- Yolculann Namazı ve Namazın Kısaltılması Bölümü

Adsense kodları


Yolculann Namazı ve Namazın Kısaltılması Bölümü

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Sun 9 October 2011, 09:09 pm GMT +0200
6-) Yolculann Namazı ve Namazın Kısaltılması Bölümü
(Kitâbu Safâti'l-Müsâfirîn)


413-) Müminlerin annesi Aişe (r.a.): "Allah namazı farz kıldığında gerek yolculukta gerek ikamette iki rekat olarak farz kıldı, sonra yolcu­lukta iki rekat olduğu gibi kaldı ikamette ise artırıldı." demiştir. [444]


414-) Hafs b. Âsim b. Ömer b. Hattab'tan. Şöyle demiştir: "Mekke yo­lunda İbni Ömerle birlikte oldum. Kendisi öğle namazını bize iki rekat kıl­dırdı sonra yerine geldi, biz de geldik, konakladığı yerine vardığında oturdu biz de oturduk. Sonra namaz kıldığı yere bir baktı ki orada ayak­ta/namazda bir takım kimseler gördü: "Bunlar ne yapıyor?" dedi: "Nafile namaz kılıyorlar" dedim: "Eğer nafile kılacak olsaydım, farz namazımı tam kılardım. Bak yeğenim, ben yolculukta Rasûlüllah (s.a.v.), ile birlikte ol­dum. Allah, ruhunu alana kadar hep iki rekattan fazla kılmadı. Yolculukta Ömer'le birlikte oldum. Allah, ruhunu alana kadar hep iki rekattan fazla kılmadı. Yolculukta Osman'la birlikte oldum. Allah, ruhunu alana kadar hep iki rekattan fazla kılmadı. Allah: «Allah'ın Rasûlü'nde sizin için güzel bir örnek vardır.» <Ahzât>: 21) buyurmuştur" dedi"[445]

 

415-) Enes (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), Medine'de öğleyi dört rekat kılmış, ikindiyi Zü'l-Huleyfe'de iki rekat kılmıştır, [446]

 

416-) Enes (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte Medine'den Mekke'ye yolculuğa çıktık. Medine'ye dönene değin (akşam namazı dışında) ikişer rekat, ikişer rekat kıldırıyordu." demiştir. Kendisine: "Mekke'de bir süre ikamet ettiniz mi?" denildi, o da; "On gün kaldık" dedi. [447]

 

417-) İbni Ömer (r.a.): "Mina'da Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte iki rekat kıldık. Ebû Bekir ve Ömer ile idaresinin ilk yıllarında Osman ile birlikte İki rekat kıldık. Sonra Osman, namazları tam kıldırdı." demiştir. [448]

 

418-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'a: "Osman b. Affan (r.a.) bize Mina'da dört rekat kıldırdı" denildi, o da: "İnnâ lillâh... (öiöm haberi duyui-

duğunda söylenen Bakara: 156. ayetidir) dedi Ve: "RaSÜlÜllah (S.a.V.) İle birlikte

Mina'da iki rekat kıldım, Ebû Bekir (r.a.) ile birlikte de Mina'da iki rekat kıldım, Ömer b. Hattab ile birlikte Mina'da iki rekat kıldım. Keşke nasi­bim dört rekat yerine, kabul edilmiş iki rekat olsaydı." dedi.

(Yolculukta, namazı kısaltmayı zorunlu görüp-görmemeye dayanan bir ihtilaf vardır. Hz. Osman (r.a.) kısaltmayı bir izin olarak gördüğünden kendisi Mina'da kı-saltmayıp tam kılmıştır. Ona göre bu bir ruhsattır, dilerse tam kılar dilerse kısaltır.

"İnnâ lillâh..." Ölüm haberi duyulduğunda söylenen Bakara: 156. ayetidir. Ab­dullah İbni Mes'ûd (r.a.)'ın Böyle söylemesi, önceki uygulamanın kalkmasını ölüm gibi ifade etmesindendir. Ancak kendisi İhtilaf çıkmaması için Mü'minlerin Emİrİ'nin icraatına İtiraz etmemiş, "Keşke nasibim dört rekat yerine kabul edilmiş iki rekat ol­saydı." diyerek, gerek Efendimiz'in gerek İ!k iki halifenin uygulamasının devamını is­temiştir. 413. numaralı hadiste Hz. Aişe (r.a.) yolculukta namazın iki rekat olarak devam ettiğini bildirir. Tirmizî: "Uygulama, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ashabından pek çok ilim erbabı ve diğerlerinin nezdinde de bu şekildedir." çiimki Cuma: 39) diye­rek namazın kısaltılmasına işaret eder.) [449]

 

419-) Harise b. Vehb (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v,) (düşman korkusu olmadığı) en güvenilir olduğu halde Mina'da bize iki rekat namaz kıldırdı." demiştir.

(Yolculuk sırasında dört rekatlı namazlar iki rekat kılınır. İki rekat kılınması zo­runlu mudur değil midir, bu konuda farklı yaklaşımlar vardır. Bir önceki hadisi delil getiren Hanefîler bunun zorunlu olduğuna meylederler. Bu hadiste "en güvenilir ol­duğu halde" ifadesi vardır. «Yeryüzünde sefere çıktığınızda Kâfirlerin size kö­tülük yapmasından endişelendiğinizde namazı kısaltmanızda bir sorumlu­luk yoktur.» (Nisa: ıoi) ayeti iie, korku varsa, namazı kısa kılmaya izin verilmiştir. Efendimiz (a.s.) ise Mina'da böyle bir endişe yok iken de kısa kılmıştır. Burada na­mazı kısaltmasının sebebi ise yolcu olmasıdır.) [450]

 

420-) İbni Ömer (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) soğuk veya çok yağmurlu gecede, yolculuk yaparken müezzine ezan okumasını arka­sından: "Namazı barınaklarınızda / evlerinizde kılınız" diye söy-lemesini emrederdi." [451]

 

421-) Abdullah b. Haris anlatır: "İbni Abbâs (r.a.) soğuk ve ça-murlu bir 9ünde bize hutbe verdi. "Hayyaalessalâh" sözüne geldiğinde.

Müezzine: "Namaz evlerde (kılınacak)" de" diye söyledi. Halk birbirine baktı, adeta bunu yadırgamalardı. Bunun üzerine: "Herhalde siz bunu yadırgadınız -Hz. Peygamber (s.a.v.)'i kasdederek- bu, benden daha hayırlı bir kimsenin yaptığı bir uygulamadır. Şüphesiz bu (Cuma namazı) farzdır, ama ben sizi sıkıntıya sokmak istemedim." dedi." [452]

 

422-) Yine İbni Ömer (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) deve üzerinde de vitir namazı kılardı" demiştir.

(Bilindiği gibi namazlar zorunluluk açısından iki kısımdır. Farz namazlar ki, mutlaka kılınması gereken namazlardır, kılmayan kimse hesaba çekilir. Diğer kısım namazlar nafile namazlardır, kılındığında sevap kazanılır, kılınmadığında âhirette bir hesabı yoktur. İşte bu nafile namazlardan bir kısmı daha vardır ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) bunlan kılmaya özen göstermiştir. Onun bu davranışı söz konusu namazların en az farz namazlar gibi algılanmasına neden olmuştur. Hanefîler bu çeşit namazlan, farz ve nafile arasında bir yere koyarak "vacib" demişlerdir. Diğer mezhepler her ne kadar vacib ıstılahını kullanmasalar bile Hz. Peygamberin kılınmasına özen gös­terdiği bu çeşit namazlan "kuvvetli sünnet" adı altında incelemişlerdir.

Farzın dışında olup da kılınmasına özen gösterilen namazlardan bir tanesi de vitir namazıdır. Gece kılınan nafile namazlar içerisinde ele alınan vitir namazının kılı­nış şekli, zamanı, sayısı ve kunut yapılıp yapılmaması Hz. Peygamber (s.a.v.)'in uy-gulamalannda değişik şekillerde görülmektedir. Hadis kitaplannda Hz. Peygamber (s.a.v.)'in vitir konusundaki uygulamaianna bakan bir kimse farklı şekiller görecektir. Mesela Hz. Aişe validemizden gelen ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'İn gece namazını an­latan rivayetler birbirinden farklı, sıhhat bakımından ise birbirine yakındır.

O halde Hz. Peygamber (s.a.v.) zaten nafile olan bu namazlan çeşitli yer ve zamanlarda farklı kılmıştır. Bu nedenle kendisinden gelen bütün rivayetler farklı da olsa yine de onun sünneti olup sünnetin değişik şekilde uygulamasıdır.) [453]

 

423-) Âmir b. Rabia (r.a.)'dan. Kendisi Rasûlüllah (s.a.v.)'i gecele­yin yolculukta iken bineğinin üzerinde, bineğin gittiği yönde nafile na­mazı kılarken görmüştür. [454]

 

424-) Enes (r.a.) yüzü kıblenin sol tarafında eşek üzerinde iken namaz kılmıştır. Kendisine: "Kıblenin dışında bir yöne namaz mı kılıyor­sun?" denildiğinde, "Rasûlüliah (s.a.v.)'in böyle yaptığını görmeseydim ben de yapmazdım." demiştir. [455]

 

425-) Abdullah b. Ömer (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.), yoiculuk kendisini aceleye getirdiğinde akşam namazını geciktirerek üç rekat kı­lıp selâm verir, sonra yatsıyı kılmak için çok az bekler ve yatsıyı da iki rekat kılıp selâm verirdi. Yatsıdan sonra gecenin ortasında kalkana de­ğin nafile namaz kılmazdı." demiştir.

(Bu hadisin diğer farklı rivayetleri vardır. Bu rivayet Hanefîler'İn yolculukta iki namazın birleştirilemiyeceğini İleri sürdükleri ve "sûri cem" diye terimleştirdikleri hu­susun dayanağıdır. Bu rivayeti destekleyen bir rivayet de Ebû Dâvûd tarafından ri­vayet edilir. (Ebû Dâvûd, Sefer: 5, Nesei, Mevâkît: 45} Namazların arasını birleştirme hak­kında "Sahıh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih" isimli çalışmamızdaki 586. hadisin a-çıklamasına bakabilirsiniz.) [456]

 

426-) Enes (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), yolculuk kendisini aceleye getirdiğinde, öğleyi ikindinin ilk vaktine kadar geciktirir ve iki­sinin arasını birleştirirdi. Akşamı da şafak kaybolduğu zamanda yatsıyla birleşecek zamana kadar geciktirirdi. [457]

 

427-) İbni Abbâs (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine'de öğle ve ikindiyi sekiz, akşam ve yatsıyı yedi rekat olarak (birleştirip) kıldırmışrjr. (İki namazı birleştirerek kılma, iki vakti bir vakittebirleştirme değil, bir biriyle neredeyse birleşecek derecede yakın kıldı, şeklinde açıklanmıştır.) [458]

 

428-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.): "Biriniz (namaz kıldığı yerden) "ancak sag tarafından dönüp ayrılması gerekir" şekliyle namazından şeytana bir pay ayırmasın. Ben Hz. Peygamber (s.a.v.)'i çoğu defa solundan dönüp ayrıldığını gördüm." demiştir. [459]

 

429-) Ezd kabilesinden olan Abdullah b. Mâlik b. Buhayne (r.a.) anlatır; "Rasûlüllah (s.a.v.) namaza kamet getirilip başlandığı sırada iki rekat namaz kıtan bir kimse görmüştü. Rasûlüllah (s.a.v.) o kişiye: Sabahı dört rekat mı yapıyorsun? Sabahı dört rekat mı yapı­yorsun?" buyurdu.

sünneö aZ' âl'm'er bü hadİSe dayanarak kamet getirildikten sonra sabah namazının bir kışı nı" kllınmaVip farza başlanılması gerektiğini söylemişlerdir. Bunun yanında et "Bu M rekat sünneti, düşman süvarisi kovafasa bile terk nadisi ve saban namazının sünnetini kılmanın Hz.  (s.a.v.) tarafından ısrarla istenmesinden harekette eğer farzı kaçırma intimali yoksa kametten sonra da sünnetin kılınabileceğini en azından başlanan sünnet namazın tamamlanabileceğini söylemişlerdir. Bu kısım âlimlere göre Hz. Peygamber (s.a.v.)'in söz konusu sahabiyi uyarmasının nedeni şudur: Sabah namazının sünneti evde kılındığından dolayı bu sahabinin mescidde iki rekat sünnet kılması evde kılınan ile birlikte namazın dört rekat kılındığı zannı vermesindendir.) [460]

 

430-) Ebû Katâde es-Sülemî (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Siz­den biriniz Mescide girdiğinde oturmadan önce iki rekat na-maz kılsın"buyurmuştur. [461]

 

431-) Câbir b. Abdullah (r.a.) anlatır: "Kuşluk vaktinde mescidde iken Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yanına vardım: "İki rekat namaz k/İ."'buyur­du. Kendisinin bana borcu vardı, borcunu ödedi ve bana fazla da verdi."

(966. hadiste görüldüğü gibi Hz. Câbir (r.a.) bir yolculukta devesini Hz. Pey­gamber (s.a.v.)'e satmış, devesini teslim etmek için mescide gelmiş, ücretini fazla­sıyla aldıktan sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) deveyi kendisine geri verip hediye etmiş­tir. Aslında borcun üzerinde verilen ilave faizdir. Ancak bir kimse borcunu verir, bu­nunla birlikte gönlünden bir hediye olarak bazı şeyler verir ise eğer iki taraf devamlı birbirleriyle hediyeleşiyorsa bu, hediye olur ancak, borç nedeniyle veriliyorsa faiz şüphesinden dolayı haram kabul edilir.) [462]

 

432-) Aişe (r.a.): "Şüphesiz Rasûlüüah (s.a.v.) bir ameli işlemeyi sevdiği halde, insanlar da yapar böylece üzerlerine farz olur endişesiyle bu ameli yapmazdı. Rasûlüllah (s.a.v.) kuşluk namazını da asla kılmadı;

ama ben kılıyorum." demiştir. (Hz. Aişe (r.a.), yukandaki hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bu namazı asla kıl­madığını söylerken kendisinin kıldığını belirtmektedir. Yine kendisi Hz. Peygamber (s.a.v.)'in seferden döndüğünde kuşluk namazı kıldığını bildirmektedir. (Müslim, Müsâfirîn: 75)

Gerek Aişe (r.a.)'nın sözlerinde, gerek Enes (r.a.)'ın ve gerekse Abdullah b. Ömer (r.a.)'ın kuşluk vaktindeki nafile namaz için karşı sözlerinin yanında kendileri­nin bu namazı kılmaları, bu sahabilerin namazın mevcudiyetini kabul etmekle birlikte keyfiyetinden dolayı karşı sözler söylemiş olmalarını akla getirmektedir. Söz gelimi rekatlarının sayısı hakkında mesela otuz rekat kılma gibi veya kılınma vakti gibi. Bu monuda daha fazla bilgi için "Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih" isimli çalış-mamızdaki 594. hadisin açıklamasına bakabilirsiniz.) [463]

 

433-) Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan. Şöyle demiştir: "Ümmü Hâ-nî, dışında bana, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kuşluk namazı kıldığını bildi­ren olmadı. Ümmü Hânî ise Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Mekke fethedildiği gün kendisinin evine girdiğini, sekiz rekat namaz kıldığını anlattı ve; "Kendisinin bu namazdan başka hafif bir kıldığı namaz kıldığını gör­medim. Gerçi rükû ve secdeleri tam yapmıştı" dedi." [464]

 

434-) Ümmü Hânî bintü Ebî Tâlib (r.a.): "Mekke'nin fethedildiği yılda Rasûlüllah (s.a.v.)'e gitmiştim. Kızı Fatıma kendisini perdelemiş yıkanıyor-ken buldum. Selâm verdim. Kendisi: "Bu (gelen) kimdir?" dedi: "Ben, Ümmü Hânî bintü Ebî Tâlib" dedim: "Hoşgeldin Ümmü Hâni"dedi. Yı­kandıktan sonra namaza durup bir tek elbiseye bürünmüş olarak sekiz re­kat namaz kıldı. Namazı bitirdiğinde (m. aii (r.a.)'ı kasdederek): "Ey Allah'ın Rasûlü annemin oğlu kendisini korumam altına aldığım Hübeyra'nın falan oğlunu öldüreceğini söyledi?" dedim Rasûlüllah (s.a.v.): "Ey Ümmü Hâni senin koruma aitma aldığını biz de koruma altına aldık" buyurdu. Bu kıldığı namaz kuşluk vaktinde idi." demiştir. [465]

 

435-) Ebû Hureyre (r.a,): "Samimi dostum bana üç şeyi tavsiye etti ki, ben bunları ölene kadar asla bırakmam: Her ayda üç gün oruç tutmak, kuşluk namazı kılmak ve vitir namazı üzere uyumak." demiştir. [466]

 

436-) Hafsa (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) müezzin sabahı gö­zetlemek için oturup da sabah namazı vakti belirdiğinde namaza kamet getirilmeden önce kısa iki rekat namaz kılardı." [467]

 

437-) Hz. Aişe (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), sabah namazın­da ezan ile kamet arasında kısa iki rekat namaz kılardı. [468]

 

438-) Hz. Aişe (r.a.): "Sabah namazından önceki iki rekat sünneti o  kısa kılardı ki ben: "Acaba Fatiha okudu mu?" derdim." demiştir. [469]

 

439-) Hz. Aişe (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) hiçbir nafile namaza ah namazının sünnetine gösterdiği devamlılığı göstermezdi." demiştir. [470]

 

440-) İbni Ömer (r.a.), şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v,) ile birlikte, öğleden önce iki rekat öğleden sonra da iki rekat, akşamdan sonra iki rekat, yatsıdan sonra iki rekat, cumadan sonra iki rekat nafile namaz kıldım. Akşam ve yatsının (nafile namazlarım) kendisinin evinde kıldım"[471]

 

441-) Mü'minlerin annesi Hz. Aişe (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'i yaş­landığı zamana kadar gece namazını oturarak kıldığını asia görmediğini söylemiş, devamla: "Yaşlandığında oturarak kıraat eder, rükû edeceği zaman ayağa kalkardı ve (devamla) otuz veya kırk kadar daha ayet okur, sonra da rukûya giderdi." demiştir. [472]

 

442-) Müminlerin annesi Aişe (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Rasûlüllah (s.a.v.), (yaş'^icmda, gece nafile namazım) oturarak kılar ve kıraatini oturarak yapardı. Okuduğu kıraatinin otuz veya kırk ayeti kaldığında ayağa kalkar ve bunları ayakta okur arkasından rukûya sonra da secdeye giderdi. İ-kinci rekatı da böyle yapardı. Namazını bitirdiğinde, eğer ben uyanıksam benimle konuşur uyuyor isem yatağa uzanırdı." [473]

 

443-) Hz. Aişe (r.a.)'a: "Rasûiüllah (s.a.v.)'in Ramazandaki namazı nasıldı?" diye sorulmuş: "Rasûlüllah (s.a.v.) ne Ramazanda ne de Ra­mazanın dışında on bir rekatı geçmezdi, bir dört rekat kılardı ki güzelli­ğini ve uzunluğunu sorma. Sonra bir dört rekat daha kılardı ki güzelli­ğini ve uzunluğunu sorma. Sonrada üç rekat kılardı, kendisine: "Ey Al­lah'ın Rasûlü, vitir kılmadan önce mi uyuyorsun?" dedim: "Ey Aişe, gözlerim uyur ama kalbim uyumaz, "buyurdu." demiştir. [474]

 

444-) Aişe (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) geceleyin on üç rekat namaz kılardı vitir ve sabah namazının sünneti de bunun içindedir." demiştir. [475]

 

445-) Hz. Aişe (r.a.)'a: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in gece namazı nasıl­dı?" diye sorulmuş: "Gecenin başında uyur, sonunda kalkıp namaz kılar sonra tekrar yatağına gelirdi. Müezzin ezan okuduğunda kalkar, gusül al­ması gerekirse yıkanır yoksa abdest alıp mescide çıkardı." demiştir.[476]

 

446-) Tabiînden, Mes'rûk: "Aişe (r.a.)'a: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e hanqi diye sordum: "Devamlı olanı" dedi: "Ge­ce namaz kılmaya ne zaman kalkardı?" dedim: "Horozun sesini duydu­ğunda." dedi." demiştir. [477]

 

447-) Yine bir başka rivayette: "Seher vakti kendisini benim ya­nımda uyur bulurdu." demiştir. [478]

 

448-) Mü'minlerin annesi Hz. Aişe (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.), namazını bitirdiğinde bakar; eğer uyanıksam benimle konuşur yok eğer uyuyorsam kendisi de yatıp uzanırdı." demiştir. [479]

 

449-) Aişe (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) gecenin her vaktinde vitir namazı kılar, vitir namazı (vakti) seher vaktine kadar sürerdi." demiştir. [480]

 

450-) İbni Ömer (r.a.) anfatır: "Bir kimse Hz. Peygamber (s.a.v.) minberde iken: "Gece namazı konusundaki görüşünüz nedir?" diye sordu: "İkişer, ikişerdir, ama bir kimse gece namazı kılarken sabah namazının vaktinin girmesinden endişe ederse (ikişer rekat kıldığı namazının sonunda) tek rekat kılar. Bu rekat, kılmış olduğu na­mazını vitir/tekli yapar." buyurdu. İbni Ömer (r.a.): "Namazınızın sonunu tek yapınız / vitir yapınız. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) böyle emretmiştir." derdi. [481]

 

451-) ibni Ömer (r.a.): "Kim, gece namazı kılarsa sonunu tek yap­sın/vitir yapsın. Çünkü Rasûlülfah (s.a.v.), böyle emrederdi." demiştir. [482]

 

452-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.):   "Şanı Yüce  her gece, gecenin sonunda üçte biri kaldığında ya-« semaya iner re/"Kim bana dua ederse kendisine cevap ve kim benden bir şey isterse ona veririm, kim benden ba-9'Şlama dilerse kendisini bağışlarım.11 buyurur, "demiştir. [483]

 

453-) Ebû Hureyre (r.a.), Rasûlüllah (s.a.v.)'ln: "Kim, inanarak ve sevabım Allah'tan bekleyerek, Ramazan'/ ihya ederse ken­disinin geçmiş günahı bağışlanılır."'buyurduğunu rivayet etmiştir.

(Bir şeyi ihya etmek, onu canlı tutmak demektir. Ramazanın veya kadir gece­sinin ihyası demek, bu vakitleri ibadetle, zikir ve dua ile, tefekkür ve düşünme ile geçirmek demektir.) [484]

 

454-) Âişe (r.a.), şunları bildirmiştir: "Rasûlüllah (s.a.v.) bir gece, gecenin ortasında çıkıp mescidde namaz kıldı. Bazı kimseler de onun namazıyla namaz kıldılar, sabah olunca da bunu aralarında konuştular, ertesi gece ise bundan daha fazlası toplandı. Rasûlüllah (s.a.v.) ikinci gece de yanlarına çıktı bu kimseler yine onun namazıyla namaz kıldılar, sabah olunca da bunu aralarında konuştular. Üçüncü gecede mescid cemaati çoğaldı, Rasûlüllah (s.a.v.) yine yanlarına çıktı bu kimseler de onun namazıyla namaz kıldılar. Dördüncü gece olduğunda mescid ce­maati alamaz hamle geldi bu yünden Rasûlüllah (s.a.v.), yanlarına çıkmadı. Bazıları: "Namaza, namaza" demeye durdularsa da Rasûlüllah (s.a.v.), onların yanına çıkmadı nihayet sabah namazı için dışarı çıktı. Sabah namazını kılıp bitirdikten sonra cemaate döndü, şahadet getirdi, arkasından: "Bundan sonra şunu bilin ki sizin (namaz kılarken arkamda durduğunuz) yeriniz bana kapalı değildir, ancak gece namazın üze­rinize farz olup da yerine getiremeyeceğinizden korktum (namaz kılmak için yanınıza çıkmadım.)" buyurdu." [485]

 

455-) İbni Abbâs (r.a.): "Teyzem Meymûne'nin yanında gecele-miştim. Derken Hz. Peygamber (s.a.v.) kalktı ve defi hacet yaptı, arka­sından elini ve yüzünü yıkadı sonra uyudu, arkasından kalktı, su kırba­sına gidip ağzını çözdü sonra ne haddinden fazla ne de az iki abdest arası abdest aldı, arkasından namaz kıldı. Ben de kalktım, onu gözetle­diğimi zannetmemesi için (yem uyanıyormuş gibi) şöyle bir gerildim, arkasın­dan abdest aldım. Hz. Peygamber (s.a.v.) namaz kılmaya durdu, ben de soluna durdum. Kulağımdan tutup beni sağ yanma çevirdi. Namaz on üç rekat olduğunda yatıp uyudu, hatta horladı. Arkasından Bilal kendisini namaza çağırdı. Hz. Peygamber (s.a.v.) abdest almadan (rekat) namaz kıldı. Duasında şöyle diyordu: "Allahümme'cal fikalbî nûran ve fi basarı nûran ve fi semî nûran ve an yemini nûran ve an yesârî nûran ve fevki nûran ve tahtî nûran ve emâmî

nûran ve ha I finûran vec'al lî nûran (=Allah'ım kalbimi nurlandır, gözümü nurlandır, kulağımı nurlandır, sağ yanımı nurlandır, sol yanımı nurlandır, üstümü nurlandır, altımı nurlandır, önümü nurlandır, arkamı nurlandır. Hasılf benim her tarafımı nurlandır.)" demiştir. [486]

 

456-) Abdullah b. Abbâs (r.a.)'dan. Bir keresinde Hz. Peygamber (s.a.v.)'ın hanımı ve aynı zamanda kendisinin teyzesi olan Meymûne (r.a.)'ın yanında gecelemişti. Şöyle anlatır: "Ben yastığın enine (kısa tara­fına) uzanıp yattım. Rasûlülîah (s.a.v.) ile hanımı da boyuna (uzun tarafına) uzanıp yattı. Rasûlüllah (s.a.v.) uyudu. Gece yansı -veya yarısından bi­raz önce, veya yarısından biraz sonra- olunca Rasûlüllah (s.a.v.) uyan­dı ve oturdu, eliyle yüzünden uykuyu gideriyordu, sonra Âl-i İmrân Su­resinin sonundan on ayet okudu, arkasından asılı olan su tulumuna doğru kalktı ve bundaki su ile abdest aldı, abdestine de özen gösterdi. Sonra namaza durdu. Ben de kalkıp onun yaptığı gibi yaptım sonra gi­dip yanına durdum. Sağ elini başıma koyup sağ kulağımı kıvırdı, ardın­dan iki rekat namaz kıldı, sonra iki rekat, sonra iki rekat, sonra iki re­kat, sonra iki rekat, sonra iki rekat, sonra da tek rekat kıldı ve müezzin kendisine gelinceye kadar yatıp uzandı, ardından kalktı ve kısa iki rekat namaz kıldı sonra da çıkıp sabah namazını ki İdi "dem iştir. [487]

 

457-) İbni Abbâs (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'ln gece namazı rekattı" demiştir.

(Tehecüd Namazı'nın sayısı ve keyfiyeti hakkında çeşitli rivayetler vardır. Riva­yetlerin bu kadar çeşitli olması genişlik ifade eder.)[488]

 

458-) ibni Abbâs (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) geceleyin teheccüd için kalktığında şöyle dua ederdi: "Allahümme Leke'l-Hamdü, ente Kayyimu's-Semâvâti ve'l-Ardı ve men fihinne, Veteke'l-Hamdü, Leke'l-Mülkü's-Semâvâti ve'l-Ardi ve men hi veleke'i-Hamdü, ente Nûru's-Semâvâti ve'l-Ardi vermen fîhinne veleke'l-Hamdü ente Meliku's-Semâvâti ve'l-Ardi, veleke'l-Hamdü, ente'l-Hakku ve va'duke'hHakku ve likâuke Hakkun, ve Kavluke Hakkun, ve'l-Cennetü Hakkun, ve'n-Nâru Hakkun, ve'n-Nebiyyûne Hakkun ve Muhammedun Sallellahu aleyhi vesellem Hakkun, ve's-Sâatu Hakkun. Allahümme leke eslemtü, ve bike Âmentü, ve aleyke tevekkeltü ve ileyke enebtü, ve bike Hâsemtü, ve ileyke Hâkemtü, Fağfirlî mâ kaddemtü ve mâ Ahhartü, ve mâ esrartu ve mâ A 'lentü, ente'h Mukaddimu ve ente'l-Muahhiru. Lâ ilahe illâ ente  Lâ ilahe ğayruke. velâ Havle velâ Kuvvete illâ billahi (=Allah'ım hamd Sanadır. Gökleri, yeri ve içindekilerin hakimiyeti Senindir. Hamd Sana­dır. Sen, göklerin, yerin ve içindekilerin nuriandırıcısısın. Hamd Sanadır. Sen göklerin ve yerin hakimisin ve hamd Sanadır. Sen gerçeksin, va­dinde gerçektir, Seninle karşılaşmak gerçektir. Sözün gerçektir. Cennet gerçektir. Cehennem gerçektir. Peygamberler gerçektir. Muhamrned (s.a.v.) gerçektir. Kıyamet gerçektir. Allah'ım, Sana teslim oldum, Sana inandım ve Sana dayandım. Sana yöneldim. Senin için savaştım, Senin hükmünü hakem yaptım, geçmişte ve gelecekte, gizli açık işlediğimi bağışla. Sen öne geçirensin, Sen geri bırakansın. Senden başka ilah yoktur. Allah'tan başka ne kuvvet var ne de engel vardır!)" [489]

 

459-) İbni Mes'ûd (r.a.) anlatır: "Bir gece Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte namaz kıldım. Öyle kıyam yaptı ki, sonunda ben fena bir iş yapmaya karar vermiştim. Kendisine: "Neye karar vermiştin?" denildi:

"Oturup Hz. Peygamber (s.a.v.)'i ayakta bırakmaya." demiştir.

(Yukarıdaki hadiste Efendimiz'İn gece namazından sonra, sabah namazına ka­dar uyuduğu bildirilmişti. Bu hadiste ve 595. hadiste bildirilen şekilde namaz kılan kimse artık yorgunluktan halsiz kaltp uyumaktan başka çare bulamayacaktır.) [490]

 

460-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a,) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) yanında bir adamdan bahsedildi ve: "Sabaha kadar uyudu namaza kalkmadı." denildi. Bunun üzerine Rasûiüllah (s.a.v.): "Onun kulağı­na Şeytan işemiştir. "buyurdu.

(Gece namazına veya sabah namazına kalkmayıp uyuyan kimse hakkında E-fendimiz (a.s.)'ın "Onun kulağına Şeytan işemiştir." buyurmasını da yukarıdaki gibi mecazi bir anlatım olarak anlamak mümkündür. Buna göre, şeytanın etkisi altı­na al'P/ tuzağına düşürdüğü, kendisine bu kadar boyun eğen bu kimseyi İyice hafife alıp kendisiyle alay ettiği, kulağına işemesi şeklinde anlatılarak belirtilmiş olabilir.

Şu bilinmelidir ki, boş ve anlamsız işlerle uğraşan, faydasız sözlerle oyalanan kimselerin kulağı, İlahi sözleri ve ezan sesini duyamayacak kadar kirlenir. Ona, me­leğin sesinden çok şeytanın sesi ve telkini ulaşır. Bunun sonucu olarak vaktinde u-yanıp kalkamaz, ibadetini en değerli zamanda yapamaz.

Şeytanın kulağa işemesi ile bir önceki hadiste geçen, uyuyanın ensesine üç düğüm atmasını, mecazi bir anlatım değil de gerçek olduğunu düşünen âlimler de bulunmaktadır.) [491]

 

461-) Ali b. Ebû Talib (r.a.) anlatır: Rasûiüllah (s.a.v.) bir gece kızı Fatıma ile kendisinin kapısını çalmış: "Namaz kılmıyor musunuz?" bu­yurmuş. Hz. Ali: "Ey Allah'ın Rasûlü, canımız Allah'ın elindedir. Bizi uyar­mak isterse, uyarır." dedim. Biz böyle deyince bana cevap vermeden dö­nüp gitti, sonra sesini duydum, arkasını dönmüş giderken ellerini dizlerine vurarak: «İnsan kısmı çok tartışmacıdır.» (Kehf: 54) diyordu. [492]

 

462-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûiüllah (s.a.v.): "Sizden biriniz uyuduğu sırada şeytan ense köküne üç düğüm atar ve her dü­ğümde vurarak: "Yat uyu, gece uzundur." der. Eğer bu kimse, uyanır da Allah'ı zikrederse bir düğüm çözülür, abdest alırsa bir düğüm daha çözülür, namaz kılarsa bir düğüm daha çözülür, dinç ve gönlü hoş olarak sabaha çıkar. Eğer böyle yapmazsa tembel uyuşuk ve ruhu sıkıntılı olarak sabaha çıkar, "buyurmuştur.

(Uyuyan kimsenin ense köküne şeytanın üç düğüm atarak ona uyumayı telkin etmesi mecazi ve temsili bir anlatım olabilir. Bu İfade iie şeytanın insanoğlunu gece ibadet etmekten ve Allah'ı anmaktan alıkoymak istediği, "Hele yat, uyu; daha uyku­nu alamadın; vakti gelince kalkarsın" gibi telkinlerle oyaladığı, uyku/u cazip hale ge­tirdiği, azim ve iradesini etkisi altına aldığı, böylece o kimsenin kalkıp ibadet etmesi­ne fırsat vermediği anlaşılabilir.) [493]

 

463-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Namazını­zın bir kısmını evlerinizde kılınız, oraları kabirlere çevirmeyi­niz"buyurmuştur. [494]

 

464-) Ebû Mûsâ (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.):  "Rabb'ini zikreden  hatırda tutan kimse ile Rabb'ini zikretmeyen  hatırda tutmayan kimsenin durumu diri ile ölünün durumu gibidir.buyurdu." demiştir. [495]

 

465-) Zeyd b. Sabit (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) Ramazan'da bir hücre edindi (Ravi Busr d. sam): "Zannediyorum hasırdan, dedi," de­miştir.- Burada birkaç gece namaz kıldı. Kendisinin ashabından bir kı­sım insan da onun namazıyla namaz kıldı. Onların böyle yaptığını öğ­renince (bu namazı tcıimaytp) oturmaya başladı, sonra da yanlarına çıktı: "Görmüş olduğum davranışlarınızı tanıyorum. Ancak eyinsanlar, bunu evinizde kılınız. Çünkü bir kimsenin farz namaz dı­şında kıldığı namazın en değerlisi evinde kıldığıdır." buyurdu. [496]

 

466-) Hz. Aişe (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e: "Hangi amel Al­lah'a daha çok sevimlidir?" diye soruldu: "Az da olsa, devamlı ola­nıdır, "buyurdu." demiştir. [497]

 

467-) Alkame, şöyle demiştir: "Müminleren annesi Âişe'ye soru sordum: "Ey müminlerin annesi, Rasûlüllah (s.a.v.)'in ameli nasıldı? Belirli günlere bir şey tahsis eder miydi?" dedim. O da: "Hayır, onun ameli devamlı idi. Hangi biriniz, Rasûlüllah (s.a.v.)'in yapabildiğini ya­pabilir ki" dedi"[498]

 

468-) Enes b. Mâlik (r.a.) anlatır: "Bir keresinde Hz. Peygamber (s.a.v.) mescide girmiş ve iki direk arasına çekilmiş bir ip görmüştü bunun üzerine: "Bu ip de nedir?"buyurdu, (uz. peygamber (s.a.v.)'m hanımı Zeyneb'i kastederek): "Bu, Zeyneb'İn İpidir. (Namaz kılarken) yorulduğunda buna tutunur." dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Hayır böyle yapmayın, çözün onu. Biriniz dinç olduğu sürece namazını kılsın yoruldu­ğunda da otursun, "buyurdu." [499]

 

469-) Aişe (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.) yanına girmiş, bu sı­rada yanında bir kadın varmış: "Bu kim?" buyurmuş, o da: "Falanca kadın, kıldığı namazlardan anlatıyor." diye cevap vermiş. Rasûlüllah (s.a.v.): "Yeter, siz yapabileceklerinize bakın, vallahi siz usa-nırsınız da Allan usanmaz."buyurmuştur. Rasûlüllah (s.a.v.)'in en fazla sevdiği din az da olsa sahibinin üzerinde devam ettiğidir. [500]

 

470-) Aişe (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Sizden biriniz namaz kılarken ayaklarsa uykusu gidene değin uzansın. Sizden biri­niz uykulu olarak namaz kılarsa ne dediğini bilemez belki kendisine bağışlama dilerken beddua edebilir"buyurmuştur. [501]

 

471-) Âişe (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), geceleyin Kur'ân okuyan bir kimseyi duymuş ve: "Allah, ona merhamet eylesin, muhakkak ki o bana şu şu sureden unuttuğum, şu şu ayetleri hatırlattı, "buyurmuştur.

Diğer bir rivayette ise "Unutturulduğum bir âyeti bana hatır­lattı"'buyurmuştur. [502]

 

472-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan, Rasûlüllah (s.a.v.): "Kur'ân sahibi'{Kut'ân okumaya ve ezberine sahip kimse) bağll bir deveye sahip kimse gibidir. Eğer deve sahibi devesini sürekli gözetir yoklarsa onu elinde tutar. Eğer ipini çözer de salıverirse deve çeker gi­der, "buyurmuştur. [503]

 

473-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.): "Siz­den birinizin: "Şu kadar, şu kadar ayeti unuttum" demesi ne kötü bir şeydir. Tersine o unutmadı, unutturuldu. Sizler Kur'ân'ı okuyup hatırda tutmaya çalışın. Çünkü Kur'ân'm, kişi­lerin göğsünden kaçıp gitmesi develerin kaçıp gitmesinden daha çabuktur, "buyurdu." demiştir. [504]

 

474-)  Ebû  Mûsâ  ei-Eş'arî (r.a.)'dan.  Hz.  Peygamber (s.a.v.): Kur'ân'ı sürekli hatırda tutup, gözönünde bulundurunuz. Ca- elinde olan Allah'a yemîn olsun ki Kur'ân'm kaçıp gitmesi, devenin bağından kaçıp gitmesinden daha çabuktur." buyur­muştur.

(Hadiste geçen 'Teâhedû" kelimesi, verilen sözde bağlı kalmak anlamına gelir. Kur'ân-ı Kerim'e karşı duyarlı olmak ve onu hatırda tutmak, devamlı göz ününde bu­lundurmak anlamına kullanılmıştır.) [505]

 

475-) Ebü Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Allah, Peygamberinin Kur'ân'ı nağmeli ve yüksek sesle okumasına önem verdiği gibi hiçbir şeye önem vermemiştir, "buyurmuştur.

(Hadiste geçen "Ezine" fiili, izin vermek anlamına geldiği gibi kulak vermek ve dinlemek anlamına da gelir. Muhaddisler genellikle, dinlemek ve kulak vermek an­lamını tercih etmişler ancak kulak vermenin Allah İçin mümkün olamayacağından değişik anlamlara yorumlamışlardır. Ders alan öğrencinin not alırken (İlmâ yaparken) hadis aldığı kimseye kulak verme için de bu fiil kullanılmaktadır. Biz çevirimizi önem verme olarak yaptık.) [506]

 

476-) Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), Ebû Mûsâ el-Eş'arî'ye: "Dün gece senin Kur'ân okuyuşunu dinlediğimi bir görseydin. Gerçekten sana Dâvûd hanesinin sedalarından bir seda verilmiş­tir." buyurmuştur. [507]

 

477-) Abdullah b. Mugaffai (r.a.): "Mekke'yi fethettiği gün Rasûlülİah (s.a.v.)'i devesinin üzerinde gördüm nağmeli olarak Fetih Suresi'ni okuyordu" demiştir. Hadisin Ravisi: "Halk etrafıma toplanma­saydı ben de onun nağme yaptığı gibi nağme ile okurdum" demiştir.

(Hz. Peygamber (s.a.v.), binek üzerinde bu sureyi okurken bineğin hareketi nedeniyle sesinde titreşimler olmuştu. Onun bu şekildeki nağmesi o ana mahsus, geçici bir okuyuştur.) [508]

 

478-) Berâ b. Âzib (r.a.): "Bir kimse Kehf Suresi'ni okudu, bu sıra­da hanede hayvanı vardı, ürkmeye başladı. Bu nedenle selâmete çık­ması için dua etti. Bir de baksa ki duman veya bulut gibi bir şey kendi­sini kaplamış, sonra (sabahleyin) bunu Hz. Peygamber (s.a.v.)'e anlattı, o da: "Ey falan sen oku, şüphesiz o, Kur'ân için inen Sekîne'dir" buyurdu" demiştir. [509]

 

479-) Üseyd b. Hudayr (r.a.)'dan: "Kendisi geceleyin Bakara Sure­si'ni okuduğu sırada yanında atı bağlı iken birden at kişnemeye başladı, bunun üzerine sustu, akabinde at sakinleşti. Tekrar okudu, at yine kiş-nedi, tekrar sustu, at sakinleşti. Sonra yine okudu, at yine kişnedi. Oğ­lu Yahya yanında bulunduğundan dolayı çocuğa bir zarar gelir endişe­siyle okumayı bıraktı. Çocuğu geriye çekti. Bu sırada başını göğe kaldırdı­ğında (başmın üzerinde lambalara benzer bir şey gördü, bunlar göğe çekildiler) sonunda bun-

lan göremez oldu. Sabah olduğunda bu hadiseyi Hz. Peygamber (s.a.v.)'e anlattı O da: "Ey Hudayroğlu oku, Ey Hudayroğ/u oku" buyurdu. Üseyd b. Hudayr (r.a.) şöyle devam eder: "Ey Allah'ın Rasûlü, atın Yah­ya'yı çiğnemesinden endişelendim, çünkü atın yakınında idi, sonra (o-kumakta olduğum şeyden) başımı kaldınp çocuğa kalktım, başım? göğe kaldır­dım ki bir de ne göreyim, içerisinde lambalara benzer şeyler bulunan karaltı gördüm, sonunda gözümün önünden çıkıp gitti" dedim. Rasûlüllah (s.a.v.): "Bunlar nedir, bilebiliyor musun?" buyurdu: "Hayır" dedim: "Bunlar Meleklerdir, senin sesine gelmişlerdi. Eğer (sabaha kadar) okusaydın, onlar sabaha kadar kalır, insanlar onları seyreder, onlardan gözlenmezlerdi."buyurdu." demiştir. [510]

 

480-) Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kur'ân'ı okuyup onunla amel eden mü'min, ütrüce meyvası gibidir, tadı da güzel kokusu da güzeldir. Kur'ân okumayan fakat onunla amel eden mü 'mln ise hurma meyvası gibidir, ta­dı güzel ama kokusu yoktur. Kur'ân'ı okuyan münafığın duru­mu da reyhan çiçeğine benzer, kokusu güzeldir ama tadı acı­dır. Kur'ân okumayan münafığın durumu da ebû cehil karpuzu Çibidir, tadı da acı kokusu da acıdır, "buyurmuştur. [511]

 

481-) Hz. Aişe (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kur'ân'ı ezberin­den okuyan kimsenin misali, vahiy katibi olan değeri! ve güvenilir meleklerle beraberiiktir. Kendisine zor geldiği halde Kur'ân oku­maya devam eden kimseye de iki sevap vardır, "buyurmuştur.

(Bu iki sevap, okuma zorluğundan dolayı karşılaştığı güçlük nedeniyle alacağı ap!a okuma nedeniyle alacağı sevaptır.) [512]

 

482-) Enes b. Mâlik (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) Übey b. Ka'b'a: "Allah, bana "Lem yekuni'llezîne Keferû" suresini sana okumamı emir buyurdu' dedi. O da: "Benim ismimi söyledi mi?"

dedi: "Evet"'buyurdu, bunun üzerine Übey ağladı." demiştir.

(Übey b. Ka'b (r.a.), Kur'ân-ı Kerim'i en güzel okuyan sahabilerdendir. (Buharı, Teftir, Bakara: 7) Hz. Peygamber (s.a.v.) de 1663. hadiste "Kur'ân'ı dört kişiden okuyunuz"buyurmuş ve bunlar arasında Hz. Übey'i de saymıştır.

Dokuz ayetten oluşan ve Kur'ân'ın özü sayılabilecek: Risalet, ihlas, nama2, ze­kat, kıyamet ve cennetlikler ile cehennemliklerin anlatıldığı Beyine suresinin Allah ta­rafından, Ümmetin Kur'ân üstadına okunması talim buyurulmuştur. Hz. Übey, bu güzel haber karşısında sevincinden kulaklarına inanamamış gözleri dolmuştur.) [513]

 

483-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) bana: "Bana Kur'ân oAa/"buyurdu: "Ey Allah'ın Rasûlü, Kur'ân sana indirildiği hal­de ben mi sana Kur'ân okuyacağım?" dedim: "Ben, başkasından Kur'ân dinlemeyi severim" buyurdu. Kendisine Nisa Suresi'ni oku­dum: «Her ümmetten bir şahit getirdiğimizde seni de onlara şahit olarak getirdiğimiz zaman durumları nasıl olacak...» (Nisa: 4i) ayetine geldiğimde başımı kaldırdım veya biri bana dürttü baksam ki gözlerinden yaşlar boşalıyor" demiştir.

Diğer bir rivayette "Rasûlüllah (s.a.v.), minberde iken bana: "Ba­na Kur'ân oku" buyurdu" şeklindedir. [514]

 

484-) Alkame: "Humus'ta bulunuyorduk. Bu sırada Abdullah b. Mes'ûd, Yusuf Suresi'ni okudu, bunun üzerine bir adam: "Bu şekilde indirilmemiştir!" dedi. Abdullah b. Mes'ûd (r.a.): "Ben Rasûlüllah (s.a.v.)'e okudum, o da beğenip: "Güzel okudun aferin"buyurdu." dedi. Sonra bu adam da şarap kokusu buldu, bunun üzerine: "Allah'ın Kitabını yalanlamayla şarap içmeyi birlikte yaparsın ha!" dedi. Sonra ona içki içme cezası uyguladı." demiştir. [515]

 

485-) Ebû Mes'ûd el-Bedrî (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Bakara Suresi'nin sonunda iki ayet var ki kim bu ayetleri gece okursa ona (her konuda) yeter, "buyurdu." demiştir. [516]

 

486-) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hanımı Hz. Aişe (r.a,) anlatır: "Hz. peygamber (s.a.v.) bir kimseyi askeri bir birliğin başında gönderdi. Bu kimse arkadaşlarına namazda kıraat ettiğinde "Kulhüvellahü Ehad" Suresi ile bitiriyordu. Seferden döndüklerinde bu durumu Hz. Peygamber (s.a.v.)'e bildirdiler, o da: "Ona sorun bakalım, niçin böyle yapmış" buyurdu. O kimseye sordular, o da: "Çünkü bu sure, Rahmân'ın sıfatıdır ve ben bunu okumayı seviyorum." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): "Ona haber verin ki Allah da onu sevmektedir, "buyurdu. [517]

 

487-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Ancak iki kişiye imrenme (haset) vardır:

Allah'ın kendisine Kur'ân ilimi verdiği bir kimse ki, gece ve gündüz vakitlerde bu Kur'ân ile ayakta durur. Diğeri de, Allah­'ın, kendisine mal verdiği bir kimse ki, gece ve gündüz vakit­lerde bu malı infak eder." buyurdu" demiştir. [518]

 

488-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Ancak iki konuda imrenme (haset) vardın

Allah'ın, kendisine mal verip de bu malı hak yolda harcat­tığı kimse ile Allah 'm kendisine ilim (hikmet) verip de bu ilim­le (hikmetle) bu ilimle (hikmetle) hüküm veren ve bu ilmi (hikmeti) öğreten kimseye"buyurdu" demiştir.

(Bu hadiste Müslüman bir kimsenin imreneceği şeylerin neler olabileceğini öğ­reniyoruz. Hadiste bildirilen hususlar imrenmeye değer şeylerdir. 84. hadiste iyilik yapmak istemekten dolayı sevap kazanılacağı bildirilmektedir. Buna göre yukarıda anlatılan iyi şeylere imrenmekten yani keşke ben de böyle yapsam, diye özenmek-ten dolayı sevap beklenebilir.

"Ancak iki konuda imrenme vardır" ifadesinde, sevap kazandıracak im­renmelere dikkat çekilmiş olabilir. Bir kimse bunlann dışındaki dünyalık şeylere de lmrenilebilir. Fakat, bu tür imrenmelerde sevap beklenemez. Belki bunların bir kısmı ki§iyi günaha bile götürebilir.) [519]

 

489-) Ömer b. Hattab (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.)'in hayatında "'Şam b. Hakîm'i Furkân Suresi'ni okurken işittim, okuyuşuna kulak ver-din\ baksam ki Rasûlüllah (s.a.v.)'in bana okutmadığı değişik şekillerde okuyordu. Neredeyse namazda üzerine atılacaktım ama selâm verene kadar sabrettim, hemen yakalayıp elbisesini göğsüne topladım: "Seni okur­ken dinlediğim bu sureyi sana kim okuttu?" dedim: "Bana bunu Rasûlüllah (s.a.v.) okuttu" dedi, çekip Rasülüllah (s.a.v.)'e getirdim: "Şunun, Furkân Suresi'ni senin bana okuttuğun şeklin dışında okuduğunu duydum." de­dim. Bunun üzerine Rasülüllah (s.a.v.): "Bırak onu, EyHişamsen oku bakayım" buyurdu. O da kendisini okurken duyduğum şekilde okudu. Rasülüllah (s.a.v.): "Bu şekilde indirildi, "buyurdu, sonra: "SenokuEy Ömer" buyurdu. Ben de, kendisinin bana okuttuğu şekilde okudum, Rasûlüllah (s.a.v.): "Bu şekilde indirildi. Şüphesiz bu Kur'ân yedi harf (okuyuş biçimi) üzere indirildi, dolayısıyla siz bundan kolayınıza geleni okuyunuz. "Buyurdu. [520]

 

490-) İbni Abbâs (r.a.), Rasûlüllah (s.a.v.)'in: "Cebrail Bana Kur'ân'ı bir şekil üzere okuttu, ben, yedi şekil okuyuşa ulaşana değin bunun artırılmasını ısrar ettim." buyurdu" demiştir. [521]

 

491-) İbni Mes'ûd (r.a.)'a bir adam geldi ve: "Bu gece bir rekatta Mufassal olan surelerin tümünü okudum..." dedi, o da: "Şiir okur gibi acele acele mi?... Hz. Peygamber (s.a.v.)'in birbirini birleştirerek oku­duğu örnekleri biliyorum." dedi ve her bir rekatta iki sure gelecek şe­kilde Mufassal Surelerden yirmi sure söyledi.

(Kur'ân-ı Kerim'deki surelerin uzunluklarına göre sınıflandırma yapılmış: Tfvâl, Miûn, Mesânî ve Mufassal. Bunlardan Tıvâl, Bakara suresinden itibaren yedi büyük suredir. Miûn, yedi uzun sureden sonra gelen yüz ayetlik surelerdir. Mesânî, yüz ayetten az olan surelerdir. Mufassal ise kısa surelerdir. Bu bolum surelerin en u-zuniarı Kâf, Hucûrât sureleri ayarındaki surelerdir. Mufassal sureler de kendi arala­rında uzun, orta ve kısa olarak üç bölüme ayrılır. Mufassal surelerden, Nebe su­resine kadar olanlar uzun sayılırlar. Nebe suresinden Duhâ suresine kadar olanlar da orta mufassal sayılmışlardır. Duhâ suresinden aşağıdaki sureler de kısa mufassal sa­yılırlar. (Suyûtî, ei-İtkân, I. 200)) [522]

 

492-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), Ka­mer süresindeki âyeti "a" harfi ile okumuştur.

(Kamer suresinde geçeri kelimesinin aslı "i" harfi iledir. Kolaylık olması için harfine  çevrilmiştir. Ardamda bir değişiklik yoktur.) [523]

 

493-) Alkame'den. Şöyle demiştir: "Şam'a gelmiştim, yanımıza Ebudderdâ (r.a.) geldi ve: "İçinizde Abdullah b. Mes'ûd'un okuduğu şekilde Kur'ân okuyan var mı?" dedi: "Evet, ben varım" dedim: "Abdul­lah'ı âyetini okurken nasıl dinledin?" dedi: "Kendisini şeklinde okurken dinledim" dedim: "Allah'a yemin olsun ki ben de, Rasûlüllah (s.a.v.)'i böyle okurken dinledim ama şu adamlar  şeklinde okumamı istiyorlar.

Ancak ben onlara uymuyorum" dedi."

(Elimizdeki mevcud Kur'ân bize yalan söylemeleri mümkün olmayan bir cema­at aracılığı ile nesilden nesile aklanla gelmiştir. Tevatür dediğimiz bu usul ile Kur'ân Hz. Peygamber'den bize ulaşmıştır. Hz. Ebû Bekir döneminde yazılı metaryaller bir araya toplatılmış, Hz. Osman döneminde ası! nüshadan yedi örnek nüsha çoğaltıl­mıştır. Güvenilir bir kurul tarafından ortaya konulan bu çalışmaya hiçbir sahabe itiraz etmemiş, olduğu gibi kabul etmiştir. Bu arada bazı sahabinin kendilerini bağlayan şahsi notları da var idi. Bunlar tamamen şahsi çalışmalar olarak tarihte kaimış üm­meti bağlamamır.

İşte bu çalışmalardan birisi de sadece Abdullah b. Mes'ûd ve Ebudderdâ tarafından bild'.n^n Leyi: 3 ayetini yerine şeklinde işittiklerini belirtmeleridir. Aslın­da mana bakımından değişiklik ifade etmeyen, hiçbir zaman siyahı beyaz, helâli ha­ram yapmayan bu farklılık tamamen kendilerinin şahsi kanaatleri olup ümmeti bağ­lamamıştır. Ayrıca bu iki sahabinin doğruyu bulup da diğer tüm ashabın yanılmış ol­ması da akıl dışıdır.

Eski âlimlerden İmam el-Mazirî ve Kadı îyâz yukandaki haberin senet olarak sahih olduğunu belirttikten sonra ihtilafı şu şekilde gidermeye çalışmışlardır: İki sahabinin oku­duğu şekil Hz. Peygamber'den gelmiş, sonra da bu şekil nesh olmuş fakat bu iki sahabi bunun son şeklini bilmiyor olabilirler. Nitekim 205, 990, 1040 ve 1494. hadislerde bazı sahabilerin değiştirilen uygulamalardan haberinin olmadığını görmüştük. Ancak üzerinde ittifak edilen husus, Hz. Osman tarafından çoğaltılan Kur'ân kendilerine ulaştıktan sonra ashabın hiçbirinin bu Kur'ân'a muhalefet etmediğidir.) [524]

 

494-) İbni Abbâs (r.a.): "Kabul görmüş birçok kimseler -bence bunlardan en çok kabul göreni de Ömer (r.a.)'dır- benim yanımda, "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sabah namazından sonra Güneş doğana değin, ikindi namazından sonra da batana değin namaz kılmayı yasakladığına şahitlik etmişlerdir." demiştir. [525]

 

495-) Ebû Said el-Hudrî (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "İkindi namazından sonra Güneş batana değin olan vakit ile, sabah namazından sonra Güneş doğana değin iki vakitte namaz kılınamaz, "buyurmuştur. [526]

 

496-) İbni Ömer (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Namazınızı Güne­şin doğuşu ve batışına ayarlamayınız." buyurdu" demiştir[527]

 

497-) İbni Ömer (r.a.), Rasûlüllah (s.a.v.): "Güneş/n kaşı (ucu) doğduğunda yükselene değin namaz kılmayı erteleyiniz. Gü­neşin kaşı (ucu) battığında da kaybolana kadar namaz kılmayı erteliyiniz."buyurdu" demiştir. [528]

 

498-) Küreyb anlatır: "İbni Abbâs (r.a.), Misver b. Mahrame (r.a.) ile Abdurrahman b. Ezher (r.a.), Hz. Aişe (r.a.)'a bir kimseyi gönderip: "Bizden kendisine selâm söyle ve ikindi namazından sonra iki rekat namaz kılma meselesini sor, kendisine: "Bize senin bu namazı kıldığın haberi getirildi, halbuki Hz. Peygamber (s.a.v.)'den bunun yasaklandığı bize ulaşmıştır. İbni Abbâs da: "Ömer b. Hattab ile birlikte bu namaz­dan dolayı halkı döverdik." demiştir." diye söyle." dediler. Ben de Hz. Aişe (r.a.)'ın yanına girdim ve kendisine benimle gönderdikleri şeyi ilet­tim, o da: "Ümmü Seleme'ye sor" dedi, ben de yanlarına gidip söyledi­ğini onlara ilettim. Onlar da beni bu sefer, Aişe (r.a.)'a gönderdikleri şeyin bir benzeri ile Ümmü Seleme (r.a.)'a gönderdiler. Ümmü Seleme (r.a.) da: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bunu yasakladığını duydum. Sonra kendisini ikindiyi kıldıktan sonra bunu kılarken de gördüm, yanımda Ensar'dan Harâmoğullan'ndan birtakım kadınlar varken kendisi yanıma girmişti. Bir kız çocuğunu kendisine gönderdim ve: "Yanına var, dur ve kendisine: "Ümmü Seleme sana: "Ey Allah'ın Rasûlü, senin bu iki rekat namazı yasakladığını duymuştum ama, şimdi senin bunu kıldığını görü­yorum?" diyor" diye, söyle. Eğer eliyle İşaret ederse, geri çekil" dedim. O da denileni yaptı. Hz. Peygamber (s.a.v.) eliyle işaret etti, kız da geri çekildi. Namazı bitirdiğinde: "Ey Ebû Ümeyye'nin kızı (ümmü seleme (r.a.)m babasmm adıdır) ikindiden sonra iki rekat namazı sormuşsun. Durum şudur: Bana Abdu'l-Kays kabilesinden bir kısım insan­lar gelmişti, öğleden sonraki iki rekat namazı kılmayı unut­muştum, işte kıldığım budur, "buyurdu. [529]

 

499-) Aişe (r.a.): "İki rekat namaz vardır ki Rasûlüllah (s.a.v.) gizli olarak da açık olarak da hiç bırakmamıştır: Sabahtan önce iki rekat ile İkindiden sonra iki rekat." demiştir. [530]

 

500-) Enes b. Malik (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Biz Medine'de iken müezzin aksak ezanını okuduğunda hemen direklere koşup iki rekat nafile namaz kılarlardı. Hatta bu namazı kılanların çokluğundan, dışarı­dan gelen bir yabancı mescide girdiğinde farz namazın kılındığını zan­nedebilirdi." [531]

 

501-) Abdullah b. Muğaffal el-Müzenî (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.) üç defa: "Her iki ezan arasında dileyen kimse için bir namaz vardır."buyurmuştur. Bir başka rivayette ise: "Her iki ezan arasında bir namaz vardır, her iki ezan arasında bir namaz vardır, "buyurmuş, üçüncüde de "Dileyen kimse için" buyurmuştur.

(İki ezandan birisi, vakit ezanı diğeri kamettir.) [532]

 

502-) Abdullah b. Ömer (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte Nedd tarafında savaşta bulundum, düşmana mevzi alıp karşılarında saf tuttuk. Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) bize namaz kıldırmaya durdu. Bir top­luluk kendisinin yanında namaza durdu, diğer topluluk ise düşmana yöneldi. Rasûlüllah (s.a.v.) yanındakileri birlikte rukûya gitti, sonra iki secde yaptı, arkasından namaz kılmayan topluluğun yerine gittiler. On­lar da gelip namaza durdular, Rasûlüllah onlara da bir rekat kıldırdı ve iki secde yapıp selâm verdi, (selâmdan sonra) Ordudaki her bir asker kendi başına birer rekat namaz kıldı, iki secde yaptı." demiştir. [533]

 

503-) Sehl b. Ebî Hasme (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), korkulu anda ashabına namaz kıldırmıştır. Şöyle kıldırmıştır: Cemaati, kendisi­nin arkasında iki saf yaptı, kendi arkasındaki (birinci) saftakilere bir rekat kıldırdı ve ayağa kalktı, birinci safın arkasındakiler (kendi başianna) bir re-at kılana kadar ayakta durdu. (Geridekiier) öne ilerdi, geridekiîerin önüneklfer de geriye çekildi. Öne ilerleyenlere bir rekat kıldırdı sonra geri­ye Çekilenler bir rekat kılana kadar oturdu sonra selam verdi. [534]

 

504-) Sehl b. Ebî Hasme (r.a.)'dan. Kendisi Zâtu'r-Rika1 gazvesinde Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte bulunmuş ve korku namazı kılmışlar, şöyle ki: "Ordudan bir tasım Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte saf yaptı diğer kısım da düşman karşısına durdu. Hz. Peygamber (s.a.v.) ile beraber olan takım bir rekat namaz kıldı sonra da ayakta kaldılar sonunda kendi başlarına namazı tamamlayıp namazdan çıktılar. Düşman karşısına saf tutup mevzî aldılar. Diğer kısım da gelip Hz. Peygamber (s.a.v.) ile beraber geri kalan rekatı kıldılar bundan sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) oturdu, bekledi cemaat kıl­madıkları rekatı kendi başlarına tamamladı arkasından Hz. Peygamber (s.a.v.) onlarla birlikte selâm verdi ve namazdan çıktılar.

(Düşmanın saldırı endişesi bulunan yerlerde cemaatle ve diğer namaz şekille­rinden biraz farklı biçimde kılınan namaza korku namazı denilir. Bu namazın temelini Kur'ârı'daki Bakara: 239. ayeti ile Nisa: 102. ayet teşkil eder. Hz, Peygamber (s.a.v.) dört yerde yirmi dört defa bu namazı kıldırmiştır. (vahbe Zuheyii, ei-Rkiuri-isiâmi, n. 432)Hz. Peygamber (s.a.v.) kfidırdığı korku namazını, bulunduğu konuma göre değişik yedi şeküda uygulamış, bunlardan birisi yukarıdaki hadiste anlatılan şeklidir. Hanefî-lerin tercih ettikleri şekil de budur.

Korku namazı, faziletli bir kimsenin arkasında namaz klima meziyetini ve ce­maat sevabını kaçırmamak için serbest kılınmıştır. Savaş çok şiddetli olursa her bir asker kendi başına ayakta ima ile de namazını eda edebilir.

İmam Ebû Yusuf korku namazının Hz. Peygamber (s.a.v.)'e has bir uygulama olduğunu belirterek bu namazın nesh olduğunu belirtmiştir. Ancak çoğunluk uygu­lamanın devam ettiği kanaatindedir.) [535]

 

505-) Cabir (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte hareket ettik sonunda Zâtu'r-Rika' bölgesine vardık. Gölgeli bir ağaca gel­diğimizde burayı Rasûiüllah (s.a.v.)'e bırakırdık. (Burada da öyie yaptık.) Derken müşriklerden bir adam çıkageldi. Rasûiüllah (s.a.v.)'in kılıcı ağaçta astlı idi, hemen Allah'ın Peygamberinin kılıcını alıp kınından sıyırdı ve Rasûiüllah (s.a.v.)'e: "Benden korkuyor musun?" dedi. O da: "Hayır"dedi. Adam: "Seni benden kim koruyabiür?" dedi: "Benisenden Allah korur"buyur­un. Rasûlüllah (s.a.v.)'in ashabı hemen koşup bu adamı sıkıştırdılar, o da kılıcı kınına koyup ağaca astı. Arkasından namaz izin ezan okundu. Kendisi bir bölüğe iki rekat namaz kıldırdı. Sonra bu bölük geri çekildi, öbür bölüğe de ki rekat namaz kıldırdı. Böylece Rasûlüllah (s.a.v.), dört rekat namaz kıldı, cemaat de iki rekat namaz kıldı."

(Hadisin bir benzen 1528. hadis olarak gelecektir.) [536]


[444] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 146.

[445] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 146.

[446] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 146.

[447] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 146.

[448] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 146.

[449] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 147.

[450] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 147.

[451] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 147.

[452] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 147-148.

[453] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 148.

[454] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 148.

[455] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 148.

[456] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 149.

[457] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 149.

[458] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 149.

[459] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 149.

[460] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 149-150.

[461] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 150.

[462] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 150.

[463] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 150.

[464] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 150-151.

[465] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 151.

[466] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 151.

[467] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 151.

[468] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 151.

[469] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 151.

[470] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 151.

[471] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 152.

[472] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 152.

[473] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 152.

[474] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 152.

[475] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 152.

[476] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 152.

[477] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 153.

[478] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 153.

[479] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 153.

[480] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 153.

[481] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 153.

[482] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 153.

[483] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 153.

[484] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 154.

[485] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 154.

[486] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 154-155.

[487] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 155.

[488] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 155.

[489] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 155-156.

[490] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 156.

[491] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 156-157.

[492] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 157.

[493] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 157.

[494] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 157.

[495] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 157-158.

[496] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 158.

[497] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 158.

[498] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 158.

[499] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 158.

[500] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 158-159.

[501] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 159.

[502] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 159.

[503] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 159.

[504] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 159.

[505] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 159-160.

[506] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 160.

[507] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 160.

[508] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 160.

[509] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 160.

[510] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 161.

[511] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 161.

[512] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 161.

[513] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 162.

[514] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 162.

[515] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 162.

[516] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 162.

[517] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 163.

[518] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 163.

[519] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 163.

[520] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 163-164.

[521] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 164.

[522] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 164.

[523] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 164.

[524] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 165.

[525] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 165.

[526] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 165.

[527] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 166.

[528] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 166.

[529] Muh