- Yeme İçme Bölümü

Adsense kodları


Yeme İçme Bölümü

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Fri 7 October 2011, 10:29 pm GMT +0200
36-) Yeme İçme Bölümü                                 
(Kitâbu'l-Eşribe)


1344-) Ali b. EbîTalib (r.a.) anlatir: "Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte ol­duğum Bedir Savaşı'nda ganimet olarak bir deve elde ettim, Rasûlüllah (s a.v.) bana, bir deve daha verdi. Bir gün develeri Ensar'dan bir kimsenin Kapısının yanına çöktürdüm. Aslında ben develerle izhir otu taşıyıp satmak ve Fatıma'nın düğün yemeğine katkıda bulunmak istiyordum, bu sırada yanımda Kaynukaoğulları'ndan kuyumcu bir kimse de bulunuyordu. Hamza b. Abdulmuttalib de develeri Döktürdüğüm bu evde yanında şarkıcı bir kadınla birlikte şarap içiyordu. Şarkıcı kadın: "Ey Hamza, semiz devele­re bakmaz mısın..." diye başlayan kaside okudu, bunun üzerine Hamza hemen kılıcıyla develere atılıp hörgüçlerini kesti, böğürlerini yardı, sonra da ciğerlerinden aldı." -(Hadisin railerinden ibni Cüre/e şöyle demiştir) İbni Şihab'a: "Hör-güçlerinden de aldı mı?" dedim: "Hörgüçlerini kesip götürdü." dedi Hz. Ali (r.a.) şöyle devam etti: "Beni dehşete düşüren manzarayı seyrettim, sonra da Allah'ın Peygamberi'ne (s.a.v.) vardım. Yanında Zeyd b. Harise vardı. Kendisine durumu bildirdim. O da Zeyd b. Harise ile hemen çıktı, ben de kendisiyle gittim. Hamza'nın yanına girdi ve kızgınlığını belirtti, bu sırada Hamza bakışlarını yukan dikti ve: "Sizler, atafanmın kölesinden başka ne­siniz." dedi, bunun üzerine Rasûlüllah (onun sarhoş olduğunu anladı ve) geri çekilip yanından çıktı. Bu hâdise içki yasağından önce olmuştu." [1375]

 

1345-) Enes b. Mâlik (r.a.): "Bizim şu, sizin de "Fadih" diye isim­lendirdiğiniz Fadih içkisinden başka şarabımız yoktu. Ben, Ebû Talha ve falan kimseye içki sunuyordum, o sırada birisi geliverdi: "Haber size geldi mi?" dedi: "Ne haberi?" dediler: "Şarap haram kılındı" dedi. Onlar da: "Ey Enes, şu testileri döküver" dediler, bu kimsenin verdiği haber­den sonra şarabın haram kılınmasını ne sordular ne de Rasûlüllah (s.a.v.)e müracaat ettiler." demiştir.

(Yani hemen gelen haberi kabul edip uyguladılar. Fadih, hurmadan yapılan şaraptır.) [1376]

 

1346-) Cabir b. Abdullah el-Ensari (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), kuru üzümle kuru hurmanın; koruk hurma ile kuru hurmanın karıştırılmasını yasaklamıştır.

Diğer bir rivayette ise "Yaş hulma ile koruk hurmayı; kuru üzüm­le kuru hurmayı şıra yapmak için bfrfeştfrmey/niz" buyurmuştur. [1377]

 

1347-) Ebû Katâde (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.), hurma ile yaş hurma koruğunu yine hurma ile üzüm kurusunu birleştirmeyi yasakla­dı. Bunların herbiri ayrt ayrı hoşaf yapılıp kullanılır." demiştir.

(Buradaki birleştirmenin yasaklığt israf olmaması İçin tasarruf ağsından olduğu belirtilmiştir.) [1378]

 

1348-) Enes b. MaÜk (r.a.)'dan. Rasûlüliah (s.a.v.)'in, Dübbâ (ka­baktan yapılmış testi) ve müzeffet (ziftle kaplanmış testi) içerisinde şıra yapmayı yasakladığını bildirmiştir. [1379]

 

1349-) Ali (r.a.): "Rasülullah (s.a.v.), dübbâ (kabaktan yapılmış testi) ve müzeffet (ziftle kaplanmış testi) içerisinde şıra yapmayı yasakladı" demiştir. [1380]

 

1350-) Âişe (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), Dübbâ (kabaktan yapıma tes­ti) ve müzeffet (zuue kaplanmış testi) içerisinde şira yapmayı yasaklamıştır. [1381]

 

1351-) İbni Abbas (r.a.)'dan.  Hz.  Peygamber (s.a.v.):   "Size,Dübbâyi (kabaktan yapılmış testiyi)  hantemİ (topraktan yapılmış testiyi)  ttaklif(hurma    kütüğünden    oyulmuş    testiyi)     Ve    müzeffetî   (ziftle    kaplanmış   testiyi)yasaklıyorum" buyurmuştur.

(Hadiste geçen kullanımı yasaklanan eşyalar, içerisinde sıvı şeylerin konduğu bazı kaplardır. İslâm öncesi bu kaplar şarap yapımına daha elverişli olduğundan içe­risine, hurma ve üzüm şırası konulup şarap yapılırdı. Nitekim hadisin Müslim'de ge­çen rivayetinde bu hususu belirterek şöyle buyurmuştur: "İçerisine ufak hurma­ları atar sonra üzerine su döker, kabanp fışkırması geçtiğinde bunu içer­siniz. Sonunda da biriniz amca oğlunu kılıçla vurur."(Müslim, iman: 26) Bu ne­denle şarap yapımında kullanılan söz konusu kapların kullanımı tamamen yasaklan­mış, İslâm ahkamı yerleşip sebat bulduğunda, tıpkı kabir ziyaretinde olduğu gibi bunların kullanımı serbest bırakılmıştır. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.):

"Size birtakım kaplan yasaklamıştım. Şüphesiz kaplar bir şeyi ne helar ne de haram, ama biline ki, sarhoşluk veren şeylerin tümü hamdir. "buyurmuştur. (Müslim, Eşribe: 64, Tilmizi, Eşribe: 6)

Bir diğer hadiste de: "Size su tulumunda şıra yapmayı yasaklamıştım. Simdi bütün kaplarda bunu içebilirsiniz, yalnız sarhoşluk veren şeyler bu­nun dışındadır, "buyurmuştur. (Müslim, Eşribe: 65) [1382]

 

1352-) Abdullah b. Amr (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.), bazı su kaplannın kullanımını yasakladığında, kendisine: "Herkes deri su kabı bulamaz?" denildi. O da ziftlenmemiş testiler için izin verdi" demiştir. [1383]

 

1353-) Hz. Aişe (r.a.): "Rasûlüliah (s.a.v.)'e bal şırasından yapılan ve Yemen halkının içmiş olduğu "Bif İçeceği" soruldu, Rasûlüllah (s.a.v.): "Sarhoşluk veren tüm içecekler, haramdır, "buyurdu." demiştir. [1384]

 

1354-) Ebû Mûsâ el-Eşari (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.) ken­disini Yemen'e görevli gönderdi. O da Hz. Peygamber (s.a.v.)'den ora­da yapılan içecekleri sordu. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Nedir onlar?" buyurdu: "Baldan yapılan içeceklerle arpadan yapılan içecekler" dedi: "Sarhoşluk veren tüm şeyler haramdır"buyurdu. [1385]

 

1355-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Kim dünyada şarap içer sonra da tevbe etmez ise kendisine âhirette cennet şarabı haram olur." buyurmuştur. [1386]

 

1356-) Sehl b. Sa'd (r.a.): "Ebû Üseyd es-Sâidî geldi, Rasûlütlah (s.a.v.)'i düğününe davet etti. Gelin olan hanımı da o zaman hizmetle­rini görüyordu. Rasûlüllah (s.a.v.)'e içecek ne ikram etti biliyor musu­nuz? Geceleyin bakır bir kap içerisine bir miktar hurma ıslatıp şerbet yapmıştı." demiştir. [1387]

 

1357-) Sehl (r.a.Ydan. Şöyle demiştir: "Ebû Üseyd es-Saidî, ev-!endiğinde Hz. Peygamber (s.a.v.) ve ashabını davatetti. Onlara yerne-9' hanımı Ümmü Üseyd yaptı ve sundu. Kendisi gece taştan oyma kapiçerisine bir miktar hurma ıslattı. Hz. Peygamber (s.a.v.) yemeği yedik­ten sonra ıslattığı hurmaları suyun içinde ezip şerbetini ikram etti." [1388]

 

1358-) Seh! b. Sa'd (r.a.): 'Hz. Peygamber (s.a.v.) Saideoğulları'nın gölgeliğine geldi ve: "Ey SeM, bize su dağıt"buyurdu. Ben de kendile­rine şu bardağı çıkanp bununla su dağıttım." demiştir. Hadisi Seh! (r.a.)'dan rivayet eden ravi: "Seh! bize bu bardağı çıkardı, biz de ondan su içtik. Sonra bu bardağı Ömer b. Abdülaziz hediye edilmesini istedi, o da bunu kendisine hediye etti." demiştir. [1389]

 

1359-) Bera (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Rasûlüllah (s.a.v.), Mek­ke'den Medine'ye gelirken Süraka b. Maiik b. Cü'şem onları takip eder. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.), ona beddua eder, arkasından he­men atının ayakları yere gömülür. Bunun üzerine Süraka: "Benim için Allah'a dua et, sana zarar vermeyeceğim" demiş. Hz. Peygamber de, Allah'a dua etmiş. Rasûlüllah (s.a.v.), yolda susamış, derken bir koyun çobanına rastlamışlar. Ebû Bekir, şöyle anlatır: "Bir k jp alıp içerisine Rasûlüllah (s.a.v.), için bir miktar süt sağdım ve kendisine getirdim gönlüm razı olana kadar içti." [1390]

 

1360-) Ebû Hureyre (r.a.): "Miraç gecesinde Rasûlüllah (s.a.v.)'e İlyâ'da iken şarap ve süt kadehi getirildi. Kendisi bu ikisine baktı ve sü­tü aldı. Cebrail: "Seni, fıtrata/ insanın yaradılışına uygun olan şeylere eriştiren Allah'a hamdolsun. Eğer şarabı alsaydın ümmetin yoldan çı­kardı" dedi" demiştir. [1391]

 

1361-) Câbir b. Abdullah (r.a.): "Ebû Humeyd, en-Naki1 merasın­dan bir bardak süt getirdi. Rasûlüllah (s.a.v.) de kendisine: "Bir tahta parçasıyla bile olsa üzerini örtseydin" buyurdu" demiştir. [1392]

 

1362-) Câbir (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Akşam olduğun­da veya gece karardığında çocuklarınızı dışan salmayınız. Şeytan­lar bu vakitte ortalığa yayılırlar, dolayısıyla yatsıdan bir süre geçfiğinde onlan (evlerinize) koyunuz. Allah'ın adını zikrederek kapını kapat, Allah'ın adını zikrederek lambanı söndür, Allah'ın adını zikrederek su kabının ağzını bağla, Allah'ın adını zikrederek ü-zerierini enlemesine (bir çubuk gibi) bir şeyle bile olsa kapkacağınıört" buyurmuştur.

(Âlimler buradaki emrin dini bir fariza değil özendirme anlamına yorumlamış­lardır. Karanlığın şeytani kuvvetler için aydınlıktan daha elverişli olması nedeniyle gece başladığında şeytanların daha yoğun çalışabileceği belirtilmiştir. Aslında bize göre karanlık olan bîr zaman birimi, başka bir yerde gündüz olmaktadır. Mesela Tür­kiye'de akşam olduğunda Amerika'da gündüz olmaktadır. Amerika'da akşam oldu­ğunda Türkiye'de gündüz olmaktadır. Şeytan ve cin dediğimiz gözle görülmeyen varlıklar insanlarla mukayese edilemeyecek bir biçimde süratli hareket ederler. Bir yerde sabah olduğunda hemen akşam olan yere gidebilirler. Bir yerde sabah olması bunlar için orada kendilerine uygun olan karanlığı beklemelerine gerek yoktur, he­men karanlık olan başka bir yere intikal edebilirler. İnsan ise kendisine uygun olan aydınlığın gelmesini beklemek zorundadır. Karanlık insanın tabiatına uygun değildir, insan yapı itibarı ile aydınlıkta daha rahat hareket eder. Bu nedenle karanlıkta etra­fındaki her türlü tehlikeyi iyi fark edemez, başına türlü belalar gelebilir. Aydınlıkta bu belaların çoğundan kurtulma İmkanı vardır, çünkü yapısı karanlığa değil aydınlığa müsaittir. Duyu organlarından olan göz aydınlıkta daha iyi görür. Şeytan ve cinlerin yapılarına karanlığın daha uygun olması muhtemeldir. Dolayısıyla bunlar için en uy­gun zaman gecedir.) [1393]

 

1363-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "U-yuduğunuzzaman evlerinizde ateş bırakmayınız"'buyurmuştur. [1394]

 

1364-) Ebû Mûsâ (r.a.): "Medine'de ev halkı içeride iken geceleyin bir ev yandı. Bunların durumu Hz. Peygamber (s.a.v.)'e anlatıldı: "Şu ateş sîze ancak bir düşmandır. Uyuduğunuzda ateşi söndürünüz. "buyurdu. [1395]

 

1365-) Ömer b. Seleme (r.a.)'dan: "Rasûlüllah (s.a.v.)'in terbiyesi altında yetişen küçük bir oğlan çocuğu idim. (Yemekte) elim tabağın her yerinde dolaşırdı. Bunun için bana Rasûlüllah (s.a.v.): "Ey evlat, Besmele çek, sağ elinle ye, tabaktan sana yakın olan yerden ye. "buyurdu. Artık yemek yeme biçimim hep böyle olmuştur." [1396]

 

1366-) Ebû Said e!-Hudrî (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) su tulumununağzını çevirip su içmeyi yasakladı." demiştir.

(Buradaki yasağın hikmeti, su tulumu ve su testisi gibi kaplardan bardaksız dikerek su içerken, artık bulaşacabîliceği veya kapların içleri görülmediği için haşere bulunabileceği tebl(kesindendir. Nitekim, bu yasaktan sonra bir kimse gece su içme­ye kalkmış, su tulumunun ağzını açtığında karşısına yılan çıkmıştır, (ibni Mâce, Eşnbe: 19) Müslimde geçen bir ifadede su tulumlarının ağzını çevirmeyi, kırbanın yukarısını aşağı çevirme olarak tarif edilir. Müslim: Eşribe: [1397]

 

1367-) Asım, Şa'bîtden. İbni Abbâs (r.a.)/ kendisine hadis anlatmış ve: "Rasûlüiiah (s.a.v.)'e zemzem verdim, o da ayakta zemzem içti." demiştir. [1398]

 

1368-) İbni Abbâs (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) ayakta zemzem içti." demiştir. [1399]

 

1369-) Ebû Katâde (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Sizden biriniz bir şey içtiğinde kaba solumasm"buyurdu" demiştir. [1400]

 

1370-) Enes (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.) bardaktan (su içer­ken) üç defa nefes alırdı." [1401]

 

1371-) ez-Zührîden. Enes b. Mâlik (r.a.) bana şöyle anlattı: Enes b. Mâlik'in evinde bulunan besi koyunu Rasûlüllah (s.a.v.) için sağılıp yine Enes'in evinde bulunan kuyunun bir miktar suyu ile karışttnlmış. Sonra bardağı Rasûlüllah (s.a.v.)'e verdi, o da bardaktan içti, bardağı ağzından çektiği sırada solunda Ebû Bekir sağında ise bir bedevi bulunuyordu. Ömer bu yüzden bardağın kalanını bedevîye vereceğinden endişe edip: "Ey Al­lah'ın Rasûlü, yanındaki Ebû Bekir'e ver" dedi ise de bardağı sağında bulu­nan bedevîye verdi, sonra da: "Sırasıyla sağdan sağaf"buyurğu. [1402]

 

1372-) Sehi b. Sa'd (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e bir su bardağı getirildi, sağında topluluğun en küçüğü bir delikanlı solunda da yaş» ilerlemiş kimseler bulunuyordu. Bardaktan içerek: "Ey delikanlı, geri kaian artığı senden yaşiı olanlara vermeme izin verir O da: "Ey Allah'ın Rasûlü, senden nasibime düşen artığı kimseye bırakamam." dedi, bunun üzerine kalan suyu ona verdi. [1403]

 

1373-) İbni Abbâs (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Biriniz bir şey yediğinde elini yalamadan veya yalatmadan silmesin." buvurmuştur.

(Hadisin diğer rivayetinde: "Çünkü kişi yemeğin neresinde bereket oldu­ğunu bilemez, "buyurmuştur. Müsüm, Ejribe: 134) [1404]

 

1374-) Ebû Mes'ûd ei-Ensârî (r.a.): "Ensar'dan "Ebû Şuayb" deni­len bir kimse vardı, kendisinin de kasap bir kölesi vardı. Bu kimse: "Bana bir yemek yap, beşin beşincisi olarak Rasûlüllah (s,a.v.)'i çağıra­cağım" dedi ve Rasûlüllah (s.a.v.)'i beşin beşincisi olarak çağırdı, der­ken bir adam da onların peşine takıldı. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.v.): "Sen bizi beşin beşincisi olarak çağırdın ama bu adam da peşimize takıldı. Dilersen ona da izin verirsin, dilersen dışa­rıda bırakırsın, "buyurdu: "Ona da izin verdim." dedi." demiştir. [1405]

 

1375-) Cafair b. Abdullah (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Hendek kazı­lırken Rasûlüllah (s.a.v.)'de açlık gördüm, hanımıma gittim ve: "Yanın­da bir şey var mı? Rasûlüiiah (s.a.v.)'de şiddetli açlık gördüm" dedim. O da içerisinde bir sa1 arpa bulunan bir kese çıkardı. Bir de beslediği­miz kuzumuz vardı, ben onu kestim, hanımım da arpayı öğüttü. Benim­le beraber o da işini bitirdi. Kuzuyu çömleğe parçaladım sonra Rasûlüllah (s.a.v.)'e döndüm. Bu sırada hanımım: "Aman ha! Beni, Rasûlüllah (s.a.v.)'e ve beraberindekilere karşı mahcup düşürrneyesin" demişti. Rasûfüllah (s.a.v.)'e vardım ve gizlice: "Ey Allah'ın Rasûlü, kü­çük kuzumuzu kestim, hanım da yanımızda bulunan bir sa' kadar arpa öğüttü. Beş on kişi ile sen bize gel" dedim. RasûlüHah (s.a.v.) de: "Ey hendek kazanlar, Câbir sûr yemeği yapmış, haydi ona misafir olalım"diye seslendi. Bana da: "Ben gelmeden sakın çömleğinizi indirmeyin hamurunuzu da ekmek yapmayınız" buyurdu. Eve geldim, Rasûlüllah (s.a.v,) de cemaatin önünde geldi. Ben, hanımımın yanına girdim. Bana: "Yapacağını yaptın" dedi. Ben de: "Bana söylediğini yaptım" dedim. Hamuru Hz. Peygamber (s.a.v.)'in huzuruna çıkar­dım üzerine tükürüp bereketini artırdı, çömleğe gitti ona da tükürüp bereketini artırdı, sonra: "Ekmeği pişirecek hanımı da çağır se­ninle ekmeği pişirsin, çömleğinizden de indirmeden kepçeyle alsın"buyurdu. Oradakiler bin kişiydi. Allah'a yemin olsun ki hepsi de yemeklerini yiyip oradan ayrıldılar ama çömleğimiz olduğu gibi kayna­makta hamurumuz da ekmek yapılmaktaydı." [1406]

 

1376-) Enes b. Malik (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Ebû Talha, Ümmü Süleym'e: "Rasûlüllah (s.a.v.)'in sesini çok bitkin işittim. Kendi­sinde açlık olduğunu biliyorum. Yanında bir şeyler var mı?" dedi. O da: "Evet var" dedi ve arpadan yapılmış birkaç parça ekmek çıkardı sonra bir Örtü aldı ve örtünün bir kısmına ekmeği sarıp elbisemin altına koydu diğer kısmını da üzerime örttü ve beni Rasûlüllah (s.a.v.)'e gönderdi. Ekmeği götürdüm ve Rasûlüllah (s.a.v.)'i mescide halkla beraber otu­rurken gördüm yanlarına varıp ayakta durdum. Rasûlüllah (s.a.v.): "Ebû Talha mı gönderdi" buyurdu: "Evet" dedim: "Yemek için mi" buyurdu: "Evet" dedim. Rasûlüliah (s.a.v.) yanındakilere: "Haydikal­kın"'buyurdu. Oradakiler yürüdüler, ben önlerinden gidip Ebû Talha'ya vardım ve kendisine bunu bildirdim. Ebû Talha: "Ey Ümmü Süleym, Rasûlüllah (s.a.v.) haikı da getirmiş. Halbuki yanımızda onları doyura­cak kadar bir şeyimiz yok?" dedi. O da: "Allah ve Rasûlü daha iyi bilir" dedi. Ebû Talha, gidip Rasûlüllah (s.a.v.)'i karşıladı. Rasûlüliah (s.a.v,), Ebû Talha ile gelip eve girdi. Rasûlüliah (s.a.v.): "Ey Ümmü Süleym, yanındakileri getir" buyurdu. O da bu ekmeği getirdi. Rasûlüllah (s.a.v.), emir verdi ve ekmeği parçalattı. Ümmü Süleym, ekmek parça­larının üzerine tulumdan yağ sıkıp katık yaptı. Sonra Rasûlüllah (s.a.v.), Allah'ın söylemesini dilediği şeyleri söyledi. Sonra: "On kişi çağır"buyux<Su. On kişi içeri alındı, onlar doyana kadar yiyip dışarı çık-tıiar. Sonra: "On kişi çağır" buyurdu. On kişi içeri alındı, onlar doyana kadar yiyip dışarı çıktılar. Sonra: "On kişi çağır" buyurdu. Sonunda topluluktakilerin hepsi doydu. Yetmiş veya seksen kişiydiler"

Diğer bir rivayet "Ebû Talha: "Ey Allah'ın Rasûlü, ben sadece seiçin bir şeyler hazırlamıştım" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.)/ yemeğe elsürdü ve bereket duası yaptı, arkasından: "Ashabımdan on kişiyi uyurdu" şeklindedir.

Diğer bir rivayet "Besmele çekerek yiyiniz"'buyurdu. Onlar da yediler. Böyle seksen kişi yaptı. Bundan sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) ile ev halkı yedi, geriye de yemeğin kalanını bıraktılar" şeklindedir.

Diğer bir rivayet "Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) ve ev halkı yedi, kom­şulara yetecek kadar da artırdılar" şeklindedir. [1407]

 

1377-) Enes b. Mâlik (r.a.): "Bir terzi, yapmış olduğu yemeğe Rasûlüllah (s.a.v.)'i davet etmişti. Rasûlüllah (s.a.v.) ite birlikte ben de bu yemeğe gittim. Terzi, Rasûlüllah (s.a.v.)'e ekmek ile içerisinde ka­bak ve kurutulmuş et bulunan sulu yemek sundu. Hz. Peygamber (s.a.v.)'i gördüm: Yemek kabının kenarında kabakları arıyordu. O gün­den bu yana kabağı sürekli sever oldum." demiştir.[1408]

 

1378-) Abdullah b. Cafer b. Ebî Tâlib (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i olgunlaşmamış taze hurmayı salatalıkla  acurla yediğini gör­düm." demiştir. [1409]

 

1379-) Cebele b. Suhaym anlatır: "Bir kısım Iraklılarla Medine'de bulunuyorduk, bizi kıtlık senesi vurmuştu. Abdullah b. Zübeyr (r.a.) da bize hurma yedirirdi. Abdullah b. Ömer (r.a.) bize uğrar ve: "Rasûlüllah (s.a.v.) hurmayı ikişer ikişer yemeyi yasaklamıştır. Ancak birinizin kar­deşine böyle yemesine izin vermesi bunun dışındadır." derdi."

(Hurmanın ikişer ikişer yenilmesinin yasaklanmasının nedeni, nezaket kuralları !-duğu veya kıtlık sırasında oburluk yaparak konulan yemeği sofradan siiip süpürüp, yanın­daki kardeşlerinin hakkına riayet edilmemesidir denilmiştir. Söz konusu durum mevcut değilse hurmanın ikişer veya daha fazla yenilmesinde bir sakınca görülmemiştir.) [1410]

 

1380-) Sa'd b. Ebî Vakkâs (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Kim her gun sabah aç karnına yediAcve Hurması yeise bu günde ken­disine ne zehir ne de sihir zarar verir, "buyurdu." demiştir.

 (Acve: Medine'de yetişen siyah hurmadır. 901. hadiste görüldüğü gibi Medine şehri, Efendimiz (a.s.)'ın duası ile bereketlenmiş bir topraktır. Bütün mahsulat yetiş­tiği toprağa göre değer kazanır. Mesela, Rize ilinin Anzer yöresinde toplanan bal İle Marmaris'te toplanan çam balı aynı değildir. Oysa ikisi de baldır ama her ikisinin aynı değerde olduğunu hiçbir araştırmacı iddia edemez. İşte Acve Hurması da böyledir. Dr. Mustafa Sibaî de "İslâm Hukuku'nda Sünnet" isimli eserinde Hacca gittiğinde beş aylık bir sürede bunu denediğini bildirmektedir. İslâm âlimleri Acve Hurması'ndaki bu özelliğin Hz. Peygamber (s.a.v.)'in duası nedeniyle oluştuğu görüşünü belittirler. Acve Hurması'nın ne gibi tıbbî özelliği olduğu bilim adamlanmızın araştırmalannı beklemektedir.) [1411]

 

1381-) Said b, Zeyd (r.a.): "Rasûlülfah (s.a.v.); "Dolaman man­tarı, İsrailoğullanna gönderilen kudret helvası cinsindendîr suyu da göze şifadır"buyurdu" demiştir.

(Mantar, hiçbir masraf ve güç harcamadan külfetsiz olarak tamamen Allah'ın bağışı bir bitki olduğundan dolayı İsrailoğullan'nın çaba sarfetmeden elde ettikleri yiyeceklerine bu yönden benzer. Bunun için Rasûiüllah (s.a.v.) mantarı kudret hel­vası cinsi olarak açıklamıştır.

Dolaman mantarı diye çeviri yaptığımız ve Arapçası 'keme1 olan mantann kulla­nımıyla çeşitli göz hastalıktannın tedavi edildiği bilgilerini kitaplarımızda rastlamaktayız. Ebû Hureyre (r.a.) üç, beş veya yedi mantar alıp suyunu bir şişeye sıktığını, kız çocu­ğunun gözüne sürme yaptığını ve hastalıktan kurtulduğunu bildirmektedir. (Tirmizî, Tıb: 22) Yine İmam en-Nevevi, Kemal b Abdullah ed-Dımeşkrnin bu hadise dayanarak man­tar suyunu gözüne sürme çekerek görmeyen gözünün tekrar görmeye başladığını biz­zat kendisinin müşahade ettiğini bildirmektedir. (Şerhu Müslim, xiv. 234)

Mantann göz için şifa olması, bilim adamlarının araştırmasını bekleyen bir ko­nudur. Müslüman bilim adamlarımızın bu konuya eğilmelerini beklemekteyiz. Bazı kimselerin hem hadiste kastedilen mantan bilmedikleri hem de kullanma usulünü bilmediklerinden mantar suyundan fayda yerine zarar gördükleri rastlanmaktadır. Hadiste sözü edilen mantar türü iyi tespit edilmeli, kullanım usulü ve konunun mütahassıslarının uyarılan dikkate alınmalıdır.) [1412]

 

1382-) Câbir b. Abdullah (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'m yanın­da misvak ağacının (incire benzeyen) meyvesini topluyorduk. Rasûiüllah (s.a.v.): "Siyah olanını alınız, çünkü bu daha güzeldir, "buyurdu, kendisine: "Davar otlatır mıydınız?" dediler: "Davar otlatmayan bir Peygamber var mıdır ki?"buyurdu." demiştir. [1413]

 

1383-) Ebû Hureyre (r.a.): "Hz, Peygamber (s.a.v.)'e bir kimse gelmişti. O da (karnım doyurmaları için) hanımlarına gönderdi, hanımları: "Yanımızda su dışında hiçbir şey yoktur." dediler,  bunun üzerine

Rasûiüllah (s.a.v.): "Kim bu kimseyi evine katar veya misafir ola­rak ağırlar?"'buyurdu. Ensardan bir kimse: "Ben" dedi ve misafiri altp hanımının yanına gitti: "Rasûiüllah (s.a.v.)'in misafirini ağırla" dedi. Hanımı: "Yanımızda çocuklarımın yiyeceğinden başka bir şey yoktur" dedi. Ev sahibi: "Yanındaki yemeğini hazırla, kandili yak, akşam yeme­ği istediklerinde çocukları uyutuver" dedi. Hanım sofrayı kurdu, kandili yaktı, çocuklarını da uyuttu. Sonra da kalkıp kandili düzeltiyormuş gibi yapıp söndürüverdi. Bu arada kocasıyla beraber yemek yiyormuş gibi davrandılar, sonunda aç olarak sabahladılar. Sabah olunca bu zat Rasûiüllah (s.a.v.)'in yanına geldi. Rasûiüllah: "Allah sizin davranı­şınızı çok beğendi ve: «Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunur­sa, işte onlar başarıyı / kurtuluşu elde etmiş kimselerdir.» r: 9) ayetini indirdi, "buyurdu." demiştir. [1414]

 

1384-) Abdurrahman b. Ebî Bekir (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte yüz otuz kişi bulunuyorduk. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Sizden birinizin yanında yiyecek var mıdır?"buyurdu, baktık ki bir kimsenin yanında bir sa' (yaklaşık uç kno) veya buna yakın bir yiyecek gkü, hemen hamur yoğruldu sonra uzun boylu saç dağınık müşrik birisi sürüp geldiği davarla çıkagefdi. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Satmak için mi yok­sa bağışlamak için mi getirdin?" buyurdu, o da: "Hayır, bağış değil satmak için" dedi, Rasûiüllah ondan bir koyun satın aldı, hemen kesilip'', yüzüldü. Hz. Peygamber (s.a.v.) karaciğerinin kızartılmasını emir buyurdu. Allah'a yemin olsun ki yüz otuz kişiden herbirine; orada bulunuyorsa ken­disine vererek, bulunmuyorsa hissesini ayırarak dğeri bölüp dağıttı, onu iki kaba koydu, herkes yedi, hepimiz doyduk, iki kap da arttı, bunun üzerine yiyeceği deveye yükledik." dedi veya benzeri bir söz kullandı. [1415]

 

1385-) Hz. Ebû Bekir (r.a.)'ın oğlu Abdurrahman (r.a.) anlatır: "Ashab-ı Suffe fakir kimselerdi. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kimin ya­nında iki kişilik yiyecek varsa üçüncü kişiyi yanında götürsün. Eğer dört kişilik ise beşinciyi veya altıncıyı götürsün." buyurdu.

Ebû Bekir üç kişi getirmiş Hz. Peygamber (s.a.v.) de on kişi götür­müştü. Ev halkı ben, babam ve annemdi. (Hadisi bize anlatan ravi:) "Hanı­mım ve bizimle Ebû Bekir'in evinde müşterek olan hizmetçi de" dedi mi bilemiyorum (demiştir.)

Ebû Bekir Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yanında akşam yemeği yedi sonra da yatsı namazı kılınana kadar orada kaldı. (Misafirleri getirdikten) son­ra dönüp Hz. Peygamber (s.a.v.) akşam yemeğini yiyene kadar orada kalmıştı. Allah'ın dilediği bir süre geceden geçene kadar orada kaldık­tan sonra çıkıp geldi. Hanımı: "Misafirlerinden seni alıkoyan şey ne ola ki?" dedi. O da: "Yoksa onlara akşam yemeği yedirmedin mi?" dedi. Hanımı: "Sen gelene kadar yemek yemediler, önlerine yemek kondu kabul etmediler." dedi. Ben hemen kaçıp saklandım babam bana: "Be hey akılsız, rezil herif!" diyerek verdi veriştirdi. "Yiyiniz, içinize sinme­sin" dedi ve: "Vallahi ben asla o yemeği yemeyeceğim" diye ekledi. (Mi­safirler yemeye başladı) Allah'a yemin olsun ki biz bir iokma alıyorduk; ama altından bundan daha fazlası çoğalıyordu. Sonra misafirler doydu, ama yemek ilk öncekinden daha fazla oldu. Ebû Bekir yemeğe baktı, bir de ne görsün yemek olduğu gibi, hatta daha fazlasıyla duruyor. Bunun üzerine hanımına: "Ey Firasoğullan'nın kız kardeşi, nedir bu?" dedi. O da: "Gözümün nuru hakkı için vallahi, yemek şu anda öncekinden üç kat daha fazla olmuş" dedi. Ebû Bekir sonunda (dayanamayıp) bu yemek­ten yedi. Yeminini kastederek: "Bu yemin işi şeytanın kışkırtmasından olmuştu" dedi ve yemekten bir îokma aldı. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.)'e götürdü, yemek onun yanında sabaha kadar durdu. Bu sırada bir kabile ile aramızda saldırmazlık anlaşması vardı ki süre bitmişti (bu

nedenle Medine'ye geldiler.) BİZ (bunlardan) On İki adamı ayirdlk, her bİT adamın

yanında da kendilerinden birtakım insanlar vardı ki, her adamın yanın­da kaç kişi olduğunu Allah daha iyi bilir. İşte bunların hepsi yemekten yediler" (Hadisi bize anlatan ravi:) "veya benzeri sayıda kişiler yedi" demiştir. [1416]

 

1386-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "İki kişinin yi­yeceği üç kişiye yeter, üç kişinin yiyeceği de dört kişiye yeter"buyurdu." demiştir. [1417]

 

1387-) Abdullah b. Ömer (r.a,) kendisiyle birlikte yemek yemesi i-cin bir fakir getirilmedikçe yemek yemezdi. Kendisinden hadisi rivayet eden Nâfi: "Bir gün kendisiyle birlikte yemek yemesi için bir adamı ya­nına koydum, o da çok yedi.-Bunun üzerine: "Ey Nâfi, bunu benim ya­nıma koyma, ben Hz. Peygamber (s.a.v.)'i: "Mü'min bir mide (ba­ğırsak) için yer, kâfir ise yedi mide (bağırsak) için yer." diye buyururken, işittim" dedi." demiştir. [1418]

 

1388-) Ebû Hureyre (r.a.)'da. Bir keresinde Rasûlüllah (s.a.v.)'e kâfir birisi misafir olarak gelmişti. Rasûlüllah (s.a.v.), emir verdi ve bir koyun sağıldı, bu adam bir kap süt içti. Sonra yine bir kap içti, sonra yine bir kap daha içti, neticede yedi koyunun sütünü içti, Sabah oldu­ğunda bu adam Müslüman oldu. Rasûlüllah (s.a.v.), yine emir verdi ve ona bir koyun sağıldı, adam bir kap sütü içti sonra diğerinin sağılması­na emir verdi ama adam bunun sütünü tamamen bitiremedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.): "Mümin bir mide (bağırsak) için içer, kâfir ise yedi mide (bağırsak) için içer buyurdu. [1419]

 

1389-) Ebû Hureyre (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) yemekte asla kusur bulmazdı. Eğer isteği varsa yer yoksa bırakırdı." demiştir. [1420]


[1375] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 419.

[1376] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 419.

[1377] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 420.

[1378] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 420.

[1379] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 420.

[1380] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 420.

[1381] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 420.

[1382] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 420-421.

[1383] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 421.

[1384] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 421.

[1385] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 421.

[1386] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 421.

[1387] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 421.

[1388] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 421-422.

[1389] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 422.

[1390] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 422.

[1391] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 422.

[1392] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 422.

[1393] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 422-423.

[1394] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 423.

[1395] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 423.

[1396] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 423.

[1397] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 424.

[1398] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 424.

[1399] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 424.

[1400] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 424.

[1401] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 424.

[1402] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 424.

[1403] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 424-425.

[1404] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 425.

[1405] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 425.

[1406] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 425-426.

[1407] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 426-427.

[1408] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 427.

[1409] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 427.

[1410] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 427.

[1411] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 427-428.

[1412] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 428.

[1413] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 428.

[1414] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 428-429.

[1415] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 429.

[1416] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 429-430.

[1417] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 430.

[1418] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 431.

[1419] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 431.

[1420] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 431.