hafız_32
Mon 4 October 2010, 06:26 pm GMT +0200
Üçüncü bölüm
YAHUDİLİK VE GELENEKLERİ
A) Taharet:
Tevrattaki ifadelerden, Yahudiler'in ibadetleri yerine getirmek için islâm'daki abdeste benzer uygulamalara sahip oldukları anlaşılmaktadır.[425] Bu husus, su ile ellerin ve ayakların yıkanmasını da içine almaktaydı. Talmud'da su bulunmadığı zaman kum kullanılmasına cevaz verildiğinden bahsedilmektedir. Bu da islâm' daki teyemmümü hatırlatmaktadır.[426] Yine Yahudiler yemeklerden önce elleri yıkayarak, temizliğe riayet etmekteydiler.[427] Ayrıca, cünüplük, hayız, lohusahk, özür ve murdarlık hallerinden ötürü guslediyorlardı. Lohusahk müddetince kadınlar murdar sayılmış ve kutsal kabul edilen şeylere dokunmaları yasaklanmıştı. Tevrat'a göre erkek çocuk doğuran kadm yedi gün murdar olmakta, otuz üç gün de lohusalık müddeti sürmekteydi. Kız çocuk doğuran kadın ise, iki hafta murdar olmakta ve altmış günde Lohusahk müddeti sürmekteydi.[428]
Yahudilerde hayız halindeki kadın murdar sayılmaktaydı. Bu sebeple hayızlı kadının dokunduğu her şey murdar sayılmaktaydı. Hayızlı kadına veya onun dokunduğu şeylere temas eden kimse de murdar sayıldığı için, kendisini ve elbiselerini yıkamak zorundaydı. Bu kişinin murdarlığı akşama kadar devam etmekteydi. Kadının hayız müddeti yedi gün kabul edilmişti. Hayızlı kadınla yatan kimse de, kadın gibi yedi gün murdar olmakta, dokunduğu her şey murdar sayılmaktaydı.[429] Hz. Peygamberin zamanında Medine ve civarında yaşayan yahudiler, Tevrâtm bu hükmünden dolayı hayızlı kadınlarıyla bir arada bulunmuyorlar, onlarla birlikte yemek yemiyorlar, hayızlı kadınlarını evlerinden çıkarıyorlardı.[430] Yahudilik'te erkek olsun, kadın olsun özürlü olanlar murdar sayılmaktaydı. Bu durumdaki kadın ve erkeğin kullandığı eşyalar ve dokundukları şahıslar murdar kabul ediliyordu. Özürlü kimseye dokunan şahsın elbisesini ve bedenini yıkaması gerekmekteydi. Murdarlığı ise akşama kadar sürüyordu. Tevrat, özürlü kadın ile hayızlı kadın arasında fark gözetmiyordu.[431] Ayrıca elbiselerine idrar bulaşmasından da şiddetle sakınıyorlardı. Onlardan herhangi birisinin elbisesine idrar bulaşsa, idrar bulaşan bu kısmı makasla kesecek derecede titizlik gösteriyorlardı.[432]
Yahudiler, cünüblükten dolayı da yıkanıyorlardı. Yıkandıktan sonra murdarlıkları akşama kadar devam etmekteydi. Tevrat meni bulaşan elbiselerin de yıkanmasını emretmişti. Cünüblükten dolayı murdar olan bir kimse mukaddes şeylerden yiyemezdi. Ekmek de mukaddes şeylerden sayılmaktaydı.[433]
Murdarlık ise; hayız, nifaz, özür, cünüblük hallerinden birine sahip olan kadın veya erkeğe, murdar sayılan bir hayvana dokunmaktan meydana gelirdi. Böyle kimselerin, bedenlerini ve elbiselerini yıkamaları gerekirdi. Murdarlıkları ise akşama kadar sürerdi. Bu kimseler de mukaddes şeylerden yiyemezlerdi.[434] Kendisine veya leşine dokunulduğu zaman murdar olunan hayvanlar ise şunlardı: Çatal tırnaklı olmayan, geviş getirmeyen hayvanlarla, dört ayaklılardan pençesi üzerinde yürüyen hayvanlar, gelincik, fare, bukalemun bunların içine dahildir.[435] Eti yenilebilen hayvanların leşinden yiyen, leşini taşıyan kimseler de murdar sayılıyordu.[436] Ayrıca zorunlu haller dışında da gusletmek iyi bir davranış sayılıyordu.[437]
B) Günlük Ve Haftalık İbadetler:
Yahudiler, ibadetlerine niyet ederek (Kavvana) başlıyorlardı.[438] İbadetlerde ise özel kıyafetler giymekteydiler. Sabah ibadetinde Tallit denilen bir örtü örtünürler, diğer vakitlerde ise, Tzizith (Saçaklı) denilen bir dış elbise giymektedüer. Ayrıca sabah ibadeti esnasında iki tane dua kayışı bağlarlar ve bu kayışlara Tefîllin denilen hamayıllar asarlardı. Bunların içinde Tevrat'tan bazı bölümler bulunurdu.[439] îbadet esnasında erkekler ve kadınlar başlarım örterlerdi.
Günde beş kere ibadet yapılmaktaydı. Bunlar Şaharit (sabah), Musaf (öğle), Minha (ikindi), Neilat Şerarim (akşam üstü) ve Maarib (Akşam) ibadetleriydi. Aslında Yahudilik'te tayin edilmiş üç ibadet vakti vardı. Bunlar, sabah, öğleden sonra ve akşamdı. Sabah ibadeti şafağın sökmesinden günün üçte bir vakti girinceye kadar, öğleden sonraki ibadet, güneşin batmasından biraz önceye kadar, Akşam ibadeti, akşam karanlığının biraz öncesinden şafağın sökmesine kadar ezberden okunarak yapılırdı.[440] Babil dönüşü Şaharit, Musaf, Minha ve Neilat Şerarim olarak, dört vakitte ibadet edilmeye başlanmış, sonraları Musaf yalnız Sebt ve Bayram günlerinde, Neiîat ise yalnız Keffaret Bayramında yapılır olmuştur. Maarib adı verilen ve akşam evde yapılan bir ibadet de bunlara eklenmiştir.[441] Talmudda ise Şaharit'in Hz. ibrahim'den, Min-ha'nın Hz. Ishak'dan Maarib'in de Hz. Yakub'dan kaldığı zikredilmiştir.[442]
Yahudilik'de günlük ibadetin özü dua ve niyazdan ibaretti. Günlük ibadette, namazdaki gibi kıyam (Amidah), rüku (Keria), secde bulunurdu. Sesli ve sessiz olarak dualar okunurdu. Dualarda Allah'ın senası ve şükrü, ihtiyaçlar için yalvarış ve îsrailoğulla-rı'mn yeniden ihtişamına kavuşması için yapılan yakarışlar yer alırdı.[443] Dini metinler haham tarafından makamla okunurdu. Bu duaların çoğu îbranice idi.[444] Toplu ibadetler Havralarda yapılır ve hahamlar tarafından idare edilirdi. Cemaatla ibadet edebilmek için en az on erkek bulunması (Minyan) gerekirdi. Erkek sayılabil-mek için ise Bar Misva olmak (on üç yaşını geçmiş olmak) icabe-derdi.[445] Yahudiler, ibadet esnasında Kudüs'e dönerlerdi.[446] Yahu-dilerde haftalık ibadet ise, Tevrat'ın emri gereğince Sebt (Cumartesi) günü yapılırdı. Tevrat'a göre, Yahova dünyayı altı günde yaratmış ve yedinci günde istirahat etmişti. Bunun için Sebt günü hiçbir şey yapmayarak ibadet edilmelidir.[447] Yahudiler Sebt gününe Cum'a'dan hazırlanırlardı. Sebt günü Cuma akşamı başlardı. Bu sebeple Cuma akşamı Havraya gitmek zorundaydılar. Sebt Günü yemek pişirmeleri de yasak olduğu için,[448] yiyecek ve ihtiyaçlarını Cuma'dan hazırlarlardı.[449]
C) Bayramlar:
Kaynağını Tevrat'tan ve eski çağlardan alan, özel Yahudi takvimine göre düzenlenen bayram ve törenleri vardı. Israiloğulları, 1 ve 2. tapmaklarının yıkılışı dolayısıyla Ab (Temmuz-Ağustos) ayının 10. gününü Milli Yas Günü ilan etmişlerdi. Bu gün, Ab ayının 9. günü güneşin batmasıyla başlar, ertesi gün gece gökte üç yıldız görününceye kadar devam ederdi. Bu süre içinde yiyip içmezler, Yeremya Kitabı'ndan ağıtlar okunurdu. Havralarda ise Eyüb Kitabı okunurdu. Bu tarihten üç hafta evvelinden itibaren oruç tutulur, bu süre zarfında düğün dernek, eğlence yapılmaz, son dokuz günde et yenilmez, şarap içilmezdi.[450] Tişrî ayının birinde ise Roş Ha Şana adlı Yeni Yıl Bayramı kutlanırdı. Bu gün, on keffaret gününün de birincisi sayılırdı. Dünyanın bu günde yaratıldığına inanılır, dua edilir, ailecek Havraya gidilirdi. Bala batırılmış ekmek gibi tatlı tatlı şeyler yenilir, Öğleyin yıkanılıp Tevrat okunurdu.[451]
Tışri ayının onuncu günü ise Yom Kippur denilen Büyük Keffaret Bayramı kutlanırdı. Yom Kippur günü oruç tutulur, arefe günü havraya gidilir, ölülerin ruhları için mum yakılırdı. Gün boyunca havrada ayin yapılır, I. Krallar Bölümünden parçalar okunarak oruç gününe son verilirdi. Yahudilerin altın buzağıya tapmaları, bu sebeple Allah'ın gazabına uğramaları ve bu suçtan bağışlanmaları sebebiyle kutlanmaktaydı.[452]
Purim Bayramı ise, Adar ayının 14. günü kutlanmaktaydı. Bu bayram, Ester adlı bir yahudi kızının, yahudileri iranlıların katliamından kurtarması dolayısıyla kutlanmaktaydı. Bu günde Kitab-ı Mukaddes'in Ester bölümü okunur, şölenler düzenlenir, yoksullara bağışta bulunulurdu. [453]Pessah (Hamursuz) bayramı ise Abib (Nisan 19) ayında başlar ve bir hafta sürerdi. Bu bayramda mayalı ekmek yenilmez, "Fısıh" adıyla anılan bir kurban kesilip eti sabaha kalmadan yenilirdi.[454] Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiği zaman, bir gün yahudilerin giyinip süslendiklerini ve oruç tutup bayram yaptıklarını görmüş ve bugünün ne olduğunu sormuştu. Yahudiler de "Bugün, Allah'ın Musa'yı ve kavmini Fi-ravun'dan kurtardığı büyük gündür" diye cevap vermişlerdi.[455] Asr-ı Saadette yahudilerin Medine ve civarında kutladıkları bugünün, îsrailoğulları'nın Mısır'dan çıkışları dolayısıyla düzenlenen Pessah (Hamursuz) Bayramı olduğu onlaşılmaktadır.[456]
Yahudilerin kutladığı diğer bir bayram, Kisler ayının 25. günü başlayıp bir hafta süren Hanukka Bayramı'ydı. Yeruşalim Tapmağı'mn onarılması hatırasına yalnız evlerde kutlanılır, sekiz kollu Hanukka şamdanı yakılan mumlarla dolardı.[457] Sukkoth (Çardak) Bayramı ise Yom Kippur'dan sonar Tişrî ayının löinde kutlanırdı. Bu bayramı kutlamak için gölgelik mahiyetinde çardaklar hazırlanırdı. Bayram 7 gün sürer, ilahiler, Mezmurlar okunurdu. Yemekler bu çardaklarda yenir, bu bir ibadet sayılırdı. Çardaklar îsrailoğulları'nın çölü geçişlerinde Tann'nm kendileriyle beraber olduğunu simgelerdi. Ayrıca Hz. Musa'ya on emrin verildiği gün olan Şavvot (Gül) Bayramı da kutlanırdı. Bu bayram Pessah'tan elli gün sonra yapılmaktaydı.[458]
D) Yağmur Duası:
Yahudilerde de Yağmur duasına çakma geleneği vardı. Kur'ân-ı Kerim Hz. Musa'nın Yağmur duasına çıktığından bahsetmektedir.[459] Kitab-ı Mukaddes'te ise îsrailoğullan yağmur duasına çıkmadıkları için kınanmaktadır.[460] Hadislerde ise, Hz. Süleyman'ın Yağmur duasına çıktığından söz edilmektedir.[461] Ayrıca, Yahudiler günlük ibadetlerinde günde üç defa bereketli yağmurların yağması için dua etmekteydiler. [462]
E) Cenaze:
Yahudilik'te ölü murdar sayılmaktaydı. Kahin soyundan olanlar ise içinde ölü bulunan eve girmezlerdi. Ölen kimseye dokunan da murdar olurdu.[463] Ölünün yakınları cenaze ile ilgili işlerle ilgilenmezler, bu işle ilgilenen kadın veya erkekler ölüyü soyar, yıkar, kefenlerini giydirip tabuta koyarlardı. Ölünün üzerine usulünce bir ılık su dökülür, daha sonra bol su dökülür ve Tevrat'tan belirli bazı cümleler okunurdu.[464] Cenaze üstü örtülü olarak bir teneşire yatırılıp yıkanırdı. Cenaze kurulanır, kefeni giydirilirdi. Elbise herkes için birdi ye beyaz bezden takke, gömlek, don, kuşak ve kemerden ibaretti. Ölünün başında konuşulmazdı. Bu işlemlerden sonra kısa bir dua yapılır ve ölü doğrudan doğruya toprağa yatırılırdı. Cenaze alayı yola çıkmadan Mezmur'dan bazı parçalar ile bazı dualar okunurdu. Cenazeler omuzlarda taşınırdı. Ölü mezara indirilince Daniel Kitabı'ndan "Ve sen git, kendi sonuna" sözü söylenir, ölünün yüzü Yeruşalim Tapmağı'nm bulunduğu tarafa çevrilirdi.[465] Cenaze kabre konuluncaya kadar cemaat oturmazdı.[466] Sonra bir kürek toprak ölünün üstüne serpilir, gene dua edilir, sonra kürek elden ele geçerek defin işlemi tamamlanırdı. Cenaze törenine kadınlar katılmazlardı. Cenaze töreninden sonra, cemaata yemek verilirdi.[467] Cenazenin defnedilmesinde acele edilir, mümkünse öldüğü gün kaldırılırdı.[468] Ölünün arkasından yakınlarının matem tutarken aşırılıklara kaçmaları, saç baş yolup, üst baş yırtmaları, vücudlarmda yaralar açmaları ise Tevrat tarafından yasaklanmıştı.[469]
F) Oruç:
Oruç ibadeti Yahudilerde de vardı. Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiği zaman, bir gün onların giyinip süslenip, bayram yaparak oruç tuttuklarını görmüş ve bugünün ne olduğunu sormuştu. Onlar da "Bugün, Allah'ın Musa'yı ve Israiloğullan'm Firavun'un zulmünden kurtardığı büyük bir gündür" demişlerdi.[470]
Yahudilik'te tutulması mecburi görülen yegane oruç Yom Kippur adı verilen Keffaret orucu olup, Tişrî ayının 10. günü tutulurdu. Tişrî ayının 10. günü Ekim ayının sonuna rastlamaktadır. Bu günde oruç tutmak farzdı. îmsak, Keffaret Gününden önceki Akşam güneş batarken başlar, o gece ve ertesi akşam ilk üç vıldız görününceye kadar sürerdi. Bu süre esnasında yemek içmek yasaktı. Bu oruç esnasında Havra'ya gidilir, ibadetle meşgul olunurdu. Neilat denilen ve güneş batarken yapılan ayinden sonra Şofar denilen bir boynuz öttürülür ve oruç zamanı sona ererdi.[471] Tevrat, bugünde Yahudilerin iş yapmalarını yasaklamış, tevazu içinde bulunup ibadet etmelerini, onların bugünde keffaret olunacaklarını bildirmiştir.[472] Yom Kippur orucu, Hz. Musa'nın Allah'tan buyruklarını almaya gittiği zaman, yahudilerin altından bir buzağıya tapmalarından dolayı tutulduğu kaydedilmektedir.[473]
Yahudilerin, Kudüs'ün tahribi ve diğer acıklı olaylar sebebiyle benimsedikleri diğer bazı oruçları da vardı. Bunlar dört, beş, yedi ve onucu aylarda tutulurdu. Ancak bu ve benzeri oruçlar mecburî sayılmamaktaydı. Tebet 10'da, Temmuz 17'de, Ab 9'da, Tişrî 3'de tutulan oruçlar, Ester orucu, Küçük Yom Kippur Orucu bunlardandı.[474] Ayrıca Yahudi Zahidleri sukut orucu tutarlar, sabahtan akşama kadar konuşmayıp susarak nefislerini terbiyeye çalışırlardı. Hz. Musa ve Hz. Meryem'in bu orucu tuttukları haber verilmektedir.[475] Cahiliye dönemi Araplarında da tutulan bu orucun onlara, o dönem yahudilerinden geçtiği tahmin edilebilir. Yine Hz. Peygamber zamanında Arap Yarımadası'nda yaşayan yahudiler, oruç tuttukları zaman yatsı vaktinden sonra bir şey yemezlerdi. Bazı nıüslümanlar da onları taklid etmişlerdi. Bunun üzerine Bakara 185 ile 187. ayetleri nazil olmuştu.[476] Ayrıca Yahudiler, oruç tuttukları zaman sahur yemeği de yemezlerdi. Hz. Peygamber müslümanlara sahur yemeği yiyerek onlara muhalefet etmelerini emretmişti.[477]
Oruç tutma çağı ise, Bar Misva (Şeriatın oğlu) olunca, yani 12 yaşında başlardı. Bazı oruç günlerinde et yenmez, içki içilmezdi.[478] Yahudilikte'de oruç ve bayram günlerini tesbit için ay gözlenirdi. Eskiden Kudüste Sanhedrin denilen (Büyük Meclis), her ay tanıkları dinleyerek ay başım ilan ederdi. Tepelerde ateş yakmak suretiyle yeni ay çevrede yaşayanlara haber verilirdi.[479]
G) Zekât-Sadaka:
Kur'ân-ı Kerim'de, zekât ibadetinin Yahudiler'e de emredildi-ği bildirilmektedir.[480] Ancak Yahudilere emredilen bu zekâtın mahiyeti ve miktarı hakkında bir açıklık yoktur. Kitab-ı Mukad-des'te ise Israiloğullan'na yıldan yıla mahsûllerin ve sürülerin ondalıklarının ayrılıp, ilgili yerlere sarfedilmesi emredilmektedir. Bu açıdan Yahudiler, ziraî mahsûllerden, sığır ve koyun sürülerinden, diğer bütün gelirlerden ondalık (Öşür) vermekteydiler. Bunları da Levili'ye, garib kimselere, öksüzlere, dul kadınlara vs. dağıtıyorlardı. Bu husus da Tevrat'ın emriydi.[481] Ondalıkların verilmesinin vakti ise, ürünlerin toplanmasından sonra(Yedi Sayım Haftası) idi.[482] Yine Kitab-ı Mukaddes'in çeşitli bölümlerinde sadaka verilmesi teşvik edildiği için,[483] Yahudiler arasında fakir ve sadaka verme geleneği vardı. [484]
Ğ) Hac:
Kitab-ı Mukaddes'in çeşitli bölümlerinde bir fariza olarak, Islâmdaki hac ibadetine benzer bir ayin (Hag) emredilmektedir.[485] Yahudilerin Kudüs'te bulunan Makdis'i ziyaret edip, mihrabın etrafını tavaf ettikleri anlaşılmaktadır.[486] Vaktiyle Beytü'l-Makdis'e yapılan hac, küçükler, körler, kadınlar, akıl ve beden hastaları dışında bütün yahudilere farz idi. Fakat Kudüs'teki Mabed'in yıkılmasından sonra, Yahudilerde hac ibadeti sona ermişti.[487] Tevrat'ın buyruğuna göre Yahudilerin Pesah, Şavuot ve Sukkoth bayramlarında olmak üzere yılda üç defa Mabed'e gidip ziyaret yapmaları gerekirdi.[488] Günümüzde ise Doğu ülkelerinde oturan yahudilerle, Kuzey Afrikadakiler senenin belli günlerini hac için ayırmışlardır. Süleyman Mabedi'nin batı duvarının karşısında, Temmuz'un 17. günü akşamından, Ağustos'un 19. gününe kadar 23 gün devamlı toplanmaktadırlar. Vaktiyle yapılan bu hac esnasında, herkes, alî gücüne göre bir veya daha fazla kurban keser, fakirlere dağıtırdı. Kurban derileri ise karşılıksız olarak ziyaretçilerin hizmetinde olanlara verilirdi.[489]
H) Nesi Uygulaması:
Nesi uygulaması yahudilerde de mevcuttu. Yahudilerin 72 üyeli, din alimlerinden müteşekkil en yüksek dini kurulu ve mahkemesi Sanhedrin'in başkanının unvanı, prens anlamına gelen "Naşı" idi.[490] Nesi işini bu kurul düzenlerdi. Yahudi takvimi, Arap takvimi gibi ay takvimiydi. Bir yıl 354 gün sürerdi. Tören ve bayram günleri güneş takvimine göre düzenlenir, bu iki takvimi birbirine uydurmak için ise, Nesî'ye başvurulurdu. Bu da her 19 yılda bir kebîse (ek) yıl, her 7 yılda da bir kebise ay eklenerek yapılırdı.[491] Cahiliye Araplarımn, Nesî uygulamasını yahudilerden aldığı sanılmaktadır.[492] Yahudilerde seneye eklenen ay, Adar ayım takip eden ay olurdu. Yahudiler, nesîye Pesah bayramını senenin münasip bir zamanına denk getirmek için başvururlardı.[493]
I) Kurban:
Kurban kesme âdeti Yahudiler'de de mevcuttu. Vaktiyle Kudüs'te Süleyman Mabedinde Yahudiler, Keffaret, Şürkan vs. cinsinden kurbanlarını keserlerdi. Ancak Kudüs Tapınağı'nm Roma imparatoru Titüs tarafından yıkılmasından sonra, israil fa-kihlerinin içtihadıyla, artık "Tapmak kalmadığı için" kurban kesme ve yakma geleneği bırakılmıştı.[494] Yahudilikte vaktiyle insan kurbanı yapıldığına dair bir âdetten de söz edilmektedir. Kitab-ı Mukaddes'te, Hakimlerden Yeftah'ın kızını Yahova için kurban etmek maksadıyla boğazlayıp yaktığından söz edilmektedir.[495]
Yahudilerde en meşhur kurban çeşidi "Fısıh" kurbanıdır. Fı-sıh, yahudilerin Mısırdan çıkışını sembolize etmek üzere Nisan ayında 7 gün süreyle kutlanılan bir bayramdır. Bu bayramda bir kuzunun kurban olarak kesilip yenilmesi âdettir. Fısıh kurbanı, bir yaşında erkek kuzu veya keçiden, sığırdan seçilir, Fısıh kurbanı ailevi bir mahiyet taşır, aile reisince kesilmesi gerekir. Sabaha kalan etler yakılır. Bu açıdan kuzunun büyüklüğü aile fertlerinin yiyeceği kadar olacaktır. Fısıh kurbanı güneş battığı zaman kesilir.[496] Kesilecek kurbanlar kusursuz olmak zorundadır.[497] Tevrat'a göre kumru ve güvercin gibi hayvanlar da kurban olarak takdim edilebilirdi.[498] Ayrıca Yahudiler, etini yedikleri halde ineği kurban olarak kabul etmezler; karaca, geyik vs. av hayvanlarının da etlerini yerler ancak kurban olmalarını benimsemezler. Kurbân kesilirken, kesen kimsenin elini kurbanın başına koyması gerekir. Bu âdet Hz. Musa ve Harun'dan kalmıştır.[499] Vaktiyle suç, hata, keffaret, şükran ve adak kurbanlarının etleri, genellikle Yahudi din adamları olan kâhinlere verilirdi. [500]
İ) Îsim Koyma:
Yahudilik'te, yeni doğan çocuklara Peygamber isimleri vermek, islâm'dan önce Ehl-i Kitab arasında âdet halindeydi. Erkek çocuklara isim, çocuk sünnet edildikten sonra sekizinci gün verilirdi. Bu uygulama, herkesin işitebileceği bir sesle, çocuğa verilecek isim iki defa tekrarlanmak suretiyle yapılırdı. Ayrıca, ataların, büyüklerin adlan, Tevrat'tan seçilen isimler çocuklara ad olarak konulurdu. Kızlara verilen isimlerin ise pek azı Tevrat'tan alınırdı.[501]
J) Sünnet Olma:
Sünnet, olma, Yahudilik'te Allah ile akdedilen çok önemli bir ahd niteliğindedir. Tevrat, Hz. ibrahim, ismail ve Ishak'm sünnetinden bahsetmektedir.[502] Tevrat, her erkek çocuğun doğumunun sekizinci günü sünnet edilmesini emretmiştir.[503] Bu sebeple Yahudilerde erkek çocukların doğumlarının sekizinci günü sünnet edilmesi Hz. İbrahim'den kalma bir âdet olarak devam etmektedir. Onların bu âdetleri Hz. Peygamber döneminde de sekizinci günde icra ediliyordu. Bu sebeple Hz. Peygamber, onlara muhalefet etmek için torunları Hz. Hasan ve Hüseyin'i doğumlarının yedinci günü sünnet ettirmişti.[504] Buharî'nin kaydettiği bir haberden, Hz. Peygamber'in çağında Bizans imparatoru Hirakl'm idaresi altındaki yahudilerin sünnet olma geleneğini sürdürdüklerini anlamaktayız.[505] Yahudilerde doğumun 7. günü akşamı çalgılı eğlenceler düzenlenir ve bu geceye Arefe denilir. Ev halkı çocuğun başında bulunur ve uyumazlar. Doğumun sekizinci günü sabah erkenden de sünnet yapılırdı. [506]
K) Nikâh:
Evlilik, Yahudiliğin büyük Önem verdiği konulardandır. Tal-mud'un değişik yerlerinde evlenme için gerekil işlemler belirtilerek, kurallara bağlanmıştır. Evlenme bir Tanrı buyruğu niteliğindedir. Tevrat'a göre Allah, Hz. Adem ve Havva'ya evlenip çoğaldedir. Tevrat'a göre malarım emretmiştir.[507] Yahudilikte nikah ancak hahamlar ya da onların izin verdiği kimseler tarafından kıyılırdı. Evlenme töreni havralarda yapılırdı. Tören esnasında Mezmur'dan parçalar ilahiler okunur, dualar edilirdi. Nikâh iki şahit huzurunda akdedilirdi. Haham nikâh sırasında bir hitabede bulunurdu. Hz. Musa'dan kalma bir gelenek olarak, gelin nikâhtan önce kadınlarla hamama gider, bir çeşit gusul yapardı. Buna Mikve denilirdi. Çiftler, "Sen benimle Musa ve îsrail yasalarına göre bu yüzükle evlendin" sözlerinin söylenmesinden sonra zifafa sokulurdu.[508] Düğün dolayısıyle ziyafet verilirdi. Bu geleneğin Hz. Yakub'a kadar çıktığı kaydedilmektedir.[509] Nikah esnasında erkek tarafından kadına "Mohar" adı verilen bir miktar mal verilirdi. Tevrat, mehir konusunda sarih emirler koymuştur. Buna göre evlenmek için bir kadına mehir vermek mecburidir.[510] Hz. Musa zamanından beri geçerli olan bir geleneğe göre, koca, karısına vereceği mehiri "Khetouba" adlı bir yazılı belge vasıtasıyla tayin ederdi. Bu adet daha sonraları iyice yaygınlaşmış ve Mişna ile Talmud'a girmiştir. Mişna ve Talmud'da, Khetouba, bakire kız için en az iki yüz dinar, dul için yüz dinar olarak tesbit edilmişti, ilk dönemlerde hanımının üzerine bakire bir kız olan kimsenin yeni evlendiği bu hanımının yanında yedi gün kalması âdetti.[511] Hz. Peygamberin çağında da bu âdet Arabistan'da devam etmekteydi.[512] Hz. Peygamber dünyaya gelmeden bir müddet önce Medine'de yaşayan yahudilere başkanları olan Fityun, evlenen genç kızların, kocalarının yanma gitmeden evvel, ilk geceyi kendi yanında geçirmesini kabul ettirmiş, bunu Evs ve Hazrec kabilelerine de tatbik etmişti. Fityun'un bu âdeti,Malik b. Aclamn kız kardeşine de yapmak istediği, fakat Malik'in kızkardeşinin buna razı olmaması sebebiyle, Fityun'un Malik b. Aclan tarafından öldürüldüğü kaydedilmektedir.[513]
Asr-ı Saadet'te yahudiler, Tevrat yasakladığı için hayızlı hanımlarına cinsel ilişki için yaklaşmazlar[514] ve onları murdar sayarak evden çıkarırlardı.[515] Enes (r.a.), Medine ve civarındaki yahudilerin bu adetini haber vermektedir.[516] Yine bu dönemde Medine yahudileri, hanımlarına helal yoldan olsa bile, arkadan yaklaşmazlar ve böyle cinsel ilişkiden doğacak çocukların şaşı olacağına inanırlardı.[517] Cinsel ilişkiyi de kadın en örtülü bir haldeyken sadece önden yaparlardı. Medineli Cahiliye Arapları da bu konuda onları taklid etmekteydi.[518] Yine bu dönem yahudileri azil uygulamasına karşı çıkıyorlar, bunu yapan Araplara "işte küçük mevûde (Çocukları diri diri gömerek öldürmek) budur" diyorlardı.[519]
Tevrat'ın yasaklaması sebebiyle, yahudilerin kan bağı bulunan kimselerle evlenmeleri yasaktı. Buna göre bir kimse anne babasıyla, babasının karısıyla, kız kardeşiyle, torunlarıyla, halasıyla, teyzesiyle, amcasıyla, amcasının karısıyla, geliniyle, kayın va-lidesiyle, iki kız kardeşle aynı anda evlenemezdi.[520] Ölen kardeşin karısıyla evlenmek ise bir gelenek olarak devam etmekteydi. Yine yahudiler, yabancı din mensuplarıyla evlenemezlerdi.[521] Çok kadınla evlilik ise meşru ve yaygın bir gelenek halindeydi.[522]
1) Talâk:
Talâk (boşama) uygulaması Yahudilik'te de mevcuttu. Tevrat'ta boşanmanın caiz olduğunu gösteren ifadelere rastlanmaktadır.[523] Fakat bu iş dince hoş karşılanmamıştır.[524] Boşanma hahamların huzurunda gerçekleştirilebilirdi. Haham huzurunda boşanmayan kadın eski kocasının nikahında sayılır, ikinci bir kocaya varamazdı. Boşanmada şahitler de hazır bulunurdu. Boşama hakkı yalnız kocanın olup, kadının hiçbir şekilde boşama hakkı yoktu.[525] Tevrat'ta, islâm'daki Han müessesesine benzer bir uygulamaya rastlanmaktadır. Karısını Zina ile suçlayan ancak şahid gösteremeyen yahudi erkekleri buna başvurmaktaydı.[526]
M) Miras:
Yahudilikte bir çocuğun mirasçı olması için nesebinin sahih olması gerekmekteydi. Bu sebeple zina mahsûlü çocuklar mirastan pay alamazlardı. Erkek evladın büyüğü babasının terikesin-den, diğer kardeşlerine nisbetle iki kat hisse alırdı.[527] Varaset sırası Tevrat'ta belirtilmiş, bu uygulama Mişna ve Talmud'da da değişmemişti. Hz. Musa'dan önce kız çocuklarına mirastan pay verilmiyordu.[528] Hz. Musa'nın şeriatında ise erkek çocuklar yoksa kız çocukları mirasçı kılınmıştı. Bu açıdan kız çocukları, erkek kardeşiyle beraber bulunduğu zaman mirasçı olamazdı. Ancak bu durum kızlara, "Cihaz" adı altında bir miktar mal-mülk verilmesi âdetini ortaya çıkarmıştır.[529] Mişna ve Talmud döneminde baba mirasçı olarak kabul edilmiş, anne ise mirasçı kılınmamıştır.[530] Ölenin usulü yoksa, terike yan hısımlara geçerdi. Çocuğu olmadan vefat eden kadına da kocası varis olurdu.[531] Vârisi kızlardan ibaret olan kimse, malının tamamını bir başkasına vasıyyet edebilirdi. Asr-ı Saadette Araplar da, bu konuda yahudileri taklid etmekteydiler.[532]
N) Yemin:
Tevrat, yahudilere Allah'ın adıyla yemin edilmesini emretmiş,[533] yalan yere yemin etmeyi yasaklamıştır.[534] Yahudilerin Asr-ı Saadet'te nasıl yemin ettiklerine dair fazla bir bilgiye sahip değiliz. Ancak bazı ferdî bilgilere rastlamaktayız. Nitekim Medine'de bir yahudinin, "Musa'yı âlemler üzerine seçen Allah'a andol-sun" diye yemin ettiğini görmekteyiz.[535] Yine bir yahudinin Hz. Peygamber'e gelerek, müslümanlann "Kabe hakkı için" demelerinin Allah'a şirk koşmak olduğunu söylediği nakledilmektedir. Buradan o dönemde Ehl-i Kitabın bilgili kimselerinin Allah'tan başka şeylere yemin etmeyi doğru bulmadıkları sonucunu çıkarabiliriz.
Tevrat'ta Kasâme ile ilgili hükümler de mevcuttur.[536] Kaynaklarımızda, Hz. Peygamber döneminde Hayber yahudilerinin ashâbtan Abdullah b. Sehl'i öldürdükleri, bu sebeple de Hz. Pey-gamber'in bu yahudilere kasâme uygulamak istediği nakledilmektedir.[537]
O) Cezalar:
Yahudilik'te kısas cezası mevcut olup, Asr-ı Saadet'te Arabistan'da yaşayan yahudiler arasında da bu uygulama yürürlükteydi.[538] Suçun şahsiliği prensibi vardı. Kısas hakkı, Veliyyüddem'e (öldürülenin yakınları) aitti.[539] Eski îsrail Hukuku'nda kısasın diyete çevrilmesi de mümkün değildi.[540] Ancak Asr-ı Saadet'te Medine ve civarında yaşayan yahudiler arasında kısas, cana can, dişe diş şeklinde bir ölçü içinde tatbik edilmez; insanların canları ve kanları eşit sayılmaz, bir cana karşı birçok can alınabilirdi. Bunun sonucu olarak ancak güçlü olan kabile intikamını alabilir, suçluyu ve etrafındaki yakınlarım ölçüsüzce cezalandırabilirdi. Güçsüz kabile ve topluluklar ise, kendilerinden bir şahsın güçlü kabileye mensup bir şahıs tarafından Öldürülmesi halinde, katiline kısas uygulayamazlardı. Asr-ı Saadet'te Medine'de yaşayan Yahudi kabilelerinden Benî Kureyza ile Benî Nadr arasında böyle bir durum mevcuttu.[541]
Mişna ve Talmud devrinde kısas, tazminata çevrilmişti.[542] Ancak Hz. Peygamber döneminde yaşayan yahudiler arasında bu meseleler kuvvete dayanılarak halledilmekteydi. Bu dönemde Beni Nadr kabilesi Beni Kureyza'dan daha üstündü. Bu sebeple Beni Kureyza'dan birisi, Beni Nadr'dan birisini öldürdüğünde kısas yapılarak öldürülür, Beni Nadr'dan birisi Beni Kureyza'dan birisini öldürdüğü zaman maktulün yakınları diyet almak zorunda kalırlardı.[543] Bu dönemde Yahudi kabileleri cinayetlerden dolayı diyet de alıp veriyorlardı. Ancak Hz. Peygamber devrinde Me-dinedeki Yahudi kabileleri arasında öldürülen kimse için alman diyet miktarları da eşit değildi. Kendi üstünlüğünü diğer yahudi kabilelerine kabul ettiren Beni Nadr yahudileri, içlerinden biri öldürüldüğünde tam diyet alıyorlar, fakat kendilerinden biri, diğer yahudi kabilelerinden birisini öldürecek olursa yarım diyet veriyorlardı. Yahudi reislerinden Huyey b. Ahtab, Nadr'h bir kimse için iki, Kureyza'lı bir kimse için bir diyetle hükmediyordu. Yahudiler arasındaki diyet miktarı, 50 vesk'e karşı 100 vesk oranındaydı. Cahiliye döneminde bu yahudi kabileleri aralarında savaşmış, Beni Nadr kabilesi galip gelmişti. Sonunda galip tarafın, mağlub taraftan her maktul için yarım, mağlub tarafın galib taraftan her maktul için tam diyet ödemesi için anlaşmışlardı. Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettikten sonra yahudiler arasında bir cinayet vakası meydana gelmiş, maktul kendilerinden olan Beni Nadr iki misli diyet istemiş, karşı taraf buna razı olmayarak Hz. Peygam-ber'in hakemliğine başvurmuştu.[544]
Yahudilik'te zina yasaktı ve cezası idamdı.[545] Fakat Hz. Peygamber döneminde Medine yahudileri zinanın Tevrat'taki cezasını uygulamıyorlar di. Zanilerin yüzünü karartıp, teşhir ediyorlar, sopayla dövüyorlardı. Bunda, yahudilerin şeref ve mevki sahibi olan kimseleri arasında zinanın yaygınlaşmasının rol oynadığı nakledilmektedir.[546]
Yahudilik'te hırsızlık da yasaktı. Ancak hırsızlığın cezası tazminata çevrilmişti. Yahudilik'te sihirbazlık da yasaktı. Tevrat'a göre bunun cezası idamdı. Fakat Asr-ı Saadet'te Medine yahudileri arasında sihirbazlık yaygındı. Bazı hadislerde, onların Hz. Pey-gamber'e sihir yapmaya kalkıştıkları nakledilmektedir.[547]
Ö) Yiyecek-Îçecekler:
Yahudiler leş ve vahşi hayvanların parçaladığını yemiyorlar-dı. Ayrıca kanı yemek de yasaktı.[548] iç yağı yemeleri de haram kılınmıştı.[549] Ancak onlar bu yasağı ihlal ederek, iç yağını eritip satmaktaydılar.[550] Ayrıca hayız-nifas ve diğer kanamalı haldeki hanımlarının pişirdikleri yiyecekleri de yemiyorlar, hanımlarını bu hallerinde evden çıkarıyorlardı.[551] Domuz, tavşan ve deve etini yemek de yasaktı.[552] Çatal tırnaklı olmayan, geviş getirmeyen hayvanlarla, kartal şahin, toy, vs. kuşları mekruh sayarak yemi-yorlardı.[553] Deniz hayvanlarından kanatsız ve pulsuz olanlarını haram sayıyorlardı.[554] Ibn Abbas'm naklettiğine göre, yukardaki tarife uymadığı için yılan balığım da yemiyorlardı.[555] Ayrıca Tevrat'ın emri gereğince etli ile sütlülerin aynı kapta pişirilmesi, aynı dolapta saklanılması, bulaşıklarının aynı kapta yıkanması da yasaktı.[556] Tevratm çeşitli yerlerinde kötülüğü anlatılmasına rağmen, bu dönem yahudileri içki üretip, içiyorlardı. İçkiyi yasak kabul etmiyorlardı.[557]
P) Faiz:
Yahudiler arasında faiz kesin olarak yasaklanmıştı. Ancak bir yahudinin, yahudi olmayanlara faizle borç vermesi yasak değildi.[558] Hz. Peygamber Medine'ye hicret etmeden önce, Medine ve civarında bulunan yahudiler arasında faizcilik çok yaygındı. Bu bölgede yaşayan yahudiler, etraflarındaki kimselere faizle borç para vermişler, borçlarım ödeyemeyenlerin mülk ve arazilerine el koyarak zenginleşmişlerdi.[559]
[425] Çıkış, 30/17-21.
[426] A.J.Wensinck, Î.A., Teyemmüm Maddesi, XII/I, 223.
[427] Matta, 15/1-3.
[428] Levililer, 12/2-5.
[429] Levililer, 15/19-24.
[430] Müslim, Sahih, I, 246; Ebu Davud, Sünen, I,177-178.
[431] Levililer, 15/25-28.
[432] Buharı, Sahih, I, 62; Müslim, Sahih, I, 228; Nesaî, Sünen, III, 72; Ab.Han-bel, Müsned, V, 402.
[433] Levililer, 15/16-18, 22/4-7.
[434] Levililer, 22/5-7.
[435] Levililer, 11/26-31.
[436] Levililer, 11/39-40.
[437] Îbnü'l-Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, I, 363.
Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/273-274.
[438] Wensinck, İ.A., Niyet maddesi, IX, 307.
[439] Epstein, Judaism, s. 161; Örs, Musa ve Yahudilik, s.405.
[440] Estein, a.g.e., s. 161-162.
[441] Örs, a.g.e., s.399-400.
[442] Kuzgun, Hz. İbrahim ve Haniflik, s.117.
[443] Epstein, a.g.e., s.399-400.
[444] Dinler Tarihi Ansiklopedisi, II, 427.
[445] Örs, a.g.e., s.401.
[446] Örsa.g.e.,s.4O2, 406.
[447] Tekvin, 2/2-3; Çıkış 20/8-11; Sayılar 28/25.
[448] Çıkış 16/22-23.
[449] Krş. İbn Sa'd, Tabakat, III, 118.
Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/275-276
[450] Örs, a.g.e., s.422-423.
[451] Örs, a.g.e., s.415-416.
[452] Çıkış, bab: 32; Levililer 16/29-31; 23/26-32; Örs, a.g.e., s.417-418.
[453] Örs, a.g.e., s.420.
[454] Çıkış, 23/5; 34/18, 25.
[455] Buharî, Sahih, II, 251; Müslim, Sahih, II, 796.
[456] A.O. Ateş, İslâm Orucunun Menşei İle İlgili Olarak Bazı İddiaların Tedki-ki, Diyanet Üç Aylık İlmi Dergi, 1992, c:28, sayı:3; s.108.
[457] Örs, a.g.e., s. 419-420.
[458] Çıkış, 35/22; Tesniye 16/13-17; Örs, a.g.e., s.418-419.
Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/276-277.
[459] Bakara, 2/60.
[460] Amos 4/7-8.
[461] Hakim, Müstedrek, I, 325-326.
[462] Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/278.
[463] Levililer 21/1-3; Örs, a.g.e., s.391.
[464] Örs, Musa ve Yahudilik, s. 392-393.
[465] Örs, a.g.e., s. 394-395.
[466] Tirmizî, Sünen, III, 340.
[467] Örs, a.g.e., s'. 395.
[468] Örs, a.g.e., s. 392.
[469] Levililer 19/28, 21/5; Tesniye 14/1.
Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/278-279.
[470] Buharı, Sahih, II, 251; Müslim, Sahih, II, 796.
[471] Örs, a.g.e., s,417-418.
[472] Levililer 16/29-31, 23/26-32.
[473] A.O. Ateş, Cahiliye ve Ehli Kitab Örf ve Âdetleri, s. 63.
[474] A.O. Ateş, a.g.e., s. 63-65.
[475] A.O. Ateş, a.g.e., s. 67.
[476] A.O. Ateş, a.g.e., s. 69.
[477] Müslim, a.g.e., s. 70.
[478] AO. Ateş, a.g.e., s. 70.
[479] Örs, a.g.e., s. 409.
Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/279-280.
[480] Bakara, 83; Mâide, 12.
[481] Levililer 27/30-32; Tesnİye 14/29; Luka 18/12.
[482] Tesniye 16/9; Örs, a.g.e., s.422.
[483] Tesniye 15/7-11; Süleyman'ın Meselleri 21/13, 22/9, 28/27.
[484] Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/280-281.
[485] Çıkış 23/14; Tesniye 16/16; Hakimler 21/19; I. Krallar 8/2, 65.
[486] Mezmurlar 26/6; Bubi, İA. Tavaf Maddesi XII/I, 65.
[487] Cilacı, İlahi Dinlerde Oruç Hac ve Kurban, s. 48.
[488] Tesnİye 16/16.
[489] Tesniye 16/16; Cilacı, a.g.e., s.46-47.
Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/281.
[490] Örs, a.g.e., s.309-310.
[491] Örs, a.g.e., s. 408.
[492] A.O.Ateş, a.g.e., s. 144.
[493] Moberg, ÎA, Nesi Maddesi, IX, 202.
Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/281-282.
[494] Örs, a.g.e., s. 145.
[495] Hakimler 11/29-40.
[496] Çıkış 12/3-22; Tesniye 16/2-7.
[497] A.O. Ateş, a.g.e., s.167.
[498] Levililer bab:4-5.
[499] Levililer 4/4,33, 8/14,24.
[500] Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/282.
[501] A.O. Ateş, a.g.e. s.200-201.
Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/283.
[502] Tekvin 17/9-29, 21/4,5.
[503] Tekvin 17/2, 2165.
[504] İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, X, 289.
[505] Buharî, Sahih, I, 6,7.
[506] Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/283.
[507] Tekvin 1/28.
[508] A.O. Ateş, a.g.e. s. 240-241.
[509] Tekvin 29/22-23.
[510] Çıkış 22/16,17.
[511] Tekvin 29/26-28.
[512] Buharî; Sahih VI, 154-155; Müslim, Sahih, II, 1084.
[513] İbnü'1-Esîr, el-Kamil, I, 656-657.
[514] Levililer 18/19.
[515] Taberî, Camiu'l-Beyan, II, 381.
[516] Ebu Davud, Sünen II, 620-621; Tirmizî, Sünen v, 214-215.
[517] Baharı, a.g.e., V, 160; Müslim, a.g.e., 11,1058
[518] Ebu Davud, a.g.e., II, 618-620.
[519] Ebu Davud, a.ge., II, 623-624; Tirmizî, III, 442-443.
[520] Levililer 18/6,8; Tesniye 22/30, 27/20-23.
[521] A.O. Ateş, a.g.e. s. 272-273.
[522] A.O. Ateş, a.g.e. s. 278-282.
Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/283-285.
[523] Sayılar 30/9; Tesniye 24/1-4.
[524] Malaki 2/15-16.
[525] A.O. Ateş, a.g.e. s. 305-306.
[526] Sayılar 5/1-13.
Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/285-286.
[527] Tesniye 21/15-17; Hakimler 11/1,2.
[528] A.O. Ateş, a.g.e. s. 327.
[529] A.O. Ateş, a.g.e. s. 329.
[530] M. Es'ad, Tarih-i îlm-i Hukuk, s.216.
[531] Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, s. 361.
[532] M. Es'ad, a.g.e., s. 216-217; Razî,MefaÜhu'l-Gayb, IX, 203.
Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/286.
[533] Tesniye 10/20.
[534] Levililer 19/12.
[535] Buharı, Sahih, III, 88-89.
[536] Tesniye 21/1,9.
[537] Buharı, Sahih, VIII, 42-44; Müslim, Sahih, III, 1291-1295.
Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/286-287.
[538] Çıkış 21/23-25; Tesniye 19/21.
[539] Sayılar 35/19; Tesniye 24/16.
[540] Sayılar 35/31.
[541] Ebu Davud, Sünen IV, 634-635; Nesaî, Sünen VIII, 18-19.
[542] M. Es'ad a.g.e., s.213-214.
[543] Ebu Davud, a.g.e., IV, 634-635; Nesaî, a.g.e., VIII, 18-19.
[544] Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 246.
[545] Levililer 20/10-12; Tesniye 22/21-26.
[546] Buharî, Sahih, VIII, 22; Müslim, Sahih, III, 1323-1327.
[547] Buharî, Bedü'l-Halk, 11, Tıb 47; Müsum, Selam, -±3.
Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/287-288.
[548] Çıkış 22/31; Levililer 7/26-27, 22/8.
[549] Levililer 7/22.
[550] Buharî, Sahih, III, 40; Müslim, Sahih III, 1207-1208.
[551] Tirmizî, Sünen V, 214-215.
[552] Levililer 11/4-8.
[553] A.O. Ateş, a.g.e. s. 404-405.
[554] Levililer 11/9-12; Tesniye 14/10.
[555] Buharî, Sahih, VI, 223; Aynî Umdetü'l-Kârî, XXI, 105.
[556] Çıkış 23/19, 34/26.
[557] A.O. Ateş, a.g.e. s. 418.
Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/289.
[558] Çıkış, 22/25; Tesniye 23/19-20.
[559] Hamİdullah,İslâm Peygamberi, I, 616; Levvis, el-Arab fi't-Tarih, s. 52.
Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/289.