- Yahudilerle yapılan savaşlar

Adsense kodları


Yahudilerle yapılan savaşlar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Fri 7 January 2011, 01:54 pm GMT +0200
7- YAHUDİLERLE YAPILAN SAVAŞLAR


(Medine'den Yahudi Kabilelerinin Sürülmesi)
Benû Qaynuqâ:
 


203. Müslümanlarla aralarında birçok müşterek taraflar bulunan Yahudilerin, Hz. Peygamberle (S.A.) birlikte yaşamayıp onunla birlikte bulunmamaları, insanlık için acıklı bir hâdise telâkki edilmelidir. Müs­lüman Devleti ile olan düşmanlıkların kaynaklarına dâir teferruata girmeksizin şunu hatırlatalım ki ilk silâhlı askeri çatışma teşebbüsü, Medirieli Benû Qay-nuqâ kabilesinden gelmiştir. Onların meslekleri esa­sında kuyumculuk olup, şehrin merkezinde kendile­rine ait meşhur Sûk, yani pazarda, iş yerlerini teksif etmişler ve anlaşılan buradan şehrin harici ticare­tini kontrol altında bulunduruyorlardı. Onlar, zira­ata elverişli bîr araziye malik değillerdi ve fakat ara­larında harp çıktığında Müslümanlara karşı iki haf­ta kadar muhasarada dayandıkları birçok hisarlara sahiptiler.' Utanç duyulacak şekilde bir Müslüman hanımın şeref ve namusu ile oynamak şeklinde har­bi doğuran sebeb etken olduğu kadar, şehrin diğer yahudiieriyle olan münasebetleri de o durumdaydı ki harp başladığı vakit kimse yardımlarına gelmedi.

Neticede kayıtsız şartsız teslim oldukları vakit Hz. Peygamber (S.A.), onları nereye isterlerse oraya hic­ret etmede tamamen serbest bıraktı' [295] Hicretin, 2., Mi­lâdın 623. senesinde cereyan eden bu hicret harekâtı­na nezâret etmek üzere, bir resmî memur tayin etti [296] Bu kısa süren savaş, kendi evinden bir kaç yüz met­re uzakta olmasına rağmen şehirde Müslümanların oturduğu kısma bir vekil tayin etti (aynı eser ve yer­de). [297]

 

Benû'n-Nadir :
 

204. Ertesi sene, diğer bir Yahudi zümresi olan Benû'n-Nadîr'ler, çok ağır bir cürüm ika ettiler; Hz. îsmâ'il soyundan bir Peygamberin gelmesi gerçe­ği, bir îsrâiloğlunun içgüdü ve insiyaklerine zıt düş­mekteydi. Bedr'de Müslümanların kazandığı zafer, antipati duygularına şimdi bir de kıskançlık ve hase­di de eklemiş bulunuyordu. Benû Kaynuka' Yahudi kabilesine mensup olup da cürüm işlemiş kimselerin bölgeden çıkarılıp atılması, ayrıca korku ve endişe ortaya çıkarmıştı. Bu arada Resûlullah'm Yahudiler arasındaki bazı suçlu şahıslara karşı aldığı tedbir­ler, onların sabırlarını da taşırmıştı. Elimiz altındaki klâsik kaynaklara [298] nazaran, bu psikolojik durumun baskısı altında Yahudiler, Resûlullah'a şu haberi gön­derdiler :

«Sen bize üç adamını alarak gel! (Ebû Da­vud'a göre bu, «otuz adam» şeklinde nakledil­mektedir). Buna mukabil bizim hahamlarımızdan da üç kişi çıksınlar, her iki taraf da (böylece) aralarında dinî meseleleri seninle, birlikte münâ­kaşa etsinler. Şayet bu (hahamların) gönlü hoş olursa, hepimiz senin dinine geçeriz.»

Bu Yahudi hahamlar abâ ve harmaniyeleri altına hançerler alıp gizlemek suretiyle Resûlullah'ı öldür­meyi kurdular. Fakat evvelce bu kabileye mensup Yahudilerden biri ile evlenmiş bir Arap hanım vardı. O, Ensârî Müslümanlardan olan erkek kardeşine bu suikast haberini ulaştırabildı ve bu erkek Müslüman kardeş de tam o sırada Benû'n-Nadîr Yahudi kabile­si bölgesine gitmek üzere evinden çıkmış bulunan Resûlullah'a yolda yetişti ve kendisine getirilen bu kötü haberi nakletti. Bunun üzerine Resûlullah der­hal geri döndü ve ertesi sabah, silâhlı kuvvetlerinin başında olduğu halde onların oturmakta olduğu böl­geyi işgali altına aldı. Onlar, şehrin güney doğu ke­siminde yaşıyorlardı. Adedleri cem'an iki-üç bin ka­dar vardı. Buhârî'ye nazaran [299], Resûlullah onları ku­şattığında, komşu bir Yahudi kabilesi olan Benû Qu-rayza, Müslümanları arkadan vurmak üzere askeri hazırlıklara girişti. îşte bu gerçek sebebiyledir ki Benû Nadirlerle savaşı bir gün sürdürdükten sonra girişmiş bulunduğu kuşatmayı kaldırdı ve Kurayza'h-lar üzerine yürüdü. Onlar sayıca daha azdılar ve kısa bir zaman içerisinde sulh teklifinde bulundular; Nadir'lilere hiçbir şekilde yardıma kalkışmamaları şartıyla Kurayza'lılann bu sulh talepleri kabul edildi.

Bunun üzerine Resûlullah, Benû Nadir'in oturduğu yerleşim bölgesine döndü ve öyle bir yere (Avalinin biraz güneyinde) karargâh kurdu ki, Benû'n-Nadİr kabilesile Benû Qurayza Yahudi kabilesinin yardım­laşması ihtimalleri tamamen ortadan kalktı. el-Fadih Camii (keza Şems Camii olarak da anılır) bugün Hz. Peygamberin (S.A.) çadırını kurduğu yeri yadet-raektedir. Mahsur kalan Yahudiler, sığınmış olduk­ları vahanın hurmalıkları arasında, Müslüman ordu­suna zarar verip zorluklar çıkartabileceklerinden, ri­vayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (S.A.) bez ya­hut deri çadır yerine, düşman oklarından korunmak üzere kendisi için tahtadan bir kulübe inşa ettirmiş­ti. [300] Kur'ânda da zikredildiği gibi, Müslümanlar düş­mana ait bazı hurma ağaçlarını kestiler; gayeleri hü­cuma geçtiklerinde, kolaylık temin etmeleriydi. Her türlü iaşe ikmâlinden mahrum kalan Yahudiler, pek kısa zaman sonra bitap düşüp teslim oldular. Hz. Peygamber (S.A.), bunlara da silâhları müstesna, di­ğer bütün menkul mallarını beraberlerinde alıp hic­ret etmeleri hakkını tanıdı. [301] Keza, onlara Müslüman ahâlisinden olan alacaklarını tahsil edip beraberle­rinde götürmelerine de müsaade etti; ancak hayli uzun vadeli bu alacakların, belli bir indirim uy­gulanması şartıyla, derhal tahsiline izin verdi. [302] Medine'yi 600 develik bir kervan halinde terk ettiler. [303] Onların çoğu Hayber'e gidip yerleştiler ve burada, îslâm devletine karşı düzenler tertip etmeye koyul­dular. Az sonra, bunlar neticeleriyle birlikte izah edilecektir. Hiç şaşılmasın ki bunlar, Medine'yi terkeder-ken utanç ve acılarını örtbas etmek istediler ve bunun için de şehirden uzaklaşırlarken çalgı çalıp şarkı söy­lemek  yoluna  müracaat  ettiler.[304]

205. Benû  Qaynuqâ kabilesinin  ikamet etmekte olduğu köy şimdi  (1939) düz bir ovadan, harabe na­mına da hiç bir iz bulunmayan bir yerden ibarettir. Benû'n-Nadîr  Yahudi  kabilesinin  o  zamanlar  otur­duğu kısımda bulunan Ka'b'ubn Eşrefe ait kaleli sa­rayın harabeleri zamanımıza kadar gelebilmiştir. Bu harabeler Islâmdan evvelki devre ait Medine şehri­nin askeri mimarîsi hakkında bize tetkik imkânları bahsetmektedir. Benû'n-Nadîrlerin sahib olduklarına hamledilen arazi üzerinde yani lâvlık arazinin cenu­buna isabet eden yerde ve Vâdî Muzânib yakınında küçük bir tepe vardır. Bu tepe üzerinde Ka'b'ubn Eş­refin saray duvarları hâlâ ayakta durmaktadır! Ka­lıntılarının takribi yüksekliği 115 cm. olup, taşdan örül­müştür.  Sarayın içinde  bir kuyu bulunmaktadır ki herhalde bir muhasara halinde veya şâir bir tehlike vukuunda kullanılırdı. Sarayın cephesine isabet eden yerde, tepenin eteğinde büyük bir su deposu bulun­maktadır,  inşaatında  kireç  kullanılmış  olup,  birçok bölmelerle gözlere ayrılmıştır; herbir göz diğerine top­rak künklerle bağlanmıştır. Herhalde bu su mahzeni, sürü hayvanlarının sulanmasında kullanılırdı. [305]

 

Benû Qurayza:
 


206. Taktik ve strateji noktai nazarından, Medi­ne'de Yahudilerle girişilen evvelki savaşlara kıyasla Benû Qurayza ile tutuşulan bu harp, daha da az mâlûmata sahip olduğumuz bir harptir. Bunların Hen­dek savaşı sırasında Müslümanlara karşı ne kadar hâinâne bir harekette bulunduklarını biliyoruz (bk. yukarıda 148. paragraf); bu hâdise onlarla ilk ve son olarak bir harbe tutuşmak için Müslümanların elin­de bir vesile olmuştur. Hendek kuşatmacıları harbi bı­rakıp yurtlarına döndükleri günü takip eden gün, Hz. Peygamber Benû Qurayza'yı muhasara hareketine girişti. Birkaç hafta süren bir mukavemetten sonra bitâb düşüp kendi seçecekleri bir hakemin kendi mu­kadderatlarını tayin etmesi şartıyla teslim oldular. Hz. Peygamber Muhammed (S.A.). bunu kabul etti. Benû Qurayza'nm bizzat seçmiş olduğu hakem, hük­münü Yahudilerin mukaddes kitabı olan Tevrat'ın mağlûp düşman karşısında Yahudilere tanımış oldu­ğu haklan, aynen Müslümanlara tanımak şeklinde verdi [306] ve bu hüküm infaz edildi.

207. Bunlardan alınan ganimetten beşte bir his­se, *Beyt'uI-Mâl»e yani Devlet hazinesine tahsis olun­muştur. Şe'mî'nin Sîre adlı eserinde bu mevzu ile il­gili olarak verdiği bilgiye göre bu hisse, Suriye ve Necd'den silâh ile at satın alınmak üzere sarfolun-muştur.

208. Az evvel Benû Qaynuqâ kabilesinin 623 Mi­lâdî yılında Medine'den nasıl ihraç edildiğini görmüş­tük. Calibi dikkattir ki bu tarihden sonra da bu ka­bilenin Medine'de bulunduğuna dir kaynaklarda tel­mihler mevcuttur. Meselâ   bunlardan biri,   Kureyş'e karşı Hicri 2, Milâdî 624 yılında cereyan eden Uhud savaşında bu kabilenin   Müslümanlarla   beraber savaşmak üzere arzı hizmet ettikleri (bk. yukarıda 90. paragraf) rivayetidir'. [307] Bir başka kaynak, Benû Qu-rayza Yahudi kabilesine karşı girişilen savaşta Müs­lümanlara yardım ettiklerini söylemektedir. [308] Bu kay­naklardan hiçbiri, Qaynuqâ'larm İslâmı kabul ettikle­rini zikretmemektedirler. Ancak kaynaklardan bir di­ğeri bunların Hayber'e karşı girişilen savaşta yine İslâm ordusuna yardım ettiklerini nakletmektedir". [309] Bu son kaynakta sarahaten «bunlar Gayrı Müslim olduklarından; Hayber harbi sonunda ganimetten sa­dece bir mükâfat aldıkları, nizamı ve normal hisse­ye dahil olmadıkları» bildirilmektedir. Anlaşılan müs~ lümanlar tarafından suçlu duruma düşmüş olan Ya­hudiler cezalandırılmak üzere kuşatıldıkları vakit kardeşlerine hiç bir surette yardımda bulunmamış bir kısım Yahudilerin Medine'de kalmalarına ve bu­rada sulh ve sükûn içinde meşguliyetlerine devam et­melerine Hz.  Peygamber müsaade etmiştir. [310]



[297] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 175-176.

[298] Müslim, 32/62, 116 ve 33/22; Ebû Dâvud, 19/23; Abd'ubn Humeyd'in Kur'an-ı Kerim tefsiri ve İbn Merdûye'nin hadis eseri (Bu son iki kaynak, Samhûdî'nin Vefâ'ul-Vefâ adlı eserinin ikin­ci  neşrinin 268.  sahifesinde kayıtlı bulunmaktadır).

[299] Sahih,  04/14/1.

[300] Şe'mî,  Sîre, ait olduğu yerde.

[301] îbn  Hişâm, s.  653.

[302] Serahsî,   Şerh'us-Siyer'il-Kcbîr,  C.   III,   s.  229.

[303] Maqrizi, İmtâ, C. I, s. 181; Îbn Sa'd, II/l, s. 41.

[304] Taberi, I, s. 1452; îbn Hişâm, s. 653.

[305] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 176-179.

[306] Tesniye   kitabı,   ?0/13-14.

[307] İbn Sa'd, II/l, s. 34.

[308] Serahsî, Mebsût. C. X, s. 23.

[309] Beyhaki,   Sünen'ul-Kubrâ,   C.   IX,  s.   53.

[310] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 179-181.