- Yanıyor yanıyor

Adsense kodları


Yanıyor yanıyor

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Tue 17 July 2012, 05:32 pm GMT +0200
“Yanıyor yanıyor... Patrikhane yanıyor…”
Önder KAYA • 75. Sayı / TARİH


İstanbul, tarih içinde şehre hâkim olan ahşap mimarinin de tesiriyle defalarca büyük yangınlara maruz kaldı. Zaman içinde yangın söndürme teknikleri gelişse de, bilhassa sur içinin dokusundan kaynaklanan ahşap mimari, kıyıdan esen sert rüzgâr ya da itfaiye araçlarının geçişini zorlaştıran küçük sokaklar gibi faktörlerin etkisiyle, bu tarihî alanda büyük yangınlar yaşandı. Bu yangınlar sonrasında şehrin sosyo-kültürel tarihine ışık tutabilecek pek çok malzeme de kül oldu. Cumhuriyet döneminin son büyük semt yangınlarından biri de Fener’de yaşanmış, başta patrikhane ve tarihî camiler olmak üzere pek çok kıymetli yapı alevlere teslim olmuştu.

Bilindiği üzere Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra Katolik âlemine karşı Ortodoks kilisesinin hamiliğini yapmış ve patrikhanenin başına da iki kilisenin birleşmesine şiddetle muhalefet eden Gennadius Skolaris’i getirdi. Patriğe makam olarak tarihî On iki Havari Kilisesi tahsis edildi. Ancak sonraları patrik, bu kilisenin harap halde olması ve çevresinin kısa süre içinde Müslümanlarca iskân edilmesi üzerine yeni bir makam yeri ricasında bulundu, bu sefer de kendisine Pammakaristos Manastırı tahsis edildi. Patriğin boşalttığı mekânın üzerinde ise ilerleyen yıllarda Fatih’in kendi külliyesi yükseldi. Öte yandan patriklik Pammakaristos’ta 131 yıl faaliyet gösterdikten sonra, bu yapının Şeyhülislam Çivizade Mehmet Efendi’nin fetvasıyla camiye çevrilmesinin ardından önce Eflak Konağı Kilisesi’ne, ardından da Balat’taki Aya Dimitri Kilisesi’ne geçti. En nihayet günümüzde faaliyet gösterdiği Fener’deki Aya Yorgi Kilisesi’nin avlusuna geçiş tarihi ise 1602’dir. Dolayısıyla bu tarihten beri, söz konusu kilise ve avlusundaki yapılar, Ortodoks dünyası açısından büyük önem taşıyor.

Kara bir gün: 21 Eylül 1941
Fener’deki patrikhane 21 Eylül 1941 cumartesi günü çok büyük bir felakete maruz kalarak saatlerce yandı. Yangının idari binada çıkması, pek çok değerli resim ve ikonanın yanı sıra asırlık patriklik tahtının da yanmasına sebebiyet verdi. Akşam gazetesinin haberine göre yangın sabah 04.48’de patrikhanenin yazıhane kısmında başladı. Ahşap bir yapı olan 350 yıllık patrikhane binası, saniyede 22 metre sertlikle esen rüzgârın da etkisiyle kısa sürede yandı. Alevler çevredeki evlere kadar ulaştı. Fener semtinin genel olarak ahşap evlerden oluşması, yangının kısa sürede geniş bir alana yayılmasına sebebiyet verdi. Yangın, güneye doğru yayılarak Fener’in üstünde bulunan Sultan Selim semtine ulaştı. Sultan Selim Camii avlusundan etrafa yayılan kıvılcım parçaları, Çukurbostan içindeki evlerin çatılarına da düştü. Cami ile hemen yanı başındaki Cumhuriyet Kız Lisesi’nin arasında bulunan asırlık çınar ağacı yandı, itfaiye ekipleri tam da burada yangını kontrol altına aldı. Tüm bu süreçte, yangının çıkmasının üzerinden 5-6 saat geçmişti. Ancak yangının tam anlamıyla sonlandırılması ertesi güne kadar sarkacaktı. Patrikhane ile Sultan Selim arasında uzanan İncebel ve Fıstıkdibi sokakları büyük ölçüde alevlere maruz kalmıştı. Yangın sonrasında ilk tahminlere göre 300 civarında yapı kül olmuştu. Bu rakam, yangın yerine gelerek söndürme çalışmalarına nezaret eden vali ve belediye başkanı Lütfi Kırdar tarafından verilmişti. Ancak birkaç gün sonra yapılan açıklamalarda bu rakamın fazla olduğu, yangından zarar gören kişi ve konut sayısının daha az olduğu bilgisi basına yansıdı. Yeni rakam 94 ev, 2 cami ve 1 mescid şeklindeydi.

Akşam gazetesi yangında zarar gören 476 yurttaşımızın dinsel açıdan istatistikî bilgilerini de veriyor. Buna göre zarar görenlerin 381’i İslam, 95’i gayrimüslimdi. Yanan 94 evin de 7’si gayrimüslimlere 87’si Müslümanlara aitti. Esasen gazetenin hemen yangının akabinde verdiği bu rakamları ihtiyatla karşılamak lazım. Zira Fener’de 1941 tarihinde henüz nüfusun Rum kesiminde radikal bir kırılma yaşanmamıştı. Dahası yangından iki gün sonra verilen bu istatistikî bilginin kaynağı sorusu da ister istemez kafaları kurcalamaktadır. Gazete, patrikhanenin zararından bahsederken de önemsizleştiren ve ötekileştiren şu ifadelere yer veriyor: “Patrikhanenin ziyanı mühim miktarda halı ve iki yüze yakın tablo ve 350 sene evvel yapılan ve tarihi kıymeti haiz olan binasının yanmasından ibarettir.” Yeni Sabah gazetesinin ise konuya yaklaşımı daha farklıdır: “Patrikhanenin ruhani salonundaki muazzam patriklik tahtı ile salonda bulunan tarihi tablolar yanmıştır. Patrikhanedeki zarar 150-200 bin lira olarak tahmin olunmaktadır.” Yani patrikhanedeki kayıp, “ibarettir” ifadesi ile geçiştirilemeyecek kadar mühimdi.

Yangın sonrası ‘şükran ayini’
Yangında patrikhane içinde bulunan pek çok nadir ikona ve benzeri eşya da harap olmuş olsa gerek. Bunların bir istatistiğinin olup olmadığını bilemiyorum. Gerçi İstanbul, 1204’deki Latin istilası sonrasında her ne kadar sanat eseri açısından büyük zarar görmüşse de sonraki yıllardan kalan ya da görece Latin istilasından çok etkilenmeyen Adalar semti gibi bölgelerden getirilen eşyalarla yine de zaman içinde önemli bir sanat merkezi konumuna gelmişti. Öte yandan yangından patrikhane içindeki taş yapılar yani Aya Yorgi Kilisesi ile bu kilisenin arkasında bulunan kütüphane ve matbaanın yer aldığı taş bina fazla etkilenmemişti. Bu da daha büyük bir facianın önünü almıştı. Zira patrikhaneye ait pek çok kutsal emanetin yanı sıra, on binlerce cilt kitap bu suretle yok olmaktan kurtulmuştu. Belki de bu durumun etkisiyle yangından bir hafta sonra 28 Eylül Pazar günü bizzat Patrik Venyamin ve Kutsal Sinod Meclisi üyelerinin katılımıyla şükran ayini yapılmıştı.
Öte yandan yangının maliyeti ilk yapılan keşifler sonrasında takribi bir milyon lira olarak belirlenmişti. Yangın sonrasında ilk haberler can kaybının olmadığı yönündeydi. Ancak hemen ertesi gün patrikhanenin arkasına denk düşen Abdi Subaşı camisinin müezzini, 70 yaşlarındaki Mehmet isimli bir görevlinin dışarı çıkamayarak feci şekilde can verdiği anlaşıldı. Talihsiz müezzinin cesedi, enkaz arasında bulundu. Yine yapılan keşif sonrasında yangının patrikhane yazıhanelerinden birinde meydana gelen elektrik kontağı sonucu oluştuğuna hükmedildi.

İtfaiye müdürünün anlattıkları
Yangın yetkililere derhal haber edilmiş ve Fatih itfaiye ekipleri de bu ihbardan birkaç dakika sonra olay mahaline gelmişti. İstanbul Umum İtfaiye Grupları müdürü olan Tarık Avcı, kaleme aldığı İstanbul Yangınları adlı çalışmada yangın söndürme faaliyetlerine sadece Fatih itfaiyesinin değil, Beyoğlu, Bakırköy, Üsküdar ve Kadıköy itfaiye gruplarından da katılmış olduğunu kaydetmektedir. Bunun dışında İstinye bölgesinden getirtilen bir deniz motoru da sahil kesiminden yangın söndürme işlemine katılmıştı. Yangının haber verilmesinden 10 dakika kadar sonra itfaiye ekipleri patrikhaneye ilk suyu sıkmaya başlamışlardı. Ancak üç katlı patrikhane binası tamamen ahşap ve yağlı boya ile boyalı olduğundan kısa sürede yanmıştı. Yine Avcı’nın raporuna göre yangın aynı gün 14:30 sularında hafifletilmiş, ertesi gün de tamamen söndürülmüştü. Yangın söndürme işlemi sırasında yaklaşık 2000 ton su kullanılmış, Fethiye ve Sultan Selim camilerinin altında bulunan sarnıçlardan da istifade edilmişti.

Yangın sonrasında sadece patrikhane değil aynı zamanda patrikhanenin arka tarafına düşen Abdi Subaşı Camii ile Fener ve Sultan Selim semtleri arasında uzanan Cafer Subaşı mescidi tamamen yanmıştı. Fıstıkdibi mahallesindeki Mismarcı Mescidi de bu yangın sonrasında harabeye dönmüştü. Abdi Subaşı Camii, 1989’da yeniden yaptırılmaya başlanmış, birkaç yıl sonra da ibadete açılmıştır. Cafer Subaşı Camii de, cemaatin katkılarıyla yeniden inşa edilerek yangından 14 yıl sonra 1955’de ibadete açılacaktır. Mismarcı Mescidi ise 1970’lerde yeniden ihya olunacaktır.

Kızılay seferber oldu
Yangın sonrasında yaşanan en büyük sıkıntıların başında afetzedelerin barınma ve iaşe sorunları geliyordu. Nitekim vali ve belediye başkanı Lütfi Kırdar, yangınzedelerin ilk etapta derhal camilere yerleştirilmeleri talimatını vermişti. Öte yandan Kızılay da devreye girmiş, talihsiz vatandaşlara yiyecek, giyecek ve çadır yardımında bulunmuştu. Kızılay 221 felaketzedeye bir aylık mesken ve iaşe yardımında bulunurken, büyüklere 15, küçüklere 10 lira yardım parası dağıtmıştı. Bunun dışında yangın yerine çok yakın bir mevkide bulunan Darüşşafaka Lisesi de okulun imkânlarını seferber etmiş, okul mutfağından çıkan sıcak yemekler 337 kişiye ulaşmıştı. Kızılay’ın Ankara şubesi de derhal harekete geçmiş ve İstanbul’a 500 battaniye, 300 takım elbise, 300 takım çamaşır, 200 yatak ve bir miktar battaniye göndermişti.

Diğer yandan yangın sonrasında patrikhanenin inşası meselesi de ciddi bir sorun olmuştu. Patrikhanenin eski binasını ihya için 1962’de yaptığı başvuru reddedildi. Amerikan başkanı Carter’in bizzat devreye girmesi neticesinde 1987’de patrikhanenin yeniden inşasına izin verildi. Bu süre içinde patrikler, bugün patrikhanenin sağ tarafından bulunan ve muhasebe binası olarak kullanılan bir taş binada çalışmalarını sürdürdü. 1987’de temelleri atılan patrikhane binasının masrafları Yunanlı sanayici Panayiotis Angelopulos tarafından karşılandı. Yeni hizmet binası 17 Aralık 1989’da büyük bir törenle açıldı.

Hasılı İstanbul, Cumhuriyet devrinin en büyük semt yangınlarından birini 1941’de yaşamış, yaralarını sarması ise epey zaman almıştı.

Kaynakça:
- 21-24 Ekim 1941 tarihli Akşam ve Yeni Sabah gazeteleri.
- Tarık Avcı, İstanbul Yangınları 1923-1965, İstanbul, 1965.
- Elçin Macar, Cumhuriyet Döneminde İstanbul Rum Patrikhanesi, İstanbul, 2003.
- Orhan Türker, Fenari’den Fener’e, İstanbul, 2001.