hafiza aise
Sun 16 September 2012, 10:20 am GMT +0200
YEDİKLERİMİZ VE İBADETLERİMİZ
Temmuz 2012 82.SAYI
Yiyip içtiklerimiz sadece vücudumuzu değil kalbimizi, maneviyatımızı da etkiler. Bu yüzden tasavvuf erbabı yediği şeyin helal olup olmadığına baktığı gibi, o yemeğin hangi duygularla, nasıl bir kişinin elinden çıktığına da dikkat eder. Bu söylediklerimiz şimdinin insanına Amerika’dan dünyaya yayınlan yemek/diyet felsefesinin “You are what you eat/Ne yiyorsan osun!” sözlerinden dolayı tanıdık gelir gerçi. Bir ara pek bir moda olan “Ne yiyorsan osun” anlayışı da insanın yediği şeylerden “kötü ya da iyi enerji”ler alacağına vurgu yapıyordu. Buna göre insanlar kötü ilan edilen çeşitli besinlerden uzak duruyor, detokslar uyguluyorlardı.
Oysa Rabbimiz biz kulları için helal ve haramları belirlemiş, kullarının da koyduğu kurallara uymasını emretmiştir. Haram; işlenmesi, yenmesi yasak olan şeylerdir. Helal ise dinimizin yapılmasını uygun gördüğü, yasaklamadığı davranışlardır. Bir de Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) uzak durmamızı söylediği şüpheli olan şeyler vardır. “Şüphelilerden ırzınızı koruyun” hadisi şerifi bu noktada son derece çarpıcı ve manidardır. Bir kereden bir şey olmaz deyip şüpheli şeylerden kendilerini çekmeyen pek çok insanın zamanla harama düştüğüne pek çoğumuz şahit olmuşuzdur. Hasılı maneviyatı ayakta tutan helal olan şeylerdir ve Rabbimiz Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin...” (Bakara, 168)
HELAL DE OLSA NE KADAR YEMELİ?
Helal de olsa çok yemek, hem bedeni hem de manevi hastalığın sebebidir. Evliyaullah ve sahabe az yer, az uyur, az konuşurdu. Hz. Ömer’in şu sözleri de tıka basa karnımızı doyurmanın getirdiği zararları açıklar niteliktedir: “Karnınızı tıka basa yiyecek ve içecekle doldurmaktan sakınınız. Bu, vücuda zarar verir, hastalığa sebep olur ve kişiyi namaza karşı tembel yapar. Yeme içmede orta yolu takip ediniz! Böyle davranmanız, vücut için daha faydalı ve israftan da uzaklaştırıcıdır.”
Şafii mezhebinin kurucusu ve evliyanın büyüklerinden İmam-ı Şafii hazretleri “On altı senedir, doyasıya yemek yemedim” demiştir. Sebebi sorulunca da: “Çok yemek bedene ağırlık verir, kalbi zayıflatır, anlayışı, idraki azaltır, çok uyku getirir ve böylece insanı ibadetten alıkor. Kulluğun başı az yemektir” buyurmuştur.
Az yemek, elbette iyidir; fakat doymadan evvel sofradan kalkıp aç kalmak değildir. Nitekim İmam-ı Rabbani Hazretleri: “İnsanlar, riyazet çekmek (nefsin isteklerine engel olmak) denince, açlık çekmeyi ve nafile oruç tutmayı anladılar. Halbuki dinimizin emrettiği kadar yemek için dikkat etmek, binlerce sene nafile oruç tutmaktan daha güç ve daha faydalıdır. Bir kimsenin önüne lezzetli, tatlı yemekler konsa, iştahı olduğu halde ve hepsini yemek istediği halde dinimizin emrettiği kadar yiyip fazlasını bırakması, şiddetli bir riyazettir ve diğer riyazetlerden çok üstündür” buyurmaktadır. Muhammed Masum Hazretleri de, “Gevşeklik verecek kadar çok yememeli, ibadet yapamayacak kadar da perhiz yapılmamalı” demektedir.
Şam’daki velilerden Ebu Süleyman Darani de (rah) yemek yeme konusunda şöyle buyurur: “Karnını tıka basa doyuran kimse altı şeye müptela olur. Birincisi; ibadetlerinden haz duymaz, ikincisi; hafızası zayıflamaya başlar. Üçüncüsü; ibadetler ona ağır gelmeye başlar. Dördüncüsü; başkalarına karşı şefkati azalır. Beşincisi; arzu ve istekleri çoğalır. Altıncısı; aç olan müminler camiye giderken, çok yiyen kimse tuvalete koşar.”
Muhammed Bakibillah (k.s) yemek yemede o kadar dikkatliydi ki yemek pişirenin abdestli olmasını, hatta yemek pişirirken dünya kelamı söylenmemesini iyice tembih ederdi. Kendileri bu hususun önemini vurgulamak için şöyle buyurmuştur: “Huzur ve ihtiyat sahibi olmayanın yemeklerinden bir duman çıkar ki feyz kapısını kapatır ve feyzin gelmesine engel olur” Görüldüğü üzere yemeğin hazırlanması sırasında gaflet ve gıybet gibi kötü hallerin yaşanması yemeğe tesir ediyor. İşte bu zulmet de rahmet meleklerinin kalbimize rahmet ve feyz taşımasına engel oluyor. Hal böyle olunca da ibadet arzusu kapılarımızı çalmaz oluyor.
NASIL YEMELİ?
Yediklerimizi kendimiz için şifa kaynağı yerine gaflet sebebi yapmamız mümkün. Helal yemeği yemenin de bir adabı var elbet. Yemeğe Besmele ile başlamalı, hamd ile bitirmeli. Behlül-i Dana (k.s) ise şöyle demiştir: “Allah ile ye, Allah ile uyu ve Allah ile konuş.” Bundan maksat şudur, yerken, içerken, otururken hatta uyurken bile Rabbi’ni düşün, tefekkür et. Onun huzurunda olduğunu bir an olsun aklından çıkarma. Çıkarma ki günaha girmeyesin, gaflete düşmeyesin.
BURADA ŞEYTANA EKMEK OLMASIN
Kişi evine girerken ve yemek yerken besmele çekerse, şeytan, askerlerine; “Burada ne geceleyebilir ne de yemek yiyebilirsiniz” der. Eğer o kimse eve girerken besmele çekmezse, şeytan onlara; “Geceyi geçirecek bir yer buldunuz” der. O şahıs yemek yerken besmele çekmezse şeytan yine askerlerine; “Hem barınacak yer hem de yiyecek yemek buldunuz” der.
(Hadis-i Şerif)
Kübra Y. İZCİ