28,'26/4£); el-Vakıdî, el-Mcgazı, II, 850.

[148] el-Vakıdî a.g.e., II, 823; İbn Hişam, es-Sîre,IV,5.£t-Taheri,Tarih, 111,57.

[149] İbn Hişam, a.g.e., IV, 62-63.

[150] İbn Sa'd, et-Tabakût, VIII, 152; İbnu'l-Cevzî, Telkih, 158.

Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/248-250.

[151] İbn Manzur, Ebu'1-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mukrira,Lisânu'l-Arab, Beyrut, 1955, VIII, 23-26.

[152] et-Tevbe, 9/111.

[153] el-Bakara, 2/275, 282, en-Nûr, 24/37.

[154] İbn Haldun, Abdurrahman Ebu Zeyd Veliyyuddin el-Malikî, Mukaddi­me, Tunus 1984, I, 263, Çev: Zakİr Kadiri Ûğan, İstanbul 1986,1, 528.

[155] I. Akabe be/ati, Zilhicce ayında, ikincisi de bir yıl sonra aynı ayda gerçek­leştirilir. Bundan hemen sonra da hicret başlar.

[156] İbn Hişam, es-Sîre, II, 75,95. Bu bey'atta savaş söz konusu edilmediği için "kadınların bey'atı"na benzetildiği ifade edilmektedir.

[157] İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 412.

[158] İbn Sa'd, a.g.e., I, 222. Akabe'de şu iki kadının bey'at ettiği zikredilmekte­dir: a) Ummu Umare Nusaybe (veya Nesîbe) bint Kab b) Esma bint Amr b. Abi Bkz. İbn Hişam a.g.e., II, 84; İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 11,408,412.

[159] îbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 11.

[160] İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 12.

[161] el-Mumtehine, 60/12.

[162] İbn Sa'd, et-Tahakât, VIII, 7; Ibn Hanbel, Müsned, VI, 409; et-Taberî, Tefsir, XXVIII, 80-81.

[163] el-Halebî, Însânu'l-Uyûn, III, 43, 45.

[164] İbn Hanbel, a.g.e., VI, 422, 423.

[165] Abdurrezzak el-Musanncf, XI, 464; îbn Hanbel, a.g.e., VI, 151.

[166] Ebu Davud, Sünen, IV, 395 (Tereccul 4/4165).

[167] Abdurrezzak et-Musannaf, IV, 319.

[168] İbn Hanbel, Mıısned, VI, 454; İbnu'1-Esîr, Usdu'l-Ğabe, VII, 86.

[169] İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 7-8; Müslim, Sahih, II, 645 (Cenaiz, 10/31); İbn Huzayme, Muhammed b. îshak Ebu Bekir es-Sülemî en-Neysâburî, Sahih, b.y.y., b.t.y., III, 112.

[170] Yukarıda geçen ayetten el-Mümtehine, 60,12 bunu anlamaktayız. Bu ayetin Mekke fethinden sonra nazil olduğu rivayet edilmektedir. (Bkz. İbn Kesîr, îmaduddîn Ebu'1-Fidâ İsmail, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, Bey­rut 1969, IV, 354; el-Ayni, Umdetu'l-Kârî, XIII, 292). Fakat bu görüşün yanlış olduğu kanaatindeyiz. Çünkü kadınların Mekke fethinden çok ön­ce Hz. Peygambere bey'at için başvurdukları anlaşılmaktadır. Buna göre mezkur ayetin Medine devrinin ilk yıllarında nazil oiduğu düşünülebilir.

[171] Bey'at bir anlamda kişinin, kendisini yönetecek idareciyi seçmesi mana­sını da taşıdığı için, Hz. Peygamber devri kadınlarının seçme hakkına sa­hip oldukları ve görüşlerini açıklayıp oy hakkını kullandıkları düşünüle­bilir. Bkz. Derveze, Asru'n-Nebî, 138.

[172] İbn Menzûr,Lisânu'l-Arab, VIII, 23-26.

[173] İbn Menzûr,Lisânu'l-Arab, VIII, 23-26.

[174] et-Taberî, Tarih, II, 632.

[175] Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/250-253.

[176] İbn Hisara, cs-Sîre, II, 109.

[177] îbn Sa'd, a.g.e., VIII, 11.

[178] El-Vakıdî, el-Mcgazî, II, 850-851; İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 5, 6; el-Buharî, SahîK III, 173 (Şurut, 1); İbn Hanbel, Musncd, VI, 114, 357. el-Belazurî, Ensâb, I, 250.

[179] îbn Sa'd, et-TabakâU VIII, 6.

[180] İbn Sa'd, a.g.e., I, 220.

[181] Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/254.

[182] el-Vakıdî, el-Meğazî, II, 851; İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 11; et-Taberî, Tarih, III, 62.

Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/255.

[183] el-Vakıdî, a.g.e., II, 851; İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 5-6.

Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/255.

[184] İbn Şebbe, Tarîhu'l-Medine, III, 1092-1093; îbn Abdirabbih, el-İkdu'l-Ferid, II, 261; İbn Ebi'l-Hadid, Şerha Nehti'l-Bclağa, I, 339.

[185] et-Taberî, Tefsir, XXVIII, 78; İbn Kesir, Tesîr, IV, 354.

Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/255.

[186] İbn Sa'd, ct-Tahakâi, VIII, 7; İbn Huzeyme, Sahih, III, 112; el-Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammet! b. Ahmed cl-Ensân, el-Camî li Ahkâmi'l-Kur'ân, Beyrut 1966, XVIII, 71.

[187] İbn Sa'd, a.g.e., I, 319.

[188] et-Taberî, Tarih, III, 61-62.

[189] el-Kurtubî, el-Camî, XVIII, 71.

[190] Ibn Sa'd, et-Tabakat, VIII, 230; Ibn Habib, el-Muhabher, 406, 407.

[191] Erkekler hakkındaki bölümlerin başlıklarında "bey'at" ifadesi bulunma­maktadır. Kadınlar bölümlerinin başlıklarında ise bu ifade vardır. Bkz. İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 222, 315; İbn Habib, a.g.e. 406.

[192] Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/255-256.

[193] îbn îshak, Sîre, 121; îbn Hişam, es-Sire, I, 267-268.

[194] îbn Ebi'l-Hadid, Şerhu Nehci'l-Belağa, XIII, 269-272.

[195] ez-Zubeyrî, Nesebu Kureyş

[196] eş-Şuarâ, 26/214.

[197] îbn îshak, Sîre, 128; Müslim, Sahih, I, 193 (îman, 89/25)

[198] el-Belazurî, Ensâb, 1,118-119; el-Halebî, Însanu'l-Uyûn, I, 459.

[199] ez-Zubeyrî, Nesebu Kureyş, 230.

[200] İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 44-45.

[201] İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 229.

[202] Bkz. îbn Hacer, eZ-Zsâ&e, IV, 320-321; ez-Zurkânî,Şerhuî-Mevâhih III, 226.

[203] Watt, Hz. Muhammed Mekke'de, 100; Hamidullah, îslâm Peygamberi, I, 183.

[204] Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/256-258.

[205] Ali İmran, 3/20, el-Maide, 5/67, 92, 99, er-Ra'd, 13/40, en-Nahl, 16/35, 82, en-Nûr, 24/54, el-Ankebût, 29/18, el-Ahzâb, 33/39.

[206] el-Halebî, Însânu'l-Uyûn, I, 394; Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1,181.

[207] îbn Hacer, el-İsâbe, IV, 447.

[208] Guzeyye'nin, Amir b. Lüey oğullarının antlaşmalısı olan Müslim (Ebu'l-Akr) b. Sumeyy b. el-Haris el-Haris el-Ezdî ile evli olduğu rivayet edilir. Bu kadının Hz. Hatice'nin annesinin kabilesinden olduğu anlaşılmakta­dır. Bkz. ez-Zubeyrî, Nesebu Kureyş, 433-438; el-Belâzurî, Ensâb, I, 422; İbn Hazm, Cemhere, 170-171.

[209] îbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 155,157; îbn liahib, el-Muhabbar, 81-82, 92; et-Taberî, Tarih, Illy, 168; Ebu Nuaym, IIilyetu'l-Evliya, II, 66-7.

[210] Devs kabilesinin İslâm'a girmesi konusunda daha geniş bilgi için bkz. Mustafa Fayda, îslâmiyetin Güney Arabistan'a Yayılışı, Ankara 1982, s.76-83.

[211] Ebu Hatib, Esmau's-Sahabe, 142a, İstanbul. Üniversitesi, Kütüphanesi A. 1101

[212] Abdulkays'hlann, Medine Devrinde müslümanlarla ilişkileri hakkında bkz. Hamidullah, îslâm Peygamberi, I, 433-439.

[213] Îbnu'1-Esîr, Usdu'l-Gabe, VII, 37.

[214] îbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 97-98.

[215] ed-Diyarbekrî, Tarihu'l-Hamis, I, 334.

[216] el-Buharî, Sahih, I, 89-90 (Teyemmüm, 6).

[217] îbnu'l-Esîr, a.g.e., VII, 25; îbn Hacer, et-İsabe, IV, 233.

[218] el-Akkad, Abbas Mahmud, es-Sıddîka Bintu's-Sıddık, Mısır 1956, s. 123.

[219] Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/259-261.

[220] Ali îmrân, 3/195, en-Nisâ, 4/124, et-Tevbe 9/72; en-Nahl, 16/97; el-Ahzâb, 33/35, 73; el-Mü'min, 40/40, Muhammed, 47/19; el-Feth, 48/5, 57/12.

[221] el-Vahidî, Esbâbu'n-Nuzûl, 240. Adı geçen ayet, el-Ahzab, 33, 35 tir.

[222] İbn Hişam, es-Sîre, I, 261.

[223] îbn Hanbel, Ahkâmu'n-Nisâ, 56; Beyrut 1986; en-Nesâî, Sünen, 1,131 (Tahare, 150); İbnu'1-Esîr, Usdu'l-Gabe, VII, 34, 93,155.

[224] îbn îshak, Sîre, 119; et-Taberî, Tarih, II, 311.

[225] Malik b. Enes, el-Muvatta, 139; el-Buharî, Sahih, IV, 160 (Nikâh, 116); îbn Hanbel, a.g.e., II, 76.

[226] el-Buharî, Sahih, I, 210 (Ezan, 163).

[227] îbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 267; el-îsbehanî, El-Eganî, XVIII, 62; İbnu'l-Esîr, Usdu'l-Gabe, VII, 185.

[228] el-Vâhidî, Esbâbu'n-Nuzûl, 186. Kadın ve erkek saflarının tertibi için bkz. Müslim, Sahih, I, 326 (Salat, 28/132).

[229] Malik b. Enes, el-Muvatta, 139 (Kıble, 14, 6/12,13); îbn Sa'd, a.g.e., VIH, 290; îbn Hanbel, Müsned, VI, 363.

[230] Abdullah b. Ömer'in bu kapıdan ölünceye kadar girip çıkmadığı ifade edil­mektedir. Bkz. Ebu Davud, Sünen, I, 384 (Salat, 54/571).

[231] es-Semhudî, Vefaul-Vefâ, II, 693.

[232] et-Tirmizî, Sünen, II, 214 (Saîat, 267); îbn Kayyım, Zad, I, 265.

[233] İbn Hanbel, a.g.e., VI, 348; Ebu Davud, a.g.e., I, 531 (Salât, 146/851).

[234] el-Buharî, Sahih, I, 95,198 (Salat, 6, Ezan, 136).

[235] îbn Sa'd, et-Tabakât, I, 337; el-Buharî, Sahih, V, 96 (Meğazî, 537.

[236] el-Buharî, a.g.e.,I, 203,210 (Ezan, 152,163);îbn Huzayme,Sa/û/ı, III, 108.

[237] Ebu Davud, Sünen, IV, 500 (Melahim, 15/4326).

[238] îbn Hanbel, Müsned, VI, 436; Müslim, Sahih, II, 595 (Cuma, 13/50-52); Ibnu'1-Esîr, Usdu'l-Gabe, VII, 406; îbn Kayım, Zâdu'l-Mead, I, 425.

[239] îbn Hanbel, a.g.e., VI, 463.

[240] İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 491. Daha geniş bilgi için bkz. Abdurrezzak, el-Mu-sannaf, III, 191, V, 298; Îbnu'l-Cevzî, Ahkamu'n-Nisâ, 65.

[241] İbn Sa'd, a.g.e., II, 216, 252, 255.

[242] İbn Sa'd, et-Tabakât, I, 243, VIII, 406; el-Buharî, Sahîh, I, 177, 178 (Ezan, 78); Îbnu'1-Esîr, Usdu'l-Gabe, VII, 44. îbn Hanbel, Hz. Peygamber devrinde kadınların erkeklerle aynı mecliste oturduklarını, fakat üçüncü asrın ortalarında ise kadının bir parmağının ucunun bile fitne sayıldığın kaydeder. Bkz. îbn Hanbel, Ahmed b. Muhammed, Ahkâmu'n-Nisâ, Bey­rut 1986, s. 46. îbn Sa'd, Medine'de bulunan bir kadın gölgeliğinden bah­seder. Bkz. îbn Sa'd, a.g.e., III, 29.

[243] Îbnu'1-Esîr, a.g.e., VII, 323.

[244] îbn Hanbel, Musned, VI, 197, 297, 301, 371.

[245] Hz. Aişe, sabah namazına katılan kadınlardan bahseder. Bkz. eş-Şafıî, Muhammed b. îdris, er-Risâle, Beyrut, b.t.yb., s. 283.

[246] Malik b. Enes, el-Muuatta, 93-94 (Salât 7,1, 4); el-Buharî, a.g.e., 1,16.

[247] Ebu Davud, Sünen, II, 827-828 (Savm, 74).

[248] Abdurrezzâk, el-Musannaf, III, 126.

[249] îbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 484.

[250] eş-Şafıî, Muhammed b. îdrîs, el-Umm, Beyrut 1973, I, 145, 164; Abdurrezzâk, a.g.e., III, 141; İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 483, 484; Mevlanâ Şibli, Asr-ı Saadet, çev: Ömer Rıza Doğrul, İstanbul 1978, III, 338.

[251] îbn Abdilber, el-îstiâb, IV, 328; Îbnu'î-Esîr, Usdu'l-Gabe, VII, 141.

[252] îbn Sa'd', a.g.e., VIII, 457; îbn Hanbel, Musned, VI, 405; Ebu Davud, Sü­nen, I, 397 (Salât, 62/591,592).

[253] Ebu Nuaym, Hilyetu'l-Evliyâ, II, 63.

[254] Hz. Peygamber, çocuğuyla hacca giden kadının ecrinin daha çok olacağım söyler. Bkz. Malik b. Enes, el-Muvatta, 272 (Hac, 20, 81/253).

[255] el-Buharî, Sahih, III, 220 (Cihad, 62); îbn Hanbel, Müsned, VI, 71.

[256] Îbn Sa'd, Tabakât, II, 173, VIII, 206-207; el-Buharî, a.g.e., II, 153.

[257] Îbn Hanbel, a.g.e., VI, 164, 349; lbnu'1-Esîr, Usdu'l-Gabe, VII, 178.

[258] Malik b. Enes, a.g.e., 223 (Hac, 20,11/36); el-Vakidî, el-Megazî, III, 1110, 1114; el-Buharî, a.g.e., II, 163,164,171 (Hac, 74, 81), VI, 235, 237 (Adahî, 3,10), VIII, 150 (İstisam, 12).

[259] Hanbel, a.g.e., VI, 433; lbnu'1-Esîr, a.g.e., VII, 32.

[260] el-Vakıdî, el-Megazî, III, 1115.

[261] el-Buharî, Sahih, IV, 234 (Menâkıb, 26).

Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/261-266.

[262] îbn Sa'd, Tabakât, VIII, 37; îbn Şebbe, Tarih, 1,103.

[263] îbn Abdilber, el-îstiab, IV, 384.

[264] İbn Abdilber, a.g.e., IV, 374.

[265] el-Buharî, a.g.e., VI, 205 (Et'ime, 24).

[266] Kadınların baş sağlığı dilemek için yakınını kaybeden kimselere gittikle­ri anlaşılmaktadır. Bkz. el-Vakıdî, a.g.e., 1,118; el-Isbehanî, el-Eganî, IV, 204.

[267] Malik b. Enes, el-Muvatta, 155 (Cenâiz, 16,1, 2).

[268] îbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 38; Yakubî, Tarih, II, 115; Îbnu'1-Esîr, Us-du'l-Gabe, VII, 226.

[269] Abdurrezzak, el-Musannaf, III, 410; îbn Hacer, el-îsâbe, IV, 367.

[270] Îbnu'1-Esîr, a.g.e., VII, 147.

[271] Malik b. Enes, a.g.e., 155 (Cenaiz 16,1, 3); îbn Sa'd, a.g.e., VIII, 283.

[272] îbn Sa'd, a.g.e., VIII, 37; îbn Şebbe, Tarih, 1,103.

[273] îbn Sa'd, a.g.e., VIII, 112-113; el-Buharî, Sahih, II, 93 (Cenâiz, 72); İb-nu'1-Esîr, Usdu'l-Gabe, VII, 384.

[274] İbn Hişam, Es-Sîre, IV, 314; îbn Sa'd, a.g.e., II, 289-290.

[275] İbn Sa'd, a.g.e., IV, 33.

[276] el-Bakara, 2/234.

[277] Malik b. Enes, el-Muvatta, 369 (Talak 29, 35/101-103).

[278] el-Vakıdî, el-Megazî, I, 313, 314; îbn Sa'd, a.g.e., III, 19,111.

Yrd. Doç. Dr.  Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/266-268.