- Yeminler Bölümü

Adsense kodları


Yeminler Bölümü

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Sat 8 October 2011, 02:03 pm GMT +0200
27-) Yeminler Bölümü
(Kitâbu'l-Eymân)


1112-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kim yemin edecekse Allah 'm adıyla yemin etsin ya da sükût etsin."buyurmuştur. [1143]


1113-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kim ye­min ederse sadece Allah 'a yemin etsin." buyurmuştur. Kureyşliler ise babaları adıyla yemin ederlerdi, bu nedenle: "Babalarınızla yemin etmeyiniz." buyurmuştur, [1144]

 
1114-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Kim yemin eder de yemininde: "Lât ve Uzzâ'ya yemin olsun ki" derse (bunun keffareti olarak) hemen: "Lâ ilahe illallah"desin. Kim de arkadaşına: "Gel seninle kumar oynayalım " derse, hemen biraz sadaka da-ğıtsın. "buyurdu" demiştir. [1145]

 

1115-) Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.)'dan: "Arkadaşlarım beni, yük develeri istemem için Rasûlüllah (s.a.v.)'e gönderdi. Bu sırada arkadaşlarım Tebûk Gazvesi'ne çıkarc zorluk ordusu içerisinde Hz. Peygamber (s.a.v.) ile beraber idiler: "Ey Allah'ın Peygamberi, arkadaşlarım kendilerine yük devesi vermen için beni gönderdi." dedim. O da: "Vallahisize yük devesi ve­remem" buyurdu. Kendisini anlayamadığım bir sebepten dolayı öfkeli buldum, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in beni reddetmesinden dolayı ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'in içinde bana karşı bir duygu olması endişesiyle üzgün bir şekilde yanından ayrıldım ve arkadaşlarıma vardım, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in söylediğini kendilerine bildirdim. Kısa bir süre geçti ki Bilal'in: "Ey Abdullah b. Kays" diye seslendiğini duydum, hemen geldim: "Rasûlüllah (s.a.v.) seni çağırıyor, haydi git" dedi. Kendisine geldiğimde Sa'd b, Ubâde'den satın aldığı altı deveyi göstererek: "Şu iki çifti, şu iki çifti al ve arkadaşlarına götür. Onlara: "Allah veya Rasülüllah (dedi. Burada dedi veya Rasülüllah mı dedi, ravi tam hatıriayamamıştır.) Sİze bu develeri veri-

yor, onlara binin " diye söyle" buyurdu. Ben de onları alıp arkadaşla­rıma götürdüm ve: "Hz. Peygamber (s.a.v,) sizi şu develere bindiriyor. An­cak Rasülüllah (s.a.v.)'in söylemediği bir şeyi 'size anlattığımı zannetmeye-siniz diye Rasülüllah (s.a.v.)'in sözünü duyan kimselere bir kısmınızı gö­türmeden vallahi sizi bırakmam" dedim. Onlar: "Vallahi sen bizim nazarı­mızda doğru bir kimsesin ama senin istediğini yapalım" dediler. Ebû Mûsâ onlardan birisiyle beraber giderek Rasülüllah (s.a.v.)'in önce vermeyip reddettiği sözü ile sonradan verdiğini belirten sözünü duyanlara vardılar. Onlar da Ebû Musa'nın kendilerine anlattığı şeyin aynısını anlattılar." [1146]

 

1116-) Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.): "Eş'arîlerden birtakım kimseler ola­rak bizler Hz. Peygamber (s.a.v.)'e geldik, kendisinden bize yük devesi vermesini istedik, bize deve vermeyi kabul etmedi. Tekrar bize yük devesi vermesini istedik bu sefer bize deve vermeyeceğine yemin etti. Kısa bir sü­re sonra ganimet develeri geldi bunun üzerine bize beş deve sürüsü veril­mesini emretti. Develeri teslim aldığımızda: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ye­minini unutturduk artık bundan sonra iflah olamayız" dedik. Kendisine gel­dim ve: "Ey Allah'ın Rasûlü, sen bize deve vermeyeceğine yemin etmiştin ama şimdi bize deve verdin?" dedim. O da: "Evet verdim ama ben bir yemin yaparım bu arada yemin ettiğim şeyin dışındakinin bundan daha hayırlı olduğu görüşüne vanrım ve hayırlı olanı yapa-m keffaret vererek yeminden çıkanm"buyurdu" demiştir. [1147]

 

1117-) Abdurrahman b. Semura (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) bana: "Ey Abdurrahman b. Semura, idareciliği isteme. Şunu bil İd bunu istemen neticesinde sana verilirse bununla baş başa bırakılırsın. Eğer istemeden sana verilirse bu konuda yardım görürsün. Bir konuda yemin edip sonra da bunun dışındakinin daha hayırlı olduğu görüşüne varırsan, yeminden dolayı keffaret vererek hayırlı olanı yap. "buyurdu" demiştir. [1148]

 

1118-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Süleyman Pey-gamber'in atmış hanımı vardı: "Vallahi, bu gece hepsini dolaşacağım ve her biri hamile kalacak ve yine her biri, Allah yolunda savaşan süvari olacak çocuk doğuracaklar" dedi. Ancak biri dışında hiç biri hamile kalmadı, o da yarım bir insan doğurdu. Rasüiüllah (s.a.v.) de: "Eğer, yemininde "inşallah-Allah dilerse" deseydi her bir hanımı, Al­lah yolunda savaşan süvariler olan çocuk doğururdu"buyurdu"[1149]

 

1119-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Davud Peygam-ber'in oğlu Süleyman (a.s.): "Vallahi, bu gece yüz hanımı dolaşacağım, her biri Allah yolunda savaşan çocuk doğuracaklar" dedi. Melek: "İnşal­lah, de" dedi. O da unuttu ve demedi, her birini dolaştı, ama biri dışın­da hiç biri doğurmadı o da yarım insan doğurdu. Hz. Peygamber (s.a.v.) de:  "Eğer, inşallah deseydi yeminini yerine getirmiş olur, hacetine de kovuşması daha çok umulurdu "buyurdu"

(İncelemesini yaptığımız hadiste verilen ve Hz. Süieyman (a.s.)'ın özelliğine yönelik bilgiler pratikte bize bîr yaptırım getirmemekte sadece tarihî bir bilgi olmak­tan öteye gitmemektedir. Yalnız bir işe başlamadan önce inşallah, denilmesinin Ö-nemi dışında. Ba bilgiyi/rivayet, kabul edene yapması gereken bir emir ifade etme­diği gibi kabul etmeyen de rivayet nedeniyle yapması gereken bir dîni bir vecibeden sıynlmış olmamaktadır. Ancak bu rivayeti kabul etmeyen -eğer rivayet sahih ise-sahih bir rivayeti ret etmiş sayılacaktır.

Rivayet iiminin kurallarına göre sahih yollardan gelmiş olan bu hadisin içeriği 3k'a yatmadığından dolayı çok şeyler söylenmiş, akla uygun olmadığından dolayı nadPsin uydurma olduğunu söyleyenler olmuştur. Ancak akla uymuyor diye her hadisi uydurma sayıvermek hem kolaya kaçma hem de akla uymuyor iddiasıyla işi İleride dinin diğer hükümlerini bir kenara atmaya vardıracak bir merhaleye getirebilir. Ka­naatimce, -böyle akla uymayan konularda- hakem kabul ettiğimiz aklı da, -acaba a-kıl ne derece doğruyu bulabilmekte, diye sorgulamak yerinde olacaktır.

Yukarıdaki hadisi eleştirenlerin belki de en ılımlısı ve doğruyu bulma çabası içerisinde olanı kanaatimizce Mevdûdî olmuştur. Onun ifadelerinden anladığımıza göre, hadisin sıhhatinde problem yok, ancak hadisi duyanların yanlış aktarmalarında problem vardır. Kendisi şöyle demektedir: "Çok kuvvetli bir ihtimale göre Hz. Peygamber bu olayı Yahudilere istinaden ve başka birine misal olarak anlatmıştır. Dinleyenler de yanlış anlamışlar ve Hz. Peygamber'den bu olayı gerçek bir hadiseymiş gibi rivayet etmişlerdir... Herkes bizzat kış mevsiminde geceleri 10-11 saatten fazla olmayacağını hesaplayabilir. Hz. Süleyman'ın en az 60 hanımının olduğunu kabul eder, bir saatte de hiç nefes almadan 6 hanımına uğradığını ve 10-11 saat sürekli onlarla birlikte olduğunu düşünecek olursak bunun fiilen mümkün olmadığı sonucuna varırız. Sanıyorum Hz. Peygamber bu kadar mantıksız bir hikayeyi gerçek bir olay olarak anlatmamıştı'." (Tefhîmü'i-Kur'ân, v. 38 sâd: 35. âyetin tefsirin&gr'ân-ı Kerim'de Sâd suresi 34. âyet Hz. Süleyman (a.s.)'ın imtihan edildiği anlatılır. 35. âyette ise kendisinin: "Rabb'im, beni bağışla" dediği anlatılır. Hz. Sü­leyman (a.s.)'ın, bu duayı imtihanından sonra yaptığını kabul edersek, kendisinin im­tihanda bir hataya/zelleye düştüğünü söylemek mümkün gözükmektedir.

Diğer taraftan konuya MevdûdPnin yaklaştığı gibi yaklaşarak olayı kendimize göre değerlendirmek, İşe baştan yanlış başlamayı götürebilir. Çünkü kendimize göre hesaplar yaparak sonuca varmaya çalıştığımız kişi bir Peygamberdir. Peygamberlerin iki yönünün olduğu akıldan gkanlmamalıdır. O yüce şahsiyetler bizler gibi bir İnsan olmakla birlikte bizden ayn diğer bir yönleri de vardır. Bu İse bizim ulaşamayacağımız mucizeler ve Pey­gamberlere mahsus Özel durumlardır. Peygamberlere mahsus özel durumların diğer bir ifadesi 'Hasâİsü'n-NebTdir. Eğer bir Peygamberin mucize yönü yahut ona mahsus bir hu­sus anlatılıyorsa bu durumda olaya kendimize göre bakmamız mümkün olamaz. Değilse kilometrelerce uzaktaki bir tahtın göz agp kapamadan önce nakledilmesi (Nemi: 40) bizim şarrJanmıza göre mümkün olamaz. Değneğin taşa vurulmasıyla su fışkırması (Bakara: 60) yılan olup bazı şeyleri yutuvermesi (Şuarâ: 45; A'râf: ııs) ateşin bir insana serin olması (Enbi­yâ: 69) denizin ortasından yol çıkıp bir kısım kimselerin bu yoldan geçmesi arkasından ge­lenlerin geçemeyip denizde boğulmalan (Tâ Hâ: 77-78; Şuarâ: 63-64) babası olmadan bir in­sanın dünyaya gelmesi (ah imrân; 47; Meıyem: 19-20) ne annesi ne de bfiöasî olmadan bir insanın meydana gelmesi (ah imrân: 59, h«t. 28 vd.) bizim şartlarımıza göre mümkün değil­dir. Ancak, bunlan anlamak için mucize ve olağan üstü hadiseyi, fiziki aşıp fizik ötesini he­saba katmak gerekir. Bizim şartJanmıza göre akıl dışı sayabileceğimiz bu örnekleri, hiçbir Müslümanın geri çeviremeyeceği kaynaktan getirdik. Eğer hadislere de bakacak olursak bizim şarüanmıza göre imkansız olan nice mucizelerin anlatıldığı bilgileri görmek müm­kündür. Bunlardan birisi de Dâvûd (a.s.)'a okuduğu kıraati, (Zebur,} atının hazırlanması ile eyerlenmesi arasındaki süreden de önce gerçekleştirmesinin kolay kılındığı bildirilmiştir.

(Buharı, Ehâdîsiil-Enbiyâ: 37, Ahmed b. Hanbel, Müsned, II. 314)

Bu agklamalanmızla bir kısım uçuk şeyleri savunma gibi bir niyetimiz yoktur. Ancak, meseleye geçmiş âlimlerin yaklaşımıyla, mucize olması yönüyle de bakılmasının ihtimal dışı bırakılmamasina işaret etmek istiyoruz. Nitekim, hakkında bilgi verilen Hz. Süleyman (as.), apagk üstünlük olarak (Nemi: 16) kendisine, kuşların dili öğretilen ve daha her şeyden bolcanasip verilen (Nemi: 16) kuşlan tefüş eden (Nemi: 20) cinlerden, insanlardan ve kuşlardan mü­teşekkil ordulan olan (Nemi: 17) sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü yine bir aylık mesafe olan rüzgâr emrine verilen (Sebe: 12) buyruğuna şiddetli esen rüzgarlar olan (Enbryâ: ai) emriyie istediği yere rahatlıkla rüzgârın estiği (Sâd: 36) bir kimsedir. Şimdi âyetlerde anlatı­lan Özellikler de normal bir insanın yapamayacağı şeylerdir. Böyle insan üstü hususlar âyet­lerde geçerken tasdik edip hadislerde geçtiğinde hemen hadisi bir kenara abvermek de sa­nırım ilmi bir davranış olmasa gerek. Böyle akla yatmayan hususlarda eğer rivayet sağlam yollardan gelmiş ise sükût etmek sanınm en ihtiyatlı yoldur.) [1150]
 

1120-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Bizson­da gelenler, kıyamet günü ilk başta olanlarız." buyurmuştur. Yi­ne Rasûlüilah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin olsun ki, sizden birinizin ailesi konusunda yemin edip de yeminine bağlı kalması, Allah katında, Allah'ın kendisine farz kıldığı yemin keffaretini vermesinden daha çok günahtır,"

(Hadiste belirtilmek istenilen: Ailesi konusunda yemin eden bir kimsenin ailesi­nin, bu yeminden dolayı birtakım şeylerden mahrum kalması nedeniyle yemin eden kimseye getirdiği sorumluluk ve günahın, yemini bozup keffaretini dağıtma sonucu meydana gelen sorumluluktan daha büyük olduğudur. Çünkü yemin eden, yemin­den döndüğünde bu durum Allah ile kendisi arasında olan bir konudur, bu kimsenin yemini ise kendisi dışındaki birtakım kimselere zarar ve mahrumiyet vermektedir. Bu da kul hakkına girer, Allah kendisine yönelik bir kısım günahları bağışlayabilir ancak kul hakkı ise helâlleşme ile giderilir.) [1151]

 
1121-) İbni Ömer (r.a.)'dan: "Ömer b. Hattab (r,a.) Hz. Peygamber (s,a.v.)"e: "Cahiliye döneminde Mescidi Haram'da bir gece itikatta bulun­mayı adamıştım...?" diye sordu. O da: "Adağını yerine getir''buyurdu.

(Bu konuşma Huneyn seferinden Mekke'ye döndüklerinde geçmiştir. (Buhân, Meğâzî: 54) [1152]

1122-) Abdullah b. Ömer anlatır: "Ömer (r.a.), Huneyn esirlerin­den iki cariye elde etmişti, bunları Mekke evlerinden birisine koydu. Bu arada Rasûlüilah (s.a.v.) Huneyn esirlerini azat etti, bunlar da so­kaklarda koşuşmaya başladılar, bunun üzerine Ömer: "Ey Abdullah ne­dir bu, bir bak?" dedi. Abdullah da: "Rasûlüliah (s.a.v.) esirleri azat et­ti" dedi, o da: "Git, sen de o iki cariyeyi salıver" dedi.

(Bu hadise Huneyn seferinden Mekke'ye döndüklerinde olmuştu. Hz. Ömer (r.a.) bu sırada bir önceki hadiste belirtilen itikaf adağını yerine getirmek için Mescidi Haram'da itikafta bulunuyordu.) [1153]


1123-) Ebû Hureyre (r.a.): "Ebû Kasım (s.a.v.)'i: "Kim, söylediklerinden uzak olduğu halde kölesine zina ithamında bulunursa kıyamet günü değnek cezasına çarptırılır, ancak sözü doğru ise değneklenmez."diye buyururken işittim," demiştir. [1154]


1124-) Ebû Zer (r.a.): "Birisi ile birbirimize uygun olmayan sözler söy­ledik, ben de onu annesinden dolayı kınamıştım,, bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.): "Ey Ebû Zer, o kimseyi annesinden ötürü kınadın mı? O halde sen hâlâ içerisinde cahiliyye bulunan bir kimsesin. O kar­deşleriniz, Allah'ın sizin gözetiminize verdiği hizmetinizi gören kimselerdir. Kimin gözetiminde bir kardeşi olursa yediğinden ye-dirsin, giydiğinden giydirsin, yapamayacakları şeylerden onian sorumlu tutmayınız, eğer böyle sorumlu tutmuş iseniz o halde kendilerine yardım edin. "buyurdu." demiştir. [1155]

1125-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Sizden biri­nize hizmetçisi yemeğini hazırlayıp sıcaklığını ve buharını al­mış haldeyken size getirdiğinde, hizmetçiyi de yanına oturtup ( yemeğini yesin. Eğer yemek az ise bir iki lokma hizmetçinin e-line koysun, "buyurmuştur. [1156]


1126-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Rasûlüliah (s.a.v.): "Bir köle, efendi-sine kaşı dürüst hareket eder, Allah 'a karşı ibadetini güzel bir şe-    :; kilde yerine getirirse bu kölenin ikikat sevabı olur"buyurmuştur. [1157]

1127-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüüah (s.a.v.): "Doğru dürüst (muslih) bir köleye iki kat sevap nanftr. "buyurmuştur. Ebû Hureyre'nin canı elinde olan Allah'a yemin olsun ki, eğer; Allah yolunda cihad, hacc ve anneme iyilik olmasaydı köle olmayı arzu edendim" demiştir. [1158]


1128-) Hemmâm b. Münebbih, şöyle demiştir: "Bunlar, Ebû Hureyre (r.a.)'in, Allah'ın Rasûlü Muhammed'den bize anlattığı bilgilerdir hadis­lerdir. Kendisi bize bir kısım bilgiler hadisler zikretmiştir. Bu bilgilerdehadislerde Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Hem Allah'a kulluğunu hem de efendisinin yanındaki beraberliğini güzel bir şekilde yerine getirirken vefat eden köle ne iyidir"[1159]


[1143] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 339.

[1144] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 339.

[1145] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 339.

[1146] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 339-340.

[1147] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 340-341.

[1148] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 341.

[1149] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 341.

[1150] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 341-343.

[1151] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 343.

[1152] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 343.

[1153] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 343.

[1154] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 344.

[1155] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 344.

[1156] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 344.

[1157] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 344.

[1158] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 344.

[1159] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 344-345.