saniyenur
Sun 22 January 2012, 11:49 am GMT +0200
4- Yaşlılık Dönemi ve Ölüm
Yaşlıların ölümle ilgili yönelimlerine geçmeden önce yaşlılık psikolojisiyle ilgili olarak genel bir bilgi vermek yerinde olacaktır. Zira yaşlıların da gelişim aşamalarındaki diğer insanlar gibi ölümle ilgili tutumları, bu çerçeve içerisinde daha sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilir. Bu konuda önemli olan diğer bir bir husus da, yaşlılık psikolojisini bilip, onlara bu bilgiler doğrultusunda davranmaya çalışmaktır. Nitekim yaşlıya, yaşadığı toplum psikolojik olarak kendi otonomi ve kişisel değerini temellendirmede yardımcı olursa, o şiddetli bir korku veya inkara kapılmadan yaşlanabilir veya ölebilir [748]. Meseleye bu açıdan bakıldığında yaşlılık dönemi, fizik ve zeka gücünün eski hızını kaybettiği ve yaşama şartlarının bir dengeye kavuştuğu bir dönemi ifade etmektedir. Bu dönem ayrıca geçim endişesinin kısmen azalması neticesinde, dinî pratiklerle uğraşmaya vakit ve imkan bulunan bir evreye tekabül etmektedir [749]
Yaşlılık öyle bir dönemdir ki, bu dönemde bir yandan gelişim sürdürülürken, öte yandan da gerileme ve yaklaşmakta olan ölüm bulunmaktadır. Yaşlı insan, çevresiyle olan ilişkilerini, içinde yaşadığı tarih dönemini, genç kuşakları ve geride bıraktığı dünyayı anlayabildiği oranda, bu iki zıt süreci bibirleriyle uzlaştırabilir. Zira yaşlılarda önceki yaşam dönemlerinde gözlemlenen ve zamanın akışına karşı yaşanan panik sona ermekte, yaşlı insanlar kendilerine ve olaylara tarihsel bir bakış açısı geliştirmenin huzurunu yaşama şansına erişmektedirler [750].
İnsanlar yaşlandıkça gerek ruhî gerekse bedenî birtakım değişikliklere uğrarlar. Bunlar arasında derinin buruşması, saçların ağarması gibi pek de önemli olmayan belirtiler yanında, organizmanın dış uyarılara verdiği cevaplarda yavaşlama ve zayıflama, hücre yenilenme hızının ağırlaşması ve nihayet fonksiyonel kapasitede devamlı bir gerileme dikkati çekmektedir [751]. Esasen bu dönemde fiziksel kabiliyetlerde olduğu gibi, bazı bilişsel kabiliyetlerde de geriye doğru gitme ve yavaş yavaş çocuk seviyesine inme yaşlılık psikolojisinin temel karakteristiklerindendir. Bu duruma Kur'an-ı Kerimde;
“Kime uzun ömür verirsek, biz onun gelişimini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar” [752] ayetiyle işaret edilmiştir Bütün bunlarla birlikte yaşlanma, bir gerileme değildir. Gençlerdeki cevval zekaya karşılık, yaşlılarda kuvvetli bir muhakeme kabiliyeti bulunmaktadır. Yani yaşla kaybolan şeyler, tecrübeyle dengelenmeye çalışılmaktadır. Yaşlılık psikolojisini çevreleyen belirtilerden bir diğeri de cimriliktir. İnsan yaşlandıkça belki de artık pek uzun zaman ihtiyacı olmayacağı mal ve paraya düşkünlüğü de artmaktadır. Hatta yaşlı insanlar, paralarını yakınlarından kaçırmakta, sonradan bazen kendilerinin bile unutacağı yerlere saklamaktadırlar [753].
Yaşlılık psikolojisinin belirgin özelliklerinden bir diğeri de dine karşı yönelimlerdeki artıştır. Şöyleki yaşlılar için dinî inançlar daha bir önem taşımaktadır. Bu önem, yaşlı insanın varoluş ve ölümü anlama ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Bazı yaşlılar, geçmişi onarma çabası içine girerler ve geçmişteki yaşantılarından dolayı yaşadıkları suçluluk duygularını azaltabilmek amacıyla, kendilerini bağışlattırıcı davranışlar göstermeye çalışırlar [754]. Gerçekten de yaşlıların daha dindar görülmelerinin bir nedeni de, yaklaşmakta olan sondur. Bu son, kişiyi sahip olduğu dinden ya başkasına yöneltmekte ya da o dine daha da bağlı kalmasına vesile olmakta, yani heriki durumda da etkin bir rol oynamaktadır [755].
Yaşlılık psikolojisinin en belirleyici özelliklerinden bir diğeri de, yaşlı insanların ölüm gerçeği ile içice yaşamalarıdır. Öyle ki bu durum onlarda, ölüme yaklaşmış olmanın şuurlu ve şuur dışı korkusunu uyandırmaktadır [756]. Hatta yetişkinlik ve yaşlılık döneminde yaşanan çoğu kaygılara “ölüm korkusunun” kaynaklık ettiği, hemen hemen genel kabul gören konulardan birisidir[757]. Zira yaşlılık, hem kilit organların yıpranması ve işlev bozukluğu taşımasıyla, hem de artan bir dayanıksızlaşma ile ölüme gidişi ifade etmektedir. Mesela yaşlılar arasında sık sık kullanılan “bir ayağım çukurda” ifadesi, bu duruma açık bir örnek teşkil etmektedir. Bu açıdan bakıldığında yaşlılık dönemi, gerçekleşmekte olan ölümün bir ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır [758]. Buna paralel olarak yaşlı insanların gençlere nazaran ölüme karşı daha aktif yönelimlere sahip olmaları daha muhtemeldir. Zira onların hayatlarından pekçok yılın eksilmiş olması, onları ileriye dönük planlar yapmaktan soğutmaya ve ölüme daha çok önem vermeye yöneltmektedir. Bu yüzden ölümün kaçınılmazlığı daha gerçekçi görünmekte ve yaşlı insanların ölümü aşırı derecede endişe ye inkar duyguları yaşamadan karşılama konusunda daha büyük bir kabiliyete sahip oldukları ifade edilmektedir [759]. Bununla birlikte ölüm korkusu ve onunla ilgili irrasyonel fikirler, yaşlılık psikolojisinde yaygın bir durumdadır ve bunlar çoğunlukla kaygı ve depresyona neden olabilmektedir. Yine o zamana kadarki hayatın doluluğu ve bir gaye uğruna harcanmış olmasının, ölüme karşı bir soğukkanlılık kazanma konusunda etkili olduğu kabul edilmektedir [760]. Ayrıca, yaşlıların çevrelerindeki hasta veya yaşlıların ölümlerine sık sık şahit olmaları, onlarda ölüme ilişkin düşüncelerin takıntı (obsession) haline dönüşebilmesine de neden olabilmektedir [761]. Bu bağlamda bazı araştırmacılar, çalışmalarında genellikle yaşlıların gençlerden daha çok ölüm kaygısı hissettiklerini varsaymışlar ve bunu ispat etmeye çalışmışlardır [762]. Mesela Jung'a göre birçok genç insanda temelde yaşamdan nasıl panik ölçüsünde bir korku (aynı zamanda hayata o derecede arzu) varsa, onlar kadar hatta onlardan daha fazla ölçüde yaşlılarda ölüm korkusu vardır. Ona göre ölüm düşüncesi yaş ilerledikçe artar. Yaşlı insan ister istemez kendisini ölüme hazırlar [763]. Ancak yaşlılarda ölüm korkusunun gençlerden daha az olduğu sonucuna ulaşan araştırmalar da bulunmaktadır [764].
Landau ve Moaz 69-93 yaş arası iki evde oturan 25 yaşlının, yaratıcı tutumları ile ölüme ilişkin tavırlar arasındaki ilişkiyi tespit için yaptıkları araştırmada, daha yaratıcı bireylerin yaşlanma süreciyle daha iyi mücadele ettiklerini ve ölümü daha az yadsıma tutumu içine girerek kabullendiklerini tespit etmişlerdir [765]. Yaşlılar üzerinde yapılan başka bir araştırmada; ölüm endişesi konusunda cinsiyet ve eğitim düzeyi farkının önemli olmadığı, fakat bu çağın ölüm kaygısı ile yakın ilişkili olduğu, daha yaşlı insanların zihinlerinde daha çok ölüm kavramının bulunduğu, bu durumun siyahlarda ve beyazlarda aynı olduğu tespit edilmiştir [766].
Ayrıca yaşlılık psikopatolojisi, nihayetinde ölüm korkusu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu bağlamda ölüm, yaşlılıkla ilgili kaygılardan en sık bahsedilen mevzudur ve yaşlıların tahammül etmek zorunda oldukları endişe verici bir şeydir. Onların topluma göre azalan kıymetleri ve kişisel değer duyarlılıklarının azalması, onlar için acımasız bir tehdit oluşturmaktadır. Ölümden korku hisseden yaşlılar, suçlarından dolayı pişmanlık ve üzüntüyle ızdırap çekmektedirler. Onlar, diğer insanlara daha iyi davranmakta ve bu izolasyondan kurtulup rahat bir nefes almaya çalışmaktadırlar. Böylece onlar daha büyük bir hoşnutluk kazanabilir, hayatı daha dolgun yaşayabilir ve ölümü de daha rahat bir şekilde karşılayabilirler [767]. Yine yaşlılıkta ölme süreci, ölümden daha çok düşünülmekte ve bir savunma mekanizması olarak inkar (yadsıma), ölüm sürecine yönlendirilmektedir. Kübler Ross da daha önce değindiğimiz gibi ölüm sürecindeki ilk evrenin inkar olduğunu tespit etmiştir. Ancak o, bu konuda bir yaş ayrımı gözetmemiş, gençlerde de aynı durumun olduğunu ileri sürmüştür [768].
Yaşlıların ölümle ilgili yönelimlerini etkileyen faktörlerden birisi de yaşamış oldukları ortamdır. Mesela yaşlı insan ileriye dönük planlar yaptığında, onları gerçekleştirmek için az bir zamanının kaldığının farkındadır. Ancak ailesel süreklilik şuurunun hakim olduğu kırsal bir alanda yaşayan yaşlı bir çiftçi, ağaç dikmeye ve ekinlerine bakmaya, oğlunun veya torunun bunlardan faydalanacağı düşüncesiyle devam edebilmektedir. Fakat şehirlerde daha ziyade bireysellik hakim durumdadır ve buralarda yaşayan insanlar, ölümün kendilerini alıkoyduğu birtakım şeylerden torunlarının faydalanacağı düşüncesiyle çok az teselli bulmaktadırlar. Bu durum, komünist ülkelerde bile hükümetlerin, halklarını gelecek nesiller için birtakım fedakarlıklar yapmaları konusunda ikna etme hususunda ne kadar zorlandıklarını da açıklar mahiyettedir. Bunun sonucunda kentsel bölgelerde tasarruf ve yatırımlarda büyük oranda azalma ve acil ihtiyaçların giderilmesinde sürekli bir artış gözükmektedir [769].
[748] Krş. L. Kimsey-Robert, J.-Logan, D., “Death, Dying, and Denial in the Aged”, American Journal of Psychiatry, 1972, 129, s. 79.
[749] Krş. Taplamacıoglu, Yaşlara Göre, s. 150.
[750] Krş. Gençtan, Çağdaş Yaşam, s, 122.
[751] Krş. Sonrgar, Psikiyatri, s. 322-325.
[752] Bk. Yasin, 36/68.
[753] Krş. Sonrgar, Psikiyatri, s. 322-325.
[754] Krş Gençtan, Çağdaş Yaşam, s. 122, Vergote, Din İnanç ve İnançsızlık, s 70.
[755] Krş. Peker, Din Değiştirmede, s. 44.
[756] Krş. Hökelekli. Din Psikolojisi, s. 286.
[757] Krş Hökelekli, Ölüm ve Olum Ötesi Psikolojisi, s. 156
[758] Krş. Thomas, Ölüm, s. 23.
[759] Krş. Conte-Weiner-Plutchik, Death Anxiety, s. 784.
[760] Krş. Nathan-Roth, Fear of Death, s. 559.
[761] Krş. Şenol, Ankara ili, s. 33.
[762] Krş. Westmen-Canter, Denial of Fear of Death, s. 413.
[763] Krş. Jung, The Soul and Death, s. 4,10.
[764] Krş. estmen-Canter, Denial of Fear of Death, s. 413.
[765] Bk. Sanders-Poole-Rivero, Death Anxiety, s. 53
[766] Bk. Sanders-Poole-Rivero, Death Anxiety, s. 53.
[767] Krş. Nathan-Roth, Fear of Death, s. 557.
[768] Krş. Kimsey, Death and Dying, s. 78-79.
[769] Krş. Lepp, Death and Us Mysieries, s. 147,148.