sidretül münteha
Tue 22 February 2011, 04:12 pm GMT +0200
2. Veresiye Satışlar
Büyuu'l-Acal denilen satışlara gelince: Bunlar da, kişinin herhangi bir şeyi balli bir fiatla ve belli bir vakte kadar veresiye olarak sattıktan sonra o şeyi tekrar ondan, başka bir fiatla ve başka bir vakte kadar veresiye veyahut peşin olarak satması demektir, ki bunda dokuz ihtimal vardır. Zira bir şeyi belli bir süre için veresiye olarak sattıktan sonra o şeyi tekrar satın alan kimse, ya yine aynı süre, ya daha uzun veyahut daha kısa bir süre için veresiye olarak ve bu üç ihtimalin her birinde de ya aynı, ya daha çok veyahut daha az bir fiatla satın almış olur. Ulema bu suretlerin hepsinin cevazında müttefik olup ancak ikisinde ihtilâf etmişlerdir. Bunlar da, kişinin veresiye olarak sattığı şeyi, peşin olarak ve az bir fiatla veyahut daha uzun bir süre için ve daha çok bir bedelle satın almasıdır. İmam Mâlik ile Medine Fukahası'nm Cumhuru «Bu her iki surette caiz değildir», İmam Şafii, İmam Dâvûd ve Ebû Sevr, «Caizdir» demişlerdir. «Caiz değildir» diyenler, iki satışı birleştirerek, «Bunlar birbirlerine riba ile borç verip almak isterler. Ancak buna şer'î cevaz bulunmadığı için bu hileli muameleye tevessül ederler. Meselâ, biri diğerine 'Bana bir aya kadar on dinar ödünç ver. Bir ay sonra ben sana yirmi dinar vereyim'der. Diğeri de 'Bu, caiz değildir. Fakat ben sana şu merkebi bir ay vade ile yirmi dinara satayım ve sana peşin olarak on dinar vererek merkebi tekrar senden alayım' diyerek anlaşmalı bir alım-satım yapabilirler» demişlerdir.
Fakat diğer suretlerde böyle bir anlaşma ihtimâli yoktur. Çünkü eğer kişi daha az bir süre için daha çok bir fiat veyahut daha çok bir süre için daha az bir fiat verirse, bir kazancı olmaz ki, böyle bir anlaşmaya ihtiyaç duysun. İmam Mâlik ile Medine Fukahası'nm ihticac ettikleri delillerden biri, Ebû Aliye'nin «Zeyd b. Erkam'ın Ümmü'l-Veled bir cariyesi vardı. Hz. Âişe'ye, 'Ey mü'minlerin annesi, ben Zeyd b. Erkanı a bir köleyi veresiye olarak sekizyüz dirheme sattım. Henüz vadesi gelmemişti. Zeyd'in paraya ihtiyacı oldu. Bu sefer ben köleyi kendisinden peşin olarak altıyüz dirheme satın aldım' dedi. Hz. Aişe, 'Çok kötü bir satış ve alış yapmışsın. Zeyd'e söyle. Eğer tevbe etmezse Rasûluilah ile birlikte geçen cihadım heba etmiştir' dedi. Cariye 'Öyle ise ben Zeyd'den yalnız o altıyüz dirhemi alayım da, gerisinden vazgeçeyim. Ne diyorsun?' dedi. Hz. Âişe, 'Evet, öyle yap' dedi ve 'Kime Rabbi'nden bir öğüt gelir de faizcilikten geri durursa, geçmiş olanlar kendisine kalır. Onun işi Allah'a aittir' âyeti kerimesini okudu» [43] mealindeki hadisidir.
İmam Şafii ile arkadaşları ise, «Hz. Âişe'nin bu hadisi sabit değildir. Kaldı ki Zeyd b. Erkam, Hz. Âişe'nin bu görüşüne uymamıştır. Ashab-ı Ki-ram'ın bir mes'ele hakkında görüş ayrılığında bulundukları zaman ise bizim o mes'ele hakkındaki prensibimiz Kıyas'a başvurmaktır» demişlerdir. İmam Şafii'nin bu görüşü, Abdullah b. Ömer'den de rivaye; olunmuştur. Süfyan Sevrî ile Küfe fukahasından bir cemaat, «Veresiye olarak satılan bir mal eğer alıcının elinde bir eksikliğe uğrarsa, satıcı onu peşin para ile sattığı bedelden daha az bir bedelle satın alabilir» demişlerdir. İmam Mâlik'ten de bu hususta
iki rivayet gelmiştir.
Aşağıdaki hususlar, ribamn temelini teşkil ettikleri için bunlardan birinin kokusu hangi satıştan gelirse -İmam Mâlik'e göre- satış, ribadan kurtulmak için başvurulan hileli satıştır:
1- Borçlunun alacaklıya «Va'demi uzat sana şu kadar fazla vereyim» demesi.
2- Birbirleriyle değiştirilebilmeleri için aynı miktarda olmaları şart olan iki şeyi, değişik miktarda birbirleri ile değiştirmek,
3- Veresiye olarak birbirleri ile değiştirilmesi caiz olmayan iki şeyi veresiye olarak birbirleri ile değiştirmek,
4- Satış ve borçlanmayı bir akidde yapmak,
5- Altın ile bir başka şeyi altın ile değiştirmek,
6- Va'desinden önce ödenen borçtan, va'desinden önce ödendiği için indirim yapmak,
7- Satın alınan bir yiyecek maddesini teslim almadan satmak.
İşte bunlar, ribamn temel taşlan olduğu için bunlardan herhangi birinin hilesi hangi satıştan sezilirse, İmam Mâlik o satışa cevaz vermemektedir.
Fukahanm, bir yiyecek maddesini teslim almadan bir başka yiyecek maddesi ile değiştirmenin cevazında ihtilâf etmeleri de bu babtandır
Mâlik, imam Ebû Hanife ve bir cemaat «Caiz değildir» demişlerse de imam Şâfîi, Süfyan Sevrî, Evzâî ve bir cemaat da caiz olduğu görüşünde bulunmuşlardır. «Caiz değildir» diyenler, «Çünkü bu satış, yiyecek maddesinin veresiye olarak bir başka yiyecek maddesi ile değiştirilmesine benzer» diye ihticac etmişlerdir. Caiz görenler de, «Bu satışta böyle bir kasıt yoktur» demişlerdir.
Fukaha, -bu babtan olmak üzere- belli bir bedelle ve veresiye olarak bir yiyecek maddesini satıp da teslim zamanı gelince o yiyecek maddesini bulamadığı için, onu alıcıdan satın alarak kendisindeki alacağı yerine veren kimse hakkında da ihtilâf etmişlerdir, imam Şafii «Caizdir. Çünkü bu adamın borçlu bulunduğu yiyecek maddesini alacaklısına ödemek için, onu alacaklısı ile başka bir kimseden satın alması arasında fark yoktur» demiştir. İmam Mâlik ise, bunu yiyecek maddesini teslim almadan bir başka yiyecek maddesiyle değiştirmek kabilinden gördüğü için «Caiz değildir» demiştir. Çünkü burada adam, borcunun va'desi geldiği halde ödemeyeceğini anlayınca, «bulamıyorum. Onun için şimdiki raici ne ise o raic üzerinden sana para vereyim» der. Ötekisi de «Bu, caiz değildir, çünkü yiyecek maddesini teslim almadan satmak kabilin dendir» der. Bunun üzerine diğeri, «Öyle ise sen bana sat da, senden teslim alayım ve bir daha sana geri vereyim» der. Bu ise her ne kadar görünüşte teslim alınan bir yiyeceği satmak kabilinden ise de, gerçekte ribadan kurtulmak için başvurulan bir formülden başka bir şey değildir, imam Şafii ise -yukarıda da söylediğimiz gibi- ithamlara yer vermeyip yalnız görünüşe bakmakta ve eğer tarafların koştukları şartlar ve kullandıkları deyimler caiz şeyler ise satışı caiz, caiz şeyler değil ise fasid kabul etmektedir. Zira fukaha, bir kimsenin: «Şu parayı sana aynı miktarda bir paraya satıyor ve sana bir ay veyahut bir yıl va'de ile ödünç veriyorum» dediği zaman ise, caiz olduğunda müttefiktirler. Halbuki ikisi aynı şey olup aralarında yalnız deyim farkı vardır, birincisinde «Satış» ikincisinde .<Ödünç» deyimi kullanılmıştır. Riba'nın temel taşlan -yukarıda söylediğimiz gibi- va'denin uzatılması halinde borcun arttırılması, miktar eşitsizliği, veresiye olarak satış, va'desinden önce ödenen borçtan indirim yapılması, henüz teslim alınmayan yiyecek maddesinin satışı gibi şeyler olduğundan, bu muamelenin de bir riba muamelesi olduğu sanılır. Çünkü burada da kişi, hiçbir emek harcamaksızın ve boynuna herhangi bir borç girmeksizin verdiğinden fazla alır.
Bu konulardan, vadesinden önce ödenen borç miktarında indirim yapılması ile yiyecek maddesinin teslim alınmadan satılmasının cevazında ihtilâf edilmiştir. Bunun için biz de burada yalnız bu iki konuyu anlatacağız.
Ashabtan Ibn Abbas ile fukahadan Züfer, va'desinden önce ödenen borç miktarında -vadesinden önce ödendiği için- indirim yapılmasını riba sayarak caiz görmem işlerse de, bir cemaat «Caizdir» demiştir ki, ashabtan İbn Ömer ve fukahadan İmam Mâlik, traam Ebû Hanife, Süfyan Sevrî ve bir cemaat. bunlardandırlar, imam Şafii'den ise bu hususta iki rivayet gelmiştir.
İmam Mâlik ile bunu caiz görmeyenlerin tümü, «Ödünç olan şeyin yerine va'desinden önce bir başka'şeyin Ödenmesi halinde, o şeyin değeri ödünç olan şeyin değerinden az da olsa, caizdir» demişlerdir.
Va'desinden önce ödendiği için borcun miktarından indirim yapılmasını caiz görmeyenler, «Çünkü bu da, va'desinin uzatılması karşılığında borç miktarım arttırmaya benzer. Zira her ikisinde de zaman, alacağın bir miktarının karşılığı olur. Bu ise, fukahanın ittifakı ile caiz değildir» demişlerdir. Caiz görenlerin dayanağı da Ibn Abbas (r.a.)'ın «Peygamber (s.a.s) Efendimiz Benî Nadir Yahudilerinin memleketten çıkmalarım emrettiği zaman onlardan birkaç kişi Peygamber (s.a.s) Efendimize gelip, 'Bizi memleketten çıkarıyorsun. Halbuki va'desi gelmeyen birtakım alacaklarımız vardır' dediler. Peygamber (s.as) Efendimiz onlara,
'Alacaklarınızda indirim yapın da, hemen şimdi alın' buyurdu» [44] mealindeki hadisidir. O halde ihtilâfın sebebi, «Şebeh kıyası»nın bu hadis ile çelişmesidir.
Yiyecek maddesinin henüz teslim alınmamışken satışına gelince: Osman el-Bettî'den cevazı hakkında nakledilen bir görüş dışında bütün fukaha caiz olmadığında müttefiktirler. Zira tmam Mâlik'in Nâfı tariki ile Abdullah b. Ömer (r.a.)'den rivayetine göre, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in,
«Müslümanlardan herhangi bir kimse bir yiyecek maddesini satın alırsa, onu teslim almadan başkasına satmasın» [45] buyurarak bunu yasak ettiği sabittir. Ancak bu mes'ele ile ilgili olarak,
1- Hangi malların satılabilmesi için teslim alınması şarttır?
2- Hangi akidlerle iktisab edilen malın satılabilmesi için teslim alınması şarttır?
3- Ölçülerek veyahut götürü olarak satılan mallar arasında bu şart bakımından fark var mıdır? diye- üç konuda ihtilâf etmişlerdir. Şu halde bizim bu bahsimiz, üç fasıldan ibarettir. [46]
[43] İmam Abdürrezzak, 8/184-5, no: 14812; Dârakutnî, 3/52, no: 211-2; Bcyhâkî, 5/330-331.
[44] Beyhâkî, 5/331; Taberânî (Hcysemî), Mecmâü'z-Zevâid, 4/130.
[45] Mâlik, Buyu', 31/19, no: 40; Buhârî, Buyu', 34/51, no: 2126.
[46] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/172-175.