sümeyra
Sun 22 January 2012, 10:30 am GMT +0200
Yabancı Kültür Etkileri Karşısında İslâm Akaidi
İslâm'da, İlk defa sapık «Kadcriyye Mezhebi'» ni Mabed îbnü Haİidi'l-Cühsnî başlatmıştır. Mak-rlzî'ye göre; bu sapık mezhebi Mabed'e telkin eden, tranlı Ebu Yunus Sensuye'dir.
Allah (C.C.)'in sıfatlarını inkâr eden ilk şahıs da, Ca'd İbnü Dirhem'dir. İlk defa, «Kur'an mahlûktur» iddiasını ortaya atan, «Kelâm sıfatı, Allah (C.C.) ile kaim değildir, ve Allah (C.C.), bir vech İle görülmez» diyen, Miracı inkâr eden şahıs da budur
Ca'd son Emevî Halifesi Mervan'ın hoçasısır. ibnü Asakir'e göre; Ca'd, bu sapık akideleri. Beyan tbnü Sem'an'dan almıştır. Beyan, Gulat-ı Şia (Müfrit Şiiler) dandır. Hulûl'e vs İbahiye'ye inanır. Bilâhare peygamberlik iddia etmiştir. Fikirlerini, damadı Taalût'dan; Taalût da bu akideleri, Peygamber (S.A.V.)'e sihir yapan Yemenli bir Yahudi (Lebid)'den almıştır.[8]
îstitâat (kula verilen güç) ve insanın hürriyeti meselelerinde Geylân-ı Dımeşkî, Şam'da faaliyette bulundu. Bu da, Ma'bed'in sapık mezhebi Kaderiyyeciliğî ilerletti. «Kader, hayır ve şer, hepsi kulun eseridir» derdi.
Allah'a (C.C.) gerek zatî, gerek fiilî sıfatlar İsnadının tevhid akidesini ihlâl edeceği iddiasını genişletip «her şeyin faili Allah (C.C.)'tır, ve fiiller zatının eseridir» diyerek İnsan iradesini inkâr ile «Cebr» Mezhebi'nİ ilk tesis eden de Cchm İbnü Saîvan'dır.
İbnü Kesîr, «Cchm'in Tirmizli, Semerkantlı, hatta Hazerli olduğunu kaydedenler vardır» der.[9]
İbnü'n-Nedîm ise, Hazarların İbranice yazı kullandıklarını söyler. [10]Bizans'da, VIII. asırda yapılan tazyikler dolayısıyle Yahudiler, Hazar ülkesine sığınmışlar ve böyleca Hakan ile etrafı, Musevîliği kabul etmiştir. Ve Hazarlar, Müslümanlara karşı Yahudileri himaye etmişlerdir.
Cehm'in, muhtemelen Hazarlı olması ve yukarıda zikredildiği gibi, Hazarların, Yahudi kültürünün tesirinde kalmaları ve Cebriyye'nin esaslarının gayri İslâmî oluşu hususları üzerinde ibretle düşünülmeğe değer.
Mücessime ve Kerramiyye'nin esaslarını hazırlayan ise, Cehm ile dsvamlı mubahase eden Mukatil İbnü Süleyman'dır.
Vâsıl İbnü Ata ile eniştesi Amr İbnü Ubeyd, Hasan Basrî'den ayrılıp; «küfür ile îman ve Cennet ile Cehennem arasında bîr menzile bulunüu-ğ'unnû ileri sürerek Mutezile Mezhebini meydana getirmişlerdir.
Vâsıl İbnü Ata, Medine'de doğup Basra'da yerleşmiş ve itizal kelimesi, ilk defa bunun hakkında kullanılmıştır.
Amr İbnü Ubeyd'in dedesi Rebap ise, Hind büyüklorindendi. Bir rivayets göre; dedesinin adı Sübân; diğer rivayete göre Keysan'dır. Sahabeye şovenlerdendir. Tebbet Sûresini inkâr eder.[11]
Mûtezile'nin faaliyeti, devlet tarafından himaye görmüş ve Abbasi Halifesi Me'mun zamanında, her taraftan insanlar ve kitaplar getirtilerek «Beytü'l - Hikme» (Bilgi Okulu) kurulmuştur. Bu kuruluş, Mutezile fikriyatını daha da geliştirmiş ve sistemleştirmiştir.
Bu okulun menşsi tetkik edilince görülür ki;
Meşhur Katolik Rahibi Timotheos, Hıristiyan misyonerlerinin faaliyeti esnasında Çin'e kadar gitmiş, sonra kendi ması ile Abbasi Halifelerinin yanında kalmış, ondan sonra da, çok canlı felsefî tetkiklere, kendini vermiştir.
Sskizinci asrın,ikinci yarısında isa, eski İran Tıp Mektebi olan uĞonde Şapur» okulu büyük bir şöhret kazandı.
Bu medrese, beşinci asırda Hükümdar Hüsrev Enuşirevan zamanında, Pîıristiyan âlimlerinin hücumu ile ilk defa canlı bir devir yaşamıştı.
Bu sefer, bu ilim muhitine Süryanî, İranlı ve Yunanlı âlimler gşliyor ve bu vasıta ile Hindistan'la temas ediyorlardı.
Emevî Halifeleri zamanında «Gönde Şapur» yüksek medresesinin, o kadar kuvvetli bir faaliyeti vardı ki; başka hiç bir tıp medresesinin meydana çıkmasına imkân ve lüzum kalmamış ve yalnız oradan bazı hekimler tek başlarına Arabistan ve Suriye'ye kadar gitmişlerdi.
İlk defa, birinci Abbasi Halifeleri devrinde onlar, merkezlerini Bağdad'a naklettikleri zaman bu mektep, bütün İslâm âleminde çok fazla alâka uyandırdı.
II. Halife El-Mansur, 765 senesinde Gönde Şapur hastahanesinin başhekimi olan Gewargis bar Bohtişo (Corces bar Bahtişu) ile müşavere etti, onu Bağdad'a davet etti. Bahtişu ailesi, Bağdad'-da üç asır kadar kaldı. Halifeler, kendi hekimliklerini ve hususî kâtipliklerini bunlara tevdi ettiler.
Gönde Şapur mektebinde bu aileden başka, tıp ve felsefe ile meşgul olan ve tercümanlık yapan, daha pek çok aile vardır. Bunlardan iyi tanıdığımız, dokuzuncu asır başlarında Bağdad'a mu-hacsret etmiş olan Johana bar Masavih olup orada bir Jıastahane tesis etmiş ve Halife Me'mun'un emriyle bir de, mütercimler mektebi olan «Bey-tü'l-Hikme»yİ kurmuştur.
Halife Mütevekkil, bu mektebi ıslah etmiş, yenileştirmiş ve Huneyn'i onun reisliğine tayin etmiştir.
İşte bu mektep, o devirde, yabancı kültür İstilâsının da merkezi oldu. Yunanca, Hintçe; ve tb-ranica'den, itikadı yıpratıcı ne kadar eser varsa tercüme edildi. Bunların tesiriyle de Mutezile, Mürcie, Kaderiyye, İbrahiyye, Batıniyye gibi sapık telakkiler kuvvetlendi ve yayıldı.
İşte, bu yabancı kültürlerin İslâm'ı yıkma gayretleri karşısında, İslâm'ın tertemiz inanç temellerini ortaya koymak lüzumu hissedilmiş, ve Akaid İlmi doğmuştur. [12]
İslâm'da, İlk defa sapık «Kadcriyye Mezhebi'» ni Mabed îbnü Haİidi'l-Cühsnî başlatmıştır. Mak-rlzî'ye göre; bu sapık mezhebi Mabed'e telkin eden, tranlı Ebu Yunus Sensuye'dir.
Allah (C.C.)'in sıfatlarını inkâr eden ilk şahıs da, Ca'd İbnü Dirhem'dir. İlk defa, «Kur'an mahlûktur» iddiasını ortaya atan, «Kelâm sıfatı, Allah (C.C.) ile kaim değildir, ve Allah (C.C.), bir vech İle görülmez» diyen, Miracı inkâr eden şahıs da budur
Ca'd son Emevî Halifesi Mervan'ın hoçasısır. ibnü Asakir'e göre; Ca'd, bu sapık akideleri. Beyan tbnü Sem'an'dan almıştır. Beyan, Gulat-ı Şia (Müfrit Şiiler) dandır. Hulûl'e vs İbahiye'ye inanır. Bilâhare peygamberlik iddia etmiştir. Fikirlerini, damadı Taalût'dan; Taalût da bu akideleri, Peygamber (S.A.V.)'e sihir yapan Yemenli bir Yahudi (Lebid)'den almıştır.[8]
îstitâat (kula verilen güç) ve insanın hürriyeti meselelerinde Geylân-ı Dımeşkî, Şam'da faaliyette bulundu. Bu da, Ma'bed'in sapık mezhebi Kaderiyyeciliğî ilerletti. «Kader, hayır ve şer, hepsi kulun eseridir» derdi.
Allah'a (C.C.) gerek zatî, gerek fiilî sıfatlar İsnadının tevhid akidesini ihlâl edeceği iddiasını genişletip «her şeyin faili Allah (C.C.)'tır, ve fiiller zatının eseridir» diyerek İnsan iradesini inkâr ile «Cebr» Mezhebi'nİ ilk tesis eden de Cchm İbnü Saîvan'dır.
İbnü Kesîr, «Cchm'in Tirmizli, Semerkantlı, hatta Hazerli olduğunu kaydedenler vardır» der.[9]
İbnü'n-Nedîm ise, Hazarların İbranice yazı kullandıklarını söyler. [10]Bizans'da, VIII. asırda yapılan tazyikler dolayısıyle Yahudiler, Hazar ülkesine sığınmışlar ve böyleca Hakan ile etrafı, Musevîliği kabul etmiştir. Ve Hazarlar, Müslümanlara karşı Yahudileri himaye etmişlerdir.
Cehm'in, muhtemelen Hazarlı olması ve yukarıda zikredildiği gibi, Hazarların, Yahudi kültürünün tesirinde kalmaları ve Cebriyye'nin esaslarının gayri İslâmî oluşu hususları üzerinde ibretle düşünülmeğe değer.
Mücessime ve Kerramiyye'nin esaslarını hazırlayan ise, Cehm ile dsvamlı mubahase eden Mukatil İbnü Süleyman'dır.
Vâsıl İbnü Ata ile eniştesi Amr İbnü Ubeyd, Hasan Basrî'den ayrılıp; «küfür ile îman ve Cennet ile Cehennem arasında bîr menzile bulunüu-ğ'unnû ileri sürerek Mutezile Mezhebini meydana getirmişlerdir.
Vâsıl İbnü Ata, Medine'de doğup Basra'da yerleşmiş ve itizal kelimesi, ilk defa bunun hakkında kullanılmıştır.
Amr İbnü Ubeyd'in dedesi Rebap ise, Hind büyüklorindendi. Bir rivayets göre; dedesinin adı Sübân; diğer rivayete göre Keysan'dır. Sahabeye şovenlerdendir. Tebbet Sûresini inkâr eder.[11]
Mûtezile'nin faaliyeti, devlet tarafından himaye görmüş ve Abbasi Halifesi Me'mun zamanında, her taraftan insanlar ve kitaplar getirtilerek «Beytü'l - Hikme» (Bilgi Okulu) kurulmuştur. Bu kuruluş, Mutezile fikriyatını daha da geliştirmiş ve sistemleştirmiştir.
Bu okulun menşsi tetkik edilince görülür ki;
Meşhur Katolik Rahibi Timotheos, Hıristiyan misyonerlerinin faaliyeti esnasında Çin'e kadar gitmiş, sonra kendi ması ile Abbasi Halifelerinin yanında kalmış, ondan sonra da, çok canlı felsefî tetkiklere, kendini vermiştir.
Sskizinci asrın,ikinci yarısında isa, eski İran Tıp Mektebi olan uĞonde Şapur» okulu büyük bir şöhret kazandı.
Bu medrese, beşinci asırda Hükümdar Hüsrev Enuşirevan zamanında, Pîıristiyan âlimlerinin hücumu ile ilk defa canlı bir devir yaşamıştı.
Bu sefer, bu ilim muhitine Süryanî, İranlı ve Yunanlı âlimler gşliyor ve bu vasıta ile Hindistan'la temas ediyorlardı.
Emevî Halifeleri zamanında «Gönde Şapur» yüksek medresesinin, o kadar kuvvetli bir faaliyeti vardı ki; başka hiç bir tıp medresesinin meydana çıkmasına imkân ve lüzum kalmamış ve yalnız oradan bazı hekimler tek başlarına Arabistan ve Suriye'ye kadar gitmişlerdi.
İlk defa, birinci Abbasi Halifeleri devrinde onlar, merkezlerini Bağdad'a naklettikleri zaman bu mektep, bütün İslâm âleminde çok fazla alâka uyandırdı.
II. Halife El-Mansur, 765 senesinde Gönde Şapur hastahanesinin başhekimi olan Gewargis bar Bohtişo (Corces bar Bahtişu) ile müşavere etti, onu Bağdad'a davet etti. Bahtişu ailesi, Bağdad'-da üç asır kadar kaldı. Halifeler, kendi hekimliklerini ve hususî kâtipliklerini bunlara tevdi ettiler.
Gönde Şapur mektebinde bu aileden başka, tıp ve felsefe ile meşgul olan ve tercümanlık yapan, daha pek çok aile vardır. Bunlardan iyi tanıdığımız, dokuzuncu asır başlarında Bağdad'a mu-hacsret etmiş olan Johana bar Masavih olup orada bir Jıastahane tesis etmiş ve Halife Me'mun'un emriyle bir de, mütercimler mektebi olan «Bey-tü'l-Hikme»yİ kurmuştur.
Halife Mütevekkil, bu mektebi ıslah etmiş, yenileştirmiş ve Huneyn'i onun reisliğine tayin etmiştir.
İşte bu mektep, o devirde, yabancı kültür İstilâsının da merkezi oldu. Yunanca, Hintçe; ve tb-ranica'den, itikadı yıpratıcı ne kadar eser varsa tercüme edildi. Bunların tesiriyle de Mutezile, Mürcie, Kaderiyye, İbrahiyye, Batıniyye gibi sapık telakkiler kuvvetlendi ve yayıldı.
İşte, bu yabancı kültürlerin İslâm'ı yıkma gayretleri karşısında, İslâm'ın tertemiz inanç temellerini ortaya koymak lüzumu hissedilmiş, ve Akaid İlmi doğmuştur. [12]