seymanur K
Sat 20 August 2011, 11:58 am GMT +0200
MASLAHATLARI ELDE ETME VE MEFSEDETLERİ DEF ETMENİN ZANNA DAYALI OLMASI
Zan, çoğunlukla doğru çıktığından dünya ve ahiret maslahatları zan üzerine bina edilmiştir. Çünkü zannın gerçek dışı olması nadirdir. Çoğunlukla doğru çıkan zanların maslahatlarını, nadiren gerçek dışı "çıkan zanların mefsedetlerinden dolayı iptal etmek caiz değildir.
Şüphesiz ki dünya ve ahiret maslahatları, belirttiğimiz gibi İnsanların zanlarına dayanır. Bununla birlikte her zan ile amel etmek de caiz değildir.
Muteber zannın çeşitli kısımları vardır:
1- En düşük derecedeki zan.
2- En yüksek derecedeki zan.
3- Orta derecedeki zanlar.
Şöyle bir itiraz ileri sürülebilir: Dinin hükümleri ahad haberlerden elde edilen zahlarla sabit olduğu halde, hakimler nezdinde haklar niye benzer şekilde sabit olmuyor? Bu hakların pek çoğunda şahitlerin belli bir sayıda ve erkek olması şart koşulmaktadır. Yine şahitliklerin dereceleri birbirinden farklıdır. En üst derecesi dört erkeğin şart koşulduğu şahitliktir. En alt derecesi, Ramazan hilalini görme konusundaki şahitlikte olduğu gibi tek bir şahidin kabul edildiği durumdur. Bunun bir üst derecesi bir şahit ve davacının yemini ile hükmün sabit olduğu durumdur. Bunun bir üst derecesi bir erkek ve iki kadının şahitliğinin kabul edildiği durumdur. Bunun bir üst derecesi yalnızca iki erkek şahit ile hükmün sabit olduğu durumdur.
İkrar ister müslüman ister kâfir, ister iyi ister kötü bîr kimse tarafından yapılmış olsun yukarıdaki şahitliklerin hepsinden önce gelir. Çünkü ikrarda yalandan uzak durmayı gerektiren durum insanın tabiatından kaynaklanmaktadır, insanın doğasından kaynaklanan engel, dini engelden daha güçlüdür.
Şer'î sebeplerden elde edilen farklı derecedeki zanlar da böyledir. Örneğin kadının bir kur'[26] hali geçirerek istibra yapması rahmin temiz olduğu zan-nmı harekete geçirir. Çünkü çoğunlukla hamile kadın âdet görmez. Kadın bir kere adet gördüğünde hamile olmadığı konusunda galip zan oluşur. Çünkü hamile olmama durumu çoğunlukla âdet gören kadınlar hakkında geçerlidir. Bununla birlikte ne cariye ne de hür kadın hakkında tek bir kur7 hali ile yerinilmez. Cariyenin iki kur', hür kadının üç kur' beklemesi gerekir, istibra ve iddetin kur' değil de aylar esas alınarak hesap edilmesi konusundaki ihtilaflarda da durum böyledir.
Tüm bu itirazlara şu şekilde cevap veririz: Şer'î hükümlerin ahad haberlerle sabit olması ile hakların şahitler aracılığıyla sabit olması arasında üç konuda farklılık vardır:
1- Müslümanlar çoğunlukla alemlerin Rabbi olan Yüce Allah'ın elçisi hakkında yalan bir şey söylemekten korkarlar. Özellikle de âdil olup, peygamber hakkında yalan bir şey söyleyenin cehennemde kendi yerini hazırlamış olacağını bilen kişiler bundan daha da çok korkarlar. Asırlar ve uzun zamanlar geçtiği halde Hz. Peygamber hakkında yalan uyduranların son derece azınlıkta olması da bunu göstermektedir. Hakimler nezdinde haklar konusunda yalancı şahitlikte bulunanlar ise böyle değildir.
2- Bazen bir hadis tek bir kişide bulunabilir. Bu hadis kabul edilmezse müslümanlar emredilenler, yasaklananlar, helal ve haram kılınan durumlar konusunda bu hadiste yer alan genel maslahatı kaybetmiş olurlar. Davalarla ilgili konularda tek bir şahsın tek bir hakkını kaybetmesi ise bundan farklıdır.
3- İnsanların çoğunun arasında gizli veya açık kin, düşmanlık ve öfke bulunmaktadır. Bu kin ve düşmanlıklar insanları düşmanlarına ve kin duydukları kişilere karşı yalancı şahitliğe yönlendirmektedir. Bu, çokça meydana gelen yaygın bir durumdur. Peygamberimizle ilgili haberlerde ise böyle bir durum söz konusu değildir.
Haberlerde tek kişinin şahitliğinin kabul edilmesinin benze/i; halk arasında yaygın olarak bilinen bir konuda bir kişinin haber vermesi, mirasçıların sınırlandırılması, kişinin maddi zorluk içinde bulunması gibi konularda kesin bilgi elde etmenin mümkün olmaması sebebiyle tek kişinin şahitliğinin kabul edilmesidir.
Bu yönlerden elde edilen zanna itibar etmezsek, bu zayıf zanlara dayanan maslahatlar ortadan kalkar. Üstelik dinde tek bir kişinin haberinden elde edilen zan terkedilirse adil kişinin rivayet ettiği hükümlerin maslahatları da kaybolur. Bu maslahatlar hem kişisel haklarla ilgili maslahatlardan daha genel hem de kıyamet gününe kadar süren devamlı maslahatlardır. Her asırda bunlara ihtiyaç olduğundan bir kişinin haberini reddetme kötülüğü tüm toplum hakkında geçerli genel bir kötülük doğurur. Bu zikrettiğimiz, bazı zamanlarda gerçekleşmesi muhtemel olan bir kötülük ile, kıyamete kadar tüm insanları kuşatan genel kötülük arasındaki farktır.
Aslın istıshabı, yaygın duruma veya zahire göre hüküm verme vb. gibi hükümleri ve onlara tabi olan hususları ortaya koyan zanlar da böyledir. Bunlar tek kişinin haberinden daha zayıf sebeplerle sabit olur. Çünkü maslahatları kıyamete kadar kalıcıdır. Bunlar tek bir kişinin haberi ile karşılaştığında zan ifade etmesi açısından tek kişinin haberinden sonra gelir. Çünkü biz tek kişinin haberinden elde edilen zannı, kıyasların büyük bir bölümünden, lafızların-, zahirlerinden ve asılların istıshabından daha üstün tutarız. Bunun sebeplerini inşaallah ileride, "haberlere ve kıyaslara itibar edilmemesi halinde bunlardan elde edilecek maslahatların ortadan kalkacağı"na dair konuda belirteceğiz.
Bazı hükümler zan ve tahminle değil yalnızca inançla sabit olur. Mesela namaz rekatlarında ve farzlarında şüphe etme durumunda hüküm ancak kesin inanç ile sabit olur. Din her ne kadar "yakın" lafzını kullanmış olsa da bu ileride belirteceğimiz üzere kesin bilgi değil inanç anlamına gelir.
Kimi tasarruflarda ise kesin bilgi şart koşulur. Mesela sözle ilgili şahitlik edebilmek için söz söyleyeni görmek ve şahitlik edilen sözü duymak şarttır. Fiillerle ilgili şahitliklerde de faili görmek ve şahitlik edilen fiili görmek şart koşulur. Öldürme, yaralama ve zina gibi fiillerle ilgili kimi durumlarda ise fiilin icra edildiği kimseyi, fiili yapanı ve fiili görmek şart koşulur.
Şöyle bir soru sorulabilir: Hakim inanç ve zandan daha kuvvetli olan kendi bilgisine göre hüküm verse bu geçerli olmaz mı?
Buna şu şekilde cevap veririz: Eğer hakimin bilgisinin kaynağımütevatir haber ise, haberi verenlerin dilinde olayın yaygın olması sebebiyle ortadan kalktığı için hakim bu bilgiye göre hüküm verebilir. Böyle değilse doğru olan görüşe göre yine hüküm verir. "Hüküm veremez" diyenler, kötü hakimler hakkında geçerli olan töhmet korkusu gerekçesiyle bunu yasaklamışlardır.
[26] Kur' Haııeiilerce hayız, Şafiîlerce temizlik hali olarak kabul edilir.