- Zulkarneyn Öyküsünün Ayrıntıları Şaşırtıcı Bir Bilmecedir

Adsense kodları


Zulkarneyn Öyküsünün Ayrıntıları Şaşırtıcı Bir Bilmecedir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
meryem
Sun 5 December 2010, 03:40 pm GMT +0200
Zulkarneyn Öyküsünün Ayrıntıları Şaşırtıcı Bir Bilmecedir

Bütün tefsirciler ve tarihçiler Zulkarneyn öyküsünün üzerinde durmuş, birçokları öykünün bilinmeyenlerini açıklamaya, tarihsel ve meydana gelen ayrıntılarını tespit etmeye çalışmış, ancak bu konuda çoğu israiliyyattan, kitap ehlinin haberlerinden bir sürü mitoloji, söylenti ve uydurma şeyler nakletmişlerdir. Bunun sonucu olarak öykünün ayrıntıları konusunda çeşitli araştırmalar, tarihçiler ve tefsirciler arasında büyük ihtilaflar ve alevli tartışmalar olmuştur. Kimi yazarlar öykünün yeri, zamanı, olayları ve kahramanlarını belirlemek için ayrı kitaplar yazmış ve araştırmalar yapmıştır. Bu konuda yazılmış önemli kitaplardan bazıları şunlardır:

a- Muhammed Rağıb Tabbah, Zulkarneyn ve Seddu's-Sin, basım, 1949.

b- Ebu'1-Kelam Azad, Yes'eluneke an Zilkarneyn, Ahmed Hasan Bakori kitaba uzun ve usandırıcı bir önsöz yazmıştır. Kahire, 1977,Daru'ş-Şa'b,

c- Dr.Abdulalim Adurrahman Hızır, Mefahimu Coğrafiyye fi'1-Kasasi'l-Kur'ani: Kıssatu zilkarneyn,1981, Daruş'ş-Şuruk,

d- Muhammed Hayr Ramazan Yusuf, Zulkarneyn :el-Kaidu!l-Fatihve'l-Hakimu's-Salih,1986,Daru'l-Kalem,

Bu konudaki kitapların en yenisi,en hacimlisi ve araştırma ürünü olanıdır. Bu kitabı okuduğumuzda Zulkarney öyküsünün şaşırtıcı bir bilmece olduğunu daha yakından görürüz.

Kitabın   önsüzünde   yazarın   Zulkarneyn   Öyküsünü araştırmak istediğinde güvenilir bir alime danıştığı ve ona Zulkarneyn konusunda araştırma yapmak istiyorum, ne dersiniz?   dediğinde,   yapmamasını   söylediği,   sebebini sorduğunda    ise,    bir    sonuca    varamazsın,    dediği belirtilmektedir.[279]

Buna rağmen yazar bu konuda araştırma yapmaya karar vermiş, bilgiler derlemiş toplamış ve hacimli bir kitap yazmıştır. Ancak araştırmanın konusu olan Zulkarneyn'İn kimliği konusunda bilimsel ve konulu bir araştırmada bulunması gereken kabul edilebilir bir sonuca ulaşamamış gibidir. Onun için Zulkarneyn öyküsünün gerçekten bilmece gibi bir konu olduğunu söylüyoruz.[280]

 Sahih Hadislerde Zulkarneyn:
 
Bilmece gibi bir konu olan Zulkarneyn konusunu değişiklik ve şüphenin karışmadığı Kur'an ve sahih sünnette aramamız gerekiyor. Bilindiği gibi Kuranda ancak    Kehf   suresinin    konumuz    olan    ayetlerinde

Zulkarneyn'den    sözedilmektedir.    Bu   ayetlerde    de Zulkarneyn hakkında ayrıntılı bilgiler ve öykü ile ilgili olarak sorulacak     sorulara     cevaplar     bulunmamaktadır Zulkarneyn'İn kimliği,üç yolculuğu,adı ve zamanı hakkında bilgi veren sahih hadisler de yoktur.

Sağlam bu iki kaynak onun hakkında bilgi vermediğine göre, onun hayatının ayrıntılarını biz nasıl bileceğiz? Durum böyle olunca, artık geçmişin ğaybı haline gelen ve hakkında söz söylemenin ğayb konusunda konuşmak sayılan bu olaylar ve kişiler hakkında kim bir şeyler söyleyebilir? Kur'anın, sahih hadislerin ve ashabı kiramın hakkında bir şey söylemediği bu olaylar ve kişiler hakkında kim ne diyecektir? Onun için bize düşen, Zulkarneyn öyküsü ile ilgili ayetlerin ve sahih hadislerin söyledikleriyle yetinmek ve iki kaynağın bir .şey söylemediği konularda susmaktır.

Sahih   hadislerin   Zulkarneyn'den   söz   etmediğini söyledik.Ancak     Buhari     Enbiya     bölümünde     ve Hz.lbrahimden   söz   etmeden   önce   ona   işaret   eden ayetlerden söz etmiş ve peygamberlerle ilgili hadisleri Sahih'inde şu şekilde sıralamıştır.

1- Adem'in yaratılışı ve soyu. 2-Ruhlar görevli askerlerdir. 3-Yüce Allah ın"Nuh'u kavmine gönderdik" demesi.

4- "Şüphesiz llyas salih kimselerdendir"

5- Idris.

6- "Ad kavmine de kardeşleri Hud'u gönderdik".

7- Yecuc ve Mecuc öyküsü .

8- "Allah, İbrahimi dost edindi" . Bölüm böyle devam eder.[281]

 Buhari ve İbn Hacer Askalani:
 
İbn Hacer, Buhari'nin Zulkarneyn'in Hz.îbrahim'den önce yaşadığı veya onun çağdaşı olduğuna inandığını söyler. Fethu'1-Bari kitabında şöyle der: "İbn Hacer'in Zulkarneyn'i Hz.lrahim'den önce tanıtması, Yunanlı büyük İskender olduğunu iddia edenlerin iddiasını çürütmektedir.Çünkü İskender Hz.lsa'ya yakın yaşamıştır. Hz.lsa ile Hz.İbrahim arasında ikibin yıldan fazla zaman vardır"[282]

İskender'in Zulkarneyn olmadığı doğrudur. Ancak Zulkarneyn'in Hz.lbrahimden önce yaşadığı veya onun çağdaşı olduğuna dair hiçbir delil yoktur. İmam Buhari'nin Sahih'ini bu şekilde düzenlemesi ve Zulkarneyn'i Hz.lbrahim'den Önce tanıtması Allah tarafından bildirilmiş olmayıp içtihadına göre yaptığı bir sıralamadır. Böyle yapmasını gerektirecek sahih bir hadis de yoktur. Onun için biz bu görüşe katılmıyoruz. Zira bu, geçmişlerle ilgili ğayb konusunda delilsiz konuşmaktan başka bir şey değildir. Ona ve büyük ilmine saygımız büyüktür, ama bu sıralamada yaptığı içtihadına katılmıyoruz.

İbn Hacer, Buhari'nin içtihadına uymuş ve Zulkarney'in Hz.İbrahim'in çağdaşı olduğunu söylemiştir. "Şüphesiz Kur'anda Allanın haberlerini verdiği kişi önce olur" demekte ve yaptığı bu tercihin kendine göre delillerini şöyle sıralamaktadır:

1- Tabiinden Ubeyd İbn Umeyr şöyle demiştir:Zulkarneyn yaya olarak hacca gitmiş, İbrahim onu duymuş ve kendisiyle görüşmüştür.

2- lbn Abas şöyle demiştir: Zulkarneyn Mescidi Harama girmiş, Hz.Ibrahime selam verip onunla tokalaşmıştır.

3- 0sman   ibn   Sac   şöyle   demiştir:    Zulkarneyn, Hz.lbahim'den kendisi için dua etmesini istemiş, Hz.lrahirn "benim kuyuyu bozduğunuz halde size nasıl dua ederim?" demiş, o da benim emrimle olmamıştır, cevabını vermiştir.

4- lbn Hişam şöyle demiştir: jbranim bir konuda Zulkarneyn'in kararma başvurmuş ve onun lehine hükmetmiştir.[283]

İbn   Hacer'in   delillerine   baktığımız   zaman   delil olabilecek bir tane bile bulamıyoruz. Aksine hepsini kabul etmeyip red etmek zorundayız. Çünkü hiçbiri Rasuluilahın bir   sözüne   dayanmamaktadır.   Öncekilerin   öyküleri konusunda Kur'an veya sahih hadis dışında bir şeyi delil kabul etmediğimizi okuyucu bilmektedir.[284]

 Sahih Hadislerde Zulkarneyn Şeddi:
 
Ayetlerin belirttiği gibi zulkarneyn kuzeyde yaptığı fetihler sırasında bir set yapmış ve bu set Zulkarneyn şeddi olarak meşhur olmuştur. Çünkü kendisi yapmıştır. Yecuc ve Mecuc şeddi yahut harabesi olarak da anılır. Çünkü o bölge halkını Yeuc ve Mecu'un hücumlarından korumuştur.

Zulkarneyn şeddi hakkında bir sürü haberler anlatılmış,

çoğu da israiliyyat ve mitolojiden alınmıştır. Ancak bu sedle ilgili sahih hadisler de vardır. Bu hadislerin en meşhurlarından biri şudur:

Zeyneb binti Cahş'tan rivayet ediliyor: Bir gün Rasulullah onun odasına korku İçinde girmiş, lailahe illellah, diyerek yaklaşan bir kötülükten vay Arapların başına gelecek olanlar! deyip başparmak ve şehadet parmaklarım birleştirerek "Bugün Yecuc ve Mecuc şeddinden şu kadar açıldı" demiştir. Bunun üzerine Zeyneb: Ey Allahın Rasulü! Aramızda iyi kişiler olduğu halde helak olur muyuz? diye sormuş, Rasullah,"Evet, kötülük çoğalırsa" buyurmuştur."[285]

Başka bir hadiste Rasulullahın şöyle buyurduğu rivayet edilir:"Bugün Yecuc ve Mecuc şeddinden şu kadar açıldı,demiş ve iki parmağını birleştirerek göstermiştir"[286]

Buhari, bir adamın Rasulullaha şöyle dediğini rivayet eder:"Seddin desenli bir hırka gibi olduğunu gördüm. Rasulullah ona: Kendisini görmüşsün, dedi."[287]

 Bu Hadislerden Anladıklarımız:
 
1- Hz.Zeyneb'in rivayet ettiği birinci hadisin senedi iyidir. Nevevi, Müslim Şerhi'nde "Bu isnadda Rasulullahın iki eşi ve iki kızı bulunmakta, biri diğerinden rivayet eder. Senedinde dört tane sahabi bayanın bulunduğu başka bir hadis bilinmemektedir."[288] der.

Rasulullahın iki eşinden maksat, Zeyneb binti Cahş ve Ümmü Habibe'dir.Iki eşinin (başka kocalardan olan) kızları da Ümmü Habibe'nin kızı Habibe ve Ümmü Seleme'nin kızı Zeyneb'tir. Tabüinden Urve İbn Zubeyr ve Muhammed Ibn Şihab ez-Zuhri onlardan rivayet etmiştir.

2- Rasulullahın   korku   içinde   Hz.Zeyneb'in   odasına girerek yaklaşmakta olan kötülükten endişe etmesi. Buhari ve Müslim'in başka bir rivayetinde korku içinde uykudan uyanırken,  üçüncü bir riayetlerinde  ise,  bir gün yüzü kızarmış     olarak     korku     içinde     çıkarken     bunu söylemiştir,denilmektedir. Her üç rivayeti şöyle uzlaştırmak mümkündür:

Rasulullah, Zeyneb binti Çahş'ın odasında yatmış,korkulu bir rüya gÖrmüş-Peygamberlefin rüyası gerçektir-korku içinde uykudan uyanmış,yüzü kızarmış olarak odadan çıkmış ve o korku içinde Ümmü Habibe'nin kızı Zeyneb'in odasına girerek ona yukarıdaki sözleri söylemiştir.

3- Korkmasımn sebebi,rüyada Yecuc ve Mecuc şeddinin açıldığını görmesi-veya Allahın ona göstermesidir.Seddin açıldığını uyurken rüyada görmüştür.

4- Rüyada şeddin açıldığını görmesi, Yecuc ve Mecuc'un şeddi açmaya başladığını ve başlangıçta başarılı olduklarını gösterir. Bu da şeddi delip geçmenin kıyametten önce olacağını gösterir. Yecuc ve Mecuc'un kiyamet saatinin öncesinde çıkmasına kadar şeddin ayakta durması şart değildir.

5- Yecuc ve Mecuc'un şeddi açmasından maksat, orada yapılan   şeddi   yıkıp   geçmeleridir.Yaklaşmakta   olan kötülükten maksat da,Yecuc ve Mecuc milletinin çıkıp islam alemini İstila etmesidir.

Bazılarına göre bundan maksat, fitnelerin çıkmasıdır. Hadiste şeddin açılmasının belirtilmesi, müslümanlar için fitne kapılarının açılmasından kinayedir.

İbn Hacer bu konuda şöyle der:Rasulullah sadece Arapları belirtmiştir. Çünkü o gün müslüman halkın çoğu onlardandı.Sözü edilen kötülükten maksat da daha sonra Hz.Osman'ın öldürülmesidir. Sonra fitneler birbirini izlemiş ve başka milletler arasında Araplar,köpekler arasında kalan yemek çanağına dönüşmüştür."[289]

6- Hadisten anlaşıldığına göre dünyada ceza, toplu ceza şeklindedir. Kötülük ve ahlaksızlıkların çoğalıp yayılması halinde, içinde iyi kişiler de bulunsa,ümmetin helak olması Allanın sosyal bir yasasıdır. "Aramızda iyi kişiler olduğu halde helak olur muyuz? Evet, kötülük çoğalırsa, dedi."[290]

 Sahih Hadislerde Yecuc ve Mecuc'un Çıkması:
 
Sahih hadislerde Yecuc ve Mecuc'un aslı, tarihleri,yerleri, yurtları,şekilleri ve hayatlarının ayrıntılarıyla ilgili hiçbir şey yoktur.Son çıkıştan önce çıkışları hakkında bir şey söylenmemektedir. Bütün bu konularda sahih hadislerde bir bilgi mevcut değildir. Sadece kiyamet saatinden önce son çıkışlarına işaret edilmekte ve bu çıkışları kiyametin alametlerinden gösterilmektedir. Çıkışlarının Hz.İsanın inmesi ve Led kapısında Deccal'ı öldürmesinden sonra olacağını anlatır. Deccal, Hz.tsa, Yecuc ve Mecuc'dan söz eden uzun ve ayrıntılı bir hadis Müslim'de rivayet edilmektedir.[291]

 Zulkarneyn Kimdir?
 
Tefsirciler ve tarihçiler Zulkarneyn'in kimliğini tespit etmek için çok uğraşmış, yaptığı işler, yaşadığı yeri ve zamanı belirlemeğe çalışmışlardır. Bu konuda alabildiğine ihtilaf etmişler. Farklı ve çelişkili görüşler ve deliller ileri sürmüşler, genellikle de israiliyyat, mitolojik haberler ve güvenilir olmayan rivayetlere dayanmışlardır. Haber uyduranlar hayallerinde Zulkarneyn için mitolojik ve komik bir portre çizmişler, onun için bir sürü işler, olaylar ve fetihler sıralamışlardır.

Acaba Zulkarneyn'in kimliğini kesin olarak belirlemek mümkün müdür? Şüphesiz bu sorunun cevabı hayırdır. Çünkü aklına ve bilgisine saygısı olan hiçbir kimsenin Zulkarneyn'in kimliğini belirlemeye çalışması mümkün olmadığı gibi, Kur'anın işaret etiği üç yolculuğunu ve bina ettiği şeddin dünya üzerindeki yerini kesin olarak belirlemesi de mümkün değildir. Bunu yapması mümkün değildir, diyoruz. Çünkü sahih kaynak olan Kur'an ve sahih sünnet bu konuda bilgi vermemektedir. İkisi bu konuda bir şey söylemediğine göre, kesin delil de yok demektir.

Onun için alimlerin bu konuda söyledikleri, kesin hüküm ve  karar anlamında  değil,  içtihad  ve tercih türünden şeylerdir. Onlardan biri Zulkarneyn hakkında yazılanları okuyor,   bunları  söyleyenlerin   ileri  sürdükleri  delilleri inceleyip   değerlendiriyor,   başkaların   ileri   sürdükleri delillerle karşılaştırıyor, sonunda görüşlerden veya ileri sürülen delillerden birini tercih edebiliyor. Ancak bu tercihi, <esin bir karar ve hüküm değil,zan, ihtimal ve tercihten öteye geçmez.[292]

 
Seyyid Kutup Bu Konuda Ne Diyor?:
 


Zulkarneyn'in kimliği ve yaptığı işlerin belirlenmesi konusunda en olgun ve isabetli görüşlerden biri şüphesiz Seyyid Kutub'un söyledikleridir. Şöyle diyor:

"Kur'an,   Zulkarneyn'in   kimliği   hakkında   bir   şey söylemiyor. Kur'anın öykülerinde genel özellik budur. Çünkü öykülerden amaç,tarihsel belirleme değildir. Sadece anlatılan öykülerden alınacak ibret ve derslerdir. Bu da çok zaman yer ve zaman belirtilmeksizin gerçekleşmektedir.

Bildiğimiz kadarıyla tarih, İskender Zulkarneyn adında bir kralı tanır. Ancak bunun Kur'anda belirtilen Zulkarneyn olmadığı kesindir. Çünkü eski Yunanlı olan büyük iskender putperest bir adamdır. Halbuki Kur'anın sözünü ettiği Zulkarneyn Allanın birliğine inanan, ahirete ve dirilişe inanan bir mümindir.

Ebu'r-Reyhan Biruni "el-Aasaru'1-Bakiye ani'l-Kuruni'l-Haliye" kitabında şöyle anlatır: Kur'anda sözü edilen Zulkarneyn, Himyer halkından diktatör bir kraldı. Himyer kralları "Zu" kelimesiyle lakaplanırlardı. Tıpkı Zu Nuvas, Zu Yezen gibi. Adı Ebu Bekir İbn Afrikış olup ordusuyla Akdeniz sahiline yürümüş, Tunus, Merakeş ve başka şehirlerden geçmiş, Afrika şehrini kurmuş ve bütün Afrika kıtası onun adıyla adlandırılmıştır. Güneşin doğduğu ve battığı yere ulaştığı için kendisine zulkarneyn denilmiştir."

Bu sözler doğru olabilir. Ama doğru olup olmadığını araştırma imkanlarına sahip değiliz. Çünkü hayatından Kur'anın çok az sözettiği Zulkameyn'i bilinen tarih içinde araştırmak ve tespit etmek mümkün değildir. Onun durumu da Kur'anda anlatılan Nuh, Hud, Salih ve diğer birçok Öykünün kahramanı gibidir.

Şüphe yok ki tarih, insanlığın ömrüne oranla yeni doğmuş sayılır. Bilinen yazılı tarihten önce nice olaylar geçmiş ki tarih bunlar hakkında hiçbir bilgiye sahip değildir. Onun için o olaylar için başvurulacak yer bilinen tarih değildir.

Tevrat tahrif edilip azaltma ve eksiltmelerle değiştirilmeseydi, bu olaylar hakkında güvenilir bir kaynak olabilirdi. Fakat ne yazık ki Tevrat, mitoloji uydurma ve vahyedilen metne eklendiği kesin olan yalan rivayetlerle doldurulmuştur. Onun için tevrat, anlattığı tarihi öyküler konusunda kesin ve güvenilir olmaktan çıkmıştır.

Elimizde tahrif ve değiştirmelerden korunmuş sadece Kur'anı Kerim kalmaktadır, içerdiği tarihsel öykülerle ilgili güvenilirliği ve doğruluğu kesin tek kaynak o kalmıştır.

Kur'anın şu iki sebepten tarihin verdiği bilgilerle yargılanmasının caiz olmadığı açık ve kesin bir şeydir:

a- Tarih, yeni bir bilim dalıdır.insanlığın tarihinde sayılamıyacak kadar olayları kaydetmemiş ve onlar hakkında hiçbir bilgiye sahip değildir. Kur'an ise, tarihin hakkında bilgiye sahip olmadığı bu olaylardan zaman zaman sözetmekte ve anlatmaktadır.

b- Sözkonusu olayların bir kısmını tarih kaydetmiş olsa bile, nihayet gücü ve bilgileri sınırlı olan insanların yazdığı veya anlattığı şeylerdir, insanın bütün çalışmalarında sözkonusu olabilecek tahrif, yanlış ve eksikliklere maruzdur.

Ulaşım, iletişim ve araştırma imkanlarının zirveye ulaştığı günümüzde bile bir tek haber değişik varyantlarla rivayet edilip anlatılmakta, değişik açılardan görülmekte ve çelişkili şekillerde yorumlanmaktadır. Tetkik ve araştırma konusunda ne söylenirse söylensin, tarih işte bu yığınlardan oluşturulmaktadır.

Onun için Kur'anın anlattığı öyküler hakkında tarihin söylediklerine bakmak veya güvenmek, yegane kesin söz sahibinin Kur'an olduğunu söyleyen islam inancı red etmeden önce, kabul edilen bilimsel kuralların red ettiği bir

şeydir. Kur'anın öykülerini tarihle yargılamak, Kur'ana ve bilimsel araştırma yöntemine inanmış hiçbir müminin kabul edeceği bir şey değildir. Çünkü böyle bir şey saçmalıktan öteye geçmez."[293]

 Zulkarneyn'in Kimliğini Belirlemeye Çalışan En Meşhur Görüşler:
 
Zulkarneyn'in kimliğini belirlemeye çalışan en meşhur görüşler dörttür.Bunları tekek teker değerlendireceğiz.[294]

 
1- Hz.Ibrahim'in Çağdaşı Mıdır?

 
Bu   görüş,   adını   değil,   sadece   yaşadığı   zamanı belirtmekte,  Hz.  İbrahim'in çağdaşı olup Filistin'de ve Mekke'de    Mescidi    Haram'ın    yanında    kendisiyle görüştüğünü söylemektedir.

Muhammed    Hayr    Ramazan    Yusuf    bu    görüşe meylederek şöyle der:" Zulkarneyn, başka bir adamdır. Tubba\lskender  ve   Kûruş'ten   önce   geçmiş  asırlarda yaşamıştır. Güvenilir tarihçilerin belirtip kararlaştırdıkları gibi Hz.ibrahim zamanında yaşamıştır."[295]

Yazarın bu görüşünü değerlendirdiğimiz zaman Zulkarneyn'in Hz.lbraham zamanında yaşadığını belirten sahih hiçbir hadisin bulunmadığını görürüz, Hz.İbrahim zamanında yaşadığını söylerken güvenilir dediği ve dayanak yaptığı tarihçilerin de fazla güvenilir olmadığını belirtmeliyiz. Söylediği gibi olsalar bile, görüşüne dayanak olabilecek sahih hadislerden bir delil bile göstermemişlerdir.

Görüşlerine güvenip dayandığı tarihçiler dediği el-Bahru'l-Muhit tefsirinin sahibi Ebu Hayyan,el-Cami li Ahkami'l-Kur'an tefsirinin sahibi Kurtubi,Camiu'l-Beyan tefsirinin sahibi el-Iyci,Keşşaf tefsirinin sahibi Zemahşeri, Medariku't-Tenzil tefsirinin sahibi Nesefi, Celaleyn tefsirine haşiye yazan Süleyman el-Cemel ve Ahmed es-Savi, bir de Ruhu'l-Maani tefsirinin sahibi Alusi'dir.

Bilindiği gibi bunlar tarihçi değil, tefsircidirler.Tarihle ilgili söyledikleri de araştırma, inceleme, ayıklama ve değerlendirilmeye muhtaçtır.

Güvenilir dediği ve dayanak gösterdiği tarihçiler ise, el-Ezraki,îbn lyas ve Muhadaratu'l-Evail kitabının sahibi Ali Duka'dır. Acaba güvenilir tarihçiler bunlar mıdır? Yazarın, görüşü için sağlam ve bilimsel deliller ve dayanaklar getirmesini ne kadar isterdik. Böyle deliller de ancak Kur'andan ve sahih hadislerden alınabilir. Ne yazık ki güvenilir sağlam kaynaklara dayanmayan kimi tarihçi ve tefsircilerin görüşlerine dayanmış olması bilimsel, metodlu ve kesin bilgi veren çalışmalar için kabul edilemez.

Bu sebepten Zulkarneyn'in Hz.İbrahim'in zamanında yaşadığı görüşünü seçen Muhammed Hayr Ramazan Yusuf'a ne yazık ki katılamıyoruz. Aynı şekilde Hz.ibrahim ile Fiiistinde veya Mekke'de buluştuklarını söyleyen bütün tarih ve tefsir kitaplarının söylediğini de kabul edemiyoruz. Çünkü insanın güvenebileceği ve dayanak yapabileceği bir tek sahih hadiste böyle bir olay geçmemektedir.[296]

 2- Mekadonya'lı Büyük İskender Midir?
 
İkinci görüş Zulkarneyn'in, M.Ö.356 yılında doğan ve Jabası Makedonya kralı Filİp olan Makedonyalı büyük iskender olduğunu söylüyor. Oğlu iskender'i meşhur eski Yunanlı filozof Aristo'nun yanına vermiş, o da yunan mantık ve felsefesine göre kendisini eğitip yetiştirmiştir. Virmi yaşında iken babası ölmüş, M.Ö.336 yılında kral

olmuş, iki yıl sonra Perslerle savaşa çıkmış, Pers imparatoru Dara'yı M.Ö.333 yılında yenmiş, Şam ve İrak bölgelerini fethetmiş, sonra Hint bölgesini fethetmeye gitmiştir.

Yaklaşık on yıl içinde orada o gün bilinen ülkelerin çoğunu fethetmiş ve eski Yunan'a dönmüştür. Yolda Irakta biraz dinlenmek için Babil şehrine uğramış, ağır bir sıtma hastalığına yakalanarak onbir gün yatmış ve M.Ö.323 yılında otuz üç yaşından küçük bir yaşta Babil şehrinde ölmüştür.

Zulkarneyn adı ile anılmıştır. Çünkü Pers devletini fethetmiştir. Böylelikle o günün en güçlü iki devleti olan Yunan ve Pers boynuzlarını bir araya getirmiş kabul edilmiştir.

Büyük İskender'in Kur'anda adı geçen Zulkaneyn olduğunu müslüman tarihçi ve tefsircilerden büyük bir topluluk söylemektedir. Mesudi, Makrizi, Salebi, İdrisi, Razi, Ebu Hayyan, Nesefi, Ebussuud, Alusi, Kasımi, Muhammed Ferid Vecdi bunlardandır.[297]

Bu görüşü benimseyenler büyük ilim ve fazilet sahibi insanlar olmasına rağmen, ne yazıkki söyledikleri de yanlış ve batıldır.Çünkü Makedonyalı büyük iskenderin Yunan tanrılarına tapan müşrik kafir bir insan olduğu herkesin kabul ettiği bir şeydir. Aynı şekilde içki, fuhuş ve ahlaksızlıklara aşırı derecede düşkün olan bir insandır. Hatta içki ve fuhuşla geçirdiği bir gecede ölmüştür. Halbuki Zuîkarneyn, Kur'anın tanıttığı gibi mümin, adaletli ve iyi bir insandır.[298]

 3- Himyer'li Midir?
 
Üçüncü görüş,Zulkarneyn'in Himyer krallarından Arap bir kral olup adı Sa'b Zu Merasid İbn Haris İbn RaiŞ

olduğunu söylemektedir.Himyer kralı Ebu Bekir-veya Ebu Karab- Umeyr İbn İfrikış el-Himyeri olduğu ve miladi 300-320 yıllan arasında krallık yaptığı söylenir.

Bu görüşü tabiinden Vehb bin Münebbih, Ka'bulahbar ve çağdaşlardan bu konuda bir kitap yazan Muhammed Rağıb   Tabbah   savunmaktadır.   Halbuki   bu   görüşün Arapçılık eğilimi ve duygusallıkk dışında hiçbir dayanağı ve dilili yoktur.[299]

 4- Doğrusu,İran/Pers Kralı Kuruş'tur.
 
Dördüncü görüş, Zulkarneyn'in Lidya ve Midya ülkelerini birleştiren, bundan dolayı da kendisine Zulkarneyn adı verilen ve M.Ö.559-529 yılları arasında otuz yıl krallık yapan İranl/Pers kralı Kuruş olduğunu söyler. Bu görüşü, "Yeseluneke an Zilkameyn" kitabının yazarı Ebu'l-Kelam Azad ve "Kıssatu Zilkarneyn" kitabında Dr.Abdulalim Abdurrahman Hızır tercih etmişlerdir.[300]

 İran'lı Kuruş Olduğunu Söyleyen Ebu'l-Kelam Azad'in Delilleri:
 
Ebu'l-Kelam Azad, Hint yarımadasında müslümanların liderlerindendi. Sömürgeci Ingiltereye karşı müslümanları ayaklanmaya çağırmış ve ateşli konuşmalar yapmıştır. Halkı isyana teşvik ettiği, karışıklık çıkardığı ve sivil ayaklanmaya katıldığı gerekçesiyle ingiltere onu 1922 yılında yargılamış, mahkemeye çıkarıldığında yargıç,tanık ve dinleyicilerin karşısında fesahat,mantık ve delil gücü bakımından zirve

n tarihi bir savunma yapmıştır.[301]

Hindistan bağımsızlığına kavuşunca, ilk milli eğitim bakanı olmuş ve 1955 yılında ölmüştür, islamcı bir düşünür ve Kur'an tefsircisi bir alim olup Hindistanda müslüman yazarların Önde gelenlerindendir.

Zulkarneyn konusunu araştırmış, İrana gitmiş, Yecuc ve Mecuc şeddinin bulunduğu bölgeyi incelemiş, inceleme ve yolculuğunun   sonuçlarını   önce   Hindistanda,   sonra Pakistan'da  Mevdudi'nin  çıkardığı  Tercümanu'l-Kur'an dergisinde yayınlamıştır.

Ahmed Hasan Bakori 1972 yıhnda Ebu'l-Kelam Azad'm sözkonusu dergide yayınlanan makalesini almış ve. ona büyük çoğunluğu kendi seyahatleri, Cemal Abdunnasır'la ilişkileri[302] , Hindistan,Pakistan, Endonezya ve Çin seyahatlerinin oluşturduğu uzun bir Önsöz yazmıştır. Kitap haline gelen çalışma "Ve Yeseluneke an zilkarneyn" adıyla Daru'ş-Şa'b tarafından Mısır'da yayınlanmıştır.

Ebu'l-Kelam  Azad'm   sözonusu   kitapta  söyledikleri yerinde, doğru ve güzeldir.  Değişik görüşİeri bir araya getirmekte, görüşünün delillerini ortaya koymakta, onu tarih, coğrafya ve arkeolojik bulgularla desteklemektedir. Sözkonusu   kitapta   ortaya   koyduğu   delillerin   özetini vereceğiz. Ancak Zulkarneyn'in kimliğini belirlemek için Önce başka yazarların söylediklerinden yaptığı özetlemeyi vereceğiz.[303]

 
Zulkarneyn'in Kimliğini Belirlemeye Çalışanların Söylediklerini Özetlemesi:

 
Ebu'l-Kelam   Azad,   Kur'anda   Zulkareyn'in   verilen sayıldığını söylemiştir. Sonra onun kimliğini belirlemeye çalışan bazı tefsircilerin görüşlerini vermiştir.

Onlardan bazıları "karn" kelimesinin zahir anlamının kestedilmediğini, aksine zamandan kinaye olduğunu ve yönetimi iki büyük dönemi kapsadığı için kendisine Zulkarneyn denildiğini söylemiştir.

'Bazıları ise, Hz.ibrahim'in çağdaşı olduğunu ileri sürerken,Başkaları da Himyer krallarından bir kral olduğunu söylemiştir. Kimileri de Makedonyalı büyük İskender olduğunu iddia etmiştir.

Ebu'l-Kelam bütün bu görüşlerin Kur'anın anlattığı Zulkarneyn'in niteliklerine ve belirttiği işlerine uymadığını söyleyerek hepsini redetmiş ve delillerini çürütmüştür.[304]

 Zulkarneyn, İranlı Kûruş'tur:
 
Ebu'l-Kelam,    Zulkarneyn'in   İranlı   Kuruş   olduğu sonucuna varıştır. Farsça adının Kuruş olup Yahudilerin ona   Horiş,   Arapların  da   Kuruş[305] veya   Keyhusrev, Yunanlıların ise Sairis dediklerini söyler.

Kuruş, Persler'in ilk döneminde iran'da kraldı. Bu da Büyük iskender'in Persler'e saldırıp kralı Dara (Daryüs)ü öldürmesinden önceki dönemdir.

Küruş'un kral olmasından önce Iran güneyde Faris (Pers), kuzeyde de Midya/Medler olmak üzere İki ülkeye ayrılmıştı. Kuruş 559 yılında kral oldu ve Faris ile Midya "ilkelerini bir devlet olarak birleştirdi. Emirler yönetiminden )şnut oldular ve halk da ona bağlılık gösterdi.

Kuruş, İran halkından bir ordu hazırladı, başka ülkelerle savaşıp fethetti ve kendine bağladı.Fetihleri adalet, insaf ve mazlumları kurtarmak içindi. Meşhur üç tane savaş yaptı.[306]

 a- Kûruş'un Batı Seferi:
 
Yunanlıların İran'a komşu Lidya adında bir devletleri vardı. Anadolunun kuzeyinde, Karadeniz ile Ege denizi arasında kurulmuştu. Yunanlı Lidya ile İranlı Midya arasında savaşlar sürüp gidiyordu. Kuruş zamanında üdya'nm başında kral Krezus bulunuyordu.

Kuruş, kral olunca, Krezus ona savaş açtı ve önce saldırdı.Kuruş'in ona karşı savaşmaktan başka alternatifi yoktu.İran halkından bir ordu alarak batıda Lidya üzerine yürüdü ve başkentine doğru ilerledi. İki taraf arasında Petriya ve Sardiz adında amansız iki savaş oldu.Lidya devleti yıkıldı, başkenti Sardiz işgal edildi ve kralı Krezus esir alınarak iran'a götürüldü. Böylece Lidya devleti de İran imparatorluğuna katıldı.

Kuruş,   yenik   düşen   Yunanlılara   adalet,   insaf   ve merhametle davranmış, hatta bunda aşırı gitmiştir. Kralları Krezus için bir yığın odun hazırlanmasını isteyerek içine oturtmalarını ve üzerine ateş yakmalarını söylemiştir. Onlar da   söylediğini   yapmışlar.   Ama   Krezus'un   korkup ükmediğini görünce, söylediklerini geri almış ve kendisini bağışlamıştır.   Krezus   ömrünün   kalan   günlerini   onun yanında saygın ve onurlu olarak yaşamıştır.

Kur'anın işaret ettiği ilk yolculuk budur.Kûruş bu seferde Lidyanın başkenti olan Sardiz'i fethetmeye giderken güneşin battığı yere kadar varmıştır. Sardiz Ege denizi sahilinde şimdiki İzmir şehrinin yakınlarında bulunuyordu

Ege sahilleri körfezleri çok girintili çıkıntılı bir yerdir.Dr.Abdulalim Hızır "Mefahimu Coğrafiyye fi'l-Kasasi'l-Kur'ani:Kıssatu zilkarneyn" kitabında bu bölgenin coğrafi yapısını anlatmış ve güneşin oradan sanki kara balçıklı bir pınarın gözünde batıyor gibi göründüğünü belirterek şöyle der:

"Kuruş, Ege sahillerine geldiğinde sahilin çok girintili çıkıntılı   ve   körfezlerinin   çok   olduğunu   görmüştür. Bunlardan büyük ve küçük Menderes ile Gediz körfezleri sayılabilir.izmir körfesi yüz yirmi kilometre kadar içeriye uzanır.Etrafı   dağlarla   çevrilidir.Alüvyon   ve   volkanik topraklar taşıyan Gediz nehrinin bulanık suları Anadolunun yüksek    yerlerinden    batıya    doğru    akarak    buraya dökülür. Gediz nehrinin çok girintili çıkıntılı ve körfezli Ege sahillerine  varıp  denize  dökülünceye  kadar  akış  hızı gittikçe artar ve yüksekliği bin ile ikibin metre arasında değişen dağlar arasındaki vadide akarak İzmir körfezine dökülür.

Kuruş, izmir yakınlarında antik Sardiez şehri yakınlarında durduğu zaman, batış sırasında tam bir göze benzeyen ve ufkun kızıllığı ile Gediz nehrinin getirdiği kızıl alüvyonların birbirine karıştığı haliçte batan güneşin yuvarlağını seyretmiştir. Büyük ihtimalle Kur'anın sözünü ettiği kara balçıklı göz burasıdır.[307]

 b- Kûruş'un Doğu Seferi:
 
Iranın doğusunda göçebe dağınık kabileler yaşıyordu. 'aman zaman Iranın sınırlarını geçiyor ve bozguncululaklar yapıyordu. Kuruş batıda Yunanlıları yendikten sonra bu kabileleri cezalandırmak için doğuya bir sefer düzenledi. Sind  nehrine  varıncaya kadar doğuya doğru  ilerleyip ülkeleri birer birer fethetti. İsfahan, Cüzcan,Horasan bölgelerini geçti. Kuıı. Kavha, Karun, Curcan ve Zende nehirlerini geçti. Belucistan,Mekran ve Belh bölgelerine kadar gitti. Bu bölgelerde olan kabileler göçebe olup evlerde ve şehirlerde oturmazlardı,Bu yüzden güneş doğup sıcaklığı yükseldiğinde onları sıcaklığından koruyacak evleri yoktu.[308]

 c- Kûruş'un Kuzey Seferi ve Yecuc İle Mecuc Şeddi:
 
Batı ve doğu cephelerini sağlama alıp güneyde de Babil bölgesini fethettikten sonra Kûruş ülkenin kuzey cephesini de sağlama almak için kuzeye yöneldi. Ülkesinin kuzeyinde Gürcistan,Azerbaycan ve Ermenistan vardı. Bunlar Kafkas dağlarının güneyine düşmektedir. Kuzey cephesinin sınırları onların arkasında yaşayan, medeniyetten uzak ve düzensiz kabilelerin önünde doğal bir engel sayılırdı.

Bu doğal engel doğuda Kazvin-Hazar-denizinden başlar. Derbend şehri buradadır. Ortada kafkas dağları ve batıda Karadeniz olup kıyısında Sohum/Soşi şehri bulunur. Dağların ve denizin oluşturduğu bu doğal engeli geçmek için Kafkas dağlarının ortasında bulunan daracık Daryal boğazı dışında bir geçit yoktur.

Kafkas dağlarının güneyinde Kuşa kabileleri otururken, bu dağların kuzeyinde uygarlaşmamış Moğol kabileleri otururdu.Bunlar Masacit veya Kur'anın deyimiyle Yecuc ve Mecuc kabileleridir. Yeuc ve Mecuc kabileleri yağmacılık ve bozgunculuk yapmak için Kafkas dağlarındaki Daryal geçidinden güneye çıkarlardı. Kûruş.Kur'amn bir türlü söz anlamadıklarını söylediği Kuşa kabilelerine geldiği zaman, kendisine Yecuc ve Mecuc kabilelerinin hücumlarından yakındılar.

Kûruş,Yecuc   ve   Mecu'un   o   bölgelere   ulaşmasını engellemek  istedi.   Bölgede  dokuz  yıl  kaldı.Yecuc  ve Mecuc'un geçtiği Daryal geçidini Kur'anın sözünü ettiği bir sedle kapattı.[309]

 Zulkarneyn Şeddi, Daryal Geçidinde Yapılan Seddir:
 
Zulkarneyn   olan   Kûruş'un   yaptırdığı   set,   Kafkas dağlarının ortasındaki Daryal geçidi üzedinde yapılan settir. Bu setle ilgili olarak Kasımı tefsirinde şöyle der:

"Tercih edilen görüşe göre bu sed,şu anda Rusya'ya bağlı olan Dağıstan'da, Derbend ve Hozar şehirleri arasındadır. Eskiden beri iki şehir arasında meşhur bir geçit vardır.Eski ve yeni birçok millet onu sed adıyla anar. Şeddin içinde Demirkapı adını verdikleri bir yer vardır. O da Arapların Kaf dağı dedikleri Kafkas dağlarından iki dağ arasında bulunan eski bir şeddin kalıntısıdır. Başka milletler gibi şeddin orada bulunduğunu ve yeryüzü hakkındaki bilgileri sebebiyle oranın yer yüzünün sınırı olduğunu, Yecuc ve Mecuc kabilelerinin o dağların arkasında bulunduğunu söylerlerdi."[310]

Dr.Abdulhalim Hızır, üzerinde şeddin yapıldığı kafkas dağlarının yapısını anlatarak şöyle der:

"Kafkas dağlan sıralar oluşturur, çok yüksektir, aşılması zordur,bir boğaz dışında geçit vermez.O da ortadaki Daryal geçididir. Terk/Türk nehrinin kollarından biri bu boğazda   akmaktadır.Dağlar   doğuda   Hazar   denizinin dalgalarına ve batıda Karadenizin sularına değecek kadar uzanırlar.Sıra dağların uzunluğu 1200 km. kadardır. Bütün Avrupanın en yüksek dağlarıdır.Daryal boğazı dışında aşılmaları mümkün değildir."[311]

 
O Bölgede Madenlerin Çokluğu:

 
Kur'an, yapılan şeddin kızgın demir kütlelerinden ve üzerine eritilip dökülen bakırdan yapıldığını anlatır.Demir kütleleri ve bakır iki dağın zirvesine kadar yükselmiştir. Acaba Kuruş bu kadar demir ve bakın nereden bulmuştur? Dr.Abdulalim Hızır o bölge için şunları söylemektedir:

"Demir madenleri: Azerbaycan topraklarında çok miktarda demir madeni yatakları vardır.Bunun en açık delili de, Azerbaycanın başkenti olan. Baku'da şu anda bulunan demir ve çelik sanayiidir. Bugün bölge bu madenler yönünden zengin ise, geçmişte elbette daha zengin olmuştur.

Ermeistan da madenler yönünden zengindir.Özellikle demir,   bakır,   kurşun,cıva,   altın,   kükürt,şap  taşı  gibi madenler çoktur.Ermeni tarihçi Leontius dağlarda kazılmış olan  bazı  yerlerin,   eskilerin  yer  yüzüne   yakın   olan madenleri çıkarıp işledikleri ve elde etmek için toprağı kazdıklarını gösterir, der. Jeolojik yapı, Babert Erğana bölgelerinin  zengin  demir  yataklarına  sahip  olduğunu gösterir. Gürcistan'ın da bol miktarda demir madenlerine sahip   olduğu  anlaşılmaktadır.   Türkiyenin  Ermenistan sınırına yakın bölgesinde yirmi beş milyon ton rezerve sahip olduğu   tahmin   edilen   meşhur   demir/bakır   bölgesi bulunmaktadır.

Demiri  eritmek  için  gerekli  olan  odun  ve  kömüre gelince;   Ermenistan'nın   Kılakent   bölgesinde   büyük miktarlarda   rezervler   vardır.   Karadeniz   sahillerinde Zonguldak kömür madenleri gerçekten zengin yataklardır.

Kereste konusunda ise Ibn Havkal, Erdebiİ bölgesinin bağ bahçeleri, ormanları ve meyveleri çok olan bir ölge olduğunu söyler.

Bölgede bakır yataklarının bol miktarda bulunduğu bilimsel ve tarihsel olarak sabittir. Modern jeoloji araştırmaları Zencan, Anarak, İsfahan'ın kuzeyi ve Azerbaycan'ın güneyinde çok miktarda bulunduğunu göstermektedir. Ermenistan'da eskiden beri bilinen büyük bakır yatakları, öncekilerin bu madenleri çıkardığının delilidir.

Taşıma ve çekme işlerinde kullanılan hayvanlar bakımından da bölge zengin olup mera ve çayırlarla doludur.Çünkü batıda Akdeniz iklimi ile doğuda Çin iklimi arasında yer almaktadır.O bölgede deve bilinmektedir. Üstelik develer iki hörgüçlü türdendir.Ayrıca ulaşımda eşek gibi kullanılan katıra benzer bir hayvan vardır. Dağlık yerlerde rahatlıkla dolaşıp yük taşıyabilir. Aynı şekilde yük taşıma ve çekmeye elverişle güzel cins atlar da asırlardır o bölgede bilinmektedir.

işçi ve mühendislerin yiyecek ve içeceklerine gelince; Modern coğrafyanın belirttiğine göre, bölge ilk asırlardan beri tahılı tanımış ve yetiştirmiştir. Eski kalıntılarda tahıllara rasianmış, tanelerle dolu çömlekler ve sürahiler bulunmuştur. Ermenistan, Abbasi devletinin en verimli bölgelerinden sayılırdı. Bölge, besin maddesi olarak içeride tüketilen ve ihraç edilen balıklarıyla da meşhurdur.

Bölgenin   vadileri   meyveli   ağaçlardan   ormanlarla doludur.Dağıstan  ilk çağlardan beri  meşhur bir tarım ülkesidir.Ermenistanın iklimi de öteden beri tarım için çok uygundur."[312]

Bütün bunlar şeddin yapıldığı bölgenin sed yapmaya elverili olduğunu, şeddi yapacak insanlara yiyecek, içecek,

 ulaşım ve taşıma araçlarını sağlamaya, şeddin yapımında kullanılacak demir, bakır, kömür, odun gibi malzemeye de yeterince sahip bulunduğunu gösterir.

Anlaşıldığı kadarıyla da Daryal geçidi dar olup iki dağ arasında   bulunduğundan   ve   iki  tarafında  dağlar  dik yükseldiğinden sed yapmaya elverişli bir yerdir. Onun için eski  alimlerden   çok  kişi  Zulkarneyn'in  şeddi  Kafkas dağlarında   Daryal   geçidi   üzerinde   yaptığını   tercih etmişlerdir.[313]

 
Kûruş'un Anıt Heykeli:

 
Ebu'I-Kelam Azad ve onunla beraber Abdulalim Abdurrahman Hızır, Kur'anda belirtilen Zulkarneyn'in iranlı Kuruş ve anılan şeddin de Daryal geçidi üzerinde bina ettiği set olduğunu tercih ederler. Araştıran ve tahkik eden bu iki alim, Kûruş'un niteliklerinin Kur'an'da belirtilen Zulkarneyn'in niteliklerine uyduğunu, hatta bu niteliklerin Kûruş'de bulunduğunu söylerler. Ebu'I-Kelam Azad bu konuda şu delilleri gösterir:

Kûruş'e Zulkarneyn adı verilmiştir. Çünkü Midya ve Faris (Med ve Pers) ülkelerini birleştirerek bir ülke yapmıştır. Bu ülkelerden her biri boynuza benzetilmiş, ikisini bir araya getirince kendisine iki ülke sahibi anlamında zulkarneyn" adı verilmiştir. Ebu'l-Kelam'ın bu konuda gösterdiği en önemli delil ise, arkeologların bulduğu Kûruş'un bir heykelidir. Şöyle diyor:

"Bu önemli arkeolojik keşif, Kûruş'un kendi taş heykelidir. İran'ın eski başkenti Istahr'dan yaklaşık elli kilometre uzaklıkta Mirğab nehrinin kıyısında bir yerde dikili olarak bulunmuştur. D aha önce de James Morier bu heykelin varlığını duyurmuş, yıllar sonra Sir Robert K.Porter gelmiş, heykelin bulunduğu alanda detaylı bir araştırma yapmış ve heykelin kara kalemle çizdiği bir resmini İran ve Gürcista'a yaptığı bir seyahatini anlattığı kitabında yayınlamıştır. Papaz Forster 1851 yılında heykelden sözetmiş ve onu Tevrat metinlerinin söylediklerine delil göstermiştir. Heykel'in daha önce yayınlanan resminden güzel bir resmini de yayınlamıştır. O zamana kadar çivi yazısı henüz tam okunabilmiş değildi. Ancak sözkonusu heykeli'in Sairis'e, yani Kûruş'e ait olduğu kesinleşmişti. Daha sonra yapılan araştırmalar bu kararı şüpheye yer bırakmayacak şekilde desteklemiştir.

Sonra meşhur Fransız yazar Deu Lofoy Irandaki eski eserlerle ilgili kitabını yazınca, heykel'in üç boyutlu bir resmini  yayınlamış,  böylece  heykel  tam bir  görünüm kazanmıştır.

Ebu'l-Kelam Azad heykel'in niteliklerini belirterek şöyle der: İnsan boyunda bir heykeldir.Heykelde Kuruş, karga kanatları gibi iki kanatlı olarak görünmektedir. Başında koç boynuzlan gibi iki boynuzu vardır[314] . Uzattığı sağ eliyle ön tarafı gösteriyor. Üzerinde Babil ve Iran kralları üzerinde gördüğümüz elbiseler vardır. Bu heykel Zulkarneyn imajının Kuruş için çizildiğini kanıtlamaktadır. Onun için heykelde kralın başında iki boynuzun olduğunu görüyoruz.

Heykel ne zaman yapılmış? Onu kim yapmıştır? Heykel ya Kûruş'in sağlığında kendi emriyle yapılmış veya kendisinden sonra gelen ve kesin olarak belirtilmesi zor olan biri tarafından yaptırılmıştır.

İran ve Elamlılar'ın başkenti şimdi Ahvaz olarak bilinen ve Iranın güneyine düşen Sus şehri idi. Midya'nın başkenti de Arapların Hemezan dedikleri Hiğ Metana kenti idi.

Kuruş    heykelinin    Ardeşir    zamanında    yapıldığı anlaşılmaktadır.   Çünkü  heykel,   yıkıntılarından  sadece heykelin kaidesinin kaldığı Istahr şehrinin bir kasabasında bulunmaktadır."[315]

 Kuruş ve İmparatorluğunun Sonu:
 
Kuruş M.Ö.559 yılında kral olmuş ve doğu, batı ve kuzey fetihlerini yapmıştır.. Otuz yıl kadar Iran, Suriye, Mısır, Irak,Anadolu ve İranın doğsuna hükmetmiştir. O devirde başka bir hükümdarın hükmetmediği şekilde hükümdarlık yapmıştır.Günümüz coğrafyasında hükmettiği ülkeler Filistin, Ürdün, Lübnan, Suriye, Türkiye, Irak, Iran, Ermenisten, Gürcistan, Azerbaycan, Kuzey Pakistan, Afganistan ve Türkistan'dır. M.Ö.529 yılında ölmüştür.

Kuruş'un   Ölümünden   sonra   oğlu   Kamboşiya  veya Arapların adlandırmasıyla Kambiz hükümdar olmuştur. M.0.525     yılında     Mısır     üzerine     yürümüş     ve fethetmiştir.Ancak ona karşı ülkesinde bir isyan başlamış ve ülkesi    Midya   halkı   Ğomata   liderliğinde   kendisine başkaldırmıştır.  isyanı bastırmak için Kambiz Mısırdan ülkesine dönerken yolda Şam'da ölmüştür.

Kûruş'un  başka  çocukları  olmadığından  İran  halkı amcasının     oğlu     Darayuş     veya     Daryus'u     krai yapmışlar.Daryus'un   ölümünden   sonra   da   Ardeşir hükümdar   olmuştur.   Makedonyalı   iskender   işte   bu Ardeşir'e   saldırarak ' öldürmüş   ve   Kûruş'in   kurduğu imparatorluğun işini böylece bitirmiştir.[316]

 
Kûruş'in ve Zulkarneyn'in Ahlakı:

 
Kuranı Kerim, Kûruş'in ahlakına işaret eder. Ebu'l-Kelam Azad bu niteliklerin Kûruş'e ve yönetimine uyduğunu belirterek şöyle der:

Zulkameyn insanlar arasında adaletli olmuştur.Onun için Allah onlar hakkında dilediğini yapmakta serbest bırakarak hâkem yapmıştır. "İster azap edersin, istersen onlara iyilikle muamele edersin"

Kuruş, fethedilen ülkelere adalet, iyilik ve rahmetle muamele etmiştir.Mesela Yunanlı Lidya ülkesini fethetmesi, kralı Krezus'e güzellikle davranıp bağışlaması,rahmet ve hoşgörü ile bakması bunun örneğidir. Kûruş'in dost ve düşmanı tarihçiler adaletini ve düşmanı olan Yunanlılara rahmet ve iyilikle muamelesini takdirle belirtmişlerdir.

Yunanlı tarihçi Heredot şöyle der:" Kuruş son derece mert, cesur,hoşgörülü ve cömert biri idi. Başka krallar gibi mal   toplama   heveslisi   değildi.   Aksine   cömertlik  ve başkalarına vermeye özen gösterirdi. Mazlumlara adaletle davranır ve insanlara yararlı olan her şeyi severdi."

Yunanlı tarihçi Zinefon/Xenophon da şöyle der:" Akıllı ve merhametli bir kraldı. Krallığın seçkinliği yanında bilginlerin erdemlerine de sahipti.Himmeti büyüklüğünden fazla ve cömertliği azametinden büyüktü. İnsanlığa hizmet etmek pensibi idi. Mazlumlara adaletle davranmak ahlakıydı. Büyüklenme ve kendini beğenmenin yerine, hoşgörü ve alçak gönüllülük sahibi idi."[317]

Kûruş'un adalet ve hoşgörüsü rakibi ve düşmanı olan Yunanlı Heredot ve Zinefon gibi tarihçiler tarafından bile itiraf ve kabul edilmiştir.Şairin "Kumaların bile itiraf ettiği iyilik! Şüphesiz iyilik düşmanın itiraf ettiğidir" dediği gibi, hasımların itiraf etmesi Kûruş'in iyiliğini gösterir.[318]

 Kuruş, Allaha İnanıyordu:
 
Kur'an,     Zulkarneyn'in     Allaha     inandığı,     onu andığı,nimetlerine  şükrettiği  ve  iyiliğini  itiraf  ettiğini açıklamaktadır.   Ebu'l-Kelam   Azad,   Kûruş'in   inancı üzerinde durmuş ve Allanın birliğine inanan,ona kulluk yapıp  dinini  kendisine  halis  kılan  bir  kişi   olduğunu belirtmektedir.

Kuruş, Zerdüşt dinine bağlı idi.Zerduşt'un dini de tevhid dini   idi.   Ülkenin   eski   dini   olan   Mecusilik   dinini bırakmıştı.Kuruş öldükten sonra mecusiler Zerdüşt dinine karşı devrim yapmışlar ve Darayuş bu tevhid dinine son vermiştir.

Zerdüşt dininde olanlar Kuruş zamanında Allanın birliğine inanırlardı. Ama ondan sonra mecusilik halkın arasında yayılmış, Zerdüşt dini ile bütünleşerek tevhid, şirk ve küfürle karışmıştır, bu dinin mensuplarına da artık mecusiler denilmiştir. Müslümanlar, Zerduştilerin-yeni mecusilerin- semavi bir din ve kitap ehli olduklarını unatmamışlar, Rasulullah "Onlara kitap ehli muamelesi yapınız" buyurmuştur. Yani kitap ehli yahudi ve hiristiyanlara muamele yaptığınız gibi onlara da öyle muamele yapınız.Onun için müsfümanlar onlardan cizye almışlardır.

Bu demektir ki İslam, Zerduşluğun Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi semavi kaynaklı olduğunu itiraf etmekte, ancak bozulup değiştirildiği, şirk ve küfürle karıştığı için onu kabul etmemektedir.

Ebul-Kelam Azad, Zerdüşt'ün Irana gönderilmiş bir peygamber olduğunu ve Kûruş'in de bu peygaberin dinine bağlı bulunduğunu, ancak daha sonra bu dinin iranlılar tarafından değiştirilip bozulduğunu söylemektedir.[319]

 Yecûc ve Mecûc:
 
Zulkarneyn'in iranlı Kuruş olduğu ve Kur'anda belirtilen Yecuc ve Mecuc şeddinin de Hazar denizi ile Karadeniz

arasında Kafkas dağlarındaki Daryal geçidi üzerinde yapıldığını kararlaştırdıktan sonra şimdi de Yecuc ve Mecuc, onların yeri, çıkışları ve Kûruş'in onlara karşı yaptığı şeddin sonunun ne olduğu konulan üzerinde duracağız.[320]

 Kuranda Yecûc ve Mecûc:
 
Kur'anı Kerimde Yecuc ve  Mecuc'dan iki defa söz edilmektedir.   Birincisi,   üzerinde   durduğumuz   Kehf suresinin "Ey Zulkameyn, şüphesiz Yecuc ve Mecuc yer yüzünde bozgunculuk yapıyorlar, dediler"[321] ayetidir.

Diğeri de Enbiya süresindeki "Yecuc ve Mecuc açılıp her tepeden boşandıkları ve verilen gerçek sözün vakti yaklaştığı zaman inkar edenlerin gözleri belerir ve "Eyvah! Bundan önce gaflet içinde idik, hayır zalimdik,derler"[322] ayetleridir.

Kehf süresindeki ayetler geçmişte Yecuc ve Mecuc'dan, yeryüzünde bozgunculak yaptıklarından sözetmekte, onlara karşı Zulkarneyn'in şeddi yapmasını, onun zamanında veya daha sonra şeddi aşamadıklarını veya delemediklerini bildirmektedir.

Enbiya süresindeki ayetler ise, gelecekte Yecuc ve Mecuc'tan, kıyamete yakın çıkmalarından söz eder. Ayetler bunu "Iza" kelimesiyle belirtmektedir. Bu kelime gelecek zaman zarfıdır. Yecuc ve Mecuc için yolun açılacağını bildirmektedir.

Onların önünde yolun açılmasını bazıları şeddi yıkmaları ve içinden geçip çıkmaları anlamında maddi bir açılma olarak anlamış, bunu da ancak kiyamete yakın bir zamanda yapabileceklerini ve şeddin şu ana kadar mevcut olduğunu söylemiştir.

Ancak biz açılmanın manevi olduğunu, yerlerinden çıkmaları için Allahın izin vermesi, yerleri ve ülkeleri istila etmeleri anlamında olduğunu düşünüyoruz. Bu çıkış da kıyamet saatine yakın olacak büyük çıkışlarıdır.Allah en iyi bilendir.

Ayet, çıkışlarının ne kadar büyük olduğuna, sayılarının çokluğuna ve her yeri çekirge sürüleri gibi istila edeceklerine işaret ederek "Her tepeden boşanırlar" der.

Sahih hadisler oların çokluğuna,çetin olduklarına, her yeri amansızca yıkıp yakmalarına ve salacakları dehşete işaret eder.

Ayet, bu büyük, amansız, çetin, yakıp yıkan çıkışın kıyamet saatinin öncesine raslayan son çıkış olduğuna işaret eder. "Gerçek sözün vakti yaklaştığı zaman" Bu söz, kiyametin kopması sözüdür. Yani onların çıkmasıyla kiyamet saati yaklaşmış olacak ve sahih hadislerin belirttiği gibi çıkmalarından az bir süre sonra kiyamet kopacaktır.[323]

 Yecuc ve Mecuc Kelimeleri Arapça Mıdır?
 
Dilbilginleri Yecuc ve Mecuc kelimelerinin Arapça olup olmadığı konusunda ihtilaf etmişlerdir. Kimileri bu isimlerin türemiş, yani Arapça isimler olduğunu söylemiştir.İbn Manzur Lisanu'1-Arab sözlüğünde bu görüşte olanların söylediklerini aktararak şöyle der:

"Arap dilinde bunlara benzer türemişler vardır.Ateşin alevlenmesi anlamında "Ecceti'n-Naru", çok tuzlu ve acı su anlamında "Maun Ucac" gibi. Yecuc ve Mecuc da Yeful vezninde   ateşin   alevlenmesi   anlamındaki   kelimeden türemiş gibidir.İkisinin Fâûle vezninde olması da caizdir.

İki  isim türemiş olsaydı,  yapıları bu olurdu.Arapça olmayan kelimeler ise Arapçadan türetilmezler."[324]

,Rağıb Isfahani de Ecce kökünde şöyle der:"Milhun Ucac, çok tuzlu ve sıcak tuz demektir.Ateşin alevlenmesi,ateş alevlendi, gün ısındı, kelimeleri de bu sıcaklığı belirtir. Yecuc ve Mecuc da bu köktendir. Çok hareketli olduklarından alevli ateşe ve dalgalı suya benzetilmişlerdir."[325]

Başka dilciler ise iki ismin Arapça olmadığı, yabancı kelimeler olduğu, özel isim ve yabancı kelime oldukları için belirsiz olduklarında sonlanna kesra ve tenvin gelemediğini söylerler.

Doğru  olan  görüş  budur.  Çünkü  Yecuc  ve  Mecuc kabileleri   Araplardan   ve   Arapçanın   dil   kuralları   ve özelliklerinin  belirlenmesinden  önce  mecvut  olmuştur. Arapçadan önce yaşamış milletlerin dillerinden gelen iblis, Adem, Havva, Musa, Harun,Tevrat, incil, Yecuc ve Mecuc gibi  kelimeleri  Arapçadan  saymaya  kalkışmak  doğru değildir.

Ebu'l-Kelam Azad her iki kelimenin de Arapça olmadığına işaret ederek şöyle der:

"Yecuc ve Mecuc kelimeleri sanki Arapça imiş gibi görünüyor. Halbuki kaynak olarak Arapça olmayabilirler. Çünkü   Arapça   kalıba   uymuş   yabancı   iki   kelimedir.

Yunanca Gag ve Magag olarak söylenirler.Tevratın yetmişinci tercümesinde de bu şekilde geçmektedir.Diğer Avrupa dillerinde de aynı şekil ile yayılmıştır."[326]

 Moğolistan, Yecuc ve Mecuc'un Yurdudur:
 
Bilginler, Yecuc ve Mecuc'un anayurdu ve ilk defa hangi bölgede   yaşadıkları   konusunda   ihtilaf   etmişlerdir. Araştırmacı alimler bunun Monğolistan (Moğolistan), Yecuc ve Mecuc'un da göçebe Monğol (Moğol) kabileleri olduğunu söylerlar.

Çin kaynaklan Monğol kelimesinin aslının Mongok veya Moncok olduğunu söyler. Her iki durumda da kelime Ibranice'deki Magog ve Yunanca'daki Magag telafuuzuna yakındır. Çin tarihi bu bölgede Yuvaşi adında başka bir kabileden de söz eder. Anlaşıldığına göre bu kelime İbranice'de Yecuc şeklini alıncaya kadar milletlerin telaffuzunda bugüne kadar değişitirilerek gelmiştir."[327]

Öyleyse,tercih edilen görüşe göre Yecuc ve Mecuc'un anayurdu Moğolistandır. Hatta Monğolya ve Moğol adı, Yecuc kelimesine bağlı ve onunla ilişkilidir.Nitekim Yecuc ve Mecuc bazan Moğol adıyla, bazan da Tatarlar adıyla bilinmiştir.[328]

 Yecuc ve Mecuc'un Çıkışı  İle İlgili Yedi Devir:
 
Yecuc ve Mecuc'un Moğolistan, Rusya ve Çin'in işgali altındaki Türkistan'da bulundukları görüşünü tercih ettik. Acaba bunlar daha Önce çıktılar mı, yoksa kiyamet saati öncesine kadar çıkmayacaklar mı? Kimi alimlere göre yalnız bir defa çıkacaklardır. O da kiyamet saatinin öncesinde olacak çıkıştır.

Ama araştırmacı ailmler bunların defalarca çıktıklarını ve hadislerin belirttiğine göre en son çıkışlarının da her yeri yakıp yıkacakları kıyamet saati öncesindeki olacağını söylerler. Bunların çıkışları için yedi devir olduğuna işaret etmişlerdir. Bu devirleri Ebu 'l-Kelam Azad şöyle sıralamkadır:

1- Tarih öncesi devir. Yani yaklaşık beşbin yıl önce olan çıkış.O devirde Gobi çölünden geçerek Çin topraklarına saldırır ve medeniyetini tehdit ederlerdi.

2- Tarihin başlangıcında, yani M.Ö.1500 ile 1000 yılları arasındaki-   devirde   Moğollar   dalgalar   halinde   Çin vadilerine,   Orta   Asya   yükseklikleri,   Türkistan      ve Moğolistan'a    girmek    için    kuzey    doğudan    akın edenlerdi.Orada yerleşir ve tarımla uğraşırlardı.

3- Üçüncü devir, yaklaşık milattan önce bin yılları başlarında başlar. Bu devirde sözkonusu kabileler Hazar denizi, Karadeniz, Doğu Kafkasya,Volga, Dinyeper ve Dinyester nehirleri bölgesine saldırmışlardır.

Yunanlıların Si Tehin adını verdikleri bunlardan bazı kabileler Kafkas dağlarındaki Daryal Geçidinden geçerek yaklaşık M.Ö.700 yıllarında Babil medeniyetine saldırmıştır. Asur medeniyetinin yıkılmasında Moğolların bu saldırılarının direkt etkisi olmuştur.Yunanlı tarihçi Heredot buna işaret eder.

4- Yaklaşık M.Ö. 500 yıllarında Moğol kabileleri Daryai geçidinden geçerek Asyanın batı bölgelerine saldırmışlardır. İranlı Kuruş olan zulkarneyn o geçit üzerinde bir set yapmış, böylece Yecuc ve Mecuc'un hücumlarını önlemiş, bir süre için bu bölgelerin halkı hücumlardan kurtulmuştur.

5- Yaklaşık M.Ö.300 yıllarında Yecuc ve Mecuc kabileleri doğuya yönelmiş ve Çin imparatorluğuna saldırmışlardır. Çin tarihçileri bu kabilelere Hiyunğ Hu adını vermişlerdir. Bu devirde Çin imparatoru Şin Huvanğ Ti hücumlarını önlemek için meşhur Çin Seddi'ni yapmıştır. Şeddin yapımı M.Ö.264 yılında başlamış ve on yıl içinde bitmiştir. Böylece Çin'e saldırılarını Önlemeyi başarmıştır.

Çin şeddinin Zulkarneyn'in yaptığı set olduğu insanlar arasında yaygındır. Oysa bu yanlıştır.Çünkü Zulkarneyn'in şeddi sözkonusu kabilelerin dördüncü saldırısını önlemek için Daryal geçidi üzerinde yapılmıştır. Uzun Çin şeddi ise, bu kabilelerin beşinci saldırısını önlemek için Çinliler tarafından yapılmıştır. Öyle anlaşılıyor ki Yecuc ve Mecuc kabilelerinin saldırılarını önlemek için Zulkarneyn'in yaptığı şeddi Çin imparatoru örnek almış ve uzun Çin Seddi'ni yapmıştır.

6- Miladi dördüncü asırda meydana gelmişür.Bu devirde komutanları Atilla'nın liderliğinde Avrupaya yönelmişler ve Roma imparatorluğunu yenmişler, başkenti Roma'ya girmiş ve yerle bir etmişlerdir.Bu şekilde 476 yılında asırlar süren Roma medeniyetinin de işini bitirmişlerdir.

7- Hicri   yedinci/miladi   onikinci   asırda   Cengizhan

liderliğinde   batıda    islam   alemine    saldırmışlar    ve müslümanları  yenilgiye  uğratarak  her tarafı yerle  bir etmişlerdir. Cezgiz Han'ın torunu Hulagu, hilafetin merkezi Bağdad'a  girmiş ve  h.656/M.1258 yılında yerle bir etmiştir.

Ebu'l-Kelam Azad'ın kitabında belirttiği ve Dr.Abdulalim Hızır'ın ondan aldığı Yecuc ve Mecuc'un yedi devri yahut çıkışı özetle bunlardır.[329]

 Cengiz Han ve Hulagu Yecuc ve Mecuc'tandır:
 
Tarihçi ve tefsircilerden bir grup, Moğolların veya Tatarların Yecuc ve Mecuc'tan olduğunu ve çıkışlarından birini temsil ettiklerini söylemişlerdir. Cezgin Han ve Hulagu'nun liderliğinde çıkışları da yedinci devir olduğunu belirtmişlerdir.

, Bu görüş mümkün olabilir, tuhaf veya kabul edilemez bir görüş de olmayabilir. Moğol veya Tatarların yahut Yecuc ve Mecuc'un çıkışı çok büyük ve amansız olmuş, islam alemini istila etmeleri ve yaptıkları yıkım korkunç bir felaket olmuştur.[330]

Tarihçi İbnu'1-Esir ve Moğol saldırıları:
 
Tarihçi İbnu'I-Esir, Moğolların ilk saldırıları ve islam aleminin   doğu   bölgelerini   istila   etmeleri   döneminde yaşamış,    el-Kamil    fi't-Tarih    kitabında    zarar    ve yıkımlarından  birçok şeyler kaydetmiş,  hepsini hüzün, gözyaşı ve ızdırap dolu duygular, tepkiler ve sızlanmalarla, islam   aleminin   geleceği   konusunda   yaşadığı   matem duygularıyla dile getirmiştir.

Ancak lbnu'1-Esir, Hulagu Bağdad'a girmeden önce hicri 630 yılında vefat etmiştir. Şair ruhlu ve edebiyatçı olan Ibnu'1-Esir, Hulagu'nun Bağdad'a girmesini ve şehri yerle bir etmesini görseydi acaba bu felaketi nasıl tasvir edecekti! el-Kamil fi't-Tarih kitabı, Cengiz Han hücumunun başlangıcını ve özellikle bu hücumun ilk on yılını anlatan temel bir kaynak sayılır.

Ibnu'l-Esir'in güzel yanı, sadece rivayet eden bir tarihçi olmamasıdır. Aksine meydana gelenlerden etkilenen, olaylar karşısında duygulanan ve üzüntüden neredeyse kahrolan bir tarihçidir. Duygulan,hisleri ve reaksiyonları

tarihinde yansımıştır.Kitabını okuyan bir insan karşısında üzüntü, keder, acı ve ızdıraptan mum gibi eriyen bir yazar görür gibidir.

İbnu'1-Esir,kaydedip yazdıklarından dersler, ibretler ve anlamlar   çıkarmaya   çalışır.Toplumda   rabbani   sosyal yasaların olduğunu ve tarihte olayların bu sosyal yasaların bir  yansıması  yahut tercümesi  olarak  ortaya  çıktığını okuyucularına verir.

lbnu'1-Esir, o dönemle ilgili haberlerini ve bilgilerini bizzat olayları yaşayan, onlardan etkilenen ve ruhlarında duyan insanlardan almıştır. Onun kaynaklan canlı olup savaş meydanından ve bizzat yaşayanlardan oluşmaktadır. Ravileri, tıpkı günümüz savaş muhabirleri ve gazetecileri gibi kişilerdir. İbnu'l-Esir'den ve kitabındaki metodundan bu kadar sözetme ile yetiniyoruz.[331]

 Cengiz Han'ın Çıkışı ve İslam Alemine Saldırması:
 
Yecuc ve Mecuc'un çıkışı hicri yedinci asırda 616 yılında başladı. Bunlar Moğolistan'da ve bizzat Tamğaç[332] dağlarında yaşarlardı. Özbek Han adında bir kralları vardı.

Özbek Han'ın Timuçin adında meşhur ve genç bir komutanı vardı. Jurnalciler bunu Han'a jurnal etmişler, o da onu uzak bir bölgeye sürgüne göndermiş.Timuçin Özbek Han'a karşı isyan etmiş ve kendisiyle savaşmak için büyük bir ordu hazırlamış, savaşta Özbek Han'ı yenmiş ve öldürmüş,kendisi onun yerine hükümdar olmuş, adını da Timuçin'den Cengizhan'a çevirmiştir.

Cengiz Han h.599 yılında hükümdar olmuş ve bölgenin tümünü kendisine bağlamıştır.Sonra islam alemine doğru

batıya yürümüştür.

Doğuda müslümanların hükümdarı Harzemşah'la h,616 yılında savaşa girmiş, Harzemşah'ı yenmiş ve yenilen hükümdar h.617 yılında ölmüştür.Ondan sonra Cengiz Han islam ülkelerini birer birer işgal ederek hicri 624 yılında ölünceye kadar islam aleminin doğu bölgelerini birer birer işgal etmiş ve yakıp yıkmıştır.[333]

Cengiz Han'ın ölümünden sonra müslümanlarla Moğollar arasında savaşlar devam etmiş, onun yerine geçen torunu Hulagu zamanında da müslümanlara saldırıları sürmüştür. Hulagu Moğollar -Yecuc ve Mecuc-dan ikiyüz bin kişilik bir ordu hazırlamıştır.Bağdad'ta müslümanların ordusu ise obin kişiden az olmuştur.[334]



[279] Muhammed Yusut Hayr, Age.9

[280] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/227-228.

[281] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/229-230.

[282] Fethul-Bari,6/382

[283] Fethur[-Bari,6/382

[284] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/230-231.

[285] Buhari,Enbiya,7.Yecuc  ve  mecuc  bölümü,hadis  no,3346.   Müslim,Fiten  ve Eşratu's-Saa,1, Fiten, Yecuc ve Mecuc şeddinin açılması bölümü, hadis no.2880

[286] Buhari, hadis no,3347,Müslim,hadis no,2881

[287] Buhari,Mukaddime,bab,7,Yecuc ve Mecuc olayı. Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/231-232.

[288] Müslim bi Şerht'n-Nevevi.17/2

[289] İbn Hacer,Fethu'l-Bari,13/107

[290] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/232-234.

[291] Hadis kitaplarında Deccal ve onun gibi alâmet türünden sayılan şeylerle ilgili rivayetler çoktur. Sıhhatine inanmadığımız ve çocukları avutmak için anlatılan masallara benzeyen iki sayfadan fazla uzun olan bu rivayeti buraya almadık Merak edenler Müslim. Rten, 20,hadis no,2137 nolu hadisine bakabilirler. Ayrıca Buhari'de de buna benzer rivayetler vardır.Buraya almadığımız rivayet için de bakınız. Buhari,Enbiya,7, hadis no,3348. (çeviren) Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/234.

[292] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/234-235.

[293] Seyid Kutup, Fi Zilali'l-Kur'an,4/2289-2290 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/235-238.

[294] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/238.

[295] Bakınız,Zulkarneyn el-Kaidu'l-Fatih ve'l-Hakimu's-Salih, 248

[296] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/238-239.

[297] Age.84-90

[298] Age.148-162 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/239-240.

[299] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/240-241.

[300] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/241.

[301] Bu savunma "Ölümsüz Müdafaa" adıyla Türkçeye çevrilmiştir. Ebu'l-Kelam Âzâd, İngilizerin Hin

yagmur_7-c
Wed 26 August 2015, 09:21 pm GMT +0200
Esselamu aleykum;
Yecuc ve Mecuc'ün çıkması Zülkarneyn zamanında olduğunu bilmiyordum....'5- Yecuc ve Mecuc'un şeddi açmasından maksat, orada yapılan   şeddi   yıkıp   geçmeleridir.Yaklaşmakta   olan kötülükten maksat da,Yecuc ve Mecuc milletinin çıkıp islam alemini İstila etmesidir.'

Gerçekten de Zülkarneyn 'in nasıl biri ,ne zaman yaşadığı  tam olarak ne Kuran'da ne hadisler tam olarak belirtilmemiş..Rabbim her şeyi bilendir..Rabbim c.c. razı olsun paylaşım için....

mevlüde06
Wed 16 December 2015, 06:11 pm GMT +0200
Ve aleykumusselam ve rahmetullah.zulkarneyn as. In kisiligi hakkinda hicbir yerde kesin bilgiler olmadigini bile bilmiyordum.gercekten ilmen cok eksigiz.
Rabbim bizleri affeylesin insallah.Rabbim ilme olan gayretimizi arttirsin.

ceren
Wed 16 December 2015, 07:02 pm GMT +0200
Aleykumselam.Bu konu hakkinda bilgim yoktu.Hz.Zulkarneyn oykusunu igrenmis oldum.Rabbim razi olsun paylasimdan kardeşim....

Rüveyha
Fri 29 June 2018, 11:45 pm GMT +0200
Mevlam razı olsun .Çok güzel bir paylaşım olmuş..