- Zikir Dersi

Adsense kodları


Zikir Dersi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
neslinur
Sat 19 June 2010, 03:13 am GMT +0200
ZİKİR DERSİ

SORU: Zikir dersi almak istiyoruz; tarif eder misiniz?

CEVAP: Peki, tarif edelim! Önce beraber bir istiğfar edelim, diyelim cümle günahlarımıza:

"Estağfirullaaah... (15 defa) El'azîm, elkerîm, errahîm, ellezî lâ ilâhe illâ hu... El hayyel kayyûm ve etûbü ileyh... Ve es'elühüt tevbete vel mağfirete vel hidâyete lenâ innehû hüvet tevvâbür rahîm... Tevbete abdin zâlimin linefsihî lâ yemlikü linefsihî mevten velâ hayâten velâ nüşûrâ...

Allahümme ente rabbî... Lâ ilâhe illâ ente halaktenî... Ve ene abdüke... Ve ene alâ ahdike ve va'dike mestetağtü... Eûzü bike min şerri mâ sana'tü... Ebûu leke bi ni'metike aleyye... Ve ebûu bizenbî... Fağfirlî... Feinnehû lâ yağfiruz zünûbe illâ ente..."

Allah-u Teâlâ Hazretleri, ona arz ettiğimiz şu tevbemizi kabul eylesin... Geçmiş günahlarımızı affeylesin... Bundan sonra da bizi günah çirkefine düşürmesin... Harama bulaştırmasın... Allah'ın rızâsına aykırı iş yaptırmasın... Yolunda dâim, zikrinde kaim eylesin...

Üzerinizde kul hakları varsa, onları ödeyin!.. Namaz oruç borcu varsa, onları da ödeyin!..

Bundan sonra hep abdestli gezmek, adetiniz olsun!.. Abdestli gezenin hayrı, bereketi çok olur. Şeytan yanına sokulamaz. Etrafında melekler bulunur. Hayırlı mübarek bir şekilde vakti geçer. Onun için devamlı abdestli bulunun!..

Her gün zikir vazifenizi yapın!.. Gününüzün münâsib bir zamanında, temiz, sâkin, tenha bir yerde, diz çökerek hürmetkâr bir tarzda kıbleye doğru oturursunuz. Gözlerinizi yumarsınız.

Evvelâ 25 defa "Estağfirullah" dersiniz. Sonra bir Fâtiha, üç Kulhüvallahu ehad okursunuz. "Bunları Peygamber Efendimiz (SAS) Hazretleri'ne ve Peygamber Efendimiz'den bize kadar gelmiş geçmiş olan pirlerimizin, mürşidlerimizin, hocalarımızın ruhlarına hediye ettim yâ Rabbi!.." dersiniz; o mübâreklerin mânevî himmetlerini, teveccühlerini talep ve niyaz edersiniz. Ruhâniyetlerinden istimdâd eylersiniz.

Sonra gözünüz kapalı, ölümü, bu hayatın fâniliğini, bir gün gelip ölüp gideceğinizi, kabri, haşri, Mahkeme-i Kübrâ'yı, mahşer yerini, hesâbı, mizanı, cenneti, cehennemi, sıratı düşünürsünüz.

İyilerin böyle hesabı iyi çıkıp da, cennete uçarak, koşarak gittiklerini, nasıl sevindiklerini, nasıl bahtiyar olduklarını; nasıl ebedî nîmetlere mazhar olup, şâd olduklarını gözünüzün önüne getirirsiniz.

Cehennemliklerin fecî halini düşünürsünüz. Nasıl itile kakıla ateşlerin içine atıldıklarını, nasıl cayır cayır çıra gibi yandıklarını, nasıl feryâd ü figan ettiklerini, nasıl çok pişman olduklarını; ama, pişmanlıklarının fayda vermediğini düşünürsünüz.

Kendi nefsinize dersiniz ki: "Ey nefsim bak!.. Bunlar ayet ve hadislerle bize bildirilmiş ki, ahiret var, cennet var, cehennem var, sırat var, mîzan var... Haktır ve gerçektir. Ahirette pişman olmanın faydası yoktur. Hayatının kıymetini bil!.. Bu hayatta iken, ölmeden evvel cenneti kazanmağa gayrete gel; çalış çabala, fedâkâr ol biraz!.. Cehenneme düşmemek için, haramlardan, günahlardan kendini korumağa dikkat et ey nefsim!" diye, nefsinize nasihat edin, iyi insan olmağa azmedin!..

İnsan böyle ölümü düşündü mü, --buna rabıta-i mevt diyoruz biz-- kalbi nurlanır, pası silinir kalbinin, cilâlanır. Kalbi cilâlı bir ayna gibi olunca da, mânevî hakîkatleri seyretmesi, orda müşâhede etmesi, Allah'ın cemâlini müşâhede etmesi mümkün olur. Nefsi ıslah olur. Zamanının kıymetini bilir, ömrünü boşa geçirmemiş olur. Vaktinde tevbe etmiş olur. Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna gittiği zaman memnun olacak bir duruma başlamış olur. Onun için, bu ölümü düşünmek bir vazife ve sevap... Bunu yapın!..

İkincisi zikrullahı şeyhlerimizle, pirlerimizle beraber yapıyoruz diye, hocalarımızı, pirlerimizi, bizi karşınızda göz önüne getirin!.. Gönlünüzü gönlümüze bağlayın; gelecek olan feyz-i ilâhîye muntazır olun!.. Buna da rabıta-i mürşid denir.

İnsan gözünü kapatıp aklıyla, gönlüyle evliyâullah büyüklerine irtibat kurunca, onlardan kendisine füyûzat gelir, nurlar gelir. Gönlü nurlanır, içi dışı nurlanır; yaptığı ibadetin tadını duyar, fâidesini görür. O zaman zikrin tadı güzel olur. Bunu da güzelce yapın!..

Üçüncüsü de, gözünüzü kapayın, Allahın huzurunda olduğunuzu düşünün!.. O her yerde hâzır ve nâzır... O bizi görüyor, biz onu göremiyoruz... O bizi duyuyor, biz onu duyamıyoruz ama; o bize şah damarımızdan daha yakın...

Deyin ki: "Yâ Rabbi, biliyorum ki sen yakınsın. Her yerde hâzır ve nâzırsın. Ben senin huzurundayım. Yâ Rabbi, ben senin iyi kulun olmak istiyorum. Bana yardım eyle, tevfikini refîk eyle de, seni zikreden, sana şükreden iyi kullarından olayım!.." diye dua edersiniz.

Allah, dua edilmesini sever. Dua ibâdettir. Ağzı çok dualı insan olun!.. Bu çok önemli... Ondan sonra zikre başlarsınız.

İbrâhîm ibn-i Edhem KS, evliyânın büyüklerinden; gemiye binmiş gidiyormuş. Bir fırtına çıkmış; fındık ceviz kabuğu gibi gemi sallanıyor, batacaklar... Herkes feryâd ü figana başlamış, dualara başlamış... Bu böyle cübbesini başına çekmiş, kenarda öyle sessiz duruyor.

"--Yâ mübarek, sana ne oluyor böyle? Hiç kıpırdanmıyorsun. Korkmuyor musun, nedir bu?.. Sen de dua etsene!.." demişler

"--Olur, edeyim!" demiş. Elini kaldırmış, "Yâ Rabbi! Kahrını, celâlini gösterdin; affını, cemâlini de göster yâ Rabbi!.." demiş.

Bu kadar... "Kahrını, celâlini gösterdin işte; batacağız, öleceğiz. Lütfunu, affını, cemâlini de göster yâ rabbi!.." Fırtına tıss diye o anda kesilivermiş. Gemi selâmete ermiş.

Geniş zamanınızda Allah'a dua etmeyi unutmazsanız, darda kaldığınız zaman Allah yardım eder. Ama, geniş zamanınızda, karnınız tok sırtınız pekken Allah'a kulluk etmezseniz; sıkıştığınızda dua ettiğiniz zaman, Allah kabul etmez!.. Bunu aklınıza iyice yazın!.. Sıkışınca dua etmek değil de; serbestken, rahatken dua etmek adetiniz olsun!..

Yemek yediniz, elhamdü lillâh... Su içtiniz, elhamdü lillâh... Aş buldunuz, elhamdü lillâh... Yâni böyle dualı olun, ağzınız dualı olun!..

İşte böyle yaptıktan sonra zikirleri çekmeğe başlarsınız:

1. 100 defa "Estağfirullah" çekmek, vazifeniz olsun!..

2. 100 defa "Lâ ilâhe illallah" demek, günlük vazifeniz olsun!..

3. 1000 defa "Allah" demek, vazifeniz olsun!.. Her yüz defasında, "İlâhî ente maksûdî ve rıdàke matlûbî" demeyi de unutmayın!..

4. 100 defa "Salevât-ı şerife" getirmek vazifeniz olsun!..

5. 100 defa da "Kulhüvallahu ehad" okuyun, bu da vazifeniz olsun!..

Beş çeşit zikir... Bunlar vazifeniz olsun; bu miktarlarda her gün çekin!.. Bundan sonra da bol bol kalbinizden zikr-i kalbî yapın!..

Şöyle yapacaksınız, beni dinleyin şimdi! Ben size öğreteyim, telkin edeyim bu zikri:

--Lâ ilâhe illallaaah... Lâ ilâhe illallaaah... Lâ ilâhe illallaaah...

Şimdi siz söyleyin beraberce, Allah şahid olsun!..

"--Lâ ilâhe illallaaah... Lâ ilâhe illallaaah... Lâ ilâhe illallaaah..."

--Allaaah...

"--Allaaah..."

--Allaaah...

"--Allaaah..."

--Allaaah...

"--Allaaah..."

Ağzınızı kapayın, gözünüzü yumun!.. İçiniz "Allah" demeye devam etsin, aynı şekilde... Sessiz, dil dudak kıpırdamadan...

.....................

Allah mübarek etsin... İşte böyle dil dudak kıpırdamadan, sessizce "Allah" demeye, "zikr-i kalbî" derler. Bu, dille yapılandan yetmiş kat daha sevaptır. Böylece kalbinizi bu zikre alıştırın!..

Nasıl alıştıracağız?.. Sakin bir yerde deneme yapın! Yüksek sesle "Allah... Allah... Allah... Allah..." deyip, ağzınızı kapatıverin!.. İçinizden çekmeye devam edin... Sonra tıkanırsınız, çekememeye başlarsınız. Yine yüksek sesle "Allah... Allah..." deyin, yine ağzınızı kapatın! Böyle içinizden "Allah" demeye alışın!..

Bak şimdi ben söylüyorum:

......................

Hiç anlaşılmıyor dışardan... İçinden yapabilir insan... İşte bunun sevabı çok!.. Bunu da yolda, işte, gecede, gündüzde, her zaman kalbinize adet haline getirtin; kalbiniz "Allah... Allah..." desin, her anınız ibadet olsun. Allah'ın huzuruna vardığınız zaman, çok sevaplarla varın!..

Tabii, derviş olmak demek, has müslüman olmak demek... Has müslüman ne yaparsa, siz de öyle yaparsınız.

Namazları camide kılın, cemaatle kılın; yirmiyedi kat sevabı kaçırmayın!..

Cumayı terketmeyin!.. Cumayı terkedenin kalbi mühürlenir, mahvolur.

Farz namazlarından ayrı sevaplı namazlar vardır:

1. Sabah namazından sonra oturup dualarla, evradla, ezkâr ile meşgul olup, güneşin doğmasından yarım saat geçinceye kadar durun!.. "Güneşin doğmasından yarım saat geçinceye kadar Kur'an okuyarak, hatim indirerek, dualar ederek vaktinizi geçirip, işrak namazı kıldınız mı iki rekât, dört rekât; o zaman tam bir hac ve umre sevabı kazanırsınız." diyor Peygamber Efendimiz...

Onun için bunu güzelce yapmağa dikkat edin!.. İşrak namazı'nı tavsiye ederim.

Sahih kitaplarında yazıyor bunu... İmam Tirmizî rivayet etmiş, Ebû Davud'un rivayetinde var... Daha başka rivayetler de var... Bu namazı tavsiye ederim; işrak namazı'nı...

2. Sabahla öğlenin arasında duhâ namazı vardır. Efendimiz onu da tavsiye ediyor. Saat onda, onbirde, öğlene kırkbeş dakika kalıncaya kadar o arada onu da kılın! O da çok sevap... Allah sizi muhsin kullar zümresine yazar; bu namaza devam ederseniz...

Duhâ namazına Türkçe'de kuşluk namazı filân da diyorlar. Dört rekât, sekiz rekât, oniki rekât kılarmış Efendimiz...

3. Akşam namazının arkasından evvâbin namazı vardır. İki rekât, dört rekât, altı rekât kılınır. O da sahih hadislerle bildirilmiştir. Diyor ki Peygamber Efendimiz: "Kulun yetmiş yıllık günahı olsa, affettirir." Demek ki, bir ömürlük günah affolacak.

"Denizlerin köpüğü kadar çok günahı olsa affettirir." Bunlar mübalağalı sözler değil; sahih hadislerde, sahih kitaplarda yazılmış şeyler bunlar... Nimetül İslâm kitabını bilirsiniz, Mehmed Zihni Efendi isimli büyük alimin kitabıdır; orda var bu hadis-i şerifler...

4. Gece yatarken, taze abdest alıp dört rekât namaz kılıp öyle yatın!.. Her gün... Abdestli yatarsanız, bütün gece ibâdet etmiş gibi sevap alırsınız; bunu kaçırmayın!.. Dört rekât namaz kılıp abdestli yatmayı...

5. Geceleyin de uykuyu bölüp, teheccüd namazı kılınır. Bir miktar yattıktan sonra uyanıp kılınır. En son vakti, imsak kesilmesi vaktidir. İmsaktan evvel gece teheccüd namazını da kılmaya gayret edin!.. O da, çok çok sevaplı bir namazdır.

(Rek'atâni minel leyli hayrün mined dünya ve mâ fîhâ) "Geceleyin iki rekât namaz kılmak, dünyadan da, dünyanın içindeki her şeyden de daha hayırlıdır."

Pazartesi perşembe oruçlarını tutun!.. Eyyâm-ı biyd oruçlarını tutun!.. Receb de, şaban da, zilhiccede, muharremde sevaplı oruçlar vardır, onları tutarsınız; oruçtan da sevap alırsınız.

Hayr ü hasenât yapın!.. Kazancınızın bir kısmını hayra ayırın ve verin Allah yolunda... Cömertlik çok kıymetlidir.

Bugün hadis-i şeriflerde okuduk, Efendimiz sormuş Benî Seleme yurdunda... Demiş ki:

"--Sizin seyyidiniz kimdi?.."

"--Falanca şahıstı; ama, biraz cimri bir insandı. Biz onu cimri bir insan olarak biliyoruz. Yâni efendimiz, reisimiz, kabilemizin reisi ama, cimriydi."

"--Hayır! Sizin efendiniz Amr ibn-i Cemûh idi." demiş.

Amr ibn-i Cemûh, kendisi daha henüz müslüman olmamış ama, Peygamber Efendimiz'in düğününde, düğün yemeğini ısmarlamış Efendimizin... Müşrik ama, müşrik olduğu zamanda bile Peygamber Efendimiz'in düğün yemeğini çekmiş, ısmarlamış. "Efendi odur, kabile reisi odur." diyor, öteki cimri diye... Cömert olmak lâzım!..

O bakımdan, Allah için paranızın bir miktarın ayırın!.. Ayrı bir cebiniz olsun. "Şu cebim, hayır paralarını koyduğum ceptir." diye, küçük büyük paraları sıralayın oraya... Elinizi atarsınız, adamın durumuna göre bir riyal, beş riyal, on lira, yüz lira, bin lira... Hayrın çeşitlilerinden geri kalmayın; cömert olun!.. Allah cömertleri sever.

Hayır hasenat yapın, öldükten sonra size sevap getirecek işler yapın!.. Bu nedir?.. Arkada sadaka-i câriye bırakmaktır... Kitap yazıp bırakmaktır... Hayırlı evlât bırakmaktır. Evlâtlarınızı hayırlı evlât yetiştirmeğe çok dikkat edin!.. Hepsini evlâtlarımızın Allah hafız eylesin... Hepsini hoca eylesin... Hepsini şeyh eylesin, mürşid eylesin... Allah'ın dinine hepsi dünyanın her yerinde yardım etsin...

Hepsi bizden meded bekliyor şimdi... Orta Asya'da, Afganistan'da, her yerde... Biz de evlâtlarımızı yetiştirelim, salalım dünyanın her yerine... Ahmed-i Yesevî dervişlerini salmış, Anadolu'da müslümanlığı yaysın diye... Orta Asya'dan gelmişler, Anadolu'da İslâm'ı yaymış mübarekler... Cihad etmişler, savaşmışlar, İslâm'ı yaymışlar.

Bizim evlâtlarımız da gitsinler nereye giderlerse; --Afrika'ya mı, Kanada'ya mı, Amerika'ya mı, Avustralya'ya mı?-- İslâm'ı yaysınlar. Öyle yetiştirelim yâni... Hepsini alim yetiştirelim. Arkamızdan sevap gelsin bize... Kabrimize nur yağsın, sevap yağsın.

Günahlardan kaçınmağa çok dikkat edin!.. "İnsanın ekseriyetle cehenneme düşmesi dilindendir, seks hatalarındandır." diyor Peygamber Efendimiz... Ferc demek, tenâsül aleti demek Arapça'da... "Şu iki dudağı arasıyla iki bacağı arası..." demiş bir hadis-i şerifte de... Bunlardan çok günaha girer insan; bunlara dikkat etmesi lâzım!..

Cennete en çok neden girer insan?.. Takvâ ehli olmasından girer, güzel huylu olmasından girer. Tatlı dilli, güleç yüzlü, melek gibi bir insan olursa girer. Takvâ ehli, haramlardan kaçınan insan olursa girer. Buna dikkat edin, haramlardan sakının!.. Ahlâkınızı güzel eyleyin, güzel ahlâklı olmağa dikkat edin!.. Allah yardım eylesin...

Her biriniz bir "Fâtiha", üç "Kulhüvallah" okuyun; duanızı yapayım:

..................

Bismillâhir rahmânir rahîm. (İnnellezîne yübâyiûneke innemâ yübâyiûnallah... Yedullahi fevka eydîhim... Ve men nekese ve innemâ yenküsü alâ nefsihî... Ve men evfâ bimâ ahede aleyhullahe feseyü'tîhi ecran azîmâ.) Sadakallahul azîm.

"Muhakkak ki sana biat edenler gerçekte Allah-u Teala'ya biat etmişlerdir. Allah'ın kuvvet ve yardımı biat edenlerin üstündedir. Şu halde kim bu bağı çözerse, kendi aleyhine çözmüş olur. Kim de Allah ile sözleştiği şeye vefa, onun hükmünü îfa ederse O'da ona büyük bir ecir verecektir."

Bu bir merâsim... Derviş olma, tarikata girme merâsimi... El almak diyorlar, inâbe almak diyorlar, tarikate girmek diyorlar, tevbe almak diyorlar. Bu Peygamber Efendimiz'den gelme bir adet... Peygamber Efendimiz'in sahabesi --kadın olsun, erkek olsun-- Peygamber Efendimiz'e gidip, elini tutup, bey'at edip; "Yâ Rasûlallah, biz sana tâbî olacağız, emrindeyizá" derlerdi, bey'at ederlerdi. Akabe'de bey'at ettiler, Hudeybiye'de bey'at ettiler... Çeşitli zamanlarda kadınlar da, erkekler de bey'at etti.

Tabi, aslında Rasûlüllah'a bey'at, Allah'a bey'at demektir. Allah seviyor ve büyük sevap vereceğini bildiriyor bu ayet-i kerîmede...

Sizin de bize bey'at etmeniz, Allah'ın izniyle yine o halin devamıdır, o adetin devamıdır. Yine siz Allah'a bey'at etmiş oluyorsunuz. Allah, ecr-i azîm ihsân etsin size de... Sevabınızı çok eylesin... Sevgili kulları eylesin... Huzuruna sevdiği râzı olduğu kullar olarak varmamızı nasîb eylesin...

Hem dünyada Kur'an-ı Kerim yolunda, Rasûlüllah'ın yolunda yürüyen, has, hâlis müslümanlar olarak yaşayın, Allah'ın sevgili kulu olarak yaşayın; hem de ahirette cennetine cemâline erip, sevdiği râzı olduğu bir kul olarak iki cihan saadetine mazhar olun... Allah-u Teâlâ Hazretleri cümlenizden râzı olsun...

Bihürmeti esrârı sûretil fâtiha!..

SORU: Lise öğrencisiyim, tarikat dersi alabilir miyim?

CEVAP: Alabilir. Demin söylediğim: Yüz estağfirullah, yüz lâ ilâhe illalah, bin defa Allah der... Yüz salevât-ı şerife, yüz de İhlâs-ı Şerif okur. Herkese umûmî yaptığım tarife göre çalışsın!..

SORU: Ders almak istiyorum ama muntazam yapamamaktan korkuyorum; ne yapayım?

CEVAP: O istikbale ait şeytani bir şüphedir, ona itibar etmemek lâzım! Hayırlı işe girişmek lâzım!..

SORU: Zikir dersinde tavsiye edilen tesbihleri ne zaman çekmemiz makbuldür?

CEVAP: Tesbihler için büyük bir serbestlik vardır, günün her zamanında çekilir. Ama, en feyizli zamanı gecenin seher vaktidir. O zaman çekilirse çok sevaplıdır, çok feyizlidir.

SORU: Verilen virdlerin hepsi birden mi yapılmalı; birazı sabah, birazı akşam yapılabilir mi?..

CEVAP: Hepsi birden yapılırsa, tesiri iyi olur. Mâzeret olur da yapamazsa, o zaman böle böle de yapabilir.

SORU: Zikir dersine bir veya bir kaç gün ara verilirse, ne yapmak lâzım?

CEVAP: Bir insanın derse ara vermesi günahtır. Çünkü günlüktür dersler; günlük olarak vazifelerini yapması lâzım!.. Yâni, bir kaç vakit namaz kılmamak gibi bir günahtır. Dersini muntazam yapması lâzım!..

Ama, bir insan bir günah işlerse, ne yapacak?.. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

(Ve etbiis seyyietel hasenete temhuhâ) "Bir kötülük yaptığın zaman, arkasından bir iyilik yap ki, bir sevaplı bir şey yap ki, o onu silsin, götürsün!.."

Demek ki, böyle bir hata işlemişse tevbe edecek; açacak bir cüz Kur'an okuyacak... Daha fazla tesbih çekecek, gidip birisine bir sadaka verecek, bir hayır yapacak... Yâni, onu silecek bir şey yapacak.

SORU: Ben sizden ders almıştım, hakkını veremedim. Hattâ iki yıldır sohbetinize gelemedim. Bugün nasib etti Allah... Vazifelerimi bundan sonra yapabilmem için duanızı bekliyorum.

CEVAP: Mesafeler uzak olabilir, gönüller bir olsun derler. Biz hakîkaten her yere yetişemiyoruz. Bizim Almanya'da ihvânımız var, Avustralya'da ihvânımız var, Suud'da ihvânımız var, Orta Asya'da ihvânımız var... Her tarafa yetişilmiyor, her ülkeye gidilmiyor. Türkiye'de de her şehre gidilmiyor. Gönüller bir olunca, vazifeler yapılınca mahzuru yoktur. Allah feyzinizi çok etsin...

SORU: Ders aldık, yapamadık; durumumuz nedir?

CEVAP: Verdiği sözü tutmamış, ahdine vefa etmemiş insan durumundasınız. Bundan sonra vefa gösterin, vefasızlıklarınız için tevbe ve istiğfar eyleyin!.. Kardeşlikten silinmez de insan, kusurlu müslüman olur. Vazifelerinizi niçin yapmadınız diye Allah sorgu sual sorar. Yapın; çünkü o vazifelerden sevap alacaksınız, sonunda mükâfatlara ereceksiniz, faydasını göreceksiniz.

Hasta doktorun verdiği ilâçları almazsa ne olur?.. Tedâviyi uygulamadığı için hastalık devam eder.

SORU: Ders aldıktan bir müddet sonra vazgeçen bir zavallı arkadaşımız için ne yapabiliriz? Onun dersini ben çekebilir miyim?

CEVAP: Allah râzı olsun, çok iyi niyetli bir kardeş... Kimse kimsenin ibadetini yapmaz. Herkesin ibadetinin faydası kendisinedir. Öyle şey olmaz!.. O kardeşe nasihat edip, bu yolun Peygamber Efendimiz'in yolu olduğunu anlatmak, izah etmek, yanlıştan döndürmek, hak yola getirmek lâzım!..

SORU: Müridin dersini yapmaması halinde şeyhi sorumlu olur mu?..

CEVAP: Hayır, sorumlu olmaz! Söz veren mürid olduğu için, müridin kendisi sorumlu olur. Çünkü, Kur'an-ı Kerim'de:

(Velâ teziru vâziretün vizre uhrâ) "Kimsenin vebali kimseye yükletilmez!" buyruluyor. Allah'ın adaleti öyledir. Kimsenin suçu kimseye yükletilmez. O söz vermiş, "Allah yolunda gideceğim, sevaplı olan şu vazifeleri yapacağım!" diye; yapmıyor. Yapmayınca vebal kendisine gelir.

SORU: Eskiden mürşidler, bir müride ders vermeden onun kabiliyetlerine ve sâiresine bakarlarmış; olmazsa, başka dergâha gönderirlermiş. Şimdi de böyle mi?

CEVAP: Şimdi de öyle olabilir. Bizim Hocamız'dan gördüğümüz, merhametinin çokluğundan, herkesi kabul etmekti. Ama Gümüşhâneli Hocamız'dan görülen; benim dedem Gümüşhâneli Hocamız'a amcamla beraber gelmiş, dedeme vermiş, amcama vermemiş. Aynı köyden iki kardeş geliyor, birisine veriyor, birisine vermiyor. Böyle şeyler olabilir.

Bizim Hocamız herkese toptan ders verirdi. Meselâ Konya'da, Yüksek İslâm Enstitüsü'nün kubbeli camiinde, şöyle bir üslubla söyledi hattâ: "Herkes gittiği yere hediye götürür. Bu da benim size hediyem olsun, bu zikirleri yapın!" dedi, dersi öyle tarif etti.

Bu zamana göre değişiyor. Şu sözünü de hatırlıyorum Hocamız'ın: "Biz size hakîkî şeyh gibi davransak ve sizden gerçek bir dervişlik istesek, hepinizi savurup atarız, bir taneniz kalmaz!" Acıdığı için kabul ediyor, kusurunu görmüyor. Yavaş yavaş, zaman içinde belki adam olur diye, beş sene, on sene, yirmi sene sesini çıkartmıyor... İşareten hatâsını söylüyor...

Gördüğü hatâyı yüzüne söylemez mürşid insanın... "Sen şunu yapıyorsun!" demez. Başka türlü söyler. Remiz yoluyla, işaret yoluyla söyler. Başka şeyi anlatıyor gibi söyler. O da hissesini alacak. Herkes vaazı dinlerken, konuşmasını dinlerken hocasının, "Bu bana söyleniyor!" derse, o zaman anlar işin nereye geldiğini...

SORU: Müridin dergâha kabul edildiğini anlaması neyle mümkün olur?

CEVAP: Hoca efendi kabul ettim deyince, kabul edildiği anlaşılır. Mühim olan müridliğin hakîkî müridlik olmasıdır. Allah tarafından sevilen bir mürid haline gelip gelememek durumudur. O da insanın zuhuratından, hallerinden belli olur. İkaz eder Allah... Veyahut taltif eder. Ordan anlaşılır müridin gerçekten mürid olup olmadığı...

Bazısı kabul edilmiştir, çabuk terakkî eder; bazısı etmez. Kabulde bir şey yok da, mühim olan kabul değil... Kabul kapımız açık, herkes girer. Başkalarının da öyle olabilir. Ama mühim olan kapıdan girmek değil, terbiyeyi alıp Allah'ın sevgili kulu olmaktır.

Tasavvufun gayesi nedir?.. Allah'ın sevdiği bir insan olmaktır. Allah'ı bilen, ârif; Allah tarafından sevilen, mahbûb bir kul olmaktır. İki tarafı var: Kendisi ma'rifetullaha erecek, Allah'ın rızâsını ve sevgisini de kazanmış olacak!.. Bunu yapamamışsa, maksad hasıl olmamış demektir. Bunu yapmak için çalışması lâzım!.. Yoksa, kırk dergâha kayıtlansa, gitse gelse, o olmadıktan sonra, Allah sevmedikten sonra kıymeti yok!..

SORU: Birisi cemaatimizi, tasavvufu takdir ediyor, seviyor; fakat bağlı değil... Böyle birisini acele edip hemen bağlanmaya mı teşvik edelim, yoksa biraz bekletelim mi?..

CEVAP: Peygamber (SAS) buyuruyor ki:

(Accilû bis salâti kablel fevt ve accilû bit tevbeti kablel mevt) "Namazı kaçırıveririsiniz, namazı vaktinde hemen kılın! Tevbeyi çabuk yapın; çünkü ölüm geliverir, tevbe edemeden göçüverirsiniz." buyuruyor.

Hayırlı işlerde çabuk davranılır. "Kızınızı evlendirmekte acele edin!" diyor Peygamber Efendimiz... "Cenâzenizi kaldırmakta acele edin!" diyor Peygamber Efendimiz... Acele etmek iyi değil ama, bazı yerlerde acele etmek iyidir. Hayırlı bir işi yapmakta acele edilir.

Ben, "Birisi falan şehirde, sizden ders almak istiyor." denilince, "Aman şu kâğıdı gönder, kabul ettim; bunları yapadursun, sonra da görüşürüz." diyorum.

--Neden?..

--Ertesi gün ben ölürsem, korkuyorum vebal altında kalırım diye... O bir istekte bulunmuş, "Biz bir ay sonra, iki ay sonra geleceğiz!" diyerek, geciktirmiş oluruz diye korkuyorum.

Onun için, hayırlı bir iş mi bu?.. Hayırlı bir iş!.. Hemen yap!.. Bir dakika geçirirse, bir gün eksik kalırsa, uygun olmaz!.. Mâdem seviyor, gelsin hemen başlasın!..

SORU: Kitabınızda intisabın el tutularak, musafaha yapılarak yapılacağını buyurmuşsunuz; şimdi bu kalabalıkta ben ne yapayım?

CEVAP: Bir hatırayla cevap vereyim: Muhterem kardeşlerim! Hocamız Konya'ya gitmişti. Konya'da ricâ etmişler, iki minareli, koca kubbeli büyük bir camide Hocamız konuşma yaptı. Yüksek İslâm Enstitüsü'ydü o zaman... Oranın talebeleri ve cemaat gelmişti, çok kalabalıktı. Onların hepsine orda ders tarifi yaptı. Yâni, müridlik vazifesini onlara verdi. Ders tarifi yaptı ama, böyle uzaktan tarif etti. Neden?.. Kalabalık olduğundan... Kalabalık olunca, mâzeret oluyor kalabalık... Peygamber Efendimiz de, Vedâ Hutbesi'nde bütün Arafat meydanı doluydu. Hepsiyle musafaha etse, vakit kalır mıydı?..

Onun için sakin zamanda, tek başına olsa, protokol olur. Ama tek başına olmayıp kalabalık olduğu zamanda olunca, bunlar mühim değil... Mühim olan müridin mürşidini sevmesi, ona bağlılığı hissetmesi...

Hattâ ben size bir şey daha anlatayım: Hocamız'ı Adapazarı'na çağırmışlar. Temiz hava alsın biraz, manzaralı yerdir diye Esentepe'ye götürmüşler. Tam o sırada Esentepe mezarlığına bir cenâze gelmiş. Hocamız gitmiş cenazenin başına... Cenaze namazını Hocamız kıldırmış.

İstanbul'dan Adapazarı'na misafir gidiyor... Adapazarı'nda evsahibi arabasıyla onu Esentepe'ye götürüyor... Esentepe'de bir cenâze geliyor... Namazı kılınmamış daha, mezarlığın orda namazı kılınacak... Hocamız imam oluyor, namaz kılınıyor...

--Ne var bunda?..

--Öyle bir şey var ki!.. Bu adam Hocamız'a intisab etmek isteyen bir kimseymiş meğerse... Üç defa gelmiş buraya, Hocamız seyahatte imiş. Üç defa İskenderpaşa'ya gelmiş, Hocamız'ı bulamamış, boynu bükük dönmüş. Ölüm gelmiş, ölmüş.

--Kim kıldırdı cenâze namazını?..

--Hocamız!..

Anladınız mı şimdi işin esrârını?.. Bak Allah'ın işine!..

Peygamber (SAS) Efendimiz hadis-i şerifinde buyuruyor ki:

(İnnemel a'mâlü bin niyyât) "Ameller niyetlere göredir." Sen kalbinden öyle istedin mi, Allah nasib ediyor. Senin kalbin bozuk olsa, el tutmak fayda etmez!..

Münafıklar, Allah'ın sevmediği kimseler, Kur'an'da aleyhinde ayet indirilmiş kimseler, Peygamber Efendimiz'i yalanladılar. Musafaha ettiler mi?.. Ettiler. Ne oldu, musafaha etmeleri bir fayda verir mi?.. Vermez!.. Münafık olduğundan, kalbi fâsit, kalbi fâsık, kalbi bozuk olduğundan vermez. Kalbi temiz oldu mu, Allah cenâze namazında nasib eder.

Bir gün ben buraya geldim, pazar günü hadis dersini yapmaya... Evden çıktım ben, şurda bir cenâzecik var dışarda... "Allah rahmet eylesin! Bu kimin cenâzesi, kimmiş bu zavallı?" dedim ben... Kimse bilemedi. İkindi namazını kıldık, cenâze namazını kılacağız. Burası dolu, avlu dolu... Elhamdü lillâh, tıklım tıklım her taraf dolu...

Şimdi aşağıdan kâğıt geliyor: "Hocam! Kadınlar kısmı rutubetli, havasız bir yer... Daha geniş bir yer yapamaz mısınız?" Allah râzı olsun, teveccüh çok, geliyorsunuz ondan... Tenhâ olsa bu hava yeter ama, kalabalık... Bu rutubetin de bereketi var, bu terin de bereketi var...

Hocamız zikir yaptıktan sonra camları açmak isteyenlere açtırtmazdı, bereket kaçmasın diye... Kızardı hem de, "Açmayın!" derdi.

Zikir olmuş Hocamız'ın salonunda, ter kokuyor... Ter ceketimizin üstüne çıkmış, sırılsıklam... Cemaat gitti, Hocamız kaldı orda... Evdekiler camları açıp havalandırmak istedikleri zaman, "Açma, havayı değiştirme!" derdi.

Şimdi içerisi dolu, dışarısı dolu, avlu dolu... Cenâze namazı kılacağız, çâre ne?.. "Ey cemaat-i müslimîn, buyurun cenâze namazı kılacağız, dışarı çıkın!" desek, dışarısı dolu... Çare?.. Cenâzeyi getirdik ön tarafa...

Cenâzenin caminin içinde namazının kılınması mekruh... Burada mecburiyet var... Cemaate dışarı çık desek, çıkamaz; zâten dışarısı dolu... Olmayacak bir şey... Cenâzeyi caminin içine, ön tarafa getirdik, namazını kıldık.

Sonradan içerde öğrendim ki, bizim ihvânımızdan, bir boynu bükük has derviş... İyi dervişti hâ... Cömertti, evinde hep ziyafet verirdi. Râmuz dersleri olurdu evinde... Mücâhiddi, mühendisti, kimsenin sakalı olmadığı zamandan sakallıydı. Şeceresi vardı, Peygamber Efendimiz'in soyundandı, sülâle-i tâhiredendi, seyyid idi. Şeceresi vardı ama, boynu büküktü. Benden yaşı iki kat fazla idi, elimi öpmek isterdi; ben elimi öptürmeğe utanırdım. Mütevâzi idi, dervişliği tamdı.

Ankara'daydı, İstanbul'a gelmiş, vefat etmiş. Cenâzesi aşık olduğu cemaatin camiinde nasib oluyor, içinde nasib oluyor. Kimseye nasib olmaz yâni... Kimseye öyle caminin içinde kıldırmazlar. Ancak Mekke-i Mükerreme'de, Medine-i Münevvere'de kılınır caminin içinde... Burda caminin içinde kıldık. Nasıl yaşarsa insan, ona uygun ölüm oluyor. Soylu insanın hali başka oluyor.

Şekil hiç önemsiz değil, şeklin de önemi var!.. Şeklin önemi olmasa, Peygamber Efendimiz safları düzeltmezdi. Kimisini yakasından öne çekip, kimisini göğsünden geriye itip, "Safları muntazam yapın!" diye meşgul olmazdı.

Şekil önemli ama, öz, iç çok daha önemli!.. İnsanın kalbi önemli!.. Allah insanın dışına bakmaz, kalbine bakar. Kalbi temiz oldu mu, cenâze namazını hocasına kıldırtır. İntisab edemediği hocasına cenâze namazını kıldırtır.

Ne diyor Peygamber Efendimiz (SAS): "Bir insan candan, içten, samîmiyetle şehid olmayı arzu ederse, yatağında bile ölse Allah onu şehidler makamına çıkartır. (Velev mâte alâ firâşihî) Yatağında bile ölse, Allah onu şehid makamına ulaştırır. Çünkü, niyeti güzel...

Onun için, niyetinizi güzel yapmağa bakın, kalbinize bakın!.. Şekil de önemli ama, öz, kalb çok önemli!..

SORU: Bizim cemaatte niye ders alırken istihare yaptırılmıyor?

CEVAP: Ben istihare yapılmaz diye söylemedim. İstihare yapılabilir ama, gel de şimdi sen şu cami cemaatine istihare yaptır da, istiharelerini dinle!.. Beşyüz kişi ders alıyor. Hadi bakalım hocaefendi geç, bunların istiharelerini dinle; olacak şey değil!..

Bu neden?.. Bu berekettir. Bu tekkenin bereketi var... Siz başındaki kimseye bakmayın, mübarek bir yer burası... Belki dünyanın etkin merkezlerinden birisi burası... Büyüklerin himmeti var burda, ruhâniyeti var...

Hocamız evliyâullahın çok büyüklerinden... Zamanında bilen bildi, bilmeyen bilmedi. Aleyhinde bile konuşan oldu ama, kerametleri silindir gibi ezip geçti. Herkese sorsan, nelerini biliyorlar, nelerini görmüşler!..

Kerametlerinden bir tanesini söyleyeceğim: Şu anda belki aramızdadır.İhvânımızdan Dr. Sedat Bey lisede okurken, rüyasında üç defa bir zatı görmüş. Sedat Bey'e demiş ki, o mübârek zat:

"--Evlâdım bana gel, yanıma gel!.."

Allah Allah!.. Üç defa bir şahıs rüyasına girdi, "Gel yanıma!" diyor ama, nereye gidecek?.. Kim bu?.. Adres yok, telefon yok... Rüyada "Bana gel!" deniliyor sadece...

Tabii, liseyi bitirmiş, tıbbiyeyi kazanmış, üniversiteye İstanbul'a gelmiş. Kumkapı yakınında, Kadırga Yurdu diye bir yurt var; orda kalıyorlarmış. Yurdun mescidi var... Muhtelif fakültelere giden arkadaşlar da orda namaz kılıyorlar; akşamları, yatsıları, sabahları... Fakat bazı akşamlar, yurttaki dindar arkadaşlar bir yere kaybolup gidiyorlarmış. Bir gün dayanamamış, demiş ki:

"--Siz nereye gidiyorsunuz bazı akşamlar?.. Kayboluyorsunuz. Aranızda fıs fıs bir şeyler konuşuyorsunuz, topluca bir yere gidiyorsunuz. Nereye gidiyorsunuz?.."

Demişler ki:

"--Bir hoca var, Mehmed Zâhid Hoca diye... Zeyrek'te Ümmü Gülsüm Camii'nde sohbetler yapıyor. Çok mübarek bir insan... Onun sohbetlerine gidiyoruz. Yâni gizli değil, istersen sen de gel!.." demişler.

O da "Peki!.." demiş, o da dindar... İlk defa o da kalkmış, o arkadaşlarıyla beraber bizim Zeyrek Ümmü Gülsüm Camii'ne gelmiş. Kendisi birkaç defa anlattı da, ben ondan şu kulaklarımla duydum. "Bir de baktım ki, beni rüyada üç defa çağıran şahıs, o şahıs!.." diyor. "Namazdan sonra caminin ortasında oturdum. Cemaat biraz dışarı çıktıktan sonra ben hâlâ oturuyordum. Bana işaret etti, 'Yanıma gel!' dedi. Yanına gittim." diyor. "Beni biraz beklettin be evlâdım!" demiş. Yâni, "Gel dedim de, çabuk gelmedin!" demiş. "Otur!" demiş, ders vermiş. Hocamız öyle bir insan...

Bak ben çok aciz bir kardeşinizim... Hiç beni tanımadan, hiç İskenderpaşa'yı bilmeden, rüyada "İskenderpaşa Camii'ne gideceksin, ordaki filânca hocadan ders alacaksın!" denilen ve elinde adresle gelip benden ders alan kardeşlerimiz var...

Onun için kalbinizi temiz bir kalb yapmağa gayret edin! Şekil, merasim önemli değil...

SORU: Bazı hanımlara beyleri derse gelmelerine izin vermiyormuş. "Video-kasetten ders tarifini seyretsek dersli sayılır mıyız?" diyorlar.

CEVAP: Gümüşhaneli Hocamız diyor ki: "Bizi seven, bizim kitaplarımızı okuyan bizdendir." Bu bir gönül bağıdır, esas itibariyle böyledir. Fakat aynı zamanda, Peygamber Efendimiz'e bağlılık gibi bir bağlılık olduğu için, biraz daha yakın bir tanışma halinde olması temenni edilir. Gelemiyorsa, birisiyle haber gönderir; vekâleten konuşur, ders veririz. Böylece özel olarak, belirli olarak irtibat kurmak faydalıdır.

SORU: Sizden ders almayıp da, sizin tayin ettiğiniz bir kimseden ders almakla tarikata girmiş olur muyuz?

CEVAP: Girmiş olursunuz. O bizim vekilimizdir. Biz vekil tayin etmişiz, bazı kardeşlerimize vekâlet vermişiz. Tamamdır, bu gibi meselelerde vekâlet caizdir. Nikâhta bile câizdir. Kız gelmiyor karşınıza, birisini vekil tayin ediyor. Onun namına nikâhı kıyıyoruz. Vekâleti sahih olduktan sonra, kıyılıyor. O bakımdan normaldir, tereddüt etmeyin!..

Rüveyha
Fri 28 March 2014, 09:50 pm GMT +0200
MaşaAllah soru cevaplı çok güzel bir paylaşım..Mevlam büyüklerimize hayırlı evlad olmayı nasip eylesin..Bizim için hayır olan bu güzel yolda Mevlam nefislerimize uydurtmasın..Doğru istikamete getirdikten sonra , sabit kılsın bizleri inşaAllah..

ebu avane
Sat 29 March 2014, 01:05 am GMT +0200
Hay Maşa-Allah rüvayha kardeşime katılıyorum. Derse girmeye karar verdiğimde bile bana bu kadar izahat verilmemişti gerekli uyarılar yapılıp vird kağıdı verildi ve bi daha o konuda  soru soracak kimseyi göremedim. Allah razı olsun. Rabbimiz bizleri sadıklarla beraber eylesin sadık eylesin. Virdimize de ahde vefamıza da sadık eylesin sabit kılsın ayağımızı.

cerendemir
Sat 29 March 2014, 01:09 am GMT +0200
Bende bu zikirleri yapmayı çok istiyorum.Ama bir türlü kendime güvenemedim.Rabbim bir kere bile olsa denemeyi nasip etsin inşallah.