- Yetim çocuk amcasının evinde

Adsense kodları


Yetim çocuk amcasının evinde

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Hadice
Tue 18 January 2011, 10:28 am GMT +0200
Yetim Çocuk Amcasının Evinde


87. Genç Muhammed, dedesini, yaşının elverdiği ölçüde candan severdi. O, bütün sevgi ve yakınlığını, kendisi olmadan asla sofraya bile oturmayacak kadar torununa bağlı olan dedesine gösterirdi.81 Kendisi sekiz yaşında iken dedesi vefat ettiğinde, Muhammed, onun tabutunun arkasında yürüyerek acı ve ızdırap içinde sızlanmıştı.82

88. Muhammed (AS)’e vasi olarak öteki amcalardan çok Ebû Tâlib’in seçilmesi özellikle mutlu sonuçlar doğurmuştur. Muhammed (AS)’ın babasınınkiyle aynı anne ve babadan dünyaya gelen Ebû Tâlib, çok ender rastlanan duygusal niteliklere sahipti. Bir başka amcası olan Ebû Leheb’in, babasının ölümünden kısa süre sonra kendisini içkiye ve hazır yemeye kaptırmış aşağılık biri haline geldiğini görürüz: Bir defasında şarap satın alıp şarkıcı kadınlara (muganniyelere) ikram etmek için para bulmak amacıyla, Ka’be’ye adanan mücevherleri çalacak kadar ileri gitmişti.83 Ebû Tâlib’in taşıdığı nitelik ve meziyetler nedeniyle hemşehrileri ona giderek daha çok saygı duyuyorlardı. O ise, tek kusuru olan aşırı cömertliği yüzünden aile bütçesini hiçbir zaman denkleştiremeyip, sık sık borçlanmak zorunda kalıyordu.

89. Muhammed (AS), amcası Ebû Tâlib’in karısı, yani yengesiyle ilgili olarak bize şöyle buyurmaktadır: “Öldüğü zaman biri gelip beni uyardı: Ey Allah’ın Resûlü! Yaşlı bir kadının ölümünden niçin bu kadar üzüntü duyuyorsun? Şu karşılığı verdim: “Niçin duymayayım? Ben onun yanına yetim bir çocuk olarak sığındığımda, o kendi çocuklarını aç bırakıp, beni doyururdu; çocuklarını bir yana bırakıp benim saçlarımı tarardı; kısacası o benim annem gibiydi.”84 İbn Sa’d, bize, “Ebû Tâlib’in evinde her sabah kahvaltı hazırlandığında, daha Muhammed (AS) sofraya elini uzatmadan, çok sayıdaki çocuğunun sofrayı silip süpürdüğünü; Ebû Tâlib’in de genç yeğeninin bu üşüşmeye katılmadığını görüp ona ayrı bir sofra hazırlattığını” nakleder.85

90. O dönemde Mekke’de okul yoktu; bu nedenle, Muhammed (AS) ne okumayı ne de yazmayı öğrenmişti. Çok geçmeden delikanlı, Mekkeliler hesabına çobanlık yapmaya ve böylece birkaç kuruş kazanarak amcasının zayıf bütçesine katkıda bulunmaya başladı.86 Bize, o döneme ait küçük bir olay nakledilir: Bir gün, şehrin ileri gelenlerinden birinin evinde bir şölen düzenleneceğini öğrendi ve arkadaşlarından birine şöyle dedi: “Ben daha önce hiç bir şölene katılmadım; eğer seninkiyle birlikte benim sürümü de güdersen, şehre gideyim, bir başka gün ben de seninkileri güderim.” Arkadaşının kabulü üzerine şehre geldi, fakat şölenin daha başlayacağı yoktu; muhtemelen havanın sıcaklığından olsa gerek, delikanlı (Muhammed (AS) beklerken uyuya kaldı. Uyandığında vakit artık çok geçmiş ve o da evine dönmek zorunda kalmıştı. Rivayete göre aynı olay bir kez daha oldu ve aynı şekilde sonuçlandı. Onuru kırılan genç, bir daha böyle boş ve havaî şeylerle vakit geçirmekten kesinlikle uzak durdu.87

91. Aynı döneme ait bir başka hatıra da şu idi: Muhammed (AS) daha sonraları şöyle söylüyordu: “Dikenli Arak ağacının kararan meyvelerini yiyiniz; çobanlık yaparken ben de onlardan yerdim.”88 Yine bir gün, Resulullah (AS) şöyle buyurdu: “Abdullah ibn Cud’an’ın (deve sırtında seyahat edenlerin kullanması için yaptırdığı) geniş kubbenin gölgesinde öğlen vaktinin kör edici güneşine karşı korunmayı adet edinmiştim.”89

92. Ebû Tâlib, Suriye’ye bir ticaret kervanı götürmek zorunda kaldığında, Muhammed (AS) henüz dokuz yaşındaydı. Yeğeninin o denli sevgi ve yakınlığını kazanmıştı ki, amcasından bu kısa sürede bile ayrı kalma düşüncesi onu mahzun ve müteessir etti; kendisine eşlik etme isteğini iletti; Ebû Tâlib’in kabul etmesi üzerine, Muhammed (AS), Arabistan dışındaki ilk yolculuğuna çıkmış oldu. Genç seyyahın amcası için hiç de yararsız bir yük olmadığını rahatlıkla düşünebiliriz: Birçok defalar ona küçük hizmetlerde bulunmuş ve onu sayısız sıkıntılardan kurtarmıştır.

93. Kudüs’le Şam arasında, Ölü Deniz’in ötesindeki Busra’ya geldiklerinde, kervan her zamanki takas ve gerekli alışverişleri yapmak üzere konakladı. Alışılageldiği gibi, şehrin dışında konaklamak zorundaydılar. Burası Bizans topraklarına dahildi. Dolayısıyla, kervan için kurulan çadırların yakınlarında bir manastırın bulunmasına hayret etmememiz gerekir. Orada bulunan Bahîra adlı bir rahip, geçici bir yerleşim için uğraşan komşularını manastırından gözetliyor ve bu tür ziyaretçilerde az rastlanan bilgece ve düzenli hareketlere hayret ediyordu. Muhtemelen kendi dinini telkin etme gibi kutsal bir gaye ile, onları yemeğe davet etti.90 Doğubilimci Casanova,91 ilgilendiğimiz bu dönemde Hıristiyanların -ve muhtemelen Yahudilerin- bir peygamberin, bir Mesih’in, bir Kutsal Ruh’un gelmesini sabırsızlıkla beklediklerini söyler.92 Rahip Bahîra, konuklarına, diğer konuların yanı sıra bu inanıştan da bahsetmiş olabilir. Ne var ki, Hıristiyan bir rahibin, özellikle o dönemde hor görülen bedeviler arasında bulunan dokuz yaşındaki bir çocuğun yüz ifadelerinden, Allah’ın müstakbel elçisini tanıyabileceğini sanmak safdillik olurdu. Aynı şekilde, rahibin sözlerinin dokuz yaşındaki bir çocuğun ruhunda, bu niteliği taşıyacağı ümit ve tutkusunu filizlendirebilmiş olduğunu düşünmek de anlamsız olacaktır.

94. Suriye’ye yapılan bu yolculuktan sonra, on yıl boyunca Muhammed (AS)’ın hayatıyla ilgili pek fazla bir şey bilinmemektedir. Büyük bir olasılıkla, Ebû Tâlib’in Mekke’de bir ticarethanesi vardı93 ve Muhammed (AS) şu ya da bu şekilde bu işyerine ortaktı. İbn el-Cevzî’nin de belirttiği gibi (Vefâ, s. 101), Resulullah (AS) on yaşını biraz geçtiğinde, gittikleri yer açıkça belirtilmemekle beraber, amcası Zübeyr’le birlikte, birçok mucizevî olayla dolu bir kervan yolculuğuna çıktı. Bu yer ya Abdu’l-Kays’ların ülkesi Bahreyn-Umân’dı (bk. § 1599, Not 1), ya da burada, iki kardeşin birlikte çıktığı ve Resulullah (AS)’ın Ebû Tâlip’le yapmış olduğu Filistin gezisi söz konusuydu. Çünkü, İbn el-Cevzî’nin ifadesine göre (Vefâ, s. 131) Muhammed (AS) o sırada 9 değil, 12 yaşındaydı.

95. El-Halebî’nin naklettiğine göre,94 Mekkelilerin, herkesin büyük bir coşkuyla katıldığı yıllık bir bayramları vardı. Her yıl, Muhammed (AS) bunlara katılmamak için bir mazeret ileri sürerdi. Bir defasında, halaları onu, başkalarıyla birlikte bu şenliklere katılmadığı için azarlayıp, ilâhi gazap ile tehdit ettiler. Bu kez Muhammed (AS) onlara katıldı, ama tam bayram şenliklerinin ortasında, benzi bembeyaz ve tir tir titreyerek, akrabalarının çadırına geri döndü: Kendisine, bu müşrik bayramına ne şekilde olursa olsun katılmasını yasaklayan garip ve tuhaf insanlar gördüğünü anlattı. Amca ve halalar da sonraki yıllarda bu tür törenlere katılması için onu zorlamadılar. El-Vâkıdî, bu kıssayı, Muhammed (AS)’i büyütüp yetiştiren zenci hizmetçinin tanıklığına başvurarak anlatır ve, burada Buvâne bayramının söz konusu olduğunu ve bu bayram esnasında başların tıraş edilip, kurbanlar kesildiğini söyler. İbn Esîr’e95 göre, Buvâne tepesi Yenbû yakınlarında bulunmaktadır. İbn Manzûr’un96 eserine koyduğu bir şiirde, şair, iki hurma ağacının meyvelerini gizlice toplamak için, Buvâne’deki kutsal hurmalığın nöbetçilerinin uyumalarını beklediğini söyler. İbn el-Kelbî,97 ise, Muhammed (AS)’ın, İslam’dan önce, kutsal bir günde, bir put (sanem) önünde az kalsın kara bir koyun kurban edeceğini nakleder. Muhtemelen burada da aynı engelleme olayı söz konusudur ve kesilecek kurban da kuşkusuz, batıl inançlı halalarınca sağlanmıştır. Buhârî’nin naklettiğine göre,98 Muhammed (AS) bir gün Belde yakınlarında hemşehrisi Zeyd ibn Amr’a rastlar ve ikisinden biri -hadisi nakleden hangisi olduğundan emin değildir- diğerine, bir put adına kesilmiş bir kurban eti ikram eder, ama karşısındaki şu cevabı verir: “Ben putlara kurban edilen şeyleri yemem.” Buhârî, bir başka hadiste daha açık bir ifade kullanır (72/16) ve Zeyd ibn Amr’a bir tabak et ikram edenin Resulullah (AS) olduğunu ve dikili taşlar adına (ensâb) kurban edilen hayvanların etini yemeyi reddedenin Zeyd olduğunu belirtir. Aynı hadisi şerh eden Kastallânî (İrşâd, 8/277) ise, Ebû Ya’lâ, el-Bezzâr ve diğerlerinden nakille, Resulullah (AS)’ın azatlı kölesi Zeyd ibn Hârise’nin, belirli bir dikili taş adına bir koyun kurban ettiğini ve yolda rastladıkları Zeyd ibn Amr’ın kendisine yapılan ikramı reddedip, “Üzerine Allah’ın adı zikredilmeyen şeyi yemem” dediğini söyler. Acaba burada aynı olaydan mı söz ediliyor? Herhalde anlaşılıyor ki, bu genç kafa, etrafında olup bitenlerin giderek farkına varıyordu.

96. Belli bir önemi olduğu anlaşılan aşağıdaki küçük olayı da aynı döneme oturtmak gerekir mi? Belâzurî’nin naklettiğine göre99 bir gün, Ebû Tâlib ve kardeşi Ebû Leheb arasında bir kavga çıktı. Ebû Leheb kardeşini yere yıkıp, göğsüne oturdu ve onu tokatladı. Genç Muhammed (AS) hemen koşup Ebû Leheb’i iterek, kardeşinin göğsünden onu uzaklaştırdı. Sonra Ebû Tâlib kalktı ve öfkeyle kardeşi Ebû Leheb’in üzerine atladı; bu kez o onun göğsüne oturup yüzünü tokatlamaya başladı. Kavga bitince, Ebû Leheb Muhammed (AS)’e dönerek şöyle dedi:

      “Ey Muhammed! Ben de Ebû Tâlib gibi senin bir amcanım; bana yapacağını yaptın! Ama niçin ona da aynı biçimde davranmadın? Yemin ederim ki, gönlüm seni asla sevmeyecek, asla!”

      Bilindiği gibi, aile üyeleri arasında Ebû Leheb, Resulullah (AS)’ın en korkunç kişisel düşmanlarıyla işbirliği yapan tek kişiydi. Daha sonra amca ile yeğen arasındaki uçurumu derinleştiren başka birçok olay meydana gelmiştir.

97. Muhammed (AS) yirmi yaşına geldiğinde ortaya çıkan daha ciddi bir olayı da burada kaydetmemiz gerekir; ancak bunun daha mutlu sonuçları olmuştur.


81 Belâzurî, Ensâb, I, § 143; İbn Sa’d, I/I, s. 74.

82 Belâzurî, I, § 148; İbn Sa’d, I/I, s. 75.

83 İbn Habîb, Munammak, s. 54-67. Hasan ibn Sâbit’in Divan’ı, s. 51-57, 39 no’lu şiire düşülen not; Taberî, I, 1135.

84 Ya’kubî, II, 14; Suheylî, I, 112.

85 İbn Sa’d, I/I, s. 46; Makrızî, İmtâ’, I, 7.

86 İbn Hişâm, s. 106; Suheylî, I, 112 (Buhârî vb. den naklen; İbn Sa’d, I/1, s. 80.

87 Suheylî, I, 112 (Buhârî’den naklen); Taberî, I, 1126-1127.

88 İbn Sa’d, I/I.

89 Suheylî, I, 92.

90 İbn Hişâm, s. 115-117.

91 Casanova, Mohammed et la fin du monde (Muhammed ve Dünyanın Sonu), s. 28.

92 Bk. Yuhanna İncili, I: 21-23.

93 Câhiz’e göre (Mehâsin, s. 165), Ebû Tâlib bezzâz (kumaş tüccarı) idi.

94 Halebî, İnsân, I, 164.

95 Bk. Lisânu’l-Arab, “Bâ-Vav-Nûn” maddesi.

96 A.g.e.

97 İbn el-Kelbî, Kitâbu’l-Esnâm, s. 12.

98 Buhârî, 63/24; Suheylî; I, 146-147.

  99 Belâzurî, I, § 263.

Derya 7/B
Sun 18 January 2015, 11:17 pm GMT +0200
Küçük yaşta babasını kaybetmek gerçekten çok üzücü,bu yüzden Peygamberimiz yetimlere karşı şefkatli,onların ne yaşadığını bildiği için.