saniyenur
Fri 20 May 2011, 08:14 pm GMT +0200
Yedi Harf Terkibinin Anlamı ve Kıraatlerle İlişkisi
Kur'ân'm yedi harf üzere indirildiğini belirten ve bir kısmı yukanda arz edilen rivayetlerden, Hz. Peygamber (s.a.) döneminde Kur'ân-ı Kerîmin bazı âyetlerinin farklı sekililerde okunduğunu ve bu farklı okuyuşların, bizzat onun öğretim ve talimatıyla olduğunu anlıyoruz.[146] Ancak konu ile ilgili en dikkat çeken husus yedi harfin ne demek olduğunun, Resûl-i Ekrem tarafından açıklanmamış olması veya açıklanmaya ihtiyaç duyulmamasıdır.
[147] Hadis kaynaklarında nakledilen rivayetlerin hiç birinde sahabenin Resûlullah'a bu konuda bir soru tevcih ettiğini de görememekteyiz.
Yedi harf konusunun doğru anlaşılabilmesi için hadislerde geçen "harf, "bir harf, "iki harf "üç harf ve "yedi harf tabirleri üzerinde durmamız gerekmektedir. Yukarıdaki rivayetlerde Cebrail'in başlangıçta Kur'ân'ı Resûlullah'a bir harf üzere öğrettiği ve bu şekilde okunmasını istediğini görmekteyiz. Sonra artırılıp iki harf yapılmış, üçe çıkmış ve ardından da yedi olmuştur. Neden üçte durulmadığı veya ona kadar çıkılmadığı ile ilgili kaynaklarda bir açıklama bulunmamaktadır. O taktirde bu yedi harfin bir anlamı olmalıdır. Şu kadar var İd, bunun anlamıyla ilgili kaynaklarda nakledilen kırka yakın görüş konuyu anlaşılır olmaktan çıkarmakta, aksine müşkil hale getirmektedir. Bu görüşlerden bir kısmı üzerinde durmaya değer görünmemektedir. Bir kısmı ise, müspet ve menfi yönler ihtiva etmektedir. Bu görüşlerden biri hadisîerdeki yedi harfle kastedilenin Arap kabilelerinin dili ve lehçesi olduğu şeklindedir. Biz bu görüşü biraz değiştirerek almak istiyoruz. Bize göre, hadislerde harf ile kastedilen lehçe ve ağız ile birlikte lehçe içi farklı okumalardır. Bu tercihin daha gerçekçi olduğunu düşünüyoruz. Zira bir rivayette Resûl-i Ekrem yaşlılardan, çocuklardan, cariyelerden... bahsetmiş ve bu sebeple Kur'ân'ın yedi harf üzere okunması için ruhsat talebinde bulunmuştur. Ayrıca aralarında okuma farklan ortaya çskan Hz. Ömer ile Hişâm b. Hakîm ve aralarında ihtilaf çıkan bazı başka kimseler aynı kabileye mensuptular ve aynı lehçeyi konuşmaktaydılar.[148] Aynı kabileden olup aynı şehirde yaşayan iki kişinin dil farkı olmasa da bilgi ve kültür farkı olabilirdi. Ayrıca Resûl-i Ekrem'e yakınlık ve ondan daha uzun süre ders alma da etkili olabilmekteydi.
Aynı kabile içindeki kimselerin de farklı okumalarına fırsat veren bu uygulama ile insanların Kur'ân'ı okurken, haramı helal, helali haram yapmadıkça, cennet ve cehennemi birbirine karıştırmadıkça, korkmamaları ve sürekli olarak Kur'ân ile hemhal olmaları hedeflenmiştir.[149] Buna göre aynı lehçe içi kelime değişimleri de yedi harf ruhsatına dahildir, diyebiliriz.[150]
Normal kullanımıyla "harf kelimesi 'herhangi bir şeyin bir tarafı ve yüzü' ile "vecih" ve "tarz"[151] anlamlarında kullanılmaktadır. Bazı dilciler meşhur "yedi harf hadislerinde geçen "ahruf kelimesini lügat ve lehçe anlamında almışlardır.[152] Kur'ân-ı Ke-rîm'de bir yerde geçen "harf ismi[153] bu kökten tef il babında gelen "tahrîf ile biraz uzaktan da olsa ortak manalar taşımaktadır. Zaten "h-r-f kökünden tefîl babında türeyen "tahrif kelimesi konuşma ile ilgili olursa sözü lafzî veya manevî olarak değiştirme, herhangi maddi bir şey ile ilgili olursa onun asiiyetini bozma harap duruma getirme gibi anlamlar taşımaktadır. Ehl~i Kitâb âlimlerinin kendi kitaplarıyla ilgili yaptıkları da lafzî ve manevî tahrif olarak değerlendirilmiştir.[154] Yedi harf hadislerinde de bir değiştirme ve başka lafzı asıl lafız yerine koyup kullanma vardır. Ama manayı değiştirmediğinden ya da vahiy kâtipleri tarafından yazılan metne zarar vermediğinden müsbet bir değiştirme olarak görülebilir.
Yedi Harf konusuna literatür içindeki yerine göre bakacak olursak harf kelimesinin İslâmî ilimlerde ıstılah anlamıyla iki yerde kullanıldığım görürüz. Bunlardan birincisi Arap dilinde o-lup, hem alfabenin her bir birimi (hurûfü'i-hecâ') için kullanılır hem de dilbilgisinde kelime gruplanm ifâde ederken "isim, fiil, harf sıralamasında yer alır. Harf kelimesinin ikinci kullanımı Kıraat İlmi'nde olup genel olarak "okuyuş" anlamındadır. Kur'ân'ın okunduğu verililerden her birine harf denir. Meselâ tbn Mes'ûd'un kıraatine "İbn Mes'ûd'un harfi" denir.[155] Metinlerdeki "yedi (seb'a)" kelimesine gelince, kullanıldığı anlam ile ilgili bir kesinlik yoktur. Yedi ile gerçekten sayının mı kastedildiği yoksa Araplarda ve başka bir kısım milletlerde olduğu gibi çokluktan kinaye mi olduğu hususu tartışmalıdır. Ancak, yukarıdaki hadislere dikkatlice bakıldığında belli bir sayıyı tutturmak gibi bir hedef güdülmediği, aksine ümmet için geniş bir okuma kolaylığının murad edildiği görülmektedir.[156] Kur'ân'da[157] ve hadislerde geçen "yedi gök", "yedi başak", "cennetin yedi tabakası", "yedi kat sevap" türünden ifâdelerdeki "yedi" rakamı buradaki kullanıma benzemektedir. Bunların ortak yönü "yedi" sayısının belli bir miktarı, değil de çokluğu ifâde etmesidir.[158] Ancak, kıraat ilmi ile ilgilenen âlimlerden azımsanamayacak bir kısmı, yedi lafzının mecazî değil gerçek bir sayı tespit ettiğini söylemişlerdir.[159]Yani hadislerde kastedilen şey Kur'ân'ın yedi meşhur lehçeye göre okunmasıdır. Onları bu görüşe iten sebep, Kur'ân'ın Hz. Osman'dan sonra aldığı şekil olsa gerektir. Zira Bu dönemde Kur'ân, büyük oranda Kureyş lehçesine göre yazılmış ve kıraat farkları Resûiullah'ın hayatta olduğu Medine dönemine göre çok az bir seviyeye inmiştir. Böyle olunca sayının artırılması önü alınmaz bir karmaşanın meydana gelmesini sağlar diye düşünülmüş olabilir. Yani anakronizm yapılarak Resûl-i Ekrem döneminde serbest bırakılan bir husus mushafîarın yazınımdan ve dağıtılmasından çok sonraki bir dönemdeki duruma göre değerlendirilmiştir. Bu ikinci grupta yer alan bazı kimseler, yedi lehçenin hangi kabilelere ait olduğunu göstermeye çalışmışlarsa ve bu lügatlerin sahibi kabilelerin Kureyş, Hüzeyl, Sakîf, Tayy, Hevâzin, Yemen ve Temîm olduğunu söylemişlerse de başkaları da, listede ekleme ve çıkarma suretiyle değişiklikler yapmıştır Böylece bu konuya dair bir fikir birliği meydana çıkmamıştır.[160]
Bazı yedi harf rivayetlerinde ise yedi harfin; haram-helal, emir-nehiy, muhkem-müteşâbih... mutlak-mukayyed, âmm-hâs, nâsih mensûh... gibi anlamlar ifâde ettiği ileri sürülmüştür. Ancak hadis münekkitleri bir yandan bunlardan bahseden rivayetlerin zayıflığını ortaya koymuş öte yandan da bu açıklamaların genel olarak Kur'ân ve kıraat ilmi içerisindeki tutarsızlığını dile getirmişlerdir. Zira sağlam ve yaygın rivayetler, Asr-ı Saâdet'te yedi harf ile ilgili tartışmanın, okuma (kıraat ve tilâvet) ile ilgili olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.[161]
Hz. Osman'ın Kur'ân'i Kureyş lehçesi üzerine istinsah ettirip çoğalttırmasından sonra yedi harfin varlığım devam ettirip ettirmediği konusu tartışmalıdır. Bir başka ifâde ile çoğaltılıp çeşitli beldelere gönderilen yedi mushafta yedi harf ruhsatı gereği ortaya çıkan okuyuşlann var olup olmadığı konusu net değildir. Muhtelif İlim dallarına mensup âlimlerden bir kısmı yedi harfin tamamının Hz. Osman mushaflannda bulunduğu görüşündedir[162]. Haris el-Muhâsibî (ö. 243/857), İbn Cerîr et-Taberî (ö. 310/), Ebû Ca'fer et-Tahâvî (ö. 321/933), İbn Hibbân (ö. 354/965), Mekkî b, Ebû Tâlib (ö. 437/1045), Ebû Şâme el-Makdisî (ö. 665/1267) ve İbnü'l-Cezerî (ö. 833/1429) gibi âlimlerin de içinde bulunduğu büyük bir çoğunluk ise, Hz. Osman mushafının, yedi harften sadece birini içerdiği görüşündedir[163]. Zira Hz. Ebû Bekir Kur'ân'ın cem'i esnasında nazil olan ve son olarak arza-i ahîrada şekillenen Kur'ân âyetlerini iki kapak arasına almak istemiş ve bu sebeple yedi harf ruhsatı gereği farklı yazımlardan bir kısmını da mushafma taşımıştı. Ancak Hz. Osman, kendisine intikal eden Mushaf a dayalı olarak çoğaltma işini yaparken Kur'ân'ın kendisi üzere indiği Kureyş lehçesini esas almış ve diğer okuyuşları devre dışı bırakmıştır. Bununla birlikte mushaf hattının müsaade ettiği Kureyş iehçesi dışında kalan bazı okuyuşlar mushaf içinde korunmuştur. Bunların geçerli olması ise ancak, sahih kıraat şartlannı taşımaları durumunda mümkündür, Yukarıda da arz edildiği gibi sahabenin büyük çoğunluğu, Kur'ân'ın Kureyş lehçesi üzere indiğini yedi harfin bir ruhsat olduğunu bilmekteydi. Böyle olunca Kur'ân'ın üzerine eğilen ve Kur'ân'da mahir olan kimseler, zaten Kur'ân'ı Kureyş lehçesine göre okumaktaydı ve fakat farklı okuyuşların olabileceğini kabul etmekteydiler. Yedi harf ruhsatının kaldırılışı da müslümanların Kureyş lehçesine alışması, Kur'ân'ın 'Son Arza'da Kureyş lehçesi
üzere okunması ve en sonunda Hz. Osman'ın çoğalttığı mushaflarda bu lehçenin esas alınması gibi gerekçelere dayanıyordu.[164] Ayrıca birçok âlim yedi harf ruhsatının ResûM Ekrem'in sağlığında kaldırıldığını kabul etmektedir[165] ki eğer bu gerçekleşmiş ise o taktirde Ebû Bekir Mushafı'mn da tek bir lehçe üzere cem' edildiğini söyleyebiliriz.[166]
[146] Ebû Şâme, e/-Murşidu1-vedz,s.l66:f
[147] ez-Zerkeşî, el-Burhân, E, 304.
[148] Ebû Şâme, el-Muışidu'I-vedz, s. 127; Sayrafî, Nüketü'l-intisâc, s. 119.
[149] Müçtehidin ve hâkimin (kâdî) hüküm verme sürecinde doğru sonuca varması halinde iki, hatalı sonuçta bir; Kur'ân okurken kekeleyerek okuyana iki sevap vadedilmesi güzel okuyanın ise iyi meleklerle birlikte bulunacağının müjdelenmesi hep teşvik amaçlıdır.
[150] Hasan Ziyaeddİn Itr kitabında yedi harf ile ilgili rivayetleri ve görüşleri "delilsiz görüşler", "şüphe taşıyan delilli görüşler" ve "sağlam delilli görüşler" olma üzere üç kategoriye ayırmakta ve detaylı olarak incelemektedir (bk. el-Ahrufü's-seb'a, s. 122-176).
[151] Cevheri, es-Sıhâh, "hrf mad.; İbn Manzûr, Lisânü'l-'Arab, "hrf' mad.; Mecdüddîn el-Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu'î-muhît, Müessesetü'r-Risâle, Beyrut, 1413/1993, s. 1032; ez-Zebîdî, age, VII, 3Î2.
[152] İbn Manzûr, Lisânü'l-'Arab, "hrf mad.; Fîmzâbâdî, a.g.e., s. 1033; Zeynü'd-Dîn Ahmed b. Ahmed b. Abdi'1-Latîf ez-Zebîdî, Sahîh-i Buhâtf Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi ve Şerhi (trc. ve şerh Ahmed Naîm-Kâmii Miras), Ankara 1982., VII, 312.
[153] el Hac 22/11.
[154] Meselâ bk.el-Bakara 2/75; en-Nisâ 4/46; el-Mâide 5/13, 41.
[155] İbn Manzûr, Lisânü'l-Arab, "hrf" mad.; Mekkî b. Ebû Tâlib, el-îbâne, s. 29-30.
[156] İbnü'l-Cezerî, en-Neşr, I, 27-28.
[157] Yedi sayısı. Kur'ân'da yirmi beş yerde geçer.
[158] Zerkeşî, el-Biırhân, I, 304; İbnü'l-Cezerî, en-Neşr, I, 27-28.
[159] Zerkeşî, eİ-Burhân, I, 304; Zerkânî, Menâhilü'l-irfan, I; 155.
[160] Ebû Şâme, el-Murşidu'l-vecİz, s, 109; Zerkeşî, el-Burhâıı 1, 311, 313, 318-319; Îbnü'l-Cezerî, en-Neşr, i, 26; Zebîdî, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, Vll, 312, 321 (Kâmil Miras'm açıklaması).
[161] Ebû Şâme, el-Mııışidu'1-vedz, s. 107-108; İbnü'l-Cezerî, en-Neşr, I, 27; itr, elAhmfü's-seb'a, s. 122-147.
[162] Ebû şâme, d-Murşidu'l-vecîz, s. 107-108; Zerkeşî, el-Burhân, I, 316; Ibnü'l-Cezerî, en-Neşr. I, 31; Zerkânı, Menâhilü'I-irfân, I, 142; Itr, s. 274-276.
[163] Mekkî b. Ebû Tâlib, cî-İbâne, s. 21-24; Zerkeşî, ei-Burhân, 1, 304; İbnü'l-Cezerî, en-Neşr, I, 31-32; Zerkânî, Menâhilü'l-irfan, 1, 142.
[164] bk. Zerkeşî, el-Burhân, I, 304-305.
[165] SayraK, Nüketü'l-İntisâr, s. 115-116.
[166] bk. Zerkeşî, el-Burhân, 1, 304. Abdülhamit Birışık, Kıraat İlmi ve Tarihi, Emin Yayınları, Bursa 2004: 61-67.
[/b]