sumeyye
Fri 11 March 2011, 02:14 pm GMT +0200
I- VELİAHD TÂYİNİ ŞARTLARI, BAZI ÖZEL DURUMLAR
Halife, kendisinde halîfe olabilme şartlan bulunan bir kimseyi, veliahd tâyin ettiğinde, bu ahdi veliahd olanın kabulü gerekir. Yâni veliahd tâyininin kesinleşmesi, veliahd olacak şahsın kabulüne bağlıdır. Veliahdın hilâfet görevini kabul etme zamanı hakkında ihtilâf mevcuttur.
a) Bir fikre göre: Veliahd tâyin edenin, ölümünden sonra münâsib olan en kısa zamanda veliahdin, hilâfet görevini kabul ettiğini açıklaması gerekir.
b) Doğru olan bir diğer görüşe göre de: Veliahd tâyin edilenin, halîfenin ölümünden Önce bu görevi kabul ettiğini bildirmesi gerekir. Önceden kabul beyânında bulunmalıdır ki, halîfenin ölümü ile hilâfet görevi hemen kendisine geçsin. Ölüm vak'ası yalnız vazifenin birinden diğerine geçişi içindir.
Veliahd tâyin eden Sultan, tâyin ettiği veliahdın durumu değişmedikçe onu azledemez. Tâyin ettiği şahısları azletmek her ne kadar mümkünse de veliahdlik bunlara benzemez. Zira işlerinin yürütülmesinde tâyin ettiği memurları kendi şahsı için tâyin etmiştir. İstediği an azleder. Fakat veliahdi müslümanların hakkı olarak tâyin etmiştir. Azletmesi mümkün değildir. Bu durum, tıpkı durumu değişmedikçe, seçmenler heyetinin bîat ettikleri halîfeyi azledemeyişlerine benzemektedir.
Halîfe, veliahd tâyin ettiği bir kimseyi veliahdlikten azl eder ve onun yerine bir başkasını tâyin ederse, ikincinin veliahdliği bâtıl ve hükümsüzdür; birincisininki muteber olarak kalır. Birinci veliahd, veliahdlikten feragat etse de, ikincinin önceden veliahd tayin edilmiş olması yine de muteber olmaz. Birincinin feragatinden sonra, ikincinin yeniden tâyini lâzımdır.
Veliahd tâyin edilen istifa ederse, istifası ile veliahdlik sona ermez. Veliahd tâyin eden imâmın da bu istifayı kabulü gerekir. Ondan başka veliahd olabilecek birisi varsa istifası kabul edilir. Veliahd tâyin edenle veliahdın istifa hususunda anlaşmaları ile veliahd veliahdlıktan çıkmış olur. Şayet veliahd olabilecek bir başkası yoksa istifa etmesi ve istifasının tâyin eden tarafından kabulü doğru olmaz. Toplum menfaatine binâen veliahd tâyin eden ve edileni böyle bir muamele bağlayıcıdır.
Veliahd tâyin edilende, veliahd tâyin edildiği zamanda imâm olabilme şartlarının bulunması gerekir. Veliahd, tâyini zamanında küçük veya fasıksa ve veliahd tâyin edenin ölümü zamanında baliğ veya âdilse veliahdin hilâfeti ancak seçmenler heyetinin tarafsız bir şekilde bîatı ile tamâm olur. Halîfe, sağ olduğu bilinmeyen birini veliahd tâyin ederse onun bu tâyini doğru değildir. Sağ olduğu biliniyorsa, tâyin işlemi onun gelmesine bırakılır. Veliahd gâibken başkan vefat ederse, seçmenler heyeti onun gelişini bekler. Veliahd uzaklarda ise, müslümanlar onun gelmesini beklemek suretiyle işlerinde sıkıntı çekiyorlarsa, seçmenler heyeti ona nâib olarak birini tâyin eder, halifeliğine değil, nâibliğine bîat ederler. Uzakdaki veliahd gelince nâib olan halîfe azlolunur. Halîfenin gelmesinden önce yaptığı bütün işler hukuken geçerli, onun gelişinden sonra yaptığı işler ise geçersizdir.
Veliahd, halîfenin ölümünden Önce bir başkasını veliahd tâyin etse, bu işlem muteber olmaz. Çünkü hilâfet vazifesi ve statüsü onun hakkında henüz kesinleşmemiştir. Kendini, veliahd tâyin eden öldükten sonra böyle bir tasarrufta bulunabilir. Aynı şekilde, bir şahıs için "Ben halifeliğe başladığımda sen benim veli-ahdımsm" dese yine hüküm ifâde etmez. Çünkü halîfe olmamıştır ki veliahd tâyin edebilsin. Halîfenin bizzat kendisi, kendisini bu görevden azlederse, imamlık görevi veliahde geçer. Kendi kendini azletmesi ölümü gibidir.
İmâm iki şahsı veliahd tâyin etmiş de, birini diğerine tercihte bulunmamışsa, böyle bir işlem doğru olabilir. Onun vefatından sonra seçmenler heyeti ikiden birini başkan seçer. Hz. Ömer'in şahıs hakkında tereddüt göstermesi, onlara veliahd olarak işarette bulunması üzerine şûra nın imâm seçişi gibi. İbn İshak'in Zührî'den, Onun da îbn Abbas'dan şu vak'ayı naklettiği anlatılır:
İbn Abbas bir gün Hz. Ömer'i üzgün görür, Hz. Ömer, ona:
- Hilafet işinde ne yapacağımı, yerine kimi tayin edip de geriye çekilip istirahat edeceğimi bilmiyorum, der. Bunun üzerine İbn Abbas:
- Senin için Ali (r.a) münâsiptir.
- Şüphesiz imamlık için Ali (r.a.) ehildir. Fakat O henüz bu hususta acemidir. Şayet idare işleriniz ona bırakılırsa tahmin edebileceğiniz bir hak yolda size bir takım yükler yükler. Ben böyle görüyorum.
- Hz. Osman'ı (r.a) bu iş için nasıl bulursunuz?
- Ben onu halîfe adayı göstersem, İbn Ebî Muayt insanlar arasında, onun arkasından hücuma geçer, Osman'ı (r.a) tenkid eder. Sonra da Osman'ın boynunu vuruncaya kadar müslümanlar bu İşe razı olmazlar. Allah'a and içerim ki ben onu halîfe olarak seçersem, İbn Ebî Muayt da dediğimi yapacak, müslümanlar da bir cinayete kadar sürüklenmiş olacak.
- Talha (r.a.) nasıl?
- Talha (r.a.) biraz büyüklenir birisidir. Halbuki Allah Teâlâ Muhammed (s.a.v.) ümmetini idare, işlerini yürütme için kendisini büyük görenlere müsâade etmemiştir.
- Zübeyr (r.a.) bu iş için nasıldır?
- O, cesur, bahâdır birisidir. Fazlaca vergiler alır, çarşı ve pazarlarda bolluk ve darlığı icâb ettiren işler yapar. Böyle birisi mi müslümanların işini yürütsün?
- Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a.) nasıl?
- O, burada yoktur. Hiç şüphesiz ki O kuşatılmış, teçhiz edilmiş bir deve sahibidir. Devamlı olarak onun üstünde savaşır. Halbuki devlet işlerini yürütecek olan böyle olmamalıdır.
- Öyleyse Abdurrahman b. Avf (r.a.)?
- O, güzel bir şahıstır. Hatırımda yok değil. Fakat zayıfcadır. Allah'a and içerim ki bir Halîfe böyle olmamalıdır. Ey İbn Abbas! Halîfe acizlik, zayıflık göstermiyen bir yumuşaklıkta olmalı, şiddeti bırakmalı, cimri olmayan fakat hesabını sağlam yapan israf-sız bir cömert olmalıdır.
Râvi İbn Abbas der ki: Hz. Ömer'i Ebu Lü'lü' yaraladığında tedavi eden doktor durumdan ümidsiz olunca Sahabeler ona.
- Veliahd tâyin et, dediler. Hz. Ömer de 6 kişilik bir Şûra meclisi kurdu ve,
- Eğer imamlık Ali (r.a.) ye verilecek olursa mukabilinde, den-ginde Zübeyr, Osman'a verilecek olursa, karşısında Abdurrahman b. Avf, Talha'ya verilecek olursa, denginde Sa'd b. Ebi Vakkas (Radıyallahü anhüm) vardır, dedi.
Hz. Ömer'in vefatından sonra Danışma Meclisi (Şûra) toplandı. Abdurrahman b. Avf (r.a.),
- Başkanlık işinizi içinizden 3 kişiye verin, dedi Zübeyr,
- Ben hakkımı Ali'ye (r.a.) veriyorum. Talha (r.a.),
- Ben Osman (r.a) lehine feragat ediyorum. Sa'd da (r.a),
- Ben de Abdurrahman'a (r.a.) bırakıyorum, dedi.
Böylece 6 kişilik şûra adı geçen 3 kişiye indi. Diğer 3'ü aradan çıkmış oldu. Bunun üzerine Abdurrahman (r.a.),
- Hanginiz imâm işine en münâsibse onu imâm yapalım? Topluluğun işlerinin doğruluğuna, iyiliğine hizmette Allah şâhiddir, kefildir.
Abdurrahman'm sorusuna kimse cevap vermedi. Abdurrahman (r.a.) tekrar,
- Şayet beni imâm yapacaksanız ben bu işten geri çekiliyorum. Allah şâhiddir ki nasihat etmek suretiyle sizi küçük düşürmek istemem, dedi.
Böylece 6'dan üçe inen şûra, Abdurrahman'ın çekilmesiyle de 2 kişiye, Hz. Osman ve Hz. Ali'ye indi. Abdurrahman müslüman-lar arasındaki durumu öğrenmek üzere gitti. Gecenin karanlığı çökünce Misver b. Mahreme'yi çağırdı, beraberine aldı. Hangisine biat edileceği konusunda müzâkereye başladılar. Allah'ın kitabı ve Peygamberin (s.a.v.) sünneti ile amel ve hareket eden ikiden birine bîat edilmesini, biri diğerine bîat edince halkın da dinleyip itaat etmesi hususlarını görüştüler. Sonra Hz. Osman'a bîat olundu. Böylece seçim heyeti tarafından seçilen birinin imamlığına bîat, imâmın veliahd suretiyle de olabileceğine icmâ vâki olmuştur.
Adedleri belli olduktan sonra, seçim heyetinin 2 veya daha çok kimseden kurulmasında bir fark ve mahzur yoktur. Bu takdirde kurulan seçim heyetinden birinin halifeliğe seçilmesi söz konusu olur ve seçilirse, diğer bütün müslümanlarm ona bîatı gerekir. Bu yolla halîfe olan biri, başkasını veliahd tâyin edebilir. Halîfe, seçim için bir seçmenler heyeti mahiyetinde danışma kurulu kur-muşsa, henüz halife sağ iken bu kurul, içlerinden birini halîfe olarak seçemez. Eğer halîfe henüz kendisi sağ iken, kurulun ileride halîfe olacak şahsı seçmesine müsâade etmişse, Önceden seçim yapılabilir. Yoksa hayatta iken bir ortağı seçilemez. Halîfenin ölümünden sonra işlerin aksamasından korkuluyorsa, kurul, halîfeden izin ister, müteakip halîfeyi önceden seçerler.
Halîfe tedavisi güç bir hastalığa yakalanmışsa durumuna bakılır. Şayet emretme kudreti, düşünme kabiliyeti kalmamışsa, ölmüş kâbûl edilir ve bir halîfe seçilir. Böyle hareket etmede herhangi bir mahzur yoktur. Düşünebilme, iyi ve kötüyü ayırt etme kudreti mevcutsa, seçmenler heyeti ancak halîfenin müsâadesiyle bir halîfe seçerler. İbn İshak'dan nakledildiğine göre, Hz. Ömer, yaralı olarak evine getirildiğinde dışarıdan yüksek bir ses işitti ve,
- Halka ne oluyor? dedi. Etrafındakiler,
- Sizi ziyaret etmek istiyorlar. Onlara müsâde edin, dediler. Müsâade edilip halk içeri girince hep bir ağızdan,
- Ya Emire'l-Mü'minin, Veliahd tâyin et, Hz. Osman'ı imâm yapınız, dediler.
- Mal ve Cennet birlikte nasıl sevilebilir? dedi. Halkı Hz. Ömer'in yanından çıkardılar. Hasta halîfe dışarıdan yüksek bir ses daha işitti ve,
- Halka ne oluyor? dedi. Etrafındakiler,
- Sizi ziyaret etmek istiyorlar, izin verirseniz içeri girsinler, dediler. Halk,
- Hz. Ali'yi imâm yapınız, dediler. Hz. Ömer,
- Hak yolda size' yükler yüklemiş olur, dedi. Bu konuşma üzerine Abdullah b. Ömer (r.a.),
- Halkı susturdum. Ya Emire'l-Mü'minin sizi böyle bir tâyin işi yapmaktan men eden nedir? diye sordum. Babam da,
- Hilâfeti bana hem diri ve hem de ölü iken mi yüklemek istiyorsunuz, dedi.
Bu olaylardan sonra varılan sonuç şudur ki, Halîfenin geçerli veliahd tâyin etmesi, bunun için bir heyet tesbiti hukuken geçerli olduğu gibi, yalnızca seçmenler heyetim tesbiti de geçerlidir. Bu durumlarda halîfenin gösterdiği kimselerden birini seçmek gerekir. Aynen veliahd tâyin edilenin seçmenler heyetince kabul edilişi gibi. Çünkü veliahd tâyinini veya seçmenler heyetinden birinin tâyinini istemek, halîfenin hilâfet haklarındandır.[21]
[21] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 42-47.