sumeyye
Sat 19 February 2011, 03:11 pm GMT +0200
Yarayı Tedavi Etmek
119- Ebû Ümâme b. Sehl b. Huneyf'ten yapılan rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) Uhud günü yüzünü çürümüş bir kemikle tedavi etmiştir.
120- Uhud savaşında Peygamber (s.a.v.)'in yüzünün yaralandığı ve kanının aktığı sahih rivayetlerle sabittir. O zaman Peygamber (s.a.v.):
"Peygamberlerin yüzünü kanıyla boyayan bir kavim nasıl felah bulur?." buyurmuş ve bunun üzerine şu ayet inmişti:
"O konuda senin yapacağın bir şey yoktur . ALLAH, ya tevbe-lerini kabul edip onları affeder, ya da zalim olduklarından dolayı onlara azabeder."[12]
Rivayete göre Peygamber (s.a.v.), bir hasır parçasını yakarak onunla yüzünü tedavi etmiştir.
Başka bir rivayette ise, çürümüş bir kemikle tedavi etmiş ve bir sargıyla bağlamıştı. Günlerce de bu sargının üzerine mes-hetmişti.
Burada, yaraları tedavi etmekle meşgul olmanın caiz olduğuna delil vardır.
121- Yasaklayıcı bazı rivayetlerden dolayı insanlardan bir kısmı tedaviyi kerih görmüşlerdir. Bunlardan biri, Rasulullah (s.a.v.) 'den yapılan şu rivayettir :
"Ümmetimden yetmişbin kişi hesap görmeden cennete gireceklerdir." "Onlar kimlerdir Ya Rasulallah?" denildi. Buyurdu ki: "Bunlar, dağlanmaz, efsunla uğraşmaz ve kuşların uçuşlarını şöyle veya böyleye yorumlamaz; Rablarma tevekkül
ederler."
122- Biz Tedavinin caiz olduğunu söylerken Rasulullah (s.a.v.) den rivayet edilen şu hadise dayanıyoruz:
"Tedavi olunuz ey ALLAH'ın kulları! Muhakkak ki ALLAH, yaşlılık ve ölüm dışında, yarattığı her hastalık için mutlaka bir ilaç da yaratmıştır.
Tedavinin yasak olduğunu söyliyenlerin rivayet ettikleri haber, mensuhtur. Çünkü Peygamber (s.a.v.), Hendek günü ucu uzunca bir okla elinin damarı kopan Sa'd b. Muaz'ı dağlayarak tedavi etmiştir. Es'ad b. Zürâre (r.a.)'ı da dağlayarak tedavi ettiği rivayet edilmiştir.
İmam Muhammed, daha sonra (mensuh olduğunu söylediği hadisin men-suh olmadığını farzedip) her iki rivayetin arasını uzlaştirarak şöyle dedi:
Şayet hastaya şifa verenin, ilacın kendisi olduğuna inanılırsa, o zaman tedavi ile uğraşmak caiz değildir.
Burada, çürümüş kemikle tedavi olmanın caiz olduğuna delil vardır. Kemikte hayat olmadığı için kuralımıza göre ölümle necis olmaz. Ama insan yahut domuz kemiği ise onunla tedavi olmak mekruhtur. Çünkü domuz bizatihi necis-tir. Eti gibi kemiği de necis olup hangi şekilde olursa olsun ondan yararlanmak caiz değildir. İnsan vücudu, hayatta olduğu gibi ölümünden sonra da hürmete layıktır. Bu nedenle, onunla tedavi olmak da caiz değildir. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurur:
"Ölünün kemiğini kırmak, canlının kemiğini kırmak gibidir."
123- İmam Zührinin şöyle dediği rivayet edilir: Rasulullah, kafirin, müslümanı köle edinemeyeceğine hükmetmiştir.
İmam Muhammed der ki: Biz de bu görüşteyiz. Hatta Kafir
bir kimsenin kölesi îslamı kabul ederse, köleliğinin devamına
müsaade edilmez ve bu köleyi satmaya zorlanır.
Hadis, kölede mülkiyetin devamını ve köleyi çalıştırmayı ifade eder. Çünkü kölelik devam etmektedir ve devamlılık, devam eden hususta yeni başlamış gibidir.
Ayrıca denildi ki: Burada kastedilen hür olan bir müslümanın köle edinilmesidir. Kafir bir kimse bir müslümanı esir edip onu köle edinse, o müslümanın köleliği, kafir kimseye sabit olmaz. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) : "îslam daima üstündür ve ondan üstünü olamaz." buyurmuştur. Bu hadisten kasıt, İslamın güzelliğini haber vermek değil, İslamın hükmünü belirtmektir. Bu, mutlaka gerçekleşecektir. Rasulullah'm haber verdiğine muhalefet etmek caiz değildir.
Ayrıca kafirin, müslümanı zelil kılması, şer'an caiz değildir. Halbuki kafir kişi malik, müslüman da onun mülkü olursa, bunda müslümanı zelil kılma vardır. İslama sonradan giren bir kölenin, kafir yanında köle olarak devam etmesinde de zillet vardır. O halde kafir, müslüman kölesini satmak mecburiyetindedir. Ancak azad etmesi için zorlanamaz. Çünkü zimmî olmayı kabul etmekle artık malı elinden alınamaz. Ayrıca kölenin İslamı kabul etmesi ve efendinin kafir olması, efendinin kölesine iyilik yapması için etkili bir durum değildir. Bu sebeple azad etmesi diye birşey yoktur. Ancak bir kimse kendi akrabasına köle olarak malik ise, o zaman köle karşılıksız olarak hürriyetine kavuşur. Çünkü akrabalık, iyilik ve ihsanda bulunmak için etkilidir.
124- İmam Muhammed dedi ki: İslama giren müşrik kimsenin cünüblükten yıkanması gerekir. Çünkü müşrikler, cü-nüplükten dolayı yıkanmazlar ve bunun için nasıl yıkanılacağım da bilmezler.
Buradan anlaşılıyor ki, cünüplüğe sebep olan bir durum olduğunda kafir için de bu sıfat geçerlidir. Lakin alimlerimiz, ne zaman yıkanması gerektiği hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Kimilerine göre kafirler, şeriatlarla muhatabtır ve kafir iken yıkanmak üzerlerine vaciptir. Bu sebeble kafir iken yıkanmış olması geçerli olur.
Kimilerine göre ise müşrikler şeriatlarla muhatap değildirler. İslama girdikten sonra yıkanmaları gerekir. Çünkü cünüblük vasfı kalıcıdır. Devamlı olması sanki, sebebi yeni meydana gelmiş gibi bir sonuç doğurur. İslama girmezden önce yıkanmasının sahih olması ise yıkanma sebebinin mevcut olmasındandır.
Bunun içindir ki, hayızh bir kadın kanı kesildikten sonra İslama girerse, ondan dolayı yıkanması gerekmez. Çünkü ona yıkanmanın vacip olması, kanın kesilmesidir. Kanın kesilmesi ise, devamlılık ifade etmez. İslama girdikten sonra hakikaten ve hükmen sebeb meydana gelmediyse, yıkanması gerekmez.İmam Muhammed, onlar yıkanmanın nasıl yapıldığını bilmezler, sözüyle, cünüplükten yıkanırken ağzı ve burnu yıkamadıklarını kastetmektedir. Halbuki ğusulde bunların ikisi de farzdır. Onun için bir kafir İslamı kabul ettiği zaman cünüplükten yıkanması ona emredilir.
125- Ebû Hüreyre'nin naklettiği hadisi de buna delil olarak getirmiştir. Bu rivayete göre Sümame b. Esâl el-Hanefi İslam'a girdiği zaman Rasulullah (s.a.v.) yıkanmasını emretmiştir.
İbn Ömer (r.a.) der ki: Yıkandıktan sonra iki rekat namaz kıldı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) :
"Arkadışınizın İslamı güzel oldu." buyurdu.
Küleyb'ten yapılan rivayete göre de, Rasulullah (s.a.v.) e gelip ona biat edince Rasulullah (s.a.v.) ona: "Başından küfür saçını tıraş et" demiş ve o da gidip tıraş olmuştur.
126- İmam Muhammed dedi ki: Saç kesmenin vacip olduğu kanaatında değiliz. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) bunu sahabenin çoğuna emretmemiştir. Belki de, Küleyb saçlarıyla övündüğü için, saçını kesmesini emretmiştir. Yahut, kafir olduğu zaman bitmiş olan saçlarını keserek ziyadesiyle temizlenmesini hoş karşılamıştır. Ama yıkanmak bundan farklıdır.[13]
[12] Al-ilmran: 3/128
[13] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 1/143-146