- Yedi Harf Ruhsatının Müslümanların Dini Düşüncesine Etkisi

Adsense kodları


Yedi Harf Ruhsatının Müslümanların Dini Düşüncesine Etkisi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Fri 20 May 2011, 08:06 pm GMT +0200
Yedi Harf Ruhsatının Müslümanların Dinî Düşüncesine Etkisi.

Yedi harf ruhsatı tabii olarak müslümanların din ve Kur'ân anlayışlarını da etkilemiştir. Özellikle İslâm'ın Arabistan'da top­lum hayatına iyice girdiği bir dönem olan hicret sonrasında, Kur'ân'm lafzını indiği şekilde korumaya yönelik tedbirler alın­makla birlikte, anlam merkezli bir okumaya özel bir ihtimam gösterildiğini görmekteyiz. On ayeti ilim ve amel olarak hazmet­meden diğer on ayete geçilmemesi, Hz. Peygamberin vefatından önce, Kur'ân'm o vakte kadar inen tamanım ezberleyenlerin sa­yısının az olması gibi nedenler de anlama merkezli okumanın bir sonucudur. Kur'ân'm Öğrenilmesini teşvik eden "Sizin en hayırlı­nız Kur'ân'ı öğrenen ve öğretenlerdir."[167] hadisi lafzî bir -Kur'ân okumadan çok onu kavramayı, içselleştirmeyi ve anlayarak öğ­renmeyi teşvik etmektedir. Gerçi sahabenin çok büyük bir kısmı, dillerindeki fesahat sebebiyle Kur'ân'ı okuduğunda zaten anla­maktaydı. Böyle olunca da okuma ve anlama birlikte devam et­mekteydi. Medine'de bir arada bulunan sahabenin zaman zaman birbirinin kıraatini yadırgaması, yedi harf ruhsatının çok geniş olarak uygulandığını ve anlam korunduğu taktirde benzer lafızla­rın alternatifli olarak okunmasının önemsenmediğini görmektedir. Şifahî olarak varlığını sürdürüp yazıya sirayet etmeyen yedi harf ruhsatının[168] toplumun muhtelif kesimleri tarafından büyük bir ilgi uyandırdığının en açık delili, bu konudaki rivayetler ve Resûl-i Ekrem'in farklı okuyuşları yadırgayanlara karşı aldığı sert tavırdır. Bir Habeşlinin bile müslümanların başına geçip reis ola­bileceğini söyleyerek idari asabiyeti kıran Hz. Peygamber yedi harf ruhsatı ile de Kureyş'in dindeki yerini dengelemiş ve dini sahiplenme noktasında başka kabileleri de içeriye çekmiştir.

Kur'ân ilk müslümanların her şeyi; dinlerinin temeli, başka milletlere karşı itibarları, şan ve şerefleri, dillerinin korunmasının teminatı ve beldelerinin kutsiyetinin nişanesi olduğu halde nasıl olup da onun indiği şekliyle okunmasL üzerinde ısrar edilmediği, aksine Medine döneminde farklı okuyuşlara kapı aralandığı ko­nusu üzerinde ciddiyetle durmak gerekmektedir. Yedi harf riva­yetlerinden de anladığımız kadarıyla Kur'ân'm anlamı ve anla­şılması üzerine yapılan aşırı vurgu sonucunda bazı kimselerin "bu hareket onun metnini tehlikeye düşürmez mi?" diye bir tela­şa düşmemesi çok iyi tahlil edilmelidir. Biz bu konuyu Kur'ân'm korunmasıyla ilgili görmekteyiz. ALLAH Kur'ân'ı kendi koruması altına almış İse de bize göre bu korumanın en önemli unsurların­dan biri onu toplumun bütün kesimlerine yaymasıdır. Eğer Kur'ân sadece Kureyş'in dil ve bilgi bakımından önde gelenlerine hitap etseydi, farklı beldelerdeki insanlar hesaba katılmasaydı, bununla Kur'ân gerçek manada korunmuş olamazdı. Zira ALLAH ne Kur'ân'ın indiği dönemde ne de Hz. Peygamber'in vefatından sonra Kur'ân'ı korumak için muhafızlar tayin etmiş, onun ko­runmasını müslümanların hayatına taşıyarak gerçekleştirmiştir.

Buradan Kur'ân'm tercümeleri ve tercümelerin başka millet­lerden olan müslümanlann dini hayatındaki yeri üzerine geç­mekte bir beis olmasa gerektir. Çünkü, nasıl büyük ekseriyeti aslen Arap olan ashaba Kur'ân'ı öğrenmeleri ve anlamalan için çok geniş bir alan açılmış, telaffuz edemedikleri veya bilemedikleri kelimelerin yerine başka kelimelerin kullanılması noktasında ko­laylık getirilmiş İse bu kolaylığın sonraki nesillere de tanınması gerekir hatta uygun olur diye düşünüyoruz. Bundan kastımız ta­bii ki yedi harfin geri gelmesi değildir. Ancak bu ruhsattan ilham alarak Kur'ân'ın tercümeler yoluyla bütün insanlığa götürülmesi­ne de bir engel olmamalıdır. Ashâbdan yedi harf ruhsatını kulla­nanlar, bunu bir zorunluluğun sonucu olarak algılamaktaydı. Aynı şekilde Kur'ân'ı, tercümelerinden okuyarak anlamaya çalı­şanlara (bunun bir kolaylık ve aynı zamanda mecburiyet oldu­ğunu söylemek ve Kur'ân'ın metni ile olan bağlarını her geçen gün güçlendirmeleri gerektiği ihtar edilmek şartıyla) Kur'ân'dan tercümeler yoluyla da olsa kopmamaları tavsiye edilebilir. Zira dikkatli ve bilgili bir mütercim tarafından iyi niyetlerle hazırlanan bir Kur'ân tercümesi Kur'ân'ı anlamak için yola çıkan bir okuyu­cunun ihtiyacını büyük ölçüde görecektir. Zaten günümüzde ana dili Arapça olanların büyük bir kısmı bile, Kur'ân'ı okuma zorlu­ğu çekmedikleri halde ashâbm anladığı kadar anlayamadıktan da bir gerçektir. Dil engelinin kalkmış olması ve Kur'ân'ın Arapça metninden okunarak tekrar edilmesi anlaşılması için yeterli de­ğildir.[169]
 

167] Buhârî,  "Tevhîd",  52; Müsİim,  "Salâtü'I-Müsâfirîn",  244;  İbn Mâce, "Edeb", 52.

[168] EbûŞâme, el-Murşidu'l-vedz, s. 89.

[169] Abdülhamit Birışık, Kıraat İlmi ve Tarihi, Emin Yayınları, Bursa 2004: 67-69.
[/b]