- Yiyecekler bölümü 2

Adsense kodları


Yiyecekler bölümü 2

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Mon 3 May 2010, 10:37 am GMT +0200
AÇIKLAMA:






1- "Nakiy", huvvârâ da denen, birkaç kere elekten geçerek kepeği alınmış, beyaz hale gelmiş un demektir. Dilimizde has un diye ifade ederiz.

2- Sadedinde olduğumuz hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) devrinde Araplar tarafından eleğin fazla bilinmediğini ve kullanılmadığını ifade etmektedir. Bu sebeple, elenmeden yenmesi zor olan arpa ununun bile üfrükle uçurulabilen kaba kepeklerinin alınmasından sonra yemek yapıldığı belirtilmektedir.

Bu rivayet, Resûlullah´ın şahsî sünnetinde unun kepekli olarak kullanılmasının esas olduğunu göstermekle beraber, elemenin mekruh olmadığını da ifade etmektedir. Zira Sehl´e sorulan sorudan, Ashab tarafından eleğin kullanılmaya başlandığı, önceden üflemekle yapılan kepek alma ameliyesinin artık elekle yapılmaya başlandığı anlaşılmaktadır.

Bilhassa arpa ununun üflemek gibi çok basit bir metodla kepeğinin alınması, arpanın temel beslenme vasıtası olması, Resûlullah ve Ashab´ı zamanında beslenmenin gerçek ma´nâda bir yaşama vasıtası olduğunu ifade eder. Zira kepeği yeterince ayıklanmamış unun besleyici yönü fazla olduğu gibi, çok kepeğin, hele arpa ununun kepeklisinden yapılan ekmeğin sertliği ve damak tadı yönünden noksanlığı, onun zevk için, tereffüh için değil, hayatımızın devamı için gerekli olan beslenmek maksadıyla yendiğinin delili olmaktadır. Buradan çıkan netice şudur: Resûlullah ve Ashabı, yemeği, pek çok maddî ve manevî hastalıkların, içtimâî marazların kaynağı olan "zevk için değil", yaşamak için yemişler, hayatlarında "iyi yemek", "yiyerek tereffühte bulunmak" gibi sakil bir gayeye yer vermemişlerdir. Beslenme, belki de tarihte ilk defa geniş şekilde onların hayatında fıtrî ve yaratılış gayesine uygun kullanılma ortam ve imkanına kavuşmuştur.

3- İbnu Hacer, Sehl´in açıklamasında, bi´setten önceyi ifadesinin dışında tutmaya çalıştığına dikkat çeker. "Çünkü der, o dönemde Aleyhissalâtu vesselâm Suriye´ye gitmiştir, dolayısiyle orada beyaz ekmeği ve eleği görmüş olabilir. Ama bi´set´ten sonra Mekke, Medine ve Tâif´ten dışarı çıkmamıştır. Buralar hep Arap memleketleridir, elek yok, beyaz un yoktur. Gerçi, Şam civarından sayılan Tebük´e kadar gitmiştir, ancak oraları fethetmemiş ve fazla kalmamıştır, dolayısiyle beyaz un ve eleği bu kısa ikameti sırasında görmemiştir."

4- Bir Soru Ve Cevabı:

Burada hatıra gelecek bir soru var: Bazı rivayetler Resûlullah ve Ashabının günlerce aç kaldığını, açlıktan karınlarına taş bile bağladıklarını ifade ederken, diğer bazı rivayetler, bunların tam aksine Resûlullah´ın, ailesinin bir yıllık ihtiyacını ayırdığını, ganimetten gelen bir deveyi dört kişi arasında pay ettiğini, umresi sırasında yüz deveyi kurban edip fakirlere yedirdiğini, bir bedeviye bir koyun sürüsünün verilmesini emrettiğini vs., ifade eder. Ayrıca bir kısım rivayetler de zengin, mal mülk sahibi ashabtan, bunların nefisleriyle birlikte mallarını da Allah yolunda harcadıklarından bahseder: Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Talha (radıyallahu anhüm ecmâîn) vs. gibi... Sözgelimi Resûlullah, Ashabını Allah yolunda bağışta bulunmaya davet edince Hz. Ebu Bekr gelmiş, bütün malını; Hz. Ömer gelmiş malının yarısını bağışlamıştır. Yine O, askerlerin techizini emretmiş, Hz. Osman bu maksadla bin deve vermiştir vs. Yani Ashabın zenginliğini ifade eden örnek hadisler var.

Bu iki zıt durum nasıl izah edilebilir?

Şârihler bu meseleyi tahlil edip şöyle açıklığa kavuşturmuşlardır: "Bu söylenenler, onların yaşadığı farklı devreleri ifade eder. Maldan kaçınıp, darlığı tercih etme diye bir gaye yoktur. Bilakis bu rivayetler bazan ikram ifade eder, bazan da çok yemenin, doyuncaya kadar yemenin mekruh olduğunu ifade eder."

İbnu Hacer bu hususa dikkat çektikten sonra der ki: "Zenginliği mutlak olarak nefyetme ma´nâsında çıkarılacak bir hüküm, kaydettiğimiz hadisler muvacehesinde, çok su götürür. İbnu Hibban Sahih´inde, Hz. Âişe´ den şunu kaydeder:

"Kim, size bizim hurmaya doyduğumuzu söylerse size yalan söylemiş olur. Kureyza fethedildiği zaman bir miktar hurma ve iç yağı ele geçirdik." Keza Hayber´in fethiyle ilgili bahiste geçtiği üzere Hz. Âişe der ki: "Hayber fethedilince artık "Hurmaya doyacağız" dedi." Yine Hz. Âişe´nin -Kitabu´l-Et´ime´de geçen- bir rivayeti şöyledir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), hurmaya doyduğumuz sırada vefat etti." İbnu Ömer radıyallahu anhümâ´nın bir sözü şöyledir: "Hayber fethedilince hurmaya doyduk."

Bu rivayetleri kaydeden İbnu Hacer sözlerine şöyle devam eder: "Gerçek şu ki, ashaptan pek çoğu Hicretten önce Mekke´de iken büyük bir darlık içerisinde idi. Medine´ye göçünce çoğunun durumu böyle idi. Ensar, onlara ev ve emlak bağışladılar. Benî Nâdir´in fethi ve bunu takip eden fetihlerden sonra, maddî durumu düzelen muhacirler, bağışladıkları mal ve mülklerini Ensar´a iade ettiler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın şu sözü de bu hususu açıklar: "Allah yolunda benim çektiğim korkuyu kimse çekmemiştir, Allah yolunda maruz kaldığım eziyete kimse maruz kalmamıştır. Benim üzerimden öyle otuz gün ve gecenin geçtiği olmuştur ki, Bilal´le ikimizin yiyeceği, Bilal´ın bir koltuğunun altında gizleyebileceği kadardan fazla değildi." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu durumu, dünyada bolluk ve genişlik hâsıl etme imkanına sahip olduğu halde, kendisi için iradî olarak seçmekte idi. Nitekim Tirmizî, Ebu Ü-mâme´den naklen kaydeder ki:

"Rabbim, bana, Mekke kumlarını altına çevirmeyi teklif etti, ben: "Hayır! ey Rabbim. Ben bir gün tok, birgün aç olmayı diliyorum. Acıktım mı sana tazarrûda bulunurum, doydum mu sana şükrederim" dedim."[8]



* BESMELE ÇEKMEK


ـ3868 ـ1ـ عن حذيفة قال: ]كُنَّا إذَا حَضَرْنَا عِنْدَ النبىِّ # عَلى الطَّعَامِ لَمْ نَضَعْ أيْدِينَا حَتّى يَبْدَأ رَسُولُ اللّهِ # فَيَضَعَ يَدَهُ. وَإنَّا حَضَرْنَا مَعَهُ مَرَّةً طعَاماً، فجَاءَتْ جَارِيَةٌ كَأنَّهَا تَدْفَعُ. فَذَهَبَتْ لِتَضَعَ يَدَهَا فِى الطَّعَامِ، فَأخَذَ النّبىُّ # بِيَدِهَا ثُمَّ جَاءَ اَعْرابِىُّ كَأنَّمَا يُدْفَعُ فَذَهَبَ لِيَضَعَ يَدَهُ فَأخَذَ بِيَدِهِ، ثُمَّ قَالَ: إنَّ الشَّيْطَانَ لِيَسْتَحِلُّ الطَّعَامَ أنْ َ يُذْكَرَ اسْمُ اللّهِ عَلَيْهِ، وَإنَّهُ جَاءَ بِهذِهِ الْجَارِيَةِ لِيَسْتَحِلَّ بِهَا فَأخَذْتُ بِيَدِهَا، فَجَاءَ بهذَا اعْرَابِىِّ لِيَسْتَحِلِّ بِهِ، فَأخَذْتُ بِيَدِهِ، وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ إنَّ يَدَهُ لَمَعَ يَدِهِمَا فِى يَدِى. ثُمَّ ذَكَرَ اسْمَ اللّهِ تَعال وَأكَلَ[ أخرجه مسلم وأبو داود.قوله »كَأنَّهَا تُدفعَُ« أى كأن وراءها من يدفعها إلى قدامها .



1. (3868)- Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın yanında yemeğe oturunca, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yemeye başlamadıkça, kesinlikle elimizi yemeğe vurmazdık. Bir seferinde yine O´nunla yemeğe oturmuştuk. Derken bir cariye (küçük kız çocuğu) geldi, sanki arkasından bir iteni var gibi hemen elini yemeğe soktu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) elinden tuttu. Arkadan bir bedevî geldi, sanki onun da arkasından iten biri vardı, alelacele o da elini yemeğe soktu. Aleyhissalâtu vesselâm onun da elinden tuttu. Ve şunu söyledi:

"Şeytan, üzerine Allah´ın ismi zikredilmeyen yemeği kendine helal addeder. Nitekim, sayesinde yemeğimizi kendine helal kılmak için bu cariyeyi getirdi. Ben de elinden tuttum. Bunun üzerine şu bedevîyi getirip onunla yemeği kendine helal kılmak istedi, ben onun da elinden tuttum.

Nefsim elinde olan Zat-ı Zülcelal´e yemin olsun şeytanın eli o ikisinin eliyle birlikte avucumdadır." "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bunları söyledikten sonra besmele çekip yemeye başladı."[9] [Müslim, Eşribe 102, (2017); Ebu Dâvud, Et´ime 16, (3766).]



ـ3869 ـ2ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قال رسُولُ اللّهِ # إذَا أكَلَ أحَدُكُمْ طَعَاماً فَلْيَقُلْ بِسْمِ اللّهِ، فَإنْ نسِىَ في ا‘وَّلِ فَلْيَقُلْ فِي ا‘خِرِ، بِسْمِ اللّهِ في أوَّلِهِ وَآخِرِهِ[. أخرجه أبو داود والترمذي .







2. (3869)- Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden kim bir şey yerse "Bismillah (Allah´ın adıyla)" desin. Bidayette söylemeyi unutmuşsa, sonunda şöyle söylesin: "Bismillahi fî evvelihî ve âhirihî (başında da sonunda da Bismillah)."[10] [Ebu Dâvud, Et´ime 16, (3767); Tirmizî, Et´ime 47, (1859).]



ـ3870 ـ3ـ وعنها رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كَان رَسُولُ اللّهِ #: يَأكُلُ طَعَاماً في سِتّةٍ مِنْ أصْحَابِهِ، فَجَاءَ أعْرَابِىٌّ فَأكَلَهُ بِلُقْمَتَيْنِ، فقَالَ #: أمّا إنَّهُ لَوْ سَمّى لَكَفَاكُمْ[. أخرجه الترمذي .



3. (3870)- Yine Hz. Âişe demiştir ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), ashabından altı kişi içerisinde yemek yiyordu. Derken bir bedevî geldi. (Besmele çekmeksizin) iki lokmada yutuverdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Eğer bu adam besmele çekseydi yemek hepinize yeterdi!" buyurdu."[11] [Tirmizî, Et´ime 47, (1859).]



ـ3871 ـ4ـ وعن وحشى بن حرب عن أبيه عن جده وحشى بن حرب الجبشى: ]أنَّ أصْحَابَ رَسُولِ اللّهِ # قالُوا: يَا رسُولَ اللّهِ إنَّا نَأكُلُ وََ نَشْبَعُ، قالَ: فَلَعَلَّكُمْ تَفْتَرِقُونَ؟ قَالُوا: نَعَمْ. قالَ: فَاجْتَمِعُوا عَلى طَعَامِكُمْ، وَاذْكُرُوا اسْمَ اللّهِ عَلَيْهِ يُبَارَكْ لَكُمْ فِيهِ[. أخرجه أبو داود.



4. (3871)- Vahşî İbnu Harb an ebîhi an ceddihî Vahşî İbnu Harb el-Habeşî anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın Ashabı dediler ki: "Ey Allah´ın Resûlü! biz yiyoruz, ancak bir türlü doymuyoruz (ne yapalım)?" Bunun üzerine, Resûlullah: "Ayrı ayrı yemekte olmayasınız?" diye sordu. "Evet" dediler. Resûlullah da: "Öyleyse yemeğinizde toplanın (bir sofra kurarak hep beraber yiyin), yemeğe Allah´ın ismini zikrederek (Bismillahirrahmanirrahim diyerek) başlayın. Böyle yaparsanız yemeğiniz, hakkınızda mübarek kılınır."[12] [Ebu Dâvud, Et´ime 15, (3764); İbnu Mâce, Et´ime 17, (3286).]



ـ3872 ـ5ـ وعن أمية بن مخشى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ رسُولُ اللّهِ # جَالِساً وَرَجُلٌ يَأكلُ فَلَمْ يُسَمِّ حَتّى لَمْ يَبْقَ مِنْ طَعَامِهِ إَّ لُقْمَةٌ، فَلَمَّا رَفَعَهَا إلى فِيهِ. قالَ: بِسْمِ اللّهِ أوَّلهُ وَآخِرَهُ. فَضَحِكَ #. ثُمَّ قَالَ: مَازَالَ الشَّيْطَانُ يَأكُلُ مَعَهُ فَلَمَّا ذَكَرَ اسْمَ اللّهِ اسْتَقَاءَ مَا فِي بَطْنِهِ[. أخرجه أبو داود .



5. (3872)- Ümeyye İbnu Mahşiyy radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) otururken bir adam besmele çekmeden yemek yiyordu. Yemeğini yemiş, geriye tek lokması kalmıştı. Onun ağzına kaldırırken: "Bismillâhi evvelehû ve âhirahû" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) güldü ve:

"Şeytan onunla birlikte yemeye devam etti. Ne zaman ki Allah´ın ismini zikretti, karnındakileri hep kustu!" buyurdu."[13] [Ebu Dâvud, Et´ime 16, (3768).]



ـ3873 ـ6ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: إذَا دَخَلَ الرَّجُلُ مَنْزِلَهُ فَذَكَرَ اللّه عِنْدَ دُخُولِهِ وَعِنْدَ طَعَامِهِ. قَالَ الشَّيْطَانُ: َ مَبِيتَ لَكُمْ وََ عَشَاءَ، وَإنْ ذَكَرَ اللّهَ عِنْدَ دُخُولِهِ وَلَمْ يَذْكُرْهُ عِنْدَ عَشَائِهِ يَقُولُ: أدْرَكْتُمُ الْعَشَاءَ وََ مَبِيتَ لَكُمْ، وَإنْ لَمْ يَذْكُرِ اللّهَ عِنْدَ دُخُولِهِ وََ عِنْدَ عَشَائِهِ. قَالَ: أدْرَكْتُمُ المَبِيتَ

وَالْعَشَاءَ[. أخرجه مسلم وَأبو داود .



6. (3873)- Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kişi evine döndüğü zaman içeri girerken ve yemek yerken Allah´ın adını zikrederse, şeytan (avenelerine): "Size burada gecelemek de yok akşam yemeği de yok!" der. Ama kişi, eve girerken Allah´ı zikreder fakat akşam yemeğini yerken zikretmezse, şeytan (avenelerine): "Akşam yemeğine kavuştunuz ama burada gecelemeniz mümkün değil!" der. Adam eve girerken ve yemeğe başlarken "Bismillah!" diyerek Allah´ı zikretmezse, şeytan (avanelerine): "Yemeğe de yetiştiniz, yatmaya da!" der."[14] [Müslim, Eşribe 103, (2018); Ebu Dâvud, Et´ime 16, (3765).]