- Yönetim ve Yöneticilik Bölümü

Adsense kodları


Yönetim ve Yöneticilik Bölümü

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Sat 8 October 2011, 01:42 pm GMT +0200
33-) Yönetim ve Yöneticilik Bölümü
(Kitâbu'l-İmâra)


1243-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan Hz. Peygamber (s.a.v.): "İnsanlar şu idare konusunda Kureyş'e uyarlar. Müslümanları Müslü-mantarına, kâfirleri de kâfirlerine uyar. İnsanlar maden kay­naklan gibidir. Cahiliye döneminde iyi kimseleri dini iyice öğ­rendiklerinde- İslâm'da da iyi kimseleridir. İnsanların iyilerin­den bir kısmını şu idare konusunda içine düşene kadar en is­teksiz olanlar / içine düşseier bile en isteksiz o/anlar olarak görürsünüz, "buyurmuştur. [1275]


1244-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Şu idare işi kendilerinden iki kişi kaldığı sürece Kureyş'te devam eder."buyurmuştur. [1276]

1245-) Câbir b. Semura (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.Yi: "On iki emir (idareci) olacak."diye buyururken işittim. Yine kendisi bir sözsöyledi   ama   duyamadım   bunu   da   babam:   "Bunların   hepsi   de Kureyş'tendir." diye söyledi." demiştir. [1277]


1246-) Abdullah b. Ömer (r.a.): "Ömer'e: "Yerine halife tayin etmez misin?" denildi, o da: "Eğer halife tayin edersem benden daha hayırlı bir kimse olan Ebû Bekir de halife tayin etmişti. Eğer tayin et­mezsem benden daha hayırlı bir kimse olan Rasulüllah (s.a.v.) de tayin etmemişti." dedi." demiştir. [1278]


1247-) Abdurrahman b. Semura (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) bana: "Ey Abdurrahman b. Semura, idareciliği isteme. Şunu bil ki bunu istemen neticesinde sana verilirse bununla baş başa bırakılırsın. Eğer istemeden sana verilirse bu konuda yardım görürsün, "buyurdu." demiştir. [1279]


1248-) Ebû Musa el-Eşari (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Amca oğllanmdan iki kimse İle Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yanına girdim. Bu iki­sinden birisi: "Ey Allah'ın Rasûlü, Yüce Allah'ın seni yetkili kıldığı yerler­den birisine beni yönetici gönder" dedi. Diğeri de benzer şeyler söyledi. Hz. Peygamber (s.a.v.) de: "Allah'a yemin olsun ki biz bu işe, ne onu isteyenine de buna hırsı olanları görevli atarız" buyurdu." [1280]


1249-) Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.): "Kavmim Eş'arîlerden iki kimse ile Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelmiştim. (Bu kimseler görev istedüer.) Ben de: "Onların görev isteyeceklerini bilmiyordum." dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Görevlendirmemize talip oianfan asla görevli ta­yin etmeyiz, "buyurdu." demiştir. [1281]


1250-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v,), şöyle bu­yurmuştur: "Dikkat ediniz, her biriniz çobandır ve her biriniz i-da resi altındakiler den sorumludur, İnsanlar üzerindeki İdare­ci, çobandır ve idaresi alttndakilerden sorumludur. Erkek, aile­sinde çobandır ve idaresi altmdakilerden sorumludur. Kadın, kocasının evinde çobandır ve idaresi altmdakilerden sorumlu­dur. Uşak, efendisinin malında çobandır ve idaresi altmdaki­lerden sorumludur. Hulasa herbiriniz birer çobandır ve idaresi altındakinden sorumludur. [1282]


1251) Mâ'kıl b. Yesâr (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i: "Allah, herhangi bir kulun idaresi altına bir halk verir, o da bu halkı nasihatia samimiyetle kuşatmaz ise bu kimse cennetin ko­kusunu bulamaz."'diye buyururken işittim." demiştir. [1283]


1252-) Ebû Hureyre (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) ara­mızda kalkıp konuşma yaptı, toplum malına ihaneti haksızlık yapmayı dile getirdi ve bunun çok büyük günah olduğuna işaret etti, şöyle bu-yuruyordu: "Kıyamet günü sizden biriniz, boynunda meieyen bir koyunla (veya) boynunda kişneyen bir atla gelerek: "Ey Allah 'm

Rasûlü, bana yardım et" diye, karşıma çıkmasın, ben ona: "Sana gerekeni tebliğ ettim, artık senin için şimdi bir şey ya­pamam" derim. Yine boynunda böğüren bir deve ile gelerek: "Ey Allah'ın Rasûlü, bana yardım et" diye karşıma çıkmasın, ben ona: "Sana gerekeni tebliğ ettim, artık senin için şimdi bîr şey yapamam" derim. Yine boynunda altın ve gümüş gibi bir şeylerfe gelerek: "Ey Allah'ın Rasûlü, bana yardım et" diye karşıma çıkmasın, ben ona: "Sana gerekeni tebliğ ettim, artık senin için şimdi bir şey yapamam" derim. Yine boynunda dal­galanan bir kumaşla gelerek: "Ey Allah'ın Rasûlü, bana yardım et" diye karşıma çıkmasın, ben ona: "Sana gerekeni tebliğ et­tim, artık senin için bir şey yapamam." derim."

(Hadiste geçen ve "toplum malına ihanet etme haksızlık yapma " diye çeviri yaptığımız "Gulûl" kelimesi aslında, ihanet etmek, haksızlık yapmak gibi an­lamlara gelir. Sözlük anlamının dışında geniş bir mana ifade eden bu kelime genel olarak, diğer gazilere dağıtılmadan önce ganimet malından gizlice çalma eylemi için kullanılmaktadır. Bununla birlikte toplum malını zimmete geçirme, bunu başkalarına haksız yere verme anlamlarını da ifade eder. Bu bakımdan ğufül, sadece ganimet malında değil topluma ait her hususta haksız davranmayı içine alır.) [1284]

 

1253-) Ebû Humeyd es-Sâidî (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) Esd kabi­lesinden Lütbiyye oğlu denilen bir kimseyi Süieymoğulları'nın zekâtını toplamaya görevlendirdi. Zekâtları toplayıp geldiğinde: "Şu, sizin malı­nız, şu da bana hediyedir." dedi. Rasûlüllah (s.a.v.), minbere çıktı, Al­lah'a hamdü sena ettikten sonra şöyle buyurdu: "Görevli gönderdi­ğim kimseye ne oluyor ki: "Şu, sizin malınız, şu da bana hedi­yedir. " diyor. Eğer, babasının veya annesinin evinde oturmuş iken de bir baksaydı, ona yine hediye gelir miydi gelmez miy­di? Asla! Muhammed'in canı elinde olan Allah'a yemin olsun ki, sizden kim böyle bir şey elde ederse kıyamet günü kesin­likle onu boynunda yüklenmiş böğüren bir deve veya böğüren bir inek veya meieyen bir koyun olarak getirir" Sonra koltukları­nın beyazlığı görünecek kadar ellerini kaldırdı ve iki defa: "Allah'ım tebliği ettim mi?" buyurdu.

Diğer bir rivayette ise Rasûlüllah (s.a.v.), o kimseye: "Eğer doğ­ru isen söyle, anne ve babasının evinde oturmuş iken de sana hediye gelir miydi"buyurdu, şeklindedir. [1285]

 

1254-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kim, bana boyun eğerse Allah 'a boyun eğmiştir. Kim bana karşı ge­lirse Allah'a karşı gelmiştir. Kim yöneticiye (emire) boyun e-ğerse bana boyun eğmiştir. Kim yöneticiye (emire) karşı gelir­se bana karşı gelmiştir."'buyurmuştur. [1286]

 

1255-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Allah'ın kurallarına ters düşme (masiyet) emredilmedikçe hoşuna git­se de gitmese de Müslüman bir kimsenin (yöneticinin) sözü dinlenip emrine uyulması gerekir. Eğer Allah'ın kurallarına ters düşme (masiyet) emredîHrse sözünü dinleyip emrine uy­mak yoktur." buyurmuştur. [1287]

 

1256-) Hz. Ali (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) bir seriyye göndermiş ve başlarına da Ensardan bir kimseyi komutan tayin etmişti. Kendilerine, komutanın sözünü dinleyip itaat etmelerini emretti. Bir ara, bir hususta komutanı kızdırdılar. 0 da: "Odun toplayın" dedi. Onlar odunu topladı­lar, arkasından: "Ateş yakın" dedi. Ateşi yaktılar: "Hz. Peygamber (s.a.v.) benim sözümü dinleyip bana itaat etmenizi emretmemiş miy­di?" dedi. Onlar: "Evet" dediler: "Ateşin içine girin" dedi. Birbirlerine baktılar ve: "Biz ateşten, zaten Hz. Peygamber (s.a.v.)'e kaçtık" dedi­ler. Onlar bu halde iken komutanın öfkesi dindi, ateş de sönüverdi. Medine'ye döndüklerinde bu durumu Hz. Peygamber (s.a.v.)'e bildirdi­ler. 0 da: "Eğer ateşe girselerdi içinden çıkamazlardı. İtaat di­nin güzel gördüğü konularda (marufta) " demiştir. [1288]

 

1257-) Ubâde b. Sâmit (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'e, memnun iken de, memnun değil iken de, dinleyip itaat edeceğimize idare ile kavga etmeyeceğimize, nerede olursa olsun hakikati söyleyeceğimize veyaYönetim ve Yöneticilik Bölümüuygulayacağımıza, Allah yolunda kınayanın kınamasından korkmayaca­ğımıza dair biat ettik." Demiştir[1289]

 

1258-) Cünâde b. Ebû Ümeyye, şöyle demiştir: "Ubâde b. Sâmit {r.a.)'ın yanına girmiştik, kendisi hasta idi. Kendisine: "Allah, sana iyilikler versin. Rasûlüllah (s.a.v.)'den işitmiş olduğun hadislerden bize anlatsan da Allah, bunlarla bizi faydalandırsa" dedik. Şöyle dedi: "Rasûlüllah (s.a.v.), bizi çağırdı, biz kendisine biat ettik. Bizden aldığı sözler içerisinde şunlar da vardı "Biz memnun iken de, memnun değil iken de, sıkıntıda iken de, ra­hatlıkta iken de, bize karşı tercihler yapılırken de dinleyip itaat edeceğimize biat edip idare ile kavga etmeyeceğiz." (Bunun üzerine) "Ancak açık bir şe­kilde küfrünü götür ve Allah katında bu konuda bir deliliniz olur­sa bu durum hariçtir, "buyurdu"[1290]

 

1259-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "İsrailo ğulları'nı Peygamberler yönetiyordu. Her Peygamber öldü­ğünde yerine yeni bir Peygamber getirdi. Ancak şu biline ki benden sonra Peygamber yoktur ama halifeler olacak ve çok olacaklar, "buyurdu. Oradakiler: "Bize ne emredersiniz?" dediler: "Bi­rinciye biat ediniz, ondan sonra yine birinciye biat ediniz. On­lara gereken haklarını da veriniz. Çünkü Allah, onlardan idare­si altındakiler'! soracaktın "buyurdu. [1291]

 

1260-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Biline ki, benden sonra bir takım kayırmalar ve iyi görmeyeceği­niz/kabul etmeyeceğiniz işler olacaktır." buyurdu. Oradakiler: "Ey Allah'ın Rasûlü, bizden her kim bu duruma ulaşırsa ne emreder­sin?" dediler: "Üzerinizdeki hakkı yerine getirirsiniz, lehinize o-fanın/ da (almanız gerekeni de) Allah 'tan istersiniz" buyurdu. [1292]

 

1261-) Üseyd b. Hudayr (r.a.)'dan. Ensar'dan bir kimse: "Ey Allah­'ın Rasûlü, falancayı görevli olarak atadığın gibi beni de görevli ata-san?" dedi. Rasûlüliah: "Benden sonra sizler, ileride başkalarınınsizlere tercih edilip kayrıidığı birtakım uygulamalarla karşıla­şacaksınız. Bunun için ttavz-ı Kevser'de benim/e buluşana de-ğin sabredin, "buyurmuştur. [1293]

 

1262-) Huzeyfe b. el-Yemân (r.a.) anlatır: "İnsanlar Rasûlüllah (s.a.v.)'e iyilikleri sorar ben de, bana ulaşır endişesiyle kötülükleri so­rardım. Bir defasında: "Ey Allah'ın Rasûlü, biz cehalet ve kötülük üzere idik, ama Allah bize iyilik getirdi. Acaba bu iyilikten son­ra bir kötülük var mıdır?"'dedim: "Evet" 6eö\: "Bu kötülükten son­ra iyilik var mıdır?" dedim: "Evet, ama içerisinde bulanıklık var­dır" buyurdu; "Bulanfklıiiğı nedir?" dedim: "Benim yolumun dışında bir yo/ tutan bir topluluktur. Sen onların bir kısmını tanıyıp kabul eder, bir kısmını da reddedeısin" buyurdu: "Bu iyilikten sonra bir kötülük var mıdır?" dedim: "Evet, cehennem kapılarının davetçileri vardır ki kim onların davetine icabet ederse onu cehenneme atarlar"'buyurdu: "Ey Allah'ın Rasûlü, onların özellikleri­ni bize anlatsan" dedim: "Onlar bizim tenimizdendirler, bizim di­limizi konuşurlar (görünüşte biz gibidirler ama İçten bizden değinirler)" buyurdu:

"Bu işler bana ulaşırsa ne emredersiniz?" dedim: "Müslümanların cemaatine ve imamına uyarsın"buyurdu: "Eğer Müslümanların ne cemaati ne de imamı varsa?" dedim: "Sen bu hal üzere iken ölüm sana gelene değin (yalnızlıktan) ağaç kökünü kemirecek duruma gelsen bile, bu fırkaların tümünden uzak dur!"'buyurdu. [1294]

 

1263-) İbni Abbâs (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kim emirinden idarecisinden bir şeyi beğenmezse sabretsin. Şu biline kikim idareciden bir karış dışarı çıkarsa cahiliyye ölümü üzere ölmüş olur. "buyurmuştur.

Yine kendisinden gelen bîr başka rivayette ise: "Kim emirinden idarecisinden hoşlanmayacağı bir şey görürse sabretsin. Şu bilineki kim cemaatten birliktelikten bir karış aynlırsa cahiliyye ölümünden başka bir şekilde ölmez, "buyurmuştur.

(îtaat konusu çok hassas bir konudur. Bu konudaki emirler, fitneye sebebiyet vermemek için idareciye kesin itaati emreder. Ancak dikkat edilecek bir diğer hususvardır bu da İdarecilerin Müslümanlardan olması, halkı Allah'ın Kitabıyla yönetmesi ve Allah'a İsyanı emretmemesidir. Allah: «Ey iman edenler, Allah'a itaat ediniz, Rasul'e ve sizden olan emir sahiplerine itaat ediniz.» (Nisa: 59) buyurmaktadır. Efendimiz (a.s.) veda hutbesinde: "Sizi, Allah'ın Kitabı ile yöneten bir köle ida­reye getirilse, onu dinleyip itaat ediniz." buyurmuştur. (Müslim, îmâra: 36, Neseî, Beyat, ifanı Mâce, Cihâdr 39) "Sevse de sevmese de Müslüman bir kimsenin dinleyip itaat etmesi gerekir ancak isyan emredilmesi dışında; eğer isyan emredilhse dinleyip İtaat etmek yoktur." (Müslim, İmâra: 33, Tirmizi, Ghâd: 29, İbni Mâce, Cihâd: 40,Buhân, Ahkâm: 4) "Allah Teâla 'ya isyan konusunda itaat yoktur, İtaat dinin güzelgördüğü konularda (marufta) Olur."'(Buhaıi, Ahkâm: 4, Müslim, İmâra: 33) [1295]

 

1264-) Câbir (r.a.): "Rasûlüîlah (s.a.v.) Hudeybiye günlerinde bi­ze: "Sizler yeryüzü halkının en hayırlısısınız" buyurdu. O gün biz bin dört yüz kişi idik. Eğer bugün gözlerim görebilseydi altında biat edi­len ağacın bulunduğu yeri size gösterirdim" demiştir. [1296]

 

1265-) Said b. Müseyyeb'den. Şöyle demiştir: "Babam, Hudeybiye'de ağaç altında Rasûlüllah (s.a.v.)'e biat edenlerdendir. Kendisi: "Ertesi yıl yi­ne hacca gittik ama ağaç bize kapalı kaldı (göremedik, bulamadık.) Eğer size belli olmuş olsaydı, o zaman siz en iyi bilensiniz" dedi"[1297]

 

1266-) Seleme b. Ekvâ (r.a.)'tn azatlısı Yezid b. Ebû Ubeyd'den. Şöyle demiştir: "Seleme'ye: "Hudeybiye gününde Rasûlüllah (s.a.v.)'e ne üzere biat ettiniz" dedim: "Ölmek üzere." dedi. [1298]

 

1267-) Abdullah b. Zeyd (r.a,)'dan: "Harre olayları meydana gel­diğinde kendisine birisi gelmiş ve: "Abdullah b. Hanzala halktan ölmek üzere biat alıyor" demiş, o da: "Bu şekilde Rasûlüüah (s.a.v.)'den sonra hiç kimseye biat etmem." demiştir.

(Abdullah b. Hanzala (r.a.), Uhud Savaşı'nda şehid olup cenazesini Melekierin yıkadığı Hanzala (r.a.)'ın oğludur. Medine halkı arasında büyük bir saygınlığı olan bu sahabî, Emevî Kralı Yezid'İn şarap içtiğini, namaz kılmadığını tespit etmiş ve kendisi­ne biat etmemiş, bu nedenle Medine halkı Yezid'e biat etmeyerek, Abdullah b. Hanzala (r.a.)'a biat etmiştir. Bunun üzerine Yezid Medine'ye Müsüm b. Ukbe .komu­tasında bir ordu göndermiştir. Medine kuşatma altına alınmış, tarihte "Harre olayı" diye bilinen üzücü hadise meydana gelmiştir. Abdullah b. Hanzala (r.a.) kahramanca savaşarak şehid olmuştur, (h. 63) Bu savaşta pek çok sahabe ve tâbi katledilmiş, Mescidi Nebî'de üç gün cemaatle namaz kılmama mıştır. Şehir ele geçirildikten sonra içlerinde beş yüz Rum askerlerinin de bulunduğu bildirilen Yezid ordusuna üç günşehri yağma lamalarına izin verilmiş, can ve mallara saldın olduğu gibi ırza geçmeler vuku bulmuş, bu tecavüzlerden sonra doğan çocuklara "Harre çocukları" denilmiştir. Beyhakfnin verdiği bilgiye göre 300 sahabi, 700 hafız katledilmiştir, (dia Abdullah b.Hanzala maddesi, Harre Savaşı maddesi,) [1299]

 

1268-) Seleme b. Ekva1 (r.a.), Haccac'm yanına girdi, Haccac ona: "Ey Ekva1 oğlu, geri mi döndün, çöle mi yerleştin?" dedi, o da: "Geri dönmedim, ancak Rasûlüllah (s.a.v.) bana çölde yaşamam için izin vermiştir." dedi.

(Seleme b. Ekva1 (r.a.), gözü kara bir şahabıdır. 1236. hadislerde kendisinin ce­saretini görmüştük. Söz konusu konuşmanın yapıldığı sıralarda bu, peygamber aslanı yaşlanmıştı. Zalim Haccac kendisine "Geri mi döndün" sorusuyla dinden dönmeyi kasdetmiştir. Bu zalim, idaresi sırasında yüz binlere varan cana kfymışör. Hz. Peygam­ber (s.a.v.)'ln ashabının da açığını araşbnr fırsatını bulduğunda üzerlerine yürür, hatta Abdullah b. Ömer (r,a.)'a yaptığı gibi komplo kurup suikast bile düzenlerdi. Haccac, hicret edenlerin bir daha Medine'den aynlmamak üzere hicret ettiklerinden ve Medi­ne'den aynlanlann dinden dönmüş sayılacağından hareketle Medine'ye hicret edip son­raları Medine dışına yerleşen Seleme b. Ekva' (r.a.)'ın açığını aramak ve güya dinden dönüp dönmediğini araştırmak İçin bu sorusunu sormuştur. Aslında Seleme b. Ekva' (r.a.), Hz. Osman (r.a.)'m şehid edilmesinden sonra Medine'den ayrılıp çölde küçük bir yerleşim birimi olan er-Rabeze'ye yerleşmişti. (Buhârî, Ftten: 14) Onun bu davranışı bir bakıma mevcut İdareden hoşlanmadığını gösterir. Medine'ye hicret ettikten sonra izin­siz buradan aynlmak ilk dönemlerde yasaktı hatta 1099. hadiste gördüğümüz gibi Hz. Peygamber (s.a.v.) hac sırasında ölecek derecede hastalanan Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a.) için: "Allah'ım, ashabımın hicretini kemale erdir, hicretten on/an geriye dön­dürme. dua etmişti. Nitekim 1271, hadiste görüleceği gibi hicrete dayanamaz diye bir bedevinin hicret etmesine izin verilmemişti.) [1300]

 

1269-) Müşâcî b. Mes'ûd (r.a.): "Kardeşimle birlikte (Mekke Fethi'nden sonra) Hz. Peygamber (s.a.v.)'e geldim ve: "Bizden, hicret etmek üzere biat al" dedim, o da: "Hicret, hicret edenler için gelip geçmiştir." buyurdu, ben de: "O halde hangi şey üzerine bizimle biat edersin?" dedim: "İslâm ve cihadüzerine"'buyurdu." demiştir. [1301]

 

1270-) İbni Abbâs (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) Mekke'nin fetholunduğu gün: "Artık bundan sonra hicret yoktur. Ancak cihad (iyilikleri kazanmak için) niyet vardır. Eğer cihada çağrıhrsamz hemen çıkın "buyurdu." demiştir. [1302]

 

1271-) Ebû Said ei-Hudrî (r.a.) anlatır: "Çöl halkından bir kimse, Rasûlüllah (s.a.v.)'e gelip Hicret etmeyi sordu. Rasûlüllah (s.a.v.): "Sana yazık olur. Çünkü Hicret'in şartları zordur. Senin zekât­larını verebildiğin develerin var mı?" buyurdu. O da: "Evet, var­dır." dedi. Rasûlüllah (s.a.v.): "Öyleyse şehrin gerisinde kalıp ça­lışmaya devam et Şüphesiz Allah kılpayı dahi olsa amelindenhiçbir şeyi eksik etmez, "buyurdu.

(Efendimiz çöl halkından bir kimseye Medine'ye yerleşmeyi tavsiye etmemesi, bu kimselerin çöl şartlanna alışık olmaları ve çöl havasından tamamen uzak Medi­ne'nin havasının sağlıklarını olumsuz yönde etkileyeceğinden dolayıdır.) [1303]

 

1272-) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hanımı Âişe (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Mümin hanımlar, Rasûlüllah (s.a.v.)'e hicret ettiklerinde Yü­ce Allah'ın: «Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şe­yi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, ço­cuklarını öldürmemek, elleri ve ayaklan arasında bir iftira uy­durup getirmemek, iyi işlerde sana karşı gelmemek şartıyla sana biat etmek üzere geldikleri zaman, onların biatlarını ka­bul et, onlara Allah'tan bağışlanma dile, doğrusu Allah, bağış­layandır, acıyandır.» (Mümtehine: 12) sözü gereğince bu âyetteki şartlar kendilerine sorulup sınama yapılırlardı. Mümin hanımlardan her kim bu şartları kabul ederse, bunları ikrar etmiş olurdu. Onlar bu şartlan sözlü olarak ikrar ettiklerinde, Rasûlüllah (s.a.v.), onlara: "Haydişimdi gi­debilirsiniz, biatinizi kabul ettim"buyururdu. Allah'a yemin olsun ki, Rasûlüllah (s.a.v.)'in eli hiçbir kadının eüne asla dokun ma m ıştır. Kendisi sözlü olarak kadınlardan biat alırdı. Allah'a yemin olsun ki, Rasûlüllah (s.a.v.), kadınlardan, Yüce Allah'ın emrettiği şekilden başka bir söz almamıştır. Rasûlüllah (s.a.v.)'in eli de hiçbir kadının eline asla dokun ma m ıştır. Onlardan biat sözü aldığında kendilerine: "Sizinle sözlü olarak biat ettim" buyururdu." [1304]

 

1273-) Abdullah b. Ömer (r.a.): "Rasûlüİlah (s.a.v.)'e söz dinleyip itaat edeceğimiz üzere biat ettiğimizde, kendisi: "Gücünüzün yettiği konularda"(ilavesini) buyurdu." demiştir. [1305]

 

1274-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Uhud Savaşı'n-da, savaşa katılabilmem için Rasûlüllah (s.a.v,), beni gözden geçirdi -bu sı­rada ben on dört yaşında İdim- sonra da savaşa katılmama izin vermedi. Daha sonra Hendek Savaşı'nda beni gözden geçirdi -bu sırada, on beş ya­şımda idim- bu sefer savaşa katılmam için bana izin verdi."

(Hadisin bu bölümde getirilmesinin nedeni, Abduiiah b. Ömer (r.a.)'m on beş yaşında savaşa katılmasıdır. Buna göre buluğ çağına ulaşmış bir kimsede aranacak yaş şartı için bir değer ölçüsüdür.) [1306]

 

1275-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.)'in Kur'ân-ı Kerim'le düşman topraklarına yolculuk yapmayı yasakladığı rivayet edilmiştir. (Buradaki yasak savaş esnasında Kitabullah'ın düşman eline düşüp tahkir e-dilmemesi içindir. Eğer düşman eline düşürme tehlikesi yoksa Kur'ân'fa birlikte sefe­re çıkmakta bir sakınca görülmemiştir. Diğer tarttan hadisin söylendiği dönemde Kur'ân-ı Kerim'in yazılı olduğu metaryaller kısıtlı olması nedeniyle böyie bir yasağın konulduğu da düşünülebir.) [1307]

 

1276-) Abdullah b. Ömer (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) idmantt atları Hafyâ'den Veda Tepesi'ne kadar olan mesafede, idmansız atları da Ve­da Tepesi'nden Zuraykoğulları Mescidine kadar olan mesafede yarış yaptırmıştır." Abdullah b. Ömer de bu atlarla yarış yapanlar arasınday."demiştir.

(Hadisin bu bölümde getirilmesinin neden!, yöneticinin savaş atı olan idmanlı atlar yetiştirilmesiyle ilgileneceğini işaret içindir.) [1308]

 

1277-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Kıyamete ka­dar, atın alnında hayır buyurmuştur. [1309]

 

1278-) Urve el-Bârikî (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Atın alnına, kıyamet gününe kadar (âhfrette) sevap, (dünyada da) ganimet olarak iyilik bağlanmıştır, "buyurmuştur. [1310]

 

1279-) Enes b. Mâlik (r.a.): "Rasûiüllah (s.a.v.):  "Bereket atınalınlanndadır."buyurdu." demiştir.

(Yukarıdaki hadislerde sözü edilen at, Allah yolunda cihad için hazırlanmış at­lardır, böylece cihad hazırlıkları ve gereçlerinin bereketine işaret edilmiştir.) [1311]

 

1280-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.); "Allah, kendi uğrunda (cihsda) çıkan kimseye "Onu (cihada) çıkaran ancak Bana iman ve Peygamberlerimi tasdik etmesidir. Nail olduğu sevap ve ganimetle evine geri döndüreyim yahut da Cennet'e koya fim" diye garanti vermiştir. Eğer ümmetime güçlük çı­karmış olmasaydım, sefere çıkan hiçbir birlikten geri kal­mazdım. Allah yolunda öldürülmeyi sonra dirilmeyi, sonra yine öldürülüp dirilmeyi, sonunda tekrar öldürülmeyi ne kadar is­temişimdir. "buyurdu"demiştir. [1312]

 

1281-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'i: "Allah yolun­daki mücahidin misali -ki Allah kendi yolunda cihad edeni en iyi bilir- (gündüz) oruç tutup (gece) namaz kılan kimse gibidir Al­lah, kendi yolundaki mücahidi vefat ettirip cennete koymayı yahut sağ salim sevap veya ganimetle yurduna döndürmeyi üzerine almıştır." Ğ\y o. buyururken işittim" demiştir. [1313]

 

1282-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Müsiümanın Allah yolunda aldığı her bir yarasının kıyamet gü­nündeki durumu, yaralandığmdaki kan akar halde olup rengi kan renginde, kokusu ise misk kokusu şeklindedir, "buyurmuştur. [1314]

 

1283-) Enes b. Malik (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Ölüp de Allah katında hayır elde eden hiçbir kimseyi, ne tekrar dünya­ya dönme ne de dünya ve dünyadakiierin kendisinin olması sevindirebilr. Ancak şeh'ıd bunun dışındadır. Çünkü şehid, şehidliğin üstünlüğünü gördüğünden dolayı tekrar dünyaya dönüp şehid olmayı arzu eder. "buyurmuştur. [1315]

 

1284-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Bir adam Rasûlüllah (s.a.v.)'e geldi: "Bana, cihada denk bir amel göstersen." dedi. O da: "Böyle bir amel bulamıyorum." buyurdu, devamla: "Mücahid cihada çıktığında, sen namazgahına girip (dönünceye kadar) aralıksız namaz kılabilir, iftar etmeden oruç tutabilir mi­sin?" buyurdu, adam: "Buna kimin gücü yeter ki" dedi. [1316]

 

1285-) Enes b. Mâlik (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Sabah­tan öğleye kadar bir süre veya öğleden akşama kadar bir süre Allah yolunda bulunmak, dünya ve içerisindeki tüm şeylerden daha hayırlıdır, "buyurmuştur.[1317]

 

1286-) Sehl b. Sa'd es-Sâidî (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Allah yolunda bir gün sınır beklemek dünya ve üzerindekile­rin tümünden daha hayırlıdır. Cennette sizden birinizin kamçı sapı kadar bir yeri dünya ve üzerindekilerin tümünden daha hayırlıdır. Allah yolunda öğleden akşama kadar bir süre veya sabahtan öğleye kadar bir süre bulunmak dünya ve üzerinde­ki/erin tümünden daha hayırlıdır, "buyurmuştur. [1318]

 

1287-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Cennet­te bir ok yayı kadar yer Güneşin üzerine doğup battığı kadar (dünyadaki t?ir yerden) daha hayırlıdır. Sabahtan öğleye kadar bir süre veya öğleden akşama kadar bir süre Allah yolunda bulunmak, Güneşin üzerine doğup battığı kadar (dünyadaki bir yerden) daha ha­yırlıdır, "buyurmuştur. [1319]

 

1288-) Ebû Said el-Hudrî (r.a.) anlatır: "Ey Allah'ın Rasûlü, hangi in­san daha üstündür?" denildi, Rasûlüllah (s.a.v.): "Allah yolunda cam ve malıyla cihad eden mü'min kimsedir. buyurdu: "Sonra kimdir?" de­diler: "Allah'tan sakınan ve insanları şerrinden emin bırakan, va­dilerden bir vadi içerisindeki mü'min kimsedir, "buyurdu. [1320]

 

1289-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûiüllah (s.a.v.): "Biri diğerini öldüren ve ikisi de cennete giren iki kimseye Allah güler. Şöyle ki Birisi Allah yolunda savaşır, sonunda şehid olur. Sonra Öldürenin tevbesini kabul eder, arkasından o da şehid olan. "buyurmuştur. [1321]

 

1290-) Zeyd b. Halid el-Cühenî (r.a.)'dan.  Rasûlüllah (s.a.v.): "Kim, Allah yolunda gazaya çıkan kimseyi donatırsa, o da ga­zaya çıkmış demektir. Kim de Allah yo/unda gazaya çıkan bir tcimsenin gerisindeki/erle güzelce ilgilenirse, o da gazaya çık­mış demektir." buyurmuştur.

(Bu hadiste, Aflah yolunda gazaya çıkan kimseye yardım edilirse veya gazinin geride kalanları İle ilgilenilirse, gazinin amelinin sevabını alacağını Öğreniyoruz. Bun­dan hareketle, Allah yolundaki bütün çalışmalara destek verme ile bu yoldaki kimse­lerle ilgilenme ve yardım etmenin de aynı hükümde olabileceğini göz önünde bulun­durmalıyız.) [1322]

 

1291-) Berâ (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "«Mü'mînlerden, Allah yo­lunda cihad edenlerle, oldukları yerde oturup duranlar bîr değil­dir.» (Nisa: 95) ayetini indiğinde Rasûlüllah (s.a.v.), kürek kemiği getirip â-yeti yazması için Zeyd'e emir verdi. Bu sırada Abdullah b. Ümmü Mektûm, gözünün âmâ olduğunu belirtti. Bunun üzerine «Mü'mirilerden, Allah yolunda cihad edenlerle, oldukları yerde oturup duranlar bir de­ğildir. Ancak özürlüler hariç» (Nisa: 95) ayeti indi"[1323]

 

1292-) Câbir b. Abdullah (r.a.): "Uhud Savaşı'nda bir kimse Hz. Peygamber (s.a.v.)'e: "Ne dersin? Öldürülürsem ben nerede olaca­ğım?" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Cennette" buyurdu. O da elin­deki hurmaları fırlatıp öiene kadar savaştı" demiştir. [1324]

 

1293-) Enes b. Mâlik (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) Süleymoğullan'ndan bir kısım kimseleri yetmiş kişilik bir birliğin içeri­sinde (Kur'ân öğretmek) için Âmiroğullan'na göndermişti. Birlik Maûne ku­yusuna geldiğinde, dayım: "Ben önce varayım, eğer bana güvence ve­rirlerse arkasından Rasûlüllah (s.a.v.)'den gelen tebliği onlara iletirim, yok güven vermez (ihanet ederlerse) siz nasıl olsa yakınımda olursunuz." dedi ve önden gitti, onlar kendisine güven verdiler. Dayım onlara Hz. Peygamber (s.a.v. )'den anlatırken birden kendilerinden bir adama (Âmirb. Tufeyi'e) işaret ettiler, o da hemen dayıma bir mızrak saplayıp bir tara­fından diğer tarafına geçirdi. Dayım: "Allahü Ekber, Kabe'nin Rabb'ine yemin olsun ki, kurtuluşa erdim." diye haykırdı. Sonra bu eşkiyalar dayımın geri kalan arkadaşlarına dönüp onları da katlettiler, ancak to­pal bir kimse (Karb b. zeyd) dağa çıkıp kurtuldu. Arkasından Cebrail (a.s.) Hz. Peygamber (s.a.v.)'e arkadaşlarının, onlar Rabb'lerinden, Rabb'leri de onlardan memnun olarak Rabb'İerine kavuştuğunu bildirdi. Önceleri "O bizden memnun, biz de Ondan memnun oiarak Rabb imize kavuştuğumuzu kavmimize bildiriniz." diye okurduk, sonra bu nesholundu. Rasûlüllah (s.a.v.), Allah ve Rasûlü'ne karşı gelip isyan eden Rı'l, Zekvân, Uhyânoğullan ve Usayyeoğullan kabilelerine kırk sa­bah beddua etti."

 

Enes b. Mâlik (r.a.) anlatır: "Amcam Enes b. Nadr (r.a.), Bedir Savaşı'nda bulunamamıştı, bu yüzden: "Ey Ailah'm Rasûlü, müş­riklerle çarpıştığın ilk savaşta bulunamamıştım, eğer Allah müşriklerle bir savaşa beni hazır bulundurursa vallahi Allah benim ne yapacağımı gösterecektir." dedi. Uhud Savaşı yapıldığında Müslümanların cephesi açılıp geri çekildiklerinde, Ashabı kastederek: "Allah'ım ben, bunların yaptığından Senden özür diliyorum." müşrikleri kastederek de: "Bunla­rın yaptığından da Sana sığınıyorum." dedi, sonra savaşa ilerledi, ken­disi ile Sa'd b. Muâz karşılaştı: "Ey Sa'd b. Muâz haydi cennete, Nadr'ın Rabb'ine yemin olsun ki ben, Uhud'un ötesinde cennetin kokusunu du­yuyorum." dedi. Sa'd b. Muâz Rasûlüllah (s.a.v.)'e: "Ey Allah'ın Rasûlü, onun yaptığını ben yapamadım." demiştir. Savaştan sonra kendisinde seksen küsur kılıç, mızrak ve ok darbesi bulduk, öldürülmüş ve müşrik­ler tarafından organları kesilmişti, bu yüzden onu sadece kızkardeşi parmaklarından tanıyabildi, başkası tanıyamadı. «Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki Allah'a verdiği sözü doğrulamışlardır...» (Ahâb: 23) ayeti o ve onun gibiler hakkında indiği görüşünde idik." demiştir. [1325]

 

1295-) Ebû Mûsâ (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e bir adam geldi ve: "Ey Allah'ın Rasûtü, Allah yolunda cihad nedir? Çünkü kimimiz önden kimimiz de kavminin haysiyetini korumak için savaşıyor" de­ri   Rasûlüliah (s.a.v.): "Kim Allah'ın sözünün en yüce olması için vasırsa işte bu kimse, Allah Azze ve Celle yolundaki olur"buyurdu."demiştir. [1326]

 

1296-) Ebû Mûsâ (r.a.) anlatır: "Bir adam Hz. Peygamber (s.a.v.)'e geldi ve: "Kimisi ganimet için savaşır, kimisi şan ve şeref için savaşır, kimisi de cesaretteki mevkisini göstermek için savaşır. Allah yolunda olan kimdir?" dedi. O da: "Kim Allah'ın sözünün en yüce olması için savaşırsa işte bu kimse, Allah yolunda olur." buyur­du." demiştir. [1327]

 

1297-) Ömer b. Hattab (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'i: "Ameller ni­yetlere göredir, herkese niyet ettiği şey vardır. Bu nedenle kimin hicreti, elde edeceği dünyaya veya evleneceği bir kadı­na ise onun hicreti, hicret ettiği şeye olur. "diye buyururken işit­tim." demiştir.

(îmam Buhârî, kıymeüi kitabına bu hadis ile başlamış böylece yapılacak her iş­te amellerin niyetine dikkat edilmesini, bütün çalışmaların AHah rızası için olmasını tenbih etmiştir.

İslâm'da niyet çok önemlidir. Yapılan işlerden elde edilecek sevap, niyet île be­lirlenir. Mesela namaz kılarken niyet Allah rızası ve Allah'a kulluk ise bu davranıştan sevap beklenir. Vücudu hareket ettirmek ise beden eğitimi yapılmış olur. Yine hac ibadetini yaparken, niyet gezmek dolaşmak ise bu davranış bir seyahat clmuş olur. Yemek yiyen bir kimse bu yemeğini, Allah'a ibadet eden bedeni ayakta tutmak için yerse yemek yemedeki niyetinden sevap beklenir.

Dış görüntüsü İslâm'a uygun davranışlarda niyet İslâm'a uygun değilse bu davranışın sonucu olumlu olmayacaktır. Diğer taraftan, dış görüntüsü İslâm'a uygun olmayan ama niyet iyi oian davranışlar, zahire yani görüntüye göre değerlendirilir, niyete bakılmaz. Bu, kulların değerlendirme yapacağı hususlardadır. Ancak Allah, ni­yeti göz önüne alarak dilediği şekilde değerlendirme yapabilir. 1904. hadise bakınız.

iyi bir şeyi yapmaya niyetlenip bunu yapmayan kişiye sevap verilebilir. Yine kötü bir şeyi yapmaya niyetlenip de bunu yapmayan kişiye de, kötülüğü terk ettiğin­den sevap verilebilir. Bu konuda 84. hadise bakınız.) [1328]

 

1298-) Enes b. Mâlik (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) Ümmü Ha­ram bintü Mühân'm yanına girerdi. Bu sırada Ümmü Haram, Ubâde b. Sâit'in hanımı idi. Yine bir gün yanına girdi, Ümmü Haram kendisine

yemek yedirdi, başını taradı. Arkasından Rasûlüllah (s.a.v.) uyudu son­ra da gülerek uykusundan uyandı. Ümmü Haram (şöyie devam eder): "Ey Allah'ın Rasûlü, niye gülüyorsun?" dedim:  "Ümmetimden birtakım  kimselerin Allah yolunda cihada çıktıkları bana gösterildi. Pa­dişahların tahtlarına kuruldukları gibi tahtları üzerinde şu de­nize biniyorlardı." buyurdu: "Ey Allah'ın Rasûlü, benî de onlardan kılması için Allah'a dua etsen" dedim. Rasûlüllah (s.a.v.) onun için dua etti. Sonra başını yastığa koydu bir süre tekrar uyudu arkasından yine gülerek uyandı: "Ey Allah'ın Rasûlü niye gülüyorsun?" dedim, daha ön­ceki söylediği gibi: "Ümmetimden birtakım kimselerin Allah ye /unda cihada çıktıkları bana gösterildi." buyurdu; "Ey Allah'ın Rasûlü, beni de onlardan kılması için Allah'a dua etsen" dedim: "Sen öncekilerdensin."'buyurdu. Sonunda Ümmü Haram, Muaviye b. Ebî Süfyân'ın (valiliği) zamanında deniz seferine çıktı, denizden karaya indiği sırada bineğinden düşüp vefat etti."

(Ümmü Haram (r.a.) Küba'da bulunuyordu. (Neseî, Sününe'i-Kübrâ, m. n, Neseî, el Müctebâ, cthâd: 40) Hz. Peygamber Küba'ya gittiğinde onun yanına uğrayıp evinde isti­rahat ettiği olurdu.

 Enes b. Mâlik (r.a.)'ın annesi Ümmü Süleym (r.a.)'ın da kardeşi olan Ümmü Haram (r.a.)'m Hz. Peygamber'in mahremi (evlenemeyecek derecede yakın akraba­sı) olduğu bildirilmiştir. İmam Nevevfnin belirttiğine göre Onun Hz. Peygamber'in mahremi (evlenemeyecek derecede yakın akrabası) olduğu hususunda ittifak vardır. Ancak ne şekilde mahremi olduğu hakkında değişik görüşler vardır. Kimisine göre süt teyzesidir. Kimisine göre ise babasının veya bir başka görüşe göre dedesinin teyzesidir. Çünkü dedesi Abdülmuttalib'in annesi Medine'li olup Ümmü Haram (r.a.)'ın kabilesi olan Neccâroğullarındandır. {şerhu Müslim, xin. 58) [1329]

 

1299-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Bir adam yolda yürürken yol üzerinde bir diken dalı buldu ve bunu alıp yoldan dışarı çekti. Allah onun bu davranışını kabul buyurdu ve günahını bağışladı."'buyurmuştur.

Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Şehidler beş ta­nedir: Taundan ölen, iç hastalıklardan ölen, suda boğulan, yi' kıntı altında kalan ve Allah yolunda şehid olan kimselerdir," [1330]

 

1300-) Enes b. Mâlik (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Tâûn hastalığı her Müslüman için şehidliktir. "buyurdu." demiştir. [1331]

 

1301-) Muğira b. Şube (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'i: "Ümmetim-insanlara hakim olan bir topluluk sürekli bulunur. Onlartanlara hakim iken sonunda onlara Allah'ın emrigelir."diyebuyururken işittim" demiştir. [1332]

 

1302-) Muaviye (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'i: "Ümmetimden, Al­lah'ın emrini yerine getirin bir topluluk sürekli bulunacaktır. Onlar insanlara hakim iken Allah'ın emri gelene kadar, kendile­rinin karşıttan veya kendilerine yardım etmeyip yalnız bırakan­laronlara zarar veremeyecektir"'diye buyururken işittim" demiştir. [1333]

 

1303-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Yolculuk, azabtan bir parçadır. Sizi yemeğinizden, içeceğinizden ve uyku­nuzdan alıkor. Bu nedenle sizden biriniz yolculuğa çıkma nedeni olan işini bitirdiğinde hemen ailesine dönsün, "buyurmuştur. [1334]

 

1304-) Enes (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) seferden dönüşünde ailesinin kapısını geceleyin çalmazdı, ancak kuşluk vaktinde veya öğle­den sonra girerdi." demiştir. [1335]

 

1305-) Câbir b. Abdullah (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.): "Mem­leketine gece girersen hemen ailenin yanına girme ki kocasın­dan ayrı kalan kadın traş olsun, dağınık saçlarını tarasın." bu­yurmuştur.

(Burada ifade edilmek istenilen bir kimsenin hazırlıksız bir şekilde beklenmedik bir zamanda ansızın gelerek ailesini tedirgin etmemesidir. Hadisteki yasak, bu şekil­de girmenin kesin haram olduğunu ifade etmez, Buhârînin diğer yerde getirdiği başka bir hadiste (Buhârî, Nikâh: 120) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bunu hoş karşılamadığı bildirilmiştir. Yine aynı yerde gelen diğer bir hadiste "Erkeğin ayrılığı uzadığı zaman" ifadesi vardır. Bundan anlaşılan, nezaket kurallan ve insan psikolojisi açısından uzun sure ailesinden ayrı kalan bir kimsenin ansızın habersiz olarak ailesinin yanına gece-eyın gırivermesi uygun değildir. Ancak gelen kimsenin geleceği biliniyor veya önce-en haber verilmiş bekleniyorsa bunda bir sakınca görülmemiştir. Nevevî, şertıu Müslim,X111- ?4, Aynî, Umdetü'l-Kârî, XV. 425) [1336]


[1275] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 391.

[1276] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 391.

[1277] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 391.

[1278] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 391.

[1279] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 391.

[1280] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 392.

[1281] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 392.

[1282] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 392.

[1283] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 392.

[1284] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 392-393.

[1285] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 393-394.

[1286] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları:  394.

[1287] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 394.

[1288] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 394.

[1289] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 394-395.

[1290] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 395.

[1291] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 395.

[1292] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 395.

[1293] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 395-396.

[1294] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 396.

[1295] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 396-397.

[1296] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 397.

[1297] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 397

[1298] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 397.

[1299] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 397-398.

[1300] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 398.

[1301] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 398.

[1302] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 398.

[1303] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 399.

[1304] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 399.

[1305] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 399.

[1306] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 400.

[1307] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 400.

[1308] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 400.

[1309] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 400.

[1310] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 400

[1311] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 400.

[1312] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 401.

[1313] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 401.

[1314] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 401.

[1315] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 401.

[1316] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 401-402.

[1317] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 402.

[1318] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 402.

[1319] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 402.

[1320] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 402.

[1321] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 402-403.

[1322] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 403.

[1323] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 403.

[1324] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 403.

[1325] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 403

[1326] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 404-405.

[1327] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 405.

[1328] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 405.

[1329] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 405-406.

[1330] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 406.

[1331] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 406.

[1332] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 407.

[1333] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 407.

[1334] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 407.

[1335] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 407.

[1336] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 407
.