- Yemen

Adsense kodları


Yemen

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Wed 11 May 2011, 05:07 pm GMT +0200
1. Yemen

Yemen, Efendiler Efendisi'nin dedelerinden Adnan'ın iki oğlundan biri olan Akk'ın, akrabalık kurarak yerleştiği bir beldeydi. Artık işlerin yerli yerine oturduğu sonraki bir dö­nemde buraya hükmeden Rab'la İbn Nasr adında bir melik vardı. Bir gece, hiç aklından çıkmayacak bir rüya görmüş ve bundan çok etkilenmişti. Gidip derdini anlatmadığı ne bir ka­hin ne de bir sihirbaz kalmıştı, ama bir türlü rüyasının tevilini yaptırıp gönlündeki endişeyi teskin edemiyordu. Ülkesindeki

bütün bilgeleri bir araya getirmiş, ama anlatılanlar karşısında bir türlü tatmin olmamıştı. Artık öyle bir noktaya gelmişti ki, kendisinden rüyasını anlatmasını isteyenlere bile güvenmi­yor, "Şayet tevilini bilecek olsa, ben ona rüyamı anlatmadan gördüklerimi de bilmesi gerekir." diye düşünüyordu.

Nihayet bir bilge, melikin bu halini aydınlığa kavuştur­ma adına ona bir tavsiyede bulundu. Buna göre şayet melik, rüyasının tevilini gerçekten istiyorsa Satıh ve Şıkk: denilen iki kahine müracaat etmeliydi. Zira bu iki kahin, hem fiziki durumlarıyla hem de vermiş oldukları haberlerle insanların dikkatlerini çekmiş, bulundukları yerlerde birer merci haline gelmişlerdi. Her ikisi de, meşhur kahin Tarife'nin öldüğü gün dünyaya gelmişlerdi ve adeta, Tarife kehanete ait bütün ma­haretini onlara miras olarak bırakmıştı.

Bu iki kahinin vücut yapıları da bir garipti. Satih'in vü­cudu adeta yekpare idi; yüzü, göğsüne yapışık gibiydi. Hatta denilebilir ki, kemiksiz bir bedene sahipti. Zaten ismini de bu­radan alıyordu. Öfkelenip kızdığı zaman, oturduğu yerde şi­şip kalıyor ve bir daha da hareket edemiyordu. Şıkk'a gelince, onun da vücudunda bir gariplik vardı ve o da, sanki yanm bir insan gibi duruyordu.

Rüyasının tevilinin bu iki kahin tarafından yapılabileceği­ni duyan melik, her ikisine de haber gönderdi. Satıh, Şıkk'tan önce gelmişti. Önce maksadını anlattı melik. Daha sonra da, muhatabının maharetini ölçme adına rüyasından bahsetti:

- Şayet, rüyarnı bilirsen tevilini de bilirsin. Satıh, kendinden çok emin görünüyordu:

- Tevilini yaparım, dedi aynı güvenle. Ve melikin gördü­ğü rüyayı, daha ondan bir şey duymadan anlatmaya başladı:

- Zifiri bir karanlık içinden siyah bir cismin çıktığını gör­dün riiyanda. Daha sonra bu cisim, Tehme denilen yere doğru gitti. Sonra da, kafatası olan her bir canlı ondan yemeye baş­ladı.

Melik şaşırmıştı. Evet... Evet, aynen Satıh'in anlattıkları gibiydi gördükleri. Şaşkınlığını da gizleyemedi:

- Evet ... Evet, ey Satıh! Hiç hatasız, aynen anlattığın gi­biydi rüyam. Peki, sence bunun tevili nedir?

- İnandığım bütün değerler üstüne yemin ederim ki ey melik, senin topraklarına Habeşliler baskın düzenleyecek ve Ebyen'le Ceraş arasındaki bölgeye hakim olacaklar!

- Bu, bizim için felaket demek ey Satıh! Söyle bana; bu benim zamanımda mı olacak, benden sonra mı?

- Baban üstüne yemin ederim ki, senden az bir zaman, altmış veya yetmiş yıl sonra olacak.

- Onların saltanatı devam edecek mi, yoksa nihayete mi erecek?

- Yetmiş küsur yıl sonra sona erecek. Baskına uğrayacak­lar ve bir kısmı öldürülecek, diğer bir kısmı da kaçarak bura­ları terk edecek.

- Onlar buradan gideceklerine göre arkalarından kimler gelecek?

- Yezenler .. Adn taraflarından gelecekler ve Yemen'de hiç kimse bırakmayacaklar.

- Peki, bunların saltanatı devam edecek mi, yoksa onlar

da nihayete erecekler mi?

- Onların da sonu gelecek.

- Peki, onların sonunu kim getirecek?

- Nebiyy-i Zeki. O'na yücelerden vahiy gelecek.

- Söyler misin, o Nebi kimlerden olacak?

- Gôlib İbn Fihr İbn Malikoğullarından. Artık meliklik,

kıyamete kadar O'nun kavminde kalacak.

- Şu hayatın sonu gelecek mi gerçekten?

- Evet, o gün ilkler ve sonradan gelenler bir araya getiri-

lecek. Sağduyulu ve mes'ud yaşayanlar, yükseklere çıkarken eşkıyalık yapanlar ayaklar altında ve zelil olacaklar.

- Bana anlattıkların doğru mu gerçekten?

- Evet. Şafağın aydınlığına, gecenin karanlığına ve gün

ağardığı zamanki tan yerine yemin olsun ki, sana anlattıkla­rım mutlaka haktır ve olacaktır.

Satıh'le aralannda geçen bu konuşmalann ardından, çok geçmeden melikin huzuruna Şıkk da gelmişti. Bu sefer melik, Şıkk'a döndü ve Satıh'in anlattıklanndan hiç bahsetmeden olayı bir de Şıkk'tan dinlemeyi denedi. Maksadı, birbirlerinden bağım­sız olarak aynı yorumu yapıp yapamayacaklanm test etmekti.

Şıkk da boş değildi:

- Evet, dedi ve gördüğü rüyayı anlattı önce:

- Zifiri bir karanlık içinden siyah bir cismin çıktığını gör-

dün rüyanda. Daha sonra bu cisim, tepelik ve bahçelik bir yere doğru gitti. Daha sonra da ondan her bir canlı yemeye başladı.

Melik'te şüphe kalmamıştı; her ikisi de aynı şeylerden bahsediyordu. Şu kadar ki Satıh, mekan ismini net verirken Şıkk, sadece mekanın tarifini vermişti. Satıh, 'kafatası olan her bir canlı' derken Şık ise, 'her bir canlı' diyerek kestinne­den anlatmıştı.

- Her şey dediğin gibi, hiç hata etmedin ey Şıkk. Peki, sence bunun tevili ne ola ki?

- Şu iki sıcak belde arasındaki her bir insana yemin olsun ki, sizin topraklanmza Sudanlılar gelip her şeyi istila edecek­ler. Sonunda da Elyen ile Necran arasında hakimiyet kurup kalacaklar.

- Baban adına yemin ederim ki ey Şıkk, bu bizim için fe­laket demektir. Ne zaman olacak bunlar; benim zamammda mı, yoksa benden sonra mı?

- Hayır, senden bir müddet sonra olacak. Sonra sizi on­lardan, kadr ii şam yüce birisi kurtaracak, onlara büyük bir acı da tattırarak!..

- Peki, bu yüce kametli şahıs kim?

Bilginlerin Dilinde Yankılanan Seda

- ZZ Yezen evleri arasından gelecek bir delikanlı.

- Onun saltanatı devam edecek mi, yoksa o da mı niha-

yete erecek?

- Onun saltanatı da sona erecek. Hem de din ve fazilet­le gönderilen, adalet ve hakkı temsil eden bir Resul eliyle. Ve bundan sonra, fasıl gününe kadar meliklik de O'nun kavmine ait olacak.

- Fasıl günü ne demek?

- Her doğanın hesabının görüldüğü, semadan ölü ve diri

herkesin işiteceği seslerin duyulduğu ve herkesin bir mikat için bir araya getirildiği gün ki, o gün müttakiler için kurtuluş ve hayır vardır.

- Anlattıkların doğru mu gerçekten?

- Sema ve arzın Rabbine ve bu her ikisinin arasındaki her

şeye yemin olsun ki, sana haber verdiklerimin hepsi de haktır ve şüphesiz hepsi de olacaktır.

Her ikisinden de aynı şeyleri duyan melik, geleceğinin kaygısıyla çoluk çocuğunu Fars taraftannda güvenli bir böl­geye göndermeyi denemiş ve böylelikle kendini garantiye alacağını düşünmüştür. Ancak bütün bu tedbirler de, kaderin hükmünü icra etmesine engel olamayacak ve Yemen toprak­lan, melikin iki kahinden dinlediklerinin zamanı gelince birer birer gerçekleştiğine şahit olacaktır.'?

17     Suyüti, Hasaisu'l-Kübra, 1/60 Bütün bu hadiselerin sonucunu görme açı­sından zikretmek gerekirse, aradan yiizyıllar geçecek ve gerçekten Satih ve Şıkk'ın dedikleri gibi, Seyf İbn zi Yezen diye bir melik ortaya Çıkıp, Bizans ve Farshlarla da iş birliği yaparak bütün Yemen'e hakim olacaktı. Bu hakimi­yetin ardından, etrafta bulunan kabilelerden kendisini tebrik ve tahiyye için gelenler arasında, Kureyş kafilesi de vardı ve Seyf İbn zi Yezen'in dikkatini, bu kafilenin arasında biri çekınekteydi: Abdulmuttalib. Konuşmadan rahat edemeyecekti ve yanına yaklaşıp, önce kim olduğunu soracak, ardından da, onu karşısına alıp beklediği Allah Resülü hakkında bildiklerini bir bir anlat­maya başlayacaktı. Elbette onun anlattıklan, bu kutlu dede adına da kucak dolusu müjde ihtiva ediyordu. Bkz. İbn Kesir, el-Bidaye, 2:328

Derken, Yemen meliki Rabia dönemi sona ermiş, artık ri­yaseti, Ebft Kerb isminde başka bir melik devralmıştı. Hırslı bir yapıya sahipti ve kendini güçlü gördüğü için de, çevre ülke­lere açılarak çok geçmeden fetihlere başlamıştı. Bu fetihler es­nasında, Medine'ye de yönelmiş; ancak Kureyzaoğullanndan karşılaştığı iki Yahudi bilgenin anlattıklanndan etkilenerek Medine'ye baskın yapmaktan vazgeçmiştir. Zira şehri yıkmak istediğinde bu iki bilgin Yahudi, melikin karşısına dikilmiş ve:

- Ey melik! Sakın böyle bir şey yapma!.. illa da 'İstediği­mi yaparım.' diyorsan bil ki, araya engeller çıkar ve sen buna asla muvaffak olamazsın.

- Niyeymiş o?

- Çünkü burası, ahir zamanda, Kureyş arasından Ha-

rem'de çıkacak olan Nebi'nin hicret edeceği yerdir. Burası O'­nun evi ve karar kılacağı belde olacaktır."

Duyduğu cümleler, elinde bulunan imkanlardan daha güçlü olmalı ki, bu melik Medine ve Medinelilerle savaşmak­tan vazgeçecek ve bilgeliklerine hayran kaldığı bu iki bilge Yahudi'yi de yamna alarak Yemen'e geri dönecektir, hem de onlann dinlerini kabul etmiş olarak. ..

İki samimi yürekten aldığı eneıjiyle yeniden doğan me­lik, artık iç dünyasında fethe çıkmıştır ve ruh dünyasında, bu iki gencin heyecanlarını yaşamaktadır. Onun için, Yemen'e döner dönmez, heyecan ve helecanlanm kendi halkıyla da paylaşmak isteyecek, ancak Hımyer halkı, ilk etapta bu da­vete icabet etmeyecek ve davet edildikleri inançla ilgili delil arayışına girecektir.

Kutsallığına inandıklan bir ateşleri vardır ve melikin söz­lerini test etme adına, onu da bu ateşle imtihana davet ederler. Melikin bir endişesi yoktur ve o da bunu kabul ederek kutsal

18 Taberi, Tarih, ı] 426

saydıkları ateşin yanına gider. Zira; onların inancına göre bir meselenin doğru olup olmadığı, ancak bu ateşe arz edilerek anlaşılır; ateşin zarar verdiği tarafın haksızlığına hükmedile­rek dava ispat edilmiş olunurdu.

Bu arz esnasında, yanındaki iki Yahudi de hazır bulunu­yordu. Boyunlarına mushaflarını asmış; dillerinde Tevrat'ın ayetleri, Rablerine tevekkül içinde sıranın kendilerine gelme­sini bekliyorlardı. Bu arada putlarıyla birlikte ateşin yanına gelenlerin bütün putları yanıp kül olmuş, ancak iki gençle me­likte herhangi bir yanma emaresi görülmemişti. Onlar ateşe yaklaştıkça ateş küçülüyor ve adeta çıktığı yere girip kaybo­lacak gibi oluyordu. Bunu gören Hımyer halkının büyük bir kısmı, bu iki gencin dinine girmeyi tercih etmiş ve böylelikle ilk defa Yemen'e Yahudilik girmişti.'?

Daha sonra, bu iki bilgenin yönlendirmeleriyle Ebu Kerb, Kabe'yi imar adına bir kısım faaliyetlerde bulunmuş ve rüya­sında Kabe'yi kalın örtü ile örtmesi söylenmiş ve böylelikle o, ilk kez örtü diktirip Kabe'yi örten kişi olmuştur. Arkasından iki kez daha benzeri bir rüya görmüş ve her defasında daha kaliteli bir örtü ile onu örtmesi söylendiği için, nihayet döne­mindeki en kaliteli kumaşlarla Kabe'yi örterek kendisinden sonrakilere de bunu bir vasiyet olarak bırakmıştır.

Artık kendisinin baş rehberi sayılan bu iki gencin anlat­tıklarına kendisini o kadar kaptırmıştı ki, geleceğinden bah­settikleri Son Nebi'ye adeta aşık olmuş, onun adını sayıklar hale gelmişti. Şiirlerinden birinde şunları söyleyecekti:

- Ben Ahmed diye birisini biliyorum ki O,

Allah tarafindan gönderilen bir Resul ve yaratılmışlarm en şereflisidir.

Şayet ömrüm, O'nun ömrüne uetişirse, O'na en sadık bir uezir ve amcaoğlu olacağım.

19 Taberi, Tarih, 1/427-428

Bugün ben kılıcımla, O'nun düşmanlarına savaş ilan etmiş bulunuyorum ki,

Böylelikle O'nun sinesinde meydana gelebilecek sıkıntıla­rı şimdiden bertaraf etmiş olauım/

O ne derin imandı ki, gün gelecek Tübba' meliki Ebü Kerb, saltanatını bu vezirliğe kurban etmek için yollara düşecek ve Hz. Ali gibi, onun yanında kalabilmek için ülkesini terk ederek, O'nun hicret edeceği günü beklemek amacıyla Medine'ye hicret edecekti. Bu ne hikmetti ki, yıllar öncesinden silahlı ordular­la yıkmak maksadıyla girmek istediği Medine'ye şimdi, tacını ve saltarıatını Yemen'de bırakarak, gelecek Nebi'nin evini inşa etme niyetiyle yalnız gidiyordu. Artık o da sıradan bir insandı.

Derken geldi Medine'ye ve buradan bir arsa satın aldı.

Çok geçmeden malzeme tedarik edip bu arsanın üzerine bir ev inşa ettirmeye başladı.

Medine, küçük bir beldeydi ve herkes birbirini tanıyordu.

Yabancının kim olduğunu çözmek uzun sürmemişti. Yemen taraftanndan gelen bu adam, herkesin elde etmek için canı­nı ortaya koyduğu makam ve saltanatı, elinin tersiyle bırakıp buralara gelmişti.

Henüz aralanna yeni katılan bu şahısla ilgili meraklı göz­ler, bir açıklama bekliyordu. Niçin, bunca debdebe, saltanat ve emri altındaki binlerce insan bir kenara bırakılıp buralara gelinmişti? Ve niçin burada bir arsa satın alınıp ev inşa etti­riyordu?

Elbette, etrafında toplanan meraklı gözlere bir şeyler de­nilmeliydi. Adeta söylemek istemediği bir şeyi, zoraki söyle­mek zorunda kalan bir adamın tavn vardı üstünde Ebü Kerb'­in. "Beni kendi halime bırakın." der gibiydi hali!.. Ancak onun

20 Taberi, Tarih, 1:427-429

bildiği hakikate, başkalannın da ihtiyacı vardı ve gizlernesinin bir anlamı yoktu. Hem belki, Yemen ehli gibi Medineliler de imana gelirlerdi.

Belli ki, kalbi de heyecanla çarpıyordu ve titrek dudakla­nndan şu cümleler dökülmeye başladı:

- Ben, kadim kitaplarda gördüm ki, çok geçmeden Faran dağlannın arasından bir Nebi zuhür edecek ve bu peygambere Mekke, kapılannı açıp sahip çıkmadığı gibi, bir de çok haşin davranacak. O peygamber, çok geçmeden bu beldeyi terk et­nek zorunda kalacak. Sonrasında ise, buraya, Medine'ye hic­ret edecek.

İşte ben, oNebi, hicretle buraya geldiğinde, içinde kalsın diye, bugünden O'nun evini inşa ediyorum.

Bu sözlerin ne anlama geldiğini bilen çok az insan vardı ...

Ancak konuşulanların boş olmadığını bilenler de yok değildi ve anlamayanlar da anlamış gibi görünerek dağıldılar etrafın­dan ...

İnşaat tamamlanmış ve ev, oturulmaya hazır hale gelmişti. İstek, masumdu ... Samirniyet dolu bir yürekle ortaya ko­nulmuştu ... Ama henüz vakit tamam değildi. Evet, gelecekti; ama buna daha zaman vardı.

Günler geçti, ama melikin beklediği Son Sultan henüz or­talarda yoktu.

Derken kader, onun için de hükmünü icra edecek ve me­lik de fenaya veda ederek ebedi yolculuğuna yürüyecekti.

Çocuklanna miras kaldı melikin evi ... Onlar da başkalan­na sattılar onul.."

Sonradan Ortaya Çıkan Emareler

Yemen'deki bu müspet gelişmenin delilleri, sonraki yıl­larda da kendini hissettirecek ve kazılarda ortaya çıkan yazılar

21 Ayni, Umdetü'l-Kari, 4:176

ve diğer belgeler, sonrakiler için o günün insanlannın inancı hakkında net bilgiler sunacaktı. İşte iki örnek:

Yıllar sonra San'a'da ortaya çıkan bir mezarda, iki kar­deşin cesedi ve bu cesetlerin yanında da gümüşten bir levha bulunacaktı. Daha da önemlisi, bu gümüş levhanın üstünde altın harflerle şu yazının olmasıydı:

- Bu, Tübba'ın çocuklan Lemis ve Vahabl'nin kabridir.

Bu iki kardeş de, kendilerinden önceki salih kimseler gibi, 'La ilôhe illallahü vahdehü ıa şerike leh' inancı üzerine vefat et­mişlerdir.P"

Hz. Ömer'in hilafeti zamanında Necranlı bir adam, bağ ve bahçesinde kazı yapıyordu. Bir miktar ilerlemişti ki, hiç bek­lemediği bir sürprizle karşılaştı; karşısında, yıllar önce vefat etmiş bir beden duruyordu. Elini başındaki yaranın üzerine koymuş, adeta öylece bekliyordu. Elinden tutup kaldırmak is­teyince, başından kan fışkırmaya başladı. Şaşılacak şeydi; yıl­lar önce vefat etmiş bir bedenden kan çıkar mıydı!.. Tuttuğu eli hemen eski yerine koyup geri bıraktı; kan durmuştu. Bi­raz daha dikkatle baktı. Adamın parmağında bir yüzük vardı. Üzerindeki yazı dikkatini çekmişti; eğildi ve yazıyı okumaya çalıştı. Yüzükte "RabbimAllah'tır" yazıyordu.