- Yasak satışlar

Adsense kodları


Yasak satışlar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sidretül münteha
Tue 22 February 2011, 03:49 pm GMT +0200
D- Yasak Satışlar


1. Şeriatte Mantuk Satışlar
 


Yasak edilen satışlar, taraflardan birinin aldanıp zarar görmesine elve­rişli olan satışlardır ki, bu durumun -ya satılan şeyin veyahut satış bedelinin ne olduğu, nasıl olduğu, ne kadar olduğu-, eğer va'deli ise -ne zaman Ödenmesi gerektiği, satış anında mevcud olup olmadığı, görüldüğü zamanki du­rumunu koruyup koruyamadığı gibi hususlardan birinin bilinmemesi veya­hut satıcının satılan malı teslime gücü yetmemesi gibi- birçok sebebi vardır. Birtakım satışlarda bu sebeblerin çoğu veyahut bir kısmı bulunduğu için bu satışların bir kısmı açıkça yasak edilmiş, bir kısımda da meskut geçmiştir. Açıkça yasak edilen satışlardan çoğunun caiz olmadığında ihtilâf yoktur. İh­tilâf varsa ancak isimlerinin açıklanmasmdadır. Meskût geçenlerde ise ih­tilâf etmişlerdir. Biz burada önce yasak edilen satışları, sonra meskût geçen­lerden ihtilâfı meşhur olanları anlatacağız ki, fıkıhta, yani misalleri kaidelere kıyas etmekte asıl kaideler yerine geçmiş olsun.

Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in yasak ettiği satışların bir kısmı şunlar­dır:

1- Habelul-Habele satışı [54],

2- Henüz var olmayan bir şeyin (ma'dûmun) satışı [55],

3- Henüz kızarıp olgunlaşmayân meyvelerin satışı [56],

4- Mülâmese, münâbeze [57], çakıl [58] ve muâveme [59] satışları,

5- Bir satış içinde iki satış [60], r

6- Şartlı satış [61],

7- Bir şeyin hem peşin, hem veresiye olarak satışı [62],

8- Başağın ağarmadan [63], üzümün kararmadan [64] satışı,

9- Yavrunun, anası karnında veyahut babası sırtında satışı [65]


Mülâmese Satışı: Cahiliyette, dürülü bir kumaş veya elbiseyi açıp görieden sırf elle yoklanarak ve içinde ne olduğu bilinmeyerek satışı idi. Ule-ıa bu satışın haram olduğunda müttefiktirler. Çünkü bu satışta satılan şeyin .asıl bir şey olduğu -satın alınırken- bilinmez.

Münâbeze Satışı:
İki kişi arasında görmeyerek, meselâ: bohçalanmış elbiselerini birbirine -cayma hakkını tanımadan- vererek değiştirmekti.

Çakıl Satışı:
Alıcının «Şu çakılı atıyorum. Hangi kumaşa değerse be-limdir» demesi şeklinde oluyordu. Kimisi de «Cahiliyyet Arapları 'Bu çakıl elimden düştüğü zaman satış kesinleşir' derdi» demiştir ki, -ister bu, ister ötekisi olsun- böyle bir satış kumardan başka bir şey değildir.

Habelü'l-Habel satışını da iki şekilde açıklamışlardır. Kimisi «Devenin :arnındaki yavruyu ve yavrunun da bir yavru doğuruncaya kadar va'de bıra-:ılan satışlardı» demiştir. Kimisi de «Yavrunun yavrusunu satmaktı» demiştir. Bu ise, yavrunun, anası karnında veyahut babası sırtında satışı demektir. Bütün bunlar Cahiliyye devrinin satışları olup haram olduğunda -yukarıda mlattığımız sebeblerden dolayı- ittifak edilmiştir.

Meyvaların satışına gelince: Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in meyvaîar [olgunlaşıp yenilebilecek bir duruma gelmedikçe satışını yasak ettiği sabittir. L\ncak buna ilişkin birkaç mes'ele vardır. Biz burada, bu mes'elelerin meşhur olanlarını anlatacağız. Biri şudur:

Meyvaların satışı, ya meyvalar henüz oluşmamışken, ya oluştuktan sonra ise, ya ağaçtan koparıldıktan sonra, ya öncedir. Şayet önce ise, meyva­îar ya olgunlaştıktan Önce, ya sonradır. Bunların her biri de ya şartsızdır ya ağaçta bırakılması ya ağaçtan koparılması sanıyladır. Birinci kısım, yani meyvanın henüz oluşmamışken satışı -henüz var olmayan şeyin satışı veya­hut muâveme, yani ağacın birkaç yıl için satışı kabilinden olduğu için- bütün ulemanın ittifakıyla caiz değildir. Çünkü rivayete göre Peygamber (s.a.s) Efendimiz, ağacı birkaç yıl için satmayı yasak etmiştir. Ancak Hz. Ömer'le Abdullah b. Zübeyr'in bunu caiz gördükleri, rivayet olunmaktadır. Meyvala­rın oluştuktan sonra ve fakat daha ağaçta iken satışına gelince: Meyvaîarın kopanlmadan satışının caiz olmadığını söyledikleri rivayet olunan Ebû Se­leme b. Abdurrahman ile İkrime'den başka, bütün ulema -aşağıdaki tafsilata göre- cevazında müttefiktirler.

Meyvanın, ağaçta satışını caiz gören cumhurun bu görüşünü kabul ettiğimiz taktirde, bu satış ya meyvanın olgunlaşmasından sonradır, ya öncedir. Bu da -yukanda söylediğimiz gibi- ya şartsız olarak satıştır, ya ağaçtan kopa­nlması veya ağaçta bırakılması sanıyladır. Meyvanın olgunlaşmadan ve ağaçtan kopanlması şartıyla olan satışının cevazında ihtilâf yoktur. Ancak Süfyan Sevrî ile İbn Ebî Leylâ'dan caiz olmadığı yolunda bir rivayet gelmiş ise de, zayıftır. Meyvanın olgunlaşmadan ve ağaçta bırakılması şartıyla olan satışının ise, caiz olmadığında ihtilâf yoktur. Ancak Lahmi, îmam Mâlik'in mezhebinde caiz olmasının lazım geldiğini söylemiştir.

Meyvanın olgunlaşmadan ve şartsız olarak satışında ise ihtilâf etmişler­dir, îmam Mâlik, tmam Şafii, îmam Ahmed, îshak, Leys b. Sa'd, Süfyan Sevrî ve başkalan olan cumhur, caiz olmadığı görüşündedir. îmam Ebû Hanife ise, «Caizdir, Ancak alıcıya, meyvalan hemen koparmak gerekir» de­miştir, imam Ebû Hanife bunu, görülmeyen şeyin satın alınması olduğu için değil -geleceği üzere- ona göre ağaçtaki meyvalan satın alabilmek için mey­valan koparmanın şart olduğundan söylemiştir. Olgunlaşmayan meyvalann şartsız olarak satışını caiz görmeyen cumhurun delili, İbn Ömer |r.a.)'den geldiği sabit olan «Peygamber (s.a.s) Efendimiz satıcıya da, alıcıya da -ol-gunlaşmadan- meyvalann satışını yasak etti» [66] mealindeki hadisidir. Zira hadisten olgunlaştıktan sonra -ağaçta kalmasına ihtiyaç bulunmadığı için-satışının caiz olduğu anlaşılmaktadır. Cumhur «Bunun sebebi, meyvalann, olgunlaşıncaya kadar çoğunlukla birçok tabii afete uğradığı endişesidir» di­ye yorumda bulunduğu için hadisteki yasağı olgunlaşmayan meyvalann her satışına hamletmeyerek, «Eğer satış, meyvalann kopanmı şanıyla yapılırsa caizdir. Çünkü bu durumda âfetlere uğraması endişesi yoktur» demiştir. Bu yorumun sebebi de, Enes b. Mâlik'ten gelen rivayete göre Peygamber (s.a.s). Efendimiz'in olgunlaşmayan meyvalann satışını yasak ettikten sonra,

«Eğer Allah, meyvayı kısmet etmezse, o zaman biriniz neye karşılık kardeşinin malını alır?» [67] buyurmuş olmasıdır. Bunun için cumhur, «ya­sak edilen, meyvanın, olgunlaşıncaya kadar ağaçta bırakılması şartıyla olan satışıdır» diyerek meyvalann kopanlması şartıyla yapılan satışının cevazını benimsemiştir. Ancak bu durumda vaki olan şartsız satışın -her iki ihtimali de taşıdığı için- cevazında ihtilâf etmişlerdir.. Meyvalann olgunlaşıncaya kadar ağaçta bırakılması mânâsına hamleden veyahut satış -şansız olduğu için- bu mânâyı da ihtiva, ettiğini söyleyenler, «caiz değildir», meyvalann koparılması mânâsına hamledenler ise «Caizdir» demişlerdir. îmam Mâlik'ten gelen meşhur rivayete göre şartsız olan satışlar, meyvalann ağaçta bırakılması mânâsına yorulur. Kimisi de îmam Mâlik'ten, kopanlması mânâsına hamlettiğini rivayet etmiştir.

Henüz olgunlaşmayan meyvamn şartsız olarak satışını caiz gören Küfe ulemasının delili ise, ton Ömer'den geldiği sabit olan, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in,

«Meyvesi ıslah edilen bir hurmalık satılırsa meyvası satıcıya aittir. Meğer alıcı onun kendisine olmasını şart koşarsa...» hadisidir. Küfe ulema­sı, «Alıcının meyvayı kendine şart koşmasının cevazından meyvanın ağaç­tan ayrı olarak da satılmasının cevazı anlaşılır» diyerek yasağı mendubluğa hamletmişlerdir. Bunlar yasağı mendubluğa hamletmekte ayrıca Zeyd b. Sâbit'ten rivayet olunan «Peygamber (s.a.s) Efendimiz zamanında insanlar meyvalan olgunlaşmadan isterdi. Birbirlerinden haklarını isteyince çoğu kez alıcı birtakım hastalıkların adını vererek, 'Hurmalar şu şu hastalıklara uğramıştır' derdi. Nihayet Peygamber (s.a.s) Efendimiz yanında didişip çe­kişmeleri uzayınca Peygamber (s.a.s) Efendimiz onlara öğüt kabilinden,

'Meyva verebilecek duruma gelmeden satmayınız', buyurdu» [68] hadisiyle de ihticac etmişlerdir. Kıife ulemasından, henüz olgunlaşmayan meyvamn şartsız olarak satışını caiz gö­rüp de -îmam Ebû Hanife gibi- alıcıya, hemen meyvayı koparmak gerektiği görüşünde olmayanlar, henüz olgunlaşmayan meyvanın -olgunlaşıncaya kadar- ağaçta bırakılması şartıyla satışını caiz görmeli .idiler. Cumhur, ol­gunlaşmayan meyvanın şartlı olarak satışının cevazını, meyvanın ağaç ile birlikte satışına hamletmektedirler.

Olgunlaşan meyvanın şartsız olarak ağaçta satışına gelince: Bunun ce­vazında ihtilâf yoktur ve -Cumhura göre- meyvanın ağaçta bırakılması mânâsındadır. Çünkü olgunlaşmayan meyvanın ağaçta bırakılması şartının caiz olmayışı -Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in 'Eğer Cenâb-t Allah meyvayı kısmet etmezse, o zaman herhangi biriniz kardeşinden neye karşılık, malını alır?' hadisinin delaletiyle- meyvanın hastalıklara uğrayabileceği endişesindendir. Olgunlaşan meyvalarda ise, hastalıkların görülmesi çok az olur. Zira hastalıklar, çoğunlukla olgunlaşmayan meyvalarda görülür.

Hanefiler ise, ağaçta bırakılması şartıyla hurmanın satışım caiz görme­mektedirler. Şartsız olarak satışı da, -yukarıda söylediğimiz gibi- onlara gö­re koparılması şartına yorulur. Halbuki bu, hadisin kavramına aykırıdır. De­lilleri de, satışın, satılan malın hemen teslim edilmesini gerektirmesidir. Çünkü eğer hemen teslim edilmesini gerektirmezse, o zaman "Garar satışı", yani akibeti bilinmeyen bir satış olur. Bunun içindir ki hazır ve elde olan eşyanın va'deli olarak satışı caiz değildir. Cumhur ise, meyvayı -hepsinin bir­likte kuruması mümkün olmadığı için- hazır ve elde olan eşyadan istisna et­miştir. Küfe uleması meyvalann satışı konusunda Cumhurdan iki hususta aynlmışlardıar. Biri, olgunlaşmayan meyvayı satmanın cevazı, biri de, ol­gunlaşan meyvanın ya ağaçta bırakılmak şartıyla veyahut şartsız olarak sa­tıldığı zaman ağaçta bırakılmasının caiz olmadığı hususudur. Küfe uleması­nın birinci hususta Cumhurdan ayrılmaları, ikinci hususta, yani olgunlaşan meyvanın ağaçtan koparılması şartında ayrılmalarından daha kuvvetlidir. Çünkü olgunlaşmayan meyvaiann satışını caiz görmek, îbn Ömer'in yukarı­da geçen iki hadisini telif demek olduğu gibi, aynı zamanda Hz. Ömer'le îbn Zübeyr'den de rivayet edilmiştir.

Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in, satışına cevaz verdiği meyvanın ol­gunlaşması ise, hurma koruğunun sararması ve üzümün -Eğer siyah cinsin­den ise- kararması, kısacası, yiyiminden tat alınacak bir duruma gelmesi de­mektir ki bu, islâm fukahasından bir cemaatın görüşüdür. Zira îmam Mâlikin Humeyd tarikiyle Enes b. Mâlik (r.a.)'den rivayetine göre Peygam­ber (s.a.s) Efendimiz'e «Meyvayı -olgunlaşmadan- satmayınız» sözündeki «olgunlaşmadan» kaydının, ne demek olduğu sorulmuş, Peygamber (s.a.s) Efendimiz,

«Yani kızarmadan» diye cevap vermiştir. Peygamber (s.a.s) Efendimiz'den ayrıca, üzümün kararmadan ve hububatın sertleşme­den satışını da yasak ettiği rivayet olunmuştur. îmam Mâlikin rivayetine gö­re Zeyd b. Sabit de Ülker yıldızı görünmedikçe hurmalarım satmıyordu. Ül­ker yıldızı da Mayıs ayından oniki gece bittikten sonra görünür. Kendisine «Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in, hastalıklardan kurtulmadıkça meyvanın satışını yasak etmesi ne demektir?» diye sorulan Abdullah b. Ömer'in «Ülker yıldızının görünmeye başladığı zamandır» şeklinde verdiği cevab da bunu te'yid eder. Ebû Hüreyre'den de rivayet olunduğuna göre Peygamber (s.a.s) Efendimiz,

«Ülker yıldızı doğunca halk üzerinden hastalıklar kalkar» [69] buyur­muştur. Îbnül-Kasım da îmam Mâlik'den «Bir bahçenin hurmaları -olgun-laşmasa da- çevredeki bahçelerin meyvalan olgunlaşmca -Eğer artık hasta­lıklardan korkulmadığı vakit gelmişse- satılmasında sakınca yoktur» dedi­ğini rivayet etmiştir. Îbnül-Kasım «îmam Mâlik, -Allah bilir- Ülker yıldızı­nın doğduğu vakti kasdetmiştir» demiştir. Fakat îmam Mâlik'ten gelen meş­hur rivayet, bizzat meyvalannda olgunlaşma görülmeyen hurmalığın satıla-

mayacağı yolundadır. Kimisi de «Meyvanın olgunlaşmasından başka, ayrı­ca Ülker yıldızının doğması şart değildir» demiştir. Buna göre fukahanın bu konuda özet olarak üç çeşit görüşü vardır:

1- Meyvanın olgunlaşması şarttır, meşhur olan görüş budur.

2- Satış zamanında hurmalıkta hiç olgunlaşma olmasa bile, Ülker yıldı-' zının doğmuş olması kâfidir.

3- Hem olgunlaşma, hem Ülker yıldızının doğması şarttır.


Meşhur olan görüşe göre -ki meyvanın olgu ulaşmasıdır- İmam Mâlik «Bir hurmalıkta değişik çeşitli meyvalar bulunursa, her bir çeşidin satılabil­mesi için bizzat o çeşitten bir kısmının olgunlaşmış olması şarttır» demiş ise de, Leys b. Sa'd, onun bu görüşüne katılmamıştır. İmam Mâlik, tatları birbiri­ne yakın olan çeşitlerde ise, bir kısmının olgunlaşması ile diğer kısımların da satışını caiz görmüştür.

İmam Mâlik'e göre meyvanın bir çeşidinde şart olan olgunlaşma, o çeşi­din hepsinde olmasa bile -geri kalan kısmının da hemen arkasında ardı ardı­na olgunlaşması şartıyla- bir kısmında görünürse kâfidir. Çünkü herhangi bir meyva çeşidinde olgunlaşma göründü mü, artık o meyva çoğunlukla has­talıklardan kurtulmuş olur.

İmam Mâlik'e göre, bir bahçenin hurmaları olgunlaşmaya yüz tuttuğu zaman, gerek o bahçenin ve gerek -hurmaları aynı cinsten olmak şartıyla- o çevrede bulunan diğer bahçelerin hurmalarını satmak caiz olur. İmam Şafii ise, «Yalnız hurmaları olgunlaşmaya yüz tutan bahçenin hurmalarını satmak caiz olur. Diğer bahçelerin caiz değildir» demiştir. İmam Mâlik, aynı cinsten olan meyvalarm olgunlaşma zamanına, İmam Şafii cîe oluşum eksikliğine itibar etmiştir. Çünkü İmam Şafii'ye göre henüz olgunlaşmayan meyvayı satmak, henüz var olmayan bir şeyi satmak kabilindendir. Zira, meyva satın alınırken meyvada olgunluk vasfı yoktur. Ne var ki, İmam Şafii'nin, bu sözü, değişik bahçelerin meyvaları hakkında nasıl cari ise, aynı bahçenin meyva-ları hakkında da caridir ki, bunu hiç kimse söylememiştir.

Meyvaların satışı ile ilgili olarak ulemanın ihtilâf ettikleri meşhur mes'eleler işte bunlardır.

Bu babtan olmak üzere, ulemanın ihtilâf ettiklerini işittiğimiz mes'ele-lerden biri de, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in yasak ettiği rivayet olunan, henüz ağarmayan başaklarla kararmayan üzümün satışıdır. Zira ulema, buğ­dayın, başağı içinde ve fakat başaktan ayrı olarak satılmasının -keyfiyet ve miktarı bilinmediği için- caiz olmadığında müttefik iseler de, bizzat başağın, içindeki tanelerle birlikte satılmasının cevazında ihtilâf etmişlerdir. İmam Mâlik, İmam Ebû Hanife, Medine ve Küfe fukahası olan cumhur, caiz gör-müşlerse de, İmam Şafii «Tane sertleşmiş olsa bile caiz değildir. Çünkü bu satış, Garar, yani sonu bilinmeyen satışlar babından olduğu gibi, tanenin sa­manla kanşık olarak satışına kıyas edilirse caiz olmaması lazım gelir» demiştir. Cumhur ise -hadis ve kıyas olmak üzere- iki delile dayanmıştır. Ha­dis, Nâfi' yoluyla İbn Ömer (r.a.)'den rivayet olunan, «Peygamber (s.a.s) Efendimiz olgunlaşmayan hurmanın ve ağanp hastalanma tehlikesini at­latmayan başağın satışını hem satıcıya hem alıcıya yasak etti» [70]hadisidir. Zira bu hadis İmam Mâlik'in rivayetinde bulunmayan bir ziyadedir. Ziyade de güvenilir bir kimse tarafından rivayet olunduğu zaman makbuldür. Riva­yete göre îmam Şafii bu ziyadeyi işitince görüşünden dönmüştür. Çünkü ona göre hadis dururken kıyas yapılamaz.

Ovalanınca tanelerinin henüz sertleşmediği görülen başaklara gelince; îmam Mâlik'e göre satılması ancak biçilmek şartıyla caizdir.

Biçilmemiş başakların satışı da, îmam Mâlik'ten gelen bir rivayete göre caizdir, bir rivayete göre -demetlenmemişse- caiz değildir.

Tanelerin, döğüldükten sonra saman içinde satışına gelince: Eğer götü­rü olursa -benim bildiğime göre- caiz olmadığında ihtilâf yoktur. Fakat ölçü­lerek satışı İmam Mâlik'e göre caizdir. îmam Mâlik'ten başka, herhangi bir kimsenin de bu hususta bir şey söylediğini bilemiyorum.

Taneleri sertleşen başakların satışını caiz görenler de, döğüp savurma masrafının kime ait olduğunda ihtilâf etmişlerdir. Küfe uleması, «Alıcı için tane haline getirinceye kadar satıcıya aittir», diğerleri de «Alıcıya aittir» de­mişlerdir.

Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Mes'ud ve Ebû Hüreyre'nin hadisleriyle, yasak ettiği sabit olan, «Bir satış içinde iki satış» [71] da bu babtandır. Ebû Ömer b. Abdilberr «Bu hadislerin hepsi âdil kimseler tarafından nakledilmiştir» diyor. Bunun için bütün fukaha bu satı­şın caiz olmadığında ittifak etmiş, ancak yasak edilen bu satışın şeklinde ih­tilâf etmişlerdir. Ulemanın, bu satıştan olduğunda ittifak ettikleri üç şekil vardır ki, bunlar da, iki şeyi iki bedele, bir şeyi iki bedele ve iki şeyi bir bedele satmaktır. İki şeyi iki bedele satmak da iki şekilde düşünülebilir: Birincisi «Bana şu şeyi şu fiatla satman şartıyla sana şu şeyi şu fıatla sattım» şeklidir, İkincisi de «Sana şu köleyi bir dinara veyahut şu diğer köleyi iki dinara sat­tım» şeklidir. Bir şeyi iki bedele satmak da yine iki şekilde düşünülür: Biri «Sana şu elbiseyi peşin olarak on veyahut şu kadar va'de ile yirmi dinara sat­tım» misalinde olduğu gibi, iki fiattan birinin peşin, birinin de veresiye ol­ması halidir. İkincisi de «Senden şu şeyi şu kadar va'de ile şu fıata satın almak üzere peşin olarak şu fiata sattım» şeklidir. İki şeyin bir bedele satılması da «Bu iki şeyden birini sana şu fiata sattım» misali gibidir.

Birinci şekil, yani «Bana şu şeyi şu fiata satman şartıyla sana şu şeyi şu fita sattım» misali: îmam Şafii açıkça, «Caiz değildir» demiştir. Zira her iki şeyin de fiatı meçhuldür. Çünkü eğer bu iki şey ayrı ayrı satılmış olsaydı, taraflar her bir satışta, anlaştıkları fiat üzerinde uyuşmazlardı. îmam Şafii'nin gösterdiği sebeb, gerek satılan şeyin ve gerek satış bedelinin meçhul olmala­rıdır.

ikinci şekil de -ki «Sana şu şeyi şu fıata veyahut şu diğer şeyi şu fıata sat­tım» şeklidir- Abdülaziz b. Seleme'den başka bütün ulema -para ister bir çe­şit, ister değişik çeşitler olsun- caiz olmadığında müttefiktirler. Abdülaziz b. Seleme ise, bunu -her iki durumda da- caiz görmüştür. Caiz görmeyen cumhurun gösterdiği sebeb, gerek satılan şeyin, gerek satıldığı fıatın meçhul-olmasıdır. îmam Mâlik'e göre de, hileli riba muamelelerini önlemektir. Çünkü kişi, içinde iki elbiseden birini seçmiş olabilir ki, o zaman bir elbise ile bir dinara öbür bir elbiseyi de bir dinara satmış olur. Bu ise, İmam Mâlik'in usû­lüne göre caiz değildir.

Üçüncü şekle gelince -ki o da «Sana şu elbiseyi peşin olarak şu fîata, ve­resiye olarak şu fiata sattım» şeklidir-: Eğer satış kesin olursa, caiz olmadı­ğında ihtilâf yoktur. Fakat kesin olmadığı zaman, îmam Mâlik, «Caizdir», İmam Ebû Hanife- ile îmam Şafii «Caiz değildir. Çünkü taraflar, saüş bedeli­nin hangisi olduğunu öğrenmeden birbirinden ayrılmış olurlar» demişlerdir. îmam Mâlik ise, bunu "hıyar" babından addetmiştir. Çünkü ona göre eğer sa­tış akdinde "hıyar" şartı (seçimlilik) koşulursa, sonunda bir bedelin diğer be­dele çevrilmesini doğuran bir pişmanlık düşünülemez. Çünkü İmam Mâlik'e göre bu, satışın sıhhatini engeller. Şu halde îmam Şâfıi ile îmam Ebû Hani-fe'ye göre bu şeklin caiz olmayışının sebebi, satış bedeli miktarının bilinme-yişidir. Bu itibarla bu satış yasak edilen garar satışı kabilîndendir. İmam Mâlik ise, ribaya yol açan muamelelerin önünü almak düşüncesiyle fasid ol­duğunu söylemiştir. Çünkü "hıyar" yetkisine sahip olan "kimse, içinde önce peşin ile veresiye olan fıatlardan biri ile akdin infazını tercih etmişken bun­dan pişman olup diğer fiatı tercih edebilir ki, o zaman, sanki bir bedeli diğer bedele satmış olur. Bu ise, bir bedelin bir diğer bedelle.hem veresiye ve hem de birbirinden fazla olarak değiştirilmesi demektir. Bu da eğer bedel, para olursa böyledir. Eğer para olmayıp yiyecek maddesi olursa, o zaman yiyecek maddesinin aynı cinsten olan bir diğer yiyecek maddesiyle -biri diğerinden fazla olarak- değiştirilmesi kabilinden olur ki, bu satış bir başka yönden de haram olur.

«Senden şu şeyi şu kadar va'de ile veresiye olarak şu fiatla satın almak üzere sana peşin olarak şu fiata sattım» şekline gelince: Bu şekil -kişinin, elinde bulunmayan bir şeyi satmak kabilinden olduğu için- ulemanın icmaı ile caiz değildir. Bunun caiz olmamasının bir başka sebebi de, satış bedelinin meçhul olmasıdır.

Alıcı hangisini seçerse o lazım olsun, kaydıyla kişinin «Şu iki elbiseden birini sana bir dinara sattım» demesi ve alıcı iki elbiseden birini seçmeden ta­rafların birbirinden ayrılması haline gelince: Eğer elbiselerden her biri ayn

bir çeşitten olup "Selem" satışı ile birbirleriyle değiştirilmesi caiz olan şey­lerden iseler, İmam Mâlik ile İmam Şafii bu satışın caiz olmadığında ihtilâf etmemişlerdir. Abdülaziz b. Seleme ise, caiz olduğunu söylemiştir. Caiz ol­mamasının sebebi hem mechuliyet, hem Garar'dır. Yok eğer elbiseler aynı cinsten iseler, İmam Ebû Hanife ile îmam Şafii yine de «Caiz değildir» de-mişlerse de, İmam Mâlik'e göre caizdir. Çünkü İmam Mâlik, aynı değerde olan mal çeşitlerinin birbirleriyle satıldığı zaman -zarar az olduğu için- satış akdinden sonra "hıyar"ı caiz görmüştür. Bu satışı caiz görmeyenler de zara­rın caiz olmadığına bakmışlardır. Çünkü iki elbiseden hangisinin satıldığı öğrenilmeden taraflar birbirinden ay almışlardır. Kısacası bütün ulema, sa­tışlarda çok olan zararın caiz olmadığı ve az olanın da caiz olduğu hususunda müttefiktirler. Ancak zararın çeşitlerinden bazılarında -her iki ihtimali de ta­şıdığı için- az mıdır, çok mudur diye ihtilâf etmişlerdir.

İmam Mâlik'in dediği gibi caiz olduğunu söylersek ve alıcı da. -seçmek üzere- elbiseyi teslim aldıktan sonra yanında ya zayi olur ya da bir zarara uğ-' rarsa, Mâlikilerden kimisi «Satıcı ile alıcı zararda ortaktırlar», kimisi «Eğer zayi olduğuna dair şahid bulunmazsa, zararın hepsi alıcıya aittir» -kimisi de eğer zarar çoğunlukla görülen zararlardan s a, satıcıya, eğer az vukua gelen bir zarar ise alıcıya aittir- demiştir.

Geri kalan kısmını almak zorunda mıdır mes'elesine gelince: Kimisi «Zorundadır» kimisi «değildir» demiştir ki bu, satışların ahkâmı bahsinde gelecektir. Şunu da bilmemiz gerekir ki bu mânâya giren mes'elelerin hepsi, Fukaha'ya göre zarar babmdaııdır. îmam Mâlik'e göre ise, bir kısmı zarar ba­bından, bir kısmı da hileli riba babındandır.

Bu babtan olmak üzere mantuka ilişkin olan mes'eleîer işte bunlardır. Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in seniye (istisna) satışı ile şartlı satışı yasak et­mesinin sebebi de, her ne kadar yine zarar ise de, bu iki satışı, şart bakımından fasid olan satışlar bahsinde anlatmayı daha uygun görüyoruz. [72]



[54] BuhM,Buyu' 34/61, no: 2143; Müslim,.Buya1, 21/3, no: 1514; MSâik, Buyu', 31/26, no: 62.

[55] Bczzâr Heyscmî, Ketfü'l-Estâr, 2/91; Beyhâkî, 5/341.

[56] Buhârî, Buyu', 34/87, no: 2198; Müslim, Musâkât, 22/3, no: 1555.

[57] Buhârî, Buyu', 34/62, no: 2144; Müslim, Buyu', 21/1, no: 1512.             :

[58] Müslim,Buyu', 21/2,1513; Ebû Dâvûd, Buyu1, 17/25, no: 3376.,

[59] Müslim, Buyu', 21/16, no: 1536; Ebû Dâvûd, Buyu', 17/34, no: 3404,

[60] TmnizlBuyu', 12/18, no: 1231; Nesâî, 7/295.

[61] Hattâbî, Mealim, 5/154; İbn Hazm, Muhatla, 8/415.

[62] EbûDâvûd,5u>-u', 17/70, no: 3504; Tirmizî^^u1, 12/19, no: 1234.

[63] Müslim, Buyu', 21/13, no: 1535; Ebû Dâvûd, Buyu', 17/23, no: 3368.

[64] Ebû Dâvûd, Buyu', 17/23, no: 3381; Tirmizî, Buyu', 12/15, no: 1228.

[65]  Bezzâr (Hcysemî),KeSful-Estâr,2/87.

[66] Bahân, Buyu', 34/85, no: 2194; Müslim, Buyu', 21/13, no: 1534.

[67] Buhâr\Buyu\ 34/87, no: 2198; Müslim, Musâkât, 22/3, no: 1555.

[68] Buhârî, Buyu', 34/85, no: 2193; Ebû Dâvûd, Buyu', 17/23, no: 3372; Tahâvî, Şerhu Meâni'l-Âsâr, 4/28,

[69] Ahmed, 2/341; Bezzâr [Heysemî), Ketfü'l-Estâr, 2/97.

[70] Müslim, Buyu', 21/13, no: 1535.

[71] Ahmed, 2/432, 71, 398,475, 503; Tmmzi,Buyu\ 12/18, no: 1231.

 

[72] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/181-189.

 

ceren
Tue 16 May 2017, 08:21 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm.Rabbim bizleri haram olan durumlardan,alışverişlerden korusun inşallah.Rabbim razı olsun bilgilerden..

Sevgi.
Wed 17 May 2017, 05:11 am GMT +0200
Ve Aleyküm Selam. Mevlam bizleri yasak haram olan tüm herşeyden uzak durmamızı nasip etsin inşâAllah.

Bilal2009
Wed 17 May 2017, 04:41 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Şeriat her insana adaletlidir . Çünkü şeriat Allah'ın yüce kanunlarıdır. Allah adaletlidir... Rabbim paylaşım için razı olsun.