- Yüz Deve Kurban

Adsense kodları


Yüz Deve Kurban

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Rüveyha
Wed 15 October 2014, 11:48 am GMT +0200
Yüz Deve Kurban


Yusuf Yavuz | Ağustos 2011 | BİNBİR DAMLA   


Zamanında Mekke’de İsmail Aleyhisselam tarafından kazılıp örülen Zemzem kuyusu, eski kavimlerden Cürhümlüler’in Mekke’yi terk ettiği sırada bazı kıymetli eşyalarla birlikte kapatılıp gizlenmişti. Peygamber Aleyhisselam’ın dedesi ve Kureyş’in reisi olan Abdülmuttalib, kırk yaşlarında iken gördüğü bir rüyadan sonra kapalı Zemzem kuyusunun yerini keşfetmiş, tek oğlu Hâris ile kazıp çıkardığı suyu, hacılara dağıtma gayesiyle kendi mülkiyetine geçirmişti. Ancak, Kureyş kabilesinden bazıları tarafından engellenme teşebbüsüyle huzursuz edilmişti. Abdülmuttalib de: “Vallahi Allah bana on çocuk verir de onlar beni koruyacak yaşa gelirlerse, içlerinden birini Kâbe’nin yanında kurban edeceğim!” diye yemin etti. Kureyşliler de sonunda Zemzem davasından vazgeçip bu hakkı ona bıraktılar.

Bu hadiseden sonra otuz yıl içinde Abdülmuttalib’in on oğlu doğmuş, yetişkin çağa gelmişlerdi ki rüyasında ona “adağını yerine getir” denildi. Bunun üzerine o zamanlar adet olduğu üzere fal oklarıyla on oğul arasından kura çekildi.

Kurada, çok sevdiği küçük oğlu ve Hz. Peygamber’in babası olan Abdullah’ın adı çıktı. Abdülmuttalib de oğlu Abdullah’ı kurban etmek üzere koca bir bıçakla Kâbe’nin yanına getirdi. Abdullah’ın buna bir itirazı yoktu. Fakat diğer bütün kardeşleri ve Kureyşliler bu işe karşı çıktılar. “Bunu yaparsan halk arasında adet olur, o zaman herkes oğlunu kesmeye kalkar!” dediler.

O zamanlar Medine’de bir arrâfe (kâhin kadın) vardı. Bir çözüm bulmak için ona gittiler. Arrâfe, o zamanlar bir insanın diyeti olarak kabul edilen on deve ile Abdullah arasında okla kura çekilmesini, kura Abdullah’a çıkarsa onar deve arttırarak develere sıra gelinceye kadar çekilişe devam edilmesini, bu develerin boğazlanmasıyla adağın yerine geleceğini söyledi. Mekke’de on deve bir yana Abdullah bir yana kura çekildi. Oklar Abdullah’a çıktıkça onar deve arttırılarak dokuz çekiliş Abdullah’a çıktı. Nihayet yüz deveye karşı yapılan onuncu çekiliş develere çıktı. Abdülmuttalib de oğlu yerine adak olarak Safa ve Merve arasında yüz deve kestirdi, kendisi ve çocukları hariç, etini herkese dağıttı. O zaman yetmiş yaşındaydı. Rasul-i Ekrem s.a.v., Hz. İsmail’i de kastederek: “Ben iki kurbanlığın oğluyum.” buyurmuşlardır.

İbn Hişam, es-Sîretü’n-Nebeviyye (Beyrut 1997), 1/188-192; Tarihu’t-Taberî, 2/240-43; Tarihu’l-Hamis, 1/332-33.

Canlı Taşınan Şehitler

Hicretin üçüncü yılında Mekkeli müşriklerle Medineli müslümanlar arasında meydana gelen Uhud savaşında müşrikler yirmi üç ölü verirken müslümanlardan yetmiş kişi şehit olmuştu (25 Ocak 625). Rasulullah Aleyhisselam Uhud şehitleri hakkında şöyle buyurmuşlardır: “Bunların Allah katında şehit olduklarına şehadet ederim. Gelin ve onları ziyaret edin. Allah’a yemin ederim ki kim onlara selam verirse, onlar da kıyamet gününe kadar selam verenin selamına karşılık vereceklerdir.”

Attaf b. Halid (Tabiîn sonrası neslin hadis râvilerindendir) şöyle bir haber vermiştir: “Teyzem bana dedi ki, bir gün bineğime binip Uhud şehitliğine ziyarete gittim. Orada bir süre namaz kıldım. Hz. Hamza’nın kabrinin yanındaydım. Civarda seslenen veya seslere cevap veren kimse yoktu. Yalnız bineğimin yularını tutan bir çocuk vardı. Namazımı tamamladıktan sonra elimle kabre doğru işaret ederek “esselamü aleyküm” dedim. O anda yer altından selamıma karşılık veren bir sesin geldiğini işittim. Allah’ın beni yarattığını nasıl biliyorsam, geceyle gündüzü nasıl biliyorsam, bu hadiseyi de öylece biliyorum. Selamın karşılığını işittiğim zaman bütün tüylerim ürperdi.”

Siyer ve hadis kaynaklarında anlatıldığına göre, Ebu Süfyan oğlu Muaviye r.a.’ın halifeliği zamanında Uhud civarından su çıkarılmasına lüzum görülmüştü. Uhud’da şehit kabirlerinin bulunduğu yer dışında su akıtma imkanı olmadığını halifeye yazdılar. Muaviye hazretleri de şehit kabirlerinin açılıp, içindekilerin başka tarafa nakledilmesini bildirdi. Medine halkına Uhud’da şehit cenazesi olanların hazır bulunması ilan edildi. Orada Amr b. Cemuh ile Abdullah b. Amr’ın müşterek kabri açılınca cesetlerin hiç bozulmadığı görüldü. Abdullah b. Amr (b. Haram) şehit olunca elini yaralı yüzüne bastırdığı halde gömülmüştü. Yeni kabrine konulurken eli yarasından çekilince yüzü kanamaya başlamış, eli tekrar yarasına konulunca kanaması kesilmiş. Kabir açma sırasında Hz. Hamza’nın ayağına demir küreğin ucu değince ayağından kan akmıştır. Uhud şehitlerinin kabirleri, ilk gömüldükleri zamandan kırk altı yıl sonra açılmıştı. O sırada ortaya misk kokusu gibi bir koku yayılmıştır. O mübarek şehitler, uyuyan canlı insan gibi, omuzlara alınarak yeni kabirlerine taşınmışlardır.

el-Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve (Kahire 1998), 3/291-94; el-Bidaye ve’n-Nihaye, 4/420-22; M. Asım Köksal, Hz. Muhammed ve İslâmiyet (İstanbul 2001), 4/206-208.

Çobanlıktan Şehitliğe

Medine’ye hicretin yedinci yılı başında (m. 628) Hayber yahudileri ile müslümanlar arasında çetin bir savaş olmuştu. Müslümanların zaferiyle sonuçlanan bu savaşta Yesar adında siyah bir kölenin garip bir macerası vardır. Yesar, Hayber yahudilerinden birinin kölesiydi ve efendisinin davarlarını güderdi. Hayber kuşatması sırasında yahudilerin silaha sarıldığını gören Yesar, onların ne yapmak istediklerini sorunca, “Şu peygamber olduğunu söyleyen kişiyle çarpışacağız..” cevabını almıştı. Bu söz onun merakını arttırdı. Koyunları sürüp Rasulullah s.a.v.’in yanına kadar geldi.

Yesar, Allah Rasulü’ne neye davet ettiğini sordu. Rasulullah Aleyhisselam ise: “Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de O’nun rasulü olduğuma inanmaya, Allah’tan başkasına ibadet etmemeye davet ediyorum.” buyurdu. Yesar da: “Böyle iman edersem benim için ne var?” dedi. “Bu imanla ölürsen cennete gidersin.” cevabını aldı. Bunun üzerine Yesar nasıl müslüman olacağını öğrenmek istedi ve Rasulullah’ın talimatıyla hemen iman ederek müslüman oldu. Sonra da: “Ey Allah Rasulü, ben bir çobanım. Şu koyun sürüsü bana emanettir. Şimdi onları ne yapayım?” dedi. Rasulullah Aleyhisselam: “Onları bu karargâhtan dışarı çıkar. Sonra onlara seslenerek ufak taşlar atıver. Onlar sahiplerine dönerler.” buyurdu.

Yesar söylendiği gibi yaptı. Yerden bir avuç çakıl taşı alarak öndeki koyunların üzerine attı. “Sahibinize dönün! Vallahi ben artık size sahip olamayacağım.” dedi. Koyunlar, sanki önlerinde çoban yürürcesine topluca kaleye girdiler, sahiplerinin yanına döndüler. Onlar da Yesar’ın müslüman olduğunu anladılar. Hz. Ali r.a.’ın sancağı çekip Hayber içlerine daldığı sırada Yesar da onun yanında çarpıştı. Atılan taş ve oklarla oracıkta şehit oldu. Henüz bir vakitlik namaz kılamamış, Allah’a bir tek secde bile yapamamıştı. Yesar’ın cenazesi Peygamber Aleyhisselam’ın yanına getirilip sırt üstü yatırıldı, üstüne bir örtü çekildi. Allah Rasulü s.a.v. ona doğru bakarken birden yüzünü başka tarafa çevirdi. Sahabe-i Kiram neden ondan yüzünü çevirdiğini sordular. Allah Rasulü s.a.v. buyurdular ki: “Yüce Allah bu kuluna ikram edip onu hayra sevketti. Şimdi onun yanında cennet hurilerinden iki zevcesinin bulunduğunu gördüm!”

Delâilü’n-Nübüvve, 4/220-21; el-Bidaye ve’n-Nihaye, 4/580; Hz. Muhammed ve İslâmiyet, 6/66-68.