- Zeka

Adsense kodları


Zeka

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
meryem
Mon 7 February 2011, 02:09 pm GMT +0200
11- Zeka

a- Zekânın Tanımı

 
Zekâ, kelime anlamı itibariyle anlama, kavrama, sez­me, çözme, icâd etme, keşif gücü gösterme, çabuk anlama, süratli kavrama gücü vb. mânâlara gelmektedir. Ziya Dalât, Arapça asıllı olan bu kelimenin "yanan kömür, köz" anlamı­na da geldiğini ifâde ederek "ateş gibi zekâ" sözüyle ilgi kuruyor. [621]

Önemli yetilerimizden biri olan zekânın çok çeşitli ta­nımları yapılmıştır. Ruh bilimciler ve filozoflar, uzun süre fakülte anlayışından hareketle lokalizasyon düşüncesine bağlı olarak zekânın kendine has ayrı ve müstakil bir fonksi­yon olduğunu ileri sürmüşler, bununla birlikte bilimsel bir tanım üzerinde ittifak edememişlerdir. Kimisi zekâyı "öğren­me yeteneği", kimisi "çevreye yeter derecede uyma yeteneği" olarak algılamış, bazıları ise zekâyı "başarabilmenin genel bir eğilimi" olarak tanımlamıştır. [622]

İlim dünyasının 1920'lerden sonra zekâyı tarif etme merakına düştüğünü belirten Ziya Dalât, değişik zekâ telakkilerine işaret ettikten sonra "dikkat edilirse görülür ki, hepsinin tarifi aynıdır, birbirinden farksızdır." ifadesini kullanıyor. [623]

Ziya Dalât, eski zekâ tanımlarını verdikten sonra, bu­gün eski zekâ anlayışından vazgeçildiğini kaydederek şöyle bir zekâ tanımı yapıyor:

Zekâ, "Herhangi bir duruma uyma; güçlükten kurtulma; bütün ruh yeteneklerini kullanarak, bir meseleyi, bir derdi çözme ve bir güçlüğü gidermedir." [624]

Zekâyı tarif eden bilginler, kendilerince önemli olan yö­nü tanımda ön plana geçirmişlerdir. [625] Tanımların bu kadar çok oluşunun sebebi biraz da buradan kaynaklanmakta­dır. Meselâ; bilginlerin bir kısmı zekâyı genel olarak ele alıp onu "yetenekler düzeyi" esasına dayandırırken, bir kısmı "çevreye uyma", "icâd etme" esasına dayandırmaktadır. [626]

Aynı konuya temas eden Sabri Özbaydar da psikolog­lardan bir kısmının zekâyı "soyut düşünme, vakıalar arasında münasebetler kurabilme ve kendi kendini tenkid edebil­me kabiliyeti, olarak tanımladığını, bir kısmının "çevreye ve yeni durumlara intibak kabiliyeti" olarak, bir kısmının ise "öğrenme kabiliyeti" olarak tanımladığını ifâde ederek şun­ları söylüyor; "Zekâ kavramından söz edildiği zaman soyut düşünme, problem çözme, kendini tenkid, intibak, öğrenme kabiliyeti ve yaratıcılık gibi temel vasıflar bir bütün olarak ifâde ediliyor demektir." [627]

"Kalıtımsal açıdan ayrıntılı biçimde araştırılan ilk psi­kolojik treyt zekâ olmuştur" diyen Clifford T. Morgan, zekâyı "zihinsel (intellectual) becerilerin tümü" olarak ta­nımlamaktadır. [628]

Tarifinde intibakı esas alan Bergson'a göre zekâ, "can­sız madde üzerinde hareketimize elverişli olan âletlerin bir fabrikasından başka bir şey değildir. Böylelikle dış dünyaya intibakımızı temin" eder. [629]

Sorenson da zekânın "soyut düşünme yeteneği; öğren­me gücü; doğru ve gerçeğe uygun tepki gösterme; insanın çevresine uyum yeteneği" gibi tanımlarına işaret ediyor ve zekânın "öğrenme gücü" olarak tanımlanmasını maksada el­verişli buluyor. Çünkü bir öğrencinin zekî olup olmadığını onun öğrenebilmekteki hızı ve öğrendiklerinin mikdarıyla ölçeriz. [630]

Stern, zekâyı "Bir ferdin; tefekkürünü yeni icaplara şu­urlu bir tarzda uydurma kabiliyeti" olarak açıklarken, Wells, "Yeni durumlara daha iyi tepkide bulunabilmek için vaziyetin îcâbettirdiği şekilde davranış şekillerini kombine etmektir diyor. [631]

İbn Sina'ya göre zekâ bir sezgi gücüdür. [632] "Zekâ, zekâ testlerinin ölçtüğüdür" [633] şeklindeki bir tanıma karşılık, Piaget'ye göre "Zekâ, zekâ testinden alınan puan değildir. Ona göre, zihinsel ya da bilişsel süreçler, ço­cuğun dünyayı anlamasını sağlar." [634]

Günümüzde yapılan zekâ tanımları tahlil edildiği za­man dört ana grupta toplandıklarını görürüz:

1- Biyolojik olanlar;

2- Psikolojik olanlar;

3- İşleme bağlı olanlar;

4- Ge­lişme ile ilgili olanlar. [635] Bunları,

1- Biyolojik olanlar,

2- Eğitsel olanlar;

3- Fakülte anlayışına bağlı olanlar;

4- Ampirik [636] olanlar şeklinde de ifâde edebiliriz. Bunlar üzerinde kısaca duralım.

1- Biyolojik Tanımlar: "Çevreye intibak, yeni vaziyete göre davranışı değiştirme veya çeşitlendirme, intibakı kolay­lıkla ve süratle yapmak, biyolojik zekâ tarifinin başlıca" özellikleridir. [637] O zaman şöyle bir tarif yapılabilir:

"Biyolo­jik zekâ, organizmanın çevreye veya çevrenin belirli veçhe veya veçhelerine intibak kabiliyetidir." [638] Basit hayvanlar­dan yüksek hayvanlara doğru ilerledikçe bu intibakın arttığı görülmektedir.

Darwin, Spencer, L. Morgan ve Binet, biyolojik anlamı savunmuşlardır. Bunlar, zekâyı, "kalıtımla, doğuştan gelen, denemeden yararlanabilme yeteneği olarak" kabul etmişler­dir. [639]

2- Eğitsel Tanımlar: Terman ve Spearman gibi bilginler zekâyı daha çok ruhsal bir fonksiyon kavramı olarak kabul etmişlerdir. [640] Bu görüşü benimseyen Colvin, "Bir fert mu­hitine intibak etmesini öğrendiği yahut   öğrenebilme kabiliyetini gösterdiği derecede zekidir" [641] diyor. Buckingham ise zekâyı kısaca "öğrenme kabiliyetidir", şeklinde ta­nımlıyor. [642] Öğrenme ağırlıklı olması sebebiyle bu bölüm için eğitsel tanımlar ifadesi kullanılmıştır.

3- Fakülte Anlayışına Göre Tanımlar: Bu anlayışta "zekâ ne yapar?" yerine, "zekâ nedir?" sorusu sorulmaktadır. Cevabı ise ilgili tanımı oluşturmaktadır. Haggarty'ye göre "Zekâ,   evvelce duyu, algı, bellek,   imgelem, hüküm, muhakeme ilh... tarzında tarif olunan kompleks ansal süreç­lerin toplamıdır." [643]

4- Ampirik Zekâ Tanımları: Bu tür bir zekâda gösterdi­ğimiz tepkilerin sonuçları önemlidir. Şayet sonuç iyiyse ha­reket zekice yapılmıştır; kötüyse aptalcadır. Thorndike, "Zekâ iyi tepkiler kuvvetidir" der. Zekânın özgül bir fakülte olmadığını savunan Pintner için "Zekâ, sadece özgül şartlar altında bir tepkinin veya tepkiler grubunun değerlendirilme­sidir." Aynı görüşü paylaşan Pieron için zekâ, zihnî meka­nizma içinde mevcut değildir. Zekâ, "sadece belirli şartlar al­tında husul bulan fiilî bir neticedir..." [644]

Birkaç tanım daha vererek zekâ ile ilgili başka bir ko­nuya geçebiliriz:

"Zekâ, evvelce elde edilen tecrübe ve bilgilerden istifade ederek bugünkü hayat şartlarına intibak etmek kabiliyetedir. [645]

"Zekâ, muhitimizle münâsebetlerimizi pratik ve nazarî planda düzenleyen ve bunun için gerekli olan vasıtalar meselesini halleden ruhî bir melekedir. [646]

"Zekâ, akim öğrenme, öğrenilenden faydalanabilme, ye­ni durumlara uyabilme ve yeni çözüm yolları bulabilme kabiliyetidir. [647]

 b- Zekânın Etmenleri

 Zekâ testlerinin amacı zekâyı meydana getiren temel yetenekleri tesbittir. Zekâyı meydana getiren temel yetenek­lere "zekânın etmenleri" denir. Zekâyı oluşturan etmenlerin ortaya çıkarılma işlemine ise "etmenlerin analizi" adı veril­mektedir. [648]

Thufstone ve Holzinger'in yaptığı analizlere göre zekâ, "algılama gücü hafıza, sayı ve matematik yeteneği, kelime kullanmada kolaylık, tümdengelimli ve tümevarımlı muhakeme, mekân tasarımı" gibi etmenlerden oluşmuştur. [649] Kelimeler, semboller, mekân kavramları zekânın kullandığı araçlardır.

Zekânın ilk ve önemli şartı algılama ve anlamadır. Onun derecesi de bu anlama ve algılamaya göre değişir. Ye­ter zamanda yeterince algılayıp anlamayan kimseye zekî in­san demek mümkün değildir.

Zekânın esaslı bir işi de kavram (concept)lar oluştur­mak, tahliller yapmaktır.

Sorenson, "güçlük dereceleri bakımından farklı olan çe­şitli işler yapabilme gücü, yapma hızı, zekânın yükseltisi ve genişliği ' gibi fonksiyonları da zekânın etmenleri arasında saymaktadır. [650]

Zekâ, seviye, genişlik, saha ve sür'at gibi özelliklere sahiptir. [651]

"Zekâmız, yalnız objeler dünyasını seyretmekle tatmin olmaz, objektivizmin karşısına sübjektivizmi çıkarır" diyen S. Ahmed Arvasî, şöyle devam ediyor:

"Bir kanunlar ve kaideler mahbesi haline getirilen ilmi, san'atı, ahlâkı ve dini aklın katılığı ve mekanizmi içinde tutmayarak, ona biraz da­ha kendi rengini vermek üzere harekete geçer. " [652] Zekâ ak­la nisbetle daha özgürdür.

Bireysel farklılıklar zekâ için de geçerlidir. Gerek sahip olduğu araçları kullanmasına, gerekse algılama, anlama ve­ya hatırlama fonksiyonlarındaki gücüne göre zekâ insandan insana değişmektedir. [653] Eğitimci daima bunun bilincinde olmalıdır.

 c- Zekânın Çeşitleri

 Thorndike, hayvanlar üzerinde yaptığı denemeler so­nucunda üç çeşit zekânın varlığını kabul etmiştir. Bunlar­dan birincisi soyut (mücerred), ikincisi somut (müşahhas) ve üçüncüsü de sosyal (içtimaî) zekâdır. [654] Bazı kitaplarda ise zekâ, soyut ve somut olmak üzere iki genel kategoride ince­lenmektedir. [655]

1- Soyut Zekâ: Sembolleri yani kelimeleri, sayıları for­mülleri ve şemaları kullanmada etkin olan zekâdır. [656] Baş­ka bir ifâde ile soyut zekâ, sembollere tepkide bulunabilme, onları öğrenebilme kabiliyeti olarak da tanımlanabilir. [657] Soyut zekâya sahip olan insanlar fikrî ve teorik sahada ba­şarılı olan kimselerdir.

2- Somut Zekâ: Buna pratik veya mekanik zekâ da denmektedir.

Cisimlerin kullanılmasında, harekî sahalarda başarılı olan zekâdır. Bir aracı kullanma, bir âleti, söküp takma gibi pratik beceri ve istidadımızı ifâde eder. [658] Mühendisler, ma­kine tamir ustaları; iyi yetişmiş işçi ve teknisyenler bu alan­da başarılı olan kimselerdir. [659]

3- Sosyal Zekâ: İnsanlarla başarılı ilişkiler kurabilmek, onları anlamak, idare etmek, her iki tarafın yararını sağla­yacak etki ve tepkilerde bulunabilmek kabiliyetidir, diyebili­riz. Başkalarıyla iyi ilişkilerde bulunabilen kişi sosyal zekâya sahip demektir.

Sorenson, "karekter ve kişilik özellikleri sosyal zekânın bir kısmı sayılmasalar bile onunla sıkı sıkıya ilgilidirler" di­yor. Çünkü insan kişiliğini karakterize eden mizaç, huy, sağ­duyu, dürüstlük, mizah duygusu, tavır ve benzerleri, insan­lar arası ilişkilerde başarılı olmanın önemli etmenleridir. [660] El öpeyim derken ısıran, iltifat edeyim derken hakaret eden insanlar, sosyal zekâya sahip olmayan kimselerdir. Bu tür bir zekâya sahip olan insan, dışa dönüktür; insanlarla kolay­ca dostluk kurar; hülâsa sosyal ilişkilerde hüner ve anlayış sergiler. [661]

Sosyal yetenek sahibi olan kimseler aynı zamanda sağ­lıklı kimselerdir. Bunlarda insan ilişkilerine gölge düşüren marazî duygular yoktur. Sevgi, hoşgörü ve anlayış gibi güzel duygular onların en vurucu silahlarıdır. Başkalarına saygı­ları, kendilerine güvenleri vardır. Gerek insanlarla diyalog kurarken, gerekse o diyalogu hazırlayan vasıtaları kullanır­ken fevkalâde başarılıdırlar. Garrett, diplomatların, din adamlarının, tezgâhtarların sosyal zekâ sahibi olmalarının gerektiğine işaret eder.

 d- Zekânın Doğuşu ve Gelişmesi

 Herhangi bir kimsede zekânın doğması demek, sinir sisteminin belli bir merkezde toplanması demektir. Bu da önce omuriliğin sonra da beyin yuvarlaklarının teşekkülünü gerekli kılar.

Çocuğun dünyaya geldiği ilk zamanlarda gerek sinir sistemi, gerek omurilik ve gerekse beyin yuvarlakları tam teşekkül etmediği için onda zekâ faaliyetine rastlamak mümkün değildir. Bu dönemde çocukta "hayatî faaliyet" ege­mendir. Her canlı gibi o da çevresi ile olan ilişkilerini "duy­mak" suretiyle sürdürür.[662]

Yukarda da işaret ettiğimiz gibi hayatî faaliyetten ruhî faaliyete geçmek ve yüksek idrâklere ulaşabilmek için sinir sisteminin ve onunla ilgili mekanizmanın tekâmül etmesi gerekir.

Bilim adamları doğumdan iki yaşına kadar çocukta zekâ faaliyetinin bulunmadığnı söylemekte, bu dönemde çocuğun çevresiyle ilişkilerim "duygularını" kullanarak yürüt­tüğünü haber vermektedirler. İki yaşından itibaren çocukta birtakım kavramlar oluşmaktadır. Mantıkî bir temele da­yanmayan bu kavramlar başlangıçta net değildir. Giderek netleşir. İki yaşından itibaren zekâ hızla gelişmeye başlar. [663]

Sinir sisteminin gelişmesiyle faaliyetimiz fiziko-şimik itilmeler ve teessür intibâlarıyla kalmaz, idrâkler ve idrâkli davranışlar başgösterir. İbtidâî hareketlerimiz, bilinçli, is­tekli, maksatlı faaliyetlere dönüşür. İntibak faaliyetleri şart­lara uydurulur. Uyarıya verilen cevaplar şartlara göre aza­lır, çoğalır, hızlanır, yavaşlar, gecikir veya durur. [664] Halbuki hayatın başlangıcında böyle gelişmiş bir tepki düzenine sahip değiliz.

Bir uyarıya karşı değişik tepkilerde bulunmak insanda bir davranış hürriyetinin kazanıldığını gösterir. Zekâ da böy­le bir ortamda gelişir, boy salar. [665]

İnsanın, dünyayı tanıması belirsiz, mübhem intihalardan idrâk safhasına geçmesiyle mümkündür. Bu sayede eşya ve olaylar bir anlam ve bir kimlik kazanır. Keli­meler ve değişik semboller ortaya çıkar. Gitgide genişleyen bir semboller dünyası kurulur. Düşünce ve zekâ bu sembol­lerle çalışır. Zihnimizde, idrâkimizin seçip aldıklarıyla özel bir dünya oluşur.

Zekâ normal hallerde yaşa paralel olarak gelişmekte­dir. Binet ve diğer araştırmacılara göre gelişme orta zekâlarda 15, yüksek zekâlarda 20 yaşa kadar devam etmek­tedir. Bazı bilim adamları ise gelişmenin 40, 50, hatta 60 ya­şa kadar devam ettiğini iddia etmişlerdir. [666] Zekânın ergen­lik çağından sonraki gelişmesi "pratik akıl yürütmeden çok, mücerred akıl yürütme ve kelime öğrenme şeklinde" cereyan etmektedir. [667]

Yapılan çalışmalar bir de şunu göstermiştir ki, zekânın gelişmesi egzersizlerle değil olgunlaşma ile mümkündür. [668]

Zekânın gelişimi, somuttan soyuta, pratikten nazarî sa­haya doğru bir seyir takib eder. O sadece fikirler, kavramlar ve kelimeler üretmekle kalmaz, zamanla âdetler dünyası gi­bi son derece soyut bir matematik âlem de yaratır. [669] Zekâ, sonunda, Arvasî'nin de işaret ettiği gibi objektif âlemden sübjektif âleme, fizik dünyadan metafizik dünyaya yelken açar. Varlığı ve bilgiyi birer mesele yapar. Zaman zaman kendine döner, tenkid ve muhasebede bulunur. Zekânın yük­seldiği son aşama varlık kavramıdır. Bu noktada zekâ, mücerredlerle düşünen bir yüksek düşünce âleti durumunda­dır. [670]

Zekâda bireysel farklılıklara işaret etmiştik. Farklı zekâ tipleri genel bir tasnife tabi tutulduğunda geri zekâlılar, üstün zekâlılar ve orta gruplar olmak üzere üç ana grupla karşılaşır. [671] İnsanlar daha detaylı bir tasnife tabi tutulduğu zaman görülür ki, Z. B.leri 25'e kadar olan alıklar­dan, Z. B.leri 200'ü bulan olağanüstü zekâ tiplerine kadar ulaşmak mümkündür. Çoğunluğun zekâ bölümü 100 veya 90 ile 110 arasıdır. [672]

Genel zekâ dağılımını isimlendirerek açıklamak ister­sek şöyle açıklayabiliriz:

Zekâ bölümleri 70'den 80'e kadar olanlar geri zekâlılığın sınırında bulunan kimselerdir. Bü­tün insanların % 7'sini oluşturmaktadırlar. 70'in altındaki­ler geri zekâlılardır. Alıklar, budalalar, ahmaklar sınıfını oluştururlar (% 2). 80rden 89'a kadar olanlar geri normalleri teşkil eder. 90'dan 109'a kadar olanlar normallerdir. Bunlar insanların % 50'sini temsil ederler. 110'dan 119'a kadar olanlar zekî normallerdir. Zekâ bölümleri (Z.B.) 120-130 ara­sında olanlar üstün zekâlılar, 130'un üstünde olanlar çok üstün zekâlı kimselerdir. Oranları % 2'ir. [673]

 e- Zekâyı Etkileyen Faktörler

 Zekâyı etkileyen faktörler bazı bilim adamları tarafın­dan altı maddede ele alınmaktadır:

1- Organsal faktörler,

2- Olgunlaşma,

3- Eğitim,

4- Yapılan işler,

5- Kültür ve aile or­tamı,

6- Kişilik ve heyecan dengesi. [674]

Organsal faktörler zekâya, kalıtım, serebral örgütlen­me ve fiziksel açıdan etkili olmaktadır. [675]

Olgunlaşma, zekânın gelişmesinde temel şarttır. Anatomik özelliklerinin zekâ ile bağlantısı yoktur. [676]

Yapılan araştırmalarda eğitimin yükselmesiyle zekâ testlerindeki başarının yükseldiği görülmüştür. [677] Buradan hareketle şunları söyleyebiliriz:

Zekâ seviyesinde terbiye ve tahsilin önemli katkıları vardır.

Bayan Burks, çocukların iyi aileler yanında zekâ bakı­mından daha avantajlı olduklarını, iyi aile yanında çalışan bir çocuğun zekâ bölümünün 7 puan yükseldiğini ileri sürmüştür. [678] Shultleıvorth ise zekânın % 64 kalıtıma, % 15 aileler arası çevre farklarına, % 13'ünün ise ailenin yetiş­tirilmesine bağlı olabileceğini savunmuştur. [679] Görüyoruz ki çocuğun zekâsına, içinde yetiştiği ailenin etkisi vardır. Fi­zik ve kültürel çevreyi de buna katmak gerekir.

Bunlardan başka verasetin, mizaç, karekter ve kişili­ğin, yorgunluk veya zindeliğin zekâ üzerinde önemli etkileri vardır. [680] Keza alâka, dikkat, çeviklik ve enerjinin de zekâ üzerinde katkıları vardır.

Zekânın zihin, irâde ve duygularla yakın ilişkisi vardır. Bunları kullanarak problemlerini çözer, derdine çâre bulur. [681]

Zekâ kontrol ve muayenelerinde görülmüştür ki, zekâ düşüklüğü ile karakter bozukluğu arasında kuvvetli bir bağ bulunmaktadır. Yüzü kızarmayan fahişelerin, hırsızların, katillerin zekâlarının da düşük olduğu tesbit edilmiştir.[682]

Karakterle zekânın kol kola yürüdüğünü söyleyen Herbert Sorenson, şunları kaydediyor:

"Suç işleyen, özellikle do­landırıcılık eden kuvvetli zekâ sahibi kimseler vardır. Fakat suç ve cürümlerin çoğunluğu, zekâca normalin altındaki ye­tişkinler ve çocuklar tarafından işlenmektedir." [683]

Zekâ ile içgüdünün ilişkisi var mıdır? İçgüdüye "zekânın ilk şekli" diyenler vardır. Şu var ki, içgüdüler kalıplaşmış fonksiyonlardır. Az ve güç değişirler. Donuk ve mono­tondurlar. Sadece organları kullanırlar, âlet yapma yetenek­leri son derece sınırlıdır. [684] M. Şekib Tuncun diliyle "Maddî âletler yapmak, manevî bir âlet olan dili sadece bir­takım sesler, mimikler ve haykırışlarda bırakmayarak söz sembolleri haline getirmek, ayni zamanda bir kıymetler âlemi yaratmak yalnız insan zekâsının eseridir." [685]

İnsan zekâsıdır ki, içgüdüden farklı olarak ilkel eğilim, ilgi, ihtiyaçları aşmış, yeni ve insana has temayüller yarat­mıştır. Geliştirdiği bu ileri temayüllere sosyal bir veçhe de kazandırmıştır. Bunun sonucu olarak günlük yaşantımız bir­takım kaidelere, kanun ve kurallara, ahlâk ve estetik duygu­lara bağlanmıştır. [686] Yatışımızı, kalkışımızı, yeme ve içme­mizi ve daha birçok davranışlarımızı, tutum ve tavırlarımızı bu kurallar belirlemektedir.

İçgüdü taşlaşmıştır; sınırlı bir hareket kabiliyetine sahiptir; elastikiyeti yoktur. Yeni ve değişik bir durumla karşılaştığı zaman çaresiz kalır; yeni bir intibak faaliyeti gösteremez. [687]

"İçgüdü, canlıdaki otomatizmi ifâde ettiği halde, zekâ kendini yenileme ve mükemmelleştirme irâdesinin gücünü temsil eder" diyen Arvasî devam ediyor:

İçgüdü ile zekâ ka­ostan kaçarlarken birbirlerine destek oldukları halde, kendi­ni yenileme konusunda içgüdü, zekâyı frenlemeye çalışır. Canlılarda zekâ seviyesi arttıkça yeniye özlem ve kendini ye­nileme gücü çoğalır. " [688]

Akıl, zekânın ilk hamleyi yaparak bir ivme kazanması­na ve böylece kaosa düşmemesine yardım etmesine rağmen zekâ, kendine bir yerde ayak bağı olan aklın esaretini sev­mez, ona aşmaya çalışır. [689]

Doğuştan potansiyel bir güç olarak getirdiğimiz zekâyı eğitim ve öğretimle azaltıp çoğaltmak mümkün görülmemiş­tir. [690] Yapılan veya yapılacak olan şey onu birtakım yollar­la uyandırmak, harekete geçirmek, yolunu açmak ve geliştir­mekten ibarettir.


[621] Ziya Dalât, a.g.e., s. 270.

[622] Adasal, a.g.e., s. 832.

[623] Dalât, a.g.e, s. 271.

[624] Dalât, a.g.e., s. 271.

[625] Öztabağ, a.g.e., s. 195.

[626] Öztabağ, a.g.e., s. 195.

[627] Özbaydâr, a.g.e., s. 99,100.

[628] Morgan, Psikolojiye Giriş, s. 37.

[629] Nureddin Topçu, Bergson, İstanbul 1968, s. 62.

[630] Sorenson, a.g.e., s. 214.

[631] Mart, a.g.e., s. 75.

[632] Mehmed Dağ. "İbn Sina'nın Psikolojisi", İbn Sina Armağanı, haz: Aydın Sayılı, içinde, s. 385.

[633] Öztabağ, a.g.e., s, 196.

[634] Morgan, a.g.e., s. 60.

[635] Adasal, a.g.e., s. 832.

[636] Mart, a.g.e., s. 74.

[637] Mart, a.g.e., s. 75.

[638] Mart a.g.e., s. 74.

[639] Adasal, a.g.e., s. 832.

[640] Adasal, a.g.e., s. 832.

[641] Mart, a.g.e., s. 75.

[642] Mart, a.g.e., s. 75.

[643] Mart, a.g.e., s. 76.

[644] Mart, a.g.e., s. 76.

[645] Dinçmen, a.g.e., s. 6.

[646] Tunç, a.g.e., s. 97.

[647] Halis Ayhan, Eğitime Giriş ve İslâmiyetin Eğitime Getirdiği De­ğerler, İstanbul 1982, s. 210.

[648] Öztabağ, a.g.e., s. 196.

[649] Sorenson, a.g.e., s. 220.

[650] Sorenson, a.g.e., s. 239

[651] Mart, a.g.e., s. 80.

[652] Arvasî, İnsan ve İnsan Ötesi, s. 39.

[653] Sorenson, Eğitim Psikolojisi, s. 220.

[654] Garrett, a.g.e., s. 160; Mart, a.g.e., s. 80; Adasal, a.g.e., s. 833

[655] Morgan Psikolojiye Giriş, s. 302.

[656] Garrett, Psikolojiye Giriş, s. 160.

[657] Mart, a.g.e.,s. 80.

[658] Sorenson, a.g.e., s. 220; Mart, a.g.e., s. 80.

[659] Garrett, a.g.e., s. 160.

[660] Sorenson; a.g.e., s. 221

[661] Garrett, a.g.e., s. 161.

[662] Tunç, a.g.e., s. 98.

[663] Ayhan, a.g.e., s. 211

[664] Tunç, a.g.e., s. 98.

[665] Tunç, a.g.e., s. 98.

[666] Ziya Dalât, a.g.e., s. 277, 278.

[667] Ayhan, a.g.e., s. 212,

[668] Mart, a.g.e., s. 72.

[669] Tunç, a.g.e., s. 100.

[670] Tunç, a.g.e., s. 100.

[671] Morgan, Psikolojiye Giriş, s. 302.

[672] Sorenson, a.g.e., s. 229.

[673] Sorenson, a.g.e., s. 229, 230.

[674] Adasal, Medikal Psikoloji, s. 834-837.

[675] Adasal, a.g.e., s. 834.

[676] Mart, a.g.e., s. 102.

[677] Dalât, a.g.e.. s. 311.

[678] Mart, a.g.e., s. 94.

[679] Adasal, a.g.e., s. 837.

[680] Tunç, a.g.e., s. 101; Özbaydar, a.g.e., s. 100; Enç, a.g.e., s. 26.

[681] Dalât, a.g.e., s. 270

[682] Dalât, a.g.e., s. 309.

[683] Sorenson, Eğitim Psikolojisi, s. 236.

[684] Tunç, a.g.e., s. 56, 57.

[685] Tunç, a.g.e., s. 57.

[686] Tunç, a.g.e., s. 57.

[687] Dalât, a.g.e., s. 271.

[688] Arvasî, İnsan ve İnsan Ötesi, s. 48.

[689] Arvasî, a.g.e., s. 39.

[690] Enç, Ruh Sağlığı Bilgisi, s. 26.


Bilal2009
Tue 22 January 2019, 07:17 am GMT +0200
Esselamü aleyküm Rabbim bizleri aklı ve zekayı kullanan ve doğru işler yapan kullarından eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun

ceren
Tue 22 January 2019, 02:04 pm GMT +0200
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun paylasimdan kardeşim. ..