seymanur K
Fri 23 September 2011, 04:45 pm GMT +0200
Yahudi ve Münafıklar
Kur'an ayetleri tarandığında Yahudi milletinin Allah'a, Peygamber'e ve Allah'ın kitabına nasıl menfi bir tavır takındıkları açık seçik görülebilir. Bakara suresi özellikle bunlardan bahseder. Genelde bu kavim hakkında Kur'an ayetlerinden çıkarabildiğimiz şudur:
Allah'ın, hiç bir kavme vermediği nimeti bunlara vermesine karşılık onların bu nimetleri inkar etmesi, verdikleri sözü tutmamaları, Allah'ın ayetlerini az bir pahaya satmaları, hakkı batıla karıştırmaları, dünya saltanatını ahirete tercih etmeleri, imam küfürle değiştirmeleri, sadece kendilerinin cennete gireceği düşüncesi, savaş anında peygamberlerini yalnız bırakmaları, kavranılan değiştirerek tahrif etmeleri ve daha değişik anlamlara yorumlamaları, faizde ileri gitmeleri, haksız yere insanların mallarını yemeleri, inanmadıkları halde inanmış görünmeleri, peygamberlerine karşı gelmeleri ve birkaçını öldürmeleri, Ehli Kitap oldukları halde kitapsızlarla dostluk kurmaları, verdikleri sözde durmamaları ve ahidlerini bozmaları, hahamlarını ve önderlerini rabb ittihaz edip onların direktiflerine mutlak itaat etmeleri, kendilerine ilim geldikten sonra ihtilafa ve ayrılığa düşmeleri, peygamberleri aralarından ayrılınca dinlerini değiştirmeleri ve buzağıya tapmaları... Hülasa bunlar, kalleş, vefasız, dünyaperest, bozguncu, hileci, bencil ve her türlü renge girebilecek kadar renksizdiler.
Onların, İslam'ın aleyhinde yürüttüğü faaliyetlerin başında öncelikle İslam'ı aslından saptırmak, kendi dinleri gibi onu da tahrif etmek olmuştur. Onların savundukları şuydu:
"İslam üstün bir dindir, ancak insanlar onu taşıyacak güçte değildir!" Bu din tutmaz, tutsa bile uzun süre yaşayamaz, gibi sözlerle müslümanların arasına nifak sokup, onları bölme taktiğine başvurmuşlardı. Nitekim bugün de benzeri sözler, benzeri taktikler uygulanmaktadır. Muhatabınıza İslam'ı tebliğ ederken, "Çok iyi, gerçek ve ideal olan odur. Haklısınız, ancak bu hiç bir zaman mümkün olamaz" gibi laflarla karşılaşmamanız mümkün değildir. Artık böyle samimi bir ahbabınızdan bile Yahu dinin sözünü duymamak mümkün değildir. Sanki yüce Allah, bu dini insanlara değil de meleklere indirmiş, insanları sorumlu tutmamıştır. Sanki kendilerinden önce İslam hiç iktidar olmamıştır. Sanki İslam'ı iktidar yapanlar insan değil, gökten inen meleklermiş. Sanki İslam'ı bu yaşayan müslümanlar değil de, Allah'ın gökten zembille indireceği insanlar hakim kılacaklar. İşte bütün bunlar birer tutarsızlık, birer ümitsizlik, birer gevşeklik, birer korkaklık ve birer yahudi taktiği, birer münafık taktiğidir.
Yahudilik hareketi, Allah Rasulü hayatta iken asla rağbet görmüyordu. Ancak Allah Rasulünün irtihalinden sonra bazı saf müslümanlar arasında yer etmeye ve nifaka sebebiyet vermeye başladı. Hele Rasulullah (s.a.v)'ın irtihali esnasında durumun ne olacağı, yerine kimin nasıl geçeceği, İslam davasının devam edip etmiyeceği konularında Yahudi ve münafıklara büyük fırsat doğmuştu. Daha naaşı yerdeyken Beni Sakifte toplananlar "Allah Rasulü öldü, şimdi ne yapacağız, halimiz ne olacak" derken, kimileri de "Allah Rusulü ölmedi, Musa gibi Tur'a çıkmıştır" diyerek onları teskin etmeye çalışıyorlardı. Tam o sırada her zaman Rasulullah'ın yanında olan Ebu Bekir imdada yetişiyordu. O acı ve gerçek olanı izah etmek zorundaydı:
"Kim Muhammed'e tapıyorsa bilsin ki O ölmüştür. Ama kim Allah'a tapıyorsa bilsin ki Allah ölmez" meşhur sözüyle müslümanları teskin etmişti.
Yahudi kavminin hakkı kabul etmemelerinin altında yatan saltanat, makam ve ticaretleriydi. Müslümanların ganimetlerden elde ettikleri aşeden dolayı onlar tarafından fazla sömürülmemeleri Yahudileri oldukça düşündürmüş, dumura uğramış ticaret borsaları için yeni pazarlar arama yoluna gitmek zorunda kalmışlardı. İslam hareketi onlar için bir kabus haline gelmişti. Bu nedenle İslam hareketinden her ne suretle olursa olsun hesaplamalıydılar.
Yahudi ve münafıklar her fırsatta müslümanları pusuya düşürmek, onlara hakaret etmek ve dinlerini kötülemek için eylemlerini sinsice sürdürüyorlardı. Beni Kaynuka çarşısında alış-veriş yapan bir müslüman kadının örtüsüne el uzatmaları ve olayda Yahudi ile bir müslümanın öldürülmesi enteresandır. Ancak bu olayın faturasını yahudiler Medine'yi terkederek ödemişlerdi. Bunlarla birlikte Rasulullah'ı öldürme teşebbüsleri, uzun yıllar birbirleriyle savaşmış ve yeni müslüman olmuş Evs ve Hazreçlileri yeniden birbirine düşürmek, Uhad savaşında üçyüz kadar kişiyi müslümanlardan koparmak, ensar ile muhacirleri birbirilerine düşürmek [150], müslümanları bölmek için Dirar Mescidini inşa etmek gibi daha bir çok eylemlerde bulunmuşlardı. Yüce Allah onların Dırar Mescidini ne maksatla kurduklarını şöyle beyan ediyor:
"Zarar vermek, inkar etmek, müminlerin arasını bozmak, Allah ve Peygamberine karşı savaşanlara daha önceden gözcülük yapmak için bir mescid kurup 'biz sadece iyilik yapmak istedik' dîye yemin edenlerin yalancı olduklarına şüphesiz ki Allah şahiddîr. Orada asla (namaza) durma. İlk günden beri takva üzerine kurulan mescidde bulunman daha uygundur. Orada tertemiz olmayı arzulayan insanlar vardır. Allah tertemiz olanları sever." [151]
Dırar mescidi, Rasulullah döneminde müslümanlar için kurulmuş bir tuzak ve müslümanlara zarar vermeyi hedef alan, din maskesi altında din düşmanları ile birleşme ve yardımlaşma da kullanılmak için yapılmış bir mesciddir. Şehid Seyyid Kutup, bu ayetin ışığında şu açıklamalarda bulunuyor:
"Görünürde binası yıkılmış olan bu mescid, aslında İslam düşmanlarının oyun ve entrikalarını gizleyen bir varlık olarak yaşamaktadır. Dıştan müslüman veya İslam dostu görünüp, perde arkasından İslam'ı bozmak, değiştirmek, yıkmak için çalışanlar ve akla hayale gelmeyen entrikaları çevirenler o mescidde barınırlar. Manen yaşamakta olan bu mescid; bazen de dindar görünüp dini kendisine maske yaparak, bazen dinde araştırma yapıyormuş görünerek, bazen müslümanların hiçbir kusuru ve eksik tarafının olmadığını ileri sürüp onları uyutmaya çalışarak faaliyetini sürdüren İslam düşmanı teşekküllerin karargah kurduğu yerdir. İslamı ve müslümanları hedef alan bütün silahların tetiği oradan çekilir. Evet, bu mescid yer değiştirebilir, şekil ve renk değiştirebilir ama mevcudiyetini muhafaza etmiştir ve etmektedir.
Her yerde ve her zaman böyle Dırar mescidleri, münafık yuvaları bulunacağı için, ayeti kerime konuyu açıklamakta bu derece kesin ve sert davranıyor. Yüzlerindeki maskeyi yırtarak gizli taraflarını ve aldatıcı yönlerini gözler önüne seriyor. Rasulullah devrindeki dırar mescidinin iç yüzünü bu derece kesin ve sarih olarak açıklayan ayeti kerimede bizim için bitmez tükenmez örnekler vardır..." [152]
Yahudi ve münafıklar, Allah Rasulü'nün irtihalinden sonra, nifak hareketini daha da artırdılar. Ganimet olaylarından tutun da, Hz. Aişe'ye yapılan iftiraya, halifelerin şehadetinden Muaviye'nin saltanata geçmesine kadar meydana gelen olaylardan hep bu dönekler sorumludur. Bu bağlamda olaylara baktığımızda, İslami hareketin aleyhinde olan bütün hareketlerin sorumluluğunu bunlara yüklemek yerinde olacaktır. Zira bunların geçmişleri karanlık olduğu gibi, gelecekleri de karanlık ve sinsidir. Geçmişte Yahudilerde görülen inkar ve küfür, hiç bir millette görülmemiştir. Peygamberlerini öldüren, testere ile biçen ve olmadık hakaretleri yapanlar hep bunlar olmuştur. Allah'ın verdiği nimeti inkar edip, küfür ve tekzip, kaypaklık ve inat, hile ve desise, fısk ve sapıklık, katı kalplilik ve çoraklığı hayat standardı haline getirmişlerdi.
Onların evlatları ve çömezleri olan bugünkü Yahudi ve münafıklar, onları saydığımız konularda daha da aşmış durumdadırlar. Bugün dünya ekonomisini ellerinde tutup, faiz müessesesini ayakta tutan, insanları birbirine düşürüp, dünya terörünün sevkiyatını yapan hep bunlardır. İslam düşüncesinin saf ve berraklığını bulandırıp, yerine karma bir dini halka sunanlar yine bunlardır. Yahudi ve münafıklar İslam aleyhinde yürüttükleri bu tür faaliyetlerinde her zaman olduğu gibi bugün de diğer küfür birlikleriyle beraber olabilmektedirler. Artık bugün İslam'ın aleyhinde sadece yahudi ve münafıkları görmek saflıktır. Dünya terörü yeni bir boyut kazanmış ve isim olarak da emperyalizm artı Siyonizm şeklinde kafalara yerleştirilmiştir.
Bugün dünyanın bir çok yerinde şirketleşen bu kuruluşlar, başta müslümanlar olmak üzere bir çok azınlıklara kan kusturmaktadırlar. Hele daha dün körfezde cirit atmaları, tüm müslüman kabul edilen ülkeleri yanlarına almaları ve İran İslam Devletine karşı cephe oluşturmaları, bütün güçleriyle onlara yüklenmeleri onların küfür politikalarını açık-seçik sergilemektedir. İşle dün peygamberlerine karşı gelerek başlattıkları hareketi, bugün bütün peygamber ve bütün müslümanlara karşı gelerek evrenselleştirmişlerdir. Dün sadece bir avuç yahudi ve münafıkken, bugün tüm yahudi, hristiyan, münafık ve diğer kitapsızlar birleşerek dünya emperyalizmi ve siyonizmini 'süper güç' ismiyle kurabilmişlerdir. Öylesine bir süper güç ki azınlıklara birer kabus gibi korkunç gelmiş ve gece korkulu rüyaları olmuştur. Ama inananların bağlandığı 'süper güç' öylesine güçlü ve kuvvetlidir ki Adem (a.s)'dan bu yana bütün süper güçler birleşse yanında sıfırlanırlar. Yeter ki müminler O'na yönelsinler, O'ndan yardım dilesinler ve O'ndan başkasına bağlanmasınlar... O süper güçlerin kaç kez yerle bir olduğuna tarih şahittir. Yeter ki insanlar süper güçlerin halini tarihten sorabilsinler, ibret alabilsinler... [153]
[150] Bir Ensar ile bir Muhacir, bir kuyudan su çekerlerken aralarında tartışma çıkmış, her biri kendi gurubunu yardıma çağırmış ve herkes kılıcını alarak olay yerine koşmuştu. Münafıkların reisi Abdullah, bu fırsatı değerlendirerek Ensar'a şu sözleri söyledi: "Bütün bu maceraların mesuliyeti size aittir. Muhacirleri himaye etmekle bütün belaları kendi elinizle başınıza getirdiniz. Onlar artık sizi çekemez oldular. Fakat isterseniz şimdi bile onları terkedebilirsiniz. Onlar da ister istemez Medine'den çekip gidecekler." Bu sözleri duyanlar onu Allah Rasulü'ne şikayet ettiler. Orada bulunan Hz. Ömer o kadar müteessir olmuştu ki bu büyük münafığın kellesini uçurmak için izin istemişti. Peygamber de: "Hayır Ömer, öyle bir hareket doğru olmaz. İster misin ki her iki tarafta da Muhammed arkadaşlarını öldürüyor, demesin?" cevabını verdi.
[151] Tevbe: 9/107-108.
[152] Fizilal'il-Kur'an; c.7, s.401-402.
[153] Beşir İslamoğlu, İslami Hareketin Tarihi Seyri, Denge Yayınları, İstanbul, 1993: 134-139.