> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Asrı Saadette İslam > Asr-ı saadette devlet bütçesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Asr-ı saadette devlet bütçesi  (Okunma Sayısı 3667 defa)
02 Ekim 2010, 19:57:12
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 02 Ekim 2010, 19:57:12 »



ASR-I SAADET'TE DEVLET BÜTÇESİ


Doç. Dr. Celal Yeniçeri
 

Celal Yeniçeri 1942 yılında İstanbul Şile/Omçoğlu köyünde doğdu. İlkokulu köyünde bitirdi, 1963 yılında (Î.H.L) ve 1968 yılında da İstanbul Yüksek İslam Enstitü­sünü bitirdi. Askerlik görevini müteakip 1970'de ortaöğretimde Öğretmenliğe başladı ve 1985'de Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde öğretim görevlisi olarak tayini yapıldı. 1973'de "el-lhtîyar" adlı eseri Türkçeye tercüme ederek yayınladı. 1980'de "İslâm İktisadının Esasları" adlı bir eserini daha neşretti. 1978'de (Atatürk Üniversitesi İslâmî İlahiyat Fakültesi)'ne bağlı olarak ve Prof.Dr. Salih Tuğ yönetiminde İslâm Hukuku'nda doktora yapmaya başladı ve 1983'de "İslâm'da Devlet Bütçesi Hukuku ve İlgili Müesse­selerin Ortaya Çıkışı" tezi ile Doktor unvanını ka­zandı. Bu çalışması 1984'te basıldı. Pek çok yayın­lanmış makaleleri bulunup halen "İslâm'da Ça­lışma Hayatının Düzenlenmesi" ve "İslâm Dü­şüncesinde Kainat ve İmkanları" mevzuları üze­rinde çalışmaktadır. 1989'da Doçentliğe terfi et­miştir. Eserleri:

- el-İhtiyar Metni Muhtar Tercümesi  İslâm İktisadının Esasları  İslâm'da Devlet Bütçesi. [1]

 

Giriş
 

İSLÂM'DA DEVLET
 

1- Devletin Ortaya Çıkışı
 

Devlet Bütçesi mevzuunu işlerken önce Devletten ve onun or­taya çıkışından bahsetmek gerekir. Çünki bir devlet olmadan Bütçeden söz edilemez. Bu devleti kuran Hz. Muhammed (s.a.v.) Miladi 571 tarihinde Mekke'de doğdu. Onun doğup büyüdüğü bu şehir, Oligarşik-Pederşahî bir teşkilata sahipti ki bunu bir devlet olarak kabul etmek mümkün değildir. Sadece Mekke bölgesinde değil Hz. Peygamberin dünyaya geldiği devirde Arabistan yarı­madasında esas manasiyle hiçbir devlet yoktu. Yemen'de Kinde Krallığı yerine de uzun zamandan beri bir kabile anarşisi kaim ol­muştu ve kıyı bölgeleri genellikle Iran, Bizans veya Habeş gibi ya­bancı bir himaye altında bulunuyordu.

Mekke Şehir Devletinde 20'ye yakın vazife vardı ve tevarüs yoluyla intikal eden bu vazifeler Kureyş Kabilesi içindeki Boylara taksim edilmişlerdi.[2] Hz. Muhammed'in ailesi uhdesinde ise sade­ce Zemzem kuyusu hizmeti vardı ki diğer görevler arasında bunun pek önemi yoktu. Diğer taraftan Hz. Muhammed (s.a.v.)'in babası, oğlunun mirasçı olabileceği hiçbir idarî imtiyaza sahib olmamıştı. Dedesinin imtiyazları miras yoluyla amcası Ebu Talib'e, sonra da öteki amcası Abbas'a geçmişti. Sıralarındaki mevcut şartlar altın­da Hz. Muhammed'in kendi kabilesi içerisinde idari bir selahiyet elde etme imkanı yoktu. Bütün şehir söz konusu olunca bu imkan daha da azalıyordu.

Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamber olduktan sonra, Mekke devrindeyken bir devlet kurmayı düşünmedi. Çünki O, maddî bir iktidar peşinde değildi. Hatta, ona peygamberlikten vazgeçip putlara dil uzatmaması şartiyle Mekke Şehir-Devletinin başkanlığı teklif edildi ve o, bu teklin reddetti. Hz. Peygamber, Mekke'de sa­dece cemaatını çoğaltmayı düşünmekteydi. Eğer bir kabile veya bir bölge müslüman olursa siyasî iktidar kendiliğinden onun eline geçecektir ve devlet kurmak da tabiatiyle kaçınılmaz olacaktır. Ancak ona göre Devlet bir gaye değil sadece bir vasıtadır.

Hz. Muhammed (s.a.v.) Mekke'de müslümanlarm sadece dinî başkanlarıydı. Ancak bu başkanlığı, müslümanlarm her şeyin üs­tünde tuttukları muhakkaktır. Hicretten önce Hz. Peygamber, Mekke'nin Akabe mevkiinde gizlice Medinelilerle bir kaç kere bu­luştu ve bu buluşmanın ikincisine 12 Medineli katılıp ona biat et­tiler yani bağlılık yemininde bulundular. Bu, siyasî bir mukavele idi ki Medine'de kurulan İslâm Devletinin temeli buna dayan­maktadır ve Hz. Peygamber bu mukavele gereği M. 622 tarihinde hicret ettiği zaman Medine Şehir-Devletinin itirazsız başkanı ol­muştu. Akabe mevkiinde yapılan yeminin metni bilinmektedir, şöyleki:

«Refahda olduğu kadar sıkıntıda da, sevinçte olduğu kadar üzüntüde de dinlemek ve itaat etmek (başta gelir). Seni kendi nef­simizden üstün tutacağız. Ve emir ve kumanda hangimizde olursa ona muhalefet etmiyeceğiz. Nerede bulunursak bulunalım haki­kati beyan edeceğiz. Allah yolunda kimsenin ayıplamasından korkmıyacağız...»[3]

Hz. Peygamber, Medineye yerleşince eksik olan tek unsur ya­ni "ülke" kendisine verildi ve o, Medine'de bir Şehir-Devlet kur­mak ve idare etmek üzere dünyada ilk olarak yazılı bir "Anayasa" yapmak şerefini elde etti. Muhammed Hamidullah'm belirttiğine göre bu anayasa, başlangıçta sadece Medine Şehir Devleti için ha­zırlanmış olmakla birlikte yalnız Medine için millî ve mahallî bir anayasa mahiyetinde değildi; bilakis bu anayasa Islâmlaşmış başka bir bölgeye veya Medine'ye ilave olunan bir yere de tatbik edilebiliyordu.[4]

Hz. Muhammed, Musa Peygamber gibi kendisine bir vezir ta­yin etmedi.[5] Peygamberlik müessesesinin en sonunda yer alan peygamberin her türlü ortaktan uzak bulunması gerekir. Diğer taraftan o, vefatım müteakip başkanlığı üstlenecek bir halife de seçmedi ve böylece seçim sistemini doğuran şartları hazırlamış ol­du. Resûlullah, Yusuf peygamber gibi daha önce bir vezirlik göre­vinde de bulunmadı.[6]O, yukarda da temas edildiği gibi peygam­berlikten önce hiçbir idari vazifeyi üstlenmiş değildi.

Kendisine bir vezir tayin etmemekle beraber Resûlullah, ve­zir ve yardımcılarının çokluğu ile övünmekte ve önceki peygam­berlerin kendisi kadar vezir ve yardımcılarına sahip bulunmadık­larını şöyle anlatmaktadır. «Benden önceki peygamberlere ancak yedi nakib, vezir ve necib verilmiştir. Bana ise 14 vezir, nakib ve necib verildi. Bunların 7'si Kureyş'ten, 7'si Muhacirlerdendir.»[7] Hz. Peygamber kendisine bir vezir tayin etmemekle beraber onun, vezir mesabesinde pek çok yardımcıları vardı. İbn Abbas (r.a.)'a göre; Ebû Bekir vr Ömer (r.a.) onun iki veziri idiler.[8] Diğer yönden onun daha 3 Akabe biatmdan başlamak üzere cemaatım teşkilat­landırdığım görmekteyiz. 73 kişinin katıldığı bu biatta Hz. Mu­hammed (s.a.v.) müttefik 12 kabileyi temsil etmek üzere Medineli Evs ve Hazrec kabilelerinden 12 nakib ve bunların üstünde de bir "nakîbu'n-nukabâ" tayin etti.[9] îbn Hişâm'm kitabında yer alan bir sözlerinde Resûlullah bu nakiblere; Hz. İsa'ya Havarilerin vekil oldukları gibi onların da kavimleri içerisinde birer vekil olduğu­nu, bildirmişlerdi.[10] Böylece 2. biatla temeli atılmış olan devletin, 3. biatla idarî teşkilatlanması başlatılmış oldu. Medine devrinde ihtiyaç duyuldukça diğer vazife ve memuriyetler ihdas edildi. Dinî ve idarî hizmetler, kâtiplik, malî ve askerî iş ve memuriyetler bun­ların başında geliyordu.

Nakiblerden ayrı olarak Hz. Peygamber, ilk defa 8. hicrî yılda Huneyn muharebesi esnasında her [11]kişiye bir "arif tayin etti. Bazı kaynaklarda "ariflik" askerî bir rütbe ve memuriyet olarak tarif ediliyor ise de[12] biz gerek nakiblerle ve gerekse de ariflerle çeşitli meseleler hakkında istişareler yapıldığını ve halk reyinin öğrenilmesinde onlara müracaat edildiğini görüyoruz.[13]

Hanbelî mezhebinden olan Ibn Kudame, kendi mezhebinin, Hz. Peygamberin Huneyn'deki tatbikatına bakarak; devlet baş­kanınca bir divan kurulması ve her kabileye bir arif tayin edilmesi gerektiği kanaatmda olduğunu, yazar.[14] Bütün bunlar, ariflerin askerî teşkilat içerisinde yer aldıkları kadar sivil idarede de vazife gördüklerini gösterir. Öte yandan Mâverdî, nakiblerin vazifeleri arasında fey ve ganimet gelirlerini hak sahiplerine dağıtmalarım da sıralamaktadır.[15] Böylece toplum daha Hz. Peygamber devrin­de en küçük birimine kadar bir teşkilat içerisine alınmış oluyordu. Gerek zekat ve gerekse de diğer gelir çeşitlerinin hak sahiplerine ulaştırılması zarureti böyle bir teşkilatlanmayı gerekli kılmış ola­bilir. [16]

 

2- Devletin Yapısı
 

Medine Şehir-Devleti ilk kurulduğu yıllarda federatif yapı­daydı. Daha sonra Necrân, Bahreyn, Hadramut, Uman ve Yemen gibi eyaletler, Hz. Peygamberin devletine bağlanınca, şehir-dev-let bir nevi "konfederal" bir yapıya dönüştü. Şu kadar varki Hz. Peygamber tek ve sürekli başkan olma durumundaydı. Her eya­let, iç işlerinde serbest olan vali (âmil) ler tarafından idare edili­yordu. Buna göre M. Hamidullahin dediği gibi "ademi merkezi­yet" ve "dolaylı idare" usulü, kaide olarak görünüyor.

Hz. Peygamberin, Medinelilerle 3, Akabe biati sırasında, her kabileye idarî işlerini yürütmekle vazifeli bir nakib ve bir de bu nakibler üzerinde, daha geniş selahiyetleri olan ve onları denecli-yecek bir mevkide bulunan bir "nakîbu'n-nukabâ" tayin ettiğini gördük. Bu son Akabe biati hicretten bir yıl kadar Önce olduğuna göre bu baş nakîbin bazı mevzularda hicret öncesi, Resûlullah ile danışmalar yapmaya mecbur kalabileceğini düşünebiliriz. Hz. Peygamberin bu tatbikatı daha sonra da devam etti ve müslüman olan her yeni kabile içerisinden Resûlullah kendisine nâib olan bir başkan seçiyor veya eski kabile reisini aynı görevde tutuyordu, iç işlerinde muhtar olan kabile veya bölgeye duruma göre merkezî hükümet müdahale edebiliyordu.

Merkezden tayin edilen kabile başkam, gördüğü işle ilgili her çeşit iktidar ve yetkiyi elinde toplardı. O, kabile mescidinin imam­lığım yapar, çıkan ihtilaflarda hakem olur, harp vukuunda kabi­lesinden teşkil ettiği birliklere komutanlık yapar ve yine onun va-sıtasiyle merkezî hükümetin gönderdiği vergi tahsildarları mü­kelleflerle temasa geçerlerdi. Ayrıca bu başkan...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Asr-ı saadette devlet bütçesi
« Posted on: 25 Nisan 2024, 04:16:41 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Asr-ı saadette devlet bütçesi rüya tabiri,Asr-ı saadette devlet bütçesi mekke canlı, Asr-ı saadette devlet bütçesi kabe canlı yayın, Asr-ı saadette devlet bütçesi Üç boyutlu kuran oku Asr-ı saadette devlet bütçesi kuran ı kerim, Asr-ı saadette devlet bütçesi peygamber kıssaları,Asr-ı saadette devlet bütçesi ilitam ders soruları, Asr-ı saadette devlet bütçesiönlisans arapça,
Logged
02 Ekim 2010, 19:59:40
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« Yanıtla #1 : 02 Ekim 2010, 19:59:40 »

e maledilmiştir.Aynca Hz. Peygamber 8. hicrî yılda yapılan Huneyn muharebesinde ele geçirilen ganimet­lerin taksiminde görüldüğü gibi "müellefetü'l-kulûp: kalpleri ka­zanılmak istenenler»^ de bunlardan bir hisse ayırmıştı.[119]

Hicrî 4. yılda yapılan Nadir kabilesi harbi üzerine gelen Haşr sûresinde, fethedilen yerlerin gelirlerine «fey'» ismiyle temas edil­di ve bu çeşit gelirlerin ilânihaye sarf yerleri tesbit edildi.

«Allah'ın (fethedilen diğer küffar) memleketleri ahâlisinden Peygamberine verdiği fey'i; Allah'a peygamberine, hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara aittir. Tâki (bu mallar) içinizden (yalnız) zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın.

Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasak ettiyse ondan da sakının. Allah'dan korkun, çünki Allah'ın azabı çetindir.»

Müteakip ayetlerde bu gelirlerden yararlanacak olanlar ara­sında; hicret etmiş olan fakirler, onlardan önce Medine'yi yurt ve îman evi edinmiş olan kimseler (yerliler) ve gelecek nesiller yer al­maktadır.[120] Aynı sûrenin 6. ayetine göre ise sulh ile ele geçirilen yerler tamamiyle Hz. Peygamber'e bırakılmıştır. Tabiatiyle o bu yerlerin gelirlerini hem kendisine ve hem de halkın menfaatına uygun yerlere harcamıştır. Görüldüğü gibi ganimetlerden alınan humus gelirleriyle Haşr sûresi 7. ayette gösterilen fey' gelirlerinin sarf yerleri ayniyet halindedir ve tahsis yerlerinden; yoksullar ve yolcular aynı zamanda zekat gelirlerinden de yararlandırılan kimselerdir Cizyenin nerelere sarfedileceği ise Kur'anda gösteril­memiş, ancak ilerde temas edileceği gibi o da fey' ve haraç hükmü­ne tâbi kılınmıştır.

Mekke ve Medine devirlerinde her çeşit malî-dinî mükellefi­yetlerin veya doğrudan müslümanlarm yapacakları tahsislerin gösterilen sarf yerlerini bir araya toplamakta fayda olacağı kana-tmdayım:

1. Allah (Onun hissesi KsChe ve cami hizmetlerine veya fakir­lere harcanır).

2. Resûlullah

3. Miskin (yoksul)ler

4. Fakirler

5. Mahrumlar

6. Dilenenler

7. Yetimler

8. Kölelerin azadı

9. Köle hizmetçiler

10. Esirler

11. Yolcular

12. Ana,baba ve akrabalar

13. Hz. Peygamberin akrabaları

14. Borçlular

15. Ağır malî mes'uliyetler altında bulunanlar

16. Kan diyetleri

17. Kurtuluş fidyesinin ödenmesi

18. Harp masraflarını karşılama ve malla cihada iştirak

19. Fî-sebîlıllah (Allah yolunda)

20.  Zekât memurları

21. Kalpleri kazanılmak istenenler

22. Muhacirler

23. Medineyi önceden yurt edinenler (fakir yerliler)

24. Gelecek nesiller

25. Komşular

26. Arkadaşlar

Görüldüğü gibi bu sarf yerlerinden bazılarını bir tek sımfta toplamak mümkündür. Nitekim Kur'an'da müslümanlardan alı­nan vergilerin sarf yerleri son olarak düzenlenirken bu iş yapılmış bulunmak t a dır.

Kur'an'da sadece vergi mükellefiyetine ve vergiye tâbi mal ve kazançlara temas edilmeyip her çeşit gelirin sarf yerlerinin de gösterilmesi; dünyada ilk kez devlet başkanlarının keyfî tasarruf­larına son vermesi açısından önem taşıdığı gibi, gelirin yaygınlaş­tırılması ve içtimaî güvenliğin temini açısından da büyük önem taşır. Çünki bu sarf yerleri gözden geçirilirse, vergilerin halktan gene halk için ve onun yararına toplandığı açıkça görülür. Eğer böyle olmasaydı Kur'an sadece vergilerden bahseder ve bunlar­dan yararlandırılacak olanlara hiç temas etmezdi.[121]


[1] Doç. Dr. Celal Yeniçeri, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/243-244.

[2] Muhammed Hamİdullah, İslâm Peygamberi, C.2/893-894, prg. 1373.

[3] M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, C.I/165, prg. 278, C.2/922, prg.1428.

[4] M. Hamidullah, a.g.e., C.2/922, prg.1428

[5] Tâ-Hâ, 29-30.

[6] Yusuf, 54-56.

[7] Ahmed, Müsned, C.2/73, Ha. No.665

[8] M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, C.2/944, prg. 1483.

[9] M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, C. 1/169, prg. 284; ayn. eser, C.2/974, prg. 1545.

[10] İbn Hişâm, C. 2/88.

[11] İbn Kudâme,C.6/414; Kettanî, C. 1/235.

[12] Bak. Makrîzî, İmtâ', C. 4, v.250/a; Kettânî, C. 1/235.

[13] Kettânî, C.l/35; M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, C.2/974, prg. 1545.

[14] İbn Kudâme, Mugnî, C. 6/417.

[15] Maverdî, Ahkam el-Sultaniyye, s. 93.

[16] Doç. Dr. Celal Yeniçeri, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/245-248.

[17] Devletin yapısı için bak. M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, C.2/966, 966, prg. 1522-1525.

[18] Makrizî, İmtâ\ C. 4, v. 203/b.

[19] Ebû Yusuf, Haraç, s. 77-78.

[20] Kettanî, C.l/241.

[21] Makrizî, İmtâ',CA, v.202/a.

[22] Muaz'ın Yemen'e gönderilişi ve oradaki görevleri için bak. Taberî, Tarih, C.2/617; EbuUbeyd, s.596, Ha. No. 1911; İbn Zenceveyh, C.2/227; Belazurî, Futun el-Buldan, s. 81; İbn Kudame, C.2/673; M. Hamidullah,/sMm Pey­gamberi, C.2/951, 966, prg. 1499,1525.

[23] İbn Hordazebeh (veya Hordazbih), s.144.

[24] Makrİzî, îmtâ', C.4, v.292/a; Salih Tuğ, s. 81-82.

[25] Mâverdî, s.28-29; Ferrâ, s. 18; P.K. Hıttı, s. 331.

[26] Tâ-Hâ, 29-30.

[27] Yusuf, 55.

[28] Doç. Dr. Celal Yeniçeri, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/248-251.

[29] Sad, 26.

[30] Nemi, 16.

[31] Hud, 45-46.

[32] M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, C. 2/928-929, prg. 1444,1446.

[33] Bak. Âli İmrân, 26; En'âm, 165.

[34] M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, C.2/932, prg. 1455.

[35] Tevbe, 12; Biat için ayrıca bak. Feth, 10.

[36] İbn Sa'd, 3/1, s.lO9'dan naklen M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, C.2/944, prg. 1483.

[37] Ebu Ubeyd, s.4, Ha. No.5-6.

[38] Nisa, 59.

[39] Serahsî, Şerh el-Siyer el-Kebîr, C.3/1027.

[40] Serahsî, Şerh el-Siyer el-Kebîr, C.l/166.

Doç. Dr. Celal Yeniçeri, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/251-254.

[41] M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, C.2/981, prg. 1555.

[42] A'râf,6.

[43] Şura, 15.

[44] Buharı, Cum'a, 11; Ahmed, Müsned, C.7/161, Ha. No. 5167; Ebu Ubeyd, s. 4, Ha. No.3.

[45] Bak. Tirmizî, Ahkam, 4 (C. 6/70); Yusuf, s. 6; Munzirî, C.3/168.

[46] Serahsî, Şerh el-Siyer el-Kebir, C.l/29.

[47] Salih Tuğ, İslâm Vergi Hukukunun Ortaya Çıkışı, s. 56.

[48] Âliîmrân,159.

[49] Şura, 38.

[50] Bak. M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, C. 2/944-45, prg. 1484.

[51] Ebû Ubeyd, s. 161-62; ayrıca bak. M. Hamidullah, a.g.e., C.2/945.

[52] Serahsî, Şerh el-Siyer el-Kebîr, C.l/63.

[53] Doç. Dr. Celal Yeniçeri, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/254-257.

[54] En'âm, 136.

[55] Nahl, 56.

[56] BaMâide, 103; En'âm, 138-140.

[57] Hac, 28, 36.

[58] Salih Tuğ, s. 19-20.

[59] Müddessir, 44.

[60] Beled, 10-16.

[61] Yâsîn,47.

[62] Fecr, 17-18.

[63] Mekkî olan bu son iki sûreden Fecr 10., Maun da 17. nüzul sırasında yer al­maktadırlar, bak. Salih Tuğ, s. 19-20.

[64] Bak. İbrahim, 31; Sebe', 39; Fâtır, 29.

[65] Kalem, 17-33.

[66] En'âm, 141.

[67] Zâriyât, 19.

[68] Meâric, 17-25.

[69] İsrâ, 26; Rum, 38.

[70] Nahl, 90.

[71] Salih Tuğ, s. 21.

[72] Mü'minûn, 4.

[73] M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, C.2/1020, prg. 1619.

[74] Yusuf el-Kardavî, Fıkh el-Zekât, C. 1/60-61.

[75] M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, C.2/1022, prg. 1620.

[76] Salih Tuğ, a.g.e., s. 22;Açıklaması yapılan bu ayetteki "afve" kelimesi, ma­lın fazlası manasına geldiği gibi, af manasına da gelebilir. Fakat Medenî olan Bakara 219, ayetteki aynı kelime doğrudan "fazla" manasına gelmek­tedir.

Doç. Dr. Celal Yeniçeri, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/259-265.

[77] Salih Tuğ, a.g.e., s. 21-22.

[78] Beled,16.

[79] Bak. İsrâ, 26; Rûm, 38.

[80] İsrâ, 26; Rûm, 38.

[81] Köle azadı için bak. Beled, 13.

[82] Akrabaya hakkını verme ve yardım emirleri için bak. İsrâ, 26; Rûm, 38; Nahl, 90.

[83] Bak. Bakara, 215.

[84] Cessas, Ahkâmu'l-Kur'ân, C.l/461.

[85] Ebu Ubeyd, s. 612-613, Ha. No. 1991; İbn Zenceveyh, C. 2/231; Fahru'd-din el-Razî, C.2/364-65.

[86] Doç. Dr. Celal Yeniçeri, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/265-267.

[87] Buharî, Zekât, 10; Ebu Ubeyd, s. 351, Ha. No. 904; İbn Hişam, C.2/145.

[88] Yusuf el-Kardavî, Fıkk el-zekât, C.l/61.

[89] Bakara, 177; Birr için ayrıca bak. Âli fmrân, 92.

[90] Bakara, 83.

[91] Nisa, 36.

[92] İnşân, 8.

[93] Bakara, 3.

[94] Bakara, 219.

[95] Bak. Bakara, 215.

[96] Serahsî, Mebsût, C. 3/2.

[97] Bak. Tevbe, 34,103; En'am, 141; Bakara, 267; Zariyat, 19.

[98] M. Hamidullalı, İslâm Peygamberi, C.2/1026, prg. 1628.

[99] K. Tevbe, 29.

[100] Makrizî, İmtâ', C.4, v.252/b.

[101] Belazurî, s. 79; Makrizî, İmtâ', C.4, v.252/a-b; M. Hamidullah, İslâm Pey­gamberi, C.1/668-669, prg. 1022.

[102] M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, C.l/669, prg. 1022.

[103] Geniş bilgi içi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes