- Yakın tarihimizin toplama kampları

Adsense kodları


Yakın tarihimizin toplama kampları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 4 August 2012, 12:05 pm GMT +0200
Yakın tarihimizin toplama kampları
Alper Çeker • 84. Sayı / TARİH


İngilizce’de “reservation” sözcüğünün sözlük anlamlarından biri, Amerika Birleşik Devletleri’nde yerlilere/Kızılderililere ayrılan toprak. Aslında 19. yüzyılın sonunda icat edilen bu “reservation”lar, birer toplama kampıydı. Wounded Knee gibi kamplarda günümüz hukukunda soykırım sayılan katliamlar gerçekleştirilmişti.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), toplama kampı yöntemini II. Dünya Savaşı sırasında Japon kökenli vatandaşlarına da uyguladı. Hatta Japon ordusunun kendi telsiz şifrelerini çözmesi üzerine “reservation”larda yaşayan Kızılderilileri askere alıp telsizci olarak cepheye sürdüler. Kızılderililerin ana dillerinde gerçekleştirdikleri telsiz konuşmalarını Japonlar çözememiş, plan başarılı olmuştu.

II. Dünya Savaşı sırasında toplama kampı yöntemine başvuran tek devlet ABD değildi tabii ki. Almanya’nın Yahudiler için kurduğu toplama kampları yaygın olarak biliniyor. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde kurulan toplama kampları ise Almanların kamplarına oranla daha az bilinir. II. Dünya Savaşı’nın en az bilinen toplama kampları ise, Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurduklarıydı.

CHP’nin Nazizm ile dirsek teması
II. Dünya Savaşı arifesinde Cumhuriyet Halk Partisi, Almanya ve İtalya’ya gidip buralardaki rejimleri inceleyen Recep Peker sayesinde Nazizm ile dirsek temasına geçmişti. Hatta Attila İlhan, O Karanlıkta Biz adlı romanında Cumhuriyet ve Tasvir-i Efkâr gazetelerinin III. Reich altınları ile Türkiye’de Nazi propagandası yapmasından söz eder.

Bu yakınlığın, 1933 seçimlerinde Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı destekleyen Trakya Yahudileri’nin bir yıl sonra sürgüne gönderilerek cezalandırılmalarına esin kaynağı olduğu, şüphe götürmez. Bu sürgünü, Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’na girmemesine rağmen ülke kaynaklarını tüketen CHP’nin 1942 yılında Varlık Vergisi’ni icat etmesi takip eder. Bu konuda kaleme alınmış iki kaynak kitap var: Biri Ayhan Aktar’ın Varlık Vergisi ve “Türkleştirme” Politikaları adlı çalışması, diğeri de Faik Ökte’nin tanıklıklarından yola çıkarak yazdığı Varlık Vergisi Faciası adlı eseri.

Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun hükümet programını açıkladığı 5 Ağustos 1942 tarihli konuşma şöyle bitiyor: “Biz halkçı idik, halkçıyız ve daima da halkçı kalacağız. Tek partili bir devlet kurmuş olmamız başlıca bu büyük hakikate dayanıyor. Biz ne sarayın, ne sermayenin, ne de sınıfların saltanatını istiyoruz. İstediğimiz sadece Türk milletinin hâkimiyetidir.”

Aşkale ve Sivrihisar’da kurulan çalışma kampları
Bu nutuğun ardından Tasvir-i Efkâr ve Cumhuriyet gazeteleri özellikle Yahudileri hedef alan yayınlara başladılar. Derken kendilerinden ağır vergiler istenen azınlık mensuplarının isim listeleri asıldı. Mallarına haciz kondu. Apartmanların önünde, evlerden çıkan eşyalar sokakta gerçekleştirilen açık arttırmalarda satıldı. Ancak parti fazlasını istiyordu. Kendileri için belirlenen miktarı ödeyemeyen binlerce azınlık mensubu, önce Sirkeci’de esnafa teşhir edildi; sonra da yük vagonlarına bindirilerek Elazığ’daki Aşkale ve Eskişehir’deki Sivrihisar çalışma kamplarına gönderildi.

Attila İlhan, yukarıda adı geçen romanında iki emeklinin arasında geçen bir konuşma kurgusuna yer veriyor: “… komşu masalardan emekliler, bu defa, daha az ‘hayati’ sayılamayacak başka bir konuya dalmış; dedikodusu haftalardır süren Varlık Vergisi’ni tartışıyorlar.

[…]
-Niçin, mânâsı sarih: Asıl vergi yükü gayr-ı müslimlere bindirilecek, harpten bilistifade, milletin kanını emen Yahudi muhtekirlere! Başvekil’in beyanatında mevcuttu bu husus, açıkça ifade edilmemiş olsa bile…

-… paşa hazretleri haklıdır, bizim bacanağın mahdumu, Defterdarlık’ta muhasip, yâni menbâ emin; dediği o ki, gayr-ı müslim tüccara, emlâk sahibine, Müslümanlara nazaran üç misli fazla vergi tahakkuk ettirilecekmiş; cezai müeyyidesi berbat, yol inşaatında taş kırma filân…

[…]
Mahzun, hatta kırgın bir ses diyor ki: -… ekseriyeti Halk Partili’ymiş, bir kısmı da, eski İttihatçı makûlesi…”

21 gayr-i müslim canından oldu
Varlık Vergisi’nin ödenmesi için verilen son günün ardından tespit edilen azınlık mensupları evlerinden toplandılar ve Sirkeci Garı’nın yanındaki ambara kapatıldılar. Burada insanlar 10 gün evlerinden getirdikleri battaniyelere sarınarak ve yakınlarının getirdiği yemekleri yiyerek yaşadılar. Maliye Bakanlığı’nın İstanbul Defterdarlığı ile yaptığı yazışmalarda bu insanlar “yabancılar”, “dönmeler” ve “gayr-ı müslimler” adlarıyla sınıflandırılmıştı.

Çalışma kamplarına toplam 2057 kişi gönderildi. Bunların 1400’ü Aşkale’ye gitti ve 21 tanesi çalışma koşullarına dayanamayıp öldü.

Hitler’in öğrencisi
Attila İlhan’a dönecek olursak, O Karanlıkta Biz adlı romanın son sayfalarında şu diyalog yer alır: “Başvekil Şükrü Saraçoğlu demiş ki: ‘Biz ne Adam Smith’in talebesiyiz, ne de Karl Marks’ın çırağı’; Doğan Rumeli, istifhahla gülüyor:

-…hârikulâde lâf etmiş doğrusu, Hitler’in tilmizi olduğunu, başka türlü ifade edemezdi;…”

II. Dünya Savaşı’nı Almanya ve Japonya’nın kaybetmesi, Türkiye’deki pek çok hesabı alt üst etti. 1943 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Yahudi çevrelerin Türkiye aleyhinde yayınlar kaleme almaları, toplama kamplarının sonunu getirdi. Cumhuriyet Halk Partisi savaşın sonucuna bağlı olarak 180 derecelik bir dönüş yaptı. Bir yıl önce Türkçülük adına azınlık mensuplarını toplama kamplarında çalışmaya gönderen parti, bu kez ülkenin dünyaca ünlü Türkologlarına 1944’te Irkçılık-Turancılık suçlamasını yöneltti. Zeki Velidi Togan, Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan gibi isimler cezaevine girdi; Türkiye’ye Atatürk’ün getirttiği Abdülkadir İnan gibi bilim adamlarının ise işlerine son verildi ve sokağa atıldılar.

Geçmişin faturasını ödeyen günümüz Türkiyesi
Gelelim tüm bunların günümüzle olan ilişkisine… Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz ay darbe girişimcilerinin yargılanmasını protesto etmek amacıyla, davaların tutuklu sanıklarının bulunduğu Silivri Cezaevi’ni “toplama kampı” olarak niteledi. Bu nitelemeyi yaparken, CHP’nin geçmişte kurduğu toplama kamplarından haberdar mıydı; haberdar olsa, sicili bu konuda da bozuk CHP’yi yeni tartışmaların hedefi haline getirmek pahasına bu ifadeyi kullanır mıydı, bilinmez. Hâlbuki CHP, bu kamplarda dinî azınlık mensuplarını çalıştırmıştı. Parti olarak halen o dönemle hesaplaşmayı ve kurbanlarla yüzleşmeyi de gerek görmüş değil.

Oysa bu kampların kurbanlarının büyük bölümü Türkiye’yi terk etti. Özellikle İsrail’in kurulmasından sonra Yahudiler buraya göç ettiler. Bu insanlar tabii ki acılarını da beraberlerinde götürdüler ve günümüz Türkiyesi geçmişin faturasını şu anda mücadele ettiği düşmanlıklarla ödüyor. CHP, yakın tarihine yönelik esaslı özeleştirilerde bulunmadıkça, toplum olarak yeni bedeller ödemeye devam edeceğiz gibi görünüyor.