- Zahirîler

Adsense kodları


Zahirîler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
seymanur K
Tue 4 October 2011, 04:22 pm GMT +0200
Zahirîler:


Zâhîrî mezhebinin ilk kurucusu Dâvud b. Ali. b. Halef el-İsfahanî ez-Zâhirî (Ö. 270 H.), aslında fıkıh öğrenimini İmam Şâfiînin talebelerinden yapmış ve kıyas'ın en büyük savunucusu olan imam Şafiî'ye son derecede hayranlık duymakta idi. Fakat O, olay ve mese­leler için nass'ları esas kabul ederek, tamamen hadis'lere yönel­miş ve kiyas'a sert bir tepki göstermiştir.

Burada, haklı olarak, Dâvud ez-Zâhirî, tahsil etmiş olduğu Şa­fiî fıkhından nasıl ayrılmıştır? sorusuyla karşılaşabiliriz. Buna şöyla cevap verilebilir:

İmam Şafiî, şerîati dâima nass'lara göre yorumluyordu. İmam Şafiî'ye göre ictihâd, ya bir nass'a dayanmalı, yahut da kıyas yoluyla bir nass üzerine hamledilmelidir. İşte Dâvud ez-Zâhirî, Şafiî'nin bu görüşünü iyice daraltarak, şerîati yalnız nass'lardan ibaret saymıştır. Dolayısıyla re'y ve kıyas'ı da reddet­miştir. Kendisine, “Şafiî, kıyas'ı kabul ederdi, sen bunu nasıl ibtal ediyorsun? denildiğinde; “Şafiî'nin, istihsânı ibtal için ileri sürdüğü delilleri inceledim, gördüm ki bunlar, kryas'ı da ibtâl etmekte­dir.” demiştir. [409]

Davüd ez-Zahiri ve ona uyanlar, kıyas'ı reddettikten sonra, hakkında nass bulunmayan olayların hükmünü açıklamak için “istishâb” ile “delîl” adını verdikleri bir prensipe başvurmak zorunda kalmışlardır. Onlara göre,

“Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan O'dur...” [410] âye­ti uyarınca haram, helal, mekruh veya mendub olduğu nass'larla bildirilmeyen ve hakkında icmâ' bulunmayan şeyler mubahtır. [411] “Delîl” adını verdikleri prensip ise, lafzın delâleti veya mantıkçıların “kıyas-ı izmârî” kryas-ı matvî, yeni terimi ile; dürülgen kıyas) dedikleri şeydir. Zahirîlerin “delîl” ile istinbât ettikleri hükümlere şu misâli verebiliriz:

“Her sarhoşlukveren şarap (hamr)'dır ve her şarap haramdır.” [412] hadîsinden “sarhoşluk veren herşey haramdır” sonucunu çıkarırlar. Yine on­lar, nass'lardaki şart fiillerini genelleştirerek (tamim ederek) var­dıkları sonuca da “delîl” adını vermişlerdir.

Meselâ;

“... Vazgeçerlerse, geçmiş günahları yarlıganacaktır...” [413] âyetindeki “vazgeçerlerse” şart fiilini, her günah işleyenlere teşmil et­mişlerdir. Oysa bu âyet, kâfirler hakkında nazil olmuştur. [414] Bu âyet, elbette diğer günahkârları da içine alır; fakat mahdut olan bu gibi nass'ların delâetiyle hüküm istinbâtı, nass'ların sınırını aşamaz ve dolayısıyla kıyas'ın yerini tutamaz.

Zahirî mezhebinin ikinci ve en büyük imamı olan İbn-i Hazm, kendi mezhebine göre kaleme aldığı “el-İhkâm fî Usûli'l-Ahkâm” adlı sekiz ciltli fıkıh usûlünün otuzsekizinci babını “Din Hüküm­lerinde Kıyas'ı İbtal” konusuna tahsis etmiştir. [415]  Burada kıyas'ın leh ve aleyhindeki görüşleri münâkaşa yapan ve kıya'ı benimseyenlere çok sert ve  kırıcı bir dille kücum eden [416] İbn-i Hazm, kendilerinin “delîl” adını verdik­leri prensipin kıyas'dan tamamen farklı olduğunu ve nass'lardan uzaklaşmaya asla yol açmadığını, bunun doğrudan doğruya nass'­ların mefhûm (kavram)'larıyla icmâ'ın delâletinden alındığını söy­ledikten sonra, “delîl”in kısımlarını ele alıp açıklamaya çalışır. [417]

İbn-i Hazm, kıyas'ı reddettiği halde his (duygu) ve akıl ile kav­ranılan hususların kabulü gerektiğini ve bu konuda Kur'ân nass'ı bulunduğunu ileri sürer. Bu görüşüne delîl olarak da,

“... Yoksa onların görecek gözleri mi var?...” [418] âyetini zikreder. Ona göre akıl ve duygu ile doğrudan doğruya kav­ranılan şeyler, kulların kendi fiilleriyle hasıl olmamaktadır. An­cak onların ruhlarında, bunları meydana getiren bizzat Yüce Tanrı'dır. [419]

Akıl ve duyguya böyle bir değer vermelerine rağmen Zahirîler, kıyas'ı inkâr edişleri, nass'ların ta'lîlini tanımayışları yüzünden çok tuhaf çelişme ve mantıksızlıklara düşmüşlerdir. Sözgelimi; hakkın­da nass bulunduğu için insan idrarının pis (necis) olduğunu kabul etmişler ve nass'la açıkça belirtilmediğinden domuz idrarını temiz saymışlardır. Yine hakkında nass bulunduğu için köpeğin salya­sını pis olarak kabul ettikleri halde idrarının temiz olduğunu söy­lemek gibi garip bir duruma düşmüşlerdir. [420]



[409] M.E. Zehra, Tarihu'l-Mezâhib, s. 354,355

[410] Bakara: 2/29.

[411] İbn-i Hazm, el-İhkâm, c. VIII, s. 13 vd.

[412] Müslim, el-Câmi'u's-Sahîh, c. III, s, 1588  (Eşribe: 75).

[413] Enfâl: 8/36.

[414] İbn,-i Hazm, el-İhkâm, c. V, s. 106 vd.; M.E. Zehra, a.g.e,, s. 355, 411; Usûlü'I-Fıkh, s. 215.

[415] İbn-i Hazm, el-İhkâm, c VIX, s. 53.

[416] İbn-i Hazm, el-İhkâm, c. VII, s. 55 vd., c. VIII, s. 2 vd.

[417] İbn-i Hazm, el-İhkam, c. VJ s. 105 vd,

[418] A'raf: 7/195.

[419] İbn-i Hazm, el-İhkâm, c. I, s. 16, c. V, s. 107

[420] İbn-i Hazm, el-Muhallâ, Mısır, 1347-1352,  c. I,  s.  132,135,169    vd. M.E. Zehra, Usûlü'1-Fıkh, s. 217

Dr. Abdulkadir Şener, İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas, Istıhsan Ve Istıslah, Diyanet İsleri Başkanliği Yayınları:89-91.