ayten
Sun 7 November 2010, 02:00 am GMT +0200
YOL GÖSTERİCİ VAİZ TAVUS İBN KEYSAN
«Ey Ebu Abdirrahman! Rüyamda, senin Ka'be'de namaz kıldığını ve Hz. Peygamber'in de kapıda, sana şöyle dediğini gördüm: Ey Tavus! Perdeni aç ve kıraatini açıkla».[1]
Müslümanların halifesi Süleyman îbn Abdilmelik Beyt-i atîk'in etrafına yerleşip Ka'be'i muazzama'yı görme arzusunu yerine getirir getirmez hacibine şöyle dedi:
«Bize dinimizi anlatacak, Azîz ve Celîi oian Allah'ın günlerinden olan bu güzel günde bize hatırlatmalarda bulunacak bir alim ara».
Hacip hac zamanındaki halkın büyük zatlarına gidip müminlerin emirînin arzusu hakkında onlara sormaya başladı.
Ona şöyle denildi:
«Bu, zamanındaki fakihierin efendisi, Allah'a davet konusunda en samimî olan Tavus İbn Keysan'dır.
Sen ona git».
Hacip, Tavus'a gidip şöyle dedi:
«Ey şeyh! Müminlerin emirinin davetine cevap ver».
Tavus ona gecikmeksizin cevap verdi.
Çünkü o, inanıyordu ki; Allah'a davet edenlere bir fırsat doğduğunda bunu hemen değerlendirilmesi gereken bir fırsat bilirlerdi,
O kesin olarak inanıyordu ki söylenecek en iyi sözün; otorite sahiplerinin eğriliği doğrultulmak istenen hak söz olduğu ve onların zu-İüm ve haksızlıktan uzaklaştırılması ve Allah Teâİâ'ya yaklaştırılma-iarıydı...
Tavus Hacip'le birlikte gitti.
Müminlerin emînnin huzuruna varınca onu selâmladı. Halife de
onun selâmını ondan daha güzeliyle aldı.
Ziyaretçisini en güzel bir şekilde karşılayıp onu yakınına oturttu.
Daha sonra haccın edasıyla ilgili anlayamadığı konuları ona sormaya ve saygı göstermeye başladı.
Tavus kendisi anlatır:
«Müminlerin emîrinin maksadına erişmiş ve soracak sorusu kalmadığını anlayınca kendi kendime şöyle dedim:
«Şüphesiz bu toplantı Allah'ın sana soracağı bir toplantıdır, ey
Tavus!»
Daha sonra ona yönelerek şöyle dedim:
«Ey müminlerin emîri! Cehennemin dibindeki bir kuyunun üstündeki bir kaya, bu kuyuya yetmiş yılda düşmüştür.
Cehennem kuyularından olan bu kuyuyu Allah'ın kimler için hazırladığını biliyor musun? Ey müminlerin emîri!»
O, düşünmeden: «Hayır» dedi.
Daha sonra kendine dönüp:
«Yazıklar olsun sana! Onları kimler için hazırladı?» dedi
Şöyle cevap verdi: «Allah onları, insanların işlerini üzerine alıp da zulmeden kimseler için hazırladı...»
Bundan dolayı, Süleyman'ı ruhunun göğsünden çıkacağını zannettiğim bir titreme tuttu.
Ağlamağa başladı. Ağlaması sebebiyle kalbine giden damarlar nerdeyse kopacaktı...
Bana tekrar tekrar «Allah senden razı olsun» derken yanından ayrıldım».
Ömer İbn Abdilaziz halife olunca Tavus İbn Keysan'a şöyle mei< tup yazdı: «Bana tavsiyede bulun Ebu Abdirrahman!»
Tavus ona, şu bir satırlık mektubu yazdı.
«Bütün işinin hayır olmasını istiyorsan, hayır ehlini kullan, ve'sselâm».
Ömer mektubu okuyunca şöyle dedi: «Öğüt olarak bu yeter... Öğüt olarak bu yeter...»
Halifelik Hişam İbn Abdilmelik'e geçince. Tavus İbn Keysan'ın ona karşı ünlü davranışları olmuştur.
Bunlardan birisi şöyle olmuştur. Hişam haccetmek üzere Beyt-i Ha-
ram'a gitmişti. Harem'deyken Mekkeli dostlarından birine :
«Bize Resûlüllah'ın [s.a.vj sahabesinden birini arayınız» dedi.
Ona şöyle dediler. «Müminlerin emîri! Sahabe, hiçbiri kalmayın-caya kadar birer birer Rablerine kavuştular».
Halife: «Öyleyse, tabiîlerden» dedi.
Tavus İbn Keysan getirildi. Tavus onun huzuruna girince halının ucuna ayakkabılarını çıkardı.
Ona «müminlerin emîri!» diye hitabetmeden selâm verdi. Ona künyesini söylemeden adıyla hitabetti. Ona, oturması için izin vermeden önce oturdu. Hişam'ın öfkeden gözleri yerlerinden fırladı.
Çünkü Hişam, onun bu davranışlarında kendisine karşı küstahlık, arkadaşlarının ve maiyetinin huzurunda vakarına bir sataşma gördü...
Ancak çok geçmedi. Azîz ve Celîl olan Allah'ın hareminde olduğunu hatırladı...
Kendine gelip Tavus'a sordu:
«Tavus! Yaptığın şeylere seni sevkeden nedir?!»
Şöyle cevap verdi: «Ne yaptım ki?!»
Halîfe tekrar öfkelendi:
"Ayakkabılarını halının ucuna çıkardın...
Bana «müminlerin emîri!» diye selâm vermedin... Bana adımla hitabettin, künyemi [2] söylemedin. Daha sonra benden izin almadan oturdun...» Tavus sükûnetle cevap verdi:
«Ayakkabılarımı senin halının kenarına çıkarmam şöyledir: Ben onları, her gün beş defa Rabbülizzet'in (şeref sahibi olan Allah'ın) huzurunda çıkarıyorum...
O beni bundan dolayı ne azarlıyor, ne de bana öfkeleniyor...
Bana, «müminlerin emîri» hitabıyla selâm vermedin diyorsun,-..
Çünkü müminlerin hepsi senin emirliğine (halifeliğine] razı değil.
Seni «müminlerin emîri» diye çağırırsam yalancı olmaktan korktum...
Senin künyeni söylemeden adını söylememden dolayı kızmana gelince;
Azîz ve Celîl olan Allah peygamberlerine adlarıyla hitabetmiş şöyle demişti:
«Ey Davud...
Ey Yahya...
Ey İsa...»
Düşmanlarına künyeleriyle hitabederek w/le
«Ebu Leheb'in [3] elleri kurusun».
Bana izin vermeden önce oturmama gelince;
Müminlerin emîri Ali İbn EbîTalib'in şöyle dediğini duydum:
«Cehennemlik bir adama bakmak istiyorsan, etrafında, ayakta du ran kişiler varken, oturan bir adama bak».
Senin cehennemliklerden sayılan bu adam olmanı istemedim... Hişam, utancından başını önüne eğip yere baktı. Daha sonra başını kaldırdı ve şöyle dedi: «Ebu Abdirrahman! Bana nasihatta bulun». demiştir:
lavus şöyle dedi: «Ali İbn EbîTalib'in (R.A.) şöyle elediğini duy-
«Cehennemde sütun gibi kalın yılanlar... ve katır gibi akrepler var... Onlar, halkına adaletli davranmayan her idareciyi sokarlar...» Daha sonra kalkıp gitti».
Yine Tavus nasihat ve öğütlerde bulunmak için bazı idarecilere
gider.
Onların bazılarına sitem ve hakaret etmek için yaklaşmaz, uzak
dururdu.
Oğlu anlatmaktadır:
«Bir yıl, babamla birlikte hacca gitmek üzere Yemen'den çıktım. Kendisine İbn Necîh denilen birisinin idareciliğini yaptığı bîr şehre indik.
İbn Necih, idarecilerin en kötülerinden, hakkın aleyhinde olanların en cesurlarından ve batılda çok ileri gidenlerdendi.
Vakit namazını kılmak için şehrin camisine geldik.
îbn Necih babamın geldiğini öğrenince hemen camiye geldi, onun önüne oturdu ve halini hatırını sordu...
Babam ise ona sırtını çevirerek cevap vermedi.
O babama, sağından gelip konuştu. Ama babam yine ondan yüz çevirdi.
Bu defa sol tarafına yanaşıp konuştu ama babam ondan yine yüz çevirdi...
Bu durumu görünce kalkıp onun yanına gittim. Elimi ona doğru uzattım ve ona selâm verip:
«Babam seni tanımadı» dedim.
O: «Hayır, baban beni tanıyor,
O, tanıdığı için, bana bu şekilde davrandı».
Daha sonra hiçbir şey demeden sessizce çekip gitti.
Eve döndüğümüzde babam bana:
«Ahmak!
Sen, karşında değilken bunları sert bir dille eleştiriyorsun. Ama yanında oldukları zaman onlara konuşmak suretiyle boyun eğiyorsun.
Bundan başka münafıklık var mıdır?!»
Tavus İbn Keysan sadece halife ve valilere öğüt vermemiş, ona ihtiyaç veya istek duyan herkese bunu cömertçe vermiştir.
Bunlardan birisini Ata îbn Rebah anlatmıştır:
Tavus İbn Keysan beni hoşuna gitmeyen bir pozisyonda görüp şöyle dedi:
«Ata! Yüzüne kapısını kapatana ve karşına kapıcılarını diken kimseye ihtiyaçlarını iletmekten sakın.
Onları ancak sana kapılarını açan, senin onu davet etmeni isteyen ve sana icabet edeceğini söz veren kimselerden iste...»
Oğluna şöyle diyordu:
«Yavrucuğum! Akıllılarla arkadaş ol, onlardan olmasan bile onlara nisbet edilirsin.
Cahillerle arkadaş olma; çünkü, onlarla arkadaş olursan, onlardan olmasan bile onlara nispet edilirsin...
Bil ki, herşeyin bir gayesi vardır.
Kişinin gayesi borcunu tamamlamak ve ahlâkını mükemmel hale getirmektir».
Oğlu Abdullah, onun terbiye ettiği şekilde yetişmiş onun ahlâkını almış ve onun yolunda yürümüştür.
Bunlardan birisi de şöyledir:
Abbasî halifesi Ebu Ca'fer el-Mansur, Tavus'un oğlu Abdullah'ın ve Malik İbn Enes'in [4] ziyaretine gelmesini istedi.
Onlar, halifenin huzuruna girip yanındaki yerlerini alınca, Tavus'un oğlu Abdullah'a dönüp:
«Babanın sana anlattıklarından bana birşey anlat» dedi.
O da şöyle dedi: «Babam bana anlattı ki kıyamet gününde insanların en şiddetli azaba uğrayacak olanı, müslümanların işini üzerine alıp da hüküm verirken haksızlık yapandır».
Malik îbn Enes de şöyle dedi:
«Onun bu sözünü duyduğumda, onun kanından birazının bana da isabet etmesinden korkarak elbiselerini bağrıma bastım».
Ancak Ebu Cafer, konuşmadan bir süre susup bekledi daha sonra bizi uğurladı.
Tavus İbn Keysan uzun bir hayat sürmüştür. Öylekî yüz yaşına ulaşmış veya biraz geçmişti.
Ancak yaşlılık onun zihnini bozmamış, şuurundan ve hazır cevap-fılığından hiçbir şey eksiltmemiştir.
Abdullah eş-Şamî şöyle anlatır:
«Tanımadığım halde ondan bilgi almak için Tavus'un evine geldim.
Kapıyı çaldığımda, karşıma yaşlı bir şeyh çıktı. Onu selâmlayıp şöyle dedim:
«Sen Tavus İbn Keysan mısın?» «Hayır, ben onun oğluyum» dedi.
Ben de şöyle dedim: «Eğer sen oğluysan, şüphe etmiyorum ki, şeyh ihtiyarlayıp aklı bozulmuştur. Halbuki ben ilminden istifade etmek için uzak yerlerden ona geldim».
O da şu cevabı verdi: «Yazıklar olsun sana.
Allah'ın kitabını ezberleyenler bunamazlar...
Gir içeri...»
İçeri girip selâm verdim ve:
«İlmini ve nasihatin! istemek üzere sana geldim» dedim.
«Kısaca sor» dedi.
«İnşaallah, mümkün olduğu kadar kısa keseceğim» dedi.
O da şöyle cevap verdi: «Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'an'dakilerin özünü senin için toplamamı ister misin?»
Ben de: «Evet» dedim.
Şöyle dedi: «Hiçbir şeyden daha çok korkmıyacak şekilde Allah'tan kork...
Korktuğundan daha çok, Allah'tan ümit et... Kendin için sevdiğini insanlar için de sev».
106 senesi, Zilhicce ayının onuncu gecesi, uzun bir ömür süren şeyh Tavus İbn Keysan kırkıncı defa, Arafat'tan Müzdelife'ye giden hacılarla birlikte hareket etti.
Oraya vardığında akşam namazını yatsı namazıyla birlikte eda
Biraz istirahat etmek için yere yattı. Ölüm ona geldi.
Allah rızası için, aile ve vatanından uzakta ihramlı bir halde, Allah'ın sevabını istemek için telbiye getirirken, Allah'ın lutfuyla, anasından doğduğu gibi, günahlarından çıkarken ölüm onunla karşılaştı.
Sabah olup onu gömmek istediklerinde oraya gelenlerin kalabalığından cenazesini götüremediler.
Mekke emîri, halkı cenazeden uzaklaştırmak ve defnini kolaylaştırmak için muhafızlar gönderdi...
Namazını, sayısını Allah'ın bileceği büyük bir kalabalık kıldı.
Namazını kılanlar arasında müslümanların halifesi Hişam İbn Ab-diİmelik de vardı. [5]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Mücahid
[2] Künye: Eb {baba), Ümm (anne) kelimeleriyle başlayan isimlerdir. Ebu'l-(Kasım'm babası) ve Ümmül-mü'minin (müminlerin annesi) gibi
[3] Ebu Leheb : Resûiüllah'ın (s.a.v.) amcasıdır. Müşriklerin zorbalarınclandır. Hanı mıyla birlikte ona en ağır işkenceleri yapmışlardır,
[4] Müslüman büyüklerinden biridir. Maliki mezhebinin imamıdır
[5] Tavus İbn Keyson hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız:
1. Ibn Sa'd, eî-Tabakat, V/537.
2. Halife İbn Hayyat, et-Tobakaî, s. 287.
3. Halife İbn Hayyat, et-Tarih, s. 236.
4. Et-Tarîhu'l-Kebir, İV/365.
5. Tarihu'l-Fesevî, f/705.
6. El-Cerhu ve't-ta'dîl, İV/500.
7. Hılyetu'l-evliya, İV/3, 23.
8. Eş-Şİrazî, Tabakatu'l-fukaha s. 73.
9. El-Lûbab, 1/241.
10. Telızîbu't-tehzîb, il/101.
11. Tarîhu'1-İslâm, İV/126.'
12. Tezkiratu'l-huffaz, f/90.
13. El-lber, 1/130.
14. Tabakatu'l-Kurra, 1/341.
15. En-Nucumu'z-zahire, I/26.
16. Şezeratu'z-zeheb, 1/133.
Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 2/328-336.