saniyenur
Sun 22 January 2012, 11:51 am GMT +0200
3- Yetişkinlik Dönemi ve Ölüm
Esasen ortayaş, insan psikolojisinde kritik bir döneme tekabül etmektedir. Zira birey, bu dönemde kendi kendisiyle hesaplaşmaya başlamaktadır [735]. Yale Üniversitesi araştırıcılarına göre yetişkinliğe yönelme ve yetişkinler dünyasına geçiş, aynı zamanda kişinin psikolojik olarak otonom bir yol çizmesini gerektirmektedir [736]. Bu dönem yaklaşık olarak 22 yaşında başlamakta ve altı yıl kadar sürdükten sonra 28-29 yaşlarında sona ermektedir. Bu dönemdeki insanlar, enerjilerinin çoğunu kendilerinden istenileni gerçekleştirme uğrunda harcamaktadırlar. Bu arada tam olarak tatmin olmasalar bile onlarda, benliklerinin iyi tanımlandığı düşüncesi hakimdir. Bir geçiş dönemini ihtiva eden otuz yaş dönümü ise (28-33 yaş), hayat yapısının tamamen ya da bir bölümüyle düzenlendiği bir devreye tekabül etmekte ve bu dönemde yetişkinler dünyasına geçiş, psikolojik olarak son bulmaktadır. Bundan dolayı bu dönem, birçok kimse için karışıklıklarla dolu yılları da beraberinde getirmektedir. Daha önceki dönemlerde geliştirilen şahsiyet yapısının eksik kalan yönlerini tamamlama ve daha oturmuş bir şahsiyet yapısının gelişmesine imkan tanıyan otuz yaş dönümü, aynı zamanda hayata daha ciddi bir açıdan bakmayı da zorunlu kılmaktadır. Zira bu dönemde insan bir taraftan iş, aile ve değer verdiği şeylere daha derinden bağlılık hissetmeye başlarken, diğer taraftan sorumluluk yüklenme konusunda daha aceleci davranmaktadır. Çünkü bu dönemde hayatında neyin gerçekten önemli olduğuna karar veren insan, ileriye dönük idealler belirleyip, onlara nasıl ve ne zaman ulaşacağı konusunda birtakım planlar yapmak durumundadır. Bundan dolayı bu dönem, birçok kimse için oldukça karışık, telaş ve psiko-sosyal çabalarla dolu yılları da beraberinde getirmektedir Bir başka deyişle bu dönem, kişinin gerek kendisiyle gerekse çevresi ile hesaplaştığı aynı zamanda hayatın genel bir muhasebesinin ve dökümünün yapıldığı zaman dilimini oluşturmaktadır [737]. Otuz yaş dönümü, diğerlerine nazaran daha dengeli ve sakin yapılar olan iki dönem arasında önemli bir dönüm noktasını oluşturan orta-yaş dönümü ile birlikte sona ermektedir. Bu dönem fazla bir sarsıntıya neden olmadan atlatılabileceği gibi, bazı insanlarda oldukça karışıklıklara yol açabilmektedir. Bu dönemde önemli olan, daha önce belirlenen hedeflere ne derece ulaşıldığıdır. Belirlenen hedeflere ulaşmadaki başarısızlık, bir hayal kırıklığı yaratarak pişmanlık duygularıyla neticelenebileceği gibi, hayat yapısının eleştirilmesi, kısmen yada tamamen değiştirilmesinin zorunlu hale gelmesinin farkedilmesiyle birlikte krize de dönüşebilmektedir. Bu dönemdeki zaman algısı, zamanın sonlu olduğunu vurgularken, insan, geçmiş, gelecek ve yaşadığı ana, aynı açıdan bakmaktadır. Artık kişi, hayatını geçen yıllarıyla değil, geriye kalan zamanı ile ölçmeye başlamaktadır [738].
Hayatın kaçınılmaz bir şekilde ölümle son bulacağı duygusu, orta yaşa yaklaşan yetişkin insanları, bir an durup varlıklarının mânası üzerinde düşünmeye zorlamaktadır. Ortayaş krizini atlatan kişiler, kaçınılmaz akıbetin eninde sonunda kendilerini de yakalayacağını düşünerek, kendi benliklerinin daha da derinden farkına varmakta ve kendiîerinkilerle birlikte, diğer insanların eksiklik ve zaaflarını daha kolay kabullenmektedirler [739]. Nitekim gençler sübjektif bir şekilde kendilerini ölümsüz hissettikleri gibi, ortayaşlar da kendilerini sübjektif bir şekilde ölümlü hissetmektedirler. Savaş alanlarında bile genç askerler, başka birçoklarının yanlarında öldürülüyor olduklarını görseler bile, kendilerinin yaşamaya devam edeceklerine inanırlar. Ancak yaş 40'a gelince, bilinçli bir şekilde ölüm hissedilmeye başlanmaktadır [740].
Kırkbeş yaş dolaylarında orta yetişkinlik yaşamına temel olabilecek yeni bir hayat yapısı biçimlenmeye başlamakta ve bu dönem üç-dört yıl sürmektedir. Bu dönem yeniden meydan okunan, yeni bunalımların yaşandığı, benliğe yönelik tehditlerin oluştuğu bir dönemi ifade etmektedir. Mesela Freud, Jung, Goya ve Gandi gibi şahsiyetler, derin bir orta yaş bunalımı yaşamışlar ve bu bunalımdan müthiş yaratıcı kazançlar elde etmişlerdir. Ancak bu bunalımla başa çıkamayan ve bundan zarar görenlerin sayısı da az değildir [741].
Kimi insanlarda yaşlanma korkusu, genç yaşta, saçlara bir tel beyaz, gözlerin akma bir çizgi düştüğü zaman başlamaktadır. Bu insanlar, bundan sonra bütün hayatlarını yaşlanma korkusu içinde yaşarlar. Bu korkunun altında ise esas olarak ölüm korkusu yatmaktadır. Orta yaşa gelen ve yaşdönümüne yaklaşan insanlar, kendileri ve çevreleriyle hesaplaşma sürecine girerek, bazen geçmişi ve geleceği karamsar ve kötümser duygular içinde tasarlayıp yorumlarlar. Bu korku, doğrudan veya dolaylı bir şekilde davranışlara da yansımakta ve günlük yaşantıyı etkilemektedir. Erkek dış görünüşünün, yakışıklılığının, cinsel gücünün azalıp kaybolacağından, kadın çekiciliğinin, güzelliğinin, cinsel etkinliğinin solup gideceğinden korkar. Bu korkuların altında esas olarak karşı cins ve başkaları tarafından beğenilmeme, toplumsal etki ve saygınlığı kaybetmenin yattığı kabul edilmektedir [742].
Batılı literatürde, ortayaşta olanların daha yüksek ölüm kaygısına sahip olduklarını ortaya koyan araştırmalar bulunmaktadır [743]. Öleceğini bilen ortayaşlıların sıkıntısı, günlük işlerini ve yakın çevresindekilere karşı olan sorumluluklarını tamamlayamama sıkıntısı biçiminde yaşanmaktadır [744]. Bazı araştırmacılara göre ise ölümle ilgili tutumlar, çocuklukta temel formlarını almaya başlamakta, ileriki yaşlarda çok fazla değişiklik meydana gelmemektedir [745].
Netice olarak yetişkin psikolojisinin ele aldığı temel iki sorun, kişiliğin zaman içinde değişip değişmediği ve zekanın yaşla birlikte azalıp azalmadığıdır. Yani yetişkinlik psikolojisi, temelde bu iki sorun ekseninde şekillenmekte, ortaya çıkan bunalımlar ve yatışmaların çoğuna bu iki sorun kaynaklık etmektedir. Ancak burada şunu da ilave etmek gerekir ki, yetişkin psikolojisinin üzerine bina edildiği bu temeller, insanların çoğunluğu için geçerlidir. Bu tip bir gelişim göstermeyen yetişkinler olduğu gibi, yetişkinlikteki gelişim süreci, cinsiyet ve yaşanılan ortam vb gibi değişik faktörlerden etkilenmektedir [746]. Bu dönemde ölüm korkusunun kendisini daha çok, insanın yakın çevresindekilere karşı olan sorumluluklarını yerine getirmeme endişesi şeklinde gösterdiği söylenebilir. [747]
[735] Krş. Hüseyin Peker, “Din Değiştirmede Psiko-Sosyolajik Etkenler”, Basılmamış Doktora Tezi, A.Ü. İlahiyat Fakültesi, Ankara 1979, s. 43-44.
[736] Yale üniversitesi araştırmacılarına göre yetişkinlik dönemi psikolojik gelişim evreleri, erkek yetişkinler esas alınarak ortaya konmuştur. Yetişkin kadınların gelişim evrelerinin ise henüz pek araştırılmadığı söylenebilir. Levinson'un erkek gelişiminde saptadığı evrelerin kadın yetişkinlere uygulanamayacağı kabul edilmektedir. Zira kadına yüklenen geleneksel roller, günümüzde hızla değişmektedir. Bu konuda geniş bilgi için Bk. Onur, Gelişim Psikolojisi, s. 55-56, 81.
[737] Levinson, DJ.-Darrow, CM.-Klein, E.B.-Levinson, M.A.-McKee, B., “The Seasons of a Man's Lif, N.Y.I, Knoph, 1978, s. 73-139'dan nakleden: Recep Yaparet, 20-40 Yaşlar Arası Kişilerde Dinî Hayat Ik Psiko Uyum Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma, (Basılmamış Doktora Tezi), A. Ûni. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1987, s. 7-17; Onur, Gelişim Psikolojisi, s. 53-54.
[738] Levinson et al., “Psvchologicat Dcvdopment of Men in Eartv Aduhhood an the Midlife Transition”, in Life History Research in Psychopathology, Ed: D.F Ricks-A. Thomas-M. Roff, The Universiıy of Minnesota Press, 1974, (vol:3), s. 253-254'ten nakleden :Yaparel, 20-40 Yaşlar Arası, s. 19-21; Onur, Gelişim Psikolojisi, s. 54-55, 79-81.
[739] Krş Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 285.
[740] Krş. Hıck, Değişen Ölüm Sosyolojisi, s. 242.
[741] Bk. Onur, Gelişim Psikolojisi, s. 55.
[742] Krş. Köknel, Korkular Jakmular, s. 121-122
[743] Bk. Kastenbaum, Older Peoples, s. 897.
[744] Krş. Geçman, Çağdaş Yaşam ve, s. 125.
[745] Krş. Nagy, The Child's View of Death, s. 79.
[746] Krş. Onur, Gelişim Psikolojisi, s. 79-82.
[747] Yrd. Doç. Dr. Faruk Karaca, Ölüm Psikolojisi, Beyan Yayınları: 215-219.