- Yemek Yapmayı Bilmeyen Kızlar ve Yarınları

Adsense kodları


Yemek Yapmayı Bilmeyen Kızlar ve Yarınları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafiza aise
Wed 26 October 2011, 11:36 am GMT +0200
Yemek Yapmayı Bilmeyen Kızlar ve Yarınları

Eylül 2008 36.SAYI

Bugün ellili yaşlarındaki birçok anne, kızlarını yemek yapmayı bilmeyen prensesler olarak yetiştirdi. Öyle ki şimdilerde on sekizindeki birçok genç kızımıza köfteyi sorsanız “Köfte tabakta yaşar, en iyi arkadaşı da ketçaptır” cevabını alabilirsiniz. Çünkü yapılış aşamasından ziyade sonuçla müşerref olmuşlardır.

Bu ay çağımızın en büyük sorunlarından biri olan “yemek yapmayı bilmeyen genç kızlar ve onları bekleyen yarınlar” konusunu tüm ayrıntılarıyla inceleyeceğiz… Günümüz genç kızlarının birçoğunun ortak özelliği olan “yemek yapmayı bilememe” konusunu en iyi şekilde çözmek için öncelikle sorunun kökenine inmekte fayda var. Yemek yapmayı öğrenme olayı “ağaç yaşken eğilir” sözü ile yakından ilişkilidir. Bugünün en güzel yemeklerini yapan ve hatta iyice abartıp kimseye tarifini vermedikleri kendi özel yemeklerini icat eden hanımların çoğu, yıllaaar yıllar önce kendi anneleri tarafından ilkokul çağlarına tekabül eden 7 yaşından itibaren mutfakla tanıştırılmışlardır. Kâh izleyerek, kâh tencereyi karıştırarak görsel; kâh domatesi doğrayarak, kâh pilavın demini düşürerek ya da dibini tutturarak da pratik eğitimlerini almışlardır. Ve fazla değil birkaç sene sonra, bir saat içinde 4 çeşit yemek hazırlayabilme kıvamına gelmişlerdir.

Bu genç hanımefendilerin bazıları evlenip çoluk çocuğa karışınca “Amanın, annem beni küçücük yaşta mutfağa soktu, çocukluğumu bilemedim, ayağımın altına tabure koyup patates yemeği yapardım, dersimi çalışamazdım” sözleri ile yemek yapmayı bilmeyen kızlarına laf sokar. Bazıları ise bu makus kaderi değiştirmeye karar verip “İlerde kızım olursa ben onu prensesler gibi yetiştireceğim” sözleri ile and içme ve de yemin etme merasimi düzenler. Lakin o yemini ederken ileride yaşanacak en büyük sorunun temellerini attığından habersizdir. O kızcağızın çocuklarını kim besleyecektir? Hadi çocuklarını geçtik kendisini kim doyuracaktır?

Dünyanın bin bir hali vardır. Annesi tarafından prensesler gibi yetiştirilen kızımız ÖSS’yi kazanıp başka şehre gidebilir. Gittiği yerde herhalde kendisine hizmet edecek zenci köleleri olmayacaktır. Yemek yapmayı bilmeyen öğrenci takımının evlerindeki yemek kültürü, görse o anneyi kim bilir ne hale getirecektir. O evlerde yumurta, patates ve makarna üçgeninde hazırlanan mönüler türlü çeşit kombinasyonlarla denenerek farklı bir tarz yakalanmaya çalışılır. Salçalı yumurta, peynirli yumurta, ekmekli yumurta, biberli yumurta… gibi uzayıp giden bir liste patates ve makarna için de geçerlidir.

“Köfte tabakta yaşar, en iyi arkadaşı da ketçaptır”

Gerçekten de bugünün ellili yaşlarındaki birçok annesi, kızlarını yemek yapmayı bilmeyen prensesler olarak yetiştirdi. Öyle ki şimdilerde on sekizindeki birçok genç kızımıza köfteyi sorsanız “Köfte tabakta yaşar, en iyi arkadaşı da ketçaptır” cevabını alabilirsiniz. Çünkü yapılış aşamasından ziyade sonuçla müşerref olmuşlardır.

Kızına kıyamayan anneler önce küçük kızları derslerini çalışsın ödevlerini bitirsin diye onlardan yardım istememiş hatta bir de meyvelerini odalarına götürmüş; daha sonra da kızı okullarını bitirip işe girince bu kez de “yorgun geliyor evlatceğizim, önüne hazır sofra kurayım bir de bunun için yorulmasın” gibi nedenlerle her işi kendileri yapmıştır. Zaten küçük yaşta bu heves ve heyecanı yaşamayan kız çocuklarını ilerleyen dönemlerde mutfağa alıştırabilme olasılığı, hamsinin kavağa çıkma olasılığı kadardır.

Senelerin su gibi geçmesiyle gelinlik çağına gelen genç kızımızın yağa yumurta kırmak ve çok konsantre olursa patates kızartmaktan ibaret olan mutfak marifeti malumuz vechiyle bir evlilikte sofra kurabilecek mertebede değildir. Fakat yine fedakâr anneler buna çare olarak kızının mutfağı havaya uçurmaması için güvenli düdüklü tencereler, her zaman tane tane düşmesi için de pilavı kendi yapan akıllı tencereler alarak durumun vehametini biraz olsun hafifletmeye çalışır. Bu arada doğduğundan beri annesinin leziz yemekleriyle büyüyen erkek çocuklar evlenmeye kalktıklarında başlarına geleceklerden habersizdirler. Millenium genç kızlarının da eşlerinin kalbine giden yolun midesinden geçmesi gibi bir kaygısı kalmaması sebebiyle onları zor günler beklemektedir.

Soğanın göz yaşartıcı bomba etkisi

Böylesi bir evlilikte yeni yeni mutfağa giren gelin hanım önce soğanın göz yaşartıcı bomba etkisiyle tanışacak, ardından domates doğrarken uçuşan parçacıklar için yakalama yeteneklerini geliştirmeye çalışacaktır. İşin en zor yanı olan soğanın pembeleşme kısmını ise tam olarak denk getiremediğinden son ve en çok uygulanan çare olarak yemek yaparken annesini arayıp canlı yayında tarif alacaktır. Telefon ancak yemeğin piştiğinden emin olunduğunda kapatıldığından evliliğin ilk aylarında telefon faturası oldukça kabarık gelir. Fakat yine bu ilk aylar aşkın gözünün kör olduğu döneme tekabül ettiğinden bu faturalar damat tarafından pek de hissedilmez. Kazanan taraf her zaman aşk ve Telekom olur…

Yaşanılan mutfak faciaları, yemek kitaplarına dökülen paralar ve “alo anne ben bu yemeği nasıl yapacağım” hatlarıyla kabaran telefon faturaları ile yemek yapma becerisini kazanan kızlarımız daha sonraki hayatlarına traji komik mutfak anılarıyla devam ederler… Bize de bir soru kalır: Acaba kızlarımız küçük yaşta yemek yapmayı öğrenmeli midir, yoksa yemek yapmak nasıl olsa öğrenilir bir şey olduğundan komik anılarla bunu yaşamaları mı gerekir?

Şiraze HANIM

sümeyra
Tue 1 November 2011, 08:21 pm GMT +0200


       Ben de yemek yapmayı evlendikten sonra öğrenen gruptanım.. telaşa mahal yok..kimseye zarar vermeden bir yılda öğrenebilirsiniz en güzel şekilde..zaten mutfakta yenilikler hiç bitmez..zamanla listeleri geliştirmek te mümkün..çocukların hayatını kabusa çavirmeyin derim ben..nasılsa öğrenirler birgün..